Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə36/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   80

Sorular:


1- Peygamberlerin (a.s) ismetini aklî delillerle ispatlayınız

2- Kur'ân'da hangi ayetler peygamberlerin ismetini ispatlamaktadır?

3- Peygamberlerin vahiy alma konusunda hatadan masun olmalarının sırrı nedir?

4- Peygamberlerin günah karşısında ismete sahip olmaları, onların özgür iradesiyle nasıl açıklanır?

[1]- Kur'ân-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Onun gördüğünü gönül yalanlamadı." Necm, 11.

26- İSMETLE İLGİLİ BİRKAÇ ŞÜPHENİN CEVABI


Peygamberlerin ismeti etrafında yaratılan bazı şüphelere burada cevap verip konuyu açıklığa kavuşturmak istiyoruz.

1- Masum Nasıl Ödül Hak Eder?


Bu şüphelerden biri şudur: Yüce Allah peygamberleri her nevi hata ve günahtan masun ve masum kılmış olduğuna ve bunun gereğinin de onların vazifelerini yapabilmelerini garantilemek olduğuna göre, bu durumda onlar kendi özgür iradeleriyle herhangi bir ödüle hak kazanmış sayılmamakta, vazifelerini yerine getirip günah ve hatadan uzak durmaları onlara böyle bir puan kazandırmamaktadır aslında. Çünkü Yüce Allah, onlara verdiği masunluk ve masunluğu kime verse, aynı sonucu alabilirdi zaten.

Bu şüphenin cevabı önceki bahislerimizde zımnen verilmiş ise de, burada özetle değinelim: Masum olmak, vazifesini mecburî olarak yerine getirmek ve günahtan mecburî olarak uzak kalmış olmak demek değildir. Daha önceki bahsimizde Yüce Allah'ın peygamberleri özel olarak koruyup muhafaza etmesinin, onların özgür iradeleriyle davranmasına ters düşmediğini belirtmiştik. Zira her ne kadar bütün olaylar sonuçta Yüce Allah'ın tekvinî iradesinde noktalanıyor ve O'nun özel bir açıklaması hâlinde işlerin O'na mal edilme oranı daha ziyade artmış oluyorsa da ilâhî irade insan iradesinin enleminde değil, boylamındadır, yani Allah'ın iradesi, insanın iradesinin yerine ikame edilmekte değildir.

Ancak, Yüce Allah'ın has kulları için temin edip hazırladığı özel imkân, ortam ve şartlar gibi, masumlara karşı da özel lütuflarda bulunması, onların sorumluluğunu aslında daha da artırmakta; sevap ve ecirleri arttığı gibi, muhalefet durumunda çarptırılacakları cezayı artırmaktadır. Her ne kadar masum şahıs, doğru tercihte bulunacağı için hiçbir zaman cezayı hak etmeyecek ve ceza almayacaksa da, bu yolla ödülle ceza arasında bir denge kurulmuş olmaktadır. Özel bir nimetten yararlanan herkes için bu dengenin bir benzeri vardır.

Mesela Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) ailesinin yakınlarıyla ulema[1] özel ve kritik bir vazife üstlenmişlerdir, bu nedenle de iyi amellerinin ödülü daha fazla olduğu gibi, eğer günah işleyecek olurlarsa cezaları da daha ağır olacaktır.[2] Dolayısıyla, yüksek manevî makamlara sahip olanların düşme tehlikesi ve bu tehlikeden duydukları korku daha fazladır.

 

[1]- Kur'ân-ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor: "Ey Peygamber'in kadınları, sizden kim açık bir utanmazlıkta bulunursa onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır. Ama sizden kim Allah'a ve Resulüne gönülden itaat eder ve salih bir amelde bulunursa ona ecrini iki kat veririz. Ve biz ona üstün bir rızk da hazırlamışızdır. Ey Peygamber'in kadınları, siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer sakınıyorsanız artık sözü çekicilikle söylemeyin ki sonra kalbinde hastalık olan kimse tamah eder. Sözü örfe uygun şekilde söyleyin." Ahzab, 30-32).



[2]- Rivayette şöyle buyrulur: "Âlimin bir günahı bağışlanmadan önce, cahilin yetmiş günahı bağışlanır."

2- Masumlar Neden Günah İşlediklerini İkrar Ederler?


Bir başka şüphe konusu ise, "Peygamberlerle diğer masumların; dua ve münacatlarında da görüldüğü gibi kendilerini "günahkâr kullar" olarak tanımlamaları ve sürekli tövbe ve istiğfarda bulunmalarıdır; bu ikrar ve itiraflara rağmen onları masum ve günahsız saymak mümkün müdür? şeklindeki sorudur.

Cevap şudur: Farklı derecelerle kemalin doruğu ve kurb-u ilâhîde bulunan masumlar kendilerini, başkalarından çok daha fazla sorumlu görüyor, Yüce Rablerinden başka bir şeye ilgi duymayı bile büyük bir günah telakki ediyor, bu nedenle de tövbe ve istiğfarda bulunuyorlardı. Daha önce de peygamberlerin ismetinin, şu veya bu şekilde günah olarak adlandırılabilecek her şeyden masun oldukları anlamına gelmediğini, onların ismetinin, farzlarla muhalefet ve fıkhî haramları işleme masuniyeti olduğunu belirtmiştik.


3- Şeytanın Peygamberler Üzerinde Tasarrufta Bulunması, Onların İsmetiyle Bağdaşır Mı?


Bir diğer şüphe de şudur: Kur'ân'daki istidlallerden birinde peygamberlerin ismeti konusunda, onların "muhlas"lardan olduğu ve şeytanın onları günaha düşürmekten ümidini kestiği geçiyor. Oysa yine Kur'ân-ı Kerim'de, şeytanın peygamberleri etkileyebildiği ima edilmekte ve mesela A'raf/27'de şöyle buyrulmaktadır:

Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini sıyırtarak onları cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir belaya uğratmasın…

Görüldüğü gibi bu ayette Âdem’le (a.s) Havva'yı kandırıp cennetten çıkarılmalarını sağlayanın şeytan olduğu buyrulmakta, Sâd/41'de de Hz. Eyyub (a.s) için şöyle denilmektedir:

Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o "herhalde şeytan bana, kahredici bir acı ve azap dokundurdu." diye Rabbine seslenmişti…

Hac/52'de de şeytanın bütün peygamberlere telkinde bulunduğu ima edilip şöyle buyruluyor:

Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler (Resul ve nebiler) bir dilekte bulunduklarında şeytan onların dileklerine bir telkin katardı…

Cevap şudur: Bu ayetlerin hiç birinde şeytanın, Allah'ın farzlarına karşı peygamberleri muhalefette bulunmaya itebildiği ifadesi yoktur. A'raf Suresi'nin 27. ayetinde ise şeytanın "yasaklı meyve" konusundaki telkini anlatılır; burada "yasaklı meyve"den yemeye yönelik yasağın haram bir yasak olduğu ifadesi yoktur, ancak, Âdem’le Havva'ya "bu meyveden yiyenlerin cennetten çıkarılıp yeryüzüne düşeceği" uyarısında bulunulmuştu. Şeytanın telkin ve vesveseleri onların bu "irşâdî nehy"e [uhrevî cezası olmayan yasak konusunda bilgilendirilip uyarılma] uymamalarına neden olmuştur. Daha da önemlisi, bu sırada içinde yaşadıkları âlem, "dinî görevlerin belirlenmiş olduğu" bir âlem değildi ve henüz herhangi bir şeriat nazil olmamıştı.

Sâd Suresi'nin 41. ayetine gelince: Bu ayette şeytan tarafından Hz. Eyyub'a (a.s) ulaşan acılarla belalara işaret edilmekte olup hazretin (a.s) Allah'ın emir veya yasaklarına karşı çıktığını ima eden hiçbir ifade bulunmamaktadır.

Hac/52'de ise şeytanın, bütün peygamberlerin faaliyetlerine sabote girişimlerinde bulunduğu hatırlatılmakta, onların insanların hidayeti konusundaki arzularının gerçekleşmemesi için şeytanın hep bir şeyler yaptığı vurgulanmaktadır; ama ayetin hemen akabinde de "Yüce Allah'ın, sonunda şeytanın hile ve oyunlarını hep bozduğu ve daima hak dinini kalıcı kıldığı" da hatırlatılmaktadır.


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin