Müteselsil alacaklılık, borçlunun, alacaklılardan her birine borcun tamamını isteme hakkını tanıdığı veya kanunun belirlediği durumlarda doğar.
Borçlu, alacaklılardan birine yaptığı ifayla, bütün alacaklılara karşı borcundan kurtulmuş olur.
Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurmuş olduğu kendisine bildirilmedikçe, borçlu onlardan dilediği birine ifada bulunabilir.
Aksi kararlaştırılmadıkça veya alacaklılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, alacaklılardan her birinin edim üzerindeki hakları eşittir.
Kendisine düşen paydan fazlasını elde eden alacaklı, bu fazlalığı payını alamamış olan diğer alacaklılara ödemekle yükümlüdür.
KOŞULA (ŞARTA) BAĞLI BORÇLAR
Şarta bağlı borçlar tarafların sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurmasını veya ortadan kalmasını ileride gerçekleşmesini belirsiz bir olaya bağlamaları durumunda söz konusu olur.
Dolayısıyla şart sözcüğü hukukta, "ileride gerçekleşmesi şüpheli bir olay" olarak kabul edebiliriz.
Örneğin; ‘’Sınavı geçersen sana bir telefon alacağım.’’ ifadesindeki sınavı geçme olgusu gelecekte gerçekleşmesi belirsiz bir durumdur. Kişi burada telefon alma edimini sınavı geçme durumuna bağlamıştır.
Koşul asıl işlemin tamamlayıcı bir parçasını oluşturur. Bu nedenle asıl işleme ilişkin şekil kuralı, koşul içinde aranır.
Koşul hukuka ve ahlaka aykırı olmamalıdır.
Örneğin arsa sahibi A, yüklenici B’ye bir kaçak kat çıkması şartıyla arsasını vereceğini koşul olarak öne sürerse burada hukuka aykırı bir koşul söz konusu olacaktır.
Yine taşınmaz sahibi T, taşınmazını bayan B’ye kendisiyle evlilik dışı cinsel ilişki yaşamak şartı ile vereceğini koşul olarak öne sürerse burada ahlaka aykırı bir koşul söz konusu olacaktır.
Koşul imkansız olmamalıdır. Örneğin, su altında yarım saat kalırsan veya su üzerinde yürürsen gibi şartlar imkansız olarak kabul edilecek.
Tıpkı Türk Medeni Kanunu gibi Türk Borçlar Kanunu da hukuka ve ahlaka aykırı olan şartların bağlı olduğu işlemi geçersiz kılacağını belirtmiştir. Toparlarsak; Hukuka ve ahlaka aykırı veya imkansız şartlara bağlanan işlemler kesin olarak hükümsüzdür (butlan ).
Koşul, taraflardan birinin bizzat yerine getirmesi gerekli bir davranış (kişisel edim) değilse, o tarafın ölümü hâlinde mirasçısı onun yerine geçebilir.
Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş sayılır.
Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesini dürüstlük kurallarına aykırı biçimde sağlarsa, koşul gerçekleşmemiş sayılır.
KOŞULUN (ŞARTIN) TÜRLERİ:
Olumlu-Olumsuz Şart:
Gramer açısından yapılan bir ayrımdır. Buna göre yarın yağmur yağarsa, iş yerine gelirsen, Beşiktaş bu maçı kazanırsa şeklindeki şarta bağlı sözleşmeler olumlu şartı içermiş olur. Ancak yarın yağmur yağmazsa, işyerine gelmezsen tarzındaki şartlar ise olumsuz şarta örnektir.
b) İradi-Tesadüfi-Karma Şart:
Şartın gerçekleşmesi eğer sözleşmenin taraflarından herhangi birinin iradesine bağlı ise bu tür şartlar iradi şartlardandır. Şayet şartın gerçekleşmesi taraf iradelerine bağlı değilse örneğin doğa olaylarına (bugün kar yağarsa gibi) ya da üçüncü kişilerin iradelerine bağlı ise bu durumda tesadüfi şarttan söz edilir. Eğer taraflar sözleşmeye hem iradi ve hem de tesadüfi şartları bir arada koymuşlarsa karma şarttan bahsedilir. Örneğin "dersaneye gelirsen ve yağmur da yağmazsa sana yemek ısmarlayacağım gibi.
c) Geciktirici-Bozucu Şart:
Taraflar sözleşmeyi şarta bağlamışlarsa ve şart gerçekleşmedikçe sözleşme sonuç doğurmamakta ise bu şart, geciktirici şarttır. Örneğin üç gün sonra yapılacak sınavdan yüz alırsan sana bisiklet alacağım şeklindeki bir şarta bağlı sözleşmede bisikletin hemen alınması istenemez. Çünkü henüz sınava girilmemiş, yüz puan alınmamıştır. Başka bir ifadeyle henüz şart gerçekleşmemiştir. Şart ne zaman gerçekleşirse sözleşme o zaman sonuç doğuracaktır. Yani hakların talebi gecikmektedir.
Bozucu şarta bağlı sözleşmelerde ise sözleşme yapıldığı anda sonuçlarını doğurmaktadır. Ancak şartın gerçekleşmesiyle birlikte sözleşme ilişkisi sona ermektedir. Örneğin "oğlum askerden gelince evi tahliye edeceksin" şeklindeki şartta kira ilişkisi sözleşme yapılır yapılmaz kurulmuş olur. Şartın gerçekleşmesiyle de sona ermektedir.
Şarta Bağlanamayacak İşlemler:
Evlenme, evlat edinme, tanıma, nesebin (soybağının) reddi gibi aile hukukuna ilişkin bazı işlemler
NOT: Nişanlanma şarta bağlanabilir.
Mirasın reddi veya kabulü gibi miras hukukuna ilişkin bazı hukuki işlemler
Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin karşı tarafa verdiği sözleşmenin yapıldığının kanıtı olarak verdiği bir miktar paradır.
Örneğin arabanın satışı konusunda anlaşan A, kendisini arayacak başka alacaklılara aracın satıldığını söyleyebilmek için satışın yapıldığından emin olmak ister. Bu nedenle karşı taraftan bir miktar para (kaparo) ister ve böylece aracın satışı konusundan emin olur.
Aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası, esas alacaktan düşülür.
Sözleşme her hangi bir nedenle bozulursa bu durumda vazgeçenin kim olduğu önem taşır.
Çünkü pey akçesini veren vazgeçmiş ise pey akçesi geri iade edilmez fakat alan taraf vazgeçmişse bu durumda sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade edilmesi gerekir.
CAYMA PARASI
(PİŞMANLIK AKÇESİ)
Bazen bir kimse başka biriyle sözleşme yaptığına pişman olabilir. Böyle bir olasılığın varlığı halinde taraflar sözleşmeden cayma nedeniyle zarar görebilecek olanın bu olası kaybının peşinen karşılanması noktasında anlaşarak bir miktar belirleyebilirler. Belirlenen bu bedel taraflardan sözleşmeden pişmanlık duyarak vazgeçme olasılığı olan tarafından diğerine peşin olarak ödenir.
Cayma parasının kararlaştırıldığı bir sözleşmede taraflardan ikisi de sözleşmeden dönebilir. Ancak cayma parasının miktarının belirlenmesinde taraflardan hangisinin sözleşmeden döndüğüne bakılır.
Eğer cayma akçesini veren sözleşmeden cayarsa verdiğini geri isteyemez ancak alan cayarsa aldığının iki katını ödemek zorunda kalacaktır.
CEZA KOŞULU (CEZA-İ ŞART)
Bir borç ilişkisinde bazen taraflar sözleşmenin devam etmesini çok arzu ederler.
Sırf bu sözleşmeden taraflardan birinin vazgeçmesin diye de caydırmak amacıyla sözleşmeye ceza koşulu koyabilirler.
Ceza koşulu niteliği itibarıyla bir tazminat değildir. Çünkü kişinin zarar görüp görmediğine bakılmaz.
Yine ceza koşulu feri niteliklidir yani bir asıl borç ilişkisinin varlığına bağlıdır. Ancak ceza koşulu gerçekleştiğinde bağımsız bir borca dönüşür. Ayrıca fahiş miktarlı ceza koşulunu hakim re'sen indirebilir.
Üç tür ceza koşulundan bahsedebiliriz:
a)Seçimlik Ceza Koşulu:
Bir sözleşmenin hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesine ilişkin getirilmiş ceza koşulu türüdür.
Örneğin Müteaahhitle arsa sahibi arasındaki sözleşmede, arsa sahibine verilecek dairelerin tüm özellikleri belirtilmişse ve bu özelliklere göre yapılmazsa 500.000.-TL cezai şart konulmuşsa, bu tür bir ceza koşulundan bahsedilir.
Böyle bir ceza koşulu sözleşmesine aykırı davranılması halinde alacaklı taraf, borçludan ya ifanın yerine getirilmesini ya da cezai şartı talep edebilecektir.
İfaya Eklenen Ceza Koşulu:
Eğer sözleşmede belirtilen ceza koşulu ifa zamanına veya ifa yerine ilişkin ise bu tür ceza koşulundan söz edilir.
Bu tür sözleşmeye aykırı davranılması halinde ise alacaklı borçludan, hem ifayı ve hem de cezai şartın ödenmesini talep edebilir.
İfa Yerine (Dönme) Ceza Koşulu:
Bu ceza koşulu türünde ise taraflardan birinin sözleşmeden dönmesi halinde cezai şart ödenmesini içeren bir sözleşme söz konusudur.
Bu durumda ise alacaklı artık ifayı isteyemez sadece cezai şartı talep edebilir.
ALACAĞIN DEVRİ
(ALACAĞIN TEMLİKİ)
Değerli arkadaşlar özellikle alacağın temliki ve borcun nakli konularından ÖSYM sınavlarında sıkça sorular geldiğini görmekteyiz. Dikkat etmek gerekiyor.
Alacağın devri, alacaklının borçludan olan bir alacağını, bir üçüncü kişiye tamamen veya kısmen devretme konusunda üçüncü kişiyle yazılı olarak akdettiği bir sözleşmedir.
Alacağın temliki sözleşmeden veya kanundan veya yargı kararından kaynaklanabilir.
Devir çeşitli amaçlarla yapılabilir. Örneğin; ifa amacıyla, tahsil amacıyla, teminat amacıyla veya bağış amacıyla olabilir.
Alacağın temliki bir tasarruf işlemidir. Zira malvarlığının aktif kısmında bir azalmaya yol açar. Bunun bir başka sonucu ise tasarruf ehliyeti olmayan bir alacaklının bu sözleşmeyi yapması mümkün değildir.
Alacağın devri sözleşmesine borçlu katılmaz. Zira bu sözleşmede borçlunun olumlu iradesi (Rızası) aranmaz.
Alacağın devri adi yazılı şekil şartına tabidir. Ancak alacağın devrinin vaadi (sözünü verme) herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Alacağın devrinin vaadi bir ön sözleşmedir. Hatırlayalım ön sözleşmeler kural olarak asıl sözleşmenin şekline tabidir. Ancak istisnai olarak alacağın devrinin vaadi, alacağın devrinin şekil şartı olan yazılı şekil şartına tabi değildir.
Bu sözleşmede, sözleşmenin tarafı değişmez ama alacaklısı değişmektedir. Bu husus sınavlar açısından son derece önemlidir.
Örneğin, A ile B arasında yapılmış kira sözleşmesinde çöplerin toplanma zamanından halı çırpma gününe kadar kırk ayrı madde söz konusudur ve kira bedeli de diyelim ki 3.000.-TL'dir. A, söz konusu 3.000.TL alacağını Z'ye temlik ettiğinde paranın alacaklısı artık Z'dir ama sözleşmenin kalan 39 maddesi hala A ile B arasında geçerliliğini sürdürmektedir.
Yani alacaklı değişti ancak sözleşmenin tarafları hala A ile B olduğundan taraf değişmemiştir.
Alacağın ile doğmuş bir alacak olması şart değildir. Doğabilecek alacalarda devredilebilir.
Örneğin; Aylin Haluk’tan 2000 TL alacaklıdır. Ancak alacağın vadesi gelmemiştir. Paraya ihtiyacı olan Aylin, Haluktan olan alacağını bir bankaya kırdırarak (iskonto) ihtiyacını gidermesi doğmamış bir alacağın devri ile olmuştur.
Kural olarak her alacak devredilebilir. Haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya sözleşmeden doğmasının bir önemi yoktur.
Ancak şu alacaklar devredilemez:
Manevi tazminat alacakları
Vergi alacağı
İşçi ücretlerinin 1/4'ünden fazla kısmı
Hasılat kiracısının kullanım hakkı
Nafaka alacağı
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinden doğan bakım alacağı devredilemez
Hasılat kiracısının kullanım hakkı
Kullanım ödüncünde ödünç konusu malın kullanım hakkı
Alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklar da devralana geçer.
Alacağın devri ile birlikte o alacağa bağlı (faiz gibi) haklarda devralana geçer.
Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyiniyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur.
Kime ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve alacağın konusunu hâkim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borçtan kurtulur.
Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir.
Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir. Buradaki takas aynı zamanda takasın şartlarından olan karşılıklılık koşuluna getirilen bir istisnadır. Zira takasın en önemli şartlarından biride alacakların karşılıklı olmasıdır.
Devreden, devralana alacak senedi ile elinde bulunan ispatla ilgili diğer belgeleri teslim etmek ve alacağını ileri sürebilmesi için gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür.
Alacak, bir edim karşılığında (ivaz) devredilmişse devreden, devir sırasında alacağın varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş olur.
Devralan garanti ile yükümlü olan devredenden aşağıdaki istemlerde bulunabilir:
İfa ettiği karşı edimin faizi ile birlikte geri verilmesini
Devrin sebep olduğu giderleri
Borçluya karşı devraldığı alacağı elde etmek için yaptığı ve sonuçsuz girişimlerin yol açtığı giderleri
Devreden kusursuzluğunu ispat etmedikçe uğradığı diğer zararlarını
Alacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir.
BORCUN ÜSTLENİLMESİ (NAKLİ)
Bir borç ilişkisinde borçlu, borcunu bir başkasına aktarabilir.
Ancak burada borç ilişkisinin borçlu tarafı değişmiş olur.
Bu naklin geçerli olabilmesi alacaklının devrinden farklı olarak borçlunun (yani karşı tarafın) bu nakli kabul etmesine bağlıdır.
Borcun naklinde iki ayrı nakil (üstlenme) söz konusudur. Bunlar borcun iç ve dış üstlenilmesidir.
Borcun iç üstlenilmesinde borcu devretmek isteyenle bu borcu üstlenecek olan kişinin bu devir konusunda anlaşmaları söz konusudur.
Yani eski borçlu ile yeni borçlunun aralarında yaptıkları bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın şekle tabi olup olmaması ise, borcun üstlenilmesinin bir edim karşılığı yapılıp yapılmadığına bağlıdır. Şayet edim karşılığı yapılmışsa iç üstlenme şekle tabi değildir. Fakat iç üstlenme sözleşmesi edim karşılığında yapılmamışsa o zaman bu sözleşmenin adi yazılı şekilde yapılmış olması gerekir.
Borcun naklinin geçerli olabilmesi için bir de dış nakile ihtiyaç vardır.
Bu sözleşme ise, borcu yeni üstlenen kişi ile alacaklı arasında söz konusudur.
Başka bir ifadeyle bu devre alacaklının da onay vermiş olmasıdır.
Alacaklının kabulü açık veya örtülü olabilir.
Bu sözleşmenin ise her hangi bir şekil şartı yoktur.
Borcun nakliyle birlikte, bu borç için daha önceden verilmiş rehinler ve kefaletler de kendiliğinden sona erer.
Dış üstlenme sözleşmesinden aksi anlaşılmadıkça yeni borçlu, alacaklıya karşı önceki borçlunun ileri sürebileceği kişisel savunmalarda bulunamaz.
Yeni borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden kaynaklanan savunmaları alacaklıya karşı ileri süremez.
Üstlenilen borca ilişkin def'i ve itirazlar artık yeni borçluya geçmiş olur. Dış üstlenme sözleşmesi her hangi bir nedenle geçersiz olursa eski borç yeniden canlanarak geçerli hale gelir.
BORCA KATILMA
Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir.
Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar.
ÜÇÜNCÜ KİŞİ YARARINA SÖZLEŞME
Nispilik ilkesi gereği normal koşullarda sözleşmeler, onu yapan tarafları ilgilendirir, üçüncü kişileri değil.
Ancak bu kuralın önemli istisnalarından biri üçüncü kişi yararına sözleşmelerdir. Bu tip sözleşmelerde borç altına giren sözleşmenin tarafları olmasına rağmen bu sözleşmeden doğan haklar sözleşmeye taraf olmayan üçüncü kişi lehine sonuçlar doğurmaktadır.
Bu sözleşmelerin en güzel örneği sigorta sözleşmeleridir. Örneğin A, annesi B için sigorta şirketi C ile sağlık sigortası sözleşmesi yapmıştır. Sözleşmenin taraflarından A, sigorta primlerini ödeme borcu altına girerken, sigorta şirketi C de B hastalandığında sağlık giderlerini karşılama (himaye) borcu altına girmiştir. Oysa sözleşmeden yararlanacak olan kişi A'nın annesi B'dir.
Bu sözleşmelerin "eksik" ve "tam" üçüncü kişi yararına sözleşmeler olmak üzere iki türü bulunmaktadır.
Tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde haktan yararlanacak olan kişinin menfaatin sunulmasını talep etme hakkı bulunmakta iken (örneğin sağlık hizmetinin sunulmasını isteyebilirken) eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde talep hakkı bulunmamaktadır. Bu sözleşmelerde talep sözleşmenin tarafınca yapılmak zorundadır.
Üçüncü kişi yararına sözleşmeler aksi kararlaştırılmamışsa eksik üçüncü kişi yararına sözleşme sayılır.
Kural olarak, üçüncü kişi yararına yapılan sözleşmelerde borçlu, alacaklıya karşı ileri sürebileceği itiraz ve def’ileri üçüncü kişiye karşı da ileri sürebilir.
Ancak (İstisna) Borçlu, üçüncü kişiye karşı olan borcunu, sözleşmenin diğer tarafının kendisine olan borcu ile takas edemez.
ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN FİİLİNİ (EDİMİNİ) TAAHHÜT
Bazen bir kimse başka biriyle sözleşme yapmak yani onu kendisiyle sözleşme yapmaya razı edebilmek için sözleşmeyle ilgisi olmayan üçüncü bir kişinin belli bir davranışta bulunacağını taahhüt edebilir yani bir tür garanti verebilir.
Bu durumda belli bir davranışta bulunacağı taahhüt edilen üçüncü kişi borç altına girmiş olmaz.
Onun bu davranışta bulunmaması yine taahhütte bulunanı sorumlu kılar.
Üçüncü kişinin taahhüt edilen fiili gerçekleştirmemesinden dolayı sözleşmenin alacaklı tarafının ortaya çıkan zararları, bu fiili taahhüt eden tarafından karşılanmak zorundadır.
Borçlu üçüncü kişinin edimini belirli bir süreye kadar üstlenmişse, sürenin bitimine kadar üstlenen borçluya edimini ifa etmesi için yazılı olarak başvurulmaması hâlinde, üstlenenin (borçlunun) sorumluluğunun sona ereceği kararlaştırılabilir.
SÖZLEŞMENİN DEVRİ
Sözleşmenin devri, sözleşmeyi devralan ile devreden ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılan ve devredenin bu sözleşmeden doğan taraf olma sıfatı ile birlikte bütün hak ve borçlarını devralana geçiren bir anlaşmadır.
Sözleşmeyi devralan ile devreden arasında yapılan ve sözleşmede kalan diğer tarafça önceden verilen izne dayanan veya sonradan onaylanan anlaşma da, sözleşmenin devri hükümlerine tabidir.
Sözleşmenin devrinin geçerliliği, devredilen sözleşmenin şekline bağlıdır.
SÖZLEŞMEYE KATILMA
Sözleşmeye katılma, mevcut bir sözleşmeye taraflardan birinin yanında yer almak üzere, katılan ile bu sözleşmenin tarafları arasında yapılan ve katılanın, yanında yer aldığı tarafla birlikte, onun hak ve borçlarına sahip olması sonucunu doğuran bir anlaşmadır.
Anlaşmada aksi kararlaştırılmamışsa, sözleşmeye katılan ile yanında yer aldığı taraf, sözleşmenin diğer tarafına karşı müteselsilen alacaklı ve borçlu olurlar.
Sözleşmeye katılmanın geçerliliği, katılma konusu sözleşmenin şekline bağlıdır.