Ayet ve hadislerle esmâÜ'l-hüsna



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə17/48
tarix05.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#76828
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   48

EL-LÂTÎF (C.C.)

“Sonsuz lütuf ve kerem sahibi, en ince işlerin bütün inceliklerini bilen.”

Allah (Azze ve Celle) Lâtiftir, en derin, en ince şeyleri hakkıyla bilir. Çünkü o şeyleri yaratan O'dur. Her şeyi yerli yerine koyan da O!..

Biz henüz kendi vücudumuzu çözebilmiş değiliz. Ru­humuz nerede? Ruh nedir, akıl ne? Ağzımıza aldığımız bir lokma midemize indiğinde hangi elekten geçip kan hâline gelmektedir? Yine gözlerimizin esrarını kim çözer? Gözlerimizi göklere veya ufuklara diktiğimizde, bu muaz­zam manzarayı can aynamız nasıl aksettiriyor? Bir de şu var, göz başkasını görür, kendisini göremez. Bütün bun­ları vücuda getiren Allah Teâlâ, pek lütufkârdır. O'nun rahmetinin ve kereminin arkası kesilmez. O, her şeyi en ince teferruatına kadar görür, bilir, fakat O'nu kimse ihata edemez.

Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.” 116

“Gözler kendini anlayamazken, onları anlayan, anla­tan, gören, gösteren, gerçeği bilen ancak O'dur. Burada dış idrak meselesine de dikkat çekilmiştir. Bir canlının kendi dışındaki görülenleri görebilmesi ve anlaşılanları anlaması için, öyle bir şaşırtıcı iş ve öyle bir şerefli durum­dur ki, akıl bunun en derin noktasını anlayamaz. Bütün hakimler ve filozoflar bunu izah etmekten âcizdirler.

Meselâ: Gözümle karşımda bir minare görüyorum, ne gözüm minareye kadar, gitmiş ve ne de minare gelip gözüme girmiştir. Bununla beraber benim gördüğüm, yalnız o minareden yansıyan ışığın içerdiği ve küçücük gözüme bastığı hurda minare resminden ibaret de değildir. Ben, gözümdeki minare resmini değil, uzaktaki büyük minarenin kendisini görüyorum ve gözümü yum­duğum zaman da onu bende değil, olduğu yerde idrak ediyorum. Hatta dikkat edilirse görme aracı kabul edilen ışık bile bana, benim gözüme kavuşması anında ışık olu­yor ve o zaman parlıyor ve görme dediğin olay da o za­man meydana geliyor.

Ve o anda ben, yerindeki minareyi görmüş oluyorum. Bu nasıl olabiliyor? İşte bu dış idrak işinin sır ve mahiyeti akılların, idrak ve kavrayışının dışındadır. Bütün fen ilim­leri, felsefeler, bunu ihata edebilmekten uzak kalmış ve fi­lozoflar bu noktada şaşkınlık veya safsatadan başka bir şey yapamamıştır. Bununla beraber bu, vaki olan bir iştir. Ve benim minareyi gördüğüm bir gerçektir. Allah Teâlâ bunu yapmış ve yapmaktadır. Ve akılların kavrayamadığı bu gerçeğin en derin noktasını ve mahiyetini idrak ve iha­ta eden de ancak O'dur.

Gözler onu idrak ve ihata edemezken, O gözleri idrak ve ihata eder ve aynı gerçek bütün idrak edilen şeylerde böyledir.

Ve O lütuf sahibi ve her şeyden haberdardır.” Ve lütuf sahibi ve her şeyden haberdar olan ancak O'dur. İdrakin nuru gibi her lütuf O'nundur. Her şeyi bilen, her doğru haberi veren ancak O'dur. Bundan dolayı onu dürbünlerle, teleskoplarla aramaya kalkmamalı, hem de gözler görmüyor diye, gözlerden, gönüllerden uzak, ih­tiyaçlardan, dileklerden, doğru haberdar olmaz sanıp da O'ndan yüz çevirmemeli, eğri yollara sapmamalıdır. O lütuf sahibi ve her şeyden haberdar olan en görmeyen gözleri görür, en gizli, en duyulmaz sanılan şeylerden, gönüllerin hiç kimselere açılamayan sırlarından ve emel­lerinden haberdardır. O, onlara kendilerinden yakındır. O'na ibadet etmek ve işleri ısmarlamak için şart, O'nu görmek değil, O'nun görmesi, lütuf sahibi ve her şeyden haberdar olması ve O'na ihlâs ve tevhid ile zât ve sıfatlarına, fiillerine ve lütuflarına iman edilmesidir.” 117

Çok söze hacet yok. Yüce Allah öyle bir Lâtiftir ki, her şeyi bir şeye hazine yapmıştır. Her şeyde onun kudret mührü vardır. Herbir zerre O'nun kerem nuruyla hayat bulmuştur. Arılar petek petek bal yapar. Denizlerde incil­er demetlenir. Kuru dallar üstünde kırmızı güller açılır. Rahme düşen bir damla erlik suyundan da fidan boylu bir insan meydana gelir. O tesbih tanesi büyüklüğündeki arılara bu ilhamı veren, ona bu sanatı bağışlayan ancak Allahü Teâlâ'dır. Âlemde O'nu bilmemek ve O'nu sevme­mek kadar betbahtlık düşünülemez. O ki, âdemoğlunu varlıklar içinde en şerefli mahlûk olarak yaratmıştır. Ya­ratılan, her lâhza yaratana muhtaçtır.

Gönül toprağına O'nun muhabbet damlası düşenlere ne mutlu! Hayatı karın tokluğuna taşıyanlara da eyvahlar olsun. Yıldız dolu semanın altında kalbine iğne ucu kadar iman ışığı girmeyen kimseler yarın nedametle başlarına topraklar saçacaklardır.

Hakk'a dönün insanlar, yakın büyük fırtına,

Dünya bunca çılgını bindirir mi sırtına? 118



EL-HABİR (C.C.)

“Eşyanın esrarını ve her şeyin iç yüzünü bilen.”

Kudretine ve rahmetine nihayet olmayan Allah, her şeyin iç yüzünden, gizli hallerinden haberdardır. Çünkü Allah Habîr'dir. En küçük karıncanın toprak altında kıpırdanışından tutunuz da gözle görülmesine imkân ol­mayan bir mikrobun karanlıklar içinde gidip geldiği, girip çıktığı yerlerden haberdardır. Göklerde olan şeyler de, yeryüzünde cereyan eden hadiseler de, denizin derinlikle­rindeki vakıalar da hep O'na malumdur. O kadar ki, me­leklerin bile ulaşamadığı, insan idrakinin kavramaktan aciz olduğu en gizli esrar perdelerinin arkasında olan bi­ten şeylerden haberdardır.

Ben O'nun bilgisinden kendimi gizlerim diyebilecek bir varlık yaratılmamıştır. Bir dakika içinde âlemde mil­yarlarca hadise vuku bulur. İşte bu milyarlarca hadiseyi hiç eksiksiz ve hepsini aynı derecede bilmek ancak Allahü Teâlâ'ya mahsustur. Çünkü O hadiseleri yaratan O'dur. Yaratan hiç bilmez mi? Allahü Teâlâ Kerîm kitabında:

Bilmez mi yaratan yarattığım?” 119 buyuruyor. İnsan bile bir şey düşünse, bir şeye niyet etse, bir söz söylese, kasıtlı olarak bir iş yapsa, onu yaparken ne kadar gizle­mek istese kendinden gizleyemez, vicdanında onu, o anda duyabilmektedir. Âciz bir kul yaptığı bir şeyi kendi vic­danından gizleyemezken, bütün vicdanları yaratan ve bütün göğüslerin sırlarını ve hakikatini, bütün mahlukatı hayat sahnesine getiren Yüce Yaratıcı daha önce ve daha mükemmel bilir.

Yine Kur'an-ı Kerim'de Hazreti Lokman'ın diliyle de şu anlatılır. Lokman oğluna öğüt verirken der ki:

“Yavrucuğum! Gerçekten o yaptığın iyilik veya kötü­lük.”

“Bir hardal tanesi kadar da olsa...” Yani ne kadar küçük ve gizli ve ne kadar yüksek veya alçak olursa olsun Allah onu getirir, âhirette karşına kor. “İnnellâhe latîfün = Çünkü Allah lâtiftir.” Lütuf ve inceliği çok, kudreti en ince, en gizli şeylere yetişir. “Habîrun = İlmi ile hepsini bilir.” 120

Yerde, gökte, denizde, ecramda, berzahta, ervahta ve bütün âlemde akıp durmakta olan hadiseleri ve gelecekte­ki

vukuatı ve zamanını kemaliyle bilir.

Ben bu işi gizli yaparım da beni kimse görmez demek cehaletten başka bir şey değildir. Bir insanın yaptığı iş şöyle dursun, kalbinde olanları ve neler tasarladığını, ne düzenler peşinde koştuğunu Allahü Teâlâ yine bilir. O halde, O'nun razı olmayacağı işlerden ve kötü amellerden sakınmak gerek. O bir kuldan razı olduktan sonra, bütün âlem o kula düşman olsa ne gam!.. 121


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin