Benim gözümden) doğANŞEHİR ve 93(1877) muhacirleri



Yüklə 2,37 Mb.
səhifə39/55
tarix30.07.2018
ölçüsü2,37 Mb.
#63474
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   55

GÜLEFER- Göksunlu Tahir Pakdil ile olan beraberliğinden, Hayri Pakdil dün- yaya gelmiştir. Hayri Pakdil, Kahraman Maraş’ın Göksun ilçesinde ikamet et-mekte olup Göksunlu Leyla ile olan beraberliğinden; 1) Necdet Pakdil ( Av.) 2) Nevzat Pakdil (Milletvekili-Milli Eğ.Bak. Müsteşarı- Mec.Bşk.Vek.) 3)Nihat Pakdil (Tarım Bak. Baş Müf.) 4) Muhammet Pakdil( Avusturya Büyük Elç.) 5) Gülefer (B.B.P. Genel Baş. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi) 6) Ayşe (Gazeteci ve İst. Bel Başk. Kadir Topbaş’ın baş danışmanı)7) Hatice (İşletme Mez.). Görüldüğü üzere Viranşehir’den ayrılıp Göksun’a yerleşen diğer aileler gibi Pakdil ailesinin tüm bireyleri, önemli sayılacak görevler üstlenmişlerdir. Hayri Pakdil, sık sık Doğanşehir’e gelerek akarabalarını ziyaret etmiş, genellikle kendisini yakın hissettiği ve rahat ettiği Şahin ailesine misafir olmuştur. Kendi-sinin çok iyi bir güreşçi de olduğu dillendirilmektedir. Nevzat Pakdil’in de ay-nen babası gibi Doğanşehirdeki yakınları ile ilgilendiği bilinmektedir.

NOT-Tevfik Korkut’un eşi Elveda( 1879-….); eşi vefat edince Kutlu ailesinden Burhan ile bir evlilik daha yapmış ve bu beraberlikten de; İsmail- İdris ve Fatma dünyaya gelmiştir. Dolayısiyle, ilk evliliğini yaptığı Tevfik Korkut’tan olan Rüstem ve Gülefer ile ikinci evliliğini yaptığı Burhan Kutlu’dan olan İsmail- İdris ve Fatma ana bir, babaları ayrı kardeştirler.

… & …

- Ö Z T A Ş A İ L ES İ –



Bu ailenin kimlerden türediğine dair bilgiye ulaşılamadı. Ancak bu ailenin Doğanşehirde yaşam sürdüğüne şahit bulunmaktayım. Bu aile ile ilgili derledi- ğim bilgileri sunmak isterim. Doğanşehirde belli bir süre yaşam süren aile, 3 kardeşten oluşmuştur. Bunlar: 1) Köhan 2) Nuri 3) Hatun’dan ibarettir.

K Ö H A N – Nayman ailesinden Hüseyin Çavuş ve Emiş’ ten olma FADİME ile olan beraberliğinden, Hatice dünyaya gelmiştir. Hatice, bizim karşı komşu-muz olduğu için yakinen tanımaktayım. Bir ayağı aksak olduğu için “ Topal Haççe” diye anılırdı. Kendisi çok temiz, terbiyeli, güler yüzlü, komşuluk ilişki-leri düzeyli olan bir insandı. Besnili Memet Kavuncu ile evliliğinden; İbrahim- Kadir- Emriye- Hacı ve Ali dünyaya gelmişlerdir. Köhan ölünce, eşi Fadime, kardeşi Nuri ile evlilik yaptı. Ancak bu evlilik uzun sürmedi ve ayrıldılar. Fadime, ölünceye kadar kızı Hatice ve damadı Memet ile birlikte yaşadı. Fadi-me’nin annesinin, ilk evliliği yaptığı Besnili birinden bir oğlu daha vardır. Bu oğul eskilerin yakinen tanıdığı “Kel Mevüt” tür. Yani Fadime ile Kel Mevlüt ana bir baba ayrı kardeştirler.

N U R İ Ö Z T A Ş – Yakinen tanıma fırsatı bulduğum aklı başında, işinin ehli, hatırsinas bir kişidir. Soba- demir ve su tesisatı işlerinin aranan kişisiydi. İnsan- larla iletişimi düzeyli, huzur bozan ortamlardan uzak dururdu. İşinden başka kimselerle, çok inandığı insanlar hariç, uğraşmazdı. Kardeşi Köhan’ın ölümü üzerine, dul kalan yengesi Fadime ile kısa bir evlilik yaptı. Ancak anlaşamayıp ayrıldılar. Nuri Öztaş ikinci evliliğini Darendeli Nuriye ile yaptı. Bu evlilikten ;

1-Nurettin Öztaş- Genç yaşta bir motor kazası sonucu öldü. 2-Muhittin Öztaş- İş bankasından emekli. Polatlı Peker ailesinden Abdulvahap-Güllü kızı Nermin ile evli olup, Levent- Eda- Nuri ve Seda isimlerinde 4 çocuğu bulunmaktadır. 3-Kamil Öztaş- Babasının mesleğini devam ettirdi. Bilahare Ankara’ya nakletti. Darendeli Gülhan ile evliliğinden Ozan ve İrem adlarında 2 çocukları bulun-maktadır. Evlilikleri boşanmayla son buldu. 4-Nurdane- Sürgülü Timur Kılıç ile olan evliliğinden; Batuhan- Hülya ve Tuğçe adlarında 3 çocuğu bulunmaktadır. 5-Necmi Öztaş- O da baba mesleğini devam ettirdi. Bilahare abisi Kamil ile birlikte Ankara’ya nakletti. Delişmen bir yapısı vardı. Evlenmiş olduğunu san-maktayım.

H A T U N – Üzeyir İlhan ile evlilik yapmış, bu evlilikten; Gülizar- Kadriye Kifaye ve Zöhre dünyaya gelmiştir. ( Geniş bilgi “ İlhan “ ailesinde)

…. & ….


- S A R I A İ L E S İ –

Ardahan’ın “Ur” köyünden olan bu ailenin büyükleri memlekette “Ur Beyleri” diye anılırlardı. İlçede ise “Fazlı Oğulları” olarak anılmışlardır. Bu aile, ŞİRİN ve TONTON’dan türemedir. Bu beraberlikten Fazlı(1873-1939)dünyaya geldi.

FAZLI – Fatma ile olan beraberliğinden; 1- Gülsüm 2- Hacı Memet 3- Ümmi 4- Hacı Ahmet dünyaya gelmişlerdir.

1)GÜLSÜM(1909-1936)- Kahramanmaraş-Göksun’lu Ahmet ile evlidir.

2)HACI MEMET(1918-2002)- İlçede en çok çocuğa sahip olma rekorunu elinde bulundurmaktadır. (İki hanımdan toplam 16 çocuk.). İnsani ilişkileri iyi idi. Hareketli bir yaşamı vardı. Dünyayı umursamaz bir tavır içerisinde idi. İlk ev-liliğini Armağan ailesinden; Memet-Asiye kızı Cezmünür ile yaptı. Bu beraber-likten; Ali- Gülser- Mahinur- Fadime- Ekrem- Gülümser- Ali İhsan- Zatinur dünyaya geldi. İkinci evliliğini Sultan ile yaptı. Bu evlilikten de; Cahit- Vahit- Turan- Cevdet- Emin- Gülten- Güler ve Çağlar dünyaya gelmiştir. Bu çocukla-rın hepsini tanımam ve haklarında fikir beyan etmem olanaksızdır. Ancak bil-diğim kadarı ile iktifa edeceğim.

1-Ali Sarı- Gençliğinin ilk yıllarında ağır bir hastalık geçirdiğini, henüz daha iyileşmeden evlendirildiğini pek yadırgamıştım. Kendisini çabucak toparladı. Çalışkan ve inançlı bir arkadaştır. Ayşe ile olan evliliğinden; 1)İrfan(Me.) + Fadime=Mustafa-Ahmet-M.Ali- M.Salih. 2)Ömer +Yüksel = Gözde- Sümeyye- Miraç. 3)İhsan +Nalan = Kerem-Talha. 4)Süreyya + Mustafa Dinçer = Sedat- Serpil- Metin- Çağlanur. / 5)Seval +Sait Altınsuyu=Sena-Enes-Ayşe.

2-Gülser+Zakir Armağan =Tümser-Tülin-Vildan.(Geniş bilgi Armağan ailesi)

3-Mahinur –Mahmut Barsan ile evliliğinden;Vahit- Murat- Tülin olmuştur.

4-Fadime- Celal Coşkun ile evliliğinden; Caner- Cansu olmuştur.

5-Ekrem- Hatice ile olan evliliğinden; Emre- Gamze- Erdem olmuştur.

6-Gülümser 7-Ali İhsan ve 8-Zatinur-Çocuk yada genç yaşta vefat ettiler.

9-Cahit – Atılgan ve girişken. İnsani ilişkileri iyi. Sulama Bir.Bşk.ve İl Encü- men üyeliği görevlerinde bulundu. Kaza sonucu ölen kardeşinin dul kalan eşi Eşgül ile olan evliliğinden; Beyhan- Nihal- Elif- Reyhan ve Cahit dünyaya gelmiştir. 10-Vahit – Eşgül ile olan evliliğinden: Gülseren ve Ülker olmuştur.

11-Turan – Aynur ile olan evliliğinden: Vahit- Turgay- Tuğrul. 12-Cevdet-Gülzade ile olan evliliğinden çocuk yok. Belediyede çalışıyor. 13-Emin-Ayşegül ile evliliğinden: Memet-Onur-Batuhan-Çağlar. 14-Gülten- Sürgülü Memet ile olan evliliğinden: Hüssam-Osman. 15-Güler-Gani Tapar ile evliliğinden; Vol-kan- Hakan- Sena- Seda. 16-Çağlar – İshak ile olan beraberliğinden; Zühal- Hilal olmuşlardır.

3)ÜMMİ (1920-…)- Komşumuz idi. Güler yüzlü altın kalpli bir insandı. Hasta- lanıp vefat ettiğinde çok üzüldüğümüzü hatırlarım. Kadir (Entelli) Armağan ile olan evliliinden; Kadriye- Zakir ve Zeki dünyaya gelmiştir.(Geniş bilgi “ Arma- ğan” ailesinde.)

4)HACI AHMET(1922-2004)- Kardeşi Hacı Memet’in aksine durgun, sakin ve iyi kalpli bir insandı. Hanım ile olan evliliğinden; Saadet- Gülsüm- Sebahat- Melehat(Melek) ve Temel dünyaya gelmiştir.

1)Saadet – Güven Özdemir ile evliliğinden; Murat- Göze. 2)Gülsüm- Hasan Dündar ile olan evliliğinden: Çağdaş- Duygu. 3)Sebehat – Hüseyin Koçak ile olan evliliğinden: Volkan- Ezgi. 4)Melehat- Suzi Öztürk ile olan evliliğinden: Olgay- Büşra. 5)Temel(Müz.Öğret.)- Sevdiğim ve değer verdiğim öğrenci ve öğretmenlerimden biridir. Kurduğu müzik grubu ile düğünlerde ve önemli orga-nizasyonlarda boy gösterdi. Bir ara D.şehir Lisesi Müdürlüğünü de ifa etti. Son-raları Uşak’a yerleşti. Kadın berberliği yapan Aysel ile olan beraberliğinden; Seda – Buse dünyaya gelmiştir.

… & …

- T U R A N A İ L E S İ –



Bu aile, gerek memlekette ve gerekse Viranşehirde “Keçeciler” diye anıl- mıştır. Ahıska kökenli olup, Ardahan’ın DIBAT(Yalnızçam) köyünden gelme- dir. Aile, Emrullah ve Rukiye’den olma YAKUP ile Topal Ahmet ve Munife’ den olma BİNNAZ’dan türemedir. Bu beraberlikten, Yakup dünyaya gelmiştir.

-(Keçeci)YAKUP(1873-1949)- Babası Emrullah ve annesi Rukiye ile Viran-şehir’e çocuk yaşta gelen Yakup, devamlı at üzerinde gezer, kahveyi de çok sevdiğinden kahve takımını da daima yanında taşırdı. Zeki, kurnaz ve beceri sahibi, anlayışlı, hoşgörülü bir insandı. Herkese ve her ortama uyum sağlardı. Herkesin korkup ve çekindiği yörenin azılı eşkiyası Bozo ile bile yakın bir ilişki içerisinde idi. Eşkiya Bozo, bazen kendisine misafir olurdu. Göreve çıkan as-kerler bile çekinmeden dinlenmek için kendisine sığınırlardı. Hatta bazen öyle durumlar olurdu ki, hem Bozo’yu hem de onu takip eden askerleri, birbirle-rinden habersiz farklı odalarda misafir ederdi. Yakın ve tanıdıkları “Yahu sen ne yapıyorsun, bu ne cesaret!.. Senin yaptığın doğru mu şimdi?” şeklindeki uyarı-ları üzerine “ Ne yani, bıraksam da birbirlerini öldürseler daha mı iyi.” diyerek geçiştirirmiş.

Kuru ailesinden Topal Ahmet ve Munife kızı BİNNAZ(1876-…) ile olan evlili- ğinden; 1)Hafız Mehmet Nafi(1901-1959)- 2)Ahmet Feyzi (1913-…)genç yaşta öldü. 3) Esme 4)Abdurrahman(1914-1980) 5)Mustafa (1922-1980) dünyaya gelmişlerdir.

1)HAFIZ MEHMET NAFİ – İnce uzun boylu ve daima güler yüzlü bir insandı. Caminin müezzinliğini yapardı. Daha önceleri D.D.Yollarında çalışmışlığı var- dır. Özellikle Ramazan aylarında onu daha çok görür ve tanırdık. Çocukluk yıl-larımızdı. İftar vakti, minarenin şerefesinde göründüğü vakit heyecanlanırdık if-tar vakti gelmiştir diye. O şerefede bir süre eğlenir, bizler dam üzerinden ken-disini gözetler, bir an evvel ezanı okumasını arzulardık. Bazen de evimiz camiye yakın olduğu için gider, onun ne zaman minareye çıkacağını takip ederdik. Kendisi iftarını açmak için elinde bulundurduğu bir marul yaprağı ile minareye yöneldiğinde, hemen eve koşuşturuverirdik.

Sonraları Besni’den gelen Ahmet’in, Begi ailesinden Zöhre ile olan evliliğinden olan Emine(1901-1997) ile evlilik yaptı. Bu evlilikten 7 kız dünyaya gelmiştir. Bu kadar çocuk yapılmasının, belki bir de oğlan çocuğu olur düşüncesinden kay- naklandığını sanmaktayım. Bu arada Emine teyzeden biraz bahsetmek gereği duymaktayım. Kendisi nur yüzlü güzel bir insandı. Elinden Kur’an’ı düşürmez, akıcı ve güzel sesi ile devamlı okurdu.Yakınları olan biz çocuklar, her vesile ile onu ziyaret etmekten haz duyardık. Bizleri daima güler yüzle karşılar, evlerinin önündeki bahçeden bir şeyler ikram eder, bizleri sevindirirdi. Bizler de onu çok çok sever, ona “Cici anne” derdik.

Kendisi ve kardeşi Pakize halanın, Malatyada bir payton sefası var ki anlatmaya değer. Gerçi bir vesile ile daha önce de anlatmıştım ama, bu konuyu kendi ailesi içinde değerlendirmek, aile fertleri açısından bir güzel nostalji olarak hatırlanır diye düşünmekteyim.

Bu güzel hadiseyi daha önce duymuştum ama abartılı bulmuştum. Bilahare benimle birlikte Erzurumda üniversitede tahsil yapan torunu Özgül’e yöneltti- ğimde bu hadisenin gerçekliğini onaylayınca gündeme almış oldum.

“ Emine teyzenin üç kızı Malatya’lılarla evlilik yapmışlar ve çağa çocuğa karış-mışlardır. Kızlar ve çocukları, özlemlerini gidermek için ısrarla Emine teyzeyi Malatyada yanlarına çağırmaktadırlar. Bir gün Emine teyze bacısı Pakize’ye Malatya’ya çocukların yanına birlikte gitmeyi teklif eder. Şimdiye kadar Doğan-şehir’den başka bir yerleri görmemiş olan Pakize hala bu öneriyi heyecanla ve sevinerek kabul eder. Pakize hala biraz cahil kalmış olmasına rağmen çok ko-nuşkandır. Muhacirce yaptığı esprili konuşmaları herkesin ilgisini çekmekte ve herkes onu dinlemekten büyük zevk duymaktadır. Onun bulunduğu her alan, hemen insanlarca çevrelenmektedir. Onun bu ilginç konuşmalarına çocuklu-ğumda ve ilk gençlik yıllarımda çok şahit olmuşturum.



Emine Teyze ve Pakize hala, o zamanlar ilçeden Malatya’ya sadece bir defa gidip gelmekte olan Yanık Ahmet’in Yeşilbaş diye anılan otobüsüne binerek Malatya’ya yollanırlar. Malatya’ya vardıklarında Pakize halanın şaşkınlığı ve hayranlığı son safhadadır. İlk defa görmekte olduğu Malatya’yı hayran hayran izlemekte, binaların ve insanların kalabalıklığı adeta kendini büyülemektedir. Eve çocukların yanına gitmek için, mutlaka bir araca binmek gerekmektedir. Bu araç da o zamana göre bir yada iki atın çekmekte olduğu “Payton” dur. Eve git-mek için paytona doğru gitmeleri gerekirken, Pakize hala sağa sola bakıp etrafı temaşa etmekte, Emine teyze “ Gız bacı hele gel de eve bir gidelim. Çocuklar bizi merak ederler” diyerek onu daldığı hülyadan uyandırmaya çalışmaktadır. Ne ise paytona yaklaşırlar, önce Emine teyze biner. Pakize hala da biraz zorla-narak ve biraz da atlardan ürkerek biner. Biner binmesine de Pakize hala o yana bu yana bakarak, sağa sola kıvrılarak bir şeyler mırıldanmaktadır ve bu duru-munu bacısına da belli etmemeye çalışmaktadır. Ancak Pakize halanın bu tedir-gin halleri, Emine teyzenin dikkatini çekmeye başlamıştır haliyle. “ Gız bacı ne-dir senin bu halin. Deminden beri bakıyorum ha bire kıpırdanıp bir şeyler mırıl-danmaktasın, nedir Allah aşkına sıkıntın?” şeklindeki uyarısına karşın, Pakize hala hiç renk vermemeye çalışmakta, ilk defa karşılaştığı bu durum karşısında gülünç hallere düşmemeye özen göstermektedir. Ama bir yandan da belli bir noktaya baktıktan sonra mırıldanmaya devam etmektedir. En sonunda Emine Hala’nın tekrardan uyarısı üzerine o sempatik muhacir şivesiyle “ Gız Emina, görmiyir misin ki şu garilar hep bize bahıp duriyirlar. Hele bah şunlara, bizim gibi de geyinmişlar gahrolasıcalar. Gız Emina daha diyirsin ki naya mırıldanıp duriyirsin!...” Emine teyze merakla: “ Gız bacı, hangi karılardan bahsedersin, hani nerde bu karılar ?” Bunun üzerine sinirlenerek “ Gız Emina senin gözlerin kördür, hemi yanımizda oturiyirlar, hemi bizim kimin geyinmişlar, hemi da biz na yapıyirsak onlar da oni yapiyirlar. Bir de bana diyirsin ki naya mırıldanıp duriyirsin?... Emine teyze onun işaret ettiği yere bakıp da paytonun yan ay-nasında kendi görüntülerini görünce kahhalarla gülmeye başlar. Onun bu duru-muna daha da sinirlenen Pakize hala “ Aha şimdi naya güliyirsin, ben na hava-dayım, san na havadasın!..” Gülme krizinden kurtulan Emine hala: “ Gız bacı onlar kimdur biliyirsin ?” diye sorması üzerine Pakize hala “ Kimdur ki gııız?...” Emine hala gülerek açıklamaya devam eder: “ Gız bacı, o dediğin garilar varya, işte onlar bizuh daha !...” Pakize hala aynaya iyice bakınca gerçekten kendileri olduklarını anlar, utancından yüzü kızarır. Payton yoluna devam ederken Pakize hala biraz mahçup bir eda ile: “ Gız Emina mabalım boynuna, eva gettuğumuzda sakın ola ki çocuklara bundan bahsetmiyasın! ” der. Ve nihayet eve vasıl olurlar. Kızlar, torunlar sevinçle onları karşılarlar. Pakize halanın da gelmiş olması onla-rı ayrıca çok sevindirmiştir. Zira, onun sevimli sohbetlerini özlemişlerdir.

Pakize hala onlarla sohbet ederken, bir yandan da Emine teyze ile göz göze gelmeye çalışarak, gizlice paytondaki durumdan bahsetmemesi hususunda işa- retlerle uyarıda bulunur. Emine hala ise, durumu çocuklara anlatmamak husu- sunda kendini zor tutmaktadır. Böylesi bir durum anlatılmaz mı hiç?... Ne ise, bir ara Pakize hala abdest almak için lavaboya girince, fırsattan istifade olanları bir bir anlatır kızlara, torunlara… Bunun üzerine kızılca kıyamet kopar evde. Herkes gülmekten yerlerde yuvarlanmaktadır adeta… Gürültü patırdıyı merak edip içeri giren Pakize hala, odadaki manzarayı görünce sert bir şekilde Emine halaya doğru dönerek “ Gız yoğolmayasıca! Çocuklara anlattın değül mi?.....

Anne Zöhre’nin, Doğanşehir muhacirlerinden “Begi” ailesine mensup olduğunu, İbrahim ve Adile’den doğma olduğunu, Memet Ali( Begi Yusuf’un babası) ile Gülefer( İshak Özcan’ın analığı) adlarında kardeşleri bulunduğunu vurgulamak gerekir. Besniden gelen sadece baba Ahmet’tir. Ahmet bekar olarak gelmiş, bu-rada evlilik yapmıştır. Kendisi ayakkabı tamirciliği ile iştigal etmiştir.

Keçeci hafız Mehmet Nafi ile Emine evliliğinden; 1)Asya(1920-2008)- 2)Hedi- ye(1922-…)-3)Zekiye(Zeliha)1924-…)-4)Zemzem(1927-…)-5)Kifaye(1929-…) 6)Halime (1935-…)- 7) Naime(Şükran)1937-….) olmuştur.

1)ASYA – Esmer, ince uzun boylu idi. Tip ve konuşma tarzı ile teyzesi Pakize halayı andırırdı. Evlerine her ziyarete gittiğimizde kendisini görürdük. Hiç ev- lenmedi ve ölünceye kadar annesinin yanından ayrılmadı ve ona hizmet etti. Annesinin ölümünden sonra, yeğenlerinin ve bacılarının yanında, onların bakım- larına muhtaç oldu. Ankarada vefat etti.

2)HEDİYE- Kendisini tanıma fırsatım hiç olmadı. Kendisinin akıllı, zeki ve ol-gun bir insan olduğu söylenir. 1947 yılında Malatyalı Hamdi Kabasakal ile olan evliliğinden; Nezihe- Necla- Mustafa- Mahmut dünyaya gelmişlerdir.

1-Nezihe- Mustafa Atıcı ile evliliğinden; Yusuf- Ahsen olmuştur. Neziheyi daha önce hiç tanımamıştım. En son Ankara’da Feritlerin evinde tanıdım kendisini. Onun benden daha yaşlı olduğunu sanıyordum. Aslında benden çok daha kü-çükmüş. Galiba kendisine abla dedim. Sonradan büyük bir gaf yaptığımı anla-yarak mahcubiyet duydum. Kendisine dikkatli baksa idim bunu anlardım mu-hakkak. 2-Necla – Ferit Yıldırım ile olan evliliğinden; ( Her ikisi de birbirle-riyle uyumlu, anlayışlı, hoşgörülü ve örnek bir aile olarak bilirim. Necla; olgun, sağlam karakterli, saygılı ve insani ilişkileri düzgün olan biridir.) Miraç Tolga + Mine= Henüz yok. Ve Melda + İlker Algan= İdil ve Tuna. 3-Mustafa( Esnaf ) + Zeynep = Hamdi

4-Mahmut( Öğret.İdareci ) + Hatice = Seray. Mahmut’u çok sonraları, kaynım Doğan Durak’ın vefatı nedeniyle Mersinde tanıdım. Daha önceleri de eniştesi Ferit’in kendisinden sitayişle bahsetmesinden bilmekteyim. Eşi ile birlikte bizle-re çok yakınlık gösterdi. Nazik, kibar, saygılı ve güzel insanlar olarak tarafı-mızdan hatırlanacaklardır.

3)ZEKİYE(Zeliha)- Güler yüzlü, misafirperver, çocuklarına karşı müşfik bir an- ne idi. Memet Yıldırım ile olan evliliğinden; Fuat- Ferit- Hakkı ve Hamdi dün-yaya gelmiştir.(Geniş bilgi “Yıldırım “ ailesinde.)

4)ZEMZEM- Benimle birlikte Erzurum Atatürk Üniversitesinde tahsil görmek- te olan kızı Özgül’ün talebi üzerine, kendisini Malatyadaki evlerinde ziyaret etmiştim. Böylece kendisini tanıma fırsatı bulmuştum. Çok cana yakın, konuş-kan ve sevecen bir insandı. O dönemler, ilk yada ortaokulda okumakta olan Emel’in varlığından haberim oldu. Oğulları Vedat’ı çok daha önceden, Doğan-şehirde teyzesinin çocukları ile bir araya gelmesinden dolayı tanıyordum.

1944 yılında aslen Akçadağlı olan Mehmet Aslangiray ile olan beraberliğinden; Özgül- Vedat ve Emel dünyaya gelmiştir.

Özgül –Demin ifade ettiğim gibi, kendisiyle Üniversitede tanıştık. Gerçi onu bir-kaç sene önce Doğanşehir’de görmüş ve tanımıştım. Çok değer verdiğim, akıllı ve zeki, azimli ve çalışkan bir insan olarak bilirim. Çok duygusal olduğunu da sonradan, kız kardeşi Emel’e gösterdiği ilgi ve sevgiden, vefatı nedeniyle duy-duğu derin acıdan dolayı anladım. Yakınını kaybeden çok insan bilirim. En fazla bir hafta sonra unutur giderlerdi. Ancak onun bu acıyı yıllardır taşıdığını ve hiçbir zaman da unutmayacağından eminim. Böylesine bir sevgi ve ilgiye muha-tap olduğu için eminim Emel’cik yattığı mezarda mutlu ve huzurludur. Böyle-sine bir sevgi kimseye nasip olmaz sanırım. Ağrı’lı, yine aynı Üniversiteden, benim de tanıdığım Ömer Polat ile olan beraberliğinden; Onur, ki o da çocuk yaşta vefat etmiş ve Özgül’ü derin acıya boğmuştur. Bir de Dilan isminde Al-manyada tahsil yapan bir kızları vardır. Almanyada öğretim görevlisi olarak görev yapan Özgül, oradan emekli olmuş, yılın yarısını orada kızının yanında, yarısını da Türkiye’de annesinin yanında geçirmektedir.

Vedat Aslangiray- Kendisini Doğanşehirde teyzesinin çocuklarıyle ki onlar be- nim sevdiğim ve değer verdiğim ve çoğu zamanlar beraber olduğum insanlar-dır, bir araya geldikleri zamanlardan bilirim. Yakışıklı, sevecen, neşeli, hoşsoh-bet, ancak, sanki sorumluluk taşımak istemeyen bir yapıda gördüm kendisni. Sevgi ile olan beraberliklerinden; Özge ve Onur dünyaya gelmiştir.

Emel Aslangiray – Kendisini ta çocukluğundan bilirim. Ancak, bire bir görüş- müşlüğümüz olmamıştı. Çok uzun süre kendisinden bihaberdim. Ta ki, ağır bir hastalık sonucu ve ağır bir ameliyat geçirdikten sonra, kendisinden haberdar olabildim. Cep telefonunu temin edip kendisi ile temas kurduğumda, konuş- masından çok büyük bir acı çektiği belli oluyordu. O acıyı sanki ben de ruhumda hissettim. O zaman, ben bu kızcağız için ne yapabilirim? diye düşünmeye baş-ladım. Bu durumda yapabileceğim tek bir yol kalıyordu. Duygulandığım ve etki-lendiğimde şiire benzer bir şeyler karalarım. Bu düşünceden hareketle, kendisini onore edecek ve biraz olsun acısını dindirecek bir akrostiş şiir yazarak, kendi-sine postaladım. Şundan eminim ki, hangi hastalık olursa olsun moral güç, insan yaşamında çok önemli bir yer tutmaktadır… Birkaç gün ara ile telefonla aradı-ğım Emelcik, benim olduğumu anlayınca o acı yansıtan sesinden eser kalmıyor ve girişimimin sonuç verdiğini görerek rahatlıyordum. Bu vartayı atlatacağını umuyordum.Ta ki kendisi ile ilgili bir rüyayı görünceye kadar. Rüyamda; gülen yüzü ile bizlere el sallıyor, “ Burası cennet gibi, haydi, sizlerde gelin buraya!” diyordu. O zaman aramızdan ayrılacağı içime doğmuştu. Bir zaman sonra vefat ettiğini duyunca dünyam karardı. Onu hayata bağlayamadığım için üzüntüye garkoldum. Rüyamda onu Cennet’te gördüğüm için de sevindim. Vefatı nede-niyle duyduğum üzüntü neticesinde, duygulanarak şu şiiri kaleme aldım.

1 - - 2 -

Hani, söz vermiştin, gitmeyecektin ! Işıl ışıldı dünya, sen hayatta iken,

Ölüme inat, direnecektin !... Karanlığa gömüldü, ışık yayarken.

Ne oldu sana, ne oldu söyle ? Acılar diniverdi, şimdi huzurlu,

Bizleri per perişan bıraktın böyle. Görür gibiyiz seni, neşeli, mutlu,

Birden duruverdi, akan ırmaklar, Cennet’ten bizlere, el sallarıken…

Şartel indiriverdi, Güneş ve Ay’lar. Çaresiz bu acıya, katlanacağız,

Ne şimdi güzeldir, batarken Güneş, Unutma, biz seni, heep anacağız!..

Ne de, on dördünde, doğarken Ay’lar. (Ruhun şad, mekanın cennet olsun)

4)KİFAYE – Yumuşak huylu, pamuk gibi bir insan. Son zamanlarda kaynanam Makbule Durak ile bir araya gelmelerinden dolayı tanıyorum. Tatlı tatlı sohbet eder, eskileri yad ederlerdi. 1951 yılında Malatyalı Ethem Albayrak ile olan ev-liliğinden; 1- Rıfat Albayrak(M.EĞ.yön.)- Beysun ile olan evliliğinden; Nesli-han 2-Memet. 3)Asuman- Faik İsrafiloğlu ile olan beraberliğinden; Ayşegül-Bahar dünyaya gelmişlerdir.

6)HALİME – O, benim dünya-ahiret ablamdır. Kendisine olan saygım ve sev- gim büyüktür. Dünya tatlısı, çok iyi ve güzel bir insandır. Kendisini ta çocukluk yıllarından itibaren tanımış yakınlık duymuşumdur. 1953 de, Balkan göçmenle-rinden bir aileye mensup Orman Bölge Müdürü Sıtkı Günaydın ile olan bera-berliğinden; Beyhan- Aycan ve Mine dünyaya gelmişlerdir. Çocukluklarından itibaren tanıdığım ve çok önemsediğim Beyhan ve Aycan devlet memurluğun-dan emekli ve bekardırlar. Onların manevi dayıları olmaktan memnun ve gurur-luyum. Her ikisi de olgun ve kültürlü, iyi kızlardır. Sonradan tanıdığım Mine- (Dr.) Hakkı ile olan beraberliğinden, Ilgın adında dünya tatlısı bir kızları vardır. Kendisi Halime ablama en çok benzeyendir. Kendisini fazlaca tanıyamadım. Onun da çok iyi bir insan olduğundan kuşkum yoktur.

7)NAİME(Şükran)- Muharrem Usta ile olan evliliğinden; 1)Hüsniye + Erdoğan = Bilge ve Mehmet. 2)Memet Nafi +Sabiha = Mahir.3)Gülsüm + Osman =Sevil 4)Abdullah +……

- E S M E – Haydar(Hoca) Yıldırım ile olan evliliğinden: Makbule- Ahmet- Mustafa- Fahriye- Nisa ve Efrasim oldu. (Geniş bilgi “ Yıldırım” ailesi)

- A B D U R R A H M A N T U R A N –

Hamza Hoca Demiralp’ın Tillo’lu eşinden olma Azize ile olan evliliğinden; Hatice- Ahmet- Niyazi- Müşerref dünyaya gelmiştir. Abdurrahman Hoca Mızgı köyünde cami imamlığı yaptı. Fazla konuşmayan ve yüzü gülmeyen biri olarak hatırlıyorum.

HATİCE – Zeynel Şahin ile olan evliliğinden; Bülent- Memet- Feza ve Nihat olmuşlardır.( Geniş bilgi “Şahin” ailesinde.)

AHMET TURAN- Kendine güvenli, dürüst ve delikanlı bir adamdı. Uzun süre- dir İstanbulda yaşam sürmektedir. Onun ile ilgili bir anımı paylaşmak isterim. Hükümet konağının bulunduğu yer o zamanlar boştu. Bayram kutlama alanı olarak kullanılıyordu. Bazen de güreşler tertip olunuyordu. İşte öylesi bir gün Kadılı köyünden cüsseli genç bir delikanlı soyunarak meydana fırladı. Mey-danda dolanıyor ve adeta herkese meydan okuyordu. Bir süre sonra Ahmet ağa-beyin de soyunduğunu fark edince herkes gibi ben de “ Eyvah dedim. Bu genç Ahmet ağabeyi perişan edecek !” diye endişe duyduk. Ne ise bunlar tutuştular. En kısa bir süre sonra, Ahmet ağabeyin Kadılılı güreşçiyi sırt üstü yere yapış-tırdığını şaşkınlıkla izledik. Şaşkın olan sadece biz değil orada güreşleri izle-mekte olan tüm herkes ve bilhassa da Kadılılı güreşçi idi. Şaşkın şaşkın mey-danda dolaşan Kadılılı genç güreşçi hem mahçup hem de sinirli bir eda ile yeniden güreş tutmayı teklif ediyordu. Ahmet ağabey galip gelmenin gurur ve sarhoşluğu içerisinde giysilerini giymiş sevinç ve mutluluğunu yakınları ile paylaşıyordu. Şayet bir daha tutsa idi, tahminim o ki Ahmet abi onun elinden zor kurtulurdu. Zira rakibi çok güçlü, deneyimli ve kendisine göre daha genç ve enerjikti… Vesile ile olan evliliğinden;


Yüklə 2,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin