ÇİÇEKÇİ CAMÜ TEKKESİ
bak. SELİMİYE TEKKESİ
ÇİÇEKÇİLİK
16. yy'dan 20. yy'a kadar İstanbul'da gelişen çiçekçilik sağlık, zevk ve sanat a-ğırlıklı bir üretim koluydu. Çiçek ve çiçekçilik, İstanbul yaşamım, mekân ve bahçe düzenlemeleri, dekoratif sanatlar,
müzik, edebiyat, halk sağlığı, eğlence yönlerinden etkilemiş, İstanbul'a özgü çiçekçiliğin etkileri Anadolu'da ve Avrupa'da da görülmüştür.
Osmanlı bahçe kültürü içinde önemli yeri olan İstanbul çiçekçiliği II. Mehmed' in (Fatih) (hd 1451-1481) yaptırdığı sarayların bahçelerindeki "cennet misal" düzenlemelerle başladı. Çinili Köşk Has-bahçesi'nin güzelliğini betimleyen 15. yy tarihçisi Tursun Bey, bu yaklaşımın İstanbul'daki eski Bizans gelenekleriyle bağlantısı ya da Edirne Sarayı'ndaki has-bahçeyle ilgisi konusunda bir bilgi vermemektedir. İstanbul'a iskân edilen Türkler ise Anadolu'ya özgü çiçek kültürü i-çin kentte çok uygun toprak ve iklim koşullan buldular ve türlü ağaçlarla birlikte çiçek yetiştirmeye de ilgi arttı. Bu yaklaşımda amaç, yalnızca estetik boyutlu değildi. Çiçek aynı zamanda ilaçtı ve her türün birkaç hastalığa iyi geldiğine inanılıyordu. Çiçek şerbetleri, suları, reçelleri her evin gereksinimiydi. İslami gelenekler ve inançlar da pek çok çiçeğe ve ağaca yarı kutsallık kazandırmıştı. Bu nedenlerle padişahtan esnafa değin herkesin, estetik açıdan ise özellikle yüksek zümrenin, din adamlarıyla tarikat mensuplarının ve aydınların çiçek üretimine ilgileri giderek arttı.
16. yy'm ikinci yarısında tarihinin en görkemli dönemini yaşayan kentte çiçekçilik başlıbaşına bir sektör durumundaydı. Arşiv belgeleri bu dönemde saray için getirtilen çiçekler konusunda bilgi vermektedir. 1570'te Kırım'dan 300.000 Kefe lalesi soğanı, 1579'da Halep'ten, İstanbul'daki hasbahçeler için 500.000 sümbül soğanı, 1587'de Edirne'den, Eski Saray için gül fidanları getirtilmesi için fermanlar çıkarılmıştır. I. Ahmed (hd 1603-1617) Haliç kıyısında tanzim edilen has-bahçelerde vezirleriyle birlikte çiçekler, süs bitkileri dikmişti. Bu dönemde rağbet gören çiçekler lale, sümbül, zerrin gibi soğanlılarla gül, menekşe ve şakayıktı. Çeşitli yerlerden getirtilen yabani çiçek soğanları ve tohumları İstanbul'da, Aksaray, Tahtakale, Ayasofya ve Üsküdar'daki çiçek pazarlarında satılıyordu.
Çiçekçilik, 18. yy'a değin altın devrini yaşadı, Lale Devri'nde (1718-1730) ise doruğa ulaştı. Laleye ve olasılıkla diğer değerli çiçeklere narh uygulanması da bu dönemdedir. "Şükûfeciyan" denen çiçekçi esnafı, ilk kez yasal denetime alındı. Mezada çıkan, alınıp satılan tüm çiçeklerin defterleri hazırlanarak narhları belirlendi. Bunun üstündeki satışların ihtikâr sayılacağı çiçekçilere duyurulmuştu. Kaynaklardaki bilgiler, bu sırada yalnızca lalenin 2.000'e yakın türünün bilindiğini göstermektedir. Eyüp, Kasımpaşa, Haliç kıyıları, Edirnekapı ve Topkâpı dışındaki geniş alanlar, Beşiktaş, Üsküdar, çiçek bahçelerinin bulunduğu yerlerdi. Kariye'deki bir çiçek üretim bahçesinde ise saray için yeni türler yetiştiriliyordu. Çevre köylerden çiçek ve gül pazarlarına her çeşit çiçek, tohum ve soğan getirildiği gibi, dışarıdan da tohum ve soğan
Mısır Çarşısı
yanındaki
çiçek
pazarından
bir köşe.
Yavuz Çelenk,
1994
getirilmekte, İstanbul'dan da soğan ve tohum ihraç edilmekteydi.
Çiçek ve çiçekçilik, başta padişahlar olmak üzere vezirlerin, ilmiye ileri gelenlerinin zevkleri arasındaydı. Örneğin III. Selim (hd 1789-1807) sık sık "bahçe köşklerini teşrif ile" çiçek ve lale tarhlarını seyrederek dinleniyordu. İlkbahar gelince padişahların Eyüp, Haliç, Boğaziçi ve Üsküdar saraylarına giderek çiçek bahçelerinde ve köşklerinde dinlenmeleri gelenekti. Bazı biniş köşkleri ise hanımelleri ve sarmaşıklarla donatılmıştı. Baştan başa yabani çiçeklerle bezeli Kâğıthane teferrücgâhı, bu özelliğiyle korunuyordu. Burada, esnafın çiçek mevsiminde geleneksel şölenler düzenlemeleri âdetti. Eyüp ve Bahariye bahçelerinde menekşe, lale, sümbül, Bahariye sırtlarında fulya yetiştiriliyordu. Fulyayı, tatlı ve şurup kaynatmak üzere kentin şekerci esnafı almaktaydı. Işk, gül, hüsnüyu-suf, karanfil, karagöz, yasemin, mürde-
tstanbul'da sokak
çiçekçilerine
her mevsimde
rastlamak
mümkündür.
Bünyad Dinç
gûş, leylak, anberbû, şakayık, nemnem, reyhan, mentûr, menekşe, zambak, hünkârbeğendi, nergis, süsen, erguvan, sa-def, balıkağzı, zerrinkadeh, ıtışah, şebbû (şebboy), horos, rebi'ye, kadife, hatmiye İstanbul çiçekçiliğinin başlıca ürünleriydi. Bahçeler, egemen bitki türüne göre "şükûfezâr", "lalezâr", "gülzâr", "menek-şelik" vb adlar alıyordu. Bu bahçelerin bakımlı güzelliğini yine İstanbul'a özgü karaağaç, tellikavak, kestane, çınar, at-kestanesi, ıhlamur, servi, erguvan vb a-ğaçlar tamamlıyordu. Çiçeklikler, meyve bahçelerinden tamamen ayrıydı. Cami bahçeleri de vakıf ve din görevlilerinin çabalarıyla birer şükûfezâr konumundaydı. Buralarda yetiştirilen çiçeklerle cami harimlerine hoş koku sağlanıyordu.
Hasbahçelerde (Sultaniye, Kule, Tersane, Tokat, Iskenderçelebi, Karabali vd) Bostancı Ocağı'na(->) bağlı ustaların yönetimindeki bahçıvanlar türlü çiçekler yetiştirmekte, bunları pazarlamaktaydı-
Dostları ilə paylaş: |