Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə6/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   134

BALIKLI AYAZMASI

24

25

BALIKLI RUM HASTANESİ

lerde Boğaz'da görülmez oldu. 1989' dan beri Çanakkale Boğazı'na kadar gelip Marmara'ya da girmemektedir.



Bibi, Vada, Boğaziçi; F. Akşiray, Türkiye Deniz Balıkları ve Tâyin Anahtarı, İst., 1987; Evliya, Seyahatname. I; Şehsuvaroğlu, Boğaziçi: S. Üner, Balık Avcı/ığı ve Yemekleri, İst., 1992.

SELİM SOMÇAĞ



BALIKLI AYAZMASI

Silivrikapı yakınında, Meryem'e ithaf edilmiş olan, İstanbul'un en tanınmış ayazması. Asıl adı "yaşam bağışlayan kaynak" anlamına gelen "Zoodohos Pi-yi"dir.

Balıklı Ayazması, Silivrikapı dışında, Merkezefendi ve Silivrikapı mezarlıkları arasından Merkezefendi'ye uzanan Koz-lu-Ayazma yolu üzerindeki Balıklı dini kompleksinin içinde yer almaktadır.

Bizans döneminde şehir surları dışında ve Selymbria'ya (Silivri) yönelen yolla bağlantılı olduğundan dolayı "Porta Selymbria" diye adlandırılan kapı dışında yer alıyordu. Bu kapının 15. yy'm sonlarına doğru, ayazmanın adıyla "Porta Piyi" diye anıldığı bilinmektedir. Ayazma, 5. yy'ın ortalarında, İmparator I. Leon döneminde (457-474) inşa edilmiş olan Pa-nayia Kilisesi'nin yakınında bulunuyordu. Şehrin dışında, havası temiz, şehrin gürültüsünden uzak, yeşillik bir arazi

üzerinde olan bu bölge, kilise ve ayazma yapıldıktan sonra önem kazanmıştır.

Ayazma ve kilisenin hamisi olduğu kabul edilen I. Leon'un bu ayazmayı inşa ettirmesi ile ilgili şöyle bir öykü olduğu bilinmektedir: Gençliğinde çok yoksul ve doğru dürüst bir işi olmayan müstakbel imparator, sıcak bir yaz günü bu civarda gezerken kör bir ihtiyara rastlar. Yaşlı adam ondan kendisini gölgelik bir yere götürerek su içirmesini ister. Leon yakınında ne bir ağaç ne de su görür. Bunun üzerine gökten gelen ilahi bir ses ona civardaki bir kaynağın aktığı su birikintisini tarif ederek, her ikisinin de yüzünü yıkadıkları takdirde adamın gözlerinin göreceğini, kendisinin de ileride imparator olacağını müjdeler. Yaşlı adamın yüzünü yıkayınca mucizevi olarak gözlerinin görmesi, kendisinin gelecekte imparator olacağına bir işaret olmuştur. Vakit geçirmeden orduya yazılır, erlikten generalliğe kadar yükselir. İmparator Markianos bir ihtilalle devrilir ve Leon, 457'de Konstantinopolis patriğinin elinden tacını giyer.

Rivayete göre ayazma, imparatorun minnet borcu olarak bu mucizevi kaynak üzerine kurulmuştur.

Ünlü tarih yazarı Prokopios'tan öğrenildiği kadarıyla, 6. yy'ın ilk çeyreği içinde, imparator I. İustinianos (hd 527-565), bir derdine derman olan bu ayaz-



Balıklı Ayazması

Allom'un deseninden gravür. R. Walsh, Constantinople and the Sceneıy ofthe Seven Churches ofAsia Minör, 1838. Erkin Emiroğlu fotoğraf arşivi

mayı 560'ta ihya etmiş, Ayasofya'dan arta kalan mimari malzeme ile ayazmayı yenileterek, küçük şapeli ekletmiştir.

705 sonbaharında başkent surlarına dayanan Bulgar-Slav ordusu sur yakınındaki bu kilise ve ayazmayı tahrip ve talan etmiştir. III. Leon dönemi (717-741) sonlarında 26 Ekim 741'deki depremde de zarar gördükten sonra 787'de împara-toriçe İrene (hd 797-802) tarafından onarılmıştır. Kısa bir süre sonra başka bir depremden zarar gören yapıyı 869'da bu kez İmparator I. Basileios (hd 867-886) onartmış, civarındaki bir yere yazlık saray yaptırtmıştır (Piyi Sarayı). Bu imparator kimi zaman karayolu ile şehrin anayolu olan Mese(->), kimi zaman da denizyolu ile sarayına gelerek kilise ve ayazmayı da sık sık ziyaret ederdi.

9 Eylül 924'te tekrar İstanbul surlarına kadar ilerleyen Bulgarlar şehre zarar veremeseler de bu kilise ve ayazmasını tahrip etmişler, daha sonra onarılan a-yazma 13. yy başlarına kadar sağlam, kullanılır durumda kalmıştır. İstanbul'un Latinler tarafından işgal edildiği yıllar içinde (1204-1261) yağmalanan pek çok yapıdan biri de bu ayazmadır. Tekrar onarılan ayazma en geç 142 2'ye kadar kullanılmış olabilir. Bu tarihe kadar sur dışında emniyetin hiç kalmadığı, bu bölgedeki bütün banliyölerin ve manastırların boşaltıldığı, halkının suriçine taşındığı bilinmektedir. Kent 8 Haziran 1422'de II. Murad'ın orduları tarafından kuşatıldığında, padişahın karargâhını bu bölgede kurduğu bilinmektedir. Philipp Anton Dethier'in naklettiği ve fetih günlerinde cereyan eden bir olayla ilgili bir öykü anlatılır: Adamın biri bu ayazmanın yakınında balık kızartırken biri ona şehrin Türkler tarafından alındığını söyler. Adam ise buna karşılık "Şu tavada kızaran balıkların canlanarak bu tavadan sıçrayacaklarına ne kadar inanırsam, bu habere de o kadar inanırım" diye cevap verir. Bu söz üzerine balıklar canlanarak, sıçrayıp tavadan çıkarlar. İşte bu mucizevi balıkların o günden beri ayazmada sıçradıkları söylenir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu tarihlerde Osmanlılar sur dışını tamamen kontrolleri altına aldıkları gibi, bu olağanüstü ortamda sur dışında Bizanslının bulunması da bir mucize olarak değerlendirilebilir.

Fetihten sonra bu yapının sağlam durumda olmadığı, en azından bakımsız kaldığı söylenebilir. 1588'de kilise ve ayazmayı görmüş olan Leoglavius bu durumu onaylamaktadır. 1727'de Derkos (Terkos) Metropoliti Nikodimos, kendi metropolitlik alanı içinde kalan Balıklı Kilise ve Ayazması ile buna bağlı şapelin ihyası için III. Ahmed'den gereken izni almış, bağış yoluyla toplanan paralarla bu gerçekleşmiştir. 18. yy başlarından itibaren, havuzundaki balıklardan dolayı Müslümanların taktığı "Balıklı Ayazma" adı zaman ilerledikçe yerleşmiş, ayazmanın asıl adı unutulmuştur.

1793 yazında bu kez III. Selimin (hd. 1789-1807) verdiği izinle onarılan ayaz-

ma, 21 Mart 1821'de yine tahrip olmuş, 1833'te tekrar onarılmıştır. Bu onarımdan az sonra kilise ve ayazmayı gören ünlü İngiliz ressamı Thomas Allom(-0, çok ilgisini çeken ayazma havuzunda sıçrayan mucizevi balıkların resmini çizmiş, metin kısmını Robert Walsh'ın yazdığı kitapta bu resim oymabaskı olarak yayımlanmıştır. 1894'teki büyük deprem ve 6-7 Eylül 1955'teki yangının da zarar verdiği ayazma son kez 1960'ta tamir edilmiştir.

Ayazmanın mahzen kısmına merdivenli uzun bir koridorla inilir. Üzeri tonoz örtülü mahzenin tavan ve duvarlarında kalem işi süslemeler vardır. Mahzenin sol kısmında gösterişli mermer bir ikonastasis yer almakta, sağda ise kaynak suyunun dört tane musluk vasıtasıyla aktığı mermer su teknesi bulunmaktadır. Teknenin mermer korkuluklarının arkasında büyük bir havuz ve bunun çevresinde kısa ve küt sütunlar yer alır.

Bibi. R. Walsh, Constantinople and the Scen-ery of the Seven Churchs of Asia Minör, I, Londra, 1840, s. 51-53; Janin, Constantinople Byzantine, 257, 413; N. Sarris-H. Göktürk, "Balıklı (Zoodohos Piyi) Ayazması ve Rum Orta-doks Kilisesi", ISTA, IV, 2016-2020; İndciyan, İstanbul, 15; Kömürciyan, istanbul Tarihi, 23; C. Esad Arseven, Eski İstanbul (Âbidât ve Me-bânisi), (haz. D. Yelkenci) ist., 1989, s. 67.

ENİS KARAKAYA



BALIKLI KİLİSESİ

bak. ZOODOHOS PİYİ KİLİSESİ



BALIKLI RUM HASTANESİ

Yedikule'de sur dışında kurulu özel hastane.

İlk önce 1454'te Karaköy'de, Büyük-balıklı Han'da faaliyete geçmiştir. Ahşap bina daha sonra kagir olarak yenilenmiştir. Hastanenin mülkiyetinde olan ve günümüzde işyeri olarak kullanılan binanın geliri hastaneye aittir. Burası Galata Limanı'na yakın olduğu için gemilerle gelenlerin getirdiği veba gibi bulaşıcı hastalıklar nedeniyle bir süre sonra hastanenin sur dışına nakledilmesi kararlaştırılmıştır. Bugün hastanenin bulunduğu Yedikule'deki Küçükbalıklı adıyla bilinen bölgedeki arazi, Froso adında saraylı bir cariye tarafından 8.000 altına satın alınarak hastaneye tahsis edilmiştir. 160.000 m2'lik bu alanda ahşap binalar yapılarak 1753'te hizmete girmiştir. 1795'ten itibaren, ahşap binalar kagir olarak yenilenmeye başlamış, yeni binalar da eklenmiştir. Hastane arşivinde bulunan ruhsat, ferman ve iradelerden anlaşıldığına göre; 1884'te akıl hastalarının tedavi ve bakımına tahsis edilecek binalar, 1887'de yeni bir hastane binası, 1888'de idare binası, 1909'da göz hastalıkları için yeni bir servis, 1912'de üç katlı emraz-ı dahiliye (iç hastalıkları) binası, 19l6'da ise tüberkülozlu hastalara yeni binalar, eczane ve yeni bir iç hastalıkları dairesi yapılması için irade çıkmış ve Üçüncü Daire-i Beledi-ye'den ruhsat verilmiştir.

1870'te Rum Milleti İspitalyası adıyla anılan hastane bahçesinde ruhsatsız bir



Balıklı Rum

Hastanesi şKfKsK^Vf-fytfiy

Ahşap


yetimhane

binası, 1853

bimarhane inşasına başlandığı tespit edilmiş ve buralarda yeni bina yapımı ancak irade ile mümkün olduğundan inşaat durdurulmuştur.

1903'te hastanede 4.000, 1904'te ise bunun iki katı hasta yatarak tedavi görmüştür. 1904'te dahiliye, göz, zührevi hastalıklar, hafif akıl hastalıkları servisleri ile fizik tedavi merkezi (1896), ameliyathane ve meyithane (morg) bulunmaktaydı. Ayrıca, müdüriyet ve müracaat binaları, çamaşırhane, etüv odası (1886), mutfak, yetimhane (1853) ihti-yarhane, kalorifer dairesi (1896) ve mandıra da (1885) mevcuttu.

Akıl hastalıkları servisine bağlı 7 pavyon bulunmaktaydı ki bunlar, 3 oda, banyo, mutfak ve tuvaletleri olan, bahçe içinde müstakil evlerdi. Buralarda akıl hastaları, aileleriyle birlikte kalmakta ve ev ortamında tedavi görmekteydi. Bu uygulama 1970'te ekonomik sebeplerden kaldırılmıştır. Bugün hastanede çalışan işçilerin lojman olarak kullandığı evlerin, 1994'te uyuşturucu, alkol ve madde bağımlılarının tedavilerine ayrılması için çalışmalar yapılmaktadır.

1853'te faaliyete geçen yetimhane daha sonra Büyükada'ya oradan da

Heybeliada'ya nakledilmiş ve 1960'lı yıllarda kapatılmıştır.

Bulaşıcı hastalıklar için kullanılan 7 pavyon, aradan geçen yol sebebiyle hastane ile bağlantısı kesilince, 1950'de Ye-dikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne kiralanmış ve hastanede bu servisler kaldırılmıştır. Bugün hastanenin dahiliye, hariciye, genel cerrahi, sinir ve ruh hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum kontrolü, üroloji, ortopedi, kulak-burun-boğaz, çocuk sağlığı ve hastalıkları, cilt hastalıkları, göz hastalıkları servislerinde 450 yatağı vardır. Ayrıca 200 yataklı huzurevinde hasta ve sağlıklı yaşlılar bakılmaktadır. Din ve ırk ayrımı gözetilmeden hasta kabul edilmekte olup, toplam 650 yatağın 585'i parasız tedavi görenlere ayrılmıştır. Araç ve gereçleri sürekli yenilenen hastanedeki sinir ve ruh hastalıkları servisi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nden sonra İstanbul'daki en büyük servistir. 1974'e kadar hastane bütün branşlarda ihtisas vermekteydi.

Hastanenin sağlık hizmetleri Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, idaresi de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenmektedir.

NURAN YILDIRIM



27

Kırkçeşme isale planında Cebeciköy ile İstanbul arasındaki kemerlerin hepsine adları yazılmayıp kemer-i atik (eski kemer) denmiştir. Bu planda Balıkhkemer, doğru olarak, 9 gözlü gösterilmiştir. Ancak Nakkaş Osman'ın planında "menba-ı Kırkçeşme" diye gösterilen ve Balıklıke-mer'in girişinde ana galeriye bitişen kolun yeri yanlıştır. Çünkü Sinan tarafından 1554-1563 arasında yapıldığı kuvvetle muhtemel olan krokide Kırkçeşme başı Cebeciköy Deresi'nin sağ sahilindedir ve bu kol ana galeriye Güzelcekemer'in sonunda bitişir.

Balıklıkemer'den galerinin çıktığı noktada Balıklıhavuz'dan gelen kol bağlanır. Balıkhkemer de adını Balıklıhavuz'dan alır. Bu düşüncelere göre Balıkhkemer ilk önce Fatih tarafından yaptırılmıştır. Sonra yapılan onarımlar hakkında bir bilgi yoktur. Balıklıkemer 9 gözlüdür. Gözlerin hepsi sivri Osmanlı kemeri şeklindedir. Suyun giriş tarafındaki 3 gözün serbest açıklığı 3,70 m, di-ğerininki 3 m civarındadır. Kemerin halen en yüksek yeri 2. gözdedir ve talvegden (derenin en alçak yeri) galerinin çatısının üstüne kadar 9,30 m, kemerin tepe uzunluğu 125 m'dir. Çıkış bölümü dolu gövdeli olarak yapılmıştır ve kemerin duvar kalınlığı 3 m civarındadır.

Balıkhkemer (üstte).

Balıklıhavuz'un onarımdan sonraki durumu, 1993. Fotoğraflar Kâzım Çeçen

BALIKIJKEMER 26

BAT.TKT.TKEMER VE BAIJKLIHAVUZ

Balıkhkemer, Cebeciköy'ün 4 km kadar güneyinde. Kırkçeşme isalesinin ana galerisi üzerindedir.

Bugünkü şekliyle kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. 4. yy'da Belgrad Ormanı'ndan su getiren Roma galerileri ve kemerleri 7. yy'dan itibaren istanbul'u kuşatan çeşitli kavimler tarafından tahrip edilmişti. II. Mehmed (Fatih) 1453'te İstanbul'u aldığı zaman şehirde su kıtlığı doruk noktasındaydı. Fatih eski suyollarınınm tamirini ve genişletilmesini, yeni suyollarının yapılmasını emretti. Halkalı bölgesinden gelen, Beylik, Fatih ve Turunçluk isale hatları hemen yapıldı. Geç Roma devrinde yapılan büyük isale hattının da Cebeciköy ile Bozdoğan Kemeri(-0 arasındaki bölümü yeniden yapılır gibi onarıldı ve oradaki 21 kemer yeniden yapıldı. Balıkhkemer de bu arada yapılan kemerlerin en büyüğüdür. 1554-1563 arasında I. Süleyman (Kanuni) tarafından Mimar Sinan'a yaptırılarak İstanbul'u bol suya kavuşturan Kırkçeşme tesislerinin bağlandığı bu bölüm, küçük onarımlarla aynen kullanılmıştır. 1579'da yazılan bir Süleymanna-me'de Nakkaş Osman tarafından yapılan

Balıklıkemer'in batısında bir yeraltı suyu kaptajı olan Balıklıhavuz'un geç Roma devrinde yapılmış olması ihtimali büyüktür. Balıkhhavuz'un çok ilginç bir yapısı vardır. İçinde oda şeklinde üç bölüm bulunmaktadır. İçerisine yukarıdan bir merdivenle inilir. Plan kareye yakındır ve kenarlarında çeşitli girintiler vardır. İç boyutları 12x18,40 m'dir. Sular bölmelerin birisinden diğerine geçer. Sular yanlardaki galerilerden gelerek orada toplanır ve yine bir galeri ile Balıklıkemer'in sonunda ana galeriye bitişir.

Balıklıhavuz'un içerisinde, üst tarafta bulunan bir galerinin kemerinin sivri kemer olması, Osmanlı devrinde onarıldığını kanıtlar. Balıklıhavuz son yıllarda restore edilmiştir. Bibi. Çeçen, Kırkçeşme, 83-84.

KÂZIM ÇEÇEN



BAIIKPAZARI

Eminönü'ndeki Balıkpazarı'nm tarihi çok eskiye uzanır. II. Mehmed (Fatih) şehri aldığında burada Bizans döneminden kalma bir balık pazarı vardı ve padişah buradaki on bir dükkânın gelirini kendi vakıfları arasına katmıştı. Bölgenin liman ağzında olmasının, balık pazarını burada kurmak için pratik kolaylıklar sağladığı bellidir.

Bu bölgede Bizans'tan kalma şehir surları, 1936'ya kadar, salaş binaların arasına sıkışmış olarak ayakta kalmıştı. Mısır Çarşısı'nın(->) ana kapısının biraz ilerisinde de Balıkpazarı Kapısı diye bilinen (Bizans zamanında "Piskariye") sur kapısı vardı. Bunlar 1936'daki ilk büyük çaplı istimlak sırasında ortadan kaldırıldı.

Tanzimat döneminde İstanbul'un modernleştirilmesi için girişilen çeşitli çabalar Eminönü bölgesinin tamamını önemli bir ulaşım merkezi haline getirmişti. Köprünün bir ayağının burada bulunması, buharlı vapurların iskelelerinin buraya konması, Sirkeci Garı'nın yakınlığı Eminönü'nü can alıcı bir kavşak noktası yaptı. Bu da, tarih boyunca başka bir mantığa göre burada yapılmış çeşitli salaş binaların yıkılarak meydanın genişletilmesini gerektirdi. Dolayısıyla, Cumhuriyet dönemi boyunca Eminönü ve Balıkpazarı çevresinde istimlakler birbirini izledi.

Surlar ve ona yapışık binalarla birlikte, kıyıya yakın Valide Hanı'nı ve İzzet Mehmet Paşa Camii'ni de ortadan kaldıran 1936 istimlakinden sonra, Menderes'in İstanbul'u modernleştirmeye giriştiği 1957-1958'de, kıyıdaki başka bloklar da yıkıldı ve meydan genişletildi. Son olarak, Bedrettin Dalan'm belediye başkanlığı döneminde Zindankapı çevresindeki birçok bina da yıkıldı.

1958'de Balıkpazarı istimlak edilince, Mısır Çarşısı'nın batı kanadının dış tarafına balıkçı dükkânları yapıldı ve tarihi Eminönü Balık Pazarı böylece buraya taşındı. Geçen yıl, bu dükkânlarla otopark arasında yer alan çeşitli manav ve meze-

ci dükkânlarının yer aldığı blok da kaldırıldı ve Balıkpazarı büsbütün küçüldü.

Balık pazarları, öncelikle balık satılan yerler olmakla birlikte balığın özellikleri nedeniyle, bir tür yan faaliyet gibi görülebilecek başka işleri de teşvik ederler. Örneğin balığın yanında salata şart sayıldığı için çeşitli yeşillikler satan esnaf da balık pazarlarının vazgeçilmez öğeleri arasındadır. Balık içkili yemeklerde daha çok tüketilir. Bu da her türlü mezecinin bu yörelere gelmesini teşvik eder. Bu gibi satıcıların yanısıra, meyhane işletenler de balık pazarlarının bulunduğu semtleri tercih ederler.

Nitekim Eminönü Balıkpazarı öteden beri ünlü bir meyhane semti olmuştur. İstanbul meyhaneleri üstüne geçen yüzyıl sonlarında küçük bir broşür yazan Çaylak Tevfik buradaki en namlı üç meyhanenin adını kaydetmiştir: Kafesli, Hançerli ve Yahudi.

Bu özellik 1957 istimlakine kadar devam etti. Şimdi Mısır Çarşısı içinde, İstanbul'un en seçkin lokantalarından biri olan Pandeli, Pandeli Usta'nın sağlığında, Balıkpazarı'nda izbe, ama çok tanınmış bir içkili lokanta olarak işe baş-dı. Pandeli, Mısır Çarşısı'na taşındıktan sonra bir kolu yakın zamana kadar Zin-dankapı'da devam etti. Oralar da yıkılınca Zindankapı'daki lokanta Rami Kış-lası'na taşındı. Gene İstanbul'un eğlence ve meyhane hayatının yıllardan beri tanınmış renkli simalarından olan Gas-konyalı Torna, Balıkpazarı'nda Bodrum Meyhanesi'nde işe başlamıştı. İstimlak sırasında elektriklerinin de kesilmesi üstüne gedikli müşterilerine mum ışığında son bir akşam yemeği sunduktan sonra burayı terk etti ve Beyoğlu'na geçti.

Bizans'tan beri var olan Eminönü Balıkpazarı böylece bir hayli küçülmüş, daralmış ve havasından çok şey yitirmiş olarak hayatım devam ettirmeye çalışıyor. MURAT BELGE

BALIKPAZARI KAPISI

bak. SURLAR



BÂLÎ (Mimar)

(16. yy) Osmanlı mimarı. Babası II. Ba-yezid dönemi (1481-1512) mimarlarından Üstad Murad olarak tanınan Murad Halife'dir. Hassa Başmimarı Ali bin Abdullah'ın kalfası olarak Bayezid Camii' nin yapımında görev aldı. İstanbul'da 1509'da meydana gelen deprem sonucu yıkılan sur duvarlarının onarımı ile görevlendirildi. 1510'da biten onarımda hassa mimarları Ali bin Abdullah(->) ve Mahmud ile birlikte, yaptığı hizmete karşılık ödüllendirildi. Mimar Bâlî'nin I. Selim (Yavuz) döneminde (1512-1520) "Hademe-i râh-ı âb-ı Hassa" (suyolcular) cemaatinin başında bulunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle, II. Bayezid zamanındaki İstanbul suyolları haritasında görev aldığı sanılmaktadır. Bâlî'nin, kalfalık dönemine ait diğer çalışmaları 1507'de Manya Kalesi, 1508'de Ankara Kalesi onarımlarıdır.

Bibi. M. Zarif Orgun, "Hassa Mimarları", Ar-kitekt, S. 12 (1938), s. 333; R. Melül Meriç, "Beyazıd Camii Mimarı, II. Sultan Bâyezid Devri Mimarları ile Bazı Binaları, Beyazıt Camii ile Alâkalı Hususlar, Sanatkârlar ve Eserleri", Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Yıllık Araştırmalar Dergisi, II (1958), s. 39; C. Orhonlu, "The Institution of Suyolcu in the XVI. Century", Actes du primier Congres intemetional deş etudes Balkaniques et sud-est Europeennes, III, Sofya, 1969, s. 673.

BURCU ÖZGÜVEN



BÂLÎ PAŞA CAMÜ

Fatih'ten Edirnekapı'ya giden anacadde-nin sol tarafında Vatan Caddesi'ne inen yamaçta olan Bâlî Paşa Camii bir 16. yy eseridir.

Kapısı üstünde "Hüdaî" mahlaslı Kenan adında bir içağası tarafından düzenlenen manzum tarih kitabesine göre, İskender Paşa'nın kızı Hümâ Hatun tarafından 910/1504'te yaptırılmıştır. Ay-vansarayî Hadîka'âa, Hümâ Hatun'un II. Bayezid'in (hd 1481-1512) kızı olduğunu bildirir. Halbuki Hassa Başmimarı Koca Sinan'ın eserlerini bildiren Tezki-retü'l-Bünyan'da. Bâlî Paşa Camii'nin adı, camiler bölümünde 11. sırada, Tuh-fetü'l-Mimarirtâe ise 37. sıradadır.

Bâlî Paşa Camii eğer gerçekten 9107 1504'te yapılmış ise, bu tarihte Sinan

Bâlî Paşa

Camii'nin

doğu cephesi.

Araş Neftçi

BÂLÎ PAŞA CAMÜ

henüz mimarlıkla ilgisi olmayan, belki de henüz İstanbul'a bile gelmemiş bir genç, hattâ bir çocuktur. Ayvansaraylı Hüseyin Efendi 910 tarihini vermekle • beraber, caminin Sinan tarafından yapılmış olduğunu da kaydeder. Bu karmaşık durum karşısında, Mimar Sinan ve eserleri üzerinde çalışanlar bu çelişkili duruma açıklık getirmeye çalışmışlardır. Genellikle ileri sürüldüğüne göre cartıi, II. Bayezid'in vezirlerinden Bâlî Paşa tarafından yapılmaya başlanmış ve paşanın 900/1494'te veya kısa bir süre sonra ölümü üzerine, zevcesi Hümâ Hatun tarafından bitirilmiştir. Hattâ Ayvansaray-lı'ya göre Hanım Sultan, kendi malından 15.000 altın harcayarak bu inşaatı tamamlatmıştı. Cami bazılarına göre, Bâlî Paşa'nın ölümü ile sona erdirileme-miş, başkalarının iddiasına göre ise, "kı-yamet-i sugra" (küçük kıyamet) denilen 1509 depreminde yıkıldıktan sonra, Mimar Sinan tarafından yeniden yapıldığından çeşitli listelere adı geçirilmiştir. Şimdiye kadar gerek Bâlî Paşa Camii, gerek Mimar Sinan ve eserleri hakkındaki yayınların hemen hemen hepsinde bu bilgiler tekrarlanmıştır. Bazı yayınlarda ise Hümâ Hatun, II. Bayezid'in kızı değil torunu olarak gösterilir. Aptullah Kuran ise, Bâlî Paşa Camii'nin 1504'te



28

BÂIÎ PAŞA CAMÜ

yapılıp, Sinan tarafından 1538-1588 arasında tamir edildiğini yazmak suretiyle, yaygın görüşe katılmakla beraber, yapıda Sinan'ın üslubunun belirli olduğuna da işaret eder.

Bütün bu karmaşık açıklamaların özü, üç beyitlik kitabenin bazıları tarafından yanlış okunmasına ve bir de sonunda rakam ile yazılmış tarih bulunmayışına bağlanır.

Kitabenin başında, Yapdı bu câmi'i Hümâ Hâtûn / Binti iskender vezir ol mâh mısralarından ikincisi "Bint-i Isken-der-i zaman ol mâh " şeklinde okunmuş ve genellikle padişahların Büyük İskender'e benzetildikleri göz önünde tutularak, Hûmâ Hatun'un "zamanın İskende-ri"nin, yani II. Bayezid'in kızı olduğu ileri sürülmüştür. Fakat bu okunuşun yanlışlığı çok önceleri anlaşılarak, "zaman" kelimesinin yerinde "vezir" kelimesinin okunması gerektiği açıklanmıştır. Halbuki daha 17. yy'da Evliya Çelebi bu kitabeyi doğru okumuş ve ilk mısraları yukarıda verildiği biçimde yazmıştır. Bu duruma göre Hümâ Hatun, II. Bayezid'in değil, Vezir iskender Paşa'nın kızıdır. Fakat Evliya Çelebi, kitabe metninin sonunda rakamla 908/ 1502 tarihini vermesine rağmen caminin, Mimar Sinan "binası" olduğunu yazarken kendisi ile çelişkiye düşer. Kitabenin son tarih mısramdaki harfler ebced hesabına göre gerçekten 910 tarihini verir: Didi ânın Hudâyî târihin / Mescid-i ümmet-i Re-sûllûllah. Bu son mısrada şeddeli "ü-met" kelimesi "ümmet" olarak okunur. Ebced uzmanlarına göre ebcedde şedde hesaba katılmaz. "Ümmet" kelimesi çift "m" ile kabul edildiği takdirde çıkan sayı 950/1543'tür. Cami sanıldığı gibi 910'da yapılmış olmayıp I. Süleyman (Kanuni) dönemine (1520-1566) aittir ve

Bâlî Paşa Camii'nin planı. Ali Saim Olgen, 1943

Hassa Başmimarı Sinan'ın, artık eser vermeye başladığı yıllarda inşa edilmiştir.

Ayvansaraylı Hüseyin Efendi, Bâlî Paşa Camii'nin 910'da yapıldığım 11937 1779'a doğru yazdığı eserinde bildirmesine karşılık, 1787'ye doğru, yani ölümünden çok az önce bitirdiği Vefeyât-ı Selâtin ve Meşâhir-i Rical adlı başka bir eserinde Bâlî Paşa için şu satırları yazar: "Vüzeradan iken Hicret-i Bâlî Paşa, sene 955, tarihinde eser-i hayrı olan ca-mi'-i şerîf yanında halîfesi ile bir kubbe tahtında defn olunmuşdur". Böylece Hüseyin Efendi, Hadîka'âa. yaptığı hatayı, ikinci eserinde düzelterek Bâlî Paşa'nın II. Bayezid dönemi değil L Süleyman (Kanuni) dönemi vezirlerinden olduğunu açıkça ortaya koyduktan başka, ölüm tarihini "Hicret-i Bâlî Paşa" sözlerinin ebcedi ile verirken, bunu sayı ile de 955/1548 olarak belirtmiştir.

Önce 1950'de L Hakkı Konyalı'nm tanıttığı, sonra Barkan ile Ayverdi tarafından bütünüyle yayımlanan 953/1546 tarihli İstanbul Vakıftan Tahrir Defteri'n-de de Hacı Üveys Mahallesi'ndeki Bâlî Paşa Camii hakkında şu kayıt bulunmaktadır: "Vakf-ı cami-i Bâlî Paşa, vâkıfı hayatta olup ve usûl-ı evkaf dahi mukarrer ve malûm olmadığı ecilden tafsil olunmadı". Bu kayıttan açık surette anlaşıldığına göre, caminin kurucusu olan Bâlî Paşa 953/1546'da yaşamaktadır, fakat vakıf şartları henüz kararlaşmadığından, camiye nelerinin vakfolunduğu bilinmez. Doğruluğunda hiçbir şüpheye yer verilmeyecek bu kayıt, Hüseyin Efendi'nin ikinci eserindeki ölüm tarihi olan 955/ 1548 ile tam bir uyum sağlamaktadır. Kısacası caminin 910/1504'te yapılmadığı, 1546'da da henüz tamamlanmadığı, Bâlî Paşa 955/1548'de vefat ettiğine göre, in-

şaatın eşi Hümâ Hatun tarafından tamamlandığı anlaşılır. Kocası ile birlikte her ikisinin de caminin yanındaki kubbeli türbede yattıkları Hadîkddz bildirilir ise de, bugün bu türbe ile mezar taşlarından en ufak bir iz yoktur.

Bostancı'da Şenesenevler'de oturan Rebii Bey, Bâlî Paşa'nın soyundan inmektedir. Elinde olan bir vakfiye, söylenen hususları aynen destekleyerek Bâlî Paşa'nın Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşadığını ispat etmektedir.

Kitabede caminin kurucusunun Vezir İskender Paşa'nın kızı Hümâ Hatun olduğu açık olarak belirtilmiştir. 16. yy'da yaşadıkları bilinen İskender paşalardan olan 920/1514'te ölerek Trakya'da Vize' de yaptırdığı cami yanına gömülen, burada adı geçen olmalıdır. Aynı İskender Paşa'nın, Bâlî Paşa Camii'nin yakınında, Yeni Odalar(->) denilen yeniçeri kışlası dolaylarında "Terkim Mescidi" olarak adlandırılan bir camii daha vardır. Böylece kayınpeder ile damadın hayratlarının birbirine çok yakın olmalarından, evvelce konaklarının da bu bölgede olduğuna ihtimal verilir. Bu Bâlî Paşa'nın Antalya'da bir camii olan Bâlî Paşa ile bir ilgisi olup olmadığı ise bilinmez.

Bâlî Paşa Camii'nin son cemaat yerinde, mahfil girişinin alınlığında taşa işlenmiş on bir satırlık bir vakfiye vardır. Bunun caminin yapımı ile bağlantısı olmayıp hassa suyolcu bölükbaşlarından Abdullah oğlu Hızır Bey'in camiye eklediği şadırvan evkafım bildirmektedir ve 1000 Cemaziyülâhır sonları/1592'de düzenlenmiştir. Mimar Sinan da az aşağıda kendi adına yapıp vakfettiği mescidi ile mülkünün komşusu olan ve Hümâ Hatun Camii dediği Bâlî Paşa Camii abdest alma musluklarına suyolu vakfetmiştir.

Bâlî Paşa Camii, bu bölgeyi tahrip eden 1633 yangınından herhalde zarar görmüş olmalıdır. 1766 depreminde de bazı kısımları zedelenmiş, son cemaat yeri sütunları yenilenmiştir. Sütun başlıklarının üsluplarından da bu durum anlaşılır. Fakat 1894 depreminde ana kubbe bütünüyle çöktüğü gibi, son cemaat yerinin beş kubbesi, bunları taşıyan kemerlerle birlikte yıkılmıştır. Bu felaketin arkasından caminin üstünün ahşap bir çatı ile örtülerek, yeniden namaza açıldığı söylenir. Fakat 1918'de büyük Cibali-Fatih-Çapa yangınında Bâlî Paşa Camii yanmış ve çevresi tamamen boşaldığından, geniş bir boşluğun ortasında harabe halinde kalmıştır.

Bâlî Paşa Camii'nin tamirine ancak 1935-1936'da başlanarak, o yıllarda müteahhitlik yapan E. Hakkı Ayverdi tarafından, kubbesi yeniden inşa olunmuş, ancak son cemaat yeri Vakıflar İdaresi tarafından 1975'ten sonra kubbeleri ihya edilerek tamamlanmıştır.

Bâlî Paşa Camii, Yenibahçe Vadisi'ne inen meyilli arazidedir. Evliya Çelebi ve Ayvansarayî'nin, "fevkani" olarak tarif etmelerine karşılık böyle bir durum görülmez. Altında yüksek bir bodrum katının olup olmadığı bugün saptanamaz.

Caminin etrafını taş ve tuğladan karma teknikte bir duvar çevirir. Cümle kapısı, zengin mukarnaslı bir nişin içinde olup, çift renkli taşlardan olan kemerinin üstünde kitabe yer alır. Sağda minare, solda ise mahfil girişleri vardır. Bu sonuncusunun kemer alınlığına, şadırvanın vakfedildiğini bildiren, 1592 tarihli uzun vakfiye kitabesi yerleştirilmiştir. Caminin aslında iki minareli olarak tasarlandığı ve bu mahfil merdiveninin aslında ikinci minarenin kaidesi olduğu yolundaki halk söylentisi asılsızdır. Mahfil merdiveni çıkıntısının dış yüzünde ise çok güzel, taştan bir kuş evi görülür. Bu bütün mimari özellikleri ile bir 16. yy Türk evinin bir modeli, bir maketidir denilebilir.

Kesme küfeki taşından yapılan cami, kare planlı olup geçişi pandantiflerle sağlanan 12 m çapındaki bir kubbe ile örtülmüştür. 1935-1936'daki tamirde kubbeye fazla yükseklik verilerek, sekizgen biçimli kasnağa nispetsiz düşmesine yol açılmıştır. Cephelerde üç sıra pencere içeriyi aydınlatır. Bunlardan alt dizidekilerin sivri kemerleri ve mermer söveleri vardır. Üst sıradaki iki yan pencere ise yuvarlaktır.

Kubbe baskısını karşılamak üzere Sinan, üç duvarda takviye payandalarım içeride yapmış, bunları sivri kemerlerle birbirlerine bağlayarak, üstlerine mekânı üç taraftan saran mahfilleri yerleştirmiştir. Kıble duvarında ise köşeler dışarı taşkın payandalar olarak yapılmıştır.

Bâlî Paşa Camii çok uzun yıllar harabe halinde kaldığından orijinal iç süslemesinden hiçbir iz kalmamıştır. Sağ taraftaki minarenin gövdesi çubuklu o-lup, şerefe altı çıkmaları, mukarnas dizileri ile sağlanmıştır. 1894 depreminde minare sağlam kalıp, yalnızca şerefeden yukarısı yıkılmıştır. Böyle çubuklu minare gövdeleri, Mimar Sinan'ın eserlerinde görülen bir özelliktir. Caminin yanında olması gereken Bâlî Paşa ile Hümâ Hatun'un türbelerinden bir iz olmadığı gibi, vakfiyesi duran şadırvan da kaybolmuştur.


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin