Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə597/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   593   594   595   596   597   598   599   600   ...   899
CELVE1ÎLİK

16. yy sonlarında Aziz Mahmud Hü-daî(-0 tarafından kurulan ve İstanbul merkez olmak üzere Batı Anadolu ile Balkanlar'da faaliyet gösteren tarikat.

Celvetîlik, kurucusu Aziz Mahmud Hüdaî'nin (ö. 1628) tarikat silsilesinde yer alan Halvetîlik(->) ve BayramîlikC-») ile yakından ilişkilidir. Tarikatın Halvetî silsilesi, "Erdebil Sufîleri" olarak bilinen tasavvuf zümresinin kurucusu Safiyyüd-din Erdebilî'ye (ö. 1334) ve ondan da İbrahim Zâhid-i Geylanî'ye (ö. 1291) ulaşır. Bayramî silsilesi ise, Aziz Mahmud Hüdaî'nin şeyhi Muhyieddin Üftâ-de'ye (ö. 1580) ve Muk'ad Hızır Dede (ö. 1512) ile Akbıyık Meczub (ö. 1456) aracılığıyla Hacı Bayram-ı Velî'ye (ö. 1429) bağlanır. Celvetîliğin bu ikinci silsilesi ayrıca Bayramîliğin Ebu'l-Hasan el-Ha-rakanî'de Nakşibendîlik(->) ile bütünleşmesinden dolayı "Sıddıkî" bir özellik de taşımaktadır.

Celvetîliğin silsile bakımından Halve-tîlik ile Bayramîliğe bağlanması, bu tarikatların bir kolu olarak değerlendirilmesine yol açmış ise de, aslında tamamen bağımsız bir mistik kuruluş şeklinde örgütlenmiş ve diğerleri gibi İstanbul hayatına dışarıdan değil, şehir kültürünün içinden çıkarak katılmıştır. Bu yüzden Celvetîlik, tam anlamıyla bir İstanbul tarikatı sayılır.

Aziz Mahmud Hüdaî'nin tasavvuf hayatında birbirini izleyen iki farklı dönem, Celvetîliğin kuruluşunu aydınlatabilecek ipuçlarını barındırmaktadır. Bunlardan ilki Hüdaî'nin İstanbul'da Küçük Ayasofya Medresesi'ndeki öğrencilik yıllarından başlayıp, hocası Nâzırzade Ramazan Efendi (ö. 1576) ile birlikte önce Edirne, ardından Mısır, Şam ve Bursa seyahatlerim içine alan ve 1573'e kadar süren dönemdir. Bu dönemde henüz ilmiye sınıfına mensup bulunan Hüdaî, Filibeli Nured-dinzade Musliheddin Efendi'nin (ö. 1573)

sohbetlerine katılarak Halvetî zümresine girmiş ve daha sonra Mısır'da tarikatın Demirtaşîlik kolu şeyhlerinden Kerimüd-din Halvetî'ye intisap ederek icazet almıştır. Celvetîliğin oluşumunu hazırlayan ikinci dönem ise, Hüdaî'nin bir Halvetî şeyhi olarak Mısır'dan Bursa'ya döndüğü 1573'ten itibaren başlar ve İstanbul'a geldiği 1580lerin ilk yıllarına kadar sürer. Bu dönem, Bayramîliğin Üftâde aracılığıyla Hüdaî üzerindeki mistik etkisini yoğunlaştırarak Celvetî tarikatının doğmasına yol açtığı, kısa fakat son derece etkili bir zaman kesitidir.

1580'lerin başından itibaren İstanbul' da örgütlenmeye başlayan Celvetîlik, l628'e kadar şehir hayatında Aziz Mahmud Hüdaî ve çevresinde oluşan geniş bir mürit halkası tarafından yaygınlaştırılmıştır. Tarikatın İstanbul'da kurumlaştığı 1580-1628 arasındaki bu birinci dönem, Hüdaî'nin karizmatik kişiliğine bağlı olarak şekillenen Celvetî mistisizminin özellikle sarayın da desteğini alarak üst tabakada rağbet bulduğu ve henüz şehir halkının orta ve alt tabakalarına yeterince nüfuz edemediği bir zaman kesitidir. Hüdaî'nin başta III. Murad (hd 1574-1595) olmak üzere III. Mehmed (hd 1595-1603), I. Ahmed (hd 1603-1617), I. Mustafa (hd 1617-1618, 1622-1623), II. Osman (hd 1618-1622) ve IV. Murad (hd 1623-1640) ile yakından kurduğu ilişki, Celvetîliğe hem siyasi ve maddi destek hem de aralarında Sadrazam Halil Paşa (ö. 1629), Re-isülküttab Okçuzade Mehmed Şâhî Efendi (ö. 1629), Şeyhülislam Hocazade Esad Efendi (ö. 1625) gibi devlet adamlarıyla, Sarı Abdullah (ö. 1660), Şeyh İbrahim Efendi (ö. 1655) ve Nev'izade Ataî (ö. 1635) gibi döneminin aydın kadrosunu oluşturan önemli kişileri kazandırmıştır.

Celvetîliğin İstanbul'daki ilk merkezi, Aziz Mahmud Hüdaî'nin daha önce öğrencilik yıllarını geçirdiği Küçük Ayasofya Medresesi bünyesindeki tekkedir. Kü-çükçamlıca'da yaptırdığı ve bir süre inziva hayatı yaşadığı Çilehane ya da Musalla Mescidi Tekkesi de tarikatın şehir hayatındaki ilk merkezleri arasında sayılabilir. Hüdaî'nin halifelerinden Muk'ad Ahmed Efendi (ö. 1639), burada bir süre postnişinlik yapmıştır. Bizans dönemine ait Sergios ve Bakhos Kilisesi'nden camiye çevrilen Küçük Ayasofya Tekkesi ise aslen bir Halvetî merkezi olup Nureddin-zade Musliheddin Efendi'nin vefatını (1573) izleyen yıllarda Hüdaî tarafından Celvetîliğe bağlanmış ve kendisi burada yaklaşık 8 yıl postnişinlik yaptıktan sonra yerine halifesi Filibeli İsmail Efendi'yi (ö. 1642) bırakarak Üsküdar'da 1589'da inşa ettirmeye başladığı ve 1595'te tamamlanan tarikatın merkez tekkesinin başına geçmiştir. 1595-1628 döneminde Hüdaî Asitanesi, Celvetîliğin İstanbul'daki tek örgütlenme merkezi olup tarikat, henüz mahalle ölçeğinde yaygınlık kazanabileceği tekke organizasyonunu gerçekleştirememiştir. Tarikatın bu dönemdeki asıl faaliyet sahası, merkez tekkeye bağlı olarak İstanbul dışında, özellikle Batı Ana-

dolu ve Balkanlar'da görülmektedir. Hüdaî'nin halifelerinden Dizdarzade Ahmed Efendi (ö. 1623), Üftadezade İbrahim Efendi (ö. 1678), Saçlı İbrahim Efendi (ö. 1664), Aksaraylı Abdurrahim Efendi (ö. 1645), Kemaleddin Efendi (ö. 1657), Arap Yahya Efendi (ö. 1666) ve Eyyûb Efendi (ö. 1621), Celvetîliği başta Bursa ve Edirne olmak üzere bu sahada yaymışlardır. Hüdaî'nin vefatından sonra İstanbul'da kurulmaya başlayan Celvetî tekkelerinde, özellikle bu bölgede yetişen şeyhlerin meşihat görevini üstlendikleri görülmektedir.

Aziz Mahmud Hüdaî'nin lö28'de vefat etmesiyle Celvetîlik dört şubeye ayrılmış ve her şube kurduğu tekkeler aracılığıyla İstanbul'un mahalle ölçeğinde tarikatın yaygınlaşmasını sağlamıştır. Celvetîliğin, 1628'den başlayıp tekkelerin kapatıldığı 1925'e kadar süren bu ikinci dönemine damgasını vuran kişi, Hüdaî' nin başhalifesi Muk'ad Ahmed Efendi' dir. Hüdaî'den sonra Üsküdar'daki Celvetî Âsitanesi'nin meşihatını üstlenmiş ve yetiştirdiği iki önemli halifesi Zâkirzade Abdullah Efendi (ö. 1657) ile Devatî Mustafa Efendi'ye (ö. 1650) mensup şeyhler tarafından kurulan Celvetî şubeleri, tarikatın 17. yy ortalarından başlayarak İstanbul'da hızla yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Celvetîliğin orta tabaka arasında rağbet bulduğu bu dönem, daha önce şehir hayatına giren Mevlevî, Nakşî, Bayramî ve Halvetî tarikatlarının yanısıra 16. yy sonlarında Rıfaîlik ile 17. yy başlarında Kadirîliğin İstanbul'da örgütlenmeye başladıkları, Celvetîliğin de bu faaliyetlere paralel şekilde kendi tekke organizasyonunu genişletmeye çalıştığı bir zaman dilimi olarak dikkati çekmektedir.

İstanbul Celvetîliğinin Hüdaî sonrası dönemine damgasını vuran Muk'ad Ahmed Efendi halifelerinden Zâkirzade Abdullah Efendi, Hüdaî Asitanesi zâkirba-şısı Şa'ban Efendi'nin (ö. 1650) oğludur. Nakşîliği İstanbul'a getiren Abdullah İlâ-hî'nin(->) postnişinlik yaptığı Zeyrek Tekkesi ile Atik Ali Paşa Camii bünyesindeki Kasım Çelebi Tekkesi'nde postnişinlik yapmış ve bu tekkeler, Hüdaî'den sonra Celvetî organizasyonuna bağlanan ilk tarikat merkezleri olmuşlardır. Zâkirzade Abdullah Efendi'nin faaliyetleri yalnızca bu tekkelerle sınırlı değildir. Onun İstanbul'daki Celvetî örgütlenmesi açısından taşıdığı asıl önem, yetiştirdiği halifeleri aracılığıyla tarikatın dört şubesinden üçünün silsile itibariyle kendine bağlı oluşudur.

Zâkirzade Abdullah Efendi'nin iki halifesi vardır. Bunlar Atpazarî Osman E-fendi (ö. 1690) ile Selâmî Ali Efendi'dir (ö. 1692). "Fazl-ı İlahî" olarak tanınan Osman Efendi, Fatih Atpazarı'nda kendi adına bir tekke kurmuş ve Celvetîliğin suriçindeki en faal merkezlerinden birini oluşturmuştur. Halifelerinden Silsile-i Ta-rik-i Celvetî yazarı İsmail Hakkı Bursevî (ö. 1724) ise, Celvetîliğin Hakkîlik şubesinin kurucusudur. Hakkîlik, 17. yy sonlarından itibaren önce Bursa'da yaygın-

laşmış, 1774'te Hüdaî Asitanesi postnişini olan Mudanyalı Mehmed Ruşen Efendi (ö. 1794) ile Celvetîliğin İstanbul'daki merkez tekkesinde temsil edilmiştir. Faaliyet alanı Hüdaî Asitanesi ile sınırlı kalan Hakkî meşihatını, Büyük Ruşen Efendi ailesine mensup bulunan Şehabeddin Efendi (ö. 1819), Abdürrahman Nesib Efendi (ö. 1842), Mehmed Ruşen Efendi (ö. 1891), Mehmed Şehabeddin Efendi (ö. 1911) ve el-Hac Mehmed Ruşen Efendi tekkenin kapatıldığı 1925'e kadar yürütmüşlerdir.

Zâkirzade Abdullah Efendi'nin ikinci halifesi Selâmî Ali Efendi (ö. 1692), Celvetîliğin İstanbul'daki en yaygın tekke organizasyonunu gerçekleştiren Selamî-liğin kurucusudur. Müderrislik ve müftülük görevlerinde bulunmuş, daha sonra Devatîzade Mehmed Talib Efendi'nin l679'da vefatıyla birlikte Hüdaî Asitanesi postnişinliğine atanmıştır. Selâmî Ali Efendi, Celvetîlik ile Halvetîliğin aşırı vahdet-i vücutçu şubelerinden Mısrîlik arasında yakınlaşma sağlayan kişi olarak tanınır. Bu amaç doğrultusunda Mısrîliğin kurucusu Niyazî-i Mısrî (ö. 1693) ile tasavvufun temel konuları üzerinde mektuplaşa-rak ortak bir anlaşma zemini hazırlamaya çalışmış, fakat bu girişimi zahit Cel-vetîlerce uygun görülmeyerek Hüdaî Âsitanesi'ndeki meşihat görevine 1682' de son verilmiştir. Bu göreve tekrar iadesi, Mustafa Erzincanî'nin meşihatından sonra olup, vefat ettiği 1692'ye kadar post-nişinliği devam etmiştir.

Selâmî Ali Efendi, Üsküdar'da Selamsız, Kısıklı ve Acıbadem'de üç ayrı Celvetî tekkesi kurarak Selamîliğin 17. yy sonlarından itibaren İstanbul hayatına nüfuz etmesini sağlamıştır. Selamsız ve Acıbadem tekkelerinin meşihatım da üstlenen Selâmî Ali Efendi, bu merkezlerle Hüdaî Asitanesi arasındaki ortak meşihatı vefatına kadar sürdürmüş, fakat daha sonra Kısıklı Tekkesi dışındaki Selamsız ve Acıbadem tekkelerinin idaresi 18. yy ortalarından itibaren Celvetîliğin Ha-şimî şubesinin denetimine geçmiştir. Selâmî Ali Efendi'nin halifesi Bilecikli Osman Efendi (ö. 1727) ise hem Üsküdar Atpazarı'nda 1720'de kurduğu tekkede, hem de Hüdaî Âsitanesi'nde Selamîliği temsil etmiştir.

Celvetîliğin üçüncü şubesi Fenaîlik, Selâmî Ali Efendi'nin halifelerinden Fe-naî Ali Efendi (ö. 1745) tarafından kurulmuştur. Fenaî Ali Efendi'nin tarikat silsilesi, mürşidi Selâmî Ali Efendi tarafından Zâkirzade Abdullah Efendi'ye u-laşır. Fenaî Ali Efendi Kütahyalıdır. Önce Selâmî Ali Efendi'nin Selamsız Tekkesi'nde postnişinlik yapmış, 1714'te bu görevinden ayrılarak Üsküdar Pazarba-şı'ndaki kendi adıyla anılan Fenaî Tekkesi meşihatını üstlenmiştir. Fenaîliğin Celvetî organizasyonu içindeki etkisi 18. yy boyunca devam eder. Bu dönemde Abdullah Rıfkî Efendi (ö. 1770), Mehmed Nazif Efendi (ö. 1792) ve hattat Mehmed Şakir Efendi tarafından Fenaî meşihatı temsil edilmiş, 19. yy başların-

da tekke Celvetîliğin Haşimîlik şubesine geçmiştir.

18. yy ortalarında Celvetîliğin dördüncü ve son şubesi olan Haşimîlik, Mustafa Hâşim Efendi (ö. 1782) tarafından kurulur. Mustafa Hâşim Efendi'nin aynı zamanda Bektaşî olması nedeniyle bu tarikat, İstanbul'daki Celvetî örgütlenmesi içinde rint meşrep bir tasavvuf anlayışının uzantısı şeklinde gelişmiş, 20. yy başlarına kadar Celvetî, Melamî ve Bektaşî zümreleri içinde etkisini sürdürmüştür.

Mustafa Hâşim Efendi'nin tarikat silsilesi, babası Yusuf Nizameddin Efendi (ö. 1752) aracılığıyla Mustafa Erzincanî' ye (ö: 1711) ve ondan da Muk'ad Ahmed Efendi'nin halifesi Devatî Mustafa Efendi'ye uzanmaktadır.

Devatî Mustafa Efendi, tıpkı Muk'ad Ahmed Efendi'nin diğer halifesi Zâkirzade Abdullah Efendi gibi, 17. yy ortalarında İstanbul'un önde gelen Celvetî şeyhlerinden birisi olmuş, Üsküdar Şeyh Camii bünyesinde kurduğu ve kendi adıyla ünlenen Devatî Tekkesi'nin post-nişinliğini yapmıştır. Mustafa Efendi ailesine mensup şeyhler, aynı zamanda Hüdaî Asitanesi meşihatında da bulunarak her iki tekkenin Celvetî organizasyonu içindeki ilişkisini sağlamışlardır. Bu şeyhlerden Mehmed Talib Efendi (ö. 1679), Hüdaî Asitanesi ile Devatî Tekkesi'nin ortak meşihatında bulunmuş, halifesi Mustafa Erzincanî ise aynı göreve iki defa getirilmiştir/ Haşimîliğin kurucusu Mustafa Hâşim Efendi'nin babası Yusuf Nizameddin Efendi, Şeyh Mustafa Erzincanî'nin halifesidir.

Sadrazam Şehit Ali Paşa tarafından Yusuf Nizameddin Efendi için Üsküdar İnadiye'de inşa ettirilen tekke, Yusuf E-fendi'nin doğum yerine nispetle Bandır-malı Tekkesi olarak tanınır. Bu tekke başlangıçta bir Celvetî merkezi olarak kurulmuş, fakat sonradan Yusuf Efendi'nin oğlu Mustafa Hâşim Efendi'nin, Mısır Kay-gusuz Abdal Tekkesi Şeyhi Hasan Baba' ya (ö. 1756) intisap ederek Bektaşîliğe bağlanması üzerine, çift tarikatlı bir tekkeye dönüşmüştür. Haşimîliğin temelleri, Mustafa Hâşim Efendi tarafından bu tekkede atılmış ve Celvetîlik ile Bektaşîliği birleştiren tarikat 18. yy ortalarından 20. yy başına kadar İstanbul Celvetîliğinin en güçlü kolu olarak varlığını devam ettirmiştir. Hâşim Efendi'den sonra meşihata geçen Mehmed Galib Efendi (ö. 1831), Celvetîliğin tarihinde önemli rol oynayan bir kişidir. 1826'da Bektaşîliğin Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırılması için II. Mahmud'un saraya davet ettiği şeyhler arasında bulunan Mehmed Galib Efendi, hem yetiştirdiği halifeleri, hem de kendi ailesine mensup şeyhler aracılığıyla son dönem İstanbul Celvetîliği üzerinde derin izler bırakmıştır. Bandırmak Tekkesi'ndeki Haşimî Meşihatı Mehmed Galib Efendi ailesine mensup Abdurrahim Selâmet Efendi (ö. 1849), Mehmed Fahreddin Efendi (ö. 1893) ve Küçük Mehmed Galib Efendi (ö. 1911) ile sürmüş olup son postnişini


Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   593   594   595   596   597   598   599   600   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin