BASIN
12
73
BASINKOY
l
1930'larda Cumhuriyet gazetesinin mürettiphanesi. Salâbaddin Giz
nü sürekli yinelemesi olmuştur. Bir yandan da Türk insanına moral şırınga etme görevini üstlenmiştir. Resimli Gaze-te'nin yerine çıkan Yedigüriün üç yıl sonra 54.000 tiraja varması harf devriminin çabuk gerçekleştiğini gösterir.
Dönemin etkili gazeteleri arasında Cumhuriyet, Vakit, Akşam, Milliyet, Son Posta, Tan, Vatan'i; önemli gazetecileri arasında Yunus Nadi Abalıoğlu, Ahmet Emin Yalman, Necmeddin Sadak, Asım
ve Hakkı Tarık Us'u, Zekeriya ve Sabi-ha Sertel'i sayabiliriz.
II. Dünya Savaşı sırasındaki sıkıntılar ve şiddeti artan sansür, gazetecilerde basın özgürlüğü özlemlerini yükseltti. Bu arada hükümetin savaşan taraflar arasında yansız davranma politikasının bir yansıması olarak gazetelere üç ideolojiden birini (demokrasi, sosyalizm, faşizm) savunmakta sınırlı bir serbestlik tanınmıştı. Savaşa katılma yanlıları ile
1930'larda Milliyet gazetesinin linotipleri geldiğinde meraklı gözler vitrinin arkasındaki makinelere bakıyor.
Salâhaddin Giz
savaş karşıtları da ayrı bir polemik sürdürdüler. Bu tartışmaların sonucu olarak Babıâli'de sınırlı da olsa bir özgürlük havası esti ve çokpartili düzene geçilme kararı açıklandığında ön hazırlık niteliği taşıdı. Ancak demokrasinin gerektirdiği hoşgörünün eksikliği yine Babıâli yayınlarının polemikleriyle ortalığı kızıştırdı ve bunun ilk kurbanı, Tan gazetesinin binası ve makinelerinin "milliyetçilik adına" tahrip edilmesi oldu (1945).
Demokratik rejime geçiş, İstanbul basınına yeniden ülkenin gündemini yönlendirme ortamını hazırladı. Bunun devamı ancak basın özgürlüğünün tam işlemesi ile mümkün olabilecekti. Bu sebepten basın her gelen iktidara karşı basın özgürlüğünün dikkatli bir savunucusu olmuş, bunu zarara uğratabilecek girişimler karşısında kararlı ve birlikte davranmıştır. Öbür yandan 1980'e kadar gazete kâğıdına hükümetin sübvansiyonu ve malzeme gerektiğinde ithal izinlerinin Maliye Bakanlığı'ndan çıkması nedeniyle, basın iktidara bağımlılığından kurtulamıyordu. Özeleştiri alışkanlığı bulunmayan ülkemizde, hükümetlerin, başarısızlıkları kendi yanlışlıklarına bağlamaktansa basının yayınlarına yükleme alışkanlıkları da gazeteler üzerinde sınırlayıcı bir rol oynamıştır.
1980 sonrasında basında özellikle teknoloji ve dağıtım alanında önemli gelişme görüldü. İzmir, Ankara, Adana, Erzurum gibi bölge merkezlerinde, bütün büyük gazeteler kendi basımevlerini kurarak Anadolu'nun günü gününe İstanbul ile aynı gazeteyi okumasını sağladılar. Ayrıca bölge ekleri de yayımlayarak, yerel gazetelerin gelişmesini bir ölçüde frenlediler. Mesleki açıdan, hem konu zenginleşmesi hem de dünyaya açılma büyük ivme kazandı. II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa'da sadece Anadolu A-jansı'mn bir-iki muhabiri varken, günümüzde bütün büyük gazetelerin dünyanın önemli merkezlerinde temsilcileri bulunmaktadır. Bunların birçoğu yurtdışındaki Türk işçileri için ayrıca baskı yaptıklarından, İstanbul basınının bir de Avrupa şubesi belirmiştir. Bu son dönemin gazeteciler açısından önemi, gazetecilere suikast olaylarının artmış olmasıdır. Abdi İpekçi'nin, Çetin Emeç'in, Uğur Mumcu'nun, Turan Dursun'un ve Anadolu'da daha birçok yazarın fikirleri sebebiyle öldürülmeleri, 1980 sonrası dönemin görüntüsüdür.
1980'den itibaren devletin kâğıt üzerindeki sübvansiyonunun kaldırılması ve 24 Ocak kararlarıyla liberal pazar ekonomisine tam geçme yoluna girilmesiyle İstanbul basını için yepyeni bir dönem başladı. 1970 sonlarında basını tehdide başlamış olan televizyonun etkisi de tirajları frenliyordu. Ofset baskı sistemine geçiş büyük mali yatırımlar gerektirdi. Hele 1980'lerin ikinci yarısında özel televizyonların belirmesi reklam gelirlerinin bu tarafa kayması yüzünden basını daha da zorda bıraktı. Bir yandan büyük sermaye gruplarına yanaşmak,
diğer yandan tirajı kaybetmemek için aşırı promosyon (armağan dağıtma) kampanyalarına girişmek gazetelerin içeriğini etkilemeye başladı. Renkli ve heyecanlı iri başlıkları bol gazeteler 1992' den başlayarak ansiklopediler dağıtarak üstünlük sağlamaya çalıştılar. Bunun sonucunda toplam tiraj katlanarak 5 milyona yaklaştı. Deterjan ya da hazır çorba dağıtan gazeteler oldu ve o gün 2 milyon tiraj yaptılar.
Arkasında büyük mali güç bulunanlar, birkaç dergi, pazarlama şirketi ve haber ajansının yanısıra kendi televizyonlarını da kurarak tröstleşme yoluna girdiler. 1993 Ekim ayının sonunda gazetelerin tirajları ve sahibi oldukları televizyon kanalları şöyleydi:
Milliyet 900.000 (Kanal D, denemede); Hürriyet 802.000 (Show); Sabah 758.000 (ATV); Türkiye 376.000 (TGRT); Zaman 294.000 (Samanyolu TV, hazırlığı devam ediyor); Meydan 158.000 (.Milliyetin); Fotomaç 146.000 (Sabah'ın); Gün 116.000 (Sabab'ın); Bugün 109.000; Fotospor 83.000; Cumhuriyet 60.000; Y. Günaydın 31.000; Milli Gazete 31.000; Özgür Gündem 23.000; Vakit 12.000; Tercüman 11.0000; Aydınlık 10.000; Ortadoğu 10.000.
ORHAN KOLOĞLU
BASIN MESLEK KURULUŞLARI
Basın mensuplarını bir meslek kuruluşu içinde bir araya getirmek için ilk girişim II. Meşrutiyetin ilanının (1908) ilk günlerinde yapılmış ve Osmanlı Matbuat Cemiyeti kurulmuştur. Ancak siyasi çekişmeler yüzünden cemiyetin yönetim kurulu 11 Haziran 19l4'te oluştumlabilmiş-tir. Mütareke döneminde, Asım (Us), Hakkı Şinasi (Dersan) ve Halil Lütfi'nin (Dördüncü) bazı yabancı gazetecilerle birlikte kurdukları İstanbul Gazete Sahipleri Cemiyeti (l Ekim 1920), Hakkı Tarık'ın (Us) çabalarıyla Osmanlı Matbuat Cemiyeti ile birleştirildi ve böylece Türk Matbuat Cemiyeti doğdu (Ekim 1922). Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tam kontrolü altındaki dönemde bu cemiyet fazla bir varlık gösteremedi. 27 Haziran 1938 günü hükümet ani bir kararla başına Falih Rıfkı Atay'ın getirildiği Türk Basın Birliği'ni kurdu ve merkezini Ankara'ya taşıdı. Birliğin İstanbul'daki bölge örgütünün başına CHP milletvekili, gazeteci Hakkı Tarık Us getirildi. II. Dünya Savaşı yıllarında çekilen mesleki sıkıntılar karşısında birliğin etkisizliği, hattâ Matbuat Umum Müdürlüğü ile birlikte sansür aracı olarak iş görmesi, tepkiler yarattı. Çokpartili rejime geçilmesiyle beraber basın çevrelerinde, CHP' nin bir organı sayılan Türk Basın Birli-ği'nden kurtulma eğilimleri başladı. Bağımsızlık yanlısı ekibin Türk Basın Birli-ği'nin yönetimini ele geçirmek üzere olduğu fark edilince tek maddelik bir yasa ile birlik lağvedildi. Bunun üzerine başını Sedat Simavi'nin çektiği bir grup 10 Haziran 1946 günü İstanbul Valiliği'ne verdiği bir dilekçe ile Gazeteciler Cemi-
yeti'ni resmen kurdu. Sonradan yeniden oluşturulan Türk Basın Birliği günümüzde sınırlı bir yapı ve faaliyetle yaşamaktadır. Gazeteciler Cemiyeti ise sürekli gelişme göstererek ve Eylül 1993'te Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adını almıştır. Cemiyet 1948'de üyelerine sosyal yardım yapmaya başlamış ve o yıl Bayram gazetesini yayımlamayı üstlendiği gibi 24 Temmuz'un Basın Bayramı olarak kutlanmasını da başlatmıştır. 1959' dan beri basın ödülleri vermekte, mesleki ve basın tarihi üzerine yayınlar yapmaktadır. Merkezi olan Basın Sarayı, Cağaloğ-lu'nda Ankara Caddesi ile Türk Ocağı Caddesi'nin kesiştiği köşededir. Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin de İstanbul'da bir şubesi vardır.
İSTANBUL
BASIN MÜZESİ
Çemberlitaş'ta, Yeniçeriler Caddesi üzerindeki tarihi binada, Türk basınıyla ilgili bilgi, belge ve malzemenin sergilendiği müze.
Müzenin faaliyet gösterdiği bina, 1870' te, dönemin maarif nazırı Safvet Paşa (1815-1883) tarafından, darülfünun (üniversite) olarak inşa ettirilmişti. Binanın mimarı bilinmemekle beraber, o civardaki pek çok yapının mimarı olan Fossati'nin eseri olması ihtimali vardır. Neoklasik tarzdaki üç katlı bina sonraları Maarif Nezareti olarak kullanılmış 1908'de şehremanetine (belediye) devredilmiştir. Bina 1983'e kadar belediyenin çeşitli birimlerini barındırdığı gibi, bu' süre de Eminönü Kaymakamlığı olarak hizmet vermiştir. 1983'te, Gazeteciler Cemiyeti'nin önerisi üzerine, Basın Müzesi olması kabul edildikten sonra, 1984-1988 arasında onarıldı ve binaya iki asma kat eklendi. 9 Mayıs 1988'de ziyarete açılan müze toplam 4.000 m2 kapalı alanı kapsamaktadır.
Zemin ve birinci katta bulunan müze bölümünde, Türk basın ve yayın tarihine ilişkin belgeler İbrahim Müteferri-ka'nın basım faaliyetini canlandıran maket ve modeller, eski dizgi ve baskı makinelerine ait örnekler sergilenmektedir.
Basın Müzesi
Araş Neftçi, 1993
Bunlar arasında, 1870 yapımı taşbaskı makinesi ve prova tezgâhı, 1892 tarihli tipo baskı makinesi, hurufat kasaları, klişeler, Krause marka Alman malı bir matbaa bıçağı, 19. yy'dan kalma cilt presi, radiofoto ve telefoto cihazları ilgi çekici örneklerdir. Camlı panolarda ise tarihi gelişimi içersinde Türk basınının örnekleri yer alır. Müze bölümünde ayrıca Şinasi'den günümüze, ünlü gazetecilerin 42 adet yağlıboya portresi sergilenir. Bu tablolardan çoğunu Münif Fehim, günümüze ait olanları ise Agop Arad ile Et-hem Çalışkan yapmıştır. Bir diğer bölümde, Sedat Simavi, Cihat Baban, Ahmet Emin Yalman ve Zekeriya Sertel gibi gazetecilerin özel eşyalarından oluşan küçük bir koleksiyon sergilenmektedir. Bir köşede ise, Anadolu Ajansı'nın tarihçesi ile ilgili sürekli sergi yer almaktadır.
İkinci kattaki beş ayrı salonda, on beşer günlük çeşitli sergiler düzenlenir. Bu katta bulunan resim ve gravür atölyelerinde ise, üniversite öğretim üyelerinin denetiminde, sanat dersleri verilmektedir. Ayrıca, diksiyon ve tiyatro kursları düzenlenmektedir.
Üçüncü kattaki kütüphane bölümü ise, basınla ilgili kitaplar ve belgelerin yanısıra, Türk basınına ait çeşitli koleksiyonları kapsamaktadır. 50 çeşit ve 2.000 cilt gazete ile 80 kadar dergiden oluşan koleksiyon bunlar arasındadır.
Üçüncü katta ayrıca, yaklaşık 35 kişilik bir okuma salonu, her türlü konferansa uygun ses düzenine sahip 80 kişilik toplantı salonu ile sinema ve video gösterileri düzenlenen 100 kişilik cep tiyatrosu vardır.
Dördüncü kat ise idari bölümlere ayrılmıştır. Mülkiyeti İstanbul Anakent Be-lediyesi'ne ait olan Basın Müzesi'nin yönetimi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne aittir.
İSTANBUL
BASINKOY (ZÜMRÜTYUVA)
Bakırköy İlçesi'nin en batıdaki mahalle-sidir. Mahallenin doğu yarısında Atatürk Ormanı ve Şenlikköy futbol sahası, batı yarısında ise Basınköy yerleşmesi yer
BASİLEİOS I
14
75
BASMACI, AZİZ
almaktadır. Mahalle genel olarak bir heyelan sahası üzerindedir. Bu nedenle konutların yüksekliği 2,5 kat ile sınırlandırılmıştır. Eskiden Zümrütyuva olan mahallenin adı, 1993'te resmi formaliteler tamamlanarak Basınköy diye değişti-rilmişse de. burada basın mensuplarının ve yazarların üye olduğu konut kooperatifi evlerinin yapılmasından beri semt zaten bu adla anılmaktadır.
Mahallede ilk yerleşme güneyde Menekşe çevresinde başlamıştır. Daha çok gecekonduların hâkim olduğu bu kesimde 1956'da Zümrütyuva Mahallesi kurulmuştu. 1959'da Basınköy Sınırlı Sorumlu Gazeteci Evleri ve Yeşilköy Havacılar Mesken Yapı kooperatiflerinin kurularak inşaata başlamalarıyla mahalle planlı bir gelişme sürecine girmiştir. Modern şehircilik anlayışına uygun olarak inşa edilmesi planlanan bu alan, mahallenin kuzeyinde O-l (eski E-5) Karayo-lu'nun kenarında yer almaktadır. Binaların yapımı 1964'te tamamlanmış ve iskâna açılmıştır. Bu tarihten sonra söz konusu saha, kooperatiflerden daha büyük olanının adıyla Basınköy diye anılmaya başlamıştır, ilköğretim okulu, karakol ve belediye otobüsü hatları Basınköy adını taşımaktadır.
1980'den sonra Menekşe ile Basınköy Sitesi arasındaki alanda Bağkur Sitesi kurulmuştur. Bağkur Sitesi'nde 114 daire vardır. Ayrıca aynı sahada villalar da yapılmıştır. Basınköy Mahallesi'ndeki bir diğer kooperatif de Belediye İşçi ve Memur Evleri'dir. Bu kooperatifte 93 konut yer almaktadır. Basınköy Sitesi merkezi ısıtma sistemi ile diğer kooperatifler odun veya kömür yakan sobalarla ısıtılmaktadır. Doğal gazın mahalleye gelmesinden sonra sobalar birçok meskende yerlerini doğal gaz sobaları ile kat kaloriferlerine bırakmıştır.
Basınköy'ün nüfusunun gelişiminde dalgalanmalar görülmektedir. Mahallenin 1960 genel nüfus sayımındaki nüfusu 729'du. 1965'te 1.391'e çıkan nüfus, 1970'te 4.157, 1975'te 2.425, 1980'de 7.935, 1985'te 3.431 ve 1990'da da 4.151 olmuştur. Nüfustaki dalgalanmaların nedeni mahalle sınırlan içindeki turistik tesislerin sayım günlerindeki doluluk oranlarıdır. Ancak mahallenin nüfusunun devamlı artış gösterdiğini, büyük artışlardan sonra görülen düşmenin bir önceki düşük nüfus değerinden daha fazla olmasından anlamak mümkündür.
Mahallenin bir diğer özelliği üst düzey yöneticilerin resmi konutlarının burada olmasıdır. Atatürk'ün de yaz aylarının bir kısmını geçirdiği Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü(-0 yakın yıllara kadar Cumhurbaşkanlığı Yazlık Konutu olarak kullanılmıştır. Ayrıca İstanbul Valiliği'nin valilik resmi konutu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın başkanlık resmi konutu yine Basınköy Mahallesi sınırları içinde, mahallenin doğusundadır.
Basınköy Mahallesi sınırları içinde Basınköy İlköğretim Okulu, Basınköy Karakolu, Basınköy ve Florya PTT şu-
beleri, Basınköy Zabıta Komiserliği, Basınköy Camii, 3'ü daimi diğerleri mevsimlik çalışan 10 lokanta, yazlık ve kışlık gazinolar, çay bahçeleri, 2 adet çocuk parkı bulunmaktadır.
Basınköy Mahallesi'nde yaşayanların çoğunluğunu işçi aileleri oluşturmaktadır. Bunu ticaret işleriyle uğraşanlar, emekliler ve memurlar izlemektedir. Daha dar olarak, Basınköy Sitesi ele alındığında, Türkiye'nin Yaşar Kemal de dahil pek çok tanınmış yazar ve aydını kuruluşundan bu yana bu semtte oturmuştur.
Basınköy'ün ulaşım olanakları gelişkindir. O-l Karayolu'ndan geçen belediye otobüsleri ile minibüslerden başka, doğrudan Basınköy'e gelen belediye otobüsleri de vardır. Ayrıca mahallenin güneyinden geçen demiryolu, Menekşe İstasyonu'yla ulaşımda bir diğer alternatifi oluşturmaktadır.
SEDAT AVCI
BASİLEİOS I
(?, ? - 886, Konstantinopolis) Bizans imparatoru (hd 807-886), Makedonyalılar Hanedanı'mn(->) kurucusu olarak tanınır. Sosyal ve ekonomik yaşamı düzenleyen Prokheiron ve Epanagoge adlı yasa derlemeleri ile tanınır.
Bazı kaynaklara göre Ermeni asıllı olan Basileios, 835 ya da 836'da, Trakya'da (veya Makedonya'da) doğdu. III. Mihael(-0 döneminde (842-807) zekâsı ve olağanüstü bedeni gücü sayesinde imparatorun dostluğunu kazandı. 26 Mayıs 866'da Kayzer Bardas'ı(->) devirerek imparatorluk unvanına ortak oldu, ertesi yıl ise III. Mihael'i öldürterek imparatorluk yetkilerinin tümünü kendinde topladı.
Tüm Bizans imparatorları gibi kilise sorunları ile yoğun biçimde uğraştı. 23 Kasım 867'de, Patrik Fotios'u hapsettirdikten sonra İgnatios'u patrik yaptı. 8ö9'da, büyük oğlu Konstantinos'u taca ortak yaptı. 869-870'te Fotios'u afaroz eden 8. Ökümenik Konsül'ü topladı ve 870'te Bulgar kilisesinin Bizans hâkimiyeti altına girmesini sağladı. 877'de İg-natios'un ölümü üzerine Fotios'u tekrar bu makama atadı. Papalık seçimleri sırasında izlediği esnek politikalar sayesinde katı ve liberal kilise çevreleri arasında arabuluculuk yapan Basileios, böylece hem halkın desteğini sağladı hem de kilisenin bölünmesini önledi.
Batıda Dalmaçya kıyılarını ve çizmenin güneyini ele geçirmeye çalışan Araplarla, doğuda ise Arapların müttefiki olan Paulusçularla savaştı. Doğudaki seferleri sonunda, 872'de Paulusçulan yendi. 873'te, Zapetra (Doğanşehir), Sa-mosata'yı (Samsat) ele geçirdi. Fakat Melitene (Malatya) kalesi önünde ağır bir yenilgiye uğradı. Kilikya'da Komutan Nikeforos Fokas yönetiminde bir ordu ile Tarsus emirini yendi. Arapların gücünün kırılması sonucu yörede I. Aşot önderliğindeki Ermeni devletinin yükselişi başladı. 876'da Malta, 878'de ise Sirakuza'nın Araplar tarafından ele
geçirilmesiyle batıda başarılı olamayan Basileios yedi yıl süre ile Kıbrıs'ın Bizans'ın elinde kalmasını sağlayarak Araplara karşı kısmi bir zafer kazandı.
Basileios'un başlattığı hukuk reformu oğlu VI. Leon(-0 döneminde (886-912) tamamlandı. Prokheiron adı ile tanınan ilk yasa derlemesi 870-879 arasında yayımlandı. Bu kitap, kamu ve özel hukuk kurallarını sistemli bir biçimde 40 fasıl halinde bir araya getiriyordu. Daha üst düzeyde bir derleme olan Epanagoge ise, 879'dan sonra hazırlandı. İmparatorun, patriğin ve diğer dünyevi ve ruhani erkânın hukuki durumlarına ve evlenme hukukuna ilişkin bu yasa derlemeleri Prokheiron ile birlikte sonradan VI. Leon'un "Basilika" adı ünlü yasalarına temel oluşturacaktı.
Yaşamının son yıllarında aile soranları ile uğraşmak zorunda kalan Basileios, oğlu Konstantinos'un erken ölümüyle veliaht olan Leon'a hiçbir zaman güven duymadı ve söylentilere inanarak, onu hapsettirdi. Barışma ancak ölümünden kısa süre önce gerçekleşti. 886'da bir av kazasında yaralanarak ölen Basileios pek çok tarihçi tarafından Bizans tarihinin "yeni çağı"nı başlatan imparator olarak kabul edilmişse de, yeni bulgular, selefi III. Mihael'in de bu açıdan çok önemli olduğunu göstermektedir. Bibi. A. Vogt, I. Hausherr, Oraison funebre de Basile I par son/üs Leon VI le Sage, Roma, 1932; M. Moravcsik, "Sagen und Leğenden über Kaiser Basileios I", Dumberton Oaks Papers; Ostrogorsky, Bizans, 217-225.
AYŞE HÜR
BASİLEİOS II
(958, ? - 15 Aralık 1025, ?) Bizans imparatoru (hd 976-1025). Bulgar celladı lakabıyla tanınır. İmparatorluğun sınırlarını doğuda ve batıda geliştirirken, içte de güçlü bir iktidar kurdu.
9öO'ta, çok küçük yaşta kardeşi VIII. Konstantinos (hd 1025-1028) ile anneleri Teofano'nun naipliği alünda tahta ortak oldu. 963'te babaları II. Romanos'un ölümü üzerine önce üvey babalan II. Nikeforos Fokas (hd 963-969), sonra da I. İo-annes Tzimiskes (hd 969-976) iktidarı ele geçirdi. İoannes'in ölümünden sonra tahta amcası mabeyinci hadım Basileios'un hâkimiyeti altında Basileios geçti (976). Aynı yıl Anadolu'da kendini imparator ilan eden Bardas Skleros 978'de İz-nik'i zaptederek başkente yürüdü. Asileri bastırmak için kendisinden yardım istenen Bardas Fokas da, saraya karşı bir tavır takınınca Basileios'un iktidarı sarsıldı. Bu çatışmalar sürerken II. Basileios ile amcası arasında zaten var olan sorunlar daha da artmıştı. 985'te hadım Basileios'un sürgüne gönderilmesiyle, Basileios tek başına iktidar olabildi. İmparatorun ilk bağımsız faaliyeti 986' daki Balkan seferidir. Ağustos 986'da yenilgiyle sonuçlanan bu girişimden sonra imparatorun başarısızlığından cesaret alan isyancı komutanlara karşı. Kiev Prensi Vla-dimir'den yardım istendi, 988'de 6.000 ki-
şilik bir Rus birliği şehre geldi ve 987'de tekrar imparatorluğunu ilan eden Bardas Skleros ve yandaşı Bardas Fokas 989'da kesin olarak yenildiler. Basileios, yardımlarına karşılık, Kiev Prensliği'nin Hıristiyan olması şartını koşarak kız kardeşi Anna'yı Vladimir ile evlendirdiyse de o güne dek hanedandan bir prenses yabancı ülkeye gelin gitmediği için An-na, Kiev'e gönderilmedi. Buna karşılık Prens Vladimir, Bizans'ın Kırım'daki topraklarını işgal ederek, gelinin kendisine verilmesini sağladı. Bu dönemde Konstantinopolis'e gelen Rus askerlerinin bir bölümü ise, ünlü Varaeg Muhafız Alayı'nı oluşturdular, bu birlik, Bizans ordusunun önemli bir parçası olarak uzun yıllar hizmet vermiştir.
İç sorunları halleden II. Basileios batıda Balkanlar ve Güney İtalya'ya, doğuda ise, Güneydoğu Anadolu ve Gürcistan'a seferler düzenledi. 986'da başlayan Bulgaristan seferleri aralıklı olarak 30 yıl kadar sürdü. 1001'de Fatımilerle yaptığı kalıcı barıştan sonra Balkanlar'a tüm gücünü veren Basileios, nihayet 1014'te Bulgarlar üzerinde ezici bir zafer kazandı. Yaklaşık on dört bin Bulgar
II. Basileios ve kardeşi VIII. Konstantinos'u betimleyen bir sikke
Gözlem Yayınlan Arşivi
askerinin gözlerine mil çektirdi. Diğer her yüz kişiden birinin ise tek gözünü kör etti. Bu acılara dayanamayan Bulgar Kralı Samuel savaş alanında öldü.
Balkanlar'ı kontrol altına alan Basileios Güney İtalya'ya yöneldi. Sirakuza'yı (Sicilya'da) geri almayı planladı. Tasarıları arasında, Roma'ya bir Rum papa seçtirmek ve III. Otto'yu yeğeni Zoe ile evlendirmek de vardı. Bu amaçlarını gerçekleştiremediyse de, İtalya yarımadasının hükümdarlığına kattı. Öldüğünde, Sicilya'ya bir sefer düzenlemek üzereydi. Doğu'da ise, I. Gogik'in ölümüyle zayıflayan Ermeni Krallığı'nın ve Gürcistan'ın bir bölümü Bizans Imparator-luğu'na geçti (1021-1022).
II. Basileos askeri seferleri kadar, reformlarıyla da bilinir. Anadolu'da birer prens gibi davranan büyük toprak sahibi kilise ve askeri erkânının gücünü kırmayı hedefleyerek 996'da bir "novella" (yasa) yayımladı. Buna göre yoksul köylülerden satış ya da zoralım yöntemi ile elde edilen tüm mallar, zamanaşımına bakılmaksızın ve tazminatsız olarak eski sahiplerine iade edilecekti. Ayrıca, köylü arazisi aleyhine kilise topraklarının büyümesi de engelleniyordu. Zengin toprak sahiplerinin yoksul komşuları adına "allelengyon" adlı bir vergi ödemelerini zorunlu kılan Basileios, devlete
vergi veren ve askerlik yapan küçük çiftçileri imparatorluk koruması altına alarak masraflı savaşlara rağmen, ardında zengin bir hazine bıraktı.
Belge ve resimlerde, kısa boylu, sağlam yapılı, açık mavi renk gözlü, kalın bıyıklı biri olarak betimlenir. Eli sıkı, sofu, aksi ve kaba bir insandı. 1025'te vâris bırakmadan öldüğünde, ardında Adriyatik Denizi'nden Fırat Nehri'ne kadar uzanan bir imparatorluk bırakmıştı. 13. yy yazarlarından Koniates'e göre Herak-İeios'unG» açtığı kahramanlık dönemi onun ölümüyle son bulmuştur.
Bibi. W. Felix, Byzanz und die islamische Welt im f ruh eren II. Jabrhundert, Viyana, 1981, s. 46-79, 132-141; Ostrogorsky, Bizans 276-279, 281-288.
AYŞE HÜR
BASİLEUS
bak. İMPARATOR
BASKETBOL
Türkiye'de basketbol ilk kez 1904'te İstanbul'da Robert Kolej'de oynandı. Amerika'dan gelen genç bir öğretmen, okulun spor salonunda öğrencilerine basketbolü öğretmiş ve oynatmıştı. Ancak öğretmenin kısa bir süre sonra Amerika'ya dönmesi üzerine bu faaliyet sona erdi. 19H'de Mekteb-i Sultani'de (bugün Galatasaray Lisesi) beden eğitimi öğretmenliği yapan Galatasaray takımının ilk kalecisi Ahmed Robenson(->) bir Amerikan dergisinde görüp okuduğu basketbolla ilgili bir yazı üzerine okulun spor salonunda bu sporu öğrencilerine oynatmış, ancak kısa süren maçta oyuncuların tümü sakatlandıklarından dergide okuduğu makalede eksik bir yanın bulunduğuna kanaat getirerek bu işten vazgeçmiştir. 1913'te Fenerbahçe Spor Kulübü'nde bir basketbol şubesi kurulmuş fakat ilgisizlik ve rakipsizlik yüzünden bir yıl sonra kapatılmıştır.
Basketbolü gerçek anlamda Türkiye'ye tanıtan kişi, 1920'den itibaren İstanbul'da faaliyet gösteren ABD kökenli YMCA(->) örgütünün spor kolu başkanı Dr. Deaver oldu. İlk ciddi basketbol karşılaşması da Dr. Deaver ve Darülmualli-min-i Âliye (Yüksek Öğretmen Okulu) beden eğitimi öğretmeni Selim Sırrı Bey' in (Tarcan) girişimiyle Dr. Deaver'ın çalıştırdığı Türk takımı ile Robert Kolej ve YMCA'da görevli Amerikalılar arasında, Cağaloğlu'nda bulunan Yüksek Öğretmen Okulu'nun bahçesinde yapıldı. Bu maçı Amerikalılar 18-14 kazandı. Bundan sonra basketbol Dr. Deaver'ın çabalarıyla yayılmaya başladı. Kulüplerin basketbol şubeleri açmaları sonucunda 1927'de Kurtuluş, Beyoğlu, Fenerbahçe, Galatasaray, Nişantaşı, İtalyan Kartal, Makabi, Barkaba ve Protkeba takımlarının katılımıyla İstanbul Basketbol Ligi kuruldu. 1927-1933 arasında ligde üstünlük Yahudilerin kulübü Makabi'deydi. Daha sonra Galatasaray güçlü bir kadro ile üstünlüğü ele geçirerek 1955'e kadar korudu ve "Yenilmez Armada" olarak tanındı.
1936'da İstanbullu basketbolcular kendi aralarında topladıkları paralarla Yunanistan Milli Basketbol Takımı'nı İstanbul'a getirtip 24 Haziran'da Beyoğlu Halkevi Spor Salonu'nda ilk milli basketbol maçını oynadılar. Türk takımı bu maçı 49-12 kazandı.
İstanbul basketbolün birçok başka ülkeye de yayıldığı merkez oldu. 1910'lar-da İstanbul'da öğrenim gören çeşitli Balkan ve Ortadoğu ülkelerinden öğrenciler burada tanıdıkları basketbolü ülkelerine götürdüler. Bulgaristan, Yunanistan, İran ve Arnavutluk bu ülkeler arasındadır.
Alman Lisesi'nin beden eğitimi öğretmeni Niebuhr da ülkesine dönerken İstanbul'da tanıdığı basketbolü oraya götürerek Alman basketbolünün kurucusu oldu. Daha sonra Niebuhr'un Alman Li-sesi'ndeki öğrencilerinden ve eski milli basketbolcularımızdan Yakovos Bilek, teknik direktör olarak Alman basketbolünün başına geçti.
Basketbolda en güçlü takımlar yıllarca hep İstanbul'dan çıktı; kulüpler arasında başlayan büyük basketbol rekabeti daha sonra müesseselerin de basket-bola el almalarıyla daha başka boyutlar kazandı. İstanbul'un basketboldaki şampiyonları şöyle bir liste oluşturur: İstanbul şampiyonları: 1927-1933 Makabi, 1933-1955 Galatasaray, 1954-1955 Fenerbahçe, 1955-1956 Fenerbahçe, 1956-1957 Fenerbahçe, 1957-1958 Galatasaray, 1958-1959 Modaspor, 1959-1960 Darüşşafaka, 1960-1961 Galatasaray, 1961-1962 Deniz Harp Okulu, 1962-1963 Fenerbahçe, 1963-1964 Fenerbahçe, 1964-1965 Fenerbahçe, 1965-1966 Fenerbahçe. 1966-1967 sezonundan itibaren Türkiye deplasmanlı ligi başladı.
Deplasmanlı ligde bugüne dek Ecza-cıbaşı 8, İTÜ 5, Efes Pilsen 5, Galatasaray 4, Fenerbahçe l, Beşiktaş l kez olmak üzere 27 şampiyonluğun 24'ünü İstanbul takımları kazandı.
1993-1994 sezonunda birinci ligde oynayan İstanbul takımları şunlardır: Fenerbahçe, Galatasaray, İTÜ, Efes Pilsen, Beşiktaş, Darüşşafaka, Ortaköy, Yıldırım ve Bakırköy.
CEM ATABEYOĞLU
Dostları ilə paylaş: |