Borçlar hukuku



Yüklə 0,79 Mb.
səhifə5/9
tarix15.11.2017
ölçüsü0,79 Mb.
#31797
1   2   3   4   5   6   7   8   9

NOT: Ayırt etme gücünün geçici kaybı halini TBK ayrıca düzenlemiştir. ‘’Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtulur. ‘’


B) Tehlike İlkesine Dayanan Sorumluluk


  • Tehlike ilkesi, başkalarının mal ve can güvenliğini tehdit edebilen zarar yaratabilen tehlikeli faaliyetler ve nesneler nedeniyle kabul edilen bir ilkedir.

  • Tehlike sorumluluğu hallerinde kanun kurtuluş kanıtı getirilemez.

(Sorumluluktan kurtulma sadece illiyet bağını kesen sebeplerin varlığı halinde söz konusu olabilir. İlliyet bağını kesen sebeplerimiz ise mücbir sebep, zarar görenin veya 3. Kişinin ağır kusuru durumlarıydı.)

  • Tehlike sorumluluğu durumlarını genel tehlike sorumluluğu ve özel sorumluluk halleri şeklinde inceleyebiliriz.



a) Genel Tehlike Sorumluluğu

(İşletme İşletenin Kusursuz Sorumluluğu)


  • Genel tehlike sorumluluğu Yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 71. maddesinde düzenlenmiştir.




  • ‘’Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olduğu kabul edilir.’’

  • Madde metnine bakacak olursak iki şart önümüze gelmektedir.

  1. Bir işletme faaliyetinin bulunması

  2. Faaliyetin önemli ölçüde tehlike arzetmesi

  • Dikkat edileceği üzere madde metnindeki beklenen dikkat ve özenin gösterilmesinde dahi tehlikeli sonuçlar doğurmaya elverişli demek suretiyle dikkat ve özen ilkesini aşan bir sorumluluk türü olduğu belirtilmiştir.


NOT: Arkadaşlar ne tür işletmelerin tehlikeli faaliyetle uğraştığı maddenin gerekçesinde görmekteyiz. Petrol aramaları ve üretimi, maden arama ve üretimi, nükleer santraller, barajlar, doğalgaz üretim ve dağıtım faaliyetleri, otoyol yapımı için patlayıcı kullanılması, fabrikaların zehirli atıklar atması gibi durumlarda ortaya çıkan bedensel, bina ve ürün zararları hallerinde bu yola başvurabileceğiz.
NOT: Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
b) Özel Tehlike Sorumluluğu Halleri:

  • Özel tehlike sorumluluğu halleri Türk Borçlar kanunu dışında başkaca özel kanunlarda düzenlenen hallerdir.

Başlıca halleri sayacak olursak;

- Çevre Kanunu’na göre Çevreyi kirletenin kusursuz sorumluluğu

- Milli Müdafaa Kanunu’na göre Devletin askeri manevra ve atışlar nedeniyle kusursuz sorumluluğu

- Medeni Kanuna göre Devletin Tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu

- Sivil havacılık kanununa göre sivil hava aracının 3. Kişilere verdiği zarardan işletenin sorumluluğu

- Karayolları Trafik kanununa göre Motorlu araç işletenin Kusursuz Sorumluluğu




  • Değerli arkadaşlarım bu konuda bilmeniz gereken en önemli konu Karayolları Trafik Kanununda düzenlenmiş olan ‘’Motorlu Araç İşletenin Kusursuz Sorumluluğu’’ halidir. KPSS ve diğer kurum sınavlarında özellikle son yıllarda buradan sıkça soru sorulduğunu görmekteyiz.

  • Yine bazı özel tehlike sorumluluğu hallerini yukarıda verdik ancak ismen bilmememiz yeterli olacaktır.


aa) Motorlu Araç İşletenin Kusursuz Sorumluluğu
ı) Genel Olarak

  • Karayolları trafik kanununda düzenlenmiş olan bu husus ile ilgili olarak öncelikle bazı kavramların açıklanması gerekir.

i) Motorlu Taşıt: Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan motor gücüyle çalışan araçlardır.

ii) Araç İşleten: Aracın sebep olduğu zararın doğma anında ondan yararlanan ve giderlerine katlanan kişidir. Araç işletenin sadece aracın malikinin anlaşılması çok dar bir yorum olacak ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracaktır.
Örneğin; A aracını her türlü tedbir ve önlemleri alarak park etmiştir. Hırsız H gece aracı çalmıştır. Araçla seyir halindeyken C’ye çarparak yaralanmasına sebep olmuştur. Bu durumda araç işleteni araç sahibi olarak yorumladığımızda kaza sebebiyle doğan zarardan A kusursuz olarak sorumlu olacaktır.

İşte bu nedenden kaynaklı olarak kanun koyucu araç işleten kavramını geniş olarak düzenlemiştir. Burada ikili bir ayrıma gidilmiştir.




1- Gerçek İşleten

-Malik yani araç sahibi

-Aracı mülkiyet muhafaza kaydıyla satın alan

-Aracı uzun süreli kiralayan (kiracı)

-Aracı rehin alan

-Aracı ödünç (ariyet) alan


NOT: Dikkat edilecek bir başka husus ise yukarıda sayılan kişiler dışında, aracı intifa hakkında dayanarak elinde tutan kişiler, yolcu taşımacılığı yapan firmalar, iflas halinde araç üzerinde hak sahibi olan iflas masası araç işleten sayılır.
2- Farazi İşleten

-Yarış organizatörleri

-Aracı çalan veya gasp eden

-Meslek sahipleri (galeri sahipleri gibi)

-Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri

-Araç çekicilerinin sahipleri




  • Farazi işleten ise gerçek işleten tanımı dışında kalan işleten olmadıkları halde tıpkı araç işleten gibi sorumlu olan kişilerdir.


2012 KPSS Sorusu
Karayolları Trafik Kanununa göre aşağıdakilerden hangisi farazi işleten kavramına girmez?

  1. Aracın, mülkiyeti muhafaza kaydıyla alıcısı

  2. Motorlu araç ile ilgili mesleki faaliyette bulunan kişiler

  3. Yarış düzenleyiciler

  4. Motorlu aracı çalan veya gasp edenler

  5. Devlet veya kamu tüzel kişileri


Yanıt: A
ıı) Sorumluluğun Şartları
1- Motorlu araç çalışır vaziyette olmalı

(İşletim halinde olması): Aracın işletim halinde olması aracın çalışır vaziyetteyken zarara sebebiyet vermiş olmasıdır. Aracın çalışır vaziyette olmadığı esnada verdiği zararlarda ise haksız fillin kusur unsuru yeniden aranacaktır. Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin genel hükümler uygulanacaktır.

2- Zarar motorlu araç işletilirken verilmeli

3- Kaza ile zarar arasında illiyet bağ olmalı
ııı) Sorumluluktan Kurtulma
1- Genel Kurtuluş Sebebi:

Bu sorumluluk anlaşın da tek başına kişinin gerekli tüm dikkat ve özeni göstermiş olmasına rağmen sonucun doğacağını ispat etmesi sorumluluktan kişi kurtarmaya yetmez. Ayrıca kazaya illiyet bağını kesen bir sebebin neden olduğuna ispat etmelidir. Yani mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiği ayrıca ispat edilirse, sorumluluk ortadan kalkar



2- Özel Kurtuluş Sebepleri

  • Bunun aksine eğer araç çalınmış veya gasp edilmiş bunun sonucunda da üçüncü kişiler zarar görmüşse, işleten gerek kendisinin ve gerekse fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin (örneğin çalışanlarının) kusuru olmadığını kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilir. Yani bu özel halde kanun kurtuluş kanıtına imkan vermektedir.

  • Hatır için taşımalarda ise araç işleten motorlu araç işletenlerin sorumluluğu çerçevesinde değil genel hükümler çerçevesinde sorumlu tutulabilir.


NOT: KTK’ ye göre, araç işleteni sorumluluktan kurtaracak sorumsuzluk anlaşması yapılamaz. Yapılmışsa bu tür anlaşmalar geçersiz sayılır.
ıv) Zamanaşımı

  • Burada da haksız fiil için düzenlenmiş zamanaşımı süreleri geçerlidir. Yani zarara uğrayanlar, tazminat davasını zararı ve faili öğrendikleri andan itibaren 2 yıl, her halde olayın meydana geldiği andan itibaren 10 yıl içinde açmalıdırlar. Aksi halde alacak hakları zamanaşımına uğrar.




  1. Dikkat ve Özen İlkesine Dayanan Sorumluluk




  • Burada, kusursuz sorumluluğun kabul edilme sebebi, sorumlu tutulan kişinin kendisine düşen dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesidir. Kişi gereken dikkat ve özeni göstermediği için, doğan zarardan kusuru bulunmadığı halde sorumlu tutulacaktır. Kanunların dikkat ve özen ilkesine dayandırdığı sorumluluk halleri ise;

    1. Ev Başkanının Sorumluluğu

    2. Hayvan İdare Edenin Sorumluluğu

    3. Bina ve Yapı Malikinin Sorumluluğu

    4. Adam Çalıştıranın Sorumluluğu

    5. Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu


a) Ev Başkanlarının Sorumluluğu


  • Türk Medeni kanununun 369. maddesinde düzenlenmiştir.

  • Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

  • Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.


Buna göre Şartları:

1- Ev başkanlığı ilişkisi bulunmalı

2- Ev Başkanlığına tabi olan kişi başkasına zarar vermeli

3- Ev başkanı kurtuluş kanıtı getirmemiş olmalı



b) Hayvan İdare Edenlerin Sorumluluğu;


  • Türk Borçlar Kanununda Düzenlenen bu sorumluluğa ilişkin olarak;

  • Bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişinin, o hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlü olması ile ilgilidir. Burada hayvanın sevk ve kontrol altında tutulabilen bir hayvan olması ve zarara neden olan hareketin de komut sonucu değil hayvanın içgüdüsel bir hareketinden dolayı ortaya çıkmış olması gerekir.

  • Hayvanın verdiği zarardan hayvanın sadece sahibi sorumlu olur diye düşünmek ise yanlıştır.

  • Çünkü kanun hayvan sahibinin değil, hayvan idare edenlerin sorumluluğundan söz etmektedir.

  • Yani; hayvanın bakıcısı, sahibi, ödünç veya emanet olarak elinde bulunduranı kısaca o anda hayvanı sevk ve idaresi altında bulunduran herkes bu kapsamında kusursuz sorumlu tutulabilecektir.

  • Kurtuluş kanıtı getirilmesi ise mümkündür.

  • Hayvan, bir başkası veya bir başkasına ait hayvan tarafından ürkütülmüş olursa, hayvanı bulunduranın, bu kişilere rücu edebilecektir.


Özel Durum Olarak:

Hayvanı Alıkoyma hakkı

  • Bir kişinin hayvanı, başkasının taşınmazı üzerinde bir zarar verdiği takdirde, taşınmazın zilyedi, o hayvanı yakalayabilir, zararı giderilinceye kadar alıkoyabilir; hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı diğer yollarla etkisiz hâle getirebilir.

  • Bu durumda, taşınmazın zilyedi derhâl hayvan sahibine bilgi vermek ve sahibini bilmiyorsa, onun bulunması için gerekli girişimleri yapmak zorundadır.




  1. Bina ve Yapı Malikinin Sorumluluğu

Türk Borçlar Kanun’unda düzenlenmiş bu sorumluluk türü ile bir binanın veya diğer yapı eserlerinin malikinin, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlü olduğuna ilişkindir.

Buna Göre Şartları:

1- Bir bina veya inşa eseri bulunmalı:

- Yapının sabit ve toprağa bağlı olması gerekir.

- Yapının insan eliyle yapılmış olması gerekir.


  • Değerli arkadaşlar bina ve yapı eseri kavramına sadece ev, işyeri gibi yerler değil istinat duvarı, üst geçit, çatı, asansör, elektrik direği, pano gibi yapılar da girer.

2- Yapı maliki (intifa ya da oturma hakkı) sahibinin bulunması:



  • İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar. Burada dikkat edilecek husus intifa ve oturma hakkı sahiplerinin sadece binanın bakımındaki eksikliklerden sorumlu olacağıdır. Yapımından kaynaklı bozukluklardan sorumlu değildirler.

NOT: Binanın mimarı, mühendisi, kiracısı vb. kişiler bu madde kapsamına girmez. Ancak sayılan diğer kişilerin bu zarara her hangi bir katkıları varsa (bu kişilerin kusursuz sorumluluğuna gidilemez) zarardan yine de bina maliki sorumlu tutulur ancak bina malikinin o kişilere rücu hakkı söz konusu olur.
3- Zarara yapım bozukluğu ya da bakım eksikliği neden olmalı:

                • -

NOT: Bir başkasına ait bina veya diğer yapı eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir.
4- İlliyet Bağını kesen sebepler bulunmamalı


  • Değerli arkadaşlarım burada dikkat etmemiz gereken bir başka husus ise bu sorumluluk türünde kurtuluş kanıtı getirilmesi mümkün değildir. Hatta yapı malikinin ayırt etme gücü bulunmasa dahi sorumluluğu söz konusu olacaktır.

Yapı malikinin sorumluluktan kurtulmasının yolu haksız fiilin kusur diğer koşullarının (hukuka aykırılık, zarar, illiyet bağı ) özelliklede illiyet bağını kesen sebeplerden birinin varlığını kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilir.


  1. Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu




  • Türk Medeni Kanununda düzenlenmiş bu sorumluluk türü taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimsenin uğradığı zararın giderilmesine ilişkindir.


Buna Göre Şartları:


  1. Bir Taşınmaz bulunmalı

  2. Taşınmazın maliki bulunmalı

  3. Mülkiyet hakkının aykırı kullanılmasından zarar doğmalı

  4. İlliyet Bağı

  5. İlliyet bağını kesen sebepler bulunmamalı


NOT: Değerli arkadaşlarım her ne kadar bu sorumluluk türü de dikkat ve özel ilkesine dayanan bir hal olsa da, kanun koyucu burada da kurtuluş kanıtı getirilmek suretiyle sorumluluktan kurtuluşu kabul etmemiştir.
NOT: Taşınmaz malikinin sorumluluğu yapı malikinin sorumluluğuna benzemekle beraber, taşınmaz malikinin sorumluluğunda bir yapı eserinden değil, taşınmazın kullanımdan kaynaklı bir zarar söz konusudur. Yine yapı malikinin sorumluluğu yapımdaki bozukluk veya bakımındaki eksiklikten kaynaklanırken, burada taşkın kullanım söz konusudur.

f) Adam Çalıştıranların Sorumluluğu


  • Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş bu sorumluluk türü bir kişinin emek ve iş gücünden yararlanarak menfaat elde eden (adam çalıştıran) kişinin çalıştırdığı kişinin 3 kişilere vermiş olduğu zarardan dolayı sorumlu tutulmasına ilişkindir.


Buna Göre Şartları;


  1. Adam çalıştıranla çalışan arasında bir hizmet ilişkisinin varlığı

    • Yani işi yapan kişinin çalıştıranın emir ve talimatı ile hareket etmiş olması şarttır.




  1. Zarar, işin gerektirdiği bir hareketin sonucunda ortaya çıkmış olmalı

    • Örneğin 10.katta duvar ören bir işçinin elinden düşürdüğü tuğlanın yoldan geçen bir yayanın kafasına isabet etmesinde olduğu gibi. Ancak bunun aksine aynı işçinin aşağıda geçmekte olan hasmını görüp elindeki tuğlayı ona atmasında hareket işin gereği ortaya çıkan bir hareket sayılmayacaktır.

    • Yine örneğin; bir makam şoförünün patrondan aldığı izin ile patronun aracıyla memlekete ziyarete giderken bir kişiye çarpması durumunda da iş görülmesi esnasında olmadığı için sorumluluk söz konusu olmaz.




  1. Zarar gören kişi, işle ilgisi olmayan üçüncü bir kişi olmalı

    • Örneğin K, A'nın kalorifer kazanını kaynak yaparken infilak etmesine neden olmuş ve etrafa saçılan parçalardan biri bu işle hiç bir ilgisi bulunmayan B'nin başına isabet etmiştir. Görüldüğü gibi B'nin kazanın kaynak yapılması işiyle hiç bir alakası yoktur.


ÖNEMLİ NOTLAR:

  • Adam çalıştıran kişi gerçek ya da tüzel kişi olabilir.

  • Hatta çalışan kişi birden çok çalıştırana hizmet ediyor dahi olabilir. Özellikle bu durum alt işverenlik (Taşeron) durumlarında ortaya çıkar.

  • Örneğin yüklenici A, inşaatın sıva işini B'ye vermiş, B ise bu iş için C'yi işe almıştır. Bu durumda C hem A'ya hem de B'ye iş görüyor sayılır. İşte bu tür durumlarda işveren pozisyonundaki A ve B, C'nin işi yaparken başkalarına verdiği zarardan müteselsil sorumlu tutulacaklardır.

  • Adam çalıştıran kişinin sorumluluktan kurtulması ancak kurtuluş kanıtı getirerek mümkün olabilir. Nitekim Borçlar Kanununun 66.m'nde "Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.

  • Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür." diyerek kurtuluş kanıtının mümkün olduğunu belirtmiştir.

  • Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir. Yani adam çalıştıran zarara neden olan çalışana rücu edebilir.

  • Zarar gören kişiler şayet işçiden talepte bulunacaklarsa bu durumda kusursuz sorumluluktan değil, haksız fiilden yani kusura dayalı sorumluluktan bahsedilebilir.

  • Bu sorumluluk anlayışında tarafların aralarında yapacakları sorumsuzluk anlaşmasının geçerliliği yoktur.

  • Adam çalıştıranların sorumluluğunda, haksız fiile ilişkin zamanaşımı süreleri geçerlidir. Yani failin ve fiilin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl ve olayın olduğu tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi söz konusudur.


YARDIMCI KİŞİLERİN FİİLİNDEN SORUMLULUK


  • Borçlar Kanununun 116.maddesinde düzenlenen bu sorumluluk türü, adam çalıştıranların sorumluluğuna çok benzemektedir ancak buna rağmen bir kusursuz sorumluluk hali olarak kabul edilmemektedir.

  • Bu benzerlikten kaynaklı olarak ÖSYM sınavlarında adam çalıştıran kişinin sorumluluğu ile ilgili sorularda sürekli öğrenciyi düşürmeye yönelik bir tuzak olarak kullanılıyor.

  • Bu sorumluluk türünde (Borçlar Kanunu m.116) borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür. Başka bir ifadeyle burada zarar gören kişi, işle ilgisi olmayan üçüncü bir kişi değil, aksine sözleşmenin diğer tarafı yani müşteridir.

  • Örneğin A, B’nin lokantasına gidip çorba sipariş etmiş ve çorbayı getiren garson C, çorbayı müşteri A'nın üzerine dökmüştür.

  • Dikkat edilirse burada işveren konumundaki B ile müşteri pozisyonundaki A arasında bir sözleşme ilişkisi vardır ve A, B'nin müşterisidir. Adam çalıştıranların sorumluluğunda ise zarar gören müşteri değil üçüncü kişiydi. Mesela garson C çorbayı başka bir adrese götürürken yolda yürüyen Z'ye çarpıp onun üstüne dökmüş olsaydı burada Z ile B arasında müşteri ilişkisi kurulmadığı için adam çalıştıranların sorumluluğu söz konusu olurdu.

  • Bir başka farklılık ise adam çalıştıranların sorumluluğunda çalışanla çalıştıran arasında bir hizmet ilişkisinin varlığı şart iken, yardımcı kişilerin fiilinden sorumlulukta çalışanla çalıştıran arasında böyle bir ilişkinin varlığı zorunlu değildir. Bu ilişki olsa da olur, olmasa da olur.

  • Bu sorumluluk türünde kurtuluş kanıtı getirilerek sorumluluktan kurtulmak da mümkün değildir.

  • Yine bu sorumluluk türünde de kusursuzluk anlaşması kural olarak yapılamaz ancak istisnai olarak "hafif kusura" ilişkin bir sorumsuzluk anlaşması yapılmışsa bu geçerli kabul edilebilecektir. Son olarak bu sorumluluk anlaşmasında zamanaşımı süresi 10 yıl olarak düzenlenmiştir.



DÖRDÜNCÜ KISIM
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR


  1. Genel Olarak

  • Türk Borçlar Kanunu’na göre borcun kaynaklarından biride Sebepsiz zenginleşmedir. Kanunun 76- 82. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

  • Haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşmeye, sebepsiz zenginleşme denir.

  1. Unsurları

  • Sebepsiz zenginleşmenin oluşabilmesi için aşağıdaki dört şartın varlığı aranır.




  1. Haklı bir nedenin olmaması

  2. Bir tarafın malvarlığında artış (Zenginleşme)

  3. Bir tarafın malvarlığında azalma ( Fakirleşme)

  4. İlliyet Bağı




  1. Haklı bir nedenin olması:

  • Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının sebebi, taraflar arasındaki mal varlığı değişiminin geçerli bir sebebe dayanmamasıdır. Sebepsiz zenginleşmede ‘’sebepsizlik’’ dört farklı şekilde karşımıza çıkabilir.


aa) Haklı hiçbir sebebin bulunmaması:

  • Hukuksal işleme dayanmayan insan davranışları ve tabiat olaylarından kaynaklanan hallerde söz konusu olur.

  • Örneğin; A’nın tarlasında bulunan buğdaylar rüzgâr ile B’nin tarlasında bulunan buğdaylara karışmıştır.


bb) Sebebin geçerli olmaması:

  • Borçlunun malvarlığındaki artışın haklı bir sebebi vardır, fakat daha sonra bu sebep ortadan kalkmıştır. Yapılan hukuki işlemin geçersizliğinden ötürü tarafların o ana kadar yapmış oldukları edimi iade etmesi buraya girer.

  • Örneğin; hukuki işlemin ehliyet (Tam ehliyetsizler), şekle aykırılık, iradeyi sakatlayan hallerden ötürü ortadan kalkmasında tarafların aldıkları şeyleri iade etmesi buradan kaynaklanır.


cc) Sebebin gerçekleşmemesi:

Borçlunun zenginleşmesi ileride bir sebebin gerçekleşmesi koşuluna bağlanmıştır. Ancak beklenen bu sebep daha sonra gerçekleşmemiştir. Geciktirici şarta bağlanan işlemlerde şart gerçekleşmeden, sözleşme konusu şey alacaklıya verilmiş, fakat sonradan beklenen şart gerçekleşmemişse, alınanın iadesi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre olacaktır.


dd) Sebebin sona ermesi:

  • Borçlunun zenginleşmesini sağlayan sebep sonradan ortadan kalkmıştır. Sözleşmenin sonradan ortaya çıkan sebeplerden ötürü feshedilmesi, sözleşmeden dönme hali, alacaklı sıfatının sona ermesi gibi hallerde sebepsiz zenginleşme söz konusu olacaktır.

  • Örneğin, Satım veya kira sözleşmesi ayıp veya zapt nedeniyle feshedildiğinde, borçlunun temerrüdü nedeniyle sözleşmeden dönüldüğünde, nafaka borcu ortadan kalktığı halde, tahsilatların ödenmesi durumunda verilenlerin iadesi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre yapılacaktır.




  1. Bir tarafın malvarlığında artış

(Zenginleşme): Haklı bir neden olmaksızın malvarlığında artış olan tarafı ifade eder.


  1. Bir tarafın malvarlığında azalma

(Fakirleşme): Malvarlığında veya emeğinde azalma meydana gelen tarafı ifade eder.

  1. İlliyet bağı: Zenginleşme ile fakirleşme arasında neden sonuç ilişkisinin bulunmasını ifade eder.




  • Değerli dostlar ÖSYM’nin sorularında sebepsiz zenginleşme soruları ‘’hangisi sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanır/dayanmaz’’ kökünde sıkça sorulmaktadır. Kanaatimizce hangi hallerin sebepsiz zenginleşme davasına konu olmayacağı daha önemlidir.

Şu hallerde sebepsiz zenginleşme davası açılmaz.

  1. İstihkak davası, zilyetlik davaları, Taşınır davası ve vekâletsiz iş görme davalarının açılacağı hallerde;

  2. Hukuken geçerli bir sözleşmeye aykırı davranıldığında;

  3. Eksik borçların ifası durumunda;

  4. Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir.




  1. SONUÇLARI




    1. İade Yükümlülüğü:

  • Sebepsiz zenginleşmenin hukuki sonucu aynen iade borcudur. İadenin kapsamı açısından bakıldığında iyiniyet kurallarının burada da geçerli olduğu görülecektir.

  • Başka bir ifadeyle sebepsiz zenginleşme davası ile haklı bir sebep olmaksızın malvarlığındaki artışın iadesi amaçlandığından, mal halen zenginleşenin elinde duruyorsa aynen yok eğer elinde değilse nakden iadesi yoluna gidilecektir.

Nitekim
aa) Zenginleşen İyi Niyetli İse;
aaa) İade konusu eşya elden çıkmışsa; Bu durumda iade konusu eşyanın yerine başka bir değer girmişse bu yeni şey iadenin konusunu oluşturacaktır.

  • Örneğin eşyanın yerine sigorta tazminatı veya kamulaştırma bedeli ya da o eşyayla trampa edilmiş başka bir eşya malvarlığına dâhil olmuşsa, iade edilmesi gereken şey artık bu yeni ekonomik varlıklar olacaktır.


bbb) İade konusu eşya elden çıkmamışsa; Bu durumda elde ne kalmışsa onun iadesi gerekir.

  • Örrneğin söz konusu eşya bir bilgisayarsa ve bu bilgisayar iyiniyetli kişinin elinde iken düşürülüp kırılmışsa kırık haliyle iade edilerek sorumluluktan kurtulmak söz konusudur.


bb) Zenginleşen Kötü Niyetli İse;
Borçlar Kanununun 79.maddesine göre “Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.
NOT: Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.
b) Masrafları talep hakkı


  • Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir.

  • Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir.

  • Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir.




  1. ZAMANAŞIMI




  • Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar




  1. SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME DEF’İ




  • Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir. Böylece, sebepsiz zenginleşme davası zamanaşımına uğramış olsa bile geçerli bir hukuki sebebi olmayan alacağı ödemekten her zaman kaçınmak mümkün olabilmektedir.

  • Örneğin M, N’ye borçlu olmadığı halde borçlu olduğunu beyan etmiş, N’de bu borç ikrarını kabul etmiştir. Bu durumda, N’nin iktisap ettiği bu alacak hakkı sebepsiz zenginleşmeye konu bir alacak hakkı haline gelmiş olur. M'nin, bu alacak hakkını zamanaşımı süresi içinde N’ye karşı ileri sürmesi ebetteki mümkündür. Ancak M bu süreyi kaçırmış olsa bile, kendisine ifa için başvuran N’ye karşı sebepsiz zenginleşme def’ini ileri sürerek ödemeden kaçınabilir.




BORÇLARIN İFA EDİLMESİ

  1. GENEL OLARAK

  • Bir önceki bölümlerde borcu doğuran halleri anlatmaya çalıştık. Şimdi ise borcu sona erdiren bir hal olan ifayı özel olarak anlatmaya çalışacağız.

  • Değerli arkadaşlar bu bölümde genel olarak;

  • İfa nedir?

  • İfa ne zaman gerçekleştirilmelidir?

  • İfanın nerede gerçekleştirilmelidir?

  • Karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde ifayı öncelikle kim gerçekleştirmelidir?

  • Gerçekleştirdiğim ifayı nasıl ispat ederim?

Sorularına yanıt arayacağız.


  1. İFA

  • Arkadaşlar borçlanılmış edimi yerine getirmeye ifa denir.

  • Edimin ifası, borçlu yönünden maddi bir davranış veya kaçınma ya da olanak tanıma niteliğinde ise ifanın geçerli olması için borçlunun fiil ehliyetine sahip olması gerekmez.

  • Ancak borcun ifası bir hukuki işlemi gerektiriyorsa borçlunun fiil ehliyetine sahip olması gerekir.

  • Türk Borçlar kanununda düzenlenmiş ifa ile ilgili bazı özel durumları da bu başlık altında inceleyeceğiz. Şimdi bu durumlara bakacak olursak;




  1. Üçüncü Kişinin İfası




  • Daha öncede değindiğimiz bu konuyu burada daha detaylı bir biçimde inceleyeceğiz.

  • TBK madde 83’e göre ‘’Borcun, bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmekle yükümlü değildir.’’

  • Buna göre A, B’nin tablosunu yapma borcu altına giriyorsa, bu borcu A’dan başkasının B’ye ifa teklifini B kabule mecbur değildir. Zira burada şahsi bir edim söz konusudur ve şahsi edimlerde borçlu tarafın kişisel nitelikleri özellikleri temel alınarak sözleşmeler kurulur. Şahsi edimlerin başka bir kişi tarafından ifa edilmesi alacaklının menfaatiyle doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla burada söz konusu olan edimin üçüncü bir kişi tarafından ifasını alacaklı kabul etmeyebilir.

  • Ancak A’nın B’ye 300 TL borcu vardır. Bu borcu A yerine C ödeme teklifinde bulunursa, C’nin ifayı reddetmesi dürüstlük kuralına aykırı olacaktır. Burada söz konusu olan bir para borcudur. Dolayısıyla edimin borçlu veya 3. Bir kişi tarafından ifa edilmesi alacaklı açısından farklı sonuçlar doğurmayacaktır. Menfaatini etkilemeyecektir. Alacaklı yukarıdaki olayda üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen ifayı kabul etmelidir. Aksi takdirde B yani alacaklı temerrüde düşmüş olacaktır.

NOT: Bir üçüncü kişinin ifasını borçlu istemiyor ancak alacaklı kabul ediyorsa dahi borç geçerli şekilde ifa edilmiş sayılır.



  1. Kısmi İfa

aa) Genel Olarak


  • Borçlar Kanununun m.84 "Borcun tamamı belli ve muaccel ise, alacaklı kısmen ifayı reddedebilir.
    Alacaklı kısmen ifayı kabul ederse borçlu, borcun kendisi tarafından ikrar olunan kısmını ifadan kaçınamaz." hükmüyle bu hususu düzenlemiştir.

  • Kanun metni kısmi ifanın gerçekleşebilmesi için şu şartlar gerekir.

  • Bölünebilen bir borç(Kısmi ifaya elverişli)

Örneğin doğum günü için sipariş edilen pastanın veya kurban bayramında alınacak kurbanlığın bir kısmının ifasından söz edilemez.

  • Borcun muaccel olması

  • Alacaklının kabulü

NOT: Burada dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise para borçlarında, anapara ile faiz alacaklarında, faiz Fer’i borç olmakla birlikte ayrı bir alacaktır. Bu sebeple faiz ödemesi kısmi ödeme sayılmaz.

  • Kısmi ifa halinde, ifa edilen borç kısmı sona erer. İfa edilmeyen kısım ile ilgili olarak ise borçlunun temerrüdü hükümleri uygulanacaktır.

  • Kısmi ifanın reddedildiği hallerin yanı sıra reddedilmesinin mümkün olmadığı haller de bulunmaktadır. Bu haller kanuna göre;

    • Taraflar kısmi ifa konusunda anlaşmış ve borçlu kısmi ifaya yetkili kılınmışsa;

    • Edimin miktar ve niteliği bir defada ifaya imkân vermiyorsa;
      Örneğin tonlarca malın teslimine ilişkin olarak kısım kısmi ifa edilmesi.

    • Alacaklının kısmi ifayı reddi hakkın kötüye kullanılması sayılıyorsa; Örneğin borcun çok büyük bir kısmı borçlu tarafından ödenecekken alacaklının sırf borçluyu zor düşürme niyetiyle ifayı kabul etmemesi hakkın kötüye kullanıldığını gösterir.

    • Borçlu kanunen kısmi ifaya yetkili ise;
      Özellikle kıymetli evrak hukukunda poliçe hükümlerine göre muhatabın borcu kısmen kabulü kanunen mümkündür.

  • Bu durumda alacaklının ayrıca onayı aranmaz.


bb) Birden Çok Borcun Bulunduğu Halde Ödemenin Mahsubu

  • Burada değerli arkadaşlar kanun ile paralel olarak ikili bir ayrıma gitmek mümkündür.

Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin