Şîa kimlerdir?
Şîa, bizzat Hz. Peygamber (s.a.a)) tarafından, Ali'ye (a.s) uyanlara verilen addır. Hz. Peygamber (s.a.a), "Alî'nin Şîası, kurtulanların, muratlarına erenlerin ta kendileridir", buyurmuşlardır. (Künûz'ül-Hakaaık; I, s. 94); Hz. Ali'ye (a.s), "Yâ Alî" buyurmuşlardır. "Sen ve Şian, havuzun kıyısında bana ulaşacaksınız.' (Aynı; II, s. 206)
'inananlar ve iyi işlerde bulunanlarsa: Onlardır şüphe yok ki
yaratılmışların en hayırlıları, Rablerinin katındaki mükâfatlan
altlarından ırmaklar akan ebedî Adin cennetleridir; ebedî olarak
da ordadır onlar; Allah razı olmuştur onlardan ve onlar da razı ol
muşlardır O'ndan; bu mükâfat, Rabbinden korkanadır"
mealindeki âyet-i kerîmeler (Beyyine, 7-8) nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.a), Alî'ye (a.s), "Bunlar sensin ve senin Şîandır; sen ve Şîan, kıyamet günü, Allah'tan razı olmuş ve O'nun râzılığını kazanmış olarak hasredilirsiniz" buyurmuşlardır (Bu âyet-i kerimeler dolayısıyla İbn Hacer'in "Savâık" ında, Hâkim'in "Şevâhid'üt-Tehzîl"inde ve Deylemî'de bulunan .hadisler için rahmetli Ayetul-
lah Abdul-Huseyn Şeref üddîn'il Amilî'nin "El Fusûl ul- Mühimme fî Telîfil-Ümme" adlı kitabına bakınız; Necef-i Eşref-1375.H; III. Basım. VII. fasıl; s. 38-39). .
Hz. Ali de (a.s) asra'da, aynı mealde bir hadis-i şerif nakletmişlerdir ki bu, "Savâık"da zikredildiği gibi Tabarânî tarafından da rivayet edilmiştir. Gene Tabarânî, "Savâık"da zikredildiği veçhile Hz. Peygamberin (s.a.a), Alî'ye (a.s) "Cennete ilk giren dört kişidir: Ben, sen, Hasan ve Huseyn. Soyumuz arkamızdan, Şîamız da sağımızdan-solumuzdan girerler" buyurduğunu bildirir; Ahmed b. Hanbel, "Manâkıb"ında, Alî'ye, "Razı değil misin ki sen, Hasan ve Huseyn, cennette benimle beraber olacaksınız; Şîamız da sağımızda, solumuzda bulunacak" buyurduklarını bildirir ki bu hadis "Savâık"da da vardır. Hz. Rasûl-i Ekrem'in (s.a.a), "Ulular ulusu Allah, Peygamberleri ayrı ayrı ağaçlardan (soylardan) yarattı; benimle Alî'yi bir ağaçtan halketti; o ağacın kökü benim; Alî dallan-budaklandır; Fâtıma, o ağacın verimidir; Hasan'la Huseyn meyveleri; Şiamız da yapraklarıdır. Kim, bu ağacın dallarından birine yapışırsa kurtulur; yapışmayan helak olur" buyurduklarını, sonra da "Sizden, tebliygıma karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim ancak yakınlara sevgidir" âyet-i kerimesini (Şûra, 23) okuduklarını Hâkim, tahrîc etmektedir; bu hususta daha pek çok hadis-i şerif vardır (Aynı kitaba bakınız, s. 40-44).
Hadis yasağı
Hz. Peygamber'in (s.a.a) zamân-ı saadetlerinde, ilk halifelerin devirlerinde, hattâ Ümeyye oğullarının saltanat çağlarında, mezhep diye birşey yoktu. Hz. Rasûl-i Ekrem (s.a.a) hayattayken, Müslüman olan, Kur'ân-ı Mecîd'e, Hz. Peygamber'in (s.a.a) hadislerine uyar, her hangi bir hususta şüpheye düşerse ona danışır, onun sözünü tutar, hareketlerine uyar, şübheden kurtulurdu. Hz. Peygamber'in (s.a.a) ebediyete göçmelerinden sonra ümmetin din ve dünya işlerine uhdelerine alanlar, bir çok hususlarda Kur'ân-ı Mecid'i, Hz. Rasûl-i Ekrem'in (s.a.a) hadisleri açıkladığı hâlde hadislerin yazılmasını şiddetle yasakladılar; birinci Halife, beş yüz hadis topladığı halde sonra onları getirtip yakmıştı (Kenz'ül-Ummâl; 5, a. 237). İkinci Halife, kimde hadis varsa onları yok etmesini bütün şehirlere, şehirlerin halkına bir yazıyla bildirmişti (Aynı kitap ve aynı S). Muhammed b. Ebî-Bekr, Ömer'in, yazılı hadisleri getirtip yaktırdığını söyler (Tabakaat; 5, 8. 140). Bu yasak, Emevîlerden Abdülâziz oğlu Ömer'in zamanına dek (99-102 H. 717-720 M.) sürdü (Ebî'1-Fidâ1 Târihi; I, 151. Bu, başka kaynaklarda da mevcuttur). Oysa ki Kur'ân-ı Mecîd'de bir çok şeyler icmâlen mevcuttur; bunların tafsili ancak kavlî, fi'lî ve takriri hadislerle anlaşılabilir. Bir çok âyetlerin anlamlarını da hadisler açıklar; hattâ bu yüzden Hz. Alî (A.M), İbn-Abbâs'ı Haricîlerle görüşmeye gönderirlerken, "Onlarla Kur'ân'a dayanarak bahse girişme; çünkü Kur'ân bir çok yönü olan, türlü yorumlarla yorumlanabilen bir kitaptır; sen söylersin, onlar da söylerler, onlara sünnete dayanarak delil getir; çünkü ondan kaçmaya yol bulamazlar" buyurmuşlardır (Nehc'ül-Belâğa tercemesi ve şerhi; s. 324-325).
Kur'ân-ı Mecîd, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatlarından sonra Hz. Emir'ül-Müminîn Alî (a.s) tarafından toplanmış, yazılmıştı. Ayrıca birinci Halife zamanında da sahabeden bir heyet Kur'ân-ı Mecîd'i yazmışlardı; tertibiyse bizzat Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından yapılmıştı. Bu bakımdan bu hadis yasağının, hadislerin Kur'ân'a karışması ihtimâli düşünülerek alınmış bir tedbir mâhiyetinde olduğu, doğru olmasa gerektir.
Mezheplerin zuhuru.
Hadis yazmak ve rivayet etmek yasağı arz ettiğimiz gibi epeyce sürdü. İkinci Halîfe, Ebû Hüreyre’de, hadis rivayet ettiği takdirde onu süreceğini söylemiş, hattâ yalan söylemekle töhmetlemiş ve dövmüştü (Seyyid Şerefüddîn Ad'ül Huseyn-i Amilî: Ebû Hüreyre; III. basım, Necef-i Eşref-1385 H. 1965; 186-188; Mahmûd Ebû-Reyye: Şeyh'ü Mudıyra Ebû-Hüreyret'id-Devsî; II. basım, s. 66).
Fakat Ümeyyeoğulları saltanatını kuran Ebû-Süfyân Oğlu'nun zamanında aynı zat, yâni Ebû-Hüreyre, Hz. Alî (a.s) aleyhinde Irak'ta bir hadis rivayetine karşılık taltif edilmişti (Ebû-Hüreyre; s. 42-43).
Hadis rivayetinin yasaklanması, hadis yazılmasının menedilmesi, bilhassa Ümeyyeoğulları zamanında Hz. Ali (a.s) ve Ehlibeyt aleyhindeki siyâset, yalan hadislere revaç verdi; ayrıca bir çok hususlarda ihtilâflar meydana geldi. Sonunda ihtilâf duyulan meselelerde önce Kitaba ve Sünnet'e, yâni Kur'ân-ı Mecîd'e başvurulması lüzumu duyuldu. Kitap ve Sünnet'te bulunmayan meselelerde, o meseleleri, Kitapta ve Sünnette bulunanlara benzer hükümlerle kıyaslamaya ve sahabenin ittifakına bakmaya yönelenler, yâni kıyâsı ve icmâı, şer'î hüccet kabul edenler oldu; bunlara "Re'y ve Kıyasla amel edenler" dendi. Bu iki delili, yahut yalnız kıyası kabul etmeyenlerse "Hadîs ehli" diye anıldı. Sonra bu bölüklerden bölükler türemeye başladı; böylece çeşitli mezhepler meydana çıktı.
Ehlibeyt tarafını tutanlar.
Ehlibeyt tarafını tutanlarsa, Hz. Peygamberin (s.a.a) defalarca ve son haclarının (Vida1 Haccı) Arife hutbelerinde de buyurdukları "Ben, sizin içinizde iki halife", yâni yerime geçen, beni temsil edecek olan iki esas "bırakıyorum; gökle yer arasında", Allah tarafından, onun yüce katından size "Uzatılmış bir ip", yapışacağınız, tutacağınız gerçek vâsıta "Olan Allah'ın Kitabı ve benim Ehlibeytim. İkisi, havuz kıyısında, bana ulaşıncaya dek birbirinden ayrılmaz; bunlara yapışırsanız benden sonra kesin olarak sapıklığa düşmezsiniz" mealindeki hadise uymuşlar, mezhep diye birşey kabul etmemişler, her hususta Kitab'a, Kur'ân-ı Mecîd'e ve Kur'ân-ı Mecîd'in Ehlibeyt tarafından yorumuna uymuşlardır. Bu hadis-i şerif müteaddit yollarla, meal aynı olarak, Ehlibeyt'ten ve bir çok sahâbîden sahih olarak rivayet edilmiştir. (Câmi'üs-Sagıyr; I, s. 53, 87; II, s. 4). Zeyd b. Erkam, Hz. Resûl’ün (s.a.a), Mekke'yle Medine arasında, Gadir Humm'daki hutbelerinde, "Ey insanlar, gerçekten ben de insanım; Rabbimin elçisinin (Ölüm Meleği'nin) geleceğini, ona icabet edeceğimi sanıyorum. Sizin aranızda iki paha biçilmez şey bırakıyorum; ilki, Allah'ın Kitabı; onda hidâyet ve nur var ve Ehlibeytim" buyurup üç kere "Size Ehlibeytime uymanızı öğütlerim" buyurduklarını rivayet eder. Zeyd, "Kadınları, Ehlibeytinden değil mi?" sorusuna da "Onlar da ev halkından; ama Ehlibeyti, kendilerinden sonra sadakanın har&m edildiği kişiler" diye cevap vermiş; "Onlar kimlerdir?" diye sorulunca "Alî'nin, Akıyl'in, Ca'fer'in ve Abbâs'ın soyları" demiş, "Bütün bunlara sadaka haram mı" denince de "Evet" demiştir. (Sahîhu Müslim" Fadâl'üs-Sahâbe" babının "Alî b. Ebî, Tâlib'in faziletleri" bölümünden naklen Seyyid Murtaza'l-Huseyniyy'il-Fîrûzâbadî'nin fadâil-ül Hamseti mine's-Sıhâh'ıs-Sitte"si; Necef-i Eşref-1348 H.C. II, s. 43-44). Bu hadis'i şeriften sonra, "Onların önlerine geçmeyin" yâni onların hükümlerinden başka bir hüküm vermeye kalkışmayın, yoksa helak olursunuz mutlaka; onlara birşey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha fazla bilirler" buyurdukları da rivayet edilmiştir. (Kenz-ul Ummâl, Müşkil'ül-Asâr, sahîhu Tirmizî, Üsd-ül-Gaabe, Müstedrik'üs-Sahîhayn, Hasâisu Neseî, Savâık, Müsned, Tabâkaatu İbn Sa'd, Tefsîru Fahr-i Râzî, Feyz ul-Kadîr, Hilyet'ül-Evliyâ', Mecma'üz-Zevâid ve diğer hadis kitaplarında mevcut olan bu hadis-i şerif için aynı kitabın II. Cildinin 43-56. sahifelerine bakınız).
Dostları ilə paylaş: |