Birinci Bölüm / allah'i tanimak


Dünya Hayatını Tercih Etmenin Neticesi



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə71/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   80

Dünya Hayatını Tercih Etmenin Neticesi


Ahiret âleminin avantajları ve cennet nimetleriyle Yüce Allah'ın rızvan ve yakınlığının dünya zevklerinden çok daha tatlı ve üstün ol-duğu dikkate alınacak olursa dünya hayatını ahiret hayatına tercih et-menin akılsızca bir davranış olacağı ve pişmanlıktan başka bir netice vermeyeceği kolayca anlaşılır.[1] Dünyayı tercih edip onun zevklerine bağlanmanın, insanı sadece ebedî saadetten mahrum bırakmakla kal-madığı, aynı zamanda ebediyen bedbaht ve rezil bir konuma da düşür-düğü anlaşıldığında bu eğilimin çirkinlik ve yanlışlığı daha iyi fark edilecektir. Ancak, şunu da hemen belirtelim ki insanın geçici dünya zevklerini, ebedî ahiret yaşamına zarar vermeyecek şekilde ebedî saa-dete tercih etmesi mümkün olsaydı bile, böyle bir tercih yine aptalca olacaktı; çünkü ahiret saadetinin fevkalade üstün ve daha makbul ol-duğu tartışılmazdır. Kaldı ki kimsenin ebedî hayattan kaçması müm-kün değildir; binaenaleyh bütün vaktini ve enerjisini dünya yaşamına adayıp ahiret dünyasını unutan ya da onu büsbütün inkâr eden biri, cennet nimetlerinden mahrum kalacağı gibi, buna ilave olarak türlü cehennem azaplarına da ebediyen müptela olmaktan kurtulamayacak ve kat kat zarara uğramış sayılacaktır.[2]

Bu nedenledir ki Kur'ân-ı Kerim bir yandan ahiret nimetlerinin üstünlüğünü hatırlatıp dünya hayatına aldanmaktan sakınılması uyarısında bulunurken,[3] bir yandan da dünyaya bağlanıp ahireti unutmanın, ebedî dünyayı inkâr veya onun varlığından şüphe etmenin zararlarını sayıp sıralamakta ve böyle bir tutumun ebedî bedbahtlık ve zillete neden olacağının altını çizmektedir.[4] Dünyayı tercih eden biri sadece ahiret ödülünden mahrum kalmayacak, aynı zamanda ebediyen bunun cezasını çekmeye de mahkum olacaktır.

Bunun sırrı da şudur: Dünyaperest biri, Yüce Allah'ın kendisine verdiği yetenek ve imkânları ziyan etmekte ve ebedî mutluluğun meyvesini vermesi gereken bir ağacı kurutarak semeresiz hâle getirmekte; kendisine onca nimeti veren velinimetinin hakkını (=O'na ibadette bulunma) tanımamakta ve O'nun verdiği nimetleri, O'nun razı olmadığı bir yolda kullanmaktadır. İşte böyle biri, bu tercihinin korkunç neticesiyle karşı karşıya geldiği zaman "keşke toprak olsaydım da böylesine uğursuz bir kadere yakalanmasaydım!" diye pişmanlıkla yakınıp durur.[5]

Sorular:


1- Dünyayla ahiret arasındaki önemli farkları belirtiniz.

2- Dünyanın neden kınandığını açıklayınız.

3- Dünyaya bağlılığın zararlarını açıklayınız.

4- Ahirete inanmama, neden ebedî azaba yol açmaktadır? 

[1]- A'la, 16; Fecr, 24.

[2]- Hud, 22; Kehf, 104-105; Neml, 4-5.

[3]- Bakara, 102, 200; Tevbe, 38; Rum, 33; Fatır, 5; Şûrâ, 20; Zuhruf, 25,34.

[4]- İsrâ, 10; Bakara, 86; En'âm, 130; Yunus, 7-8; Hud, 15-16; İbrahim, 3; Nahl, 22, 107; Müminun, 74; Neml 4-5, 66; Rum, 7, 16; Lokman, 4; Sebe, 8, 21; Zümer, 25; Fussilet, 7; Naziat, 38-39.

[5]- Nebe, 40.

52- DÜNYAYLA AHİRET ARASINDAKİ İLİŞKİ

Giriş


İnsanoğlunun yaşamının şu geçici dünya yaşamından ibaret olmadığını, bir kez daha ahiret âleminde dirileceğini ve bir daha ölmemek üzere ebediyen o âlemde yaşayacağını açıklamaya çalıştığımız daha önceki bahsimizde, ahiret hayatının gerçek anlamda bir "hayat" olduğunu ve bunun karşısında dünya hayatına hayat bile denilemeyeceğini vurguladık. Zira ahiret hayatının anlamı iyi veya kötünün sırf adı veya hayalî ve vehmî bir fenomen değildir.

Bu açıklamalardan sonra sıra, dünya hayatıyla ahiret hayatı arasındaki ilişkiyle, bu ilişki ve bağların türünün belirlenmesine gelmektedir. Daha önceki bahislerimizde bu ilişkinin türü bir yere kadar belirlenmiş olduysa da, bu konudaki yanlış ve garazkâr iddialarla batıl görüşlere binaen, meselenin biraz daha etraflıca incelenmesinin ve Kur'ân'daki beyanlarla aklî deliller ışığında dünya-ahiret ilişkilerinin nicelik ve niteliğinin net olarak açıklanmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.


Dünya, Ahiretin Tarlasıdır


Burada önemle vurgulanması gereken ilk nokta, ahiret saadeti veya bedbahtlığının tamamen insanın dünyadaki davranışlarına bağlı olduğudur. Ahiret nimetleri ahirette çalışıp çabalayarak elde edilemez; fikrî veya fizikî gücü daha fazla olanların orada daha fazla nimete kavuşma şansına sahip olduğu veya birilerinin, hile ve sahtekârlıkla başkalarının emeğinden kendisine pay çıkarabileceği zannedilmemelidir. Nitekim bazı cahiller böyle zannetmiş ve ahiret dünyasının bu dünyadan tamamen bağımsız ve ayrı bir dünya olduğu zehabına kapılmışlardır; Kur'ân-ı Kerim bazı kâfirlerin şöyle dediğini buyurur:

(Dünyaya düşkün olan der ki:) Kıyametin kopacağını sanmıyorum, kopsa bile, Rabbimin katına geri döndürülmem hâlinde orada dünya nimetlerinden daha hayırlı bir sonuç bulacağım! [1]

Bir başka ayette de kâfirlerin şu sözü aktarılır:

Kıyametin kopacağını sanmıyorum, eğer kıyamet kopar ve Rabbimin katına geri döndürülecek olursam bile O'nun katında en iyi nimetlere kavuşacağım! [2]

Böyleler, ya ahiret âleminde de kendi çaba ve gayretleriyle bol bol nimetler elde edebileceklerini sanıyor, ya da dünyada nimetlere sahip olmalarının Allah'ın onlara özel lütuflarda bulunmasının bir göstergesi olduğunu, dolayısıyla da ahirette de böyle bir lütfe mahzar olacaklarını zannediyorlardı!

Özetlemek gerekirse: Ahiretin dünyadan tamamen bağımsız bir âlem olduğuna inanan ve bu dünyadaki iyi veya kötü amellerinin, ahi-rette nimete kavuşması veya azaba uğramasında hiçbir etki yaratmayacağını sanan biri, semavî dinlerin vazgeçilmez inanç prensiplerinden biri olan meada, yani ölümden sonra dirilişe, kıyamete ve hesap gününe iman etmemiş demektir. Zira bu prensibin asıl önemli tarafı, dünyada işlenen amellerin karşılığı olan ödül veya cezaların mutlaka ahirette verileceğidir. Dünyanın "ahiretin tarlası", "ticaret yeri" veya "alış-veriş mekânı" olarak tanımlanmasının nedeni de budur zaten; insanoğlu bu dünyada çalışacak, burada ektiği tarlanın mahsulünü öbür tarafta alacaktır.[3] Meadla ilgili burhanlar ve Kur'ânî beyanlar da bunu gerektirdiğinden bu kadar açıklamanın yeterli olacağını sanıyoruz.

 

[1]- Kehf, 36.



[2]- Fussilet, 50.

[3]- Kur'ân-ı Kerim dünyevî ödül ve cezadan da söz eder, fakat tam ve kalıcı ödül ve ceza ahirete mahsustur.



Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin