Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə3/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   134

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 58; Aynur. Sali-ha Sultan. 34, no. 27; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 16-17, no. 31 ve 85; İhsaiyal II, 19; Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, I, 61, 64, 93, 96, 98, 100, 102, 104-105, 107, 117, II, 15; Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri, 61; Tanışık. İstanbul Çeşmeleri, I, 298, 342; M. Hattatoğlu, "İstanbul Silivrikapı'da Topçubaşı Balâ Süleyman Ağa Mimarî Manzumesi", VD, IV, 183-191; E. H. Ayverdi-H. Göktürk, "Bâlâ Camii ve Tekke, Türbe, Sebil ve Çeşmeleri", İSTA, IV, 1955-1959; H. Göktürk, "Bâlâ Mektebi", ISTA, IV, 1959; Öz, İstanbul Camileri, I, 31; Ayverdi, Fatih III, 322-323; Ünver, Mutlu Askerler, 13; Uluçay, Padişahların Kadınları, 144; "Bâlâ Camii", "Bâlâ Kapısı", "Bâlâ Mektebi", "Bâlâ Tekkesi Çeşmesi", İKSA, II, 1005-119; Fatih Anıtları, °119-121; S. Ögel, "İstanbul'da 19. Yüzyılın Sekizgen Camileri", Sanat Tarihinde Doğudan Batıya-Onsal Yücel Anısına Sempozyum Bildirileri, İst., 1989, 65-70; M. B. Tanman, "Bâlâ Külliyesi", DlA, IV, 554-556; Fatih Camileri, 63-65, 272, 315, 325, 352. M. BAHA TANMAN

BALABAN AĞA MESCİDİ

Laleli semtinde, Harikzedeler Sokağı' mn, Vidinli Tevfik Paşa Caddesi'ne kavuştuğu yerde bulunuyordu. Bugün en ufak bir izi kalmamıştır.

Balaban Ağa Mescidi, fetihten sonra İslam ibadetine uygun biçime sokulmuş eski bir Bizans, hattâ belki de geç Roma dönemi yapısı idi. Planının yuvarlak biçimde oluşu, bunun eski bir Bizans kütüphanesi olabileceği yolunda bir görüşün doğmasına yol açmış, bu yüzden de kütüphanecilik ve tarihi kütüphanelere dair yayınlara girmiştir. Hattâ bazıları bu eğilimi daha da ileri götürerek kütüphane binasını Kuratoros Manastı-rı'nın müştemilatı olarak teşhis ederler. Bu hipotezi destekleyecek herhangi bir bulgu yoktur. Binanın altında mezar odasının bulunması da buranın esasında, yine iddia edildiği gibi vaftizhane olamayacağım gösterir.

Daha inandırıcı bir görüş ise Balaban Ağa Mescidi olan binanın geç Roma döneminin bir mezar yapısı (mausoleum) olduğudur. Binanın mimarisi de bu görüşü inandırıcı kılmaktadır. Ayrıca, mescit 1930'da yıktırılırken, altında kubbeli bir mezar odası ve mezarlar bulunmuştur. Bizans döneminde ne surette kullanıldığı bilinmez. Belki bir apsis eklenmesi suretiyle şapele dönüştürülmüş olabilir. Ancak böyle bir apsis kalıntısı, bina yıkılmadan önceki planlarda işaretlenmemiş, evvelce böyle bir unsurun varlığının izlerini de, bina yıkılırken a-raştırmak kimsenin aklına gelmemiştir.

Fetihten sonra, terk edilmiş, belki de harap durumdaki yapılan "şenlendirme" politikasının uygulanması için, Balaban Ağa bin Abdullah tarafından veya onun adına mescide çevrilmiştir. 953/1546 ta-

rihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defte-n'ndeki 888/1483 tarihli vakfiyesine göre, nakit paradan başka mescidin yakınında on tane hücre ile üç dükkân ve bir sıbyan mektebi ile ev de vakfe,dil-mişti. Balaban Ağa Meşcidi'ne ayrıca aynı çevrede daha başka mülkler de başka hayır sahiplerince bağışlanmıştır.

Balaban Ağa'nın şahsiyeti hakkında bir bilgi yoktur. Ayvansarayî, Hadîka' daki kısa notunda: "Kiliseden münka-liptir, vâkıfı hin-i fetihte Sekbanbaşı olmuştur, merkadi nâmalûmdur, vazifesi Ayasofya Camii'nden verilir" demektedir. İstanbul'un fethi sırasında hizmeti görülen, Arnavutluk'ta İskender Bey'e karşı çarpışmaları 1464'ten 1467'ye kadar idare eden ve burada şehit düşen Badera'lı Balaban Paşa da akla gelir. Balaban Ağa Mescidi, tarihe geçmemiş Balaban adlı başka bir kimseye ait değilse, belki fetih sırasında henüz sek-banbaşı olan bu Balaban Paşa'nın bir hayratı veya onun şehadetinden sonra hatırasını yaşatmak üzere vakfedilmiş (teberrüken) bir eser de olabilir.

Laleli-Şehzadebaşı-Aksaray semtlerinde çıkan yangınlarda bu küçük mescidin de yandığı tahmin edilir. Müller-Wie-ner, 1660, 1693, 1718 ve 1782 'deki yangınların bu binada da iz bırakmış olacağını düşünür. Fakat en büyük felaket 23 Temmuz 1911'deki Mercan-Aksa-ray yangını olmuştur. Bu yangın sonunda harap olan Balaban Ağa Mescidi, tekrar ihya edilmeyerek kendi haline bırakılmış ve sadece kagir duvarları kalmış olarak 1930'a kadar durmuştur. İstanbul'un karşılaştığı en yanlış şehir planlamalarından birinde, yanmış mahallelerden "dama tahtası" sistemine göre yeniden cadde ve sokaklar geçirildiğinde, Balaban Ağa Mescidi de bir sokağın tam üstünde bırakılmış ve bu yüzden yıktırılması kararlaştırılmıştır.

Yıkım işi bir müteahhide havale edilmiş ve İstanbul'un ortasındaki bu tarihi eser, toprak üstündeki bütün aksamı yıkıldıktan sonra, Amerikan Bizans Ensti-tüsü'nün uyarısı ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından yine bu enstitüden sağlanan ödenekle 8 Nisan'dan l Mayıs'a kadar süren bir kazı ile incelenmiştir. Bu kazıda, binanın altında bir mahzen olduğu görülmüştür. Aynen üstteki gibi altıgen biçimindeki bu mahzenin, her duvarı bir niş halinde yapılmıştı. Son Bizans döneminde, bina büyük çapta değişikliğe uğramış, mahzen dikdörtgen biçiminde, yine kubbeli bir mezar odası haline getirilmiş, duvarlara fresko resimler yapılmıştır. Burada Teodoros adında birine ait 1341 tarihli bir mezar kitabesi bulunmuştur. Daha başka ölülerin üzerlerine kapatılan işlenmiş mermerler, 4-5. yy'la-ra ait bir binanın mimari parçaları idi. Bunlardan üç tanesi İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne taşınmıştır.

Balaban Ağa Mescidi'nin, yangından önce çekilmiş iç ve dış fotoğrafları olduğu gibi, Galanakis adlı bir ressam tarafından çizilerek, 1877'de litografya



BALABAN TEKKESİ

10

11

BAIAT

olarak basılmış bir gravürü de vardır. Ayrıca A. Van Millingen ve C. Gurlitt tarafından yayımlanmış planları da bilinir. Bunların birbirinden farklı ayrıntılara sahip bulunuşu da şaşırtıcıdır.

Balaban Ağa Mescidi olan yapı dıştan yuvarlak, içeriden ise altıgen planlı idi. Doğu tarafındaki duvarın düz çıkıntısı, evvelce burada bir apsisin varlığına işaret sayılabilir, içeride her duvarda yuvarlak kemerli bir niş vardı. Bunların içlerinde açılan pencereler Türk dönemine ait idi. Bu altıgen mekânın üstünün aslında bir kubbe ile örtülü olduğuna ihtimal verilir. 1911 yangınından evvel, binanın üstünün, Galanakis'in resminden anlaşıldığına göre, kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülü olduğu görülür.

Türk döneminde kıble yönündeki payeye bir mihrap nişi ovulmuş, batı tarafındaki payenin üstüne de bir minare yapılmıştır. Binanın dışı kavisli biçimde olduğundan girişin dışına, yapıyı yarım ay şeklinde kısmen saran bir son cemaat yeri inşa edilmişti. Gerek Galanakis' in gravüründen, gerek, E. Hakkı Ayver-di tarafından yayımlanan, 1870'lerde çizilmiş İstanbul planından, mescidin etrafında içi mezar taşlan ile dolu bir ha-zire ile bunları gölgeleyen servilerin varlığı görülür.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 62; 1. Erzi, Ca-' müerimiz Ansiklopedisi, I, İst., s. 87-88; Bar-kan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 153-154; A. Pas-patis, Byzantinai Meletai, İst., 1877, s. 185-186; Mordtmann, Esquisse, 70; J. Ebersolt, Repport sommaire sur üne mission â Cons-tantinople, Paris, 1911, s. 15; W. H. Goodyear, "Vertical eurves...", Brooklyn Museum, 1/4 (1905); Millingen, Byzantine Churches, 265-267; Gurlitt, Konstantinopels, 42, res. 94; Ebersolt-Thiers, Eglises, 252; Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, II, 45; Schneider, Byzanz, 53-55; E. Mamboury, Guide touristique, İst., 1925, s. 245; ay, "Leş fouilles byzantines...", Byzantion, XI (1936), s. 267-268; A. Müfid (Mansel), "The Excavation of the Balaban Agha Mesdjid", Art Bulletin, XV (1933), s. 210-229; ay, "Balaban Ağa Mescidi Hafriyatı", Türk Tarih Arkeologya ve Etnografya Dergisi, III (1936), s. 49-73; Ayverdi, Fatih III, 323; Janin, Eglises et monasteres, 568; A. K. Orlan-dos, Monasteriaki Arkilektoniki, Atina, 1958, s. 109-110; S. Eyice, "Balaban Ağa Mescidi", İSTA, IV, 1946-1949; T. F. Mathews, The Byzantine Churches of İstanbul: A Photo-graphic Survey, Pennsylvania-Londra, 1976, s. 25-27; Müller-Wiener, Bildlexikon, 98-99. SEMAVİ EYİCE

BALABAN TEKKESİ

bak. YAĞCIZADE TEKKESİ



BALAT

Tarihi yarımadada Fenerle Ayvansaray arasında yer alan, Haliç kıyısıyla sahil surlarının arkasından iç kısımlara doğru, Eğrikapı yönünde yükselen bölgede kurulu semt.

Balat, özellikle İstanbul Musevileri açısından tarihi önem taşımaktadır. Fetihten sonra kente getirilen Makedonya Musevileriyle İspanya'dan göçenler bu semte yerleşmişlerdir. Balatin bir Mu-

sevi mahallesi olarak geçmişinin Bizans dönemine dek uzandığından da söz edilmektedir. Fatih'in vakfiyesinde bir Musevi semti olan Balat'a ilk yerleştirilenler, Makedonya'nın Kastorio kentinden getirilen 100 kadar yoksul Musevi ailedir. Geldikleri yerin adını taşıyan Kastorya Sinagogu'nu inşa ederek çevresine yerleşmişlerdir. 1492'de İspanya'dan, 1497'de Portekiz ve İtalya'dan İstanbul'a göçen Musevilerin Balat'a yerleşenleri, Geruş, Neve Şalom, Messina ve Montias sinagoglarını kurmuşlardır. 1599'da Rodos'tan gelenlerin bir kısmının yine Balat'a yerleştikleri görülür. Ayrıca 1660'taki büyük Ayazmakapı yangınına dek Eminönü bölgesinde Bahçeka-pı, Tahtakale ve Yemiş İskelesi'nde oturdukları bilinen Museviler de bu yangından sonra Balat ve Hasköy'e yerleştirilmişlerdir. Böylece 17. yy'dan itibaren, daha önceleri Bizans Musevisi Romani-yotlarm ağırlıkta oldukları Balat'ta, diğer Musevi grupların da katılmasıyla etkin bir cemaat oluşmuş ve zaman içinde cemaatler birbirine karışmıştır.

Semtin adının, Rumca saray anlamına gelen "palatiyon"dan bozma olduğu, fetihten hemen sonra burası için Türkler tarafından kullanılan "Balat Kapu-su"nun da, aynı sözcükten geldiği düşünülmektedir. Diğer bazı kaynaklarda, Balat Kapısı'nın 1453'ten önceki adının "Vasiliki Pili" olduğu, bunun "hünkâr kapısı" anlamına geldiği, Blahernai Sa-rayı'na(-») denizyoluyla gelen imparatorların bu kapıdan geçtikleri yazılmaktadır.

Bir bölümü Haliç kıyısında uzanan semtin sur duvarları dışında kalan kesimleri Ayvansaray Caddesi, Dubek Caddesi ve Demirhisar Caddesi çevresinde gelişmiştir. Günümüzde çok azı kalabilmiş sur duvarlarının ardında ise üç ana bölge yer almaktadır. Bunlar: Ayvansa-

Balat'ta bir sokak. Hazım Okuret; 1993

ray'ın üst kısmındaki tepenin etekleri, tepenin üst kesimleri ve Tekfur Sarayı-Eğ-rikapı yakınlarındaki bölgelerdir.

Kentin 19. kapısı olan Balat Kapısı'nın burada bulunduğu, semtin dış tarafında Musevilerin, iç tarafında ise çeşitli cemaatlere mensup kalabalık bir halk kesiminin oturduğu bilinmektedir. Özellikle 17. yy'da Balat İskelesi'ne büyüklü küçüklü her türlü yük gemisinin yanaşabildiği vurgulanmaktadır. Ancak genelde Balat semti, hemen her zaman karanlık görünümlü, dar, bakımsız bir çevre olarak tanıtılmıştır. Özellikle 19. yy tasvirlerinde bölge oldukça kötü görünümlü ve sağlıksızdır. Örneğin 1890'lı yıllarda Balat lağımlarının tüm yerleşmeyi kat ederek denize ulaştığı bilinmektedir. Hasköy İskelesi'nin yanından denize dökülen lağım suları, bu alanın doldurulmasından sonra, kapalı bir kanalizasyonla açık denize verilmiştir.

19. yy'da İstanbul'un Altıncı Daire-i Belediye sınırları içinde kalan Balat'ta her biri bir haham tarafından yönetilen 7 dinsel grup ya da cemaat vardı. 19. yy'ın ortalarına tarihlenen haritalarda Dış Balat, Tahta Minare, Karabaş, Dubek, İç Balat, Kasturya ve İstipol çevreleri ve Ayvansaray'ın üstlerine eş düşen Lonca Mahallesi'nde, Musevi ağırlıklı bir halk yaşıyordu. Dış Balat, Balat'in kıyı şeridini oluşturmakta ve burada Haliç yoluyla İstanbul'un diğer bölgeleriyle iletişimi sağlayan iskeleler bulunmaktaydı. Bunlar, Eminönü'ndeki hallerle bağlantılı olan, meyve ve sebze gelişi için kullanılan Yemiş İskelesi, Odun İskelesi, Eyüp ve Galata arasındaki ulaşımı sağlayan vapur iskelesi, Hasköy-Ba-lat arasındaki sürekli ve yoğun trafiği karşılayan kayık iskelesi, mavnaların yanaştığı ve açık denize boşaltmak üzere artık, çöp vb yükle doluncaya kadar beklediği iskele olarak sıralanmaktaydı.

Bu bölgenin, özellikle 19. yy'da sık sık adı geçen Dubek ve Lonca mahallele-rindeki önemli yapıları arasında Pol Yaşan, Pol Hadaş sinagogları Alliance Isra-elite Okulu, Ör-Ahayim Musevi Hastanesi yer almaktaydı. Bunlardan pek azı günümüze dek kalabilmiştir.

Surların iç kısmında bulunan ve sur boyunca uzanan bölge, Balat'ın en ö-nemli ve canlı yerleşme alanıydı. Balat Kapısı'ndan girilerek semtin ticaret merkezine ulaşılırdı. Buradaki dükkân sahiplerinin hemen hepsi Museviydi. Ayrıca Rum, Ermeni ve Türkler de çarşı içinde çeşitli ticaret ve zanaat işlerinde çalışmaktaydılar. Cemaatlerin kendi içlerinde sıkı bir iletişim içinde oldukları, ancak cemaatler arası ilişkilerin ve alışverişin mesafeli olduğu bilinmektedir. Dış Balat'ın dar yollar ve döküntü yapılardan oluşan fakir ve bakımsız görünümüne karşın, burada bakımlı yapılara rastlanmaktaydı. Sinagogların büyük bir bölümü de bu bölgedeydi. Bu kesimde Balat'ın ünlü sinagoglarından Hevra, Se-laniko, Eliav, Neve Şalom, Yanbol, Ve-rîa ve Ahrida vardı. Bu yapılardan günümüze sadece Yanbol ve Ahrida sinagogları kalmıştır. Ayrıca Çarşı Hamamı, Ferruh Kethüda Camii, Ayios Dimitrios Rum Kilisesi, Surp Hreşdagabet Ermeni Kilisesi de bu kesimdedir. Yine sur boyunca, bu kez Fener'e doğru ilerlendi-ğinde, Hızır Çavuş ve Tahta Minare mahallelerine ulaşılmakta, buradaki Tahta Minare Hamamı, Balat'la neredeyse iç içe geçen Fener bölgesini ayıran son anıtsal yapı olmaktaydı. Ayrıca, Çana Sinagogu da bu kesimde yer almaktaydı.

Tekfur Sarayı çevresindeki Kasturya ve Kariye Camii'nin altındaki İstipol böl-

geleri ise, Balat'ın yukarı mahalleleriydi. Çok düz ve geniş bir sahil şeridi oluşturan aşağı kısımlardan topografik açıdan farklı olan, oldukça eğimli bir alanda yer alan Kasturya bölgesine, bu yüzyıl başına dek, bugün artık izi bile kalmamış olan merdivenlerle çıkılırdı. Balat'ın bu kesimi genelde camcılar, antikacılar, fes yapımcıları gibi varlıklı ailelerin oturduğu, aşağı bölgelere göre daha geniş ve aydınlık sokakları olan bir alandı. Bölgenin en önemli yapısı, bugüne sadece dış duvarı ve kapısı kalabilen Kasturya Sinagogu'ydu. Genellikle ahşap yapılardan oluşan ve yangınlardan büyük ölçüde etkilenen İstipol Mahalle-si'nin en önemli yapısı bugün kapalı olan İstipol Sinagogu'ydu.

Balat'ın üst kesimine düşen Eğrikapı Mezarlığı'nın da yerleşmenin tarihinde özel bir yeri vardır. Ayrıca burada, 1840' lara dek bir Musevi mezarlığı bulunmaktaydı. Ancak bu tarihlerden sonra, bu mezarlıkta yer kalmaması nedeniyle, Hasköy'deki mezarlık kullanılmaya başlamıştır.

Balat'ı sürekli olarak etkileyen büyük yangınlar nedeniyle bölgede kentsel doku pek sık değişmiş, ortadan kalkan ve yeniden yapılaşan yerleşim alanları oluşmuştur. Bölgenin tarihi haritalarına bakıldığında, özellikle sahil ve sahile yakın suriçi kesiminde, geniş cadde ve sokaklarla düzenli bir yerleşim görülmektedir. Birbirini dik kesen yapı adaları, birbirine paralel olarak uzanan sokaklar ve iskeleye doğru açılan kıyıya dik akslar, bu alanın değişmez özellikleridir. Buna karşın üst kesimlere, örneğin Kasturya bölgesine doğru çıkıldığında, bu düzenin değiştiği ve burada geleneksel kent dokusuna

uygun, az yoğun ve yeşili bol bir yerleşim bulunduğu gözlenmektedir.

Tarih boyunca semtin sosyal yapısında da belirli bir farklılık ortaya çıkmıştır. Örneğin geçen yüzyılda Haliç kıyısındaki sokaklar, başta kayıkçılar olmak üzere gemiciler, sokak satıcıları, hamallar vb kişilerin yoğun olduğu bir bölgeydi. Buna bağlı olarak da burada iskeleler, kayıkhaneler, kahveler, çok sayıda fakir aileyi barındıran yahudhaneler yer almaktaydı. Buna karşın suriçindeki Dubek, Ahrida, Tahta Minare, İstipol ve Kasturya mahalleleri varlıklı tüccarların semtiydi. Genelde Musevi ağırlıklı olmakla birlikte, Balat'ın Fener'e yakın olan Tahta Minare ve Kariye Camii'nin altındaki İstipol mahallelerinde Rumların, sahilde surların hemen ardındaki Surp Hreşdagabet Kilisesi çevresinde de Ermenilerin odaklaştıkları bilinmektedir.

Balat'ın en parlak dönemi 17. yy'dır. Semt 18. ve 19. yy'larda giderek önemini yitirmiştir. Bu değişimin nedenleri olarak bölgeyi büyük ölçüde etkileyen Haliç kıyılarındaki ticari canlılığın azalması, 1894 depremi, ardı ardına çıkan yangınlar, Hasköy, Ortaköy, Kuzguncuk ve özellikle de Galata ve Pera'nın daha nitelikli yerleşme alanları olarak çekiciliği sayılabilir.

Tarih boyunca Haliç, kıyılarında yaşayanlar için korunaklı ve güvenli bir liman niteliği taşımış, gerek' balıkçılık, gerekse de deniz ticaretinde etkin olmuştur. Ancak 1840'lardan sonra, deniz ticaretindeki değişimlerle, Haliç sahilinde Sirkeci'den Balat'a kadar uzanan eski ahşap ticaret iskeleleri ve çevrelerindeki depolar, dükkânlar ve hanlar, ö-nemlerini yitirmeye başlamışlardır. Boy-



BALAT CAMÖ VE TEKKESİ

12

13

BAIAT MUSEVİ HASTANESİ

N

R



B

N

1510: Balat'tan Bahçekapı'ya kadar uzanan yangında 800 dükkân yandı.



1639: Balat Kapısı dışındaki mumhanede çıkan yangın, poyraz nedeniyle hızla yayıldı. Önce sur dışındaki ve sahildeki yapılar tutuştu; ardından ateş meydandaki büyük ceviz ağacına sıçradı ve yangın Balat'ın içine girdi. Balat Kapısı'ndan Fener Kapısı'na uzanan yangında tüm Balat semti kül oldu.

1692: Yangın Balat Camii yakınlarındaki bir hallaçta çıktı ve söndürüleme-yince toplam 1.500 ev ve dükkân yandı.

1721: Balat'ın iç bölümünde bir terzi dükkânında çıkan yangın, ahşap dükkânlar ve evler bitişik olduğundan büyük bir hızla yayıldı. Sadrazam Damat İbrahim Paşa ve yeniçeri ağası yangın yerine geldiler. Onları çok geçmeden Padişah III. Ahmed izledi. Sonuçta 100 ev, 120 dükkân, 4 debbağhane, 6 ekmek fırını, l çörek fırını, 7 değirmen yandı. Çavuş Mescidi ve Medresesi kül oldu.

1729: Yangın Balat Kapısı dışındaki ve surların dibindeki bir mahzende başladı. Rüzgârla şiddetlendi ve suriçini etkisi altına alarak istanbul'un sekizde birini kül etti. Fener Kapısı'ndan Ayvansaray'a kadar uzanan bölgeyle Edirneka-pı-Zincirlikuyu arası tümüyle yandı. Kül olanlar arasında Sunullah Efendi, Ab-dürrahim Efendi, Kazasker Sahhafzade, Veliyüddin Efendi, Mirzazade konakları, mektepler, mescitler, kütüphaneler, kiliseler, yüzlerce ev ve dükkân, ayrıca 25 cami bulunuyordu. Yangından sonra Edirne, Gelibolu ve Sakızadası'ndan dülgerler, yapı kalfaları, kereste, tuğla ve kiremit getirtildi; yanan yerlerin imarına yeniden başlandı.

1746: Balat Kapısı içinde başlayan yangın sonucunda birçok ev ve dükkân yandı.

1782: I. Abdülmecid ve Sadrazam izzet Mehmet Paşa sahilde başlayan yangının söndürülmesi için uğraştılarsa da ateş iki gün sürdü ve Sultan Selim Ca-mii'yle Karagümrük'ten Hazine-i Şerife kadar olan alanı (yaklaşık 7.000 bina) kül etti.

1812: Bir evde başlayan yangın süratle yayılarak îç ve Dış Balat'ı sardı. Eğri-kapı, Tekfur Sarayı, Balat Hamamı ve Balat Kilisesi yönlerinde ilerleyen yangın tulumbacıbaşı ağa ve neferleri tarafından kontrol altına alındı. Aynalıkavak Sarayı yakınlarındaki Tersane Eminleri Konağı'nda bulunan II. Mahmud, kaymakam paşaya, kaptan paşaya, sekbanbaşına, bostancıbaşına hasekiler göndererek ateşin bir an önce söndürülmesini buyurdu. Yangın bu arada Ayvansaray'ı baştan sona yaktı, sur dışına sıçradı ve Eyüp'e doğru ilerlemeye başladı. Bu ateş afeti ancak Eyüp yakınlarındaki Zâl Paşa İskelesi'nin önlerinde durdurulabildi.

1828: Abacıbaşı Çeşmesi yakınında çıktı ve birçok evi kül etti.

1866: Yangın suriçinde çıktı, 500 bina yandı.

1867: Bu kez sur dışında çıkan yangın 118 binayı yaktı.

1874: Balat'ın içinde çıkan yangın sonucunda 27 dükkân, 7 ev, l sinagog ve l kütüphane yandı.

1877: Mahkemealtı denilen yerde başladı ve 121 binayı yaktı.

1890: Balat surları dışındaki keresteci dükkânında başlayan yangın, şiddetli rüzgâr nedeniyle büyüdü; 70 ev, 35 dükkân, bir cami yandı. Merkez Kumandanı Arif Paşa, Jandarma Kumandanı Cemal Paşa ve Zaptiye Nazırı Nazım Bey yangının büyümemesi için çaba gösterdiler.

1892: Balat Karabaş Mahallesi'nde 60 ev yandı.

1896: Yine Karabaş Mahallesi'nde 45 bina yandı.

1911: 334 ev yandı. Çarşamba'da başlayan yangın, kollar halinde Balat'a, Süleymaniye'ye, Vezneciler'e, Şehzadebaşı'na, Laleli'ye, Langa'ya, Yenikapı'ya uzandı.

1912: 27 ev yandı.

JAK DELEON

da, yıkılan yapıların molozunun bütünüyle sahili doldurmada kullanıldığı bilinmektedir. Böylece eskisinden oldukça farklı bir Balat sahili oluşturulmuştur. 1894 depreminde Balat Kapısı da yıkılmış, kalan son kısmı 1930'da, yolu daralttığı için tamamen temizlenmiştir.

Balat'ta sık çıkan yangınlar sonucunda, iskele çevresindeki imalathaneler, ahşap depolar, kereste dükkânları, değirmen vb yapılar; suriçindeki sinagog, cami, hamam vb anıtsal örneklerin yanında, dar sokaklar üzerinde genelde küçük, ahşap evlerden oluşan kent do-

lece 19. yy'm ikinci yarısından itibaren, Haliç kıyılarına önce devlet fabrikalarının, ardından da her türlü atölye ve imalathanenin, mezbahanın gelmesi buraları büyük ölçüde değiştirmiştir. Ayrıca Balat sahilinde, kıyı çizgisinin biçimsel değişimi de dikkate değerdir. 1838'e dek Balat iskelesi korunaklı bir liman içinde yer almakta, Balat'ın açık lağımları 1890 sonlarına dek bu limana dökülmekteydi. Lağımların kapatılması sırasında, söz konusu limanın kazıklar çakılarak ve üzeri toprak doldurularak kapatıldığı, 1894 depreminden sonra

kusu, büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bütünüyle yok olan kesimler, giderek kâgirleşmiş ve dar yollar bir ölçüde genişletilerek gerek sahilde, gerekse de sahile yakın suriçinde, ızgara sistemde bir kentsel düzen uygulanmıştır. Balat'ın özgün yapılarının da zaman içinde önemli ölçüde değişime uğradığı ya da tamamen ortadan kalkarak yerini yeni yapılara bıraktığı görülmektedir. Özellikle 1984-1986 arasındaki Haliç temizleme ve düzenleme çalışmaları sırasında, eski Balat'ın sahil kesimi büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.

Semtin çehresinin değişmesine paralel olarak sosyal yapısı da değişmiştir. 19. yy'da Musevi nüfus açısından yoğun olan .mahalleler, 20. yy başında belirgin bir değişime uğramış, 19. yy'm ikinci yarısından itibaren Balat, özellikle Galata bölgesine göç vermiştir. 1942'de yürürlüğe giren Varlık Vergisi, 1948'de İsrail Devleti'nin kurulması gibi nedenler de semtin Museviler tarafından terk edilmesinde etkili olmuştur. 20. yy ortalarından itibaren Halic'in özellikle yukarı kesimlerinin deniz trafiğine elverişsiz hale gelmesi ve karayollarının artması, deniz ulaşımını iyice geriletmiştir. Bugün sahilden gelen ve Halic'in 3. köprüsü ile çevre yoluna bağlanan yol, bölgenin en önemli ulaşım arterini oluşturmaktadır. Bütün bunlar Balat'ın geleneksel ticaret hayatını köklü biçimde etkilemiştir. Bölgede yaşayan azınlık nüfus çok azalmış; Balat'ın Musevi nüfusu, çoğu yardım derneklerinin katkılarıyla geçinen, ekonomik düzeyi düşük birkaç aile ile kentin Şişli, Nişantaşı gibi semtlerinde oturup işlerini Balat'ta sürdüren az sayıda tüccar ve esnaftan ibaret kalmıştır.

Bibi. J. Deleon, Balat ve Çevresi, Bir Semt Monografisi, İst., 1992; A. Galante, Histoire desjuifs d'Istanbul, sous le Sultan Mehmed le Conquerant, I-II, ist., 1941; Güleryüz, Sinagoglar; î. Karmi, Jaurish Sites of istanbul, îst, 1992; I. C. Shick, "Osmanlılar, Azınlıklar ve Yahudiler", ÎT, V, S. 29 (Mayıs 1986); M. Ch. Varol, Balat, Faubourg Juif d'Istanbul, ist., 1989; E. Yalçın, "Balat from the 20's to 60's Some Observations on the Social Structure aricl Changes", Observatoire Urbin d'Istanbul, 3, 1992.

NUR AKIN


BALAT CAMÜ VE TEKKESİ

bak. FERRUH KETHÜDA CAMİÎ VE TEKKESİ



BALAT ERMENİ KİLİSESİ

bak. HREŞDAGABET (SURP) KİLİSESİ



BALAT HAMAMI

Haliç'te Balat semtinde, Ferruh Kethüda adıyla da tanınan ve bir Mimar Sinan eseri olan Balat Camii'nin yanındadır.

Yakın zamanda bu yapı Çavuş Hamamı diye isimlendirildiyse de bu tamamen yanlıştır. Şehrin en eski hamamlarından biridir. Kim tarafından, ne zaman yapıldığı kesinlikle bilinmemekle birlikte, R. E. Koçu, hamamın II. Bayezid dönemine (1481-1512), hattâ belki de II. Mehmed


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin