Birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir.
Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır.
bbb. Bildirim bulunmadığı hallerde:
Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.
Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır.
Aluid
Alacaklı, borçludan tarafların anlaştıkları konuyu yerine getirmesini talep edebilir.
Borçlanılmış edim yerine başka nitelikte, başka çeşitten bir şey verilmişse, borçlanılan şeyden başka bir şeyin ifası söz konusu olur. Buna da aluid adı verilir. Yani tarafların anlaştıklarından başka bir edimin ifası haline aluid adı verilir.
Örneğin orijinal bir tablo yerine kopyasının verilmesi aluid olarak nitelendirilir.
Aluid halinde borcun ifa edilmemesi hükümleri uygulanır.
Ancak karşı taraf bu durumu bilerek kabul etmişse, o zaman ifa yerini tutan edim söz konusudur.
İfa Yerini Tutan Edim
Borçlu, sözleşme konusu edim yerine başka bir şeyi ifa etme teklifinde bulunmuş ve alacaklı da bunu kabul etmiş olursa söz konusu belirlenen şeyin verilmesiyle borç ifa edilmiş olur.
Örneğin borçlu K, alacaklı L'ye borcu olan 5.000.-TL yerine bir plazma televizyonu vermeyi teklif etmiş ve L' de bunu kabul etmiştir. Burada televizyonun verilmesi borcu ifa etmek yerine geçer. Şayet alacaklı kabul etmezse aluid dediğimiz durum burada da ortaya çıkacaktır.
NOT: İfa yerine edimde, verilen şeyin asıl edimden farklı değerde olması, borçlu veya alacaklıya bir değer farkı isteme olanağı vermemektedir. Arkadaşlar yukarıdaki örnekte televizyon 5.500 TL değerinde ise borçlu aradaki fark olan 500 TL’yi talep edemeyecektir. Aynı şey alacaklı içinde geçerlidir.
İfa Amacıyla Edim
Borçlu alacaklıya paraya çevirip alacağını elde etmesi için borcun konusu edimden başka bir ifa teklif etmesi ve alacaklının kabul etmesiyle gerçekleşir.
Alacaklı ifa edilen şeyi paraya çevirir ve bu alacağını karşılamazsa kalan kısım için borçluyu takip edebilir.
Yine alacaklı, paraya çevirdiğinde edimden daha fazla para elde edilirse elde edilen fazla miktar borçluya verilir. Kısacası ifa amacıyla edimde yeni edimin kabulüyle eski borç sona ermez.
Örneğin; ressam A’nın B’ye 3000 TL borcu vardır. Borcunu nakit ödemek yerine yaptığı bir tabloyu B’ye vermeyi ve bu resmin satışından elde edilen gelirle alacağını almasını teklif ederse ve B’de bunu kabul ederse ifa amacıyla edim söz konusudur.
Tablo 2500 TL’ye satılırsa B, kalan 500 TL’yi A’dan isteyebilir. Eğer tablo 3500 TL’ye satılırsa 500 TL’yi alacaklı B, A’ya geri vermelidir.
NOT: İfa amacıyla edim ile ifa yerine edim ÖSYM tarafından birbirine benzer olduğu için sorulmaktadır. Ancak biz şunlara hep dikkat edeceğiz.
Paraya çevirme varsa ifa amacıyla edim söz konusudur.
Aradaki fark talep edilemiyorsa ifa yerine edim söz konusudur. Zira İfa yerine edim de borç ilişkisi paraya çevirme aşamasına geçmeden sona erer.
NOT: Taraflar arasında ifa yerine edimle ifa amacıyla edim arasında hangisinin söz konusu olduğu konusunda çelişki arz ediyor ise, borçlunun ediminin ifa amacıyla edim olduğu kabul edilir.
İFA YERİ
Borçların ifası ile ilgili bir başka sorun ise ifa yerinin belirlenmesinde söz konusu olmaktadır. İfa yeri belirlenirken öncelik tarafların iradeleridir. Sözleşme hükümlerinde açık veya örtülü olarak borcun nerede ifa edileceğine ilişkin bir hüküm yoksa kanundaki tamamlayıcı kurallar devreye girer.
Kanun borçların ifa yerini düzenlerken üç tip borcu temel almıştır. Kanuna göre eğer taraflar ifa yerini belirlememişse :
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir.
Örneğin, Ankara’da ikamet eden Ahmet, İstanbul’da ikamet eden Veli’den Afyon’da 1000 TL borç para alır. İfa günü geldiğinde borç Ankara’da ifa edilecektir.
Örneğin; İstanbul’da ikamet eden Fikret Bey’in Rüzgâr isimli yarış atını satın almak için Ankara’da bir satım sözleşmesi imzalıyoruz. Sözleşme kurulduğu anda at Konya’da bu durumda borcun ifa yeri Konya’dır. Zira her ne kadar sözleşme Ankara’da kurulmuş olsa dahi sözleşme kurulduğu an da sözleşmenin konusunu oluşturan borç bir parça borcudur. Bundan ötürü ifa yeri malın bulunduğu yer olan Konya olacaktır.
3. Bunların dışındaki bütün borçlar (Cins borcu gibi), doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde ifa edilir.
Örneğin; Ankara’da bulunan Ahmet Bey ile 1 ton pirincin satımı konusunda anlaşıyoruz. Ahmet beyin edimi sadece genel özellikleri belirtilmiş ferden tayin edilmemiş olan bir cins borcudur. Sözleşmenin konusunu oluşturan borcun ifası Ahmet Bey’in borcun doğum anında yerleşim yeri olan Ankara’da ifa edilecektir.
NOT: Para borçları “götürülecek borç”, parça borçları “alınacak borç”, diğer borçlar(örneğin cins borcu ise) “aranacak borç” olarak nitelendirilir.
İfa yerinin önemi kanunun çeşitli yerlerinde sayılmıştır. Bu başlık borçlar özel hukukunda daha ayrıntılı bir biçimde işlenmek ile beraber bazı başlıkları bilmek faydalı olacaktır. Bazı durumları belirtecek olursak;
Taşıma (Nakliye), Sigorta, Ambalaj Giderleri Açısından: Örneğin, satım sözleşmesinde satılan malın ifası gereken yerden başka bir yere taşınması gerektiğinde, taşıma giderlerinin alıcıya ait olduğu hükme bağlanmıştır. (TBK. Md. 211)
Tevdi Yerini Tayin Bakımından: Alacaklı temerrüde düştüğünde tevdi yerini ifa yeri hâkimi belirler. Yine ticari malların tevdii ifa yerinde gerçekleşir.
Yetkili Mahkemeyi Tayin Bakımından: Yetkili mahkemenin neresi olduğu hususu Hukuk Muhakemeleri Kanununda (HMK) düzenlenmiştir. Kanunun 10. Maddesine göre taraflar arasındaki uyuşmazlık eğer sözleşmeden kaynaklanmışsa davaya bakmaya yetkili mahkeme sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesini yetkili kılmıştır.
Olaya Uygulanacak Hukuk Kurallarını Tayin Bakımından: Eğer hukuki işlemde yabancılık unsuru söz konusu ise bu durum ortaya çıkacaktır.
NOT: Alacaklının ödeme zamanındaki yeni yerleşim yerinde borçlunun borcunu ifa etmesi önemli derecede güçlük meydana getirecekse, borçlu borcunu alacaklının eski yerleşim yerinde de ifa edebilir.
İFA ZAMANI
Genel Olarak
İfa zamanı borçlunun edimini ifayla yükümlü olduğu, alacaklının ise edimin ifasını isteme yetkisini kazandığı zaman parçasıdır.
Kural olarak taraflar ya da kanun aksini öngörmemişse yani taraflar vade belirlememişlerse ya da işin mahiyeti gerektirmiyorsa, borç doğduğu anda muaccel olur. Taraflar kendi aralarında borcu vadeye (ecele) bağlayabilirler.
Borcun vadeye bağlanması durumunda borç vadesi gelene kadar müeccel (Tecil ettirilmiş, ertelenmiş) borç adını alır.
Vade taraflarca belirli bir tarih olarak belirlenebileceği gibi ( ör: 26 Ekim 2018), belirsiz bir tarih de olabilir. (Ekinler kaldırıldığında, kör buzağı topalladığında, inşaat tamamlandığında, Ahmet öldüğünde gibi )
Yine Kesin vade şeklinde de olabilir. Kesin vade halinde ifanın vadeden sonra anlamsız olduğu belirtilir(Pastaneden 26 Ekim için doğum günü pastası sipariş ediyoruz) ya da mutlaka 10 Ekim’e kadar, en son tarih 26 Ekim gibi ifadeler kullanılır.
Kesin vadenin temerrüt açısından çok önemli sonuçları vardır. Vadenin kesin vade olarak belirlendiği hallerde borçlunun temerrüde düşmesi için ihtar çekilmesine gerek yoktur. Borçlu kesin olarak belirtilmiş vadeden sonra otomatik olarak temerrüde düşer.
Yine karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde temerrüt halinde alacaklının seçimlik haklarını kullanabilmesi için borçluya mehil (Süre ) vermesi gerekir ancak bu durum kesin vade halinde söz konusu olmaz.
Vadenin Hesaplanması ve İfa Zamanının Belirlenmesi
Bazen ifa zamanını taraflar belirlemişler ancak belirledikleri hüküm taraflarca farklı anlamlarda yorumlanmak suretiyle sorunlar yaşanıyor da olabilir. İşte bu gibi durumlarda kanun söz konusu hükmün hangi anlamda yorumlanması gerektiğine dair düzenlemeler yapmıştır. Buna göre;
Vade ayın başı, sonu veya ortası şeklinde belirlenmişse; Bu durumda kanun, ayın başından kasıt ayın birinci günüdür, ortasından kasıt ayın on beşinci günüdür, ayın sonundan kasıt ise o ay kaç çekiyorsa o ayın en son günüdür demek suretiyle konuya açıklık kazandırmıştır.
Vade gün olarak belirlenmişse; Bu durumda konuşulan gün hesaba katılmaksızın süre izleyen günden itibaren hesaplanır. Örneğin ayın 8. gününde anlaşan taraflar vadeyi beş gün sonra diye belirlemişlerse ayın 8'i hesaba katılmayıp süre ayın 9. gününden itibaren hesaplanır ve böylece vade ayın 13. günü olarak saptanmış olur.
Sürenin içine rastlayan tatil günleri süreye dâhildir yani ayrıca eklenerek süre uzatılamaz. Ancak vade tatil gününe rastlamışsa, bu durumda vade, tatilin bitimini izleyen ilk iş gününün mesai saati sonuna uzamış olur. Örneğin vade 23 Nisan cumartesi gününe rastlamışsa, ertesi gün de pazar yani hafta tatili olduğu için vade pazarı da izleyen 25 Nisan pazartesi günü olarak kabul edilecektir.
Vade hafta olarak belirlenmişse; Bu kez konuşulan günün haftanın hangi günü olduğuna dikkat etmek gerekir. Sonrasında ise kaç hafta sonrası konuşulmuşsa o haftanın aynı gününe denk gelen günü vade olarak kabul edilir. Örneğin taraflar çarşamba günü aralarında anlaşarak vadeyi üç hafta sonra olarak belirlemişlerse, o hafta dikkate alınmayıp sonraki üçüncü hafta tespit edilir. Belirlenen haftanın çarşamba günü vade demektir.
Vade ay olarak belirlenmişse; Bu kez de önce anlaşmanın yapıldığı gün ayın kaçıncı günü, ona dikkat edilmelidir. Sonrasında ise vade olarak kaç ay sonrası belirlenmişse o ayda aynı güne rastlayan gün vade olarak esas alınır. Örneğin Ocak ayının 25. günü anlaşma yapan ve vade olarak beş ay sonrasını belirleyen taraflar vade olarak Haziran ayının 25. gününü belirlemiş sayılırlar. Ancak burada karşılaşılabilecek önemli bir sorun vardır ki bu da anlaşmanın yapıldığı gün örneğin ayın 31'i, vade olarak belirlenen ayda yoksa (örneğin eylül ayında 31.gün yok) bu durumda vade olarak belirlenen ayın en son günü vade olarak kabul edilir.
Vade yarım ay olarak belirlenmişse; Yarım aydan kasıt, kanuna göre on beş gündür. Örneğin 3 Ocak 2014 tarihinde anlaşma yapılmış ve vade olarak iki buçuk ay sonrasını belirlenmiş olsa, vade 18 Mart 2014 olarak belirlenmiş sayılacaktır.
Erken İfa
Sözleşmenin hükümlerinden veya özelliğinden ya da durumun gereğinden tarafların aksini kastettikleri anlaşılmadıkça borçlu, edimini sürenin sona ermesinden önce ifa edebilir.
Ancak, kanun veya sözleşme ya da âdet gereği olmadıkça borçlu, erken ifada bulunması sebebiyle indirim yapamaz.
Örneğin tüketici kanununda düzenlenen tüketici kredilerinin erken ödenmesi halinde indirim yapılması kanundan doğan bir durumdur.
KARŞILIKLI BORÇ YÜKLEYEN SÖZLEŞMELERDE İFA
İfada Sıra
Borçlar Kanununun m.97 "Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir. Örneğin; satıcı malı teslim borcunu yerine getirmediği takdirde alıcıdan önce bedelin ödenmesini talep edemez. Bu durum aynı anda ifa olarak tanımlanmaktadır.
Eğer aynı anda ifa söz konusu olmasına rağmen taraflardan biri ifadan kaçınıyorsa bu durumda diğer tarafının da ifadan kaçınması bir haktır. Bu hakka ise ödemezlik def'i adı verilmektedir.
İfa Güçsüzlüğü
Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmede, taraflardan birinin borcunu ifada güçsüzlüğe düşmesi ve özellikle iflas etmesi ya da hakkındaki haciz işleminin sonuçsuz kalması sebebiyle diğer tarafın hakkı tehlikeye düşerse bu taraf, karşı edimin ifası güvence altına alınıncaya kadar kendi ediminin ifasından kaçınabilir.
Hakkı tehlikeye düşen taraf, ayrıca uygun bir sürede istediği güvence verilmezse sözleşmeden dönebilir.
Örneğin; satıcı satım sözleşmesinde, önceden malı teslim etmeyi, bedeli ise 6 ay sonra almayı kabul etmiştir. Ancak, satıcının malı teslim edeceği tarihte, alıcının ekonomik krize düşmesi sonucu aleyhine haciz takipleri yapıldığı ve sonuçsuz kaldığı anlaşılırsa satıcı kendi alacağının alıcının ifa güçsüzlüğü nedeniyle tehlikeye düşeceğini öne sürerek ifadan kaçınabilir.
İFANIN İSPATI
Borcu ödeyen borçlu, bir makbuz ve borcun tamamı ödenmişse, buna ilişkin borç senedinin geri verilmesini veya iptalini isteyebilir.
Borcun tamamı ödenmemiş veya borç senedi alacaklıya başkaca haklar da vermekte ise borçlu, ancak makbuz verilmesini ve ödemenin borç senedine işlenmesini isteyebilir.
Faiz veya kira bedeli gibi dönemsel edimlerden biri için, alacaklı tarafından çekince belirtilmeksizin makbuz verilmişse, önceki dönemlere ait edimler de ifa edilmiş sayılır.
Alacaklı anaparanın tamamı için makbuz vermişse, faizlerini de almış olduğu kabul edilir.
Borç senedi borçluya geri verilmişse, borç sona ermiş sayılır.
Alacaklı, borç senedini kaybettiğini iddia ederse, borçlunun istemi üzerine, borcu ödeme sırasında, kendisine borç senedinin iptalini ve borcun sona ermiş olduğunu gösteren resmen düzenlenmiş veya usulüne göre onaylanmış bir belge vermek zorundadır.
BORCUN İFA EDİLMEMESİ
(BORCA AYKIRI DAVRANIŞ) GENEL OLARAK
Geçerli olarak kurulmuş bir borç ilişkisinin borçlu bakımından en önemli sonuç, borcun zamanında, yerinde ve konusuna uygun olarak ifa edilmesidir.
Borçların ifa edilmemesi şu hallerde karşımıza çıkabilir. Ya borç hiç veya gereği gibi ifa (Kötü ifa) edilememiştir, ya borcun ifası imkânsızdır, ya da borcun ifası imkânsız olmamasına rağmen borçlu borcunu ifa etmekte direnmektedir.
Toparlayacak olursak borca aykırı davranışları şu başlıklar altında inceleyebiliriz.
İMKÂNSIZLIK
KÖTÜ İFA (Gereği gibi ifa etmeme)
TEMERRÜT (Direnim)
İMKÂNSIZLIK
Değerli arkadaşlar imkânsızlık konusu sıkça karıştırılan bir bölümdür. Onun için dikkatli olarak çalışmayı gerektirir. İstersen bir kahve iç ve öyle okumaya başla!
Şimdi imkânsızlığı işlerken öncelikle sözleşme öncesi ve sözleşme sonrası imkânsızlık olarak ayıracağız.
Sözleşme Öncesi İmkânsızlık:
Sözleşme kurulduğu anda sözleşmenin konusunu oluşturan edimin ifasının imkânsız olmasını ifade eder.
Örneğin; A’ya ait olan Rüzgâr isimli tayın B satın almak istemektedir. Satım sözleşmesi gerçekleşmeden önce Rüzgâr ölmüştür.
Şimdi burada bu hazin olayı iki farklı şekilde bitireceğiz ve sonuçlarını ona göre inceleyeceğiz.
Rüzgar’ın ölümünü A bilmekte ve karşı tarafa satmaktadır.
Rüzgâr’ın ölümünü A bilmemekte ve bu durumu bilmeden sözleşme yapılmaktadır.
Bir kere şunu tekrar hatırlatmakta fayda var. Sözleşmelerin geçersizliği hallerini işlerken
İmkânsızlığı da bu sebeplerden biri olarak saymıştık.
Orada belirttiğimiz imkânsızlık sözleşme öncesi imkânsızlıktır. Dolayısıyla her halükarda yukarıdaki sözleşme geçersizdir.
Ancak A’nın durumdan haberdar olup olmamasının farklı sonuçları vardır. A’nın durumdan haberdar olması durumunda B’nin zararını (menfi zarar), tazminat ödemek suretiyle karşılaması gerekir. Ancak A Rüzgâr isimli atın ölümünden haberdar olmadığı takdirde B’nin zararını tazminat ödeyerek karışılmasına gerek yoktur.
Peki; sizce B, A’ya herhangi bir ödeme de bulunuşsa bu verdiği paranın iadesini isteyebilecek midir?
Değerli arkadaşlar sebepsiz zenginleşme konusunu işlerken hukuki ilişkinin geçersizliği halinde verilen edimler sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade edilebilir demiştik.
Burada hukuken geçerli olarak kurulan bir sözleşme olmadığı için ortada A’nın malvarlığında artışı gerektiren bir sebep mevcut değildir. Dolayıyla B’nin vermiş olduğu para A’ya sebepsiz zenginleşme hükümlerince haberdar olup olmamasına bakılmaksızın iade edilir.
Sözleşme Sonrası imkânsızlık:
Sözleşme kurulduktan sonra edimin ifasının imkânsız hale gelmesi durumunu ifade eder. Burada ise borçlunun kusurunun olup olmadığına göre farklı sonuçlar doğar. Buradaki ayrımda ise kusurlu imkânsızlık ve kusursuz imkânsızlık olmak üzere ikiye ayırmak gerekir.
Rüzgâr isimli tayın sözleşme kurulduktan sonra ölmesi durumunu inceleyelim.
Rüzgâr A’nın verdiği zehir sebebiyle ölmüşse
Rüzgâr kafasına şimşek çakması sebebiyle ölmüşse
Birinci durumda borçlunun kusuru ile borç imkânsız hale gelmiştir.
Değerli arkadaşlar işte bu halde borç ilişkisi sona ermez. Borç ilişkisi A’nın kusurundan ötürü imkânsız hale geldiği için B’nin zararı (müspet zarar) doğmuştur ve artık burada borç ilişkisi tazminat üzerinden devam eder.
Yine ifadan önce ödenmiş parayı B sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade edebilir.
Sözleşmeden sonra ortaya çıkan kusurlu imkânsızlık borca aykırılık halidir.
İkinci durumda sözleşme sonrası kusursuz imkânsızlık hali söz konusudur. Bu durum borcu sona erdiren bir haldir. Dolayısıyla borç sona ermiştir.
‘’Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.’’
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder.
Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Burada hasar ve yararın geçiş anı önemlidir. Yukarıdaki olayda (Rüzgâr yarış isimli atı) hasar alıcıya geçtiği için sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre verilen paranın iadesi mümkün olmayacaktır. Tabi bu durumun olumlu yanı olan yararın geçişini unutmamak gerekir. Mesela; Rüzgâr isimli at doğum yapıp ölürse tayın sahibi de alıcıdır. Hasar ve yararın geçişi esas olarak borçlar özel hukukunun konusu olmakla birlikte burada genel hükümlere yardımcı olması için değinilecektir.
Hasar ve yararın geçiş anı:
Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir.
Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini devralmada temerrüde düşmesi durumunda zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçer.
Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden başka bir yere gönderirse, yarar ve hasar, satılanın taşıyıcıya teslim edildiği anda alıcıya geçer.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Kısmi ifa imkânsızlığı;
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.
GEREĞİ GİBİ İFA ETMEME
(KÖTÜ İFA)
Gereği gibi ifa etmemede borçlu borcunu ifa etmiştir. Ancak borç kanunu, sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırı bir biçimde aykırı bir biçimde ifa edilmiştir. Kötü ifa halinde yasalarımızda özel düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin satım sözleşmesinde satıcının ayıptan sorumluluğu, satıcının malın zaptından sorumluluğu, istisna sözleşmesinde yüklenicinin malzemenin ayıbından, imal ettiği şeyin ayıbından sorumluluğu bu kapsamdadır.
Yine tüketicinin korunması hakkındaki kanundaki seçimlik haklar da gereği gibi ifa edilmemenin sonuçları olarak ortaya çıkmaktadır. Kanun tüketiciye şu hakları vermiştir.
Malı iade edip dönme
Ayıp oranında indirim
İmkân varsa ücretsiz onarım
Ayıpsızı ile değiştirme
Türk borçlar kanunu 113/2 de yapmama borçlarına aykırı davranışı düzenlemiştir. Buna göre ’’ Yapmama borcuna aykırı davranan borçlu, bu aykırı davranışının doğurduğu zararı gidermekle yükümlüdür.’’ Şeklinde düzenlemiştir. Buradan çıkarılacak en büyük sonuç ‘’yapmama borçlarına’’ aykırı davranış halinde aynen ifa talep edilememesidir. Yani borçlunun yapılmaması gereken edime aykırı davranıp yapılmaması gereken davranışı yaparsa, sadece zarar ve ziyan talep edilecektir.
Bu başlık sorumsuzluk anlaşmalarına da değinmek gerekir.
Sorumsuzluk anlaşmasının borçlar kanunda bir tanımı olmamakla birlikte hangi konularda sorumsuzluk anlaşmasının yapılamayacağı belirtilmiştir.
Buna göre;
Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (Mutlak Butlan).
Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç sebebiyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.