Ümmetin ayrılığı.
"Ümmetimin ayrılığı, aykırılığı rahmettir" mealindeki hadis hususunda "Suyûtî, "Câmi'us-Sagıyr" de, senetsiz olarak geldiği kaydını ilâve ettiği gibi (I, s. 11) râvilerinden de şüphe edilmiş, mevzu' olduğu söylenmiş, doğru olsa bile, furûa ait ve genişletici hükümlerde, yahut işte güçte vuku' bulan ayrılıklar kastedilmektedir de denmiştir (Mevzuâtu Kebir, s. 19). Çünkü III. Sûre-i Celîlenin 103. âyet-i kerîmesinde, ümmetin ayrılmaması emrolunmakta, 105. âyet-i kerîmesinde, önceki ümmetler gibi bölük-bölük olmamak emri te'kîd edilmekti, IV. Sûre-i Celîlenin 153. âyet-i kerîmesinde, inananların bölük-bölük ayrılmamaları bilhassa emir buyrulmaktadır; Hz. Rasûl-i Ekrem (s.a.a) "Ayıran bizden değildir" buyurmuşlardır ki bu da ihtilâfa, bölmeye sebeb olanlar hakkındadır (Cami1; II, s. 161).
Alî (a.s) ve ona uyanların yolu.
Mezhepte, kendisine uyulan zâta "İmâm" ve "Müctehid" denir. İmâm ve müçtehid denen zât, Kitap ve Sünnetten hüküm çıkarmaya kudreti olan kişidir. Alî (a.s) ise, Hz. Peygamber'i (s.a.a) kavlince; "Ve kendi dileğiyle söz de söylemez; sözü ancak vahyedilen şeyden ibaret" âyet-i kerîmelerinin (Necm, 3-4) beyân ettiği gibi sözleri İlâhî emri bildiren Rasûl-i Ekrem'in (s.a.a), ilim şehri plan Peygamber-i Zişân'ın kapısıdır. Hz. Rasûl (s.a.a), "Ben İlmin şehriyim, Alî kapısıdır; şehri dileyen kapıya gelsin" buyurmuşlar (Müstedrik'üs-Sahihayn'den, Hatîb-i Bağdadî'nin Târihu Bağdâd'ından, Üsd'ül-Gaabe, Tehzib'üt-Tehzîb, Kenz'ül-Ummâl,
Feyz'ül-Kadîr, Er-Riyâd'un Nadara, Künûz'ü Hakaaık ve Savâık'dan naklen fadâil'ül-Hamse; C. II, s. 350-352), "Ben hikmetin şehriyim. Alî kapısıdır" demişler, bir rivayette "Hikmeti dileyen kapıya gelsin" sözünü de bu sözlerine eklemişler; "Hikmet on bölüğe bölündü; dokuzu Alî'ye verildi, biri ondan başkalarına, insanlara ihsan edildi; o, bu bir bölükte de en bilgili kişidir" buyurarak Ali'nin kadrini tebcil etmişler, Hz. Alî de (A.M), "Hamt olsun Allah'a ki hikmeti, biz Ehlibeyte ihsan etti" diyerek hamd-ü senada bulunmuşlardır. (Aynı; s. 248-250). "Ali bendendir, en ondanım; ben kimin mevlâsı", veliyy-i emri "isem, Alî onu mevlâsıdır; Alî, insanların en hayırlısıdır; kim bunu kabul etmezse gerçekten de kâfir olmuştur; Alî, iyi kişilerin", mü'minlerin "İmamıdır ve kâfirleri öldürendir" hadisleriyle Alî'nin derecesini ümmetine bildirmişlerdir (Künûz'ül-Hakaaık; II, s. 116-117).
Kur'ân-ı Mecîd'de "Zikr", namaz (Bakara, 152; Al-i İmrân, 190; Nisa', 103; Ankebût, 45; Cinn, 8; Dehr, 24-25; A'lâ, 15), LXV. Sûre-i Celîlenin (Talaak 10-11. âyeti kerimelerinde Kur'ân ve Hz. Rasûl-i Ekrem anlamlarına gelir. XVI. Sûre-i Celîlenin (Nahl) 42. âyet-i kerîmesinde, "Bilmiyorsanız zikr ehline sorun artık" mealindeki âyet-i kerîmeyi tefsir ederlerken Hz. Alî'nin (a.s), "Biziz zikr ehli" buyurduklarını İbn Cerîr-i Tabarî, tefsirinde bildirir (Fadâil'ül-Hamse; I, s. 283). Suyûtî, "E'd-Dürr'ül-Mensûr"un-da, IX. Sûre-i Celîlenin (Tevbe), "Ey inananlar, Allah'tan çekinin ve gerçeklerle beraber olun" mealindeki 119. âyet-i kelimesindeki "Gerçeklerle beraber olun" emrini İbn-i Abbâs'tan ve İmâm Muhammed'ül-Bâkır'dan (a.s) rivayetle "Ebû-Tâlib oğlu Alî ile olun tarzında yorumlar (Aynı; s. 283). Bunlar da bize, Kur'ân ile Alî'nin, Ehlibeytin ayrılmadığını, ayrılamayacağını bildirmektedir; nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.a) "Alî Kur'ân iledir ve Kur'ân Alî ile; ikisi havuz kenarında bana ulaşıncaya dek ayrılmazlar" buyurmaktadırlar. (Cami'; II. s. 55). "Alî, benim bilgimin kapısıdır; tebliga memur olarak gönderildiğim şeyleri benden sonra ümmetime bildiren, açıklayan kişidir; onu sevmek, îmandır; ona buğzetmekse nifak" hadis-i şerifini "Kenz'ül-Ummâl" "Ebû-Zerr'den tahric ettiği gibi "Müstedrîk'üs-Sahîhayn" da aynı mealdeki hadis-i şerifi Enes b. Mâlik'ten tahrîh eder (Fadâil'ül-Hamse; II, s. 252-253). "Ümmetimin en ileri ve gerçek hüküm vereni Alî'dir" hadîs-i şerîfi de aynı mealdedir ve çeşitli rivayetlerle Hz. Peygamber'den (s.a.a) bir çok sahâbî vasıtasıyle ve müteaddid yollarla, Buhârî'de, İbn Mâce'nin "Sahîh"inde, "Müstedrik"te, "Tabakaat'ta, Beyhakıy'nin "Sünen"inde, "İstiâb, Mecma', Er-Riyâd'un-Nadara, Mirkaat'ül-Mesâbih" ve "Hilyet'ül-Evliyâ"da tahric edilmiştir; Neseîde "Sahîh"inde, Ahmed b. Hanbel "Müsned"inde, "Savâık, Kenz'ül-Ummâl" ve "Nur ul, Absâr"da da aynı mealde hadîsi şerifler, muhtelif yollarla tahric edilerek zikrolunmaktadır (s. 265-270). Tirmizî "Sahîh"inde, Hâkim "Müstedrik"inde, "Alî'nin hakla", yâni gerçekle "Gerçeğin de Alî ile olduğunu" bey&n buyuran Hz. Rasûl-i Ekrem'in (s.a.a), "Allah’ım, o, nereye dönerse, nereye varırsa hakkı onunla beraber kıl" diye dua ettiklerini bildiren hadisleri de mevcuttur ki bu mealde "Târihu Bağdad"da, "Mecma'üz-Zevâid" ve "Kenz'ül-Ummâl'de de hadisler vardır (s. 108-111).
Alî'nin ve Ehlibeytin Şîası, bütün bunlara temessük ederek, Hz. Resûl’ün (s.a.a.), bu âlemden ihticâbından sonra Alî'ye ve Ehlibeyte uymuşlardır. Alî ve Ehlibeyt (a.s) hakkındaki badikleri yazmaya kalksak, ayrı ve müstakil, bir değil, bir çok kitap meydana gelir. Rasûlullâh (s.a.a), Kâ'be-i Muazzama'nın içinde bu âleme gelen tek kişiyi, Alî'yi, Kabe'ye benzetmişler, ona gelindiğini, fakat onun kimseye gitmeye ihtiyâcı olmadığını buyurmuşlar (Üsd'ül-Gaabe, Mısır; Vehbiyye Matbaası-1285 H.C.IV. s. 31). "Alî, bedenimdeki başım menzilesindedir" hadîs-i şerîfiyle onun, kendilerince derecesinin ne olduğunu beyân etmişlerdir (Târîhu Bağdad; Mısır, Matbaat'üs-Saâde-1349 H, C. VI, s. 12; Nûr'ül-Ebsâr; Mısır-1322 H. s. 27. Deylemî de aynı hadîsi tahrîc eder; Savâık'da da mevcuttur; Münâvî, "Feyz'ül-Kadîr"in IV. cildinde zikreder; Mısır, Mustafa matbaası-1356 H; S. 357), Muhibüddin-i Tabarî "Er'Riyâd'ın-Nadara"da, Ebû-Bekr Hazretlerinin, Hz. Alî ile beraber Rasûl-i Ekrem’in (s.a.a) kabirlerini, vefatlarından altı gün sonra ziyaret ederlerken, "Rasûlullâh'ın, Alî, bana, ben Rabbimin katında ne mertebedeysem, o mertebededir buyurduğu kişiden öne geçemem" dediğini bildirmekte, bu olayın "El-, Mavâfık"ta da zikredildiğini kaydetmektedir (İttihâd'ül-Mısrî Matbaası, 1. basım; C. II, s. 163); İbn Hacer de "Savâık"ına bunu almıştır (Mısır; Meymeniyye Matbaası-1312 H. s. 106).
Dostları ilə paylaş: |