Hukuk sosyal ilişkileri düzenleyen ve yaptırımı bulunan kurallar topluluğudur.
Borçlar Hukukunun konusu ise bu sosyal ilişkiler arasında borç ilişkileri adını verdiğimiz hukuksal ilişkiler oluşturmaktadır.
Özel hukuka hakim olan genellik ve eşitlik ilkesi borçlar hukukunda da yer bulur.
Toparlayacak olursak:
Borçlar Hukuku kişiler arasında doğan borç ilişkilerini inceleyen, eşitlik temelini esas alan bir özel hukuk dalıdır.
II-BORÇ İLİŞKİSİ
Bir sosyal ilişkinin borç ilişkisi sayılabilmesi yani borçlar hukukunun konusunu oluşturabilmesi için, bu ilişkinin taraflarını ve konusu incelememiz gerekecektir.
Borç ilişkisinin taraflarını Alacaklı ve Borçlu oluşturur.
Borç ilişkisinin konusunu ise Edim oluşturur.
Dolayısıyla borç ilişkisinden söz edebilmemiz için üç unsur gerekir;
Alacaklı
Borçlu
Edim
A) ALACAKLI
Alacaklı taraf borç ilişkisinin aktif tarafını oluşturur.
Alacaklı borcun konusunun (edimin) yerine getirilmesi (ifa edilmesini) talep etme yetkisine sahiptir.
B) BORÇLU
Borçlu taraf borç ilişkisinin pasif tarafını oluşturur.
Borç ilişkisinden doğan edimi ifa ile yükümlü olan başka bir ifade ile kendisinden ifa istenen kişidir.
C) EDİM:
Bir borç ilişkisinde alacaklının talep edebileceği, borçlunun ise yerine getirmekle yükümlü olduğu davranış biçimidir.
Edimin konusunu oluşturan davranış biçimi yapma, verme veya yapmama şeklinde olabilir.
Edim hukuken korunan bir menfaat olmalıdır.
İmkansız olamamalıdır.
Hukuka aykırı olmamalıdır.
Genel ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olmamalıdır.
Edimin belirlenebilir olması yeterlidir. Mutlaka belli olmasına gerek yoktur.
Edimin mutlaka ekonomik bir değerinin olması şart değildir.
a) Edim Türleri: aa) Davranış Şekline Göre Edimler; — Olumlu Edimler;
Borçlunun edimi yapma veya verme şeklinde ise bu edim türü olumlu edimdir.
Yapma edimi borçlunun fikirsel ve bedensel çabası ile ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle yapma edimleri aynı zamanda bir şahsi edimdir.
Verme edimi ise borçlunun alacaklıya bir şey vermeyi borçlanmasında söz konusu olur.
Burada borçlu ne bir verme ne de yapma yükümlüğü altına girmiştir. Borçlunun borcu, yapmama şeklinde bir kaçınma veya katlanma borcudur.
İşçinin işverene karşı yüklenmiş olduğu rekabet etmeme borcu böyle değerlendirilmelidir.
Yine ticari temsilciler adına hareket ettikleri kişiler ile rekabet etmeme yükümlüğü altındadırlar. (BK 553) Burada kanundan doğan bir yapmama edimi söz konusudur.
bb) Sürelerine Göre Edimler —Ani Edimler;
Borçlu borç konusu edimi bir kez yerine getirmektedir. Bu edimi tek hareketle yerine getirebileceği gibi birden fazla hareketle de yerine getirebilir.
Buna göre peşin satış sözleşmesinde paranın ödenmesi, istisna sözleşmesinde yüklenicinin imal ettiği eseri sahibine teslim etmesi bu türe örnektir..
— Sürekli Edimler;
Borçluyu belli bir süre, belli davranış ya da davranış biçimleri ile bağlı bulunmakla yükümlü kılan edimlerdir.
Yani bu tür edimler borçluyu belli bir süre boyunca devamlı uyma yükümlülüğü altında tutmaktadır.
İşçinin hizmet sözleşmesi süresince hizmet etmekle yükümlü olması durumlarında hep sürekli edim söz konusudur.
Yine kiraya verenin kiralananın kiracı tarafından kullanılmasına süre sonuna kadar katlanması bu türe örnektir.
NOT: Edimin ani veya sürekli edim olup olmaması sözleşmenin tek taraflı irade açıklaması ile sona erdirilmesi bakımından önemlidir. Sürekli edimler kural olarak fesih ile ileriye etkili olarak sona erer, ani edimler ise dönme ile geriye etkili olarak sona ererler. — Dönemsel Edimler;
Borçlunun belirli bir zaman içinde periyodik aralıklarla edimini tekrarlayarak ifa etmesidir.
Bir yayına abone olunması veya vergi yükümlülüğü gibi
cc) Sonuçlarına Göre Edimler — Fiili Edimler;
Dış dünyada fiili bir farklılık ortaya çıkartan edim türüdür.
Terzinin elbise dikmesi, müteahhidin inşaat çıkması gibi.
— Hukuki Edimler;
Dış dünyada değişiklik yaratmayıp sadece hukuki düzende değişiklik ortaya çıkartan edimlerdir.
Örneğin borçlunun borcu nakli ya da alacaklının alacağını bir başkasına temlik etmesi gibi.
— Fiili ve Hukuki Edimler;
Bu tür edimler hem hukuki ve hem de dış dünyadaki yaşamda değişiklik yaratan edimlerdendir.
Örneğin beyaz eşya satıcısının satış sözleşmesi yaparak eşyayı alıcıya teslim etmesinde olduğu gibi.
dd) Bölünebilirliğine Göre Edimler — Bölünebilen Edimler;
Tarafların menfaatlerinde veya borcun niteliğinde bir eksilme yaratmayacak biçimde borcun konusunun parçalara ayrılarak ifa edilmeye elverişli olduğu edimlerdir.
Örneğin para borcunun taksitler halinde ödenmesi, on ton pirinç borcunun ellişer kiloluk torbalar halinde parti parti ödenmesinde olduğu gibi.
Bu nedenle edim parçalara ayrılmadan bir bütün halinde yerine getirilir.
Örneğin altı metrekarelik bir halının satımında satıcı edimini halıyı birer metrekarelik kısımlara ayırarak teslim edemez.
NOT: Bölünemeyen edimlerin Kısmi ifası mümkün değildir.
ee) Konusuna Göre Edimler — Şahsi (Kişisel) Edimler;
Edimi bizzat borçlunun kendi fiili ile yerine getirmesi şeklindeki edimlerdir.
Örneğin ressamın resim yapması, doktorun ameliyat yapması gibi.
Arkadaşlar şahsi edimler ile ilgili olarak karşımıza bir sorun çıkarmaktadır.
Acaba şahsi edimi borçlunun şahsen yerine getirme zorunluluğu var mıdır?
Örneğin, evimin fayansları eskidiği için bu fayansları değiştirmeye karar verdim ve bu konuda Ahmet Usta ile anlaştım. Ancak Ahmet Usta eve bir başka ustayı gönderdi. Bu durumda Ahmet Usta sizce edimini kendisini yerine getirmek zorunda mıdır?
Burada değerli arkadaşlar TBK uyuşmalığı şöyle çözmektedir. ‘’Borcun, bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmek ile yükümlü değildir.’’ (TBK. md. 83)
Dolayısıyla burada bakacağımız kıstası kanun alacaklının menfaati olarak belirlemiş. Kural olarak şahsi edimin bizzat borçlu tarafından ifa edilmesi gerekir. Ancak Alacaklının menfaatini etkilemiyorsa burada borçlunun borcunu bizzat ifa yükümlülüğü yoktur. Kanaatimizce yukarıdaki olayda ifanın Ahmet Usta tarafından yerine getirilmemesini alacaklı reddetmezse ifa geçerli olacaktır.
— Maddi Edimler;
Borçlunun edimini malvarlığı ile ifa edeceği edim türüdür.
Bakkaldan alınan malın bedelinin ödenmesi, Ev sahibinin kiracıya evi tahsis etmesi gibi
ff) Mahiyetine Göre Edimler — Parça Borcu;
Tüm özellikleri belirtilerek sözleşmeye konu edilmiş eşyanın teslimi niteliğindeki borçlardır.
Bu tür borçlarda eşya benzerlerinden ferden ayrı tutulduğu için o eşyanın ikamesi (yerine ifa) olmaz.
Örneğin Bay X’in elindeki Ayfon marka telefonu ifa konusu olarak belirlediğimiz zaman sözleşmenin konusunu oluşturan Ayfon telefon parça borcu olmaktadır. Çünkü dünyada milyonlarca Ayfon olsa dahi biz Bay X’in elindeki Ayfon’u edim konusu olarak belirttik.
Bu sebeple Bay X’in elindekinden başka bir Ayfon bize verildiği zaman borç ifa edilmiş olmaz.
Adı belirtilerek sözleşmeye konu edilmiş yarış atları, plakası, markası, rengi ve modeli belirtilen otomobil, yazlıktaki tablo gibi belirlemelerin tümü parça borcu olarak kabul edilmektedir.
— Cins Borçları;
Benzerleriyle arasındaki farklılıkların belirtilmeyip genel özellikleriyle sözleşmeye konu edilen eşyaların verilmesi şeklindeki borçlardır.
Beş kilo baldo pirinç, Siyah Mersedes marka bir otomobil, Vakko marka yirmi eşarp gibi.
Bu tür borçlarda ilgili eşya yok olsa bile borç sona ermez çünkü o eşyanın benzerleri mevcut olduğundan ikamesi mümkün sayılmaktadır.
— Seçimlik Borçlar;
Tarafların borç konusu olarak birden fazla edim belirleyerek borçlunun bunlardan hangisini isterse onu ifa etmekle borçtan kurtulabileceği borç türüdür.
Örneğin A, B’nin ya evini temizleyecek ya da ona bir televizyon verecektir.
Arkadaşlar burada üzerinde ehemmiyetle durulacak bir konuda seçimlik borcu seçimlik yetkiyle karıştırmamaktır. ÖSYM bu konu ile ilgili olarak üzerinde oynamalar yapmak suretiyle benim öğrenci kardeşimi hataya düşürmektedir. Seçimlik yetkide, seçimlik borçtan farklı olarak bir aslî edim vardır.
Ancak bunun yanında «ikinci derecede edim»de kararlaştırılmıştır.
Borçlu aslî edim yerine bu ikinci derecedeki edimi de ödeyerek borcundan kurtulabilir.
Asıl edim imkânsızlaşacak olursa borç ilişkisi sona erer. Zira borcun konusu ortadan kalkmıştır.
İkinci derecede (yedek) edimlerin imkânsızlaşması asıl edimi etkilemez ve borç sözleşmesi de imkânsızlık sebebiyle sona ermez.
Seçimlik yetki sorularında genelde ÖSYM’nin kullandığı örnek yabancı para borcunu borçlunun ifa zamanındaki kur üzerinde Türk Lirası olarak ödemesidir.
— Para Borçları;
Borcun konusunun belli bir miktar paranın verilmesi olarak tayin edildiği borçlardır. Kural olarak ülke parasıyla ödenir.
Farklı bir ülke parasıyla ödenmesi konusunda anlaşılmışsa o ülke parasıyla ödenebileceği gibi kur üzerinden çevrilerek ülke parasıyla da ödenebilir. Buna seçimlik yetki denir.
BK m.101’e göre “Birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır.”
BK m.102’e göre “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.
Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır.”
— Faiz Borçları;
Konusu para ödemesi olan borçlarda alacaklının bu paradan belli bir süre mahrum olması karşılığında belli bir oran çerçevesinde doğacak olan karşılıktır.
İki önemli türü vardır ki bunlar;
anapara faizi ile temerrüd faizidir.
a)Anapara (kapital) faizi; Belli bir miktar paradan yine belli bir süre (vade) boyunca mahrum olma karşılığı ödenmesi kararlaştırılan faizdir. Yani vadeye kadar işletilecek olan faizdir.
BK m. 88’e göre “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.”
b)Temerrüd (Gecikme) faizi; Borçlunun para borcunu vadesi geldikten sonra ödemediği için vadeden itibaren işletilecek olan faiz türüdür.
BK m.120’e göre “Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.
III-BORÇLAR HUKUKUNA HAKİM OLAN TEMEL İLKELER Borçlar Hukukuna hakim olan temel ilkelerin başlıcaları şunlardır:
3. kişilerin aleyhine borç ilişkisi kurulamaması ilkesi
A) İrade Özgürlüğü (Özerkliği) İlkesi:
Kişilerin kendi özgür iradesi ile lehine haklar ve aleyhine borçlar yaratabilmesi ifade edilebilir.
B) Eşitlik İlkesi
Borç ilişkisinin tarafları olan alacaklı ve borçludan hiçbiri kanun tarafından diğeri karşısında bir üstünlüğe sahip kılınmamıştır.
Ancak bu temel anlayışa rağmen bazı durumlarda (tüketiciyi korumak, işçi lehine yorum yapmak gibi) sözleşmenin sosyal ve ekonomik anlamda zayıf olan tarafını korumak ve böylece taraflar arasındaki ilişkiyi dengede tutabilmek adına düzenlemeler yapılarak istisnalar da yaratılabilmektedir.
Örneğin genel işlem koşullarını ve abonman sözleşmelerini bu çerçevede değerlendirmek mümkündür.
C) Sözleşme Özgürlüğü İlkesi
Alt ilkeleri :
- Sözleşme yapıp yapmama özgürlüğü
Kişiler sözleşme yapamaya zorlanamaz. Zira bu özgürlük anayasasının 48 maddesinde ‘’Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.’’ Denilmek suretiyle anayasal güvence altına alınmıştır. Ancak ilkenin istisnaları mevcuttur. Nitekim kamu hizmeti görmekte olan PTT, TEK, Belediye Otobüs İşletmeleri vb kamu kurum ve kuruluşları kendilerine talepte bulunan kişilerle sözleşme yapmak zorundadırlar.
- Sözleşmenin karşı tarafını seçme özgürlüğü
Kişi sözleşmenin tarafını özgürce belirleyebilir.
Örneğin alacağım telefonu A firmasından alabileceğim gibi B firmasından alabilme özgürlüğüm buraya girmektedir.
- Sözleşmenin şeklini seçme özgürlüğü
(Şekil Serbestîsi İlkesi)
Kanuna göre “sözleşmenin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle tabi değildir.” Bu nedenle taraflar bir sözleşmeyi ister sözlü, ister adi yazılı veya resmi şekilde yapabilirler.
Bu ilkenin de birtakım istisnaları vardır. Aşağıda inceleyeceğimiz geçerlilik şartı ve ispat şartı bu ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır.
Sözleşme Özgürlüğü İlkesinin Sınırları
Emredici hukuk kuralları
Genel ahlak kuralları
Kişilik hakları
İmkânsız olmama
D) Nispilik İlkesi;
Sözleşme kural olarak onu yapan tarafları bağlar yani üçüncü kişileri etkilemez.
Örneğin elektrik enerjisi dağıtımı yapan TEDAŞ ile abone arasındaki sözleşmede, elektrik tüketim bedelini ödeme yükümlülüğü aboneye aittir. Kiracı olan abonenin taşınmazı tahliye etmesi halinde, onun borcundan dolayı mal sahibinin (ev sahibinin) sorumlu tutulması mümkün değildir.
Zira TEDAŞ ile kiracı arasındaki borç ilişkisi nispi nitelikte olup, sadece ilişkinin tarafları arasında hak ve borç doğurur.
Ama bu ilkenin de istisnaları mevcuttur.
Örneğin Ahmet Bey ile 5 yıllık bir kira sözleşmesi imzalıyoruz ve bu kira sözleşmesini tapuya şerh olarak veriyoruz. Ahmet Bey henüz sözleşme süresi dolmadan evi Mahmut Bey’e satarsa, ben kira sözleşmesinden kaynaklanan haklarımı Mahmut Bey’e karşı ileri sürebilecek midir?
Kural olarak sözleşmelerden doğan haklar nispi haklardır. Ancak kanunda sınırlı olarak sayılan bazı haklar tapuya şerh verilmek suretiyle 3. kişilere karşıda ileri sürülebilir. İşte bu haklara kuvvetlendirilmiş nispi haklar denir. Bu haklar aynı zamanda sözleşmelerin nispiliği ilkesinin de istisnasını oluşturmaktadır.
Üçüncü kişi lehine yapılan sözleşmelerde sözleşme konusu olan edimin 3. kişiye ifa edilmesi de Nispilik ilkesine örnek teşkil eder. Hayat sigortalarında sigorta konusunu oluşturan edimin 3 kişi olan lehtara ödenmesi böyledir.
TMK 194 aile konutuyla ilgili kira sözleşmelerinde sözleşmenin tarafı olmayan eşin müdahalesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Zira eşin rızası olmadan aile konutu üzerindeki kira sözleşmesinin feshedilemeyeceği sözleşme ilişkisi dışında 3 bir kişinin sözleşmeye müdahale imkanını sağlamaktadır.
Halefiyet durumları (Özellikle miras hukukunda)
E) Borç ilişkilerinin sınırlı sayıda olmaması ilkesi
Arkadaşlar, yasalarımızda borç ilişkileri sınırlı sayıda sayılmamıştır.
Esasında bu durum sözleşme serbestisi ilkesinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bir nevi sözleşmenin tipini seçme özgürlüğü olarak da ifade edebiliriz.
Yasada her ne kadar yaygın sözleşme türleri sayılmış olsa da bu sözleşme tiplerinin dışında sözleşmeler kurarak yeni borç ilişkileri oluşturmayı engelleyecek bir hüküm yoktur.
Örneğin satış için tevdi (satış için bırakma) sözleşmesi yasada düzenlenmemiş ancak uygulama yer bulan bir borç ilişkisidir.
F) Borç ilişkilerinin geçiciliği ilkesi
Her borç ilişkisinin ömrü ya da süresi vardır. Süresiz bir borç ilişkisi düşünülemez. Ne kadar uzun süre için kurulurlarsa kurulsunlar geçici ilişkiler doğururlar.
Bu nedenledir ki; Borçlar kanunumuz borcun sona erme sebeplerine yer vermiş, bunlar arasında, zamanaşımını da saymıştır.
G) Dürüstlük İlkesi
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken, orta zekalı makul, dürüst bir kimse gibi davranmak zorundadır.
(TMK md. 2)
Bu ilkenin borçlar hukukunda uygulama; — Sözleşme öncesi görüşmelerde
(Culpa in Contrahendo)
— Sözleşmelerin kuruluşunda
— Sözleşmenin Tamamlanmasında
— Sözleşmelerin yorumlanmasında
— Sözleşmelerin değişen şartlara uyarlanmasında
(Emprevizyon)
— Sözleşmelerin sona erdirilmesinde
Alanı bulur.
H) Kusurlu Sorumluluk İlkesi:
Tarafların yaptıkları sözleşmeye aykırı davranması halinde ya da haksız fiil sonucu diğer taraf zarar görmüş olabilir. İşte bu zararın karşılanması tazminatla mümkündür.
Ancak tazminat sorumluluğu için de kişinin kusurlu davranışının varlığı aranmaktadır.
Ancak bu ilkenin de “kusursuz sorumluluk halleri” olarak (haksız fiilden doğan borçlarda anlatacağımız) adlandırılan önemli istisnaları bulunmaktadır.
I) İvazlılık ilkesi
Kural olarak sözleşmeler, karşılıklı borç doğururlar yani taraflar birbirlerine karşı edimle yükümlüdürler.
Örneğin bir satış sözleşmesinde satıcı sattığı eşyayı teslim etmekle borçlu iken alıcı taraf da buna karşılık bedeli ödemek borcu ile yüklüdür.
Fakat buna rağmen tek taraflı sözleşmeler (vasiyetname, vakıf kurma gibi) hatta iki taraflı olmakla birlikte sadece bir tarafa borç yükleyen (bağışlama gibi) sözleşmeler de bulunmaktadır.
Bu tip sözleşmeler de bu kuralın istisnalarını teşkil etmektedir.
J) Borçlunun ikametgahında ifa ilkesi
Borçlar Kanunu m. 89 ‘a göre “ Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır;
Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,
Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,
Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir.
Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.”
K) Üçüncü kişilerin aleyhine borç ilişkisi
kurulamaması ilkesi;
Sözleşmede borç altına girecek kişinin özgür iradesinin varlığının aranıyor olmasının sonucu olarak üçüncü kişiler her hangi bir irade açıklamasında bulunmaksızın başkalarınca yapılan bir sözleşme gereği borç altına sokulamazlar.
IV. SORUMLULUK
Borçlu borcunu yerine getirmezse, alacaklı alacağını devlet gücüyle zorla alabilir. Buna sorumluluk denir.
Sorumluluk getirmeyen bir borç ilişkisi olamaz. (İstisna: Eksik Borçlar)
Burada aydınlatılması gereken iki konu vardır.
1) Borçlunun ne’’den’’ sorumlu olacağıdır?
2) Borçlunun ne ‘’ile’’ sorumlu olacağıdır?
Birinci sorumuzun cevabını borç ilişkisinin doğumunda arıyoruz. Hukuki işlem’’den’’, haksız fiil’’den’’ ve sebepsiz zenginleşme’’den’’ ötürü sorumlu tutulabilir.
İkinci soru ise sorumluluğun kapsamında cevap aramaktadır. Kişinin sorumluluğunun kapsamı ya şahıs varlığı (Şahıs) ‘’ile’’ olur ya da malvarlığı ‘’ile‘’ söz konusu olabilecektir.
NOT: Şahıs varlığı (kişi) ile sorumluluk ile şahsi (kişisel) sorumluluk birbirinden farklı kavramlardır.
Günümüzde borçlu, borca aykırı davranışı sebebiyle ancak malvarlığı ile sorumlu tutulabilir.
Türk Hukuk sisteminde borçlunun şahıs varlığı ile sorumluluğu yoktur.
Anayasaya 2001 yılında eklenen ‘’Hiç kimse sadece sözleşmeden doğan bir doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.’’ 38. maddenin 8. fıkrası da bu anlayışın bir gereğidir.
Ayrıca İİK. Md. 337 f/1’deki mühleti içinde beyanda bulunmayan borçlunun disiplin hapsine tabi tutulacağına ilişkin hükümde Anayasa mahkemesi tarafından iptali de sahış varlığı ile sorumluluğun terk edilmesinin bir sonucudur.
Örneğin A, B’ye olan borcunu ödemediği zaman B, A’ya benim kölem olacaksın , görevin ise 10 yıl boyunca tuvaletten çıktığımda bana su ve havlu getireceksin şeklinde bir sorumluluk kapsamı çizemez.
Malvarlığı ile sorumluluk ise ikiye ayrılır buna göre :
a) Mal varlığı ile sınırsız sorumluluk:
Burada borçlu borca aykırı davrandığında, alacaklı, alacağını tahsil edene kadar bütün mal varlığı ile sorumlu tutulacaktır.
Örneğin; bir malı satın alan alıcı satış bedeli için, kira bedelini ödeyen kiracı kira bedeli için mal varlığıyla sınırsız olarak sorumludur.
Alacaklı bu alacakları için, icra iflas kanununun hükümleri saklı kalmak üzere borçlunun malvarlığı aleyhine takip yapabilir.
b) Mal varlığı ile sınırlı sorumluluk:
Sınırlı sorumluluk ise ya belli bir mal ile sınırlı ya da belli bir miktar ile sınırlı sorumluluk şeklinde ortaya çıkabilir.
Örneğin devletin son mirasçı sıfatı ile sorumluluğunda belli bir mal ile sınırlı sorumluluk söz konusudur.
Çünkü devlet kendisine kalan miras malından daha yüksek değerde bir borca mirasçı olmuş olabilir.
Bu durumda devlet kendisine kalan malı vermekle borçtan kurtulabilmektedir.
Yine başkasının borcu için rehin veren kişinin sorumluluğu borç için verdiği rehinli mal kadardır.
Belli bir miktar ile sınırlı sorumluluğa ise bankaların karşılıksız çıkan her bir çek yaprağı için 1120 TL’ye kadar sorumlu olmasını örnek vermek mümkündür.
Yine kefalet sözleşmelerinde kefilin sorumlu tutulacağı miktarın gösterilmiş olması geçerlilik şartıdır. Kefil sadece belirtilen miktar ile ancak sorumlu tutulabilir.
V. EKSİK BORÇLAR
Eksik borçlar, borçlar yerine getirilmediği takdirde, alacaklı tarafından dava ve cebri icra konusu yapılmayan borçlardır.
Yani, burada borç vardır ama sorumluluk yoktur.
Önemli: Eksik borç ifa edilirse, tamamen geçerli bir ifadır.
Dolayısıyla eksik borçlarda yapılan ifa;
Hata ile ödenmiş olsa bile geçerli bir ifadır.
Yapılan bu ödeme bağış sayılmaz
Sebepsiz zenginleşme sayılmaz
Türleri
a) Zamanaşımına uğramış borçlar
Borcun ifa zamanı geldiği ve talep edebilir nitelikte olduğu halde, alacaklı yasada öngörülen süre içinde, hareketsiz kalıp, alacağını dava ve takip etmez ise alacak zamanaşımına uğrar.
Bu andan itibaren borç eksik borca dönüşür.
b) Kumar ve bahisten doğan borçlar
Devlet tarafından verilen izinle oynatılan oyun, piyango ve bahisler hariç olmak üzere, kumar ve bahisten doğan alacak hakkında dava açılamaz ve takip yapılamaz.
Kumar ve bahis için verilen avanslar ve ödünç paralar içinde aynı durum söz konusudur.
Kumar oynayan veya bahse giren kişi tarafından, borcu için tespit amacıyla imzalanmış adi borç veya kambiyo senedi 3. bir kişiye devredilmiş olsa bile, hiçbir kimse bunlara dayanarak dava açamaz ve takip yapamaz.
Kumar ve bahis için istenerek yapılan ödemeler geri alınamaz. Ancak, kumar veya bahsin usulüne göre yürütülmesi beklenmedik olayla veya diğer tarafın fiiliyle engellenmişse ya da diğer taraf kumar veya bahse hile karıştırmışsa, istenerek yapılan ödeme geri alınabilir.
Hakim kumar borcunu re’sen dikkate alır.
c) Evlenme simsarlığında (tellallığından) doğan borçlar
Simsarlık bir sözleşme türüdür. Bu sözleşmede simsar bir ücret karşılığında, iki taraf arasında bir sözleşme yapılması ortamını hazırlar ya da sözleşmenin yapılmasına aracılık eder.
Bu aracılık sözleşmesi, iki taraf arasındaki evlenme sözleşmesi içinde olabilir. Ancak bunun bir ücret karşılığında yapılmasını yasa koyucu hoş karşılamamıştır.
Arkadaşlar burada da eksik borçlar için yapılan ifanın geçerli olacağı ancak yapılmayan ifa için simsarın ücret için dava ve takip yapamayacağı kabul edilmektedir.
Peki, mesela Besra Marul’a katıldım. Orada bana fotoğrafta bir kadın gösterildi. 5000 TL karşılığında fotoğraftaki bayan ile beni evlendirebileceğini söyledi. Bende kabul ederek parayı ödedim. Program günü ise paravan açıldığında paravanın arkasında hiç kimse yoktur. Tam benim moral sıfır sıfır sıfır iken Besra Hanım bayanın hasta olduğunu ve bu sebeple programa gelemeyeceği ancak benimle evlenmeyi kabul ettiği söylendi. Nikahmasasında iken duvağı kaldığımda ise altından fotoğraftaki kadınla hiç ilgisi olmayan bir cisim çıktı. Besra hanım ile cisim aralarında anlaşarak planlayarak bu işi yaptığı ortaya çıktı. Sizce burada verdiğim bedeli geri alabilir miyim?
Yukarıda yazdığımız olaya ilişkin olarak; evlenmeye aracılık faaliyeti eğer hukuka aykırılık oluşturmakta ise (evlenecek kişiyi dolandırma, iyiniyeti suistimal etme gibi) bu nedene dayanarak iadesi talep edilebilir.
d) Ahlaki ödevden doğan borçlar
Kişinin zor durumda olan çocuğuna veya anne babasına bakması yasal bir zorunluluk yani kanuni bir ödevdir.
Ancak zor durumda bulunan her hangi bir kişiye örneğin komşusuna bakması yasal bir ödev değildir.
Olsa olsa ahlaki bir ödevdir. İşte kişi buna rağmen komşusuna yardım ediyorsa, komşusu bu ay da bana yardım edeceksin diyemeyeceği gibi yardım eden kişi de ondan daha önce yaptığı yardımları sen bunları hak etmemişsin diyerek geri istemeyecektir.
Çünkü bu da bir eksik borçtur yani ödediysen ödeme geçerlidir. Bu nedenle sebepsiz zenginleşme nedeniyle geri istenemez.
ÖNEMLİ NOT: Arkadaşlar eksik borçlar dört başlık altında toplandığı için ÖSYM sorularında genelde şıklarda ‘’hangisi eksik borç değildir? ‘’ soru kökünde kullanılmaktadır. Beşinci şıkka ise genelde Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı için verilen, evlenme dışı ilişki için verilen, rüşvet için verilen para gibi örnekler kullanmaktadır. Burada dikkat etmemiz gereken şey şudur.
Bunlar eksik borç değildir.
TBK madde 81 gereğince, hukuka ve ahlaka aykırı sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şeyler de geri istenemez.
Ancak açılan davada hakim, bu şeylerin devletle mal edilmesine karar verebilir.
V- BORÇ İLİŞKİLERİNDEN DOĞAN HAKLAR VE YÜKÜMLÜLÜKLER I-HAKLAR
Hak hukuk düzeni tarafından korunan menfaat olarak adlandırılabilir. Borç ilişkileri ilişkinin taraflarına bazı haklar verebilir.
Yinede genel bir açıdan bakıldığında bu hakları şöyle değerlendirmek mümkündür;
A-ASLİ HAK:
Borç ilişkisinde elde edilmesi düşünülen temel amaçtır. Yani sözleşmenin esaslı unsurudur. Borç ilişkisinin konusunu oluşturan her alacak aslında aynı zamanda alacaklı için de bir asli hakkı sembolize etmektedir.
Borç ilişkisinden doğan alacak hakkı sınırlı sayıda olma ilkesine tabi değildir. Bu fark ayni haklardan alacak haklarını ayıran en temel farklardan biridir.
Alacak hakkı sadece muhatabına karşı ileri sürülebilir.
Alacak hakkı borçludan talep etmek suretiyle kullanılır.
Burada esasında yeni bir hak daha doğmaktadır; talep hakkı
Ancak alacak hakkının doğum anı ile talep hakkının doğum anı farklı olabilir.
Örneğin S, malını A’ya satmış, fakat satış bedelinin iki ay sonra kararlaştırılmıştır. S burada alacak hakkını elde etmiştir. Ancak satış bedelini talep edebilme hakkını 2 ay sonra kullanacaktır.
B-FERİ HAK:
Fer’i haklar borç ilişkisinde tarafların asıl amaçladıkları haklar olmayıp; asli hak olan alacak hakkını genişleten ya da güvence altına alan, yani garanti eden haklardır.
Alacak hakkını koruyanlar; Kefalette kefile, rehinde rehin verene, garanti sözleşmesinde garanti verene, hapis hakkında söz konusu olur.
Bu haklar asıl amacı tamamlayan nitelikteki haklardır. Yani varlığı asli hakkın varlığına bağlıdır.
Başka bir deyişle tek başlarına asli haktan bağımsız olarak doğmaz.
Örneğin faiz fer’i bir haktır. Çünkü asli bir hak olan para alacağı mevcut olmadıkça faiz istenmesi de mümkün değildir.
NOT: Dava ve icra takip masraflarının borçluya ait olması alacaklı açısından bir fer’i hak iken; borçlunun bunları alacaklıya dava veya takip sonunda ödemesi ise tali yükümlüğün bir sonucudur.
C- TALİ HAK:
Bu haklar borç ilişkilerinin esas niteliğini oluşturmayıp taraflar açısından ikinci nitelikte haklardır.
Arkadaşlar bu haklara yenilik doğurucu haklar ve def’i hakları örnek olarak gösterilebilir.
a) Yenilik doğuran haklar:
Arkadaşlar yenilik doğuran haklar sınavlarda sıkça karşımıza çıkmaktadır. ÖSYM öğrencileri bu konuda sıkça düşürmeye çalışmaktadır. Birbirine çok yakın ve soyut kavramlar gibi görülen bu konulara dikkat etmek gerekir.
Hak sahibi iradesini açıkladığı zaman bir hukuksal ilişkinin kurulmasını, değişmesini veya sona ermesini sağlayan haklara yenilik doğuran haklar denir.
Özellikleri:
Yenilik doğuran haklar tek taraflı irade beyanı ile kullanılır.
Kullanıldıkları anda tükenirler.
Kullanıldıktan sonra geri alınamaz ve değiştirilemezler.
Kullanılmaları bir süreye tabi ise kural olarak bu süre hak düşürücü süredir. Dolayısıyla zamanaşımına tabi değildirler.
Kullanılmaları için dava açmaya kural olarak gerek yoktur. Ancak istisnai bazı hallerde dava ile kullanılmaları gerekebilir. Örneğin; boşanma ve ön alım hakkı böyledir.
aa) Kurucu Yenilik Doğuran Haklar;
Bu haklar kullanıldığında taraflar arasında bir hukuki ilişki başlar yani kurulur.
Örneğin A ile B’nin bir tablonun satışı konusunda anlaşmaları onlar arasında yeni bir hukuki ilişki başlatmış olur.
Arkadaşlar yine ÖSYM sınav sorularında karşımıza çıkabilecek bazı yenilik doğurucu hakları;
Ön alım hakkı
Geri alım hakkı
Alım hakkı
Kabul beyanı
Çocuğun tanınması
Sınırlı ehliyetsize ve yetkisiz temsilciye verilen icazet
bb) Değiştirici Yenilik Doğuran Haklar;
Taraflar arasında mevcut ve devam etmekte olan bir hukuki ilişkinin içeriğinde farklılık yaratan haklardır. Ne yeni bir hukuki ilişki başlatmakta ve ne de hukuki ilişkiyi sonlandırmaktadır.
Örneğin satın aldığı ürünün defolu olması üzerine bu ürünün ayıpsız olanıyla değiştirilmesinin satıcıdan istenmesi bu tür bir hakkın kullanılmasıdır.
Ayıplı malın ayıpsızı ile değiştirilmesini talep etme
Ücretten indirim talep etme
cc) Bozucu Yenilik Doğuran Haklar
Mevcut ve devam etmekte olan bir hukuki ilişkiye son veren nitelikteki haklardır.
Bazı bozucu yenilik doğuran haklar
Sözleşmenin iptali, feshi veya dönme
Geri alma ve rücu beyanları
Mirasın reddi
Mirasçılıktan çıkarma
Boşanma
Takas
İstifa
Azil
NOT:Yenilik doğurmayan haklar:
Bu tür haklar kullanıldıklarında hukuk düzeninde hiçbir farklılık yaratmazlar.
Örneğin anne ve babanın çocukları üzerindeki velayet hakları çocuğun terbiye edilmesi hakkını da içerir. Buna annesi tarafından bakkala ekmek almaya gönderilen çocuğun bakkala gitmemesi sebebiyle annesinin çocuğa terlik ile hafifçe vurması hukuken herhangi bir yeni durum ortaya çıkarmaz.
Bu var olan bir hukuki durumun hiçbir farklılığa uğramadan devam etmesidir.
b) Def’i Hakları:
Kişi karşı tarafın ileri sürdüğü hususların tamamını kabul etmekle birlikte kanunun kendisine verdiği başka bir hakkı kullanarak yükümlülüğünü yerine getirmeyeceğini ileri sürmesidir. Def’i aynı zamanda borçlunun savunmaları arasındadır.
Yani burada borçlu borç ilişkisini ve alacaklının alacak hakkını kabul etmekte ama özel bir nedenden ötürü borcun ifasından kaçınmaktadır.
Özellikleri:
Hakim tarafından re’sen dikkate alınmaz.
Taraflarca ileri sürülmelidir.
Tek taraflı irade açıklaması ile kullanılabilir.
Borçlu def’i hakkını kullanmaktan tek taraflı irade beyanı ile vazgeçebilir.
Def’ileri borcu ortadan kaldıran kesin defiler ve ifayı erteleyen geçiktici defiler olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Kesin Def’iler
Zamanaşımı def’i
Takas def’i
Geciktirici Def’iler
Ödemezlik def’i
Tartışma (peşin dava) def’i
Rehnin paraya çevrilmesi def’i
Bazı def’i örnekleri;
Zamanaşımı def’i; A, B’den olan ve otuz yıl önce muaccel olan bir alacağının ödenmesini istediğinde B ona borcu ödemeyeceğini çünkü zamanaşımına uğradığını söyleyebilir. Burada kişi evet borcum var ve ödemedim ancak ödemeyeceğim çünkü bu borç zamanaşımına uğradı diyerek kanunun kendisine verdiği bir hakkı kullanmaktadır.
Tartışma defi ya da peşin dava defi ise, adi kefalette alacaklının asıl borçluya başvurmadan doğrudan kefile başvuramaz ancak buna rağmen alacaklı borçluya gitmeden direkt kefile yönelmişse bu durumda kefil tartışma def’iinden yararlanabilir. Yani önce borçluya git ondan talep et. Yine ödenmezse o zaman bana gel ödeyeyim diyebilir.
Ödemezlik def’iinde ise taraflar kendi edimlerini bir sıraya koymuşlardır. Örneğin satıcı S televizyonu teslim edecek bir hafta sonra da alıcı A parayı ödeyecektir. S televizyonu teslim etmediği halde bir ay sonra gidip A’dan parayı ödemesini talep ettiğinde A, önce sen ifada bulun sonra ben ifa edeceğim diyerek ödememe def’ini ileri sürebilir.
DEF’i ve İTİRAZIN FARKLARI
İtiraz’da borçlu, alacak hakkının doğmadığını ya da hakkın artık mevcut olmadığını ileri sürmektedir. (İnkar) Ancak def’i de alacak hakkının doğduğu kabul edilmekle beraber, özel bir takım nedenlerle (Zamanaşımı ödemezlik, takas vb), borcu ödemekten kaçınmasına imkan veren bir haktır.
Def’i bir hak iken, itiraz bir (vakıa) olaydır.
İtiraz hakim tarafından res’en dikkate alınır. Def’i ise taraflarca ileri sürülmelidir.
Muvazaa, şekle aykırılık, ehliyetsizlik gibi geçersizlik halleri; ifa, ibra sonraki kusursuz imkansızlık gibi borcu sona erdiren haller; hak düşürücü sürenin geçip geçmesi gibi hususlar itirazdır. Hakimce res’en dikkate alınır.
İtirazı menfaati olan herkes ileri sürebilir. Def’iyi ise işlemin tarafları ancak ileri sürebilir.
Kişi def’inin kullanılmasından vazgeçebilir. Ancak itiraz için bu durum söz konusu değildir.
Örneğin borçlu, alacaklı ile sözleşme yaptığını ve alacaklının hakkını kabul etmekle birlikte borcu ödediğini belirtmişse itiraz söz konusudur. Ancak borcun hakim kendiliğinden zamanaşımına uğradığı incelemez. Bunu tarafların ileri sürmesi gerekir.
II-YÜKÜMLÜLÜKLER
Borç ilişkisi taraflara değişik türde yükümlülükler yükleyebilir. Bunların başlıcaları şunlardır;
Yan edim yükümleri asli edimden bağımsız olarak dava ve takip konusu yapılabilir.
Yan edim yükümlülükleri sözleşmeden, kanundan veya örf adetten doğabilir.
İfa yeri, ifa zamanı, sigorta masrafları, nakliye masrafları sayma - ölçme masrafları örnek olarak gösterilebilir.
Örneğin taraflar araba satışı konusunda anlaşmış olduklarında asli edim aracın mülkiyetinin teslimle gerçekleştirilmesi iken aracın temizlenerek verilmesi yani temizliğinin de yapılması yan edim yükümlülüğüne girer.
Yan edim yükümlülükleri (2. Derecedeki noktalar) konuşulmamış olsalar dahi sözleşme geçerli olarak kurulmuştur. Ancak konuşulmuş ama üzerinde bir anlaşma sağlanmamışsa sözleşme yok hükmündedir.
Örneğin; bir dizüstü bilgisayar almaya karar verdim. Bu bilgisayarı 1000 TL karşılığında almaya karar verdim.
Adresime gönderilmesi konusunda hiç konuşmadık.
Adresime gönderilmesini teklif ettim kabul etmedi bende dükkândan çıktım.
Birinci durumda sözleşme kurulmuştur.
İkinci durumda ise sözleşme yok hükmündedi
C-Tali Edim Yükümlülüğü;
Bu tür yükümlülükler ise kısaca tazminat yükümlülüğü olarak özetlenebilir.
Borçlunun asli ve yan yükümlülüklere uymaması aykırı davranması sebebiyle meydana gelen zarar ve ziyanın giderilmesidir.
Çünkü burada taraflardan biri sözleşmeye aykırı davranarak diğer tarafın zarara uğramasına neden olmuş olabilir.
İşte bu durumda ortaya çıkan bu zararı karşılamak gerekir. Bu yükümlülük, tali edim yükümlülüğü olarak ifade edilmektedir.
NOT: Dava ve takip masraflarının borçlu tarafından ödenmesi de tali bir yükümlülüktür.
BORCUN KAYNAKLARI
Borcun kaynakları denildiğinde, bir tarafı alacaklı diğer tarafı borçlu durumuna getiren ve adına borç ilişkisi dediğimiz ilişkilerin hangi hallerde ortaya çıktığı ifade edilir.
Borçlar kanununda üç tane borç kaynağı öngörülmüştür.
Hukuki işlemler (Sözleşme)
Haksız Fiil
Sebepsiz zenginleşme
Bu üç kaynağın dışında kanundan doğan borçlar diyebileceğimiz nafaka borcu ve vekâletsiz iş görmeden doğan borç gibi farklı kaynaklardan da doğabilir.
I. HUKUKİ İŞLEMLERDEN DOĞAN BORÇLAR
TBK’nın 1- 48 maddelerini düzenleyen ayrım ‘’sözleşmeden doğan borç ilişkileri başlığını taşımaktadır.
Kanunda her ne kadar sözleşme ifadesi kullanılmışsa da biz buradan anlamamız gereken hukuki işlem olmalıdır.
Hukuki Olay: İnsan iradesinin etkili olmadığıkendiliğinden doğan ve hukuksal sonuçlar doğuran olaylardır. Doğum, ölüm, deprem gibi olaylar örnek olarak gösterilebilir. Hukuki Fiil: Kendisine hukuki sonuç bağlanan insan davranışlarıdır. Bunlar hukuka aykırı fiiller(haksız fiil borca aykırı davranış) ve hukuka uygun fiiller olmak üzere ikiye ayrılır.
Hukuka uygun fiiller ise üçe ayrılır
a) Tasavvur açıklamaları
Satım sözleşmesinde ayıbın veya zaptın ihbar edilmesi
Alacağın devrinin borçluya ihbar edilmesi
b) Duygu his açıklamaları
Zinada af
Miras bırakanın mirasçıyı af etmesi
c) İrade Açıklamaları aa) Hukuki işlemler: Hukuki sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamasıdır. (Aşağıda kapsamlı olarak ele alacağız. bb) Hukuki işlem benzerleri
Borçlunun temerrüdünde ihtar çekme ve mehil verme
Borçlunun ödeme yapacak 3. kişinin ona halef olacağını alacaklıya bildirmesi
Tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin hakkı kullanmak amacıyla beyanda bulunması
cc) Maddi fiiller
Sahipsiz malın sahiplenilmesi
Defineyi bulan kişinin bunun yarısını hak etmesi
Arkadaşlar hukuki fiilleri hemen tablolaştıralım. Sakın karıştırdım kaygısına kapılma !! A. HUKUKİ İŞLEM
Hukuksal sonuca yöneltilmiş irade açıklamasına hukuki işlem denir.
Unsurları;
İradenin varlığı
İradenin açıklanması
Hukuksal sonuç
TÜRLERİ
1. Taraf Sayısı Bakımından Hukuki İşlemler
a) Tek taraflı hukuki işlemler Karşı tarafa varması gerekir
Öneri (icap)
Tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler ile tek taraflı hukuksal işlemleri birbirine karıştırmamak gerekir. ÖSYM bura ile ilgili sorular sormaktadır.
bbb) İki tarafa borç yükleyen sözleşmeler aaaa) Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler
Satış sözleşmesi
Kira sözleşmesi
Eser sözleşmesi
Mal değişim sözleşmesi
Hizmet sözleşmesi
bbbb) Eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler
Kullanma ödüncü sözleşmesi (Ariyet)
Faizsiz tüketme ödüncü sözleşmesi (Karz)
Ücretsiz saklama (Vedia)
Ücretsiz vekâlet
2. Malvarlığına Yaptığı Etki Bakımından Hukuki İşlemler
a) Taahhüt işlemleri: Malvarlığının aktifini etkilemeyen, sadece pasifini etkileyen işlemlerdir.
Taşınır ve taşınmaz satışı işlemleri
Bağış sözleşmesi
Mal değişimi (Trampa) sözleşmesi
Taşınmaz satış vaadi
Kefalet sözleşmesi
b) Tasarruf işlemleri: Malvarlığının aktifini doğrudan etkileyen, yani aktifi azaltan işlemlerdir. Tipik örnekleri;
Taşınırlarda teslim
Taşınmazlarda tescil
Alacaklarda, alacağın devri ve ibra sözleşmesi
3. Etkilerini Doğurdukları Zaman Bakımından Hukuki İşlemler
Hukuki işlemin sonuçları işlemi yapan kişinin sağlığında meydana gelecekse sağalar arası hukuki işlem, işlemi yapanın ölümünden sonra meydana gelecekse ölüme bağlı hukuki işlemden söz konusudur.
Örneğin satış, kira, hizmet sözleşmeleri sağlar arası hukuki işlem iken vasiyetname ve miras sözleşmesi ölüme bağlı hukuki işlemdir.
Borçlar Kanununun 1.m “ Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir. “ diyerek bir sözleşmenin ortaya çıkabilmesi için gereken unsurların neler olduğunu belirtmiştir.
Buna göre kural olarak;
-İki taraf olmalı
-Taraflar birbirlerine irade açıklamasında bulunmalı
-İradeler de birbirine uygun olmalıdır.
İşte bu noktadan bakıldığında söz konusu irade açıklamalarının taşıması gereken bir takım özelliklerinin de bulunduğunu unutmamak gerekir.
Nitekim irade açıklamalarının, açık veya örtülü olmasından bahsedilirken irade açıklamasında bulunan kişinin yapmayı düşündüğü sözleşmeye ilişkin önemli hususları karşı tarafa anlaşılır bir biçimde ifade etmesi kastedilmektedir.
Örneğin kişinin sevgilisine “Benimle evlenir misin? Ben seninle evlenmek istiyorum” beyanı açık bir irade beyanıdır. Buna karşın irade bazen örtülü biçimde de açıklanabilir.
Örneğin kişinin sevgilisine hiçbir sözlü ifadede bulunmaksızın alyans sunması örtülü bir evlenme açıklamasıdır.
Keza karşı tarafın da bu yüzüğü alıp parmağına takması bu teklifi kabul ettiğine dair yine örtülü bir irade açıklaması sayılmaktadır.
Unutmamak gerekir ki her irade açıklaması sözleşme kurulmasına temel oluşturmaz.
Yapılan açıklamanın kurulması düşünülen sözleşmenin esaslı unsurlarını da taşıyor olması önemlidir.
Bu noktadan bakıldığında sözleşmelerin esaslı unsurları birincil ve ikincil derece unsurlar olarak ayrılmaktadır. Önemli olan sözleşmenin birincil dereceli unsurlarında anlaşılmış olmasıdır.
Birincil dereceli unsurlar sözleşmenin olmazsa olmaz nitelikteki unsurlarıdır.
Örneğin satış sözleşmelerinde mal ve semen (satış bedeli) gibi.
Bu tür unsurlarda anlaşılamamış olması halinde kural olarak sözleşme de kurulmuş olmaz.
İkinci dereceli unsurlar ise ambalajlama, ifa yeri, ifa zamanı, vb. mahiyeti itibariyle, sözleşmenin yan noktalarıdır.
Yani sözleşmenin asgari içeriğini oluşturmayan, sözleşmenin tipini vermeyen noktalardır.2. derece yan noktada uyumsuzluk olursa, sözleşme kurulmamış sayılmaz.
Örneğin taraflar bir buzdolabı satışı konusunda anlaşmışlar ancak ifa yerini belirlememişlerse sözleşme buna rağmen geçerli olacaktır. Çünkü hakim uyuşmazlığı işin özelliğine bakarak karara bağlayacaktır.
NOT: Taraflar 2.dereceli unsur niteliğindeki bir hususu sözleşmenin 1. dereceli unsuru haline getirebilirler. Eğer böyle yapılmışsa ve bu hususta anlaşılamamışsa sözleşme sonuç doğurmayacaktır. Örneğin A, B’den bir klima satın alarak evine monte edilmesi konusunda anlaşma teklifini sunmuştur. B ise klimayı satabileceğini ama montajını yapamayacağını beyan etmişse sözleşme yapılmış sayılmaz. Çünkü normalde montaj satış sözleşmesi için ikinci dereceli bir unsurken A bunu sözleşmenin olmazsa olmaz bir unsuru (birinci dereceli unsur) olarak sunmaktadır.
1.İCAP (ÖNERİ) – İCABA DAVET VE KABUL A-ÖNERİ (İCAP):
Bir sözleşmenin yapılmış sayılabilmesi için gereken irade açıklamalarından zaman itibariyle önce yapılan irade açıklamasına icap (öneri) denir.
Ancak her irade açıklaması öneri olarak kabul edilemez.
Açıklamanın icap sayılabilmesi için bazı özellikleri taşıyor olması da gerekir.
Değerli arkadaşlar icabın özellikleri ile yazdığımız aşağıdaki hususlarla ilgili olarak ÖSYM sıkça soru sormuştur.
Buna göre öneri;
Ciddi olmalıdır. Yani şaka yollu yapılan açıklamalar icap sayılmaz.
Bağlayıcı olmalıdır. Yani İcapta bulunan yapmış olduğu bu irade açıklamasıyla bağlıdır.
Öneri muhataba varması gereken bir irade açıklaması olmalıdır.
Öneri açık veya örtülü olabilir.
Öneri, sözleşmenin esaslı unsurlarını içermelidir. Örneğin satış sözleşmelerinde fiyat esaslı bir unsurdur. Bu nedenle fiyat içermeyen bir irade açıklaması satış sözleşmesi için icap olamaz.
Önerinin ille belli bir kişiye yönelmesi de gerekmez. Kamuya yönelik de olabilir. Nitekim bir mağazanın vitrininde sergilenen elbise Ali veya Ayşe’ye değil oradan geçmekte olan herkese karşı yapılmış bir öneri sayılır.
Borçlar Kanununda 2012 yılında yapılan değişiklikle fiyat listesi, katalog gönderilmesi de artık öneri olarak kabul edilmektedir. (BK m.8)
Yine Kanunun 7.m ne göre “Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz. Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir.”
B-ÖNERİYE DAVET:
Yaptığı açıklamayla kendisini bağlamış olmaksızın karşı tarafın kendisine öneride bulunması amacıyla yapılan irade açıklamasıdır.
Yani kişi başkasının kendisine icapta bulunması için karşı tarafı kendisiyle sözleşme yapmaya özendirmesidir.
Bu nedenle kişiyi bağlayıcı yanı yoktur. Yapılan açıklamanın icabın taşıması gereken özellikleri taşımıyor olması da onu icaba davet kılar. Bu noktada ise genelde sözleşmenin esaslı unsurlarından yoksun olan icap icaba davet olarak değerlendirilmelidir.
C-KABUL:
İcaptan sonra ve ona uygun olarak yapılan irade açıklamasıdır.
Tıpkı icap gibi tek taraflı ve karşı tarafa varması gereken bir irade açıklamasıdır. Bu beyanla ortaya bir sözleşme çıkacağı için kururcu yenilik doğuran niteliktedir.
Kabul beyanı öneriyi genişleten, değiştiren veya tamamlayan nitelikte ise kabul olarak değil yeni bir icap olarak değerlendirilir.
ÖRNEK:
Soğuk ve yağışlı bir kış günü Ahmet kafasını kurcalayan birçok düşünce ile bir bilgisayarcıya girer.
Selamünaleyküm
Aleykümselam hoş geldin.
Bana bir bilgisayar lazım ancak fiyatı 1500 TL’ye kadar olacak.(ÖNERİYE DAVET)
‘’Bilgisayarcı küçümser bir tavırla kafasını dudak büker ve o fiyata ancak müzede antika bir bilgisayar bulabileceğini söylemek ister ancak daha sonra dükkan taksitinin yaklaştığını fark eder.’’
Abi elimde 1500 TL değerinde bir mal var. (ÖNERİ)
Görebilir miyim?
Hay hay
‘’Ahmet bilgisayarı alır ve inceler ve bu malı 1400 TL ye alabileceğini düşünür.’’
Bunun ederi 1400 TL. (II. ÖNERİ)
1450 TL olsun bizde kazanalım. (III. ÖNERİ)
1420 TL’den veririm son. (IV. ÖNERİ)
Satıcı boynunu bükerek ve dalağından gelen bir sesle.
Tamam Abi al. (KABUL)
2-SÖZLEŞMELERİN KURULMA- HÜKÜM VE SONUÇLARINI DOĞURMA ANI A-Hazırlar Arasında:
Sözleşmenin taraflarının veya temsilcilerinin yüz yüze veya telefon gibi teknolojik bir alet marifetiyle aynı mekân veya zamanda karşılıklı görüşmesi hazırlar arasındaki görüşme olarak kabul edilir.
Nitekim BK m.4’ de “Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri, hazır olanlar arasında yapılmış sayılır.” diyerek bu hususa açıklık kazandırmıştır.
Bu durumlarda icaba karşılık açıklanan kabul beyanı ile birlikte hem sözleşme yapılmış ve hem de hüküm ve sonuçları doğmuş olur.
Burada dikkat edilmesi gereken husus kabul için kabulcüye bir süre tanınmamış olması halidir. Eğer icapçı, kabulcüye bir süre vermemişse icabıyla ne kadar süre bağlı kalmalıdır?
İşte bu hususta kanun koyucu, süresiz bir icapta (hazır olmayanlar arasında) kabulün derhal yapılması gerektiğini belirtmektedir.
Aksi halde sözleşme yapılmış olmayacak yani icapçı başka birine icapta bulunabilecektir.
Başka bir ifadeyle süresiz icapta derhal kabul edilmeme bir red beyanı olarak varsayılacaktır.
Nitekim BK m.4/1 “Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olan bir kişiye yapılan öneri hemen kabul edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur.” hükmüyle bu durumu belirtmektedir.
B-Hazır Olmayanlar Arasında:
Mektup, telgraf, faks, haberci (dikkat temsilci değil) ile yapılan sözleşmeler hazır olmayanlar arasında yapılmış sayılır.
Bu tür durumlarda icapçı, kabulcüye bir süre tanımamışsa yani süresiz bir icapsa, ne kadar süreyle icabıyla bağlı kalacaktır?
İşte burada kanun koyucu BK 5.M.nde” Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olmayan bir kişiye yapılan öneri, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar, önereni bağlar.” diyerek bu hususu netleştirmiştir.
Kabul haberinin icapçıya varması için geçecek makul süre boyunca icabıyla bağlı kalacaktır.
a)Sözleşmenin kurulma anı:
Hazır olmayanlar arasında yapılacak sözleşmelerde sözleşme, kabul haberinin icapçıya (önerene) vardığı anda kurulmuş sayılmaktadır.
A, B’ye yazdığı mektupla bilgisayarını 500 TL’ye satmaya hazır olduğunu 07.02.2014 tarihinde postaya verdiği mektupla bildirmiştir. Mektup B’ye 10.02.2014 tarihinde ulaşmış ve B kabul cevabını içeren mektubu ertesi gün postaya vermiştir. Mektup A’ya 14.02.2014 tarihinde varmış ancak o gün evde olmayan A kabul mektubunu 15.02.2014 de görerek açıp okumuştur. Burada sözleşmenin yapılmış sayıldığı tarih 14.02.2014 tarihidir.
NOT: Açık bir kabule ihtiyaç olmayan hallerde sözleşme önerinin kabulcüye vardığı an kurulur.
b) Sözleşmenin hüküm ve sonuç doğurduğu an:
Hazır olmayanlar arasında sözleşme kabul haberinin icapçıya gönderildiği an olarak kabul edilir.
Yani henüz sözleşme kurulmamışken sonuçları doğmuş sayılmaktadır. Yukarıdaki örnek ele alındığında sözleşme sonuçlarını 11.02.2014 tarihinden itibaren doğurmaya başlayacaktır.
NOT: Açık bir kabulün gerekli olmadığı hallerde sözleşme hüküm ve sonuçlarını icabın kabulcüye varma anında (yani daha da gerideki bir tarihte) doğuracağını unutmamak gerekir.
Sözleşme taraflarından birinin ölümü:
Bu durumda sözleşme konusu edimim kişisel bir edim olup olmadığı önem taşır.
Çünkü şayet edim maddi bir edimse icapçı da, kabulcü de kendi irade açıklamasıyla bağlı olduğundan borç altına girmiştir ve onun ölümüyle bu borç mirası kabul etmiş bulunan mirasçıya geçmiş olur. Yani sözleşme mirasçıyı bağlar.
Örneğin bisikletini satma önerisinde bulunduktan sonra ölen A’nın mirasçısı B karşı taraf sözleşmeyi kabul etmişse bisikleti teslim etmekle yükümlü olur. Aynı şey kabulcünün başına geldiğinde de onun mirasçısı bedeli ödemekle sorumlu olacaktır.
Ancak sözleşme konusu edim maddi değil de kişisel (şahsi) edimse bu durumda mirasçının kim olduğuna bakmak gerekir.
Örneğin A, B’ye yazdığı mektupla yaptırmayı düşündüğü inşaatın projesini 50.000.-TL bedelle çizmeye hazır olduğu önerisinde bulunmuş ve sonrasında ölmüşse; bu durumda mirasçı Z’nin ne iş yaptığına bakmak gerekir.
Şayet Z, örneğin memur veya temizlik işçisi gibi edimle hiç ilgi ve uzmanlığı bulunmayan bir kişiyse bu durumda sözleşme mirasçıyı bağlamayacaktır.
Fakat Z de mimarlık konusunda en az A kadar uzmansa ve karşı taraf edimin ifasını Z’den talep ediyorsa bu durumda mirasçı sözleşmeyle bağlı kalacaktır. Yani mirasçının o alanda uzman olup olmaması sonucu değiştirebilmektedir.
d)İcap veya kabulden geri dönme:
İcaptan da kabulden de geri dönme (rücu) mümkündür.
Ancak bunun için karşı tarafın henüz icap veya kabulü öğrenmemiş olması gerekir. İcap veya kabul, muhatabı tarafından öğrenildikten sonra ne icaptan ve ne de kabulden rücu geçerli olmayacaktır.
Örneğin A, 19.02.2014 tarihinde gönderdiği mektupla sahibi olduğu şampiyon boğayı 20.000.-TL bedelle satmayı önermiş ve kendisine19.03.2014 tarihine kadar süre vermiştir. Mektup B’ye 21.02.2014 de ulaşmış ve B aynı gün kabul mektubunu postaya vermiştir. Ancak bir gün sonra bundan vazgeçtiğine dair yeni bir mektup (rücu) daha yazarak A’ya göndermiştir. Kabul mektubu 22.02.2014 tarihinde, rücu mektubu ise 23.02.2014 tarihinde A’ya ulaşmıştır. Eğer bu durumda A kabulü öğrenmemişken rücu mektubunu açıp okursa rücu geçerli geçerli sayılacaktır.
Yok eğer önce kabul mektubunu açıp öğrenmişse artık rücu hukuken geçerli olmayacaktır. (Bu durumun ispatı yönündeki güçlüklere takılmamak gerekir, o husus ispat hukuku bakımından farklı bir konudur.)
Burada dikkat edilmesi gereken başka bir ayrıntı daha vardır.
Bu ise kabul (veya icap mektubu) ile rücu mektuplarının muhatabına aynı anda ulaşmış olduğu haldir.
Çünkü bu durumda kanun koyucu hangisinin önce öğrenildiği hususuna bakmamakta, her halükarda rücunun geçerli sayılacağına yer vermektedir.
Yukarıdaki örnekte kabul ve rücu mektuplarının her ikisinin de 23.02.2014 tarihinde A’ya vardığını düşünürsek, artık A’nın önce hangi mektubu açıp okuduğunun önemi kalmayacak, rücu hukuken geçerli sayılacaktır.
e)Geç gönderilen kabul haberinin sözleşmeye etkisi:
Kabul haberi (süreli icaplarda) iki farklı nedenle icapçıya geç ulaşmış olabilir.
Bunlardan ilkinde kabul haberi uygun yolla ve uygun zamanda gönderilmiş ancak buna rağmen postadaki gecikme gibi bir nedenle (kabul için tanınan süreden daha sonra) geç ulaşmış olabilir.
Bu durumda sözleşme kurulmuş ve sonuçları da doğmuş sayılır.
Ancak kanun koyucu icapçıya bu sözleşmeyle bağlı kalmama imkanı da tanımıştır. Buna göre icapçı geç gelmiş kabul haberi üzerine DERHAL kabulcüye durumu bildirerek sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirirse sözleşme yapılmamış kabul edilecektir.
Yani böyle bir beyanda bulunulmazsa sözleşme geç gelen kabul haberine rağmen geçerli sonuç doğuracaktır.
Kabul haberinin geç ulaşmasındaki ikinci ihtimal ise kabul haberinin geç gönderilmesinden (uygun olmayan zamanda gönderilmesinden) dolayı geç varmış olması halidir. Bu durumda ise sözleşme kurulmuş sayılmayacaktır.
Ancak geç gönderilen bu kabul haberi karşı taraf açısından artık yeni bir icap sayılır. Yani icapçı geç gelen kabul haberine dayanarak taahhüdünü yerine getirirse artık icapçı kabulcü, kabulcü de icapçı haline gelmiş yani yer değiştirmiş sayılır.
3-SÖZLEŞMELERDE GEÇERLİLİK KOŞULLARI
Bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için onun bazı şartları taşıyor olması gerekir. Genel anlamda bakıldığında bu şartlar;
Ehliyete aykırı bir durumun olmaması
Hukuka ve ahlaka aykırı olmama
Kişilik haklarına aykırılık
İmkânsız olmama
Karşılıklı uygun irade açıklamalarının varlığı
Şekle aykırı olmamadır.
A-ŞEKİL
Hukuka göre iradenin açıklanma araçlarına şekil denir.
Bir sözleşmenin ortaya çıkması karşılıklı ve uygun irade açıklamalarını gerektirdiğine göre taraflar birbirlerine bu iradelerini hangi vasıtalarla açıklamalıdırlar işte bu oldukça önemli bir husustur.
Şekil kendi içinde değişik açılardan sınıflandırılabilir. Bu sınıflamaların başlıcaları şunlardır;
a)Kanuni Şekil; Bir sözleşmenin geçerli biçimde doğması için tarafların iradelerini açıklama şeklinin bizzat kanun tarafından belirlenmiş olmasıdır.
b)İradi Şekil; Kanunun şekle tabi tutmayıp, sözleşme şeklini tarafların kendi iradelerine bırakmış olmasıdır. Yani taraflar nasıl diliyorlarsa o şekilde sözleşme yapabileceklerdir.