Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə8/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   134

BALTACI KONAĞI

Eminönü İlçesi'nde, Sultanahmet'te, Alemdar Mahallesi'nde, Yerebatan Sar-nıcı'nın üzerinde bulunmaktaydı.

Günümüze ulaşamamış olan Baltacı Konağı 18. yy'ın ortalarında inşa edilmiştir. Geleneksel Osmanlı sivil mimarisinin özelliklerini yansıtan bu yapı geç devir rical konaklarının ilginç bir örneğini oluşturmaktadır. Hamam bölümü dışında bütünüyle ahşap olan yapı üç katlıdır.

Zemin katın büyük kısmını, avluya açılan büyük bir taşlık işgal etmekte, taşlığın çevresinde, bendegânın kullandığı birtakım odalar, bazı servis birimleri ve hamamın altyapısı yer almaktadır. Hamamın altyapısına bitişik olan bir merdivenle Yerebatan Sarnıcı'na inile-bilmektedir. Taşlık, harem ve selamlık bölümlerine geçit veren merdivenlerin bulunduğu iki bölüme ayrılmıştır.

Konağın birinci katı, kısmen zemin kattaki servis birimlerinin duvarlarına, kısmen de taşlıkta yükselen, kare kesitli ahşap dikmelere oturmaktadır. Zemin kattaki harem-selamlık yalıtımı bu katta da devam etmekte, taşlıktan hareket eden merdivenlerin ulaştığı kare ve dikdörtgen planlı sofaların çevresinde çeşitli yaşama birimleri ile helalar sıralanmaktadır. Harem ve selamlık sofaları arasında, koridor niteliğinde bir geçitle bağlantı kurulmuştur. Selamlık merdiveninin tek kollu olmasına karşılık harem merdiveni, taşlıkta iki kollu olarak başlamakta, sahanlıktan sonra tek kol halinde birinci kat sofasına ulaşmaktadır. Aynı düzenleme birinci katı ikinci kata bağlayan merdivende de tekrar edilmiş, ikinci kat sofası, merdivenin yanlarında kavisli birer çıkma ile donatılmıştır. Ko-

nağın kitlesinden taşkınlık yapan ve basık kemerli devasa pencerelerle aydınlatılmış olan harem merdiveni, Osmanlı sivil mimarisinde o döneme kadar alışılagelmiş çözümlerden tamamen farklı, Batı kökenli bir tasarım sergilemektedir. Daha sonra, 18. yy'ın sonundan itibaren iyice yaygınlaşan bu tasarım, S. H. El-dem'in deyişiyle "zamanı (18. yy ortaları) için çok modern sayılmalıdır". Ancak konağın 19. yy'da -muhtemelen II. Mah-mud devrinde- geçirmiş olduğu onarımda merdivenin de belirli ölçüde tadil edildiği tahmin edilebilir.

Konağın ikinci katında "karnıyarık" ya da "zülvecheyn sofalı" tabir edilen plan şemasının değişik bir türevi uygulanmış, köşeleri 45 derece pahlanmış olan ve iki ucunda birer eyvanla yapının cephelerine kadar uzatılmış olan merkezi sofa, hareme ve selamlığa ait iki bölüme ayrılmıştır. Her iki bölümün çevresinde de, çoğu simetrik konumda olan odalar ve helalar dizilidir. Harem sofasından bir koridorla hamama geçilmektedir. Dikdörtgen planlı bir soğukluk ile kare planlı ve kubbeli bir halvetten meydana gelen hamamda, Lale Devri üslubunu sürdüren kurnalar ve ayna taşları bulunmaktadır.

Konağın barındırdığı hemen bütün yaşama birimleri yüklüklerle donatılmış, yüklükler, barok üslupta oymaların görüldüğü nişlerle kuşatılmıştır. Tavanlar-1 da çubuklu veya damalı taksimat görülmekte, üst katın selamlık sofası eyvanında, II. Mahmud devrinin zevkini yansıtan, beyzi bir göbek ile bundan dağılan ışınlardan meydana gelen bir tavan bezemesi dikkati çekmektedir. Bibi. Eldem, Türk Evi, II, 84-87.

M. BAHA TANMAN

BALTAIİMANI

Rumeli Hisarı'nın kuzeyinde, aynı adı taşıyan derenin Boğaziçi'nde denize döküldüğü yerdeki semt. Adını İstanbul' un fethi sırasında, donanmayı Rumeli Hisarı'nın hemen arkasındaki bu limanda korumaya almış olan II. Mehmed'in kaptan-ı deryası Baltaoğlu Süleyman Bey'den almış olduğu iddia edilir. Eremya Çelebi Kömürciyan 17. yy'da burada bahçeler ve konaklar olduğunu kaydetmiştir. Seriye sicilleri 18. yy'da burada bu adla bilinen bir yerleşim olmadığını kanıtlarken, arazinin II. Bayezid vakfına ait olduğuna dair bir kayıt bulunmaktadır. Ancak sicillerde, seyrek de olsa, bu mahallede olduğuna işaret edilen Paşmakçı Şücaeddin Ma-hallesi'nin adı geçer. Önceleri mesire yeri olan Baltalimam'nın bir Boğaz köyü olarak 19. yy'ın ortasında, hemen kuzeyindeki Boyacıköy(-») ile aynı zamanda geliştiği anlaşılmaktadır. 1798 tarihli bir irade-i seniye ile burada bazı Ermeni ve Rum ailelerin yerleşmesine izin verildiği görülür.

Yörenin bir mesire yeri olarak kullanıldığına dair çok sayıda arşiv belgesi bulunmaktadır. Baltalimam Deresi'nin içinde aktığı vadinin (Fıstıklı. Bağ Tepesi ile Halim Paşa Koruluğu) bir yanım geçmişte geniş bir çayırlık kaplardı. Çayırlığın içinde 300 m kadar uzanan satranç-vari düzende dikilmiş bir ağaçlık vardı. Bu ağaçlığın sonunda, doğa tekrar kendi haline bırakılmış ve bu geçiş noktasına fıstık ağaçlı üç katlı setler yapılmıştı. En alt katta çıkıntı biçiminde bir havuz yer almıştı. 1768'de tamamlanan Hadîka'ya göre III. Selim'in annesi Mihrişah Sul-tan'ın kethüdası Giritli Yusuf Ağa tarafından limanın içindeki büyük çayıra sultan

BALTAIİMANI CAMİİ

35

BALYAN AİLESİ

Baltalimanı'ndan bir görünüm. Fotoğrafın çekildiği yerde "Baltalimanı Deresi projesi" çalışmaları yürütülüyor.

çevresindeki yapılar topluluğunun içinde olabileceğini göstermiştir. Kimi bölümlerinde çapraz tonozlu örtüleri olan bu mekân parçaları, üzerine yapılmış olan konutun bodrumunda halen korunmuş durumdadır. Baltalimanı Sarnıcı Dr. Nezih Fıratlı tarafından 6. yy sonu 7. yy başlarına tarihlenmiştir. Yine Baltalimanı'nda sahile yakın bir yerde bulunan bir başka Bizans sarnıcının ise İo-annes Teologos Manastırı'nın kalıntısı olduğu ileri sürülmüştür. Bibi. N. Fıratlı, "Boğaziçi'nde Bir Bizans Sarnıcı", TTOK Belleteni, S. 144 (1954), s. 11-13; Eyice, Boğaziçi, 34.

ENİS KARAKAYA



BALYAN AİLESİ

19. yy Osmanlı mimarlığının en önemli adları olarak tanınmışlardır. Baba, oğul ve kardeşler olarak art arda dört kuşak hassa mimarı yetiştirmiş, Ermeni kökenli bir ailedir. Balyan (Balian) ailesi K. Pamukciyan'm yaptığı araştırmalara göre, hassa mimarı Meremetçi (Onarımcı) Bali Kalfa'ya dayanan bir şecereye sahiptir. Aile Kayseri'nin Derevenk veya Derevank Köyü'ndendir. Balyan soyadı-



Hazım Okurer, 2993

için bir biniş köşkü yaptırılmıştı. Fıstık ağaçlarının düzeni ve yaşları gerçekten de III. Selim devrine işaret etmektedir. 1821'de II. Mahmud tarafından limanın ağzına bir tabya inşa ettirilmişti. İskelenin hemen yanında olduğu kaydedilen kahvehane ve tütün dükkânı ise I. Ab-dülhamid vakfına bağlıydı.

Günümüzde dere kurumuş, mesire yeri ortadan kalkmış, derenin Boğaz'a döküldüğü ağzı da doldurulmuştur. Tanzimat devri sadrazamlarından Mustafa Reşid Paşa burada ahşap bir sahilsaray yaptırmıştı (bak. Baltalimanı Salihsarayı). Derenin denize döküldüğü noktanın kuzeyinde ise Baltalimanı Camii(->) vardır.

18. yy'ın sonlarına kadar Baltalimanı Müslümanların yerleştiği bir semtti. 1798' de irade-i seniye ile gayrimüslimlerin de yerleşimine izin verildi. 19. yy boyunca İstanbul'un varlıklı kesimi Baltalima-nı'nda, kıyı şeridi boyunca yalılar ve köşkler yaptırdılar. Baltalimanı Dere-si'nin başlangıcındaki Levent Çiftliği'ni Cezayirli Hasan Paşa yaptırmıştı. Daha sonra burası Nizam-ı Cedid askerlerinin talim yeri oldu.

Bugün Emirgân Mahallesi muhtarlığına bağlı olan Baltalimanı, yerleşimin eskiden olduğu gibi yine kıyı şeridinde odaklandığı bir görünüm içindedir. Ama yalı ve köşkler yerlerini apartmanlara bırakmıştır.

Bibi. Eldem, Türk Bahçeleri, 8-9, 28-29; R. E. Koçu, "Baltalimanı", İSTA, 2076-2084; M. Tayyip Gökbilgin, "Boğaziçi", İA, 678-679; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 41, 219, 260; İnciciyan, İstanbul, 82, 117.

TÜLAY ARTAN



BALTALİMANI CAMİİ

Baltalimanı'nda, semtin adını taşıyan derenin kuzey kıyısında, Boyacıköy-Emirgân Caddesi'nin deniz tarafmdadır. Hadîka, banisinin Paşmakçı Şücâed-din- olduğunu, minberinin ise III. Ah-

med'in "Imam-ı Sultanî Hacı İmam" diye tanınan imamı, Seyyid Mehmed Efendi tarafından yaptırıldığını kaydetmektedir. 18. yy başına tarihlenebilecek bu caminin, 1826-1827 arasında Zahire Nazırı Arif Efendi tarafından bugünkü cami yaptırılırken tamamen yok olduğu anlaşılmaktadır. Caminin kuzey duvarında, mihrap ekseni üzerindeki on mısralık ta'lik hatlı kitabe de 1242/1826 tarihini verir. Bugünkü Baltalimanı Camii ise 1960 öncesi tamiri sırasında özgün karakterini tümüyle kaybetmiştir.

Dikdörtgen planlı caminin harimin-de, kuzey duvarının önünde dört ahşap direğe oturan fevkani mahfil yer alır. Ahşap tavanın yerini bugün kirişli betonarme döşeme almıştır. Caminin içi tamamen yenilenmiştir. Yarım daire planlı mihrap nişi yeni Kütahya çinileriyle çerçevelenmiştir. Ahşap minberi çok sadedir. Kuzeybatıdaki kesme taş minareye mahfilin içinden geçilir. Cami, güneyde iki, batıda dört, doğuda altı pencereden ışık alır. Kuzey ve güney pencerelerinin üzerinde küçük boyutlu, yuvarlak kemerli iki pencere yer alır. Yapının dış yüzeyi serpme sıva ile kaplanmıştır. Doğu yönündeki bodrum katı halen imam meşrutası olarak kullanılmaktadır. Caminin özgün yapımından kalan kısmı, girişi kuşatan basık kemer şeklinde yontulmuş mermer söveden ibarettir. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 132; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 48-49, no. 204; "Baltalimanı Camii", İSTA, IV, 2077-2078; Öz, İstanbul Camileri, II, 9.

TARKAN OKÇUOĞLU

BALTALİMANI KEMİK HASTALIKLARI HASTANESİ

Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanhğı'na bağlı, kemik hastalıkları alanında uzmanlaşmış hastane.

Baltalimanı Sahilsarayı'nın(~>) harem

bölümünde, Kemik ve Mafsal Tüberkülozu ve Güneşle Tedavi Hastanesi adı ile 19 Haziran 1944 tarihinde hizmete girmiştir.

Günümüzde tam gün çalışan hastane, fizik tedavi (20 yatak), genel cerrahi (188 yatak) ve nöroloji (10 yatak) olmak üzere üç servise sahiptir. 1987'de hastanede, 15 uzman doktor, l diş hekimi, 2 eczacı, 45 hemşire, 112 yardımcı hizmetli, l kimyager, l psikolog, 2 laborant ve l şoför görev yapmaktaydı.

Bibi. Bedi N. Şehsuvaroğlu, "İstanbul Sağlık Hayatı", İstanbul İl Yıllığı, İst., 1973, s. 463; istanbul Tabip Odası; İstanbul Tıp Katalogu 86/87, İst., 1987, s. 25.

NURAN YILDIRIM



BALTALİMANI SAHİLSARAYI

Halen kemik hastalıkları hastahanesi olarak kullanılan bina. 19. yy'da Baltalimanı Boğaziçi'nin gözde sayfiye ve mesire yerlerindendi, semtte devrin bazı ileri gelenlerinin yalıları, kasırları, sarayları bulunuyordu. Anılan yapılardan birisi de Mustafa Reşid Paşa'nın ahşap yahşiydi. 1838, 1839, 1840 ve 1846'da sırasıyla İngiltere, Belçika, Fransa ve Rusya ile yapılan ikili siyasi ve ticari antlaşmalar sözü geçen yalıda imzalandığından, Baltalimanı Antlaşmaları diye adlandırılırlar.

Mustafa Reşid Paşa bu yalının yanına daha sonra mimar Sarkis Balyan'a kagir bir saray inşa ettirdi. Halen hastane o-larak kullanılan bina budur. Büyük Reşid Paşa'nın adıyla da anılan Baltalimanı Sahilsarayı Abdülmecid'in kızı Fatma Sultan'ın Mustafa Reşid Paşa'nın oğluyla evlenmesi sırasında, hazinece satın alınarak yeni evlilere tahsis edildi. Daha sonra, Abdülaziz devrinde Fransız İmparatoru III. Napolyon ile İmparatoriçe Eu-genie'nin 1869'da İstanbul'u ziyaretlerinde sahilsarayın konuklara tahsisi düşünüldüğünden çevresi yeniden düzenlendi, yeni köşkler ve binalar yapıldı.

Fatma Sultan'ın 1883'te ölmesiyle boşalan saray, isteği üzerine kız kardeşi Mediha Sultan'ın emrine verildi, prenses Damat Ferit Paşa ile evlenince, "Paşa Dairesi" olarak anılacak bir harem binası yapıya eklendi. 1922'ye kadar Fatma Sul-tan'da kalan saray, Cumhuriyet döneminde bir süre boş tutuldu, daha sonra Balıkçılık Enstitüsü'ne devredildi, 1925'te Damat Ferit Paşa'nın zengin kitaplığı, sarayın değerli eşya ve tabloları müzayede ile satıldı. Halen binanın harem dairesi kemik hastalıkları hastanesi, selamlık dairesi de İstanbul Üniversitesi sosyal tesisleri olarak kullanılmaktadır.

Baltalimanı Sahilsarayı'mn mekânları bir avlu çevresinde çözümlenmiş olup, geniş bahçesinde deniz hamamları, havuz ve köşkler yer alır. Yan cephelerden kolonlarla masif halde dışarı taşırıl-mış birinci katın ortasında yer alan sofa dikdörtgen ve kare şekillerle süslü tava-nıyla, mermer kaplamasıyla, renkli mermerden şömineleri ve büyük aynalarıyla binanın en görkemli mekânıdır. Avlu hem zemin hem de birinci katta üç yön-

Bugün kemik hastalıkları hastanesi olarak kullanılan Baltalimanı Sahilsarayı.



Ahmet Kuzik

den koridorla çevrilmiştir. Meşk odası, diğer odalar, mutfak, hamam, tuvalet koridor üzerindedir.

Binanın cadde tarafında, birinci kat dört iri konsolun taşıdığı çıkma yapmaktadır. Zemin kat ise bol ışık alacak şekilde düzenlenmiş pencerelerle kaplıdır.

Sarayın çevre duvarı üzerindeki çeşme 1955'te onarılarak, yenilenmiştir.



Bibi. Tuğlacı, Balyan Ailesi, 260-261; H. Şehsuvaroğlu, "Baltalimanı Sarayı", TTOK Belleteni, S. 129 (1952), s. 8; R. E. Koçu, "Baltalimanı Sahilsarayı", İSTA, IV, 2082-2084.

AYLA ÖDEKAN



BALTALİMANI SARNICI

Antik dönemde "Sinüs Phidaliae" veya "Portas Milierium" diye anılan Baltalimanı'nda, batıdaki sırtları teşkil eden bugünkü Boyacıköy Mahallesi'nin Hakkak Yümnü Sokağı'nda, denize hâkim bir yerde, kayalar üzerine inşa edilmiş olan bu sarnıç, günümüzde üzerine yapılmış olan binaların bodrum katında koruma altına alınmış durumdadır.

Moloz taş ve tuğladan, özenli bir işçilikle inşa edilmiş olan bu sarnıç dikdörtgen planlıdır. Doğu-batı doğrultusunda yönlendirilmiş olan yapının doğudaki kısa duvarının kuzey duvarı ile birleştiği köşeye yakın bir yerde su boşaltma deliği bulunmaktadır. Üç duvarı içten ve dıştan düz olmasına karşılık, denize bakan güneydoğudaki uzun duvarının dış kısmında yarım daire şekilli nişler bulunmaktadır. Su basıncını hafifletmek için yapılmış olan bu nişler sekiz tanedir.

Balyanların

eserlerinden

Çırağan Sarayı,

ayrıntı.

Elif Erim/TETTV

Arşivi

Büyük boyutlarda (28,40x15,20 m) inşa edilmiş ve basit bir plan arz eden Baltalimanı Sarnıcı'nın, bu bölgede olduğu bilinen Foneos Manastırı'nın sarnıcı olabileceği ileri sürülmüştür. Bu sarnıcın 20 m kadar güneydoğusunda, 1993 başlarında bir inşaat hafriyatı sırasında bulunan bazı mimari kalıntılar bu hipotezi doğrulamasa da, sarnıcın yakın

nı ilk kez kullanan Krikor Kalfa, Meremetçi Bali Kalfa'nm oğludur. Hayatı hakkında fazla bilgi olmayan Bali Kalfa, Bağlarbaşı Ermeni Mezarlığı'nda gömülüdür. K. Pamukciyan tarafından okunan kitabesine göre 16 Aralık 1803'te ölmüştür. "Keresteci" olarak kayıtlıdır. Aynı aileden kan bağı belirtilmeyen Ka-lust Kalfa (ö. 1779) ve Sarkis Kalfa'nm da (ö. 1796) adı verilmektedir.

Balyan soyadını taşıyan bu mimarlar, verimli ve etkin bir meslek, yaşamım yaklaşık bir yüzyıl boyunca ve birbirlerini izleyerek sürdürmüşlerdir. Çok sayıda -ve büyük boyutlu yapıların tasarım ve uygulamasını içeren mesleki etkinlikleri, hassa mimarı olarak yetkili kişilikleri, profesyonel yetenekleri ve yaşadıkları dönemin isteklerini karşılamaktaki sezgi ve uyumları Balyan adını öne çıkaran etkenler olmuştur.

Aile mesleği geleneği içinde ve art arda hassa mimarı veya hassa başmima-rı olarak çalışmaları Balyan adını önemli kılan bir diğer etkendir. Aynı adı taşımanın, bir öncekinin etki ve başarı mirasını kullanmanın avantajı, babadan oğula veya kardeşten kardeşe aktarılan deneyim birikimi, Balyanlarm başarı grafiğini yükseltmede olduğu kadar bu adın hatırlanıp öğrenilmesinde de etkili olmuştur. Ortaçağın zanaatkar ailelerini anımsatan bu süreklilik, kendini unutturmayan, tersine yineleyen ve yenileyen bir ad olmak, Balyanlarm gündemde kalmasını sağlamıştır.

Zanaatkar aile geleneğinin hâlâ canlı olduğunu gösteren Balyan örneği, mimarlık eğitimi tarihi açısından da ilginçtir. İlk üç kuşağın mimarları, mesleği geleneksel yöntemle, iş içinde ve uygulamada en alt basamaktan başlayarak öğrenmişlerdir. Geleneğin çözülüşü de yine Balyan örneğinde izlenmektedir. Koşullar 19. yy'm ikinci yarısında değişmiştir ve geleneksel eğitimden gelen Garabet Balyan, çağının gereksinmelerini önceden fark eden uzak görüşlülükle oğullarını örgün eğitime yönlendirmiştir. 19. yy'ın ortalarında yükselen Balyan etkinliğinde, bu öngörünün payı büyük olmalıdır. Bu açıdan Garabet Balyan, ailenin kilit bireyi durumunda görünmekte-



BALYAN AİLESİ

37

BALYAN AİLESİ

Levon Balyan

Vahan Zaıtaryan, Abide, ist., 1910/Türkiye Ermenileri Patrikhanesi Kitaplığı Erkin Emiroğlu fotoğraf arşivi

dir. Kapalı ve baba işliği ile sınırlı meslek hazırlığının, yerini Sainte-Barbe veya Ecole deş Beaux Aıts eğitimine bırakması, önemli bir değişimi örneklemektedir. Akademik öğrenim ve özellikle Fransa deneyimi, Nigoğos ve Sarkis'in yalnız meslek formasyonunu değil motivasyonlarını da önceki Balyan kuşağından farklı bir yönde belirlemiş olmalıdır. Örneğin, girişimci ve müteahhit Sarkis'le karşılaştırıldığında Krikor Balyan yetenekli ama performansını mesleğiyle sınırlamış geleneksel mimar görünümündedir.

Balyanların, mimarlık tarihinde eşine az rastlanan bir süreklilik ve etkinlikle çalışmaları, 18. ve 19. yy'ların tarihi koşullarıyla ilgilidir. Osmanlı Devleti'nin Batı'ya açılışı, daha Lale Devri'nde Batı sanatına, Batı yaşam biçimine, bu yaşamı çevreleyen mimarlık anlayışına, bu anlayışın ürünlerine ve sivil yapıma yönelik bir ilgi ve özenme yaratmıştı. Batı'ya açılmada mimarlığın, başka birçok alanı öncelediği bile söylenebilir. Batı kökenli mimarlık anlayışının, konsept, program, şema ve teknoloji olarak kavranıp benimsenmesinde gereksinilen bilgi edinme süreci, belirli kültürel yakınlıklara bağlı olmalıydı. Hıristiyan tebaanın dil, din ve kültür olarak Batı'ya yakınlığı sayesinde önem kazanması doğaldı.

Öte yandan Osmanlı Devleti'nin çeşitli etnik toplulukları bir araya getiren toplumsal yapısı, iş ve çalışma alanına da yansıdığından Hassa Mimarları Oca-ğı'nda her zaman gayrimüslim mimar veya kalfaların bulunduğu bilinmektedir. Bu çerçevede Senekerim, Krikor veya Garabet Balyan'ın hassa mimarları olmalarında olağandışı bir durum yoktur. Buna karşın, 19. yy'da gayrimüslim mimarların adı öne çıkmışsa bu olgunun nedenleri, Batılı konsept ve biçimlerin kavranılıp kullanılmasında bu mimarların daha esnek olabilmelerinde ve asıl önemlisi Batı'ya açılmanın sağladığı eğitim ve kültür olanaklarını daha kolay, çabuk ve bilinçli kullanmalarında aranmalıdır.

Gayrimüslim mimarların ve genel olarak gayrimüslim toplulukların ekonomik ve kültürel gelişmelerinin ve Batı'ya açılan ortama kolay ve hızlı uyma-



Nigoğos Balyan

larının gerisinde sanayileşmiş ülkelerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki siyasi hesaplarının teşvik ediciliği de kuşkusuz vardır. Ama bunun Balyan olgusun-daki payı, en azından ilk kuşaklar için herhalde dolaylıdır. Balyan soyadlı mimarlardan birçoğunun meslek adamı olarak performansları, yetenekleri ve Osmanlı mimarlığının evrim süreci içindeki rolleri her türlü siyasi istismarın dışında tutulması gereken düzeydedir.

Mimarlıkta Batı'ya açılmanın ilk denemelerinden ve 18. yy birikiminden sonra, değişmenin ivmesinin arttığı evrede Balyan adının etkinlik kazanmaya başladığı görülmektedir. III. Selim'in padişahlığı ve Nizam-ı Cedid döneminin ilk yıllarından başlayarak 19. yy boyunca hassa mimarı olarak çalışan Balyan-ların toplu yapı listesi incelendiğinde adeta dönemin resmi yapım programı ile karşılaşılmaktadır. Birkaç kilise ve konut dışında, Balyan tasarımlarının tümü saray veya devlet kuruluşlarına aittir. Kuşkusuz yüz yıllık bir dönem ve bir başkentin yapısal değişmesi birkaç mimarın etkinliği ile sınırlanamaz ve açıklanamaz. Ama değişmenin mimarlığa ilişkin yönü, program veya konsepti en azından miri uygulamalar yoluyla Balyanlar tarafından gerçekleştirilmiş veya etkilenmiştir.

ikinci olarak bu yapılar, genellikle hem kentsel gelişmeyi hem de yeni program ve tasarım ilkelerini belirleyen büyük organizasyonlardır. Kentsel dokuyu değişime zorlayan büyüklükte kararlardır. Dolmabahçe Sarayı(-») ve yan kuruluşları; Selimiye Kışlası(->) ve çevresi; Maçka Silahhanesi(->) binaları tek yapı ölçeğinde kalmayan, çevresini etkileyen ve ölçekleri değiştiren örneklerdir.

Batılılaşmanın içeriğini ve programlarını kavramak, nasıl algılandığını öğrenmek, eğilim ve özlemleri tanımak konusunda Balyan mimarlığı önemli ipuçları vermektedir. Bu bakımdan Balyanların toplu yapı listesi, Batı'ya açılma olgusunu anlamlandırmada göz ardı edilmemesi gereken bir birikimdir.

Ancak, çoğunluğu Ermenice ikincil kaynaklara dayanan bu toplu yapı listesi, günümüzdeki arşiv çalışmaları ile desteklenmiş ve yeterince belgelenmiş



Garabet Balyan

değildir. Her önemli yapının Balyanlara atfedilmesi kolaylığı günümüzde de sürmektedir. Oysa Dolmabahçe veya Çırağan saraylarının(->) ya da Beylerbeyi Sarayı'nın(-0 Selimiye, Akaretler(->) vb'nin anıtsal yapıtların oluşmasına katkıda bulunduğu Balyan mitosunun ardındaki gerçeğin ve söylemin irdelenmesi zorunludur. Bu, aynı zamanda bu önemli sanat adamlarına karşı bir saygı borcudur.

Bu mimarlar, büyük ve özgün bir mimarlık geleneğinin ve kültürünün çok farklı ve yeni bir kültürle karşılaşmasında ara kesitin yumuşak, anlamlı ve zengin olmasını sağlamışlardır. Yüzyıl sonunun yabancı mimarlar dönemi ile karşılaştırıldığında Balyanların pek çok yapısında kendini hemen ele vermeyen ama dikkatle incelendiğinde fark edilen bir yerellik ve özgünlük olduğu görülür. Yerleşme ve çevre düzeninden plan şemalarına, hattâ dekorasyonuna kadar uzandığı görülen bu özgünlük, ülkede son yüzyılda sıradan bir kolonyal üslup evresinin açılmasını engellemiştir. Örneğin bir Sa'dâbâd veya Çırağan Sarayı veya Dolmabahçe Camii ile Mecidiye Camii kesinlikle kolonyal modeller değildir. Batı mimarlığı ile karşılaşan birçok ülkede görülen kolonya-list espri birkaç örnekle sınırlı kalmıştır. Ekonomik çöküşe ve Batı'ya açılmanın bağımlılığına karşın İstanbul, mimarlık alanında metropol özelliklerini ve düzeyini korumuştur. Bu düzeyin tutturulmasında Balyan yapılannın büyük payı olduğu düşünülmelidir.

Balyan ailesinin özellikle ilk kuşağı, Osmanlı kültürü ve geleneği içinde yetişmiş bireylerdir. Düşünce duyarlıklarında Doğulu ve İstanbullu renkler vardır. Anadolu ve İstanbul'un binlerce yıllık özgün ve büyük mimarlık geleneğine ve kültürüne dayanmanın güveni, hemen bütün tasarımlarında hissedilmektedir. Batı mimarlık geleneğinin karşısında salt aktarıcı ve uygulayıcı olmakla yetinmeyen, tersine kendi sorusunu soran ve yapıtını kendi arayan bir tavır içinde oldukları sezilmektedir.

Çağdaşları gibi Balyanlar da tasarımlarında Batı mimarlığından alınmış elemanları veya biçim ve şemaları kullan-

Sarkış Balyan

mışlardır. Ama dikkatli bir bakışla, günün modası ve gereği olarak kullanılan bu alıntıların farklı bir konsept içinde yenilendiği ve yorumlandığı gözlenmektedir. Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları. Yıldız Büyük Mabeyin binası, Selimiye Kışlası örnek olarak verilebilir.

Özgün ve büyük bir mimarlık geleneğinin içinde olduklarının farkında ve bilincinde olma, bu mimarlarda geleneği doğrulayan yeni bir tasarlama tutkusu olarak belirmektedir. Bu tutku, Balyan soyadlı mimarların en genel ve ortak özelliğidir. Büyük yapım organizasyonlarında ise bu tutkuya Batı düzeyini tutturma istek ve çabası eşlik etmektedir.

Burada gelenekle kurulduğu söylenen bağ, kuşkusuz Osmanlı mimarlığının klasik sayılan biçim ve programlarının kullanılması anlamında olmayıp, tarihi mimarlık mirasının verdiği güven ve birikime yaslanılmasıdır. Batı mimarlığından alınmış biçim ve programların sorgulanması ve özgün tasarımlara ulaşma çabasıdır. Bu açıdan bakıldığında bir Çırağan Sarayı'nın, Maçka Silahhane-si'nin veya Akaretler'in literatürde henüz hak ettikleri yeri almamaları İstanbul mimarlığı adına kayıp sayılmalıdır.

Yaklaşık yüz yıllık bir süre içinde Krikor Amira Balyanla başlayıp Sarkis Bal-yan'la kapanan Balyan atölyesi geleneği, kuşkusuz özetle değinilen genel özelliklerle sınırlı değildir. Birbirlerinden devraldıkları birikimler, bağlanmalar ve eğilimler belirli ortak özellikler geliştirmiştir. Ancak zaman içinde ve farklılaşan eğitim koşullarında değişen ihtiyaç programları, üslup gelişmeleri, kişisel özellikler, eğilimler vb nedenlerle hepsinin bireysel çizgileri ortaya çıkmıştır.


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin