Benim gözümden) doğANŞEHİR ve 93(1877) muhacirleri



Yüklə 2,37 Mb.
səhifə29/55
tarix30.07.2018
ölçüsü2,37 Mb.
#63474
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   55

Sadık Ağa’nın, Nazeni’den olma diğer çocuğu MENEVŞE, Taner ailesinden Molla Refik ile evlilik yapmış, bu evlilikten Nesiha dünyaya gelmiştir. Nesiha, Tillo’lu Hoca Hamza Demiralp ile evlenmiş, bu beraberlikten de Memet Ali Hoca ve Muhsine olmuştur.(Geniş bilgi Demiralp ailesi)

-Sadık Ağa, daha önceleri evlenmek istediği ve ancak, hasmı Eyüp Çavuş’a kaptırdığı, onun ölümü üzerine de evlilik yaptığı Ayşe ile olan beraberliğinden; tüm Doğanşehir halkının ve hatta onu tanıyan herkesin, gerek efendiliği ve gerekse yaptığı olumlu işlerle takdirini kazanmış olan, saygın ve güzel insan ESAT DOĞAN dünyaya geldi.

1293(1877-1878) Osmanlı-Rus Harbi sonucunda, harbin kaybedilmesi ve üzerinde yaşanmış toprakların, harp tazminatı olarak Ruslara verilmesi üzerine, bütün taşınmazlarını terk etmek zorunda kalarak, uzun ve yorucu bir yolculuk sonucunda, gelip yerleştikleri ıssız ve harabe halindeki bu yerin, önce bir köy, sonra bir nahiye ve bilahare gelişip büyüyerek Malatya’nın en büyük ve önemli bir ilçesi durumuna gelmesinde, en çok kimin katkısı olmuştur? diye, kime soru-lursa sorulsun, vereceği tek bir isim vardır, o da ESAT DOĞAN’ dır.

O halde, onu yakınen tanımakta yarar vardır. Onu tanıyanlar zaten çok iyi bil- mekte ve takdir etmektedirler. Ben daha ziyade, onu görmemiş ve tanımamış olanlara hitap edeceğim.

Esat Doğan, 1897 yılında, o günkü adı ile Viranşehir’de, Sadık Ağa ve Ayşe evliliği sonucunda dünyaya geldi. Ayşe’nin ilk evliliğini yaptığı Eyüp Çavuş’tan olma Ömer ve Fatma, Sadık Ağanın ilk evliliğini yaptığı Hazeni’den olma ağa-beyi Molla Refet ve ablası Menevşe’nin bulunduğu ortamda büyüdü. Kısa sü-rede, efendiliği, dürüstlüğü, yardım severliği ve çalışkanlığı ile kendini gös- terdi. O artık Doğanşehir’in en çok sevilen, sayılan, gerek Doğanşehir’e ve ge- rekse bulunduğu her ortamda en çok hizmeti dokunan yararlı bir kişidir.

Ben, Esat Doğan’ın yeğeni ( Kardeşi Ömer’in torunu) olarak, kendimi bildi- ğimden itibaren, vefat ettiği 1967 yılına kadar kendisini tanıma imkanım oldu. Yeğeni babam Yusuf Taştan, kendisine aşırı düşkün ve çok değer verirdi. Bizleri de ona karşı saygılı olmaya yönlendirirdi. Bayramlarda ilk önce Esat dedemizin evine uğrayıp elini öpmemiz tembih edilirdi. Biz de çocuk aklımızla, bunu çok önemser evden çıkar çıkmaz, koşarak Esat dedemizin evine gider, elini öpmek için sıra beklerdik. Zira onun çok seven ve sayanı olduğundan, o sıralar ev çok kalabalık olurdu. Onun sadece bizlere değil, herkese karşı o sevecen ve güler yüzlü hali, hiç gözümün önünden gitmez. Onun yeğenleri ve torunları olmak bizler için, büyük bir onur kaynağı idi.Vefat ettiğinde ben Erzurumda Üniversite son sınıfta idim. Vefatından dolayı çok çok üzüldüğümü ve uzun süre etkisinden kurtulamadığımı anımsarım. Onun 1967 yılında ölümünden dolayı, gerek ilçede ve gerekse, tanındığı, bilindiği her ortamda insanların, büyük bir acı ve üzüntü duyduklarından kuşkum yoktur. Onu tanıyan herkes, ondan ziyadesi ile razı idi. Eminim ki yüce Allah’ımız da ondan razı kalacaktır. Allah gani gani rahmet eylesin…

Viranşehir’e ilk öğretmen olarak atanan Yeşilyurtlu Abdullah Şevket Özer’den nakil. “ 27.9.1925 yılında Viranşehire atandım. O zamanlar Polat ve Sürgü kasa-balarında okul var, ama Viranşehir’de okul yoktu. Okul olmadığı için varlıklı ailelerin çocukları bu kasabalara gitmekte idiler.Viranşehirde Esat Doğan diye hatırı sayılır biri bana çok yakınlık gösterdi. Elimden tuttu. Bana hiçbir yardımı esirgemedi. Hemen öğrenciler için bir okul ve benim kalmam için de bir yer ayarladı. Onun sayesinde öğrenciler ilk defa bir okula kavuşmuş oldular. Ben de büyük bir heyecanla görevime başlamış oldum. O çok önemli bir zattı. O, Viran- şehiri Doğanşehir yapan adamdı.”

Esat Doğan’ı sadece Viranşehir değil, civar köylerin tümünde tanımayan, ona saygı ve sevgi duymayan yok gibidir. Akçadağ’ın Mihmanlar köyünden Toppo Ali Emre, köylerinde öğretmenlik yapan Yaşar Yaman’a, onun hakkında epeyi olumlu şeyler anlattıktan sonra; “ Esat Bey şayet köyümüze gelmiş olsa, herkes seferber olur, önünde kurbanlar keserdi, demiştir.

Şu sıralar “Yeni Doğanşehir” gazetesini çıkarmakta olan Hüseyin Karaas- lan, Esat Doğan ile ilgili şu bilgiyi bize şöyle aktardı. “ Ben l970 li yıllarda Sarı-kamışta askerliğimi yaparken bir amca ile karşılaştım. Bana nereli olduğumu sorduğunda; Malatyanın Doğanşehir ilçesindenim deyince gözleri parlayarak “Sen Doğanşehir’lisin he mi? Pekiii, sen Esat Doğan’ı da tanır mısın? diye so- runca, ben de iştahla “Tanımam mı hiç. Onu Doğanşehirde değil, Malatyada hatta memleketin her bir köşesinde tanımayan, ismini duymayan yok gibidir,” deyince sohbet koyulaştı. Adam konuşmasını şöyle sürdürdü: “ Bizim ora muha- cirlelerinin Doğanşehirde bir araya geldiklerini duyunca, merakımı gidermek için Doğanşehir’e geldim. Orada Esat beyi yakınen tanıdım. Bana çok yakınlık gösterdi. Ben öyle dürüst, beyefendi bir insan görmedim. Ondan öylesine etki- lendim ki, ailemi getirip buraya yerleşmeye karar verdim. Ancak babamı bir türlü razı edemedim. “ Eyi dersin hoş dersin de oğul, oraları pek uzak yerler. Oraya gidene kadar kim öle, kim kala” deyince fazla ısrar edemedim ve buraya yerleşip kalıverdik,” dedi…

Şu anda Gürcistan toprakları içinde bulunan Entel köyünden, muhacir olarak ge- lip Viranşehir’e yerleşmiş olan ve Recep oğulları diye anılan geniş bir ailenin bir ferdi Zakir Armağan Esat Doğan hakkında şunları aktarmaktadır. “ Biz ailecek taa başından beri hep Demokrat Partiyi destekledik. Halk Partisini benimseye-medik ve hala da öyleyiz. Bütün bunlara karşın anlatacağım şu durumdan ötürü memleketimizin Halk Parti mebusu Esat Doğan’a karşı daima sevgi ve saygı duymuşuzdur. Annem ağır bir hastalık ( Verem ) geçirmektedir. Annemin bu haline biz çocukları olarak çok üzülmekteyiz. O devirde sağlık imkanları yete-rince yerine getirilememektedir. Annem her geçen gün eriyip gitmekte, imkan-sızlıklar nedeni ile de elimizden bir şey gelmemektedir. Annemin mutlaka An-kara’ya götürülmesi icap etmekte ancak buna maddi açıdan imkan bulunma-maktadır. O yıl Atatürk’ün naşı Ankara’ya Anıt Kabire taşınması gündemde. Bu vesile ile tüm resmi taşıma araçları ki bu araç trenden başkası değildir. İnsanlar parasız olarak taşınmaktadır. Dayım Hacı Ahmet, bunu fırsat bilerek annemi tren ile Ankara’ya götürdü. Dayım bizlere şunları anlattı: “ Ben, hasta bacımı alıp Ankara’ya götürdüğümde hastane önünde biçare bir vaziyette beklemek-teyiz. Nerde var nerde yok Esat bey bizim varlığımızı haber alıp yanımızda bitiverdi. Ben ve hasta bacım çaresizlik içinde kıvranırken, Esat bey Hızır gibi yetişmişti. Bacım İmmi’nin durumundan hasta olduğunu ve bunun için ta bura-lara geldiğimizi anlamış, bir gayretle benim “ Yapmayın, etmeyin. Ben burada dururken, size yazık değil mi?” dememe fırsat vermeden bacım İmmi’yi sırtla-dığı gibi merdivenleri çıkarak doktora ulaştırıverdi. O anda bacımın hastalığını unutmuş, bu insanın yaptıkları karşısında içim büyük bir heyecan, saygı ve sevgi duyguları ile dolup taşmıştı” dedi….

ESAT DOĞAN’IN MEBUSLUK YILLARI

Esat Doğan’ın ilk mebus oluşunu eski emekli nahiye müdürlerinden, Kemal Evren’den dinleyelim: “ Esat Bey encümen üyesi olarak görev yaparken, Malat-ya’ya bir mebusluk hakkı daha tanındı. Daha doğrusu milletvekillerden birisi vefat etmişti. Müracaatte bulunanlar arasından, kura ile birisi tesbit edilecekti. Esat Bey’den de kuraya dahil olması istendi. Her ne kadar bu işe pek gönüllü olmasa da, ismi bir kağıda yazılarak, diğer isimlerle birlikte bir fötör şapka içe-risine konulup karıştırıldı. İsimler yazılı kağıtlardan birisi çekilerek açıldığında, kağıttaki isim ESAT DOĞAN‘dı. Böylece Esat Doğan’ın mebusluk serüveni başlamış oldu. Bir süre “ Fotörden çıkan mebus” olarak anıldı”.

Bu konu ile ilgili olarak yeğeni değerli ağabeyimiz Servet Özbey o zamanki durumu bana sonradan şöyle aktardı: “ O günlerde milletvekillerden biri vefat etmişti. Bu eksikliği telafi için, belirlenecek bir adayın ortaya konması gereki-yordu. O zamanlar, Adıyaman da Malataya’nın kazası durumunda idi. Bu iş-lemle ilgili olarak, ilçe encümen azaları şöyle bir tepki ortaya koydular. Şimdiye kadar adaylar her zaman için vilayet içinden tespit edilmektedir. İlçe insanları olarak milletvekilliği seçimlerinde her zaman katkıda bulunduk. Bizim insanla-rımız arasında hiç mi bu göreve layık kişiler bulunmamaktadır. Buna itirazımız var şeklinde ortaya konulan bu tepkileri yerinde bulan parti teşkilatı, bir kar-gaşaya meydan vermemek için her ilçeden bir aday belirlenip içlerinden birini kura ile tespit etme yoluna gidildi. Sonunda da Doğanşehir adayı Esat Doğan kura sonucu aday olarak tespit olundu.”

1928-1946 yılları arasında Malatya İl Genel Meclis Üyeliği-1946-1948 ve 1963-1967 yıllarında iki dönem Belediye Başkanlığı ve ayrıca 1948-1957 yılları arası üç dönem Malatya C.H.P. Milletvekilliği yaptı.

-5 Ağustos 1946 8.dönem Malatya Milletvekili sıralamasında; Mahmut Nedim Zapçı-Osman Taner- Cafer Özelçi- Tevfik Temelli- Abdurrahman Ulvi Beydağı- Mehmet Sadık Eti-Hikmet Fırat- Mustafa Naim Karaköylü-Abdülkadir Taşangil-Atıf Esenbel-Şefik Tugay’dan sonra en son sırada yer alan Esat Doğan,

- 14 Mayıs 1950 de yapılan genel seçimlerde; İsmet İnönü-Mehmet Sadık Eti- Hikmet Fırat- Şefik Tugay- ESAT DOĞAN - Hüseyin Doğan- Mehmet Kartal- Mehmet Kulu- Nuri Orakçıoğlu- Abdülkadir Özbay-Lütfi Sayman olmak üzere orta sıralarda yer aldı.

- 2 Mayıs 1954 Genel seçimlerinde çok üstün bir başarı göstererek ikinci sıraya yükselmiştir. Sıralama aynen şöyle idi: İsmet İnönü- ESAT DOĞAN- Mehmet Kartal- Nuri Orakçıoğlu- Ahmet Fırat- Kamil Kırıkoğlu-Abdullah Köroğlu- Mehmet Fahri Oral-Hilmi Özbay-Mehmet Zeki Tulunay- Tevfik Ünsalan- Nüvit Yetkin.

Bu son seçimde; İsmet İnönü’den bile çok oy aldığı, parti teşkilatının talebi ve Esat Doğan’ın rızası ile ikinci sırada gösterildiği, ayrıca, oluşan bu durum nede- niyle 27 ekim 1957 seçimlerinde; Demokrat Partinin kalesi, Celal Bayar’ın memleketi Bursa’dan aday gösterildiği ve bunun sonucunda da doğal olarak kaybettiği inancı hakim olmuştur.

Millet vekilliği yaptığı süre içerisinde, herkesin yardımına koşmuş, darda ka-lan herkesin problemlerini halletmiştir. Sadece Malatya’lılara değil diğer yöre insanlarına da ayırım gözetmeksizin yardımda bulunmuştur. Demokrat Parti iktidarında bile, Demokrat Partili insanların problemleri, o’nun tarafından halle- dilmiştir. Meclisin namazını aksatmayan ender milletvekillerinden birisidir. Bu yüzden kendisi hoca diye anılmıştır. Gerek mecliste ve gerekse Başkentteki tüm resmi kurumlarda saygınlığı ve itibarı çok yüksektir. O her vatandaşın işini hal- lederken, resmi kurumlarda görev yapan insanlar da onun bir dediğini iki yap- mamaktadırlar.

Herkese karşı iyi niyetli ve güler yüzlüdür. Sinirlendiği, kükrediği hiç görül- memiştir. Kendisine kaba davranıldığı hallerde bile, olgunluğunu muhafaza ede- bilmiştir. Kendisi her ortamda “ Bey” diye anılmıştır. Ölünceye kadar da beyli- ğine halel getirmemiştir. Doğanşehir halkının, gerçekte onu sevip saymalarına karşın, C.H.P. ve D.P. arasında, özellikle seçim dönemlerinde vuku bulan çekiş- meler yüzünden, bu saygınlık bazen zaafa uğramıştır.

Günlerden birgün, Doğanşehirde yolda yürümekte olan Esat Doğan’a, Doğan- şehir eşrafından koyu bir Demokrat Partili sataşmada bulunur. Esat bey, kendi- sine gülümseyerek yoluna devam eder. Gün gelir, Ankarada bindiği araba ile meclise giderken, birden gözüne, kendisine sataşmada bulunmuş olan kişi takı- lır. Şoföre arabayı çevirmesini söyler. Dönüp geldiklerinde, yanılmamıştır. Ken- disine birkaç gün önce sataşan kişi, yanında yaşlı babası ile yol kenarında dur- maktadır. “ Burada ne arıyorsunuz?” diye sorduğunda; Ankara’ya babasının has-talığı nedeniyle geldiklerini, fakat, kendi partililerinin sahip çıkmadıklarını, yar-dımcı olmadıklarını ve çaresiz durumda kaldıklarını ifade eder. Esat beyin bu duruma canı sıkılmıştır. “-Partilisi mi, martilisi mi varmış. Biz aynı memleketin insanları değil miyiz? Ben dururken başkalarından yardım ummanız doğru mu- dur? Haydi binin bakayım arabaya”... Doğruca hastaneye varırlar. Hastahane çalışanları Esat beyi tanıdıklarından hemen koştururlar. Başhekim de haberdar olur olmaz, hemen koşup gelmiştir yanlarına. Esat bey, hastanın yakını oldu- ğunu, gereken her müdahalenin yapılmasını, her saat başı kendisinin telefonla bilgilendirilmesi talimatını vermiş, başhekim de hiç merak edilmemesini ve ge-reken her şeyin eksiksiz yerine getirileceğini söylemesi üzerine, arabasına tekrar binerek, meclisin yolunu tutmuştur.

Hastaya her türlü ihtimam gösterilir. Esat bey, gelecek telefonu beklemek- sizin, kendisi bizzat arayarak bilgi almaktadır. Bir zaman sonra hasta iyileşir. Hasta ve oğlu Doğanşehire dönerler. Oğul, olup bitenleri, gördüğü herkese anla-tarak; “-Benim ona yaptığım kabalığa bakın, onun bize yaptığı insanlığa bakın. İnsanlığımdan ve partililiğimden utandım” demiştir.

Esat Doğan, milletvekili olarak Ankarada bulunurken, bir otel odasında kalmaktadır. O sıralar yeğeni Servet Özbey de Ankarada Tapu Kadastro okulun-da okumaktadır. Esat bey, yeğeni Serveti yanına alarak, aynı otel odasında kal-maya başlarlar. Hergün, otel adresine, onlarca tebrik kartı ve mektup gelmek-tedir. Kimileri, sevgi ve saygılarını ifade etmekte, kimileri de problemlerinin kendisi tarafından halledilmiş olmasından ötürü teşekkür etmekte, yada prob-lemlerinin halledilmesi hususunda yardım talep etmektedirler. Yeğen Servet Öz-bey: “Amcam, her akşam beni masaya oturtur, tek tek, gelen tebrik ve mek-tuplara cevap yazdırır ve bunu hiç ihmal etmezdi” demiştir.

Esat beyin 27 Ekim 1957 Genel Seçimlerinde, parti teşkilatınca, Demokrat Partinin kalesi Bursa’dan aday gösterilmesi sonucu kaybetmesi, Demokrat Par- tiyi harekete geçirir. Özellikle Malatya olmak üzere yurdun değişik yörelerinde, tanınan, sevilen ve sayılan Esat Doğan’ın, Demokrat Parti’ye kazandırılması, parti için büyük bir kazanç olacağı ortak bir fikir olarak ortaya çıkar. Hemen Esat Doğan’ın D.P.ye transferi için bir komisyon oluşturulur. Bu komisyon, o sıralar Malatya Valisi ve aynı zamanda parti müfettişi olan Ahmet Kınık, Malat- ya D.P. il teşkilatı ile birlikte Doğanşehir’e giderek, Esat Doğan’ı D.Partiye geçmesi için ikna etmeye çalışacaklardır.

Ankara’dan gelenler ve Malatyadaki partililer, büyük bir heyetle Doğanşehir’e yollanırlar. Herkeste büyük bir heyecan vardır. Genel Merkezin bu konu üze- rinde ısrarla durması, olayı daha da çok büyütmekte ve heyecanı daha da bir artırmaktadır. Böyle bir ismin partiye kazandırılması, partiye büyük katkı ve prestij kazandıracaktır. Heyetteki herkes durumdan umutvardır. Teklifin, Genel Merkez odaklı olması ve en önemlisi son seçimde, Bursa’dan aday gösterilerek harcanmaya çalışılması nedeniyle, Esat Doğan’ın teklifi kabul edeceğine kesin gözü ile bakılmaktadır. Bu hadiseye bizzat şahit olan Esat beyin yeğeni (babam) Yusuf Taştan, olayı bize şöyle anlatmaktadır:

“ Malatyadan büyük bir heyet geldi. Doğanşehir olağanüstü bir gün yaşadı. Gelen heyettekiler, doğruca amcam Esat beyin evine yöneldiler, bizler de onları arkadan takip ettik. Heyetin geleceği önceden bilindiği için, gerekli hazırlıklar yapılmış, misafirlere sunulmak üzere çeşit-çeşit yemekler pişirilip hazır edil- mişti. Başta ben olmak üzere, tüm aile bireyleri ve hizmetçiler, adeta seferber olmuştuk. Bütün bunları zevkle ve heyecanla yapıyor, hiçbir şeyin eksik olma- masına azami dikkat gösteriyorduk. Amcama karşı her zaman için derin bir say-gı ve sevgi duymuşumdur. O’na en küçük bir zarar gelsin istememiş ve o’ nun için hayatımı bile feda etmeye hazır hissetmişimdir. Amcamın itibarı benim ve bizler için, çok-çok önemliydi.



Yemek yendikten sonra amcam ve konukları istirahata çekildiler. Kısa bir müddet sonra, Malatya valisi Ahmet Kınık söze girdi: “ Esat bey, memlekette seni sevmeyen ve saymayan yok gibi. Bizler de seni seviyor ve çalışmalarından ötürü de seni takdir ediyoruz. Seninle ilişkilerimiz her zaman yüksek düzeyde olmuştur. Bu ilişkilerimizin daha da artarak devam etmesi tek dileğimizdir. Salondan çıt çıkmıyordu. Ben dahil herkes pür dikkat ve heyecanla dinliyorduk. Heyettekiler, meseleyi bildiklerinden, valinin sözü nereye getireceğini biliyorlar, pek heyecan göstermiyorlardı. Gerek amcam, gerek bizlerden orada bulunan birkaç büyüğümüz ve sırf misafirlere hizmet için orada bulunan ben, nefesimizi tutmuş, valinin ne demeye getireceğini anlamaya çalışıyorduk. Vali devamla; “-Bak Esat bey, D.P.Genel Merkezinden bize bir görev tevdi edildi. Senin gibi yüksek bir şahsiyeti partimize kazandırmak isteriz. Genel Merkez, ısrarla bu ko-nu üzeride durmakta, gerçekleşmesi hususunda her türlü özveriye hazırdır. Şayet teklifimize evet derseniz, bundan büyük bir sevinç ve onur duyacağız. Bundan hem partimiz kazançlı çıkacak, hem de bundan sonra senin bir dediğin iki ol-mayacak. ( Burada bir parantez açmak isterim. D.P. teşkilatının Esat Doğan üzerinde ısrarla durmasının bir diğer önemli sebebi, uzun yıllar en güçlü olun-duğu zamanlarda bile yapılan her seçimde Malatyada C.H.P. adına tulum çıka-rılmasıdır. Her yerde üstün bir başarı gösteren D.P. İsmet İnönü’nün de seçime girdiği Malatya’da bir milletvekili dahi çıkaramamıştır. Şayet Esat Doğan ikna edilebilirse, hem değerli bir milletvekilini kazanmış olacaklar, hem de İnönü’ye rağmen Malatya’dan ilk defa bir milletvekili çıkarmış olacaklardır.) Ne diyor-sunuz ?...” Salonda, birden büyük bir sessizlik oluştu. Çıt dahi çıkmıyordu. Hem konuklar, hemi de bizler amcama dönmüş, pür dikkat, neler diyeceğini merakla beklemeye başlamıştık. Kısa bir aralıktan sonra amcam, gayet sakin ve kendin-den emin bir şekilde şunları söyledi :”-Sayın Valim, Ankara’dan ve Malatya’dan gelen değerli misafirler. Sizleri aramızda görmek ve evimi, ilçemi şereflendir-meniz beni çok mutlu etti ve onurlandırdı. Kapım, sizin gibi değerli konuklara her zaman için açıktır. Sizleri misafir etmekten ve ağırlamaktan şeref duyarım. Teklifinize gelince… Salonda büyük bir sessizlik oluştu. Bizler dahil herkes am-camın ne söyleyeceğine odaklanmıştık. Bizler ne diyeceğini pek tahmin edemi-yorduk ama, misafirler sanki, amcamın olumlu bir cevap vereceğinden emin, mütebessim bir çehre ile durumu izliyorlardı. Kendilerinin emin olmalarına se-bep olarak da, son seçimde, C.H.P. nin kendisini, hiçbir milletvekili çıkarama-dığı Bursa’dan aday göstererek harcanmasını görüyorlardı. Amcam devamla: “-Teklifiniz beni gururlandırdı, onurlandırdı. Gerek D.P.Genel Merkezine ve ge-rekse siz konuklarıma gösterilen bu teveccühten ötürü, çok çok teşekkür ederim. Ancaaak”….Tam bu sırada yine kısa bir sessizlik oluştu.Yüz ifadeleri değişme-ye başladı. Bir tedirginlik ve buna bağlı olarak kıpırdanma ve mırıldanma hasıl oldu. Amcam aynı ses tonu ile devam etti : “ -Üç dönem Malatya milletvekilliği yaptım. Bu görevimden ötürü daima gurur duymuş ve bunu yaparken de büyük gayret ve titizlik göstermişimdir. İsmet İnönü benim genel başkanım, bu ülkenin milli bir kahramanıdır. Ona her zaman için saygı ve sevgi duymuşumdur. Bu saygı ve sevgim ebediyen devam edecektir. Genel Başkanımın benim hakkım-daki düşüncesi ne olursa olsun, ona saygısızlık ve vefasızlık etmek bana yakış-maz. Bu nedenden ötürü teklifinizi kabul edemeyeceğim, beni anlayın lütfen” dedi. Bu beklenmeyen sözler karşısında, konuklar donup kalmışlardı. Oysa ne ümitlerle gelmişlerdi. Amcam o kadar net ve kesin konuştu ki, kimsenin bir şey söyleyeceği kalmamıştı. Heyettekiler büyük bir hayal kırıklığı içerisinde, üzgün ve kırgın olarak kalktılar, arabalarına dolup hızla Doğanşehir’i terk ettiler.

Amcam, olayın etkisi ile, karşımda bir heykel gibi hareketsiz duruyordu. Salonda amcam ve benden başka kimse kalmamıştı. Amcamın o andaki ruh ha-lini gayet iyi süzebiliyordum. Muhakkak ki misafirlerin kırgın bir şekilde ay- rılmaları onu üzmüştü. Ancak başka türlü davranması da mümkün değildi. Bu konuda kararlığını tartışmasız bir şekilde ortaya koymuştu. Onu çok iyi anla- yabiliyordum. Zira onu çok-çok seviyor ve çok iyi tanıyordum. Heyet karşısın- daki tutumundan ve son anındaki durumundan o kadar duygulanmış ve etki- lenmiştim ki, gözlerimden damlayan gözyaşları yanaklarıma doğru süzülmeye başlamıştı. Amcam, benim bu durumumu fark edince, yüzünde bir gülümseme belirdi ve; “ -Deli oğlan, deli oğlan, git söyle de bana bir orta kahve yapsınlar, al da gel haydi!…”

…………………..

- Malatya Valisi, akabinde D.P. müfettişi olan Ahmet Kınık, Esat Doğan’ın, D.P.ye transferi konusunda olumsuz tavır koymasından fevkalade rahatsızlık duymuştur. D.P.Genel Merkezinin isteğinin yerine getirilmesi hususunda başarı gösterilememesi, valinin prestijini oldukça sarsmıştır. Bu nedenle çok kırgın ve öfkelidir. Bunun bedeli mutlaka ödenmelidir diye düşünmektedir.

Doğanşehir muhacir sakinlerinden Zihni Durdu, şahidi olduğu olayı şöyle anlatmaktadır ki, kendisi aslen koyu bir Demokrat Partilidir. “ Vali Ahmet Kı-nık, tüm erkanı ve partililerle Sürgü Nahiyesini ziyarete geldi. Önceden haber verildiği için, nahiye meydanında büyük bir kalabalık oluşmuştu. Vali, toplanan kalabalığa şunları söyledi: “ -Sayın Sürgülüler, nahiyeniz her türlü övgüye layık-tır. Suyu ve yeşilliği bol ve en önemlisi Adana yol güzergahı üzerinde olması, nahiyenizin önemini daha da artırmaktadır. Ve her türlü gelişmeye uygun bir yer konumundadır. Sizlere büyük bir müjde vermek istiyorum.” Herkeste büyük bir sessizlik, verilecek müjdeyi merakla beklemektedirler “ Belki haberiniz olmuş-tur. Geçenlerde Ankara ve Malatya merkezli bir heyetle Doğanşehir’e uğradık. D.P.Genel Merkezinin ısrarlı isteği üzerine, Esat Doğan’a D.P.ye geçmesi husu-sunda teklifte bulunduk. Bütün ısrarlarımıza rağmen, partime ve genel başkanım İsmet İnönü’ye saygısızlık olur diye kabul etmedi. Oysaki, partisi ve Genel Baş-kanı onu Bursa’dan aday göstererek harcadı… Ne ise kendi bileceği bir iş. Biz ona sahip çıktık ve partimize davet ettik. O ise elinin tersi ile önerimizi geri çe-virdi… Şimdiii, Doğanşehir’in ilçeliğini iptal ettirip, Sürgüyü ilçe yapmak iste-riz, ne dersiniiiiz?”... Kısa bir sessizlikten sonra, yaşlı birisi: “-Sayın Valim, çok önceleri bu teklif yapılmış olsaydı, bundan büyük sevinç ve gurur duyardık. Ancak, hiçbir Sürgülü böyle bir oluşumun içinde bulunamaz. Mademki daha önceden Doğanşehir ilçe yapılmış, yıkıntının üzerine bina yapılmaz. Sonra, Esat Doğan’ı herkes gibi bizler de sever ve sayarız. Ona haksızlık ve saygısızlıkta bulunamayız” dedi… Vali başta olmak üzere tüm gelenler, neye uğradıklarını şaşırdılar. Büyük bir şok daha yaşanmıştı. Vali: ” Bunlar kafayı yemişler” diye-rek, hırsla arabalarına bindiler ve Sürgü’yü terk ettiler…

Bu durumu hazmedemeyen vali Ahmet Kınık, kısa bir zaman sonra, aynı gaye ile Polat kasabasına büyük bir çıkarma daha yapmıştır. Amacı gayet açık-tır. Doğanşehir’in kaza’lığını iptal ettirip Esat Doğan’a bir ders vermektir. Ne yazık ki burada da hüsrana uğrar. Zira Polat Kasabası da Esat Doğan’a büyük saygı ve sevgi duymaktadır. Üstelik Esat Doğan’ın, oğlu Yaşar’a, Polat’ın en itibarlı kişisi Abdullah Kurukafa’nın kızını alarak güçlü bir akrabalık ilişkisi kurmuş bulunmaktadır…

ESAT DOĞAN(1897-1967); Batum kökenli,Yusuf ve Mine kızı Ümmiye (1894 -1960)ile olan evliliğinden; Makbule ve Memet Yaşar dünyaya gelmişlerdir.

MAKBULE(1918-1998)-Yengem ve aynı zamanda kayın validem olması müna- sebetiyle kendisini yakınen tanımaktayım. Tahsilli olmamasına rağmen, okumak suretiyle kendisini yetiştirmiş, bilgili, kültürlü, olgun, insani münasebetleri yük- sek, iyiyi-kötüyü ayırt edebilen, gerektiğinde tavır koymasını bilen, herkesin saygı duyduğu bir insandı. Tabii bu arada, Esat Doğan gibi yüksek şahsiyetli bir insanın kızı olmasının yüklediği bir sorumluğun etkisini de unutmamak gerekir. Ahmet Durak ile 25.02.1942 de yapmış olduğu evlilikten; Şemsi Doğan- Nuran-Hülya ve Birsen dünyaya geldiler.(Geniş bilgi “Durak” ailesinde.)

MEMET YAŞAR(1923-2003)- İnce uzun boylu, kırılıp dökülecekmiş gibi tipik bir yürüyüş tarzı vardı. Zeki bir insandı. Babam ile amca çocukları olması müna- sebetiyle yakınlığımız vardır. O beni sever, ben de ona saygı duyardım. Kendi ve ailesinden ziyade başkaları adına çalışmayı severdi. Aslında ırsi bir özellik olsa gerek, yakın aile fertleri arasında, bu yapıda insanlara rastlamak mümkün-dür. Başkalarına hizmet etmekten, onları sevindirmekten zevk alırlardı. Ancak bu durum, aileye pahalıya mal olurdu… Kural tanımaz, fazla zahmete katlan-maz, çoğu şeyi umursamaz bir yapıya sahipti. Oysa eşi Polatlı Abdullah Kuru-kafa’nın kızı Kudret yenge, aksine kuralcı, umursayan, sorumluluk taşıyan bir insandı. 18.05.1946 da evliliklerinden; Erdane- Leyla- Sadık- Abdullah Sedat- Ayla ve Vedat dünyaya gelmişlerdir.


Yüklə 2,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin