1-Berkant Özcan(Spor Öğ.)+ Emel = Selim- Bezin- Belin 2-Berna(Banka me.) +……..= Batuhan- Mert
Berkant ve Berna sevdiğim ve takdir ettiğim yakınlarımdırlar. Faaldirler. Aile bağları çok kuvvetlidir. Yaptıkları işlerde daima başarılı olmuşlardır.
4)NECMİ ÖZCAN- En çok muhatap olduğum aile ferdidir.Tabiiki eniştemiz olmasının da etkisi bulunmaktadır. Doğrucu ve kararlıdır. İnandığından asla vaz- geçmez ve ikna edilemez bir yapıdadır. Dostluğu sağlam ve güçlüdür. Sesi gü-zeldi. Huma kuşu türküsünü çok güzel okurdu. Okul hayatımız hemen hemen birlikte geçmiştir. Elektrik teknisyeni olarak Keban elektrikte çalışıp, buradan emekli oldu. Mersinde yaşam sürmektedir. Kız kardeşim Nevide ile olan bera-berliğinden ; 1-Ufuk Özcan(Teknisyen) + Sema= Burak 2-Tan Özcan (Röp-rezant) + Seyhan = Ege Arda. 3-Doğan Özcan(Ser.) + Melike(Bir kaza sonucu öldü).Aslı = Güneş
Bu üç yeğenim de gerek evlilik hayatlarında ve gerekse iş hayatlarında büyük şanssızlıklar yaşamışlardır. Umarım bundan sonraki yaşamları daha olumlu ge-çer. Onları çok seviyor, başarılı, mutlu ve huzurlu olmalarını çok çok arzu edi-yorum.
5)MUSTAFA ÖZCAN- Efendi ve dürüst bir insandır. Sosyal bir yapısı vardır. Spora özellikle fubola çok düşkündür. Bana karşı daima saygılı olmuş, ben de onu sevmiş ve desteklemişimdir. Ailevi ilişkileri güçlüdür.Teknisyen olarak çalıştığı İsk.De.Çelik Kuru-mundan emeklidir. Ailesi ile birlikte İskenderunda yaşam sürmektedir. Latif-Zekiye Aslan kızı Nesrin ile evliliğinden; 1-Ayça(İng.Öğ.)+Burhan Sivri(Asb.)= Ege Han- Demir Han. 2-Özlem + Buğra =………. Ayça ve Özlem, zeki ve çalışkandırlar. Sempatikdirler. Yaptıkları işlerde başarılıdırlar.
LEYLA(Öğret )- Zeki, çalışkandır. Öğretmenlik mesleğinde başarılı olmuştur. Düzenli bir hayatı vardır. İnsani ve sosyal ilişkileri çok düzeylidir. Dilaver Gür ile olan beraberliğinden; 1-Duygu, Gökhan ile evli olup, Zeynep isminde bir kızları vardır. 2- İlker. Her ikisi de zeki, çalışkan anne ve babaları gibi üretken-dirler. (Geniş bilgi “Gür” ailesindedir.)
CANAN- Bir meslek sahibi olamadı ama, iyi bir ev hanımı oldu. Kocası Nec- mettin’in vakitsiz ölümü ile sarsıldı ise de, kısa zamanda toparlanarak çocuk- larına hem anne hem de baba oldu. Samimi ve hamarat bir insandır. Necmettin Kaya ile olan evliliğinden; Fatih ve Barış dünyaya geldi.(Geniş bilgi “Kaya” ailesindedir.) Her ikisi de aklı başında, saygılı, dürüst ve sevdiğim insanlardır.
=================================================
- T A Ş T A N A İ L E S İ –
Bu aile, Murat oğlu Eyüp Çavuş ve Ayşe’den türemedir. Daha geriye gidilirse babası Murat, onun babası Hüseyin Bayraktar, onun da babası Abbas’ tır. Ayşe’nin aile fertleri ile ilgili bilgiye ulaşılamadı.
Eyüp’ün kardeşi Kanlı Kadir( hasmını öldürdüğü için bu adla anılmıştır.)’in 3 oğlu dünyaya gelmiştir. Şaban- Hafız ve Aslan memleketten ayrılmamışlardır. Aynı kaderi paylaşarak bir hiç uğruna katil olan ve kardeşi Kadir gibi “Kanlı” diye anılan, iştirak ettiği 93 Harbinde gösterdiği yararlılıklardan dolayı “Çavuş” rütbesi alan Eyüp; harbin hitamında sevdiği kız Ayşe’nin köyüne uğradığında onu orada bulamamıştır. Bütün köy halkı, köyü tamamen terk etmiş, diğer yöre insanları gibi yurdun çeşitli yörelerine yerleşmek umudu ile yollara düşmüştür. Büyük bir acı yaşayan ve umutsuzluğa kapılan Eyüp; çaresizlik içinde, sevdiği kız Ayşe uğruna memleketini ve ailesini geride bırakarak, atına atladığı gibi yol-lara düşmüştür. Uzun ve yıpratıcı bir yolculuktan sonra, 1293 Harbi sonucunda muhacir olarak, kendi köy halkı ile gelip Malatya’ya yerleşen ve Sadık Ağa’nın da talip olduğu Ayşe’yi bulup, onunla 1882 de evlenmeyi başarmıştır.
- EYÜP ÇAVUŞ- Babamın dedesi, benim büyük dedem. Memlekette Kanlı Eyüp diye anılmıştır. Ancak iştirak ettiği 93 Harbinde “Çavuşluk” rütbesi alarak bundan böyle “ Eyüp Çavuş ” olarak anılmaya başlanmıştır. Ayşe ile evliliği Malatya’da olmuş ve burada Fatma adında bir kızları dünyaya gelmiştir. Evlilik yılları bilahare diğer muhacirler gibi Viranşehirde devam etmiştir.
Eyüp Çavuş’un Ayşe ile olan evliliğinden; Malatyada iken Fatma(1883-1944) ve Viranşehirde iken de Ömer(1888-….) dünyaya gelmişlerdir. Eyüp Çavuş’un vakitsiz ölümü üzerine Ayşe, 2 çocuğu ile ortada kalmış, kendisi ile evlenmeyi çok önceden tasarlamış olan Sadık Ağa’ya varmak zorunda kalmıştır. Bu evlilik sonucunda da ilçenin en itibarlı, herkesin sevgi ve saygı gösterdiği, bulundukları kasabanın büyüyüp gelişmesinde ve Malatya’nın en güzel ve işlek kazası olma-sında büyük hizmetleri olacak olan büyük insan ESAT DOĞAN dünyaya gel-miştir.
- ÖMER TAŞTAN(1888-…)- Babamın babası, benim dedem. İri yapılı bir in- sandı.(Doğanşehir eşrafından (Fidan) Hüseyin Kutlu, onu şu anekdotla tanımla- maya çalışıyor: “ Ömer deden, Çobandere’de, babalığı Sadık Ağa’nın çiftliğinde bulunduğu sırada, aniden rahatsızlanır. O zamanlar doktor yok, ilaç yok. İyi gel- sin diye, galiba sütlügen otunun sütü içirilmiş. Bunun üzerine daha da rahatsız- lanıp can vermiş. Durumu haber alır almaz, can dostum yeğeni, dayın Ahmet Durak ile hemen oraya hareket ettik. Cenazesini kasabaya getirirken çok zorlan- dık. Zira babayiğit, kalıplı bir insandı rahmetli” demiştir… Dini bilgisi yük- sekti, zira hafızlığı vardı. İlk zamanlar bir süre muhtarlık yaptı. Biraz kendinden, biraz da babalığı Sadık Ağa’dan dolayı itibarı yüksek bir şahsiyetti.
İlk evliliğini İskender ve Zülfikar(H.Abbas Durak’ın bacısı ve Şaban Musta- fa’nın annesi) kızı Gülhanım (1892-…) ile yaptı. Bu beraberlikten, Fatma dün- yaya gelmiştir. Gülhanım’ın annesi Zülfikar, eşi İskender ölünce, Şaban Özer’e varmış, bu beraberlikten de; Şaban Mustafa, Hafız Memet Fahri ve Emine dün- yaya gelmiştir.
FATMA- Babam Yusuf Taştan’ın anlatımına göre, ablası Fatma; çok içten, se-vecen ve çok iyi kalpli birisi idi. Çocukluğunda kendisini çok sevdiğini, koru-yup kolladığını anlatırdı hep. Kahvehane işleten H.Ahmet Yalvaç ile evlenmiş, evliliğinin ilk yılında vefat etmiştir. Onun ölümünden dolayı tanıdık herkes çok üzülmüş ve en çok da kendisini çok sevdiği ve kolladığı babam üzülmüştür.
Ömer Taştan, eşi Gülhanım’ın ölümü üzerine ikinci evliliğini Ahmet-Makbule kızı Sultan ile yapmış, bu evlilikten de; Naciye(bibim) ve Babam Yusuf Taştan dünyaya gelmişlerdir.
NACİYE- Benim sevgili halacığım(bibiciğim.)Muhacir kesimde babanın kız kardeşine “Bibi” denmektedir. Dolayısi ile ben ona daima bibi diye hitap etmiş- tirim. Kendisi çok cana yakın, sevecen biridir. Sevginin ne olduğunu daha ziya-de ben onda tattım. Dolayısiyle ona karşı saygım ve sevim büyük olmuştur. Bana karşı çok yumuşak ve sevecen davranmıştır. Hasan ve Pakize’den olma İshak Özcan ile olan evliliğinden; Latife- Naci- Necmi-Mustafa- Leyla ve Canan dünyaya gelmişlerdir. Latif ve Turgay çocuk yaşta ölmüşlerdir.(Geniş bilgi “Özcan”ailesinde.)
YUSUF TAŞTAN- Benim sevgili babacığım. İnsanlık timsali. Herkesi seven kucaklayan ve herkes tarafından sevilen, sayılan bir insandı. Çok cömertti. Yok- sullara ve darda kalanlara yardım etmekten mutluluk duyardı. Akrabalarına çok düşkündü. Küçükleri çok sever ve kollar, büyüklere karşı da aşırı derecede saygı duyardı. Özellikle amcası Esat Doğan’ı ölesiye sever ve sayardı. Hiç erinmez, ülkenin neresinde bir yakını olduğunu öğrense, hemen gidip onları bulur ve kaynaşırdı. Ancak biz çocuklarına aynı hassasiyeti göstermezdi. Babamın bana sevecen davrandığını hiç hatırlamıyorum. Bunu ben, yaşanan ve yaşatılmaya ça-lışılan adet ve ananelere dayandırıyorum. Muhacir kesimde kendi çocuklarını sevmek, toplum nazarında hiç hoş karşılanmamakta ve ayıplanmaktadır. Dola- yısiyle babam bizlere hep mesafeli durmuş, bizler de ona mesafeli durmuşuzdur. Aslında var olan karşılıklı sevgi bağı, ananelere kurban edilmiştir. Şimdi bazen düşünüyorum da, keşke diyorum babam ve annem sağ olsalardı da onlara sarıl- saydım ve de koklasaydım onları… Bunun ezikliğini ve eksikliğini hep duymu- şumdur. Ama bakıyorum da ben de çocuklarıma gereken hassasiyeti göstere- miyorum bütün bunlara rağmen. Her hastalıkta bir ırsi’lik aranır ya, nihayetinde bu da bir hastalıktır, hemi de en önemlisi. Sevgi ve şefkatle büyümüş bir insanın beden ve ruh sağlığının güçlü olabileceğini, ya da sevgi ve şefkatten yoksun kalan kişilerin, beden ve ruh sağlıklarının ne kadar bozuk olabileceğini anlamak ve bilmek için doktor olmaya gerek yoktur sanırım!...
Babam Yusuf Taştan yetim olarak büyüdü. Ailesini daha iyi geçindirmek adına girmediği, yapmadığı hiçbir iş kalmadı. Benim hatırladığım kadarı ile, çiftçilik-arabacılık- çerçilik- memurluk- esnaflık(petrol ve mobilyacılık)- taşeronluk, sonunda emeklilik. Daha önceleri Akçadağ Öğretmen Okulunda bir süre okudu-ğu, sevdiği annemin bir başkasına verilebileceği ihtimaline karşı okulu bırakıp kasabaya döndüğü ve sonuçta da annem ile evlenip muradına erdiği dillendi-rilmiştir. Çok iyi niyetli olduğu için, yaptığı hiçbir işte istikrar sağlayamadı. İyi niyeti daima istismar edildi. Son zamanları, maddi ve manevi açıdan sıkıntılı geçti. Mersinde bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı. Kendisini rahmet ve minnetle anıyorum, onu çok çok özlüyorum …
Sevgili anacığım Zaptiye Memet ve Fadime kızı Cemile ile olan evliliğinden; ben Münir- Münire- Ünver- Nevide- Nevriye ve Gürsel dünyaya gelmişlerdir.
Sevgili babam Yusuf Taştan, duygusal bir insandı. Duygularını sözle değil, şiir- sel olarak dile getirmeyi yeğlerdi. İlkokul mezunu olmasına rağmen, duygulan- dığında, konumuna göre güzel şiirler yazdığına şahidimdir. Amcası Esat Doğan’ a karşı aşırı bir düşkünlüğü vardı. Ona çok büyük saygı duyar ve çok çok sever- di. Sadece onu değil, çocukları ve torunlarını da sever ve gözetirdi. Kızı kayna- nam Makbule vefat ettiğinde, çok duygulanmış ve kendisi için şu şiiri yazmıştı.
-1- -2-
Vefat eden ki, Makbule Doğan Sorarlar sa bu kim ki amcamın kızı Ağlarlar, sızlarlar; ederler figan Ağlarız, çıkmaz ki içten bir sızı Yaşı yetmiş sekiz, kalmamış derman Gelen Azrail ki vuruyor bizi Cennete gitmeye istiyor ferman. Cennete gitmeye istiyor ferman.
-3- -4-
Sorarsan bu kişi, eyi bir insan Yusuf, acılarım durmadan artar, Sülalesi temiz, bulunmaz bir can, Ölenler bizlerden, yürekler yakar, Mezarı kazınmış, yıkanır bu an, Kardeş evlatlara, taziye akar, Cennete gitmeye istiyor ferman. Cennete gitmeye istiyor ferman.
-5-
Yeter Yusuf yeter, acın büyüktür,
Bu acıya dayanmak, gayette güçtür,
Yaraları açma!. Tedavi güçtür,
Cennete gitmeye istiyor ferman.
MÜNİR TAŞTAN- 1944 yılının annemin ifadesiyle, patates sökümünde (Eylül-Ekim ayları) dünyaya gelmişim. Çocukluğum sıkıntılarla geçti. Babam devamlı iş değişikliği nedeni ile bizlerden uzak dururken, bütün yük annemin üzerine düşüyor, kıt kanaatle bizleri geçindirmeye çalışıyordu. İlkokul 4.cü sınıfa kadar, gerek bedensel ve gerekse zihinsel olarak oldukça zayıftım. O yıl sınıfta kaldım. Bu durum çok ağırıma gitmişti. Ertesi yıl çok hırslı başladım okula. Bu hırs, bende doping etkisi yapmış, sınıfın en faal ve başarılı öğrencisi olmuştum. Babamın memuriyete geçmesinin de etkisi ile aile düzenimiz yoluna girmiş, önüm tamamen açılmıştı. İlkokulu, Ortaokulu, Liseyi ve Üniversiteyi, ufak-tefek sıkıntılar hariç pek zorlanmadan bitirip, 1967 yılı Kasım ayının 27 inde Gazi- antep-Nizip Lisesinde öğretmen olarak göreve başladım. Bilahare naklimi kendi ilçem Doğanşehir’e aldırıp, öğretmen ve idareci olarak hizmet verdim. Kısa sü-reler; Konya-Ahırlı Lisesi ve Bilecik-Söğüt lisesindeki görevlerimi takiben emekli oldum. Nasıl biri olduğuma gelince: duygusal ve hümanist bir yapım vardır. Göze batacak; iyi niyetli ve dürüst oluşumun dışında, önemli hiçbir mezi-yetim ve başarım yoktur. Yardım etmeyi ve insanları severim.Toplum için çalı-şanlara hayranlık duyarım. Çekingenimdir. İnsanları rahatsız ve huzursuz etmek-ten çok sakınırım. İyi ve rahat konuşamam, ama iyi şeyler düşünürüm. Az konu-şur, çok düşünürüm. Kendimi hiç beğenmem. Bu yüzden kendimi cezalandır-dığım çok olmuştur. Gerçek manada sevdiğim bir insanı, ömür boyu unutmam. Bilinçli olarak kimseye zararım dokunmaz. İstemeyerek yaptığım hata ve verdi-ğim zarardan dolayı çok üzüntü ve pişmanlık duyarım. Ülkesini ve halkını se-ven, dini inançlara saygılı, yeterli oranda olmasa da gereklerini yerine getir-meye çalışan bir insanım. Bizlere bu vatanı emanet eden başta milli kurtacımız Kemal Atatürk olmak üzere, katkısı bulunan herkese minnet duyar ve bu duy-gularımı canlı tutmaya çalışırım. Mütevazi bir hayat tarzım vardır. Fazla lüks ve şatafattan rahatsız olur ve sıkılırım. Herkese karşı saygılı bir duruşum vardır. İnsanları ötekileştirmek yapıma uygun değildir. Kendi özelliğimden olsa gerek, gariban, sessiz, sıkılgan, çekingen, utanan, yüzü kızaran insanlara karşı daha bir yakınlık duyar ve onları gayet iyi anlarım. Heyecanlı, aceleci ve telaşlıyımdır. Bu yüzden; yaptığım bazı şeyleri yüzüme gözüme bulaştırdığım olmuştur. Övünmek, böbürlenmek asla sevmediğim ve tasvip etmediğim özelliklerdir. Zaten, övünülecek, böbürlenilecek bir durumum da söz konusu olmamıştır. Bu durum bende kompleks halindedir. Bu özelliğimi hiç ama hiç sevmemekteyim. Bundan dolayı kendime kızdığım ve kendimi cezalandırdığım çok olmuştur. Yapmam gereken bir işi ya çok iyi yapmalıyım, ya da hiç bulaşmamalıyım diye düşünürüm. Konuşmak mecburiyetinde kaldığım durumlarda ise, dünyanın en büyük sıkıntısını yaşarım. Oysaki düzgün ve etkileyici bir konuşmacı olmayı çok ama çok isterdim. Rahatlık hissettiğim yerlerde ve beni anlayacağına inandı- ğım kimselerin yanında kendimi mutlu ve huzurlu hissederim. Aksi durumlarda acaip derecede sıkıntı ve rahatsızlık yaşarım. Bu durumlarda hiç çekilmezimdir.
Dayım Ahmet Durak ve Esat Doğan kızı Makbuleden olma Nuran ile olan bera- berliğimden; 1)Kubilay Taştan(Cum.Sav.) + Asuman Zeynep(Yarg.Sav.)= Onur Deniz. 2)İlkay Seda (İkt.Uz. Tarım ve kırsal kalkınmayı destekleme kurumunda uzman olarak hizmet vermektedir.) dünyaya gelmişlerdir.
Sevgili babacığım, duygulandığı anlar bir şeyler yazamaya önem verirdi. Ondan etkilenmiş olacağım ki, ben de yeri geldiğinde, duygularımı şiire yansıtırım. Muhacir aileleri incelerken, tanıdığım ve bildiğim ya da duyduğum kişileri bir iki cümle ile de olsa tanıtmaya çalışıyorum. Kendi çocuklarımı tanıtmasam, hak- ları kalır düşüncesiyle, akroştiş birer şiirle onları tanıtmaya çalışayım.
K U B İ L A Y
Kalplerden hiç çıkmayan, doyum olmaz bir yarsın,
Unutmak mümkün değil, akılda her an varsın,
Bakarken maviş, maviş; nehir gibi akarsın,
İyilik dolu gönlün, hep olumlu bakarsın.
Lale, sümbül, menekşe, hepten birden kokarsın,
Alev olup bir anda, kötülüğü yakarsın,
Yaradana şükürler, hele ki her dem varsın.
İ L K A Y S E D A
İnan bana sorsalar, sen ki nasıl birisin ?
Lekesi olmayan, bir cam gibisin.
Kalplerde doymayan, bir kan gibisin.
Aramakla bulunmaz, bir can gibisin.
Yeşili solmayan, bir çam gibisin.
Sanırsın ceylan gelir, ahu gözü sürmeli,
Endamını görünce, bütün gözler gülmeli.
Denk mi acep? Doğarken dolunay’a,
Anlamaya ne gerek, mah yüzünü görmeli.
Ortaokul çağında o zamanki öğretmenlerimiz, bizlere okumayı o kadar sevdir- mişti ki, okumak bizlerde vazgeçilmez ve önlenemez bir alışkanlık halini almış-tı. Adeta, birbirlerimizle, en çok okuma hususunda yarışır durumda idik. Bu öğ-retmenlerimizden biri ve en başta geleni Kerim Sayan idi. Bu vesile ile tüm o öğretmenlerimizi saygı ile yadediyorum. Önemli şairlerin şiirlerini büyük bir zevkle okuyor ve ezberliyorduk. Bu şairlerden biri Cahit Sıtkı Tarancı idi. Ona ait olan Otuz Beş Yaş şiiri, onun bu yaş ile ilgili karamsar ifadeleri, o yaştaki beni çok çok etkilemiş, o yaşlara gelince bizde mi o tablo ile karşı karşıya kala-cağız endişesini yaşamaya başlamıştım… Aradan bunca yıl geçti, ben değil otuz beş yaşına, onun iki katına erişmiş bulunmaktayım. Ve ben de, o büyük şairi-mize nazire olarak “Yetmiş Yaş “ şiirini kaleme aldım. Sizlerle paylaşmak isti-yorum.
Y E T M İ Ş Y A Ş
Yaş yetmişe dayandı, son demlerindeyiz ömrün,
Maziler öbür yanda, biz neresindeyiz bu gün?
Yorulmazdı bacaklar, dimdik duran o başlar,
Bir bir sönen umutlar,Tanrıya yakarışlar,
Geçmişle hesaplaşmak, gelmiş zamanı bu gün.
Kar yağmadı şakaklara, geçen yıllar yanıtı,
Kırışmış donuk yüzler, fersiz bakan o gözler,
Geçen bunca zamanın, gerçek olan kanıtı,
Gelecekten umut yok, hep maziyi özler,
Yine de ister insan, kalsın birer kırıntı…
Su gibi akar zaman, değişir her şey bir an,
Delişmen günler bitti, çekilir damarda kan,
Aynalara bakma sakın, değilsin artık o sen!
Nerde şen kahkahalar, yerinde mahzun gülüş,
Bu gerçek görüntüdür, yok, değilim de desen…
Aradan uzun yıllar, ne çabuk geçti zaman,
Eski resimlere bakıp, hayaller kuruluyor,
Enerji dolu gönül, yorulmazdı hiç de bir an,
Takatlat tükenince, yürürken yorunuyor,
Görülen rüya imiş, gerçekte her şey yalan…
Ne tatlı geçti günler, buna doyum olmaz ki,
Birden gözde canlanır, güzelim o ilk aşklar,
Bir hüzün çöküverir, kalplerde sızı başlar,
Çok çok şeyler anlatır, süzülür gözden yaşlar,
Hıçkırmak gelir içten, hiç sesin duyulmaz ki!...
Aynalara kızma hiç, yalan söylemez onlar,
Nerdee mutlu gülüşler, o afili bakışlar?
Neyse odur görüntün, başkasını vermez ki!
İstersen kurşun yağdır, o acıdan ne anlar?
Çatlar kırılır belki, o görüntün ölmez ki!...
O mavi gök kubbede, sıra sıra yıldızlar,
Geceleri pas parlak, gündüzler azar azar,
Günah ve sevapları, melekler bir bir yazar,
Ömür biter biline, hiiç geri dönülmez ki!
İnsan bir kere ölür, bin kere ölünmez ki!...
Ölüm herkes içindir, kimseye kalmaz miras,
Yaşadık bunca yıllar, gönül ister daha biraz
Yeter artık kabüllen, ölüm sana artık farz,
Herkes gibi yatarsın, o musalla taşına,
Sonra bir taş dikerler, mezarının başına…
İşte, geçen hayatın, gerçek öyküsüdür bu,
Bakarsın bir an varsın, ha birden yok olmuşsun,
Ne veren vardır ekmek, ne de sade bir tas su,
Ne bir ayak sesi, ne bir dua duymuşsun,
Beklersin umutsuzca, gelir hesap korkusu!...
Nafile her şey bu gün, çırpınışlar boşuna,
Böyle olmak düşer mi, hiç kimsenin hoşuna?
Nice beyler ağalar, sultanlar, padişahlar,
Duyulur sanki bir an, çekilen ahlar vahlar!
Fazla kendin dert etme, bu herkesin başına…
MÜNİRE- Annem bir işi olduğunda onu bana emanet eder, ben de onu eğlen- direrek, güldürerek avutmaya çalışırdım. O daha henüz oturma çağında, güzel ve sevimli bir çocuktu. Bir gün yine annem onu bana emanet ederek evden ayrıldı. O, bir köşede oturuyor, ben ise diğer köşede sıra ile dizilmiş yorgan ve döşek- lerin üzerine sıçrıyor, çeşitli hareketler ve değişik sesler çıkarıyorum. Kardeşim yaptığım bu hareketlere kahkahalarla gülüyor, ben ise, kendisini eğlendirdiğimi düşünerek, daha bir iştahla devam ediyorum. Ben o zamanlar 2-3 yaşalarında daha bir çocuğum. Yaptığım bu hareketler sonucu, sıralı olarak dizilmiş tüm yatak ve yorganlar üzerime yıkılmasın mı!..Tüm gayretimle yatakların altından kurtulmaya çalışıyorum, ama nafile, gücüm yetmiyor. Ümidim kesilince bağıra- rak ağlamaya başladım. Gelen giden, sesimi duyan yok. Artık nefes almakta zorlanıyorum, boğulmak üzereyim. Annem eve gelmiş, benim haykırışlarımı duyunca; büyük bir telaş ve korku ile içeriye girip yatakları bir bir savurmasiyle, nefes alıp hayata dönmüş oldum. Bu olay beni, annemi ve büyük bir ihtimalle küçük kız kardeşim Münire’yi üzmüş ve korkutmuştu. Kardeşim bir ihtimal, şok geçirmiş olacak ki, kısa bir zaman sonra aramızdan ayrıldı.
ÜNVER TAŞTAN- Çok iyi niyetli, saf ve tertemiz bir insan. En çok dialoğ kur-duğum kardeşim. Birbirimizi çok sevmemize rağmen, bir araya geldiğimizde çoğu zaman sessiz kalırız. Bu birbirimize karşı sevgisizliğimizden değil, ikimiz de konuşmayı pek sevmediğimizdendir. Bu halimizi biz de beğenmeyiz ama yine de sessiz olmayı yeğleriz. Şu da bir gerçek ki, çok konuşkan değiliz ama, bu durum bir birimizi anlamamıza asla engel değildir … Akraba ilişkilerini çok iyi takip eder, düğün-dernek ve hasta ziyaretlerini ihmal etmez. Bu özellikleri babamınkine çok benzer. Saf ve iyi niyetli olmasının acısını çok çekti. Buna rağ-men bu özelliğini hala sürdürmektedir.
Malatya’da ev yemekleri üzerine çalışan “Meltaş” isimli iş yerinin sorumlulu- ğunu üstlenen ve yaptığı çeşitli yöresel ev yemekleri ile ödüller kazanan, aslen Artvin-Şavşatlı olan Meliha ile olan evliliğinden; 1-Ilgın(Bankacı) + Ahmet Karataş(Röprezant)= Ceren-Demir 2-Nilgün(Bd.Öğret.)+Mete Karakaş (Bd.Öğ-ret.) = Tuna 3-Ömer(Hv.Asb.) + Gülşah(Bankacı) = Erdem Ata. 4-Önder (Turizm Mes.) + Seval (Öğret.) = Yusuf
Bu yeğenlerimin tümü de iyi niyetli, saygılı ve fedakardırlar. Onlar bana karşı daima saygı duymuş, ben de onlara değer vermiş ve sevmişimdir. Ilgın, iyi bir bankacı. Banka müdürü olarak Diyarbakırda görev yapmaktadır. Nilgün Beden Eğitimi öğretmeni olarak mesleğini Malatyada başarı ile sürdürmektedir. Ömer Askeri hava subayı olarak yurdun çeşitli yörelerinde görev yapmaktadır. Önder ise daha yeni yeni görev yapma sorumluluğunu taşımaya başlamıştır.
NEVİDE –Büyük kız kardeşim. Cefakar, fedakar, soğuk kanlı, mücadeleci, ter-tipli ve düzenlidir. Olumsuzluklara karşı dirençli ve sağ duyulu. Özellikleri an-nemize çok benzer. Çocuklar ve torunların bakım ve sorumlulukları kendisini çok yoruyor sanıyorum. Hala(bibi) oğlumuz Necmi Özcan ile olan beraberliğin-den; 1-Ufuk(Kimyager) + Sema = Burak. (boşandılar.) 2-Tan (Röprezant) + Seyhan = Ege (boşandılar) 3-Doğan (Röprezant) + Melike(trafik kazası sonucu öldü.)ve Aslı (Müh.) ile ikinci evlilik = Güneş.
Bu yeğenlerim saf ve iyi niyetlidirler. Şanssızlıkları hem iş hayatlarında ve hem de evliliklerinde yakalarını bir türlü bırakmamıştır. Bu özelliklerinden dolayı kendilerini hem sevmiş ve hem de acımıştırım. Ufuk iyi bir kimyager olmasına rağmen şimdiye kadar doğru düzgün bir işte çalışamamıştır. Bunu biraz şanssız- lığına biraz da çaresizliğine yorumlamaktayım. Tanoş, akıllı ve mücadelecidir. Sorumluluk sahibidir. Doğan, tahminimin aksine gözü açık, tuttuğunu koparan bir yapıdadır.
NEVRİYE – Küçük kız kardeşim. Zeki, çalışkan ve mücadelecidir. Okul hayatı başarılarla geçmiştir. Kendisi aynı zamanda benim liseden talebemdir. Bir ders yılının ikinci yarısında, daha önceki yüksek notlarına karşın, aldığı notların düşüklük göstermesi üzerine, sinirlenerek kendisini ikmale bırakmam bir olay-dır. Tüm aile fertlerinin sorumluluğunu üzerinde taşır. Bu konuda çok fedakar-dır. Kendi ailesi olmak üzere, diğer aile bireyleri ile iletişimi düzeylidir. Müzik öğretmeni, bilinçli ve düzeyli bir işletmeci olan Akif Önal ile olan beraberliğin-den; 1-Ozan(İşletmeci) + Hatice = Kuzey 2-Eren (Üni.Mez.)
Bu iki yeğenim akıllı ve bilinçlidirler. Yaptıkları işleri başarı ile sürdürecekleri inancı hakimdir bende. Kendilerini seviyor ve takdir ediyorum. Ozan, kendine güvenli, yaptığı işleri başarı ile sürdürmektedir. Eren, yaptıkları ile kendini ka- nıtlamıştır. Sevimli ve sempatiktir.
GÜRSEL TAŞTAN- Ailenin en küçüğü. Genellikle her ailede en küçükler, anne ve babalar artık yaşlanmış oldukları ve çocuklar üzerinde artık baskı kuramadık- larından olsa gerek, farklı bir yapıda olurlar. Kendilerini daha özgür hisseder ve sorumluluk taşımaz, sorumsuz yaşamak isterler. Bazen de çizmeyi aşarlar. Bu- nun haricinde Gürsel, çok zeki, toplum içerisinde etkili, okuyan, bilen, kafası çalışan bir kişidir. İsteseydi, hayatını kontrol altında tutabilseydi, iyi bir siya-setçi, üstün bir mevki sahibi olabilirdi. Ancak ne yazık ki sorumsuzca yaşamayı tercih etmiş ve bunun acısını da bizatihi çekmiştir.
Rıfat ve Latife Aydın’dan olma Hülya ile olan beraberliğinden; Gökhan (Yük. Ok.Mez.) ve Berkant(Öğ.) dünyaya gelmiştir. Bu iki yeğenim de sevilmeye la- yıktırlar. Akrabalarına düşkündürler. İlişkileri sammimidir. Zekidirler. Düzenli bir yaşam onları başarıya ulaştıracaktır. Her ikisinin de okul hayatı üstün başarı- larla geçmiştir. Umarım bu zekalarını sosyal yaşamda da kullanırlar.
Bu arada, babamın annesi benim ninem SULTAN’dan bahsetmeden geçeme- yeceğim. Ninem Sultan, Ahmet ve Makbule’den olma üç kızdan biridir. Biri Mesude, Topal Hasan’nın kaynanası, Nuri Yılmaz’ın ninesi. Biri, Kaya Hacı’nın annesi, Remzi Kaya, Necmettin Kaya ve Naci Kaya’nın nineleri. Biri de Baba- mın annesi, biz ve Özcan kardeşlerin ninesi Sultan.
Dostları ilə paylaş: |