Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə177/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   170   171   172   173   174   175   176   177   178

30-O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 58; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Bin Yılı, İst. 1987, s. 13-36; Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, Ankara, 1991, s. 7.

31-R. M. Riefsthl, “Primitive Rugs of The Konya Type in The Mosque of Beyshehir”, The Art Bulletin, XIII, 1931, pp. 176 vd.

32-O. Aslanapa, “Türk Halı Sanatında Yeni Gelişmeler”, Sanatsal Mozik, Y. 2, S. 19, Mart 1997, s. 54-57; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 10-17; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi, s. 18-25.

33-Halılar hakkında geniş bilgi için bkz. O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 35-40.

34-Michael Franses, “The Historical Carpets From Anatolia”, Orient Stars, London, 1993, s. 263-269 (O. Aslanapa’Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 14’den naklen).

35-Bu halılar hakkında geniş bilgi için bkz. O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 10-17; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi, s. 18-25; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Gelişmeler, s. 54-57.

36-O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 57; Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, s. 7-18; G. Öney, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ank. 1992, s. 155-163.

37-O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 58; Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, s. 7; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi, s. 20-21.

38-O. Aslanapa, a.g.e., s. 21.

39-İbn Batuta (Çev. İsmet Parmaksızolğlu), İbn Batuta Seyahatnâmesi’nden Seçmeler, İstanbul, 1971, s. 23; F. Sümer, a.g.e., s 47-48.

40-O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 16.

41-Beylikler devri halıları hakkında geniş bilgi için bkz. O. Aslanapa, “Ein Anatolischer Tierteppich Von Ende Des 15 Jahrhunderts”, Beıträge Zur Kunstgeschıchte Asıens, In Memoriam Ernest Diez, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Enstitüsü No: 1, İstanbul, 1963, s. 173-181; K. Erdmann (çev. H. Taner), Der Türkische Teppıche Des 15. Jahrhunderts (15. Asır Türk Halısı), İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul (tarihsiz); G. Öney, “Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi Türk Halı Sanatı-II”, Bilim Birlik Başarı, s. 41, Y. 10 (yer ve tarihsiz), s. 4-7.

42-Geniş bigi için bkz. O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Bin Yılı, s. 40.

43-Bu konuda geniş bilgi ve fotoğraf için bkz. O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 49-51.

44-Y. Petsopoulos, Les Kilims, Tapis Tissés et Brodés du Moyen-Orient, Freiburg, 1979; B. Frauenknecht, Frühe Turkısche Tapıssenen Early Turkısh Tapestnes, Nümberg, 1984.

45-F. Sümer, Anadolu’da Türk Halıcılığı’na Dair En Eski Tarihi Kayıtlar, s. 49-50.

46-F. Sümer, a.g.e, s. 49.

Anadolu Selçuklu Cilt Sanatı

YRD. DOÇ. DR. AHMET SAİM ARITAN

Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi / Türkiye

ilt, deri ve kap mânâsına gelen Arapça bir kelime olup, bir mecmua veya bir kitabın yapraklarını dağılmaktan korumak ve birarada toplu olarak bulundurmak için, ince tahtadan, deriden veya üzerine deri, kağıt, bez gibi şeyler kaplı, mukavvâdan yapılan kaplara denir.1

İlk cilt kapakları ahşaptandır. Daha sonra, parşömenin kullanılması ve kağıdın icâdıyla daha muntazam kaplar vücuda getirilmiştir.2 Çinlilerin icât ettiği kağıdın sırrını, 600 yıl sonra onlardan Türkler öğrenmişler, bu sırrı 400 sene kadar saklamışlar, onun ticaretini yapmışlar, bunun sayesinde de bu bölgede ciltçilik bir sanat halini almıştır. Türkler bu bölgede cilt yapmayı Çinlilerden önce başarmışlardır.3 Çin’de ciltçiliğin gelişmesi, Uygurlu sanatkârların Çin illerine göçüp yerleşmeleriyle başlamıştır.4

Bugünkü mânâda deriyle kaplı bir kitap cildini ilk defa Uygurlular yapmıştır. Her ne kadar, yerli ve yabancı kaynakların hemen hepsi, deriden yapılmış ilk ciltlerin, Mısır’daki Kıptîlere ve VIII-IX. yüzyıllara ait olduğunu söylerse de, bir Uygur şehri olan Karahoço’da bulunan 2 yazma, bu görüşün sanki aksinin ispatıdır,5 A Von le Coq tarafından ortaya çıkarılan bu ciltler, minyatür ve tezhiplerle bezenmiş yazma eserleri örtmekte olup, üzerlerindeki tezyînat geometrik’tir. Ciltler, deriden kalıp, usulünde hazırlanıp, yer yer bıçakla oyulmuş, altına yaldızlı deri yapıştırılmıştır.6 Daha sonraki bir örnek de, gene Karahoço’da P.K. Koslov tarafından bulunmuştur S.F. Oldenburg, bu araştırmanın tahlilini yaparak, bu kitap kapağının XIII. yüzyıla ait olduğunu belirtmiştir.7

Orta Asya’da Hunlardan beri süzülüp gelen ve Uygurlularda toplanan birçok tezyînî unsurun Karahanlılar ve Gaznelilerden Büyük Selçuklulara, Atabeylere, sonra Anadolu’da kurulan Türk devletlerine kadar uzanıp devam ettiği, Anadolu’da Selçuklu taş işlemeciliğinin incelenmesi ile açıkça görülebilir. Bu motifler, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılarda devam ederek, Orta Asya’ya kadar kurulmuş bütün Türk Devletlerini, bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlamaktadır.8

Koslov tarafından bulunan bu üçüncü örnek üzerindeki motifler, Selçuklu ciltleri ile büyük benzerlik göstermektedir.

IX. yüzyılda Halîfe Mu’tasım Billâh’ın (833-842) teşvik ve himayesinde Sâmarrâ’ya yerleştirilen Uygur Türkleri, burada yaptıkları ciltlerle bu sanatı geliştirdiler. Bu sanat, bunlar vasıtasıyla da İslâm dünyasına yayılmış oldu. Tabiatıyla Irak ve Horasan bölgesi de ilk gelişme merkezleri olmuştur.

İslâm cildinin bilinen ilk örnekleri, gene bir Türk devleti olan Tolunoğulları (868-905) zamanına aittir. İslâm cildindeki bu gelişme, XII. yüzyıla kadar, Fâtımîler, Gazneliler, Büyük Selçuklularla devam etmiştir.9 XI. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu’ya hakim olan Selçuklular, burada XII ve XIII. asırlarda çok güzel ciltler meydana getirdiler.

Selçuklu cildi, Türk-İslâm cilt sanatı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü Selçuklu Cildi; Orta Asya Türk cilt sanatı birikimini Anadolu’ya taşımış, onu burada geliştirip güzelleştirmiştir. Anadolu Selçuklu cilt üslûbu, XIII. yüzyılın III. çeyreğinden itibaren Memlûkler, XIV. yüzyıldan itibaren de, İlhanlılar ve Karamanoğulları başta olmak üzere, Anadolu Beylikleri ciltlerinde devam etmiştir. Bu cilt üslûbu, aynı zamanda Osmanlı Cilt Sanatı’na geçişi sağlamıştır. XV. yüzyılda Memlûklu cildi ile Osmanlı cildi arasında büyük paralellik tespit edilir. Bu asırda Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular zamanında da güzel cilt kapakları yapılmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren klasik Osmanlı Cilt Sanatı, Türk ve İslâm Cildi’nin en büyük

temsilcisi olarak, XX. yüzyıla kadar devam etmiştir.

Cildin kısa bir tarihini verdikten sonra, esas konumuz olan “Anadolu Selçuklu ve Bu üslûbu Taşıyan Ciltler “e geçerken, rahmetli Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in, konumuzu çok yakından ilgilendiren önemli bir tespitini nakletmek istiyorum: “ Avrupa ve Amerika müzelerinde çok mühim eserler görülmektedir. Teşhirde bunlara konan etiketlerde “ Selçuk “ ismine rastlanmaz. Hattâ “ Anadolu “ ismi de geçmez. İran, Mezopotamya ve Rakka diye uydurma yerler işaretlidir. Elbette bir gün akl-ı selîm bunların menşe’lerini bulup çıkaracaktır. (Selçuklu kitaplarındaki tezyînat konusu da böyledir. Bilhassa) Kur’ân-ı Kerîmlerin fihristlerini yapanlar, Selçuklu tezyînatı hakkında en ufak bir fikirleri olmadığından ve sorup öğrenmekten de kendilerini vâreste saydıklarından, fişlerine (kataloglarına) bakarak bunları bulmak kâbil değildir. Çoğu Arap ve İran diye kayıtlıdır. Biz, bulabildiklerimizi de birer birer bakarak tespit edebildik. Eğer topladıklarım, göremediklerimi teşhise medâr olursa, kendimi bahtiyar sayarım.10

Bizim şimdiye kadar Anadolu Selçuklu cildi üzerinde yapmakta olduğumuz araştırmalarda da, bu gerçekler, bütün açıklığı ile aynen karşımıza çıkmaktadır.

XI. yüzyılın II. yarısından itibâren Anadolu’ya yerleşip, bilhassa XIII. yüzyılda, mi’mârî ve el sanatlarında çok güzel eserler bırakan Selçuklular, aynı faaliyeti cilt sahasında da göstermişlerdir. Şimdiye kadar, Dünya literatüründe Selçuklu Cildi hiç yer almamıştır. Kendi araştırmacılarımız da, bu konu üzerinde çok az durmuşlardır. İslâm Cilt Sanatı üzerinde araştırma yapan sanat tarihçilerinin düştükleri en önemli hatâ; İslâm cildi deyince, “ Kökü Orta Asya’ya dayanan Türk Kültür ve Sanatı’nın izlerini taşımayan bir örneğe rastlamanın pek mümkün olmadığı “ gerçeğine rağmen, “ XV. yüzyılın ortalarına kadar hâlâ Türk Cildi’nin bulunmadığı “ şeklindeki bir kanaat taşımaları ve bu kanaatle de, Gazneli, B. Selçuklu ve Timurlu Ciltleri’ne İran; Suriye, Mısır ve Irak Türk Ciltlerine Arap veya Memlûk cildi deyip, Anadolu Selçuklu Cildi’nden hiç bahsetmemeleridir. Bu fikrin temsilcileri olarak, başta Armenag Sakisian olmak üzere; M. Ağaoğlu, A. Grohman, Friedrich Sarre, E. Gratzl, M.S. Dimand, A.U. Pope, David James, Martin Lings, Yasin Hamit Safadi, Duncan Haldan’ı sayabiliriz. Kanaatimizce bu düşünce, araştırma noksanlığı ve fikr-i sâbit’in sonucunda doğmuştur.11

Şimdiye kadar, Konya Mevlânâ Müzesi, Koyunoğlu Müzesi ve Yusufağa Kütüphaneleri ile Bursa YEBEK, Kayseri Râşid Efendi, Amasya İl Halk ve Ankara Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanaleri, İstanbul, Topkapı Sarayı Müzesi, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ve Süleymaniye Kütüphanelerindeki yazma eserler üzerindeki, Anadolu Selçuklu ve bu üslûbu taşıyan ciltlerde yaptığım araştırmaların neticesinde Anadolu Selçuklularına ait tespit edebildiğim en erken cilt örneği 1154 tarihli, “ Kitâb’ül-Ğarîbeyn fi’l-Kur’ân ve’l Hadîs “ isimli eserin kapağıdır. Bundan başka 1166, 1182, 1196 ve 1203 tarihini taşıyan ciltler de tespit edilmiştir.

Anadolu Selçuklu Ciltleri’nde, Uygur, B. Selçuklu ve Gazneli Sanatı’nın akisleri hemen göze çarpar. Ayrıca, Selçuklu ve Selçuklu üslûbunu taşıyan ciltler incelendiğinde, dönemindeki ahşap, çini, taş, mezartaşı, maden ve minyatür sanatlarındaki motiflerle büyük bir paralellik arz ettiği görülür.

Bir Anadolu Selçuklu cilt kapağında, gerek kendinden önceki ve sonraki Türk Ciltleri, gerekse diğer İslâm ciltleri ile, bölümleri itibarıyla bir farklılık görülmez. Fark, bir cildin iskeletinde değil, bunların uygulanması ve tezyînatındaki anlayıştan doğmaktadır.

Selçuklu Cildinin Bölümleri

Her Ciltte olduğu gibi, Anadolu Selçuklu Cildi de, ön ve arka kapaklar, mikleb, sırt, sertâb ve iç kapaklar’dan müteşekkildir. Bütün bunlar, burada şu şekilde uygulanmıştır:

a) Kapaklar: Ön ve arka kapağa bazı sanat tarihçilerimiz “ üst “ ve “ alt “ kapak ta demektedirler. Bir cildin en önemli bölümü olan kapaklardaki şemseler, Anadolu Selçuklu ciltlerinde aynı karakterde yapılmışlardır. Meselâ, ön kapak geometrik zeminli iken, arka kapak yuvarlak şemseli; ön kapak rûmî zeminli iken arka kapak yuvarlak şemseli; ön kapak geometrik zeminli iken arka kapak nebâtî ve ovalimsi olarak yapılırken, yuvarlak şemseler içinde ön ve arka kapak farklı tezyînatlı; ön kapak yuvarlak arka kapak ovalimsi şemseli, ön kapak dilimli yuvarlak arka kapak 8 kollu yıldızlı şemseli ciltler vardır. Bunun yanında, her iki kapağı aynı karakterde olan ciltler de yapılmıştır.


b) Mikleb (Miklâb): Ciltteki görevi, kitabın yapraklarını korumak olan mikleb, çok defa ait olduğu kapakların zencirek, köşebent ve şemsesi tarzında yapılmıştır. Bunun yanında, kapaklarla farklı miklebler de görülmektedir. Bu daha yaygın bir tatbîkattır. Miklebde, kapak şemselerine benzer şemsenin dışında en çok kullanılan tarz, hilâlli ve Mühr-i Süleymanlı’dır. Ayrıca, zemini tamamen örgü ve geçmelerle doldurulmuş mikleblere de rastlanmaktadır. Bazı ciltlerde mikleb ve sertâb görülmemektedir. 23 adet mikleb tipi tespit edilmiştir: Hilalli, kuşaklı, tamamen örgülü zemin, kademeli örgülü, rûmîli, 6 dilimli yuvarlak içinde Mühr-i Süleymanlı, yuvarlak içinde Mühr-i Süleymanlı, beyzî, 6-8-12 dilimli yuvarlak, 6-8-12 açık-kapalı kollu yıldızlı, yuvarlak içinde yıldızlı, armûdî, 6 kollu yıldız ve 6 dilimli yuvarlak içiçe, 4 tepeliğin yanyana gelmesi ile, 2 yarım dairenin karşılıklı içiçe geçmesi ile, tamamen nebâtî, baklava dilimi içi çiçeğe benzer, çok dilimli yuvarlaktan ovale geçişli, 4 kollu ucu salbekli, yuvarlak ucu oval, dilimli oval, düz oval, örgülü,

c) Sırt: Sırt, Selçuklu ve diğer Türk ciltlerinde daima düz ve yumuşaktır. Batı ciltlerinde olduğu gibi, bombeli (kamburalı) cilte rastlanmaz.

d) Sertâb: Mikleble arka kapak arasında bulunan ve gene kitabın önünü muhafaza için yapılan sertâb’ta ilk dönemlerde tezyînât pek yoktur veya çok sâde olarak yapılmıştır. Daha sonra daha müzeyyen sertâblar yapıldığı gibi sâde olarak da bırakılmıştır. Yazılı sertablar da nâdiren görülürler.

e) İç Kapaklar: Cilt kapaklarının içleri, Anadolu Selçuklu Ciltleri’nde kendine has bir özellik taşır. Bu, derinin, ısıtılmış kalıpla ve kabartma desenlerle “ soğuk tarz ” da süslenmesidir. İç kapaklarda, ağırlığı rûmî olmak üzere, nebâtî ve hendesîsî ile, apayrı bir tezyînât zenginliğiyle karşılaşmaktayız. Çok az sayıdaki kapak içleri de düz deri ile kaplanmıştır.

f) Şirâze: Kitabın yapraklarını muntazam bir surette tutan bağ ve örgü’dür. Kitabın forma halindeki sayfaları birbiri yanına dikilir. Bunların uçlarında kalan ve kanat denen ipler de kitabın cilde bağlanmasırı sağlar.12

Bir Kapağın Bölümleri

Bir kitaptaki bölümler ve bunun Anadolu Selçuklu Ciltlerindeki uygulanışı ise şöyledir:

a) Zencirek, bordür, cetvel: Kapağı en dışta ve dört taraftan çevirir. Daha çok 4-5 mm. genişlikteki zencirek kullanılır. Daha geniş olan bordür de yapılmıştır. Bazen içiçe 4-5 sıra zencirek-bordür görülmektedir. Bu zencireklerin araları, ince-kalın cetvellerle ayrılmaktadır. Şimdiye kadar 27 zencirek tipi tespit etmiş bulunmaktayız: Ters ve düz Post-Sâmarrâlı, sırt-sırta iki sıra post-sâmarrâ; aralarındaki boşluklar 4 kollu çiçek ile doldurulmuş, 3 dilimli (Çift Rûmîli) post-sâmarrâlı, 3 dilimli ter ve düz post-sâmarrâlı, post-sâmarrâlar arasında tepelikli motifli, bunun varyantı, iki hilalin içiçe geçmesi ile, post-sâmarrâ ucunda stilize kuş motifli, içi tepelikli, dilimli kartuşlu motifin yanyana sıralanması ile, bunun dik karakterlisi, ters ve düz tepeliklerin yanyana gelmesi ile (Dendanlı), ince ve geniş sarmalı, 2 şeritli zencirek, 2-3 iplik örgülü, muhtelif geometrik geçmeli, kare karakterliden müteşekkil, kartuşlar içinde, tek ve çift sıralı 4 kollu yıldız, bunun daha dekoratifi, çok geniş örgülü, örgüler ve tokalarla geniş bordür, Hatlı, daire formu üzerinde rûmîler, 8 kollu dışbükey yıldızların yanyana gelmesi ile, 4 kollu yıldız ortasında baklava dilimli merkezde noktalı, düz cetveller şeklinde,

b) Köşebend: Köşelerde ve zencireklere bitişik olarak yer alır. Köşe çiçeği, köşe bağı gibi mânâlara gelen köşebende, kenar şemsesi de denilmektedir. Köşebendler, bazen 1-2 sıra düz cetvel şeklinde olursa da genellikle tezyînî özellikler taşırlar. Bazı ciltlerde köşebend yoktur. Tam zeminli geometrik ve rûmîli kapaklarda ise, tabii olarak köşebend bulunmaz. Tespit edilebilen köşebend tipi 19 adettir: Köşebentsiz, düz cetvelli, köşebent yerine balık pulu, çintemânî vs. noktalı, 3-4-5-7-9 kademeli örgülü, çeyrek daire içinde münhanili, oklu, zencirekle birleşen köşeli, 2 dilimli, ucu armûdî ve tepelikli, bunun varyantı, düz cetvel içinde 3 kare noktalı, düz cetvel içinde fırfırlı, 3 dilimli cetvel içinde armûdî, ortası düğümlü çift cetvelli çeyrek daire, düz cetvel içinde mühürlü imzâlı, klâsiğe yakın, ortada iç bükey yarım daire, üstünde 2 kademeli örgülü, çeyrek daire içinde muhtelif dolgu, geometrik zeminli.

c) Şemse: Anadolu Selçuklu cilt kapaklarının en mühim tezyînî unsuru “ şemse ” lerdir. Şemse, her ne kadar “ güneş gibi ” mânâsına gelmesi itibariyle yuvarlak olarak düşünülebilirse de, kapakta genellikle ortada bulunan ve tezyînâta hakim olan unsurdur. Şemse, bazen de kapak zeminini tamamen örter. Yuvarlak şemsenin dışında, oval, yıldızlı, altıgen, sekizgen v.s. gibi şemseye de rastlanmaktadır. Şemsele

rin 26 tipini bilmekteyiz: Düz yuvarlak, 4 dilimli yuvarlak, 6 dilimli yuvarlak, 8 dilimli yuvarlak, 10 dilimli yuvarlak, 12 veya daha çok dilimli yuvarlak, düz yuvarlak içi Mühr-i Süleyman’lı, dilimli yuvarlak içi Mühr-i Süleyman’lı, Mühr-i Süleyman’lı, yuvarlak içi 5 kollu yıldızlı, yuvarlak içi 6 açık-kapalı kollu yıldızlı, yuvarlak içi 10 kollu yıldızlı, yuvarlak içi 12 kollu yıldızlı, 6 kapalı kollu yıldızlı, 8 kollu yıldızlı, merkezi 8 kollu yıldızlı tek ve çok merkezli geometrik zeminli, merkezi 10 kollu yıldızlı tek ve çok merkezli geometrik zeminli, merkezi 12 kollu yıldızlı tek ve çok merkezli geometrik zeminli, rûmî zeminli, yuvarlaktan ovale geçişe hazırlıklı, düz oval, dilimli oval, klâsiğe yakın oval, zincîr-i saâdet, sekizgen, dikdörtgen.

d) Salbek: Şemselerin alt ve üstlerine eklenen tezyînî bir unsurdur. Şemseye bitişik olarak yapıldığı gibi, ayrı olarak da yapılmıştır. Salbek, daha çok Anadolu Selçukluları’nın son dönemlerinde ve Beylikler ile erken Osmanlı Dönemi’nde, yuvarlaktan oval şemseye geçişte kullanılmıştır. Ama, daha erken dönemlerde istisnâlarına da rastlanmaktadır.

e) Dudak: Kapak ile sertâb, sertâb ile miklebi birbirine bağlayan, mukavvâsız deriye dudak denilir. Bunun genişliği 5-10 mm. kadardır.

Ciltlerin Tezyînâtı

Anadolu Selçuklu Ciltlerinde, Türk Sanatı’nın bütün şubelerinde kullanılan motiflerin hemen hepsi aynen görülmektedir. Önemli olan bir husus da, bu motiflerin, Selçuklu ve Selçuklu üslûbunu taşıyan ciltlerin yapıldığı XII. asırdan, XV. yüzyılın II. yarısı başlarına kadar, farklı oranlarda da olsa daima görülmesidir.

Ciltlerde kullanılan tezyînâtı, Hendesî (geometrik), Rûmî, Nebâtî (hatâî,bitkisel) Hattî (yazılı), Geçme ve grift örgüler, Muhtelif ara dolgusu gibi kısımlara ayırabiliyoruz.

1. Hendesî Tezyînât

Türk ve Anadolu Selçuklu Tezyînâtı’nın en çok kullanılanı olan ve batılı sanat tarihçilerince yanlışlıkla “ Arabesk ” adı verilen, Türk sanat tarihçilerince de bu şekilde kullanılan hendesî (geometrik) tezyînâtın menşeinin Orta Asya Türk Sanatı’na dayandığını bilmekteyiz.13

Anadolu Selçuklu ciltlerinde hendesî tezyînât;

a- Zemini tamamen kaplayan yıldız ağları şeklinde

b- Ciltlerin muhtelif yerlerinde mevzii olarak kullanılmıştır.

a- Zemini Tamamen Kaplayan Hendesî Tezyînât

Bu süsleme tarzında; bir yıldızın ve onun uzantısının bütün kapağı doldurduğu görülür. Daha çok dış kapaklarda, nâdiren iç kapaklarda uygulanmıştır. Zemini tamamen örten tezyînâtın; 1- Tek merkezli 6-8 kollu yıldızlı, 2- Çok merkezli 8 kollu yıldızlı, 3- Tek merkezli 10 kollu yıldızlı, 4- Çok merkezli 10 kollu yıldızlı, 5- Tek merkezli 12 kollu yıldızlı, 6- Çok merkezli 12 kollu yıldızlı çeşitleri görülmektedir.

b- Ciltlerin Muhtelif Yerlerinde Mevzîî Olarak Kullanılan Hendesî Tezyînât

Bu şekildeki uygulamada, hendesî tezyînât; şemse, mikleb, sertâb vs. gibi yerlerde mevzii olarak görülürler. Bu süsleme tarzının da; 1- Yuvarlak, 2- 5 kollu yıldızlı, 3- 6 kapalı kollu yıldızlı, 4- 6 kollu yıldızlı (Mühr-i Süleyeman’lı), 5- 8 kollu yıldızlı, 6- 10 kollu yıldızlı, 7- 12 kollu yıldızlı, 8- Oval, 9- Sekizgen, 10- Dikdörtgen, 11- balpeteği gibi altıgen şeklinde uygulamalar mevcuttur.

Başlangıcı ve sonu belli olmayan, son derece karışık gibi görünen ama, tam bir düzen ve âhengi gösteren bu yıldız sistemleri, herşeyin üstünde olan ilâhî irâde’nin, Allah’ın sonsuzluğunun bir ifadesidir.14 Hendesî tezyînâtlı örneklerin en eskileri 1154-1182-1196-1199 yıllarına ait olup, en yenileri ise, XV. yüzyılın II. yarısına kadar uzanmaktadır.

2. Rûmî Tezyînât

Rûmî tezyînât, başlangıcından günümüze kadar taş, çini, ahşap, kumaş ve kitap sanatları gibi bütün süsleme dallarının vazgeçilmez bir parçası olmuş, özellikle de Anadolu Selçukluları tarafından geliştirilerek, bu dönemden itibaren kullanılmaları nedeniyle de “ Anadolulu ” demek olan “ Rûmî ” adını almıştır. Bu motif, aynı maksatla “ Selçûkî ” adı da verilmiştir.

Kaynağını Orta Asya Türk sanatındaki hayvan figürlerinden alan rûmî, Türklerin İslâmiyet’i kabulünden sonra son derece stilize edilerek hayvânî yapılarından tamamen sıyrılmış, mücerred birer motif haline gelmiştir.15

Anadolu Selçuklu Ciltlerinin Tezyînâtında rûmîlerin kullanılışları aşağıdaki şekildedir:


a- Zemini Tamamen Kaplayan Rûmîler

1) Dış Kapaklarda: Burada, dış kapaklar tamamen, iri ve daha çok müsennâ rûmîler ile kaplanmıştır. Bu rûmîler, zencirekten sonra şemse yerine kâim olmaktadır. Bu şekildeki örnekler elimizde çok bulunmamaktadır.

2) Kapak İçlerinde: Rûmî, Anadolu Selçuklu ciltlerinde daha çok müsennâ rûmîler ile kaplanmıştır. Bu kullanılış, Türk sanatkârının muhayyilesi ve yaratıcılığının sonsuzluğunun tam bir ifadesi olarak, son derece zengin ve değişik formlarda olmuştur. Ayrıca, rûmîler bazen son derece iri formlu, bazan onun tam aksine minik denecek kadar küçük formda karşımıza çıkarlar.

Gene, rûmîler kıvrımdal ve yuvarlak formlar (hatlar) üzerinde uygulandığı gibi, merkezdeki 4 kollu müsennâ ve devamı olarak da uygulanmıştır.

3) Mikleblerde: Mikleb zeminini tamamen kaplayan rûmîler, bazen rûmî zeminli dış kapaklarda birlikte çok defa da, dış kapakların rûmî, hendesî vs. olmasına bağlı olmadan müstakil olarak kullanılmıştır.

b- Ciltlerin Muhtelif Yerlerinde Mevzîî Olarak Kullanılan Rûmîler:

Bu şekildeki uygulamada, form ve karakter itibariyle bir benzerlik görülürse de, bulunduğu yerlerde bazan birinci, bazan ikinci ve daha sonra derecedeki önemi hâizdir. Böyle uygulanan rûmîleri: 1- Zencireklerde çok küçük formlarda, 2- Şemse merkezinde, 3- 4 kollu yıldız etrafında teşekkül eden 8 kollu yıldızmar içinde, 4- Kapak içlerinde 8 kollu dış bükey yıldız etrafında, 5- Baklava dilimleri arasında ve armûdîler içinde, 6- İçi tepelikli dilimli kartuşlar içinde, 7- Çarpık 4 kollu yıldızlar ve etrafındaki dikdörtgenler içinde, 8- Yuvarlaklar ve aralarında teşekkül eden muhtelif şekiller üzerinde görmekteyiz. Tabiî olarak, bu şekildeki tatbikatta rûmîler; hendesî ve nebâtî desenler arasında kullanılmıştır.

Anadolu Selçuklu Ciltlerinde kullanılan rûmî tezyînâtın en erken tarihlilerini 1196-1207-1223 olarak tespit etmiş bulunuyoruz. Tarihlendirmede; hendesî tezyînâttaki seyir burada da devam etmekte XII. yüzyılın son yıllarında başlayan tatbîkât, Selçuklu üslûbu içerisinde XV. yüzyıl II.yarısına kadar görülebilmektedir.

3. Nebâtî (Bitkisel)

Tezyînât


Anadolu Selçuklu ciltlerinde, hendesî ve rûmî tezyînâta göre daha az kullanılan nebâtî tezyînâta hatâî de denilmektedir. Orta Asya’dan gelen ve Çin sanatının etkisi altında (hıtay) geliştiği için Hatâî adını alan bu süsleme tarzı genellikle çiçek ve goncaları ele alır. Hatâîlerin en erken örnekleri Uygurlularca VIII ve IX. yüzyıllarda yapılmıştır.

Çoğu kez asılları belli olmayacak, derecede stilize edilerek, süsleme alanlarının hepsinde kullanılan hatâî motifi, Anadolu Selçuklularında oldukça sade bir tarzda kullanılmıştır.16

Nebâtî tezyînât, ciltlerde daha çok kapak içlerinde kullanılmış olup şemse ve miklebte de görülmektedir.

Hatâîlerin Anadolu Selçuklu ciltlerinde uygulandığı ve tespit edebildiğimiz en eski örnek rûmî ile birlikte kullanılmıştır ve 1296 tarihini taşıyan bir eserin mıklebinde görülmektedir.

Ciltlerdeki nebâtî tezyînâta, Selçuklulardan sonra başta Karamanoğulları olmak üzere diğer Beyliklerde de rastlamaktayız.

4. Hattî (Yazılı) Tezyînât

İslâmiyet’i kabûllerinden sonra 1000 yıllık müddet içerisinde İslâm sanatının en büyük temsilcisi olan Türkler, Kur’ân yazısı olan Arap harflerini de tabiatıyla kullanmışlar, bunları çini, ahşap, maden, taş vs. eserlerde olduğu gibi, Anadolu Selçuklu devri cilt sanatında da dekoratif bir unsur olarak görmüşlerdir.

Hattî tezyînât, Anadolu Selçuklu cilt kapaklarında şöyle uygulanmıştır:

a-Kullanılış Yerine Göre: 1- Şemse içi ve dışında, 2- Bordür (zencirek) lerde, 3- Köşebentlerde, 4- Sertâb’ta, 5- Kapak içlerinde kullanılırken,

b-Kullanılış Şekline Göre de 1- İmzâ Şeklinde: 1a-Minik yuvarlaklar içinde, 1b- İri yuvarlaklar içinde, 1c-Diğer geometrik şekillerde kullanılmış, ayrıca 2- Düz şekilde ve 3- Aynı yazının tekrarı şeklinde uygulanmıştır.

5. Geçme ve Girift

Örgülü Tezyînât

Diğer Türk sanatlarına nisbetle; Anadolu Selçuklu ciltlerinde çok görülen bir tezyînât çeşidi de girift örgü ve geçmelerdir.
Birbirine benzerlikleri ve aynı maksatla kullanılışları sebebiyle bu iki mefhum birbirine çok benzer gibiyse de, biz burada “ geçme ” yi cilt kapaklarında ana tezyînâtın içi veya aralarını dolduran, çok defa dolgu elemanı olarak kullanılan bir dolgu tezyînâtı, “ örgü ” yü ise ona nispetle daha ölçülü, kâideli olan bir tezyini unsur olarak kabul etmekteyiz. Bunların şu anda tipolojisi yapılamamıştır:


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   170   171   172   173   174   175   176   177   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin