Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə308/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   304   305   306   307   308   309   310   311   ...   899
BEYOĞLU

212

BEYOĞLU

di. Daha sonra, bahçelerde, dere kıyılarında dolaşırlar, serbestçe gülüp eğlenirlerdi. Sunulan meyveleri ve yoğurdu yerler, kameriyelerde ve tahtırevan denen kafesli sette otururlardı. Sazende ve hanendelerin çaldıklarını, söylediklerini uzaktan dinlerler, bazen de ortaoyunu izlerler, hattâ araba içinde çayır güreşlerine de yaklaşmamak koşulu ile bakabilirlerdi.

Beylik gezmelerin kimi zaman, Silah-tarağa'ya, Aynalıkavak'a, Karaağaç'a, Çır-pıcı'ya, Hacıhüseyinbağı'na, Ihlamur ve Fulya bahçelerine, Beykoz Çayırı'na, Ka-lender'e, Sultaniye'ye, Göksu'ya, Çubuk-lu'ya, Çamlıca'ya, Fenerbahçe'ye yapıldığı olurdu. Denizyoluyla gidilen beylik gezmelerde beş çifte, küpeştesi yaldızlı, rengi, tentesi saraya özgü, sırma saçaklı yün ihramlı kayıklara binilirdi.

Kadınlara aşırı düşkünlüğüyle tanınan Abdülmecid döneminde (1839-1861) saray yaşamında önemli değişiklikler oldu. Bazı kadın efendiler, kiralanan özel konaklara taşındılar ve daha özgür davranmaya başladılar. Bunlar arasında, eski kaçgöç kurallarını ve saray disiplinini hiçe sayan, Cevdet Paşa'nın Tezâkif deki deyimiyle "muhill-i ırz u namus olacak veçhile" dolaşmaya başlayanlar bile vardı. Sultan efendiler de onları taklit etmekteydiler. Bunlar, canları istediği zaman mesirelere gitmekten de çekinmemekteydiler. Nihayet, hanedanın genişlemesi ve yetişkin şehzadelerle sultan efendilerin ayrı köşk ve saraylara, f er'iye dairelerine yerleşmelerinden sonra, saray kadınları, eski beylik gezme kurallarına bağlı olmaksızın, İstanbul yüksek tabakasının tercih ettiği mesire yerlerinde daha sık görülmeye başladılar.



BibL M. Ç. Uluçay, Harem, II, Ankara, 1985, s. 150; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 211-213; L. Saz,' Harem'in içyüzü, İst., 1974, s. 83-85, 234; Cevdet, Tezâkir, II, 131; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 221-222.

NECDET SAKAOĞLU



BEYOĞLU

Beyoğlu İlçesi'nde, Tünel-Taksim arasında uzanan İstiklal Caddesi(->) ve ona açılan sokakların belirlediği alanı kapsayan semt; "Pera" da denirdi.

Semt, köprüler aracılığıyla tarihi yarımadadan Taksim'e, oradan da bir yandan Harbiye, Nişantaşı, Kurtuluş, Şişli gibi semtlere, diğer yandan Ayaspaşa, Gümüşsüyü, Dolmabahçe yoluyla Bo-ğaz'a ya da Tophane'ye açılan çok merkezi bir konumda yer almaktadır. Özellikle 19. yy'da ulaşım sisteminde gerçekleştirilen yenilikler, iki yakayı bağlayan köprüler, Galata rıhtımının geliştirilmesi, tramvay ağının ve Tünel'in işletilmeye başlaması, Beyoğlu'nun gelişimini önemli ölçüde etkilemiştir.

Tarihi yarımadanın ve Halic'in karşısında gelişen bölge, öteden beri Yunan-ca'da "karşı yaka", "öte" anlamına gelen "Pera" adıyla anılmıştır. Türkler tarafından kullanılan "Beyoğlu" adının, bir beyin oğlunun bölgedeki konağından kay-

naklandığı ileri sürülür. Bu konuda iki varsayımdan söz edilmektedir. Bir varsayıma göre "Beyoğlu" adı, II. Mehmed (Fatih) döneminde, Pontus Prensi Alek-sios Komnenos'un (veya yeğeninin) İs-lamiyeti kabul ederek bu bölgeye yerleşmesinden, diğer bir varsayıma göre de I. Süleyman (Kanuni) döneminin Venedik elçisi A. Giritti'nin oğlu Luigi Gi-ritti'nin Taksim dolaylarında bir konakta oturmasından kaynaklanmaktadır.

Hemen bitişiğindeki Galata'mn ilk çağlara dek uzanan tarihine karşın, bir elçilikler semti olarak gelişen bölge, Matrakçı Nasuh'un minyatüründe de gözlendiği gibi, 16. yy'ın ilk yarısında, içinde tek tuk yapıların yer aldığı, bağlık bahçelik bir alandır. Bu tarihlerde Beyoğ-lu'nda, Acemioğlanlar Kışlası olarak kullanılan Galata Sarayı'ndaki toplulukla, Galata Mevlevîhanesi, Şahkulu Mescidi, Asmalımescit ve Ağa Camii çevresinde küçük Türk yerleşmeleri bulunmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu'nda 1535'te ilk kez Fransızlarla başlayan ülkelerarası sürekli elçi bulundurma uygulaması sonucunda, bu dönemde Fransızların yaptırdıkları ilk elçilik binası, bölgenin gelişiminde önemli rol oynamıştır. Venedik elçilerinin bölgeye yerleşmeleri de aynı tarihlerde gerçekleşmiştir. Gezginlerin notlarından edinilen bilgilerle, 16. yy sonlarında Beyoğlu'nda Fransız, Venedik ve İngiliz elçiliklerinin yerleşmiş olduğu doğrulanmaktadır. Fransızlar bugünkü Fransız Sarayı'mn (bak. Fransa Elçiliği binası) yerinde; Venedik elçileri ise yine aynı çevrede Tomtom Kaptan Sokağı'nda, Venedik Sarayı(->) adıyla a-nılan yapının yanında yerleşmişler; Hollanda ve Polonya elçilikleri de kısa süre içinde bu çevreye gelmişlerdir. Önceleri Galata'da bulunan İngiliz elçileri 16. yy sonundan itibaren Beyoğlu'nda oturmaya başlamışlardır. Bu gruba 17. yy'da Danimarka Elçiliği katılmıştır.

Bu elçiliklerin bölgeye yerleşmesinden sonra 17. ve 18. yy'larda semtin elçilik görevlilerinden başka yabancı uyrukluların ve gayrimüslim azınlıkların oturduğu önemli bir alan haline gelmeye başladığı görülür. Elçilikler, etkin o-dak noktaları olarak yabancıları çevrelerine çekmiş ve kısa süre içinde bu yapıların yakınında mahalleler oluşmuştur. 19. yy'ın ilk yarısında Beyoğlu'nun ya da o dönemdeki adıyla Pera'nın sağlıksız ve kötü yapılanmış bir bölge olarak anlatılmasına, dar ve dolambaçlı yollarının özellikle yazları oldukça pis bir görünüm sergilediğinin sık sık belirtilmesine rağmen, 1831'deki büyük yangından sonra, bölgenin daha düzenli bir biçimde yeniden inşa edildiği, yollarının ge-nişletildiği anlaşılmaktadır.

Bu tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu içindeki yabancıların, Levanten ve azınlıkların Müslüman kesime oranla daha gelişkin olanaklara sahip bulunmaları, yerleştikleri Pera bölgesinde yüksek bir yaşam düzeyinin sağlanmasına ve bütün 19. yy boyunca yaşam düzeyinin geliş-

mesine önemli katkıda bulunmuştur. Elçiliklerin renkli bir yaşamın odak noktasını oluşturan saraylarının yanısıra, görkemli konutlar, çok sayıda yabancı gezgini ağırlayan oteller, postane, telgrafhane gibi yapılar, Pera'yı özellikle 19. yy'ın ikinci yarısında, Avrupa başkentlerinin küçük bir örneği haline getirmiştir. İtalyan ve Fransız tiyatrolarını, Avrupa havalı kahve ve pastaneleri burada bulmak mümkündür. Ayrıca zengin çeşitleri olan mağazalarda, Avrupa kentlerinin aynı ayardaki mağazalarında bulunan çeşitlerin hemen tümü satılabilmektedir. Zaten bu mağazaların bir kısmı, Batı'daki merkezlerin şubeleridir. En zarif, en zengin İngiliz ve Fransız mobilya çeşitleri Beyoğlu'ndadır. Yabancı basımevleri ve gazete idarehaneleri; doktor muayenehaneleri, eczaneler ve dönemin ö-nemli meslek sahipleri yine burada kümelenmiştir. Bu çevreyi tamamlayan, varlıklı Levanten ve Hıristiyanların tüm zenginliklerini sergileyen konutlar da Cadde-i Kebir (Büyük Pera Caddesi) (bugünkü İstiklal Caddesi) boyunca ve bu caddeye açılan yan sokaklarda yer almaktadırlar.

19. yy'da en görkemli dönemini yaşayan semtin esas sahipleri, İstanbul'un kozmopolit ortamının renkli gruplarından Levantenlerdir. Bunlar çeşitli nedenlerle İstanbul'a gelip kendileri gibi yabancı ya da yerli gayrimüslimlerle evlenerek kente yerleşen Avrupalılardır. Dilleri, giysileri, beğenileri, yaşam biçimleri ve eğlenceleriyle, İstanbul'da, özellikle tarihi yarımada ve Üsküdar'da yaşayan Müslüman Osmanlılardan farklı bir grup oluşturmuşlardır. Bu özellikleri mimarilerine de yansımış, yarattıkları fiziksel çevreyle, yaşadıkları Galata ve Beyoğlu bölgesine bir Avrupa kenti görünümü katmışlardır. Böyle bir ortamda önemli bir Müslüman varlığından söz etmek zordur. Ayrıca buradaki Müslümanların bir kısmı, Müslümanlığı daha sonra kabul etmiş Batı kökenlilerdir. Bu gruplar da yerleşme bölgesi olarak Avrupa' ya benzer bir ortam sunan bu semti seç1 miş ve buradaki sosyal faaliyetlere etkin bir biçimde katılmışlardır.

Elçilikler, kiliseler, sinagoglar ve Le-vantenlerle, Rum, Ermeni ve Musevi azınlıklar Beyoğlu'nda İstanbul'un Batılı anlamda ilk burjuvazisini oluşturarak dönemin Avrupa yaşam biçiminin tüm özelliklerini bölgeye taşımışlardır. Bu havanın yaratılmasına Fransız ve İtalyanlardan oluşan Latin grubu, ardından da İngiliz, Avusturya ve Almanların oluşturduğu Anglosakson ve Germen gruplar öncülük etmişlerdir. 19. yy'ın ikinci yarısında "Pera" dedikleri Beyoğlu'nu betimleyen yabancı gezginler, burada her dinsel gruptan insanın birbirine karıştığını, bunların arasında da ne âdet, ne giysi, ne de dil olarak Türk olan hiçbir şeyin bulunmadığını belirtirler. Gerçekten de, çoğu Latin kökenli olan Levantenle-rin önemli bir kesimi Türkçe bilmeye ya da öğrenmeye gerek duymamış, yabancı

Beyoğlu

19. yy sonu-20. yy başlan

Taksim'den Galatasaray'a (solda) ve Galatasaray'dan Tünel'e (üstte)

Nur Akın

t


Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   304   305   306   307   308   309   310   311   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin