Krikor Amira Balyan
(l 764, istanbul - 15 Kasım 1831, istanbul) Hassa mimarı. Balyan ailesinin hassa mimarı olarak ilk kuşağın en önemli kişiliğidir. Yine hassa mimarı olan Meremetçi Bali Kalfa'mn oğludur. Babasının adından ötürü Baliyan veya Balyan olarak adlandırılmış ve Balyan soyadını ilk kez kullanan kişi olmuştur. Tanınmış hassa mimarı Minas Kalfa'mn damadı ve yine hassa mimarı Ohannes Amira Severyan'm da kayınpederidir. 1800'de evlendiği Minas Kalfa'mn kızı Soğome'den doğan oğlu Garabet Balyan da hassa mimarı olmuştur.
Ermenice kaynaklarda, Krikor Kalfa'mn II. Mahmud'la kişisel dostluğu bulunduğu, sarayda etkili olduğu, cemaat işleriyle ilgilendiği, Katolik ve Gregoryen Ermeniler arasındaki anlaşmazlıkları çözmeye çalıştığı, yoksullara yardım etmekten hoşlandığı, işçilerine karşı tevazu ile davrandığı belirtilmektedir. Üsküdar'da Bülbülderesi üstündeki tepede oturduğu, bülbüle meraklı olduğu ve evine yakın bir yerde özel olarak bu kuşları yetiştirdiği ve semtin adının da bu nedenle Bülbülderesi olarak anıldığı çeşitli kaynaklarda yazılmıştır. 1831'de Üsküdar'da ölmüştür. Bağlarba-şı Ermeni Mezarlığı'nda gömülüdür.
Beylerbeyi Sarayı
Afife Batur
Krikor Balyan, III. Selim döneminde (1789-1807) başladığı kariyerini II. Mah-mud döneminde de (1808-1839) sürdürmüştür. Bu dönemlerde inşa edilmiş başlıca kamu yapılarının mimarı olarak tanınmaktadır. Genç yaşta büyük yapıların sorumluluğunu üstlenen Krikor Kalfa'mn en etkin ve verimli çalışmaları, III. Selim dönemine rastlamaktadır. Yapı listesinde 6 saray, 4 kasır, 6 kışla, l cami, 2 kilise, 2 büyük bent ve 2 idare yapısı bulunmaktadır. Başlıca yapıtları: Sarayburnu'ndaki saray (yandı), Beşiktaş Sarayı (yıktırıldı), Beylerbeyi Sarayı (yeniçeriler tarafından yakıldı), Valide Sultan Sarayı (Kasr-ı Cedid), Defterdar Sarayı (Haliç), Aynalıkavak Kasrı, Nus-retiye Camii, Selimiye Kışlası ve çevre yapıları, Davutpaşa Kışlası, Beyoğlu Kışlası (?), Darphane-i Âmire, Valide Bendi (Bahçeköy), Topuzlu (I. Mahmud) Bendi (Bahçeköy), Yangın Köşkü (Beyazıt) olarak sıralanabilir.
Cami, kilise ve bentler ayaktadır ve özgün durumlarını korumaktadırlar. Sivil yapılarından ise yalnızca. Aynalıkavak Kasn(->) ayakta kalmıştır.
Aynalıkavak Kasrı, Batılı süsleme öğeleri dışında özellikle divanhaneli plan şemalarıyla Osmanlı geleneğinin dışına düşmeyen bir tasarım örneği olarak Krikor Kalfa'mn yapı listesinde yer almaktadır. Yapı, aslında III. Ahmed döneminden başlayarak ekleme, yıkılma ve yenilemelerle günümüze ulaşmıştır.
Kışlalar, sanatçının yapılarının en önemli parçalarıdır. III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde ordunun yeniden örgütlenmesi girişimlerine eşlik eden programlardır ve büyük mücadelelerle gerçekleştirilen ve dramatik olaylarla dolu bu kuruluş döneminin anıtsal tasarımlarıdır. Büyük boyutlu ve etkileyici örnekler olarak genellikle o günkü kent içi alanların dışına veya sınırına in-
şa edilmişlerdir. Krikor Kalfa, bu uygulamalarında aynı plan ve yerleşme şemalarını ve iyice yalmlaştırılmış bir neo-klasik üslubu kullanmıştır.
Avrupa ordu kuruluşlarını model alan bir yeniden örgütlenmede gereksinilen yapı programlan doğal olarak Batı kökenli olmuştur. Bu nedenle kışlaların planlarının mevcut yerli şemalarla ilişkisi olamayacağı açıktır. Kışlalar, genel olarak dikdörtgen ve geniş bir orta avlu ile bunu çevreleyen yapı kanatlarından oluşmaktadır. Dikdörtgen planın dış köşelerinde -bazı örneklerde iç köşede de- çıkmalar yapılarak köşeler ayrıca vurgulanmıştır. Mimar, kışlaların plan şemasını topografyaya ve çevreye fazla bağlanmadan uygulamış, eğimlerde kat sayısını artırmış veya istinat duvarları inşa etmiştir. Örneğin Selimiye Kışlası'nın eğimli arsasında, içine bodrum katlarının yerleştirildiği şevli yüksek istinat duvarları kullanmıştır.
Mimarın, cephelerde üçlü pencere gruplarım, katları ayıran düz silmeleri, çizgi etkisi veren saçak kornişlerini, düz tabla ve söveli pencere çerçevelerini, klasik üslubun öğeleri olarak genellikle bütün kışlalarında kullandığı görülmektedir.
Krikor Kalfa'mn Selimiye'yi öteki kışlalara oranla daha özenle tasarladığı görülmektedir. Selimiye'de de pencereler üçlü gruplar halindedir. Aralarındaki geniş ve profilli pilastrlar, zeminden saçağa kadar yükselirler. İnce kat silmeleri ve pencere çerçeveleri bu pilastrlarla birlikte cephede ritmik bölünmeler yaparlar ve çok ağır olabilecek devasa binayı hafifletirler.
Taksim suları şebekesine su sağlayan bentlerin yapımı da kışlalar gibi faydacı ve büyük yapı organizasyonları olarak Krikor Balyan'ın listesinde yer almaktadır. Mimarın henüz 32 yaşında iken inşa
BALYAN AİLESİ
38
39
BALYAN AİLESİ
ettiği Valide Bendi, başlık uzunluğu (70,30 m) ve gölet hacmi (0,240 milyon m3) bakımından tarihi istanbul bentleri arasında ikinci sıradadır. Sırtını gölete vermiş eğri eksenli durdurma duvarı ve vadi tabanının yükselmeye başladığı kesimdeki büyük ve şevli payanda kuleleri ile, Valide Bendi'nin yalın ve güçlü bir görünümü vardır. Duvarın şevli bölümünün bitimindeki iri kaval silmeler ve payanda kulelerinin üstündeki log-gia'lar (hünkâr köşkleri) vb aslında bir mühendislik yapısı olan bende biçim katkısı getiren öğelerdir.
Nusretiye Camii (1822-1826), Krikor Kalfa'nın en tanınmış yapıtıdır. Mimarın olgunluk dönemi ürünü olarak özel bir dikkati de hak etmektedir. Cami Osmanlı barok üslubunun kapanış yapıtı niteliğindedir. Kuşkusuz yapıda barok espri tümüyle ortadan kalkmamıştır ama bir geçiş yapısı olduğu bellidir. Krikor Kalfa, dış biçimlenmede ve ibadet hacmine ait elemanlarda süregelen Osmanlı barok konseptine sadık kalmış ama planda ve ibadet dışı hacimlerde klasik anlayışa yönelmiş görünmektedir.
Sonuçta Krikor Kalfa'nın meslek adamı olarak asıl ustalığının, kışla ve bent gibi büyük yapımlara ve aslında bir mühendislik organizasyonu olan çalışmalara getirdiği mimarca katkıda göründüğü belirtilmelidir. Üstelik bu katkı, Selimiye Kışlası'nda veya Valide Bendi'nde olduğu gibi en az eleman ve yalın biçimlerle yapılmaktadır.
Senekerim Balyan
(l 768 ?, İstanbul ? - 2 Eylül 1833, Kudüs) Hassa mimarı. Meremetçi Bali Kah fa'nın oğlu ve Krikor Amira Balyan'ın
kardeşidir. Yaşamı hakkında çok az bilgi vardır. Kudüs'te öldüğü ve buradaki Ermeni mezarlığına gömüldüğü bilinmektedir. Miri yapıları arasında bilinen, yalnızca eski ahşap kulenin yerine yapılan kagir Beyazıt Yangın Kulesi'dir(->). K. Pamukciyan'ın okuduğu Viyana Mıkhitaristler Kitaplığı'ndaki envanter no. 779 elyazmasına göre Ortaköy'de (1824-1825) yeniden inşa edilen Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi'nin de mimarıdır.
Nigoğos Bey Balyan
(19 Kasım 1826, İstanbul - 27 Şubat 1858, İstanbul) Hassa mimarı. Garabet Amira Balyan'ın oğludur. Balyan ailesinin örgün eğitimden geçen ilk bireyidir. Paris'te Sainte-Barbe Koleji'nde okuduğu ve kolejin müdürü tanınmış mimar H. Labrouste'un (1801-1875) çok beğendiği bir öğrenci olduğu bilinmektedir. Meslek yaşamı kısa ama verimli geçmiştir. Ailenin mimar olan bütün bireyleri ile birlikte çalışmıştır. Ona atfedilen başlıca yapıtlar şunlardır: Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu ve iki saltanat kapısı, Ortaköy Camii, Mecidiye Kasrı, Ihlamur Kasrı, Göksu Kasrı, Tophane Saat Kulesi, Dolmabahçe Saat Kulesi.
Yapılarının tümü ayakta ve sağlam, özgün durumunda ve koruma altındadır.
Dolmabahçe Sarayı'mn Muayede (bayramlaşma) Salonu'nun ve saltanat kapılarının tasarımı kendisine atfedilen Nigoğos Bey, ailenin Krikor'dan başlayarak benimsediği klasik ekolden ve ampir üslubundan(->) historisizme geçişinde rol almış, historisizmin neredeyse tanıtımını yapan ve deneyen bir kişiliktir. Genel olarak klasisist bir dilin egemen ol-
Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu'ndan bir görünüm. Ara Güler
düğü Dolmabahçe Sarayı bütünü içine, kendine özgü bir historisist tasarımı olan muayede salonunu monte etmiştir (bak. Dolmabahçe Sarayı). Nigoğos Bey'in katkısının, salonun yer yer neobarok ve belirli ölçüde yerel biçimlerin ve öğelerin katılımıyla oluşan benzersiz kompozisyonu ile sınırlı olmadığı düşünülebilir. Bu konuda gerekli araştırmalar henüz yapılmamış olduğu için, bu katkının, bezemelerin seçimine veya bazı kapı ve pencerelerin biçimlenişine kadar uzanıp uzanmadığı bilinmemektedir. Ama stilistik olarak etkisinin muayede salonu ile sınırlı olmadığı söylenebilir.
Nigoğos Bey, Küçüksu Kasrı'nda doğrudan ve eksiksiz olarak neobarok bir tasarımı, Ihlamur Kasrfnda(->) da neobarok bezemeyi seçmiştir. Ortaköy Ca-mii(-0 ise, otuz yıl önceki bir örneğe, Nusretiye Camii'ne(->) referans veren bir yaklaşımla, cami kısmında barok, hünkâr köşkü bölümünde klasik üslubun egemen olduğu kompozit bir tasarım ürünüdür.
Sonuç olarak Nigoğos Bey'in arayıcı ve denemeci bir profesyonel kimlikle çalıştığı, bir anlayış değişikliği evresinin özgün bir içerikle gerçekleşmesini sağladığı düşünülebilir. Mimarın, historisist seçmeciliği, özgün yorumların bir aracı saydığı veya bir yorumlama yöntemi olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Çıra-ğan Sarayı(->) tasarımı, böyle bir arayışın yetkinlik düzeyini işaret etmektedir.
Levon Bey Balyan
(19. yy) Hassa mimarı. Nigoğos Bey Balyan'ın oğludur. Balyan ailesinin hassa mimarı olarak son kuşağındandır. Yaşamı hakkında ayrıntılı bilgi yoktur.
Mimarlık eğitimini Paris'te Ecole deş Beaux Arts'ta yaptığı bilinmektedir. Ama Balyan atölyesinde hangi tasarımlara katıldığı bilinmemektedir.
Garabet Amira Balyan
(1800, İstanbul - 15 Kasım 1866, İstanbul) Hassa mimarı. Krikor Amira Balyan'ın oğludur. Gençliği ve eğitimi hakkında bilgi yoktur. Babasının ölümü (1831) üzerine Kazaz Artin'in tavsiye ve aracılığı ile ve eniştesi Ohannes Amira Serveryan'la birlikte onun yerine geçmiştir. İlk çalışması Yedikule'deki Ermeni Hastanesi'nin yapımıdır. Ermeni cemaatine yalnız mimar olarak değil, cemaat meclisinde üyelik yoluyla, büyük bağışlarıyla ve eğitim kurumları kurup destekleyerek hizmette bulunmuştur. Nazeni Babayan'la evliliğinden 10 çocuğu olmuştur. Bunlardan Nigoğos, Sar-kis, Agop ve Simon Balyan da hassa mimarı olarak çalışmışlardır. Ölümünde Beşiktaş Ermeni Mezarlığı'na gömülmüştür. Mezarı ve kitabesi kayıptır.
Mimarlık tarihine adı, "Dolmabahçe Sarayı'mn mimarı" olarak geçen Garabet Amira Balyan, ailenin profesyonel etkinliğinde ve sürekliliğinde kilit noktada olan kişidir. II. Mahmud, Abdülmecid ve Abdülaziz'in hükümdarlık yıllarında hassa mimarlığı yapmıştır. En verimli çalışma dönemi, Abdülmecid'in saltanat yıllarına (1839-1861) rastlamaktadır. Yaklaşık otuz yıl süren meslek yaşamında 7 saray, 4 fabrika, l kışla, l cami, 2 hastane, 3 okul, 2 su bendi, l türbe-sebil, 7 kilise ve birçok konut tasarlayıp inşa etmiştir. Bir bölümü arşiv belgeleriyle kontrol edilmemiş olmakla birlikte Garabet Kalfa'nın yapı listesi gerçekten görkemlidir: Dolmabahçe Sarayı (Muayede Salonu ve iki ana kapı Nigoğos tarafından yapıldı), Çifte Saraylar (Eyüp) (mevcut değil), Cemile ve Münire Sultan sarayları (Çifte Saraylar) (Fındıklı) (bugün Mimar Sinan Üniversitesi binaları), Çırağan Sarayı (eski), (mevcut değil), Hünkâr Kasrı (izmit) (bugün müze), Bayıldım Köşkü'nün yeniden yapımı (Dolmabahçe) (mevcut değil), Yıldız Köşkü (mevcut değil), Gümüşsüyü Kışlası (bugün İstanbul Teknik Üniversitesi binası), Kuleli Süvari Kışlası (bugün askeri okul), Dolmabahçe Camii, II. Mahmud Türbesi (Çemberlitaş), Mek-teb-i Harbiye (bugün Askeri Müze), Sipahi Ocağı (Harbiye) (mevcut değil), Terkos tesisleri (Terkos), Kirazlı Bent (Bahçeköy), Bend-i Cedid veya II. Mahmud Bendi, İzmit Çuhahanesi, Hereke Fabrikası, Bakırköy Bez Fabrikası, Beykoz Deri Fabrikası, Zeytinburnu Demir-Çelik Fabrikası, Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi ve Surp Agop Kilisesi, Surp Asdvadzadzin Kilisesi (Beşiktaş), Surp Yerevman Haç Kilisesi (Kuruçeşme), Surp Yerrortutyun (Üç Horan) Kilisesi (Beyoğlu) (Ohannes Serveryan'la birlikte), Cemaran Okulu (Üsküdar).
Bunların çoğu sağlam ve ayakta olup özgün durumlarını korumaktadır. Hemen tümü de birinci derecede korun-
ması gereken kültür varlığı sayılıp koruma altına alınmıştır.
Garabet Kalfa'nın ailenin en yetenekli ve usta mimarlarından biri olduğu bellidir. Dolmabahçe Sarayı tek başına buna tanıklık edecek güçte bir uygulamadır. İmparatorluğun son büyük yapım kararı olarak gerçekleştirilen saray, aynı zamanda İstanbul için kentsel ölçekte belirleyici olan karar ve tercihleri görselleştirmektedir. Sarayın yüzyıllar boyunca yerleşmiş olduğu tarihi yarımadadan ayrılması ve Bizans çağından beri Batı ile ilişkilerin gelişmesi ile orantılı olarak canlanan Ga-lata-Pera yarımadasına taşınması, Osmanlı yönetiminin yeni yönelişlerini ifade etmektedir. Bu açıdan Dolmabahçe düzenlemesi Batı'ya açılma eğiliminin kentsel mekânda karşılığı olan bir yer seçimidir ve Abdülmecid dönemi mimari uygulamalarının söylemine uyan bu iddialı yapımın mimarı Garabet Balyan, İstanbul geleneğine uygun olarak yapının çevresiyle ve denizle ilişkisini esas alan bir tasarım geliştirmiştir. Avrupa örneklerindeki kesin simetri kaygısının burada yönlendirici ilke olmaması, merkezi holler çevresinde gelişen plan şemalarının ye-relliği, klasik bir uyum ve oranla yükselen kitleler vb nitelikler, Garabet Balyan' m başarı hanesine yazılacak notlardır.
Ortaköy Camii
Ahmet Kuzik
Dolmabahçe düzenlemesi ve saray, Garabet Balyan'ın olgunluk dönemi ürünüdür. Daha önceki yirmi yıllık meslek yaşamı da büyük uygulamalarla geçmiştir. Gençlik yıllarında inşa ettiği su bentleri mimarın iddialı uygulamalara olan eğiliminin ve yatkınlığının erken örnekleridir. Örneğin Yeni Bent (II. Mahmud Bendi), uzunluk, yükseklik ve gölet hacmi bakımından Osmanlı döneminin en büyük su bendidir ve tasarımı usta bir mühendisi işaret etmektedir.
Üslup özellikleri bakımından Garabet Balyan'ın tasarımlarında iki farklı yaklaşım ve eğilim ayırt edilmektedir.
Genellikle erken çalışmalarını içeren birinci çizgi, açık bir klasisizmle bir tür ampir konsept ile karakterize olmaktadır. Asal geometrik biçimlerin kullanıldığı şemalar, oranlı büyüklükler, birbiriyle bağıntılı boyutlanmalar, bir ölçüde bezemeden arındırılmış yüzeyler, yarım daire kemerler, alınlıklı pencereler, dik açılı veya daire kesitli profiller vb özelliklerle betimlenebilecek olan bu yaklaşımın kullanıldığı yapılar arasında II. Mahmud Türbe ve Sebili, Cemile ve Münire Sultan sarayları, Dolmabahçe Camii, Yeni Bent vb bulunmaktadır.
İkinci yaklaşım, temelde yine klasik çizgilerin ağır bastığı ama buna tasarla-
BALYAN AİLESİ
40
41
BALYOS
Ihlamur Kasn'nın cephesinden bir ayrıntı. Ahmet Kuzik
şantiye çalışmalarını Sarkis Beyin yürüttüğü Balyan bürosunun tasarım ve projelendirme sorumluluğunu Agop Beyin yükümlendiğini bildirmektedirler. Bal-yanlann genellikle bir takım olarak çalıştıkları bilinir. Bu bakımdan Agop Bey' in büronun çizimcisi olması mümkündür. Söz konusu işbölümü, henüz belgelenmediği için Agop Beyin profesyonel payını ayırt etmek kolay değildir.
Yine de Sarkis Beyin gösterişli ve etkin kişiliğinin ve mimar olarak parlak kariyerinin arkasında Nigoğos ve Agop gibi iki tasarımcının yaratıcı desteğinin bulunduğu göz ardı edilmemelidir.
Kendi adına kayıtlı yapılar arasında Beykoz'da Tokat Köşkü, Koşuyolu'nda Valide Sultan Kasrı, Âli Paşa Konağı' nın(->) adı verilmektedir.
Simon Bey Balyan
(1846, istanbul - 1894, İstanbul) Hassa mimarı. Garabet Amira Balyan'm oğludur. Yaşamı hakkında fazla bilgi yoktur. Eğitimini Avrupa'da yaptığı söylenmekte ise de hangi okullarda okuduğu bilinmemektedir. Mimar olarak kardeşi Sarkis Beyle çalışmıştır. Aynı zamanda desinatör ve bezeme ustası ve iyi bir
; ıTAla'»¥! Vfc-^îîSPfeJ»^ -.,:?',V *.';,
ü
manın çeşitli evrelerinde neobarok bir esprinin ve öğelerin katıldığı ve yer yer karşıtlıkların gerilimiyle zenginleşen kompozit bir üslubun egemen olduğu anlayıştır. Bu yaklaşımın en tipik ve tanınmış örneği, Dolmabahçe Sarayı'dır. Muhtemelen Paris'ten gelen genç Nigo-ğos'un da katkısıyla beliren bu yaklaşım, Garabetin daha geç uygulamalarında gözlenmektedir ve 19. yy'ın ikinci yarısında egemen olacak olan historisiz-me bir açılıştır.
Agop Bey Balyan
(1837, İstanbul - 12 Kasım 1875, Paris) Hassa mimarı. Garabet Amira Balyan'm oğlu ve Sermimar-ı Devlet Sarkis Bey Balyan'm kardeşidir. Paris'te Sainte-Bar-be Koleji'nin mimarlık bölümünden mezun olmuş, babasının ölümünden sonra kardeşi Sarkis Beyle birlikte hassa mimarı olarak çalışmaya başlamıştır.
Edebiyat ve tiyatroya meraklı, sanatçı eğilimleri güçlü, Fransızca ve Fransız edebiyatını iyi bilen aydın bir kişi olarak tanıtılan Agop Bey, eşinin ölümü üzerine gittiği Paris'te öldü ve Pere-La-chaise Mezarlığı'na gömüldü.
Ermeni kaynakları, iş ilişkilerini ve
minyatür ressamı olduğu, Balyan atölyesinde tasarlanan yapıların görünümlerini suluboya tekniğinde resimlediği bilinmektedir.
Mimar olarak tasarımına katıldığı yapılar, Maçka Silahhanesi, Maçka Kara-kolhanesi, Yıldız Köşkü'dürC?).
Sarkis Bey Balyan
(17 Şubat 1831, İstanbul - 7 Kasım 1899, İstanbul) Hassa mimarı ve sermi-mar-ı devlet. Garabet Amira Balyan'm oğludur. Balyan ailesinin diğer bireylerine oranla yaşamı hakkında daha fazla ve ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. 1843'te kardeşi Nigoğos ile birlikte Paris'e gitmiş, kardeşinin hastalığı nedeniyle bir süre ara verdiği eğitimini 1855'te tamamlayarak İstanbul'a dönmüştür. Paris'te önce Sainte-Barbe Koleji'ni bitirmiş, sonra Ecole Centrale'de okumuş ve Ecole deş Beaux Arts'dan mezun olmuştur. Paris'teki eğitiminin yalnızca mimarlık değil mühendislik dallarını da kapsadığı, bazı mekanik buluşlar yaptığı, hattâ bunlar için patent aldığı; amatör bir ressam ve müzisyen olduğu hattâ Kristof Kolomb adlı bir opera bestelediği bilinmektedir.
Garabet Amira'nın 1866'da ölümünden sonra, onun yerine hassa mimarı olmuş, mimar ve yönetici olarak gösterdiği başarıları nedeniyle kendisine, onun için ihdas edilen sermimar-ı devlet unvanı verilmiştir (1878).
Sarkis Beyin müteahhit olarak da bazı girişimleri olmuş, demiryolu yapımı ve maden işletilmesi vb imtiyazları elde etmiş, ancak bunlar nedeniyle adli kovuşturmaya uğramış ve Paris'e gitmek zorunda kalmıştır. On yıldan çok süren Paris sürgününden Hazine-i Hassa Nazırı Agop Paşa Kazazyan'ın şefaatiyle dönmüştür. Yaşamının son yıllarını kendisine ait olan Kuruçeşme Adası'ndaki (Galatasaray Adası) evinde geçirmiştir.
Müzikten mühendisliğe dek birçok alanda şaşırtıcı yetenekleri olan, çoğu zaman 5.000-6.000 işçi çalıştırdığı şantiyelerinin yönetimindeki becerileri ile tanınan, kaliteden ödün vermeden o yıllar için inanılmaz hızda yapımlar gerçekleştiren, tanınmasını sağlayan ilişkilerini canlı tutan, İmparatoriçe Euge-nie'den tanınmış ressam Ayvazovski' ye(->) yabancı dostları olan Sarkis Bey' in gerçekten karizmatik bir kişiliği olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu parlak kişiliğin arkasında, Nigoğos ve Agop beyler gibi ön planda görünmeyen yaratıcı tasarımcıların desteğinin bulunduğu unutulmamalıdır. Örneğin Çırağan Sara-yı'nın kazandığı başarıda, asıl tasarımı yapan bu mimarların payının büyük olduğu teslim edilmelidir.
Sarkis Bey, ölümünde Bağlarbaşı Ermeni Mezarlığı'na gömülmüştür. Yalnızca iki defne dalı ile bezeli yalın bir mezar taşı vardır.
Sarkis Bey, hemen tümü büyük yapımlar olan 50 civarında yapının müellifi olarak bilinmektedir. Yapıların pek
çoğu ayakta ve sağlam, özgün durumda ve koruma altındadır. Başlıca yapıtları şunlardır: Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı, Âdile Sultan Sarayı (Kandilli), Yıldız Sarayı Büyük Mabeyin binası, Çadır Köşkü, Malta Köşkü, Şale Köşkü (2. kısmı), Çit Kasrı, Çağlayan Kasrı (?) (Kâğıthane). Ayazağa Köşkü (Maslak), Kalender Köşkü, Zincirlikuyu Kasrı, Tokat Köşkü (Beykoz), Alemdağ Av Köşkü, Abdülaziz av köşkleri (Validebağ ve Ayazağa), Sultan Çiftliği Köşkü (İzmit), Akaretler, Valide Camii (Aksaray), Kâğıthane Camii, Harbiye Nezareti, Bahariye Nezareti, Gümüşsüyü Kışlası, Maçka Silahhanesi, Maçka Karakolhanesi, Galatasaray Mektebi, Makruhyan Okulu (Beşiktaş), Hamidiye Saat Kulesi, (Dikran Kalfa Cüberyan ile birlikte).
Osmanlı Devleti'nin son başmimarı olan Sarkis Bey, I. Abdülmecid döneminde başladığı meslek yaşamının en parlak yıllarını Abdülaziz döneminde (1861-1876) geçirmiştir. Sarkis Bey ve kardeşlerinin mimarlığı, klasik bir kon-septten historisizmin seçmeci ve ekle-meci yaklaşımının çeşitliliğine uzanan yelpazede, zengin bir birikim sergilemektedir. Nigoğos'la başlayan historisist eğilimler, Sarkis'te oryantalist çizgiden neoottoman üsluba doğru evrilmektedir. Beylerbeyi Sarayı (1864) ve Çırağan Sarayı (1871) ile Maslak ve Validebağ'daki küçük av köşkleri, bu evrim içinde çok özgün kompozisyon önerileridir.
Maçka Silahhanesi'nin, Sarkis Beyin yapı listesinde önemli bir yeri olmalıdır. Abdülaziz'in özel ilgi gösterdiği ve onun direktifleri doğrultusunda tasarlandığı söylenen Maçka Silahhanesi'nin onarılıp değiştirilmeden önceki çelik strüktürü, Sarkis Beyin mühendislik yetenekleri sergilediği bir yapım olmalıydı. Akaretler, yalnız konut tasarımı değil bir kentsel mekân organizasyonu olarak da dönemi için son derece önemli ve ileri bir uygulamadır.
Özetle, Sarkis Bey ve kardeşleri, Osmanlı mimarlığının çağdaş bir iddiası ve mimarlık tarihine özgün bir katkısı olması için tüm yetenekleriyle çalışmış meslek adamları olarak betimlenebilirler.
AFİFE BATUR
BALYOS
1288'den 1797'ye kadar İstanbul'da ikamet elçiliği yapan Venedikli diplomatların unvanı. Baylos, balyoz da denmiştir. Sözcük, "yük taşıyan" anlamındaki Latince "baiulus"tan bozmadır. İstanbul'un fethinden sonra, yeni Osmanlı başkentinde ilk daimi elçi bulundurma ayrıcalığını elde eden Venedik Cumhuriyeti'nin elçileri bu eski unvanlarını korudular. Sonraki yüzyıllarda diğer Avrupa devletlerinin İstanbul'daki büyük elçilerine, vilayetlerdeki konsoloslara da çoğu zaman balyos denilmiştir.
1082'den 1288'e değin İstanbul'da eski Balıkpazarı semtindeki Venedik imtiyaz bölgesinde "podestas" unvanlı
yöneticiler görev yapmışlardı. 1288'de Bizans İmparatorluğu ile Venedik arasında varılan anlaşma uyarınca, Venedik kolonisinin işlerini yürütmek, aynı zamanda ticari konularla ilgilenmek üzere bir görevlinin bulunması öngörüldü ve balyos unvanlı temsilciler gönderilmeye başlandı. Balyos, İstanbul'daki Venedik uyruklarının yanısıra Bizans topraklarındaki tüm Venediklilerin de şefiydi. Yönetim ve yargı yetkisinden başka, Bizans imparatoruna karşı diplomatik misyona da sahipti. Kentte yaşayan Venedikli soylulardan iki müşaviri, Onikiler Meclisi denen bir danışma kurulu vardı. Haftada üç gün bu meclisi toplar, yargılamada bulunur, ceza uygulatır, koloninin ekonomik sorunlarını gündeme getirir, vergileri toplatırdı. Ve-nedikln soylu ailelerinden seçilen balyoslar, bu göreve gelebilmek için çaba gösterirlerdi. Balyos seçimini senato yapıyordu. Balyosa kendi harcamaları ve maiyeti için yüksek bir ödenek bağlandığı gibi toplanan vergilerden de pay alması yasa gereğiydi. Buna karşılık balyos, görevi devam ettiği sürece ticari işlerle uğraşamazdı.
Diplomat sıfatıyla balyosların görüşlerine tüm Avrupa'da önem verilmekteydi. Nitekim, İstanbul'un fethinden önceki aylarda, Bizans imparatorunun, yaklaşan Türk tehlikesini gerekçe göstererek Avrupa'dan askeri yardım istemesine karşılık, Venedik balyosunun gönderdiği mektuplarda, Türklerden gelecek ciddi bir tehlike olmadığının vurgulanması, tüm Avrupa'yı yanıltmış ve İstanbul'a yardım için bir Haçlı seferi düşünülmemiştir.
1453'te kent kuşatıldığı sırada balyos olan Girolamo Minatto, eli silah tutan soydaşlarıyla savunmada görev üstlenerek Ayvansaray bölgesinde Türk ordusuna karşı savaştığı için, fetihten sonra idam edilmiş; bu yüzden, Osmanlı-Ve-nedik ilişkileri de bir süre askıda kalmıştı. Venedik Senatosu, aradaki soğukluğu giderebilmek için Bartolomeo Marcel-lo'yu, diplomasideki yetkinliğini dikkate alarak İstanbul'a gönderdi. Bu diplomat, II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) katında güven kazanmayı başardı ve Bizans dönemindeki imtiyazların hemen hemen tümünü kapsayan bir antlaşma imzaladı. Bu belge, 1408'de yürürlüğe giren Osmanlı-Venedik ticaret sözleşmesinin koşullarını da içermekteydi.
18 Nisan 1454 tarihli antlaşma, balyosa eskiden olduğu gibi, kendi uyrukları arasındaki anlaşmazlıkları çözme, davalara bakma, Venedik ticaret gemilerinin limana giriş ve çıkışlarını yönetme, Osmanlı Devleti'ne yüzde ikilik gümrük vergisi ödenmesini sağlama, ölen Venediklilerin terekelerine el koyma vb yetki ve sorumluluklar yüklemekteydi. Balyos kendisi ve ailesi için getirdiklerine hiçbir vergi ödemediği gibi, konsolos ve tercümanlarının mal ve eşyası için de vergi ödenmiyordu. Divan-ı Hümayun'un yetki alanına bırakılan, bir Osmanlı uyruğu
ile bir Venediklinin davasına balyosun karışması yasaktı.
Osmanlı-Venedik ilişkilerinin diğer devletlerle olan ilişkilerden daha yumuşak ve uyumlu götürülebilmesinde, fakat her ortam ve koşulda Venedik çıkarlarının ön planda gözetilmesinde, İstanbul'a gelen balyosların izledikleri ortak siyaset etkili oldu. Bununla birlikte daha ileri giderek Osmanlı Devleti'nin aleyhine girişimlerde bulunan balyoslar da olmuştu. Örneğin, bu yönde çalışmaları saptanan Balyos Paolo Barbari-go'yu 1463'te Fatih tutuklatmıştı. II. Ba-yezid ise 1492'de Balyos Girol Marcel-lo'yu İstanbul'dan çıkarttırdı. Bayezid-Cem Sultan mücadelesinin sonunda Cemin İtalya'daki ölümü üzerine saraya koşan Venedik balyosu, İl. Bayezid'e görünüşte başsağlığı dileğinde bulunmuş, fakat gerçekte onu kutlamıştı.
Seçimle gelen balyosların İstanbul' daki ikamet süreleri, hiçbir şekilde aşılmamak koşulu ile l yıldı. 1503'te yenilenen antlaşma ile bu 3 yıla çıkartıldı. 3 yıl kalan ilk balyos ise Andrea Gritti oldu. İstanbullu bir Rum kadınla evlenen bu balyosun Aloiso Gritti adlı oğlunun, Taksim'deki görkemli konağında, ilk Levanten soylusu olarak lüks içinde yaşadığı ve kendisine "Bey Oğlu" dendiği, İstanbul'un ünlü semtinin onun bu sanıyla anılageldiği rivayet edilir.
Uzun barış dönemlerinde salt, fetihten sonra Galata'ya yerleşmiş bulunan Venedik kolonisinin işleriyle ilgilenen balyosların, iki devlet arasında savaş olasılığı doğduğunda güç durumlarda kaldıkları saptanmaktadır. Çoğu kez, ma-iyetleriyle birlikte tutuklanan balyoslar, Yedikule, Rumeli Hisarı gibi kalelerde hapsedilmekteydiler. Örneğin, 1570-1571 Kıbrıs'ın fethi ve İnebahtı Deniz Savaşı sırasında İstanbul'daki Balyos Marcanto-nio Barbaro göz hapsinde tutulmuştu. 1640'ta, Tunus gemileriyle Girit'i vuran Ali Becinoğlu'na, Avlonya Limam'nda Venedik donanmasının saldırması, IV. Murad'ı öfkelendirmiş ve savaş hazırlıkları hızlandırılmıştı. Tutuklanmaktan hattâ idam edilmekten korkan Balyos Avise Contarini, hükümetiyle haberleştikten sonra 45.000 flori tazminat ödeme önerisinde bulunarak konuyu diplomatik zemine çekmeyi başarmış, hasta olan IV. Muradln ölümünden sonra ise tazminat işi sürüncemede kalmıştı. Ancak Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nm sadrazamlığı sırasında (1638-1644) Balyos Boranzo, bir miktar zamla 50.000 flori ödemek zorunda kalmıştı. l645'te Girit Savaşı başlayınca ilk iş olarak balyos, Rumeli Hisa-rı'na hapsedilmişti. 25 yıl kadar süren bu savaş döneminde, l650!de, İstanbul'daki balyos sınır dışı edilmiş, 16/0'e kadar da bir daha balyos gelmemişti. Hattâ bu yıllar zarfında gelen olağanüstü Venedik elçilerinin bile tutuklandıkları saptanmaktadır. Galata'daki koloninin giderek zorlaşan ticari işleriyle ise daha çok Yahudi simsarlar ilgilenmişlerdi.
Bu dönemde, Balyos Olayı olarak
L
Dostları ilə paylaş: |