Tabarî diyor ki:
Bu sırada Eslemoğulları Medine'ye geldiler. O kadar kalabalıktılar ki Medine sokakları daraldı; hepsi de Ebû Bekr'e bey'at etti. Ömer, defalarca, "Eşlem boyunu görünce anladım ki artık üstünlük bizde" demişti (II, 458; İbn Esir; II, 254. Zübeyr b. Bekkâr, Nehc'ül-Belâğa Şehrinden naklen, VI, 287de, Ebû-Bekr'in Eşlem boyunun bey'atiyle kuvvetlendiğini söyler). Şeyh Müfîd'in "Kitâbu Cemel"de bildirdiğine göre Eşlem boyu Medine'ye kumaş ve azık almak için gelmişti. Onlara, Rasûlullâh'ın halifesi Ebû-Bekr'e bey'at edin, ondan sonra biz size dileklerinizi verelim dediler ve bu suretle onların bey'atini sağladılar.
Ebû-Bekr, mescidde minbere oturdu; halk, geceye dek bey'at etti; böylece Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefat ettikleri Pazartesi günü, akşam oldu; Salı gecesi gelip çattı (E'r-Rıyâd'ün-Nadıra; I, 164; Târîh'ül Hamîs; I, 188). Buharî, "Sahih"inin IV. cildinin 65. sahifesinde, "Bir bölük halk daha önce Sakıyfe'de bey'at etmişti; umûmî bey'at mescidde oldu" der. Enes b. Mâlik der ki: O gün Ömer'in Ebû-Bekr'e, minbere çık deyip durduğunu, sonunda Ebû-Bekr'in minbere çıktığını; "Ey insanlar, hükmünüz bana verildi; oysa ki ben en hayırlınız değilim; iyi hareket edersem bana yardım edin; uygunsuz hareket edersem, beni doğru yola sevk edin" dediğini işittim. Ebû-Bekr, bu sözlerden sonra da "Allah sizi bağışlasın; kalkın namaza" dedi (İbn Hişâm; IV, 340; Tabarî; III, 23; İbn Kutaybe; Uyûn'ül-Ahbâr; II, 234; E'r-Riyad'ün-Nadıra; I, 167; İb-i Kesir; V, 248; Târîh'ül-Hulefâ'; 47; Kenz'ül-Ummâl; III, 129, 2254. Hadis; E's-Siyret'ül-Halebiyye; III, 397, v.s.).
Hz. Rasûlullâh’ın (s.a.a)gasilleri,
teçhiz ve tekfinleri, definleri.
Bütün bu işler olup biterken Hz. Rasûlullâh’ı (s.a.a), Ehlibeyti yıkamakla meşguldü. Cenazelerinin başında, ancak amcaları Abbâs b. Abdulmuttalib, Ebû-Tâlip oğlu Alî, Abbâs'ın oğulları Fazl ve Kuşem, Harise oğlu Zeyd'in oğlu Usâme ve Usâme’nin kölesi Salih vardı. Alî, Rasûlullâh'ı (s.a.a), bedenlerindeki gömleği çıkarmadan yıkamaktaydı; Abbâs, Fazl ve Kuşem, mübarek cesetlerini çeviriyorlar, Alî'ye yardım ediyorlardı; Usâme’yle Salih su döküyorlardı. Ensârdan Evs b. Havlı de onlarla beraberdi; onu gasil işine karıştırmamışlardı.
Hilâfet dâvası, Salı günü, ikindi çağına dek sürmüştü. Pazartesi günü öğle çağından, yâni Hz. Rasûl-i Ekrem'in vefatlarından bu zamana dek ashâb, üç iş başarmıştı: Sakıyfe'deki tartışma, ilk bey'at ve mescidde ki bey'at.
Sah günü akşama doğru herkes, Rasûlullâh’ın (s.a.a) cenazelerine yöneldi; eve geldiler ve namazını bölük-bölük, imamsız olarak kıldılar (İbn Hişâm; IV, 343; Tabarî; II, 450; İbn Esîr: El-Kâmil; II, 225; İbn Kesîr; V, 248; E's-Siyret'ül-Halebiyye; III, 392-394; Tabakaat; II, 2. K 170; Nihâyet'ül-İreb; XVIII, 392-393).
Rasûl-i Ekrem (s.a.a), Alî, Abbâs ve oğullan Fazl ve Kuşem ve. Peygamberimizin köleleri Şükran tarafından defnedildiler (Kenz'ül-Ummâl; IV, 54 ve 60). Usâme’nin bulunduğu da rivayet edilmiştir. Ebû-Bekr ve Ömer hazretleri, Cenâb-ı Peygamber'in defninde bulunmamışlardı (Kenz'ül-Ummâl; III, 140).
Aişe der ki: "Biz, Hz. Rasûlullâh’ın defninden, çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdâr olduk" (İbn Hişâm; IV, 342; Tabarî; II, 452 ve 455; İbn Kesîr; V, 270). Üsd'ül-Gaabe, I. cildin 34. sahifesinde diğer bir rivayet olarak kazma ve kürek seslerinin salı gecesi duyulduğunu zikreder; Tabakaat'ta, Târih'ül-Hamîs ve Zehebî'de de rivayet böyledir; fakat doğrusu Ahmed b. Hanbel'in "Müsned"indeki gibi çarşamba gecesi sabaha karşıdır (VI, 62). Hz. Aişe'den gelen diğer bir rivayette de, "Biz Rasûlullâh’ın nereye defnedileceğinden haberdâr değildik; ancak kürek seslerini duyunca defnedilmekte olduğunu anladık" demektedir (Müsned; VI, 242 ve 274). Gene rivayet edilmiştir ki, yakınlarından başka Hz. Rasûl'ün (s.a.a) yanlarında kimsecikler yoktu; Ensardan Ganemoğulları boyu, evlerinde otururlarken gece yansından sonra kürek seslerini duymuşlardır (Tabakaat; II, 2. K, 78).
Bu bahsi daha fazla uzatmaya lüzum görmüyoruz; ancak Selmân-i Fârisi başta olmak üzere Ammâr b. Yâsir, Mikdâd b. Esved ve Ebû-Zerr, Ebû-Bekr'e bey'at etmemekte Alî'ye uymuşlar, Abbâs b. Abdulmuttalib, oğlu Fazl, Zübeyr b. Avvâm, Halid b. Sa-id, Berâ' b. Azib, Ubeyy b. Kâ'b, Ubâdet b. Sâmit, Ebü'l-Heysem . Teyyihân ve Huzeyfe de bunlara katılmışlardı. Ebû-Bekr, bu ihtilâfı gidermek için Ebû-Ubeyde, Ömer ve Mugıyra'yla Abbâs'ın evine gitmiş, fakat bir sonuç elde edememişti. Hâşim oğullarının bir kısmı, Muhacir ve Ensardan bâzıları, içlerinde Utbe b. Ebî-Vakaas da olmak üzere Hz. Alî'nin evinde toplanmışlardı; Ya'kuubî'ye göre Talha da aralarındaydı. Ebû-Bekr, bunların bey'atini sağlamak için Ömer'i gönderdi. Ömer, Hâlid b. Velîd, Abdurrahmân b. Avf, Sabit b. Kays b. Şemmâs, Ziyâd b. Lebîd, Muhammed b. Mesleme, Selme b. Vakş, Selme b. Eşlem, Üseyyid b. Hudayr ve Zeyd b. Sabitle gitti; içerdekileri dışarıya çağırdı. Hiç kimse çıkmayınca evi içindekilerle beraber yakacağını söyledi. Fâtıma'nın da (a.s) o evde olduğunu söyleyenlere ve "Ey Hattâb oğlu, evimde beni mi yakacaksın?" diyen Hz. Fâtıma'ya (a.s); "Andolsun" dedi Ömer, "Bu iş, babanın yaptığını pekiştirir." (Ensâb'ül-Eşrâf; I, s. 586) "Kenz'ül-Ummâl'e göreyse, "Rasûlullâh'ın hiç kimseyi senin kadar sevmediğini biliyorum; fakat bu, beni yapacağım işten alıkoymaz" demişti (III; 140). Bu olayda, Hz. Fâtımâ'nın (a.s) altı aylık çocuğu Muhsin (yahut Muhassin) düşmüştü; bu çocuk, doğmadan, adını Hz. Peygamber koymuşlardı (Şehristânî: Milel-ü Nihal; İran basımı; I, s..26; Leydin basımı, 40; "El-İmâmetü ve's-Siyâse"de de Hz. Fâtımâ'nın evlerine gidiş hakkında izahat vardır; I; s. 12-14).
hz. Alî (a.s), Ebû-Bekr'in yanına götürüldüğü halde bey'at etmemiş, ona uyanlar da bey'ate yanaşmamışlardı. Cevheri "Sakıyfe"de, İbn Ebi'l-Hadîd'in rivâyetiyle Hz. Ali'nin, Cenâb-ı Fatıma'yı (a.s) bir merkebe bindirip geceleyin Ensârın kapılarını çalarak onlardan yardım istediğini de kaydeder ki (VI, 28) bunu "El-İmâmetü v's-Siyâse"den de öğreniyoruz (I, 12),
Şia'nın "Erkân-ı Erbea-Dört Direk" dediği Selmân, Ammâr, Mikdâd ve Ebû-Zerr'le yukarıda adlarını andığımız ashâb, içlerinde Zü'ş-Şehâdeteyn Huzeymet b. Sabit, Burîdet'ül-Eslemî, Abdullah b. Mes'ûd ve Ebû-Eyyûb'ül-Ensârî, mescidde, Hz. Ebû-Bekr'e Ehlibeytin üstünlüğü, Alî'nin (a.s) halifeliği hakkında sözler söylemişler, deliller göstermişler, fakat hiçbiri kabul edilmemişti (Hâcc Şeyh Abdullâh'ül-Mamakaanî: Tenkıyh'ül-Makaal fî Ahvâl'ir-Ricâl; Tahrân-1349 H. Taşbasması; I, s. 198-199).
Dostları ilə paylaş: |