Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 257; Raif, Mir'at, 53; Öz, İstanbul -Camileri, II, 13; ISTA, VI, 3117-3119; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 120-121.
TARKAN OKÇUOĞLU
Bulgurlu Mescidi
Yavuz Çelenk, 1994
BULLETİN DE NOUVELLES
İstanbul'da yayımlanan ilk gazete. Fransız Elçiliği'nin basımevinde Fransız Dev-rimi'nin savunmasını yapmak üzere Eylül 1795'ten itibaren ayda iki defa 6-8 sayfa olarak yayıma girdi. İçerdiği resmi bildiriler, Ulusal Konvansiyon'un toplantı zabıtları gibi Fransız politikasını ilgilendiren şeylerdi. Elçiliğin böyle bir şeye
Cristoforo Buondelmonti' nin Liber insularum archipelagi adlı seyahatnamesinde yer alan istanbul haritası. British
Museum/Britisîı
Libraıy
Galeri Alfa
ihtiyaç duymasının nedeni, devrime taraftar ve karşıt pek çok kimsenin Galata ve Pera'ya sığınmış ve burada hem fikri, hem de fiili şekilde çatışmaya girişmiş olmalarıydı. Kahvelerde nutuklar çekiyor, kavgalar ediyor, bazen on ölü ve kırk yaralıya kadar varan kurban veriyorlardı. Devrimin simgesi olan üç renkli kokartla krallık kokartım taşıyanlar sadece Fransızlar da değildi, bütün Avrupalılar ikiye ayrılmıştı. Babıâli bu çatışmalara hiç karışmadı. Hattâ üç renkli kokardın yasaklanması isteğine karşı Reisülküttab Raşid Efendi "İsterlerse başlarına üzüm küfesi geçirsinler, bizi ilgilendirmez" demişti. Bu yüzden Fransa'da Osmanlı Devleti'nin devrime katılacağı kanısı bile doğrnuştur. Eylül 1796'da Bulletin de Nouvelleg'm yerini, İstanbul'da ikinci gazete olan Gazette Française de Constan-tinople aldı. Bu propagandaya karşı İngiliz, Avusturya, Rusya ve Prusya elçilikleri de bir yandan Le Mercure Oriental adlı Fransızca gazeteyi yayımladılar, diğer taraftan da Frankfurt'ta basılan devrim karşıtı bir gazeteyi de İstanbul'da dağıtmaya başladılar. Böylece Galata-Pera bölgesi yabancıların ve Levantenle-rin devrimi serbestçe tartıştıkları bir forum haline geldi. 1798 sonunda Napol-yon'un Mısır'a çıkmasıyla bu polemikler sona erdi.
ORHAN KOLOĞLU
BUONDELMONTİ, CRISTOFORO
k. 1385, Floransa - yak. 1430, ?) İtalyan gezgin, papaz. Yunanca öğrenmek için gittiği Rodos Adası'nda sekiz yıl geçirdikten sonra, altı yıl boyunca Ege adalarını dolaştı. Gezilerini anlattığı Liber insularum archipelagi başlıklı Latince seyahatnamesi dışında, gördüğü yerlerin kendi eliyle çizilmiş planları vardır. 15. yy ve sonrasında geniş çevrelerce okunan bu popüler eserin çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadır. Seyahatnamenin 15. yy'a ait anonim bir Grekçe tercümesi de Topkapı Sarayı'nda bulunmuştur.
Gezileri sırasında Konstantinopolis'e ve Galata-Pera'ya uğrayan Buondelmonti, ada olmamalarına rağmen bu yerleri seyahatnamesine dşhil etmiştir. Dolayısıyla, "çok talihsiz bir kent" sözleriyle tanımladığı Bizans başkentinin surlarım, Hippodrom'u, bellibaşlı sütunlarını, saraylarını, kiliselerini ve sarnıçlarım eserinde kısaca tarif eder. Ayasofya'ya ilişkin olarak, binanın sadece kendisinin ayakta kaldığını, civarda kiliseye ait diğer tüm binaların ise yıkılmış olduklarını belirtir. Havariyun Kilisesi'nin de harap durumda olduğuna dikkati çeker. Kentteki sarnıçlardan bir kısmının kuruyup kullanılmaz hale geldiğine ve yerlerinde artık üzüm bağlan bulunduğuna işaret eder. Konstantinopolis'in oldukça küçük bir nüfusa sahip olduğunu gözlemledik-
BURAK, CİHAT
335
BURGAZADASI
ten sonra, kent ahalisinin Latinlere karşı düşmanca hisler beslediğini yazar. Ayrıca aşırı balık ve et tüketimi nedeniyle, nüfusun dörtte birinin sara hastalığına yakalanmış olduğunu iddia eder.
Tüm abartmalarına rağmen, Buondel-monti'nin Konstantinopolis tasvirinin ana-hatları, 15. yy'm ilk yarısında, kendisinden az sonra kenti gezen Bertrandon de la Broquiere(-») ve Pero Tafur gibi diğer Batılıların tasvirleriyle uyum içerisindedir. Ayrıca Buondelmonti'nin çizdiği ve üzerinde Pera'mn da gözüktüğü Konstantinopolis planı, kentin 15. yy'ın ilk çeyreğindeki topografyasını açığa kavuşturan önemli bir belgedir. Bibi. E. Legrand, Christophe Boundelmonti, Description deş îles de VArchipel. Version qrecque par un anonyme, Paris, 1897, yb Amsterdam, 1974; G. Gerola, "Le vedute di CostantinopoH di Cristoforo Buondelmonti", Studi bizantini e neoettenici, 5, 1931, s. 249-179; S. Eyice, Cristoforo Buendelmonti, îst., -ı 0^4
NEVRA NEClPOĞLU
BURAK, CİHAT
(8 Ağustos 1915, istanbul) Ressam. Aksaray'da doğdu, ilkokula İzmir'de başladı, İstanbul'da bitirdi. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi'nde yaptıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi'nin Mimari Bölü-mü'nden 1943'te mezun oldu. Tekel Genel Müdürlüğü Proje Bürosu'nda çalıştı. Cihat Burak'ın ressamlık hayatında, ilki 1953-1955 arasını, ikincisi 1961-1965 arasını kapsayan iki Paris dönemi olmuş, bunun yapıtının gelişmesinde ciddi pay tuttuğu görülmüştür.
Fransa sergileriyle adını yurtdışında duyuran Burak'ın, 1965'te İstanbul'a dönüşüyle başlayan, 1991'deki retrospekti-fine kadar aralıksız devam eden sergi faaliyeti, resmimizin büyük ustalarından bi-
ri sayılmasına yol açmıştır. Yağlıboya çalışmalarının yamsıra desenleri ve baskı çalışmalarıyla da resim "dünyasının çevrenini durmadan genişleten Cihat Burak'ın, ikinci bir koldan yazarlık serüvenini de sürdürdüğü göze çarpar: Yaşam-öykü yanı ağır basan öykülerine de plastik bir tat aktarmış, özellikle Cardonlar (1981) başlıklı kitabında gerçekçi bir yaklaşımla fantastiğin sınırında gezen öğeleri başarıyla iç içe geçirdiği gözlemlenmiştir.
Cihat Burak'ın resmini, sanatına aktardığı dünyayı iki kent ile olan ilişkisinin belirlediği söylenebilir: Paris ve istanbul. Yapıtının tematik örgüsünde, kurduğu geniş insan mozaiğinde, çevreyle temasında bu iki odak hep etkili olmuştur. İstanbul'un varlığı, Burak'ın resminde, ilk bakışta topografik gibi görünebilir: Fatih, Aksaray, Ortaköy, Yıldız, daha çok da Galata ve Beyoğlu sık sık üzerine gittiği konu merkezleridir. Ancak mekân seçiminin bir adım sonrasında, insan manzaralarının, başbakandan itfaiye erine, şairden berduşa sınır tanımadan uzanan geniş bir yelpazenin gücü ortaya çıkar. Bunu, Cihat Burak'ın tarihsel arka plan ile, en çok da Osmanlı kültürünün çoğul, karmaşık mirasıyla kurduğu ilişki bütünler. Söz konusu özellikler, ressamın güzergâhı boyunca plastik değerleri önceleme-den, tam tersine onlardan beslenerek yer almıştır.
Cihat Burak, bir yandan modern resmin yarattığı anlatım ve ifade zenginliklerinden yola çıkmış, bir yandan da Osmanlı geleneğinden olabildiğince özgür biçimde yararlanmış, minyatür istifçiliği ile nakış sanatının olanaklarına yapıtında korkusuzca yer açmıştır. Cihat Burak'ın İstanbul mitolojisi aslında özel bir maya taşır: Toplumsal hiyerarşiyi hiçe sayan,
Cihat Burak'ın "Mahya" adlı yapıtı, gravür baskı, 49x49 cm, 1975. Türkiye İş Bankası Koleksiyonu
kendi yaşama sevinci ve hüsranı arasından kişisel seçimlerine dayalı bir iç evren yaratmıştır.
ENiS BATUR
BURAK, SEVİM
(1931, istanbul - 31 Aralık 1983, İstanbul) Hikayeci, oyun yazarı. Ortaokulu İstanbul'da Alman Lisesi'nde bitirdi. Değişik meslek alanlarında çalıştı; profesyonel mankenlik, terzilik, kitabevlerinde tezgâhtarlık yaptı. Kısa bir süre bir giyim atölyesinin sahibiydi. 1950'den sonra hikâyeleri gazetelerde ve dergilerde uzun aralıklarla yayımlandı. İlk kitabı Yanık Saraylar (1965) edebiyat çevrelerinde çok büyük yankı uyandırdı. Uzun yıllar yine sustu; bununla birlikte edebiyat tutkunu genç kuşaklar üzerindeki etkisini sürdürdü. Daha sonra Sahibinin Sesi (1982) adlı oyununu, Afrika Dansı (1982) adlı hikâyeler kitabını yayımladı. Sahibinin Sesi, İstanbul Devlet Tiyatro-su'nca oynandı. Ölümünden sonra yarım kalmış romanı Everest My Lord ve öteki oyunu İşte Baş İşte Gövde işte Kanatlar bir arada yayımlandı (1984). Oğluna yazdığı mektuplar Mach l'den Mektuplar adıyla basıldı (1990).
Yanık Saraylar, duygu yoğunluğunun bilinçaltı sayıklamalar, hattâ sabuk-lamalarla kaynaştığı çok etkileyici, şaşırtıcı bir hikâye kitabıydı. Sevim Burak, birbirine hem bağlı, hem de birbirinden bağımsız hikâyelerinde İstanbul'un payitaht olduğu dönemden arta kalmış kişilerini, evleri, bir ölçüde simgeleştirerek dile getirir. Fonda İstanbul, özellikle Üsküdar, Bağlarbaşı, Kısıklı, Kuzguncuk ve Yeşilköy gibi semtler, 1930'lu, 1940'lı yılların bellekte iz bırakmış öğeleriyle belirir ve Sevim Burak'ı, belki de üzerinde hiç durmamasına karşın, çok değişik bir "İstanbul yazarı" kimliğine büründürür. "Sedef Kakmalı Ev"de (Yanık Saraylar) bugün çoktan silinip gitmiş Bağlarbaşı-Kısıklı tramvayı, "Yanık Saraylar"da payitaht İstanbul'dan başkent Ankara'ya açılımlar, "Pencere"de(YamkSaraylaf> "1890 Sent Pülşeri üniformalı yetim kız öğrenciler", "Ah Ya'Rab Yehova"da (Yanık Saraylar) İstanbul'un alafranga eğlence ve gezinti yerleri (Bebek Aile Bahçesi, Glor-ya Sineması, Cumhuriyet Bahçesi vb), Afrika Dansı'nda Foto Febüs, Tokatlı-yan, Amiral Bristol Oteli, Foto Süreyya, Dolmabahçe Sarayı ("Foto Febüs"), Osmanlı Bankası, Markiz, Galatasaray Mısır Apartmanı ("Osmanlı Bankası") sanki hâlâ yaşar, yerli yerinde durur...
Aynı tutum tiyatro oyunlarında da sürdürülmüş; Sahibinin Sesfnde "Ah Ya' Rab Yehova" hikâyesinden yola çıkılarak, 1930'larm İstanbul'u Türk, Ermeni, Yahudi topluluklarının iç içe yaşayışıyla canlandırılmıştır. İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlarım sahneleri arasında yer alan bir kır gezintisiyse, İstanbul pikniklerinin eşsiz bir parodisini sergiler: Sepetler, çatal, bıçak, elbezi, çaydanlık, kamineto, sofra örtüleri, fincanlar, gramofonlar, hasır, kilim, salıncak ipi vb, bu kır gezinti-
sinin aksesuvarlarıdır. Yazar taş plakları da dile getirir: "Başka ne lazım acaba, u-nuttuğum bir şey olmasın! Ha plaklar... Safiye, Safiye, nerdesin? (Şuh:) Tamam şurada, en dipte... Başka? Denizkızı Ef-telya... Nereye kayboldun?"...
Bibi. B. Necatigil, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, ist., 1979; S. Heri, Düşünce ve Duyarlık, İst., 1982; Gösteri, Mart 1984.
SELİM İLERi
Burgaz Vapuru
Eser Tuîel
BURGAZ VAPURU
Şehir Hatları işletmesi vapuru. Haydarpaşa, Kadıköy, Adalar hattında çalışan vapurlardan biriydi. Eşleri Moda ve Kadıköy'le birlikte Seyr-i Sefain Idaresi'nin, bu hatlarda çalıştırdığı ilk uskuılu vapurudur. 697 grostonluktu. 61,3 m boyunda, 9,2 m genişliğindeydi. Derinliği 3,44 m idi. 710 beygirgücünde iki makinesi vardı. Çift uskurluydu. Yazları 1.154, kışları da 963 yolcu taşıyabiliyordu.
1912'de Fransa'da, Marsilya yakınındaki Chantiers de Provence, Port de Bouc tezgâhlarında inşa edilen bu üç gemi, 1912'de Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine İstanbul'a getirilememiş, bir süre inşa edildikleri tersanede bekletilmişlerdi. Eylül 1913'te getirilebilen bu vapurların her biri yaklaşık 25.000 altın değerindeydi.
Burgaz'ın kömürle ısıtılan kazanları 1970'li yıllarda akaryakıtla ısıtılır duruma getirildi ve teknesi büyük bir bakım gördü. 1990'da kadro dışı bırakıldıktan sonra satıldığı zaman emektar vapur 78 yıllık bir tekneydi. Son olarak, çekildiği Tuzla'daki özel tersanede iskele olarak kullanılıyordu.
ESER TUTEL
BURGAZADASI
Burgazadası, İstanbul'dan vapurla gelirken ikinci, büyüklük olarak da üçüncü adadır (bak. Adalar İlçesi). Gerek iklimi, sahilleri, çamları ve gerekse son zamanlarda inşa edilmiş olan modern villaları, restore edilmiş zarif köşkleri ve sosyal düzeyi yüksek halkı ile adalar içerisinde en dikkati çekenlerden biridir. Kuzeyindeki Kaşıkadası birkaç yüz metre mesafededir, doğusundaki Heybeliada(->) ile
arasındaki sığ kanalın genişliği de 600-700 m'dir. Böylece adanın önünde korunaklı bir liman oluşmuştur. Bu nedenle ilkçağlarda Burgazadası'na emin liman anlamına "Panormos" denilmiştir.
Burgazadası istanbul Limanı'na 9 mil, Anadolu sahiline de 3 mil uzaklıktadır. Adanın eni boyu 2 km civarında olup yuvarlak bir biçimdedir. 170 m yüksekliğinde tek bir tepe ve bu tepenin etekleri ile uzantılarından oluşmaktadır. Eski adı Hristos, yeni adı Bayrak Tepesi olan bu tepeden görülen manzara doyulmaz güzelliktedir. Bayrak Tepesi'nin güneye bakan yamaçları bir insanın inemeyeceği kadar diktir. Adanın eski yerleşim yeri, bugün de adanın merkezini oluşturan iskele civarıdır.
Eskiden daha çok bağlık, bahçelik, zeytinlik olan ve nüfusunun hemen tamamı Rumlardan oluşan Burgazadası, uzun yıllar küçük bir balıkçı köyü görünümünü korumuştur. 1846'da Adalar'a vapur işlemeye başlamasından sonra da durum pek değişmemiş, sadece zengin gayrimüslimler birkaç köşk ve yalı inşa ettirmişler, halkın büyük çoğunluğu a-dadaki küçük ahşap evlerde yaşamlarını sürdürmüştür. 1930'lu yıllarda bile Bur-gazadası'nın kış nüfusu 1.000, yaz nüfusu da 2.000 kişiyi geçmemiştir.
Burgazadası'mn asıl gelişmesi 1950'li yıllarda başlamıştır. Adaya önce Musevi asıllı işadamları rağbet etmiş; ev sayısının sınırlı oluşu nedeniyle mesken fiyatları ve kiralar hızla yükselmiştir. Önce "Kulüp" yöresinden Hristos Tepesi'ne
Burgazadası
istanbul Ansiklopedisi
doğru uzanan bölgede, Heybeliada'ya bakan yamaçlar üzerine lüks villalar inşa edilmeye başlanmış, sonra adanın Kınalı'ya bakan bölgesinde, Turgut Reis mevkiinde yeni bir mahalle oluşmuştur. Eski ahşap evler ve köşkler restore edilmiş, sokak aralarına da modern apartmanlar yapılmıştır. Bu dönemde dernekler, kulüpler kurulmuş, pek çok lüks kotra adanın Heybeliada'ya bakan yöresine, Burgazadası Deniz Kulübü'nün önüne demirlemeye başlamıştır.
Burgazadası'mn yalı ve köşkleri güzellikleri ve zarafetleri ile tanınmıştır. Bunlara yeni yapılan modern villalar da eklenmektedir. Güzel ahşap köşkler genellikle sahilde Gezinti Caddesi'nde, Ka-şıkadası'na ve Heybeliada'ya nazır tepeye yakın yöredeki Gönüllü ve Mehtap sokaklarındadır. Bu köşklerin çoğu Varlık Vergisi zamanında ve 1955-1965 arasında Rumların Yunanistan'a göç etmesi sonucunda el değiştirmiştir.
Ev fiyatlarının ve kiralarının çok yüksek olması nedeniyle, bugün Burgazadası, İstanbul'un önde gelen sanayici, işadamı ve serbest meslek erbabının, ünlü sanatçıların tercih ettiği pahalı bir sayfiye yeri halini almış bulunmaktadır.
Son yıllarda yenilenmiş olan vapur iskelesinden Burgazadası'na bakıldığında, iskelenin tam karşısında Grek sütun başlıkları ile büyük beyaz bir bina görülür. Evvelce altında ünlü Yordan Lokantası bulunan bu bina eski Antigom Oteli'dir. Evvelce tamamen ahşap bir yapı iken planı bozulmadan beton olarak yeniden
BURGAZADASI
336
337
BURGAZADASI
Yolu'ndan gidilecek olursa Aya Yorgi Ma-nastırı'nın yanındaki Cennet Gazinosu' na varılır, sonra Turgut Reis mevkiinden Kalpazankaya'ya gelinebilir.
İskele başındaki meydanda adı artık Burgazadası ile özdeşleşmiş, hikayeci Sait Faik'in heykeli vardır. Burada az sayıda fayton bulunur.
iskele civarında oluşmuş olan çarşıdaki dükkânlar, gazino ve lokantalar şık ve temizdir.
Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde Burgazadası için "Kalesi deniz kıyısında
sağlamıştır. Bu arada İtalya ve Makedonya'ya kaçmış olan bütün tasvirsever din adamları da geri dönmüşlerdir.
Metodios kendi fikirlerine karşı olanları dahi hoş gören, kendisine işkence yapanları bile affeden, kin tutmayan bir kişi olduğu için halk nazarında aziz mertebesine yükselmiştir. İgnatios, İmpara-toriçe Teodora'dan kendisinin hapsedilmiş olduğu Burgazadası'ndaki zindan ü-zerine Ayios İoannes'e (İoannes Prodromos) adanmak üzere bir kilise yapılmasını istemiş ve 842'de burada bir kilise inşa ettirmiştir. Çevrede kullanılan adıyla Aya Yani (İoannes Prodromos) Kilisesi uzun yıllar faaliyet göstermiş, 1759' da yeniden inşa edilmiş, 1817'de büyük bir tamir görmüştür. Özellikle adalarda büyük hasar yapan 10 Temmuz 1894 depremi sonucu, kilise kullanılmayacak kadar harap olmuş ve yeniden inşa edilmiştir. Bugün Gökdemir Sokağı'nda, Sait Faik Müzesi'nin karşısında görülen büyük kilise 1896'da yeniden inşa edi-
inşa edilmiştir. Bu binanın hemen arkasından Ayios Yeoryios Kilisesi'nin kubbesi, daha yukarılara doğru bakıldığında tepede çamlar arasında bir Türk bayrağı görülür. Bu bayrak eski adı Hristos olan
o J
tepenin yeni adım, "Bayrak TepesF'ni simgeler. Tepenin sol yanında, Heybeliada' ya doğru, çamlar arasında, yukarıdan aşağıya dikdörtgen biçiminde inen ağaçsız bir bölge ve burada birkaç ahşap bina vardır. Burası Sankt George Avusturya Lisesi'ne aittir. Burgazlılar buraya "Marabetlerin Yeri" derler.
Vapur iskelesinden sol tarafa, doğuya doğru gidilecek olursa, Burgaz'm eski plajına, bugünkü adıyla "Kulüp"e varılır. Adalar Su Sporları Kulübü'nün deniz kıyısındaki duvarının üzerinde, vapurdan görülecek şekilde kulübün kuruluşunun kaçıncı yılı olduğu büyük rakamlarla yazılır ve bu rakamlar her yıl değişir. 1993' te 30 rakamı okunmaktaydı. Burada Heybeliada'ya doğru uzanan ince bir burun ve ucunda bir fener vardır. Eski adı Moloz Burnu'dur, fenere de Moloz Feneri denir. Burnun güney yanında yüzme havuzu, iç tarafta modern binalar, motor iskeleleri ve plajlar vardır. Bugün Adalar Su Sporları Kulübü ile Burgazada Deniz Kulübü'nün paylaştığı bu güzel koy, Burgaz'm eski ve ünlü plajıdır. Sahil ve denizin dibi kumluktur. Burası 1950'li yıllara kadar tenha, suyu tertemiz olan bir sahildi ve Çolak Yuvakim tarafından plaj ve gazino olarak işletilirdi. Bugün sahil tamamen dolmuştur, iki kulübün plajı, rıhtımları ve iskeleleri vardır. İskelelere ve denizdeki şamandıralara çok sayıda kotra, deniz motoru ve sandal bağlanmış bulunmaktadır.
Plajdan sahili takip ederek güneye doğru gidilecek olursa, sahile yakın set üstünde yer yer çamlar arasına inşa edilmiş fevkalade lüks villaların önünden geçilir. Bu villaların bazılarının deniz kenarında özel rıhtımları ve kayıkhaneleri bulunmaktadır. Sonra Kumbaros Burnu'na (Mezarlık Burnu) gelinir. Adanın tam güneydoğu köşesini teşkil eden bu burunda, denizin biraz içerisinde oldukça yüksek bir kaya vardır. Kayayı dönünce Burgaz'm güney kıyılarına gelinir ki, yukarı doğru bakıldığında, 170 m yüksekliğindeki sarp yar, bakana bir duvar hissi verir. Bu yarın tepesinde Hristos Manastırı vardır. Kıyı kıyı devam edilince, tepenin alçaklığı batı yöresinde Kalpazan-kaya'ya gelinir. Kalpazankaya deniz kenarında yüksek bir kayadır. Hemen yanında küçük bir koy vardır. Yazları'Bur-gaz vapur iskelesinden kalkan motorlar buraya yolcu taşırlar. Bu koy, poyraz havalarda denize girmek için çok elverişlidir. Sahilden biraz yüksekte kuyu kebabı ile ünlü Kalpazankaya Gazino ve Lokantası bulunur. Günbatımında manzarası pek güzeldir-, Hayırsız Adalar'a doğru deniz kıpkırmızı bir renk alır.
Kalpazankaya'dan itibaren kıyı kıyı gidildikçe adanın güney yakasındaki en büyük koya, eski adı Aya Nikola olan bugün halkın Halik Koyu veya Marta Ko-
Yüzyılın başlarında Burgazadası'nın kıyıdaki yerleşim dokusunu gösteren bir fotoğraf kartpostal. Geride Kaşıkadası ve Heybeliada görülüyor. Nezih Başgelen koleksiyonu
yu dediği yere gelinir. Kuzeybatıya doğru kıyı sarplaşır, kuzeye doğru sahile paralel uzanan Cennet Yolu'nun altında, deniz kenarında Aya Yorgi Manastırı görülür. Rıhtım buradan başlar, ortasında vapur iskelesi vardır.
Vapur iskelesinden dikine, yokuş yukarı çıkılacak olursa sonunda Hristos Tepesi'ne varılır. Adanın sol yönünden, Barbaros Hayrettin Caddesi'nden yukarı doğru çıkılırsa yine Hristos Tepesi'ne ve Hristos Manastırı'na gelinebilir, iskeleden sağ yana dönerek batı cihetinde Cennet
Burgazadası'ndaki Ayios İoannes Prodromos Kilisesi ve yerleşim dokusunun üzerinden sahile doğru bir bakış.
Gürol Kara
yalçın kayalar üzerinde, dört köşe, şeddadi (büyük ve sağlam) tarzda, yapılmış küçük bir kaledir. Ada 10 mil genişliktedir, oldukça verimlidir, kalesi olduğu i-çin Türkçe Burgazadası yani Kale Adası derler. 300 kadar bağlı bahçeli tatlı suyu olan kuyulu evleri vardır. Bostancıbaşı i-daresinde olup bir yeniçeri yasakçısı vardır. Halkı Rumdur. Mamur kiliseleri vardır. Keçi ve tavşanı gayet boldur, dağlardaki bağlarının hesabı yoktur, halkı zengin gemicilerdir" diye yazmaktadır.
Burgazadası'na adını veren kalenin yeri tartışmalıdır. Çünkü eski gravürlerde sahilde bir kale görüldüğü gibi, Hristos Tepesi'nde de manastırla beraber bir kale, belki de bir kule olduğu bilinmektedir. Bugün kaleye ait hiçbir iz yoktur. "Burgaz" sözcüğünün, kale nedeniyle kullanıldığı kesindir. Piri Reis (1465-1554) Kitab-ı Babriyetsin.de bu adadan "Bur-ğazlu" diye bahsetmektedir.
İlkçağlarda ismi "Güvenli Liman" anlamına "Panormos" olan adaya ortaçağlarda "Antigoneia" veya "Antigonos" denilmiştir. İstanbul'da yaşayan gayrimüslimler genellikle Burgazadası'na "Anti-goni" demişlerdir. Bu ismin kaynağı da tartışmalıdır. Bir görüşe göre Büyük İskender'in komutanlarından Antigonos' un oğlu Dimitrios Poliorkites MÖ 298' de burada, babasının adına bir kale inşa ettirmiş, bu nedenle adaya Antigon denilmiştir. Öteki görüşe göre isim, 9. yy' da yaşamış olan Kayser Bardas'ın oğlu Antigonos'tan gelmektedir.
Bu adada ilkçağlarda da yaşam olduğuna dair bazı kanıtlar vardır. Ancak a-da, ortaçağlarda özellikle 9- yy'da büyük din adamı Metodios'un buraya sürülme-siyle önem kazanmıştır. 8. ve 9. yy'larda İsa, Meryem ve azizlerin birer sembol o-larak ikonalarla (tasvir) temsil edilmesini savunan tasvirseverler ile tasvirkırıcı denilen karşıtlarının çatışmaları şiddet hareketlerine dönüşmüş ve bu konuda Patrik Fotios önemli roller almıştır. Patrik Fotios, İgnatios ve Metodios gibi ikona taraftarı din adamlarının Prens Adaları'n-daki manastırlara sürülmelerinde etken olmuştur. Manastırlarda yetişmiş şiddetli bir ikona taraftarı olan Metodios'un bu konudaki mücadelesi uzun sürmüş, bir ara yurtdışına kaçmış, sonra geri gelmiş, ancak imparator olan tasvirkırıcı Teofi-los, 834'te Metodios'u öldüresiye dövdürdükten sonra Burgazadası'na sürgün etmiştir. Metodios burada toprak altında mezar gibi küçük bir hücrede iki cani ile birlikte 7 yıl hapsedilmiştir. Söylentiye göre Metodios'a fakir bir balıkçı bakmış, bulduğu yiyecekleri hücrenin tepesindeki delikten içeri atarak onun hayatta kalmasını sağlamıştır. Bir gün imparator bir dini problemin çözülmesi için Metodios'un bilgisine başvurmak zorunda kalınca, onu saraya getirtmiş ve bundan sonra serbest bırakılmıştır. Teofilos'tan sonra tahta geçen karısı Teodora bir tas-virsever olduğu için Metodios'u patrik tayin ettirmiş Metodios da bütün kiliselerde ikonaların yerlerine konulmasını
Burgazadası sahilinden yüzyıl başı (üst) ve günümüze ait olmak üzere iki değişik görünüm. Nezih Basgelen koleksiyonu (üst), Hazım Okurer, 1993 (alt)
len bir kilisedir. Kilisenin, Metodios'un 7 yıl hapis yattığı mahzenin tam üzerine inşa edildiği söylenir. Bugün Aziz Metodios'un zindanı denilen hücreye 11 basamakla inilmektedir. Burası 3,5x1,75 boyutlarında, 2 m yüksekliğinde taştan yapılmış bir odadır, tavandan içeriye yiyeceklerin atıldığı 2 delik vardır.
Ayrıca kilisenin avlusunda 7 taş basamakla inilen bir de ayazma bulunmaktadır. Bu ayazmaya da Aya Yani Ayazması denilir. Ayazmanın hafif tuzlu bir suyu olup bu suyun ateşli hastalıklara iyi geldiği söylenir. Yortu günü 29 Ağustos'tur.
Burgazadası'nın en önemli tarihi eserlerinden biri de Hristos Tepesi'ndeki Hristos (Metamorfosis) Manastırı ve Kilisesi' dir. Bu manastır ilk kez 865'te Makedonyalı Vasil tarafından inşa edilmiş ve 1063'te yenilenmiştir. Burası da öteki adalardaki manastırlar gibi çeşitli zamanlarda çeşitli sürgünlere mesken olmuş, ayrıca burada zaman zaman keşişler inziva hayatı yaşamışlardır. Adanın çok gü-
BURGAZADASI
338
339
BURMAIIHAN
zel manzaralı olan bu tepesine halk, isminden dolayı "Isa Tepesi" demektedir. Buradaki manastırın varlığı 1158 tarihli bir belge ile saptanmıştır. 1545'te Fransız gezgin P. Gilles bu tepede bir kilise ile eski bir sarnıç gördüğünü yazmıştır.
IV. Murad zamanında (1623-1640) bir yortu gecesi bu tepede yakılan ateşlerin istanbul'dan görülerek yangın zannıyla halkın telaşa düşmesi üzerine padişah fermanı ile manastır yıktırılmıştır. Sonradan yeniden düzenlenen manastıra Heybeliada'daki Panayia Manastırı'na olduğu gibi 1828'de istanbul'a getirilen Rus esirleri yerleştirilmiştir.
19- yy başlarında Yunan isyanına da karışmış H. Kormuzes isimli bir kişi bu manastır ve kilisenin kalıntıları üzerine yeni bir kilise, bir ev, hattâ bir de okul yapmak üzere izin almış ve devletten 250 altın yardım da sağlanmıştır. Sonuçta 1868'de küçük bir kilise inşa edilmiştir. Bu kilise 1908'de tamir görmüştür. Kilisenin bahçesindeki sütun başlıkları, yöredeki sarnıçlar ve kubbeli mahzenler eski manastırın kalıntılarıdır. Yortu günü 6 Ağustostur.
Ayios Yeoryios-Garip (Aya Yorgi) Manastırı ve Kilisesi'nin tarihi 17. yy'a dayanmaktadır. Deniz kenarında inşa edil-
Kediler ve balıkçılar ada yaşamının
,__ vazgeçilmez
birer parçasıdır. Erdal Yazıcı
mis dikdörtgen biçiminde uzun bir bina olan manastır 7 bölümdür ve 7 ayrı kapısı vardır. Bu manastır da çeşitli zamanlarda tamir edilmiş ve yenilenmiştir. 1920' de buraya yerleştirilen Beyaz Rusların çıkardığı yangın sonucu kısmen yanmıştır.
Manastırın arkasında denize uzak o-lan yörede Cennet Yolu üzerinde Ayios Yeoryios Kilisesi vardır. İlk kilisenin deniz kenarında olduğu, 1882'de yıkılıp yeniden yapıldığı bilinmektedir. Bu kilise de 1894 depreminde yıkılınca 1897' de şimdiki yerinde görülen kilise inşa edilmiştir. Kilisenin avlusunda bir sehpa üzerinde duran 3 çan meşhurdur. Yortu günü 23 Nisan'dır.
İdari yapı olarak Burgazadası, Adalar İlçesi'ne bağlı bir mahalledir. Adanın kış nüfusu genellikle 2.500 kişiyi geçmez. Yaz nüfusu ise 15.000 kişiyi bulur. Eskiden Heybeliada gibi Burgazadası da Büyükada İlçesi'ne bağlı bir nahiye idi. Kmalıada da Burgaz'a bağlı bir köydü. 1960'tan sonra idari yapı değiştirildi, nahiye müdürlükleri kaldırıldı. Burgazada-sı'nın nahiye müdürleri arasında 1946' da göreve başlayan şair Şinasi Özde-noğlu ünlüdür.
Burgazadası tek bir muhtarlık bölge-
sidir. Uzun süre görev yapmış olan muhtarlar Ahmet Uzunoğlu, Mustafa Tuncer ve Nurettin Tarabya'dır. Adada bir polis başkomiserliği ve belediye zabıta amirliği de bulunmaktadır.
Yönetim bakımından Kaşıkadası da Burgazadası'na bağlıdır. Kaşıkadası özel mülktür, ancak iskâna açık değildir. Ada, 1980'li yılların sonlarında el değiştirmiş, eski maliki Danon ailesi, burayı Dinç-kök Gmbu'na bağlı Akturizm AŞ'ye satmıştır. Bu şirket turistik tesisler yapılacağı gerekçesi ile Kaşıkadası'nın Burgazadası'na bakan güzel koyunu, beton bir mendirek inşa ederek kapatmış ve adada büyük inşaat faaliyetlerine girişmiştir. Ancak çevrecilerin ve Ada Dostları Der-neği'nin bu inşaatların yasalara aykırı olduğu yolundaki girişimleri sonucunda, 1989 seçimleri ile değişen Anakent Belediye Başkanlığı, Kaşıkadası'ndaki bütün inşaatları durdurmuştur.
Halen adada otel yoktur. Eskiden iskele başındaki büyük sütunlu bina otel olarak kullanılıyordu, ilk adı Panteon' du. Sonra ismi Otel Antigoni'ye, daha sonra da Burgaz Palas'a çevrildi. Otel 1942' de kapandı. Bu bina 1983'te yıktırılıp eski görünümü ile yeniden inşa edildi.
Adanın bir ilkokulu vardır. Öğrenciler ortaokul ve lise için genellikle Hey-beliada'ya gitmektedirler. Burgaz İlkokulu 1923'te açılmış, sonra korunmaya muhtaç çocuklar için pansiyonlu okul olmuş, 1978'den sonra da eğitim gündüzlü olarak sürdürülmeye başlanmıştır; öğrenci sayısı azdır.
1905'te Simonaki tarafından inşa ettirilmiş olan özel Rum Okulu ise, adadaki Rum nüfusun azalması sonucu, 1909' da diğer adalardaki Rum okulları gibi, öğrencisizlikten kapanmıştır.
Adanın doğu yöresinde, tepeye yakın yerde büyük bir arsa üzerinde Sankt George Avusturya Lisesi'ne ait site bulunmaktadır. Halkın "Marabetlerin Yeri" dediği bu bölgede 1905'te kurulmuş olan lisenin yazlık binası, hastanesi, lojmanlar ve bir de kilise bulunmaktadır. 1950'ye kadar, Avusturya Lisesi, yazları burada eğitim yapmıştır. Katolik rahibeler bu yörede üzüm yetiştirmişler, şarap imal etmişlerdir.
Küçük Katolik kilisesi Sankt George'a adanmıştır. Halen bu binalar yazlık dinlenme ve nekahet yeri olarak kullanılmaktadır. Öteden beri adaların ikliminin tüberküloz hastalığına, özellikle akciğer veremine iyi geldiği bilinmektedir. Bu nedenle Türkiye'nin ilk sanatoryumu Sağlık Bakanlığı tarafından, Heybe-liada'da, 1924'te açılmıştır. Sonradan Büyükada ve Heybeliada'da da özel sanatoryumlar kurulmuştur.
Burgaz Sanatoryumu 1928'de, adanın kuzeybatı yöresinde, Gönüllü Caddesi'n-de, iki katlı küçük bir binada açılmıştır. Sanatoryumun kumcusu ve başhekimi Dr. Medeni Akman'dır (1978-1946). Bu sanatoryum 1940'ta kapanmıştır.
Burgazadası'nın yerli halkının büyük kısmının Rum oluşu nedeniyle uzun sü-
Mehtap Sokak'ta eski dokudan kalan ahşap ikiz ev. Erkin Emiroğlu
re bu adada cami açılamamış, ancak İstanbul'un fethinin 500. yıldönümü münasebetiyle 1953'te, belediyenin verdiği arsa üzerine küçük bir cami inşa edilmiştir. Cami vapur iskelesinin sağ yanında, denize yakın set üzerindedir.
Mezarlık, Kınalıada'ya bakan sırt üzerindedir. Burada Medeni Akman, Nazif Özalp gibi ünlü Burgazlıların mezarları vardır.
İstanbul'un, belki de Türkiye'nin ilk özel hayvanat bahçesi Burgaz'da kurulmuştur. Sosyal faaliyetleri ile tanınmış bir kişi olan Turgut Egemen, 1970'li yıllarda, "Kulüp" yakınlarında, aslanları, kaplanları olan bir hayvanat bahçesi açmıştır. Bu hayvanat bahçesi 1983'te Turgut Egemen'in ölümü üzerine kapanmış bulunmaktadır.
Burgazadası'nda ilk olarak 1934'te Dr. Medeni Akman ve Nazif Özalp gibi ada ileri gelenleri tarafından Burgazada Deniz Kulübü kurulmuştur. Bu kulüp bugün eski plajda, Adalar Su Sporları Kulübü tesislerinin yanında faaliyet göstermektedir. Sosyal bir kulüp olup, büyük giriş aidatları ödenerek üye olunmaktadır. Burgazadası'nı Güzelleştirme Derneği, 1956'da kurulmuş; ağaç dikimi, dalgakıran, fener, park yapımı, Atatürk anıtı dikilmesi, Sait Faik Müzesi'nin açılması gibi faaliyetlerde bulunmuştur.
Burgazadası'nm en önemli kulübü, a-da ileri gelenleri ve sporseverleri tarafından 1963'te kurulan Adalar Su Sporları Kulübü'dür. Bu kulüp kısa zamanda yüzme ve sutopu konusunda memleketimizin önde gelen kulüplerinden biri olmuş, müsabakalarda büyük varlık göstermiş ve pek çok sporcu yetiştirmiştir.
Adada halka açık bir plaj yoktur. Kulüp plajları sadece üyelere mahsustur. Halkın serbestçe denize girebileceği yer-
ler genellikle Çamakya denilen Aya Yorgi Manastırı'mn önü, daha güneydeki mezarlık altındaki Psiru mevkii, Halik Koyu ve özellikle Kalpazankaya'dır.
Adada kır gazinoları eskisine oranla azalmıştır. Eskiden en tanınmış gazino olan Hristos Tepesi'ndeki gazino, "Marabetlerin Yeri"nin biraz yakınında, İn-dos mevkiindeki Mehtap Gazinosu kapalıdır. Sadece, evvelce uzun yıllar Is-telyo ve karısı Eleni'nin işletmiş olduğu Cennet Gazinosu ile Kalpazankaya Gazinosu bugün faaldir.
Ülkemizin büyük hikayecilerinden Sait Faik Abasıyamk'ın(->) ismi Burgazadası ile özdeşleşmiştir. Sait Faik'in babası kereste tüccarı Faik Bey'in 1937'de Çayır Sokağı no. 15'teki Dr. Spanudis'in köşkünü satın alması üzerine, Sait Faik, ailesi ile birlikte yazları adaya gelmeye başlamış ve 1954'te ölene kadar hemen her yazı adada geçirmiştir. Burgaz yaşamı, Sait Faik'in birçok öyküsüne konu olmuştur. Ölümünden sonra annesi Makbule Hanım, evi müze yapılmak üzere bağışlamıştır.
Adalıların girişimi ile 1980'de İskele Meydanı'na Sait Faik'in bir büstü dikilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |