Ç meba ında ayaktakımından bir İsrtaııbul Delikanlısı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə39/90
tarix17.01.2019
ölçüsü5,85 Mb.
#97870
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   90
kız da «Çamaşırcı Usta» unva
nını taşırdı (B.: Çamaşırcı Us
ta). J ' •

ÇAMAŞIRCI CAMİÎ — Ha-dikatül Cevâmiin kaydına ve Mü-hendishânei Berrii Hümâyun ta-lebeleri tarafından yapılmış 1838 tarihli İstanbul Camileri Haritasına göre Şehzade Camiinin güneyinde ve pek yakınında bir yerde idi; Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Şehzade Camii kurbinde. Aslında düz ayak yapılmış olup banisi Kanunî Sultan Süleyman devri ulemâsından Hüsameddin Hasan Efendidir; bu zâtın Sultan Selim Hamamı yanında bir de medresesi vardır ki Hamamiye Medresesi denilir, kendi kabri de oradadır, hicrî 982 (milâdî 1554-1555) ta-

rihinde vefat etmişdir. 1169 (1756) daki büyük yangında yanmış ve harab olmuş iken Çamaşırcı Hacı Mustafa adında bir hayır sahibi bu mescidi fevkaanî olarak yeniden yaptırmış, minber de koyarak mescid iken cami olarak ihya etmişdir ve Çamaşırcı Mescidi diye şöhret bulmuşdur. Mahallesi yokdur».

Zamanımızda yerini, hattâ küçücük bir izini dahi tesbit edemedik. Semtin doğma 'büyüme sakinlerinden Şehzâdebaşı yemişçisi Süleyman Tuğlu: «Belediye Saray civarında dört basamak merdivenle çıkılır, kiremit örtülü, kagir, ve avlusunda şadırvanı olan bir cami vardı, 1952 yıllarında istimlâk edildi, adını bilemiyorum» demiş ise de biz bu zâtın Hoşkadem Camiini hatırlamış olacağını tahmin ediyoruz; zîrâ Çamaşırcı Camii, yukarda bahsettiğimiz haritada Hoşkadem Camii ile hemen yanyana gibi yakın gösterilmis-dir, 1948 de aramış ve buîamamışdık; Birinci Cihan Harbinden evvel yıkılmış olacağı tahmin edilebilir. (1963).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAMAŞIRCI' CÎVANÎ — Kalender meş-reb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedilen esnaf güzelleri arasında çamaşırcı civanlarına da rastlanır; şehrengiz yollu yazılmış ve «Hûbannâ-lîiei Nevedâ »adım taşıyan manzum mecmuada çamaşırcı civanı şu üç beyit ile övülmüş-dür:

Çamaşırcıların kanundur hepsi Mürâhik civandır diyar bîkesi Zîrâ ustaları dâtoı avrettir istihdama taze uşak âdettir Soyunmuş dokunmuş tekne başında Su ncrkisl misâl onbeş yaşmda

. ÇAMAŞIRCILAR SOKAĞI — Eminönü Merkez nahiyesinin Tahtakale Mahallesinde, Tahtakale Caddesi ile Hasırcılar Sokağı arasında uzanır; Tahtakale Karakol Sokağı ve Kahveciler Çeşmesi Sokağı ile kavuşaklan vardır.

Hasırcılar Caddesi tarafından gelindiğine göre, ince tuğladan örülmüş tonoz kemerli bir geçid olarak başlar, bu tonozun Bizans devrinden kaldığı söylenir. Dar bir yol olup kabataş döşelidir. Kemerin iki kenarında birer hazır ayakkabıcı ve bavulcu vardır. Sokağın geri kalan kısmında da 3 kapalı- dükkân, l kunduracı, l uncu, 2 lokanta, 2 kırtasiyeci, l tornacı, l demir hırdavatçı, l kah-

vehane ve l büfe vardır; kapu numaralan 1-17 ve 2 -18 dir.

Kahvehanenin içine masa futbolu denilen oyun âletleri konmuş ve kahvehaneye de> onlarla oynayan çocuklar dolmuş, bir acâib manzara idi; kahvehanenin asıl müşterileri de iskemlelerle aslında dar olan sokağa taşmış bulunuyordu (Eylül 1963).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAMAŞIRCI USTA — Osmanlı İmparatorları sarayı hareminde pâdişâh hizmetindeki cariyelerden (saraylı kalfalardan) kidemli bir kızın unvanı; emrindeki cariyelerle pâ-dişahm çamaşırlarının bakımına nezâret e-derdi. Pâdişâh haremdeki hünkâr hamamına girdiği zaman, soyunmasına, yıkandıktan son-'ra giydirilmesine keza bu çamaşırcı usta bakardı. (B.: Çamaşırcı başı).

ÇAMAŞIRCIYAN (Ohannes Başpiskopos)

— İstanbul Ermeni patriklerinden; 1757 de İstanbul'da veya Bayburt'da doğmuş ve 26 Temmuz 1817 de Üsküdar'da vefat etmiştir. Patrik Kağızmanlı Zakârya Başpiskopos'un (1719 -1799) talebelerindendir.

Tahsilini, Patrik Nalyan tarafından Patrikhane nezdinde açılan mektepte yapmıştır. Patrik olmadan önce, Balat'da ikamet etmişti/.

Önce 19 Mayıs 1800 den 19 Ekim 1801 tarihine kadar, ikinci defa da, 3 Aralık 1802 den l Eylül 1813 tarihine kadar iki defa patriklik makamında bulunmuştur. Patrikliği esnasında İstanbul'da yedi kilise yeniden inşa edilmiştir. 1813 de şişmanlığı sebebiyle duçar olduğu hastalık dolayısı ile istifa etmek zorunda kalmıştır. Zamanında neşredilen er-menice eserler belâgatli bir vaiz olduğunu kaydedip ondan sitayişle bahsetmektedirler.

1807 de İngiliz donanması İstanbul sularına girip Heybeliada önünde demirliyerek şehri tehdit ettiği günlerde Marmara kıyısı boyunca yapılan tahkimatda ermeniler de cansipârâne çalışmışdı. Bu arada Patrik Ça-maşırcıyan bile bir amele 'gibi toprak taşı-mışdı. Sultan Selim uzaktan kendisini görünce, bu muhterem ihtiyarın kim olduğunu sormuş ve Ermenilerin Patriği olduğunu öğrenince, kendisinin çalışmamasını istemiş ve bu fedakârlığından dolayı ona samur bir kürk vermişdi. Tarihçi Avedis Berberyan'ın kay-



CAMAY (Rüçhan)

— 3700 —


ÎSTANBÜL

ANSİKLOPEDİSİ

— â?oı —

ÇAMİÇ .AĞA (Ali)





rek sıla ile sızladı, onsekiz seneden f azla. olmuş idi'ki vilâyetimizi görmemişdik:

Dahi ben şahbazı aşk olalı bir tezrev şikâr aidim

diyerek çığarım Tophaneli Bilâl ile İstanbul-daki yârana veda edip Bitlis yollarına düş-dük ve o topraklara varıp hasret ile yüz göz sürdüm; ama diler idim ki şu âhir ömrümüzde İstanbul'u görmek yine nasib olsun ve bu koca kütük Ali Çamiç Karacaahmed Seviştâ-'.mnda son durağım bulsun, bu vasiyete âmin. «İşte efendim Tophaneli Bilâl ile -Bitlis'-de: İstanbul'u özler iken Koçu Bey oğlumuzdan, aldığımız muhabbetti.mektubda İstanbul Ansiklopedisine dere edilmek üzere hal terlememizin istendiğini okuyunca ne yalan söy-liyeyim ki sevincimden, ağladım. Bunca gü-


Bitlisli Ali Camlç Ağa ve înebolulu Mustafa (Resim ', Sablha Bozsob)
dettiği bu hâdise, mezartaşı kitabesinin 16, 17 ve 18 inci mısralarında da kaydedilmişdir.

Ohannes Başpiskopos istifa ettikten sonra Üsküdar'da, Yenimahalle'de bulunan Kudüs Ermeni Patrikhanesinin misafirhanesine çekilmiştir. Burada, müstakbel tarihçi Ave-dis Berberyam yanına alarak, ona, zamanının tarihini yazmasını emretmiş ve bu meyanda iki sandık muhtelif vesikayı da onun emrine vermiştir. Tarihinin bitarafane yazılması için de hususî telkinde bulunmuştur.

Patrik Çamaşırcıyan Bağiarbaşı Ermeni Mezanğında medfun olup üzerinde muazzam bir kabirtaşı mevcuttur. Kitabesi manzumdur ve 22 mısradan ibarettir.

Kevork PAMUKCÎYAN

CAMAY (Eüchsıı) — Sahnede ve radyoda alafranga şarkıları iîe şöhret yapmış, ayrıca zarafeti ile de tanınmış sanatkâr kadın; ünlü film prodüktörlerinden ve rejisör Tur-gud Demirağ'ın zevcesi (B.: Demirağ, Tur-gud).


H. C. Çambel (Resim : S. Bozcah)

ÇAMBEL (Hasan Cemil) — Aşağıdaki hal tercemesinî ibrahim Alâeddin Gövsa'nın «Türk Meşhurları» isimli ansiklopedisinden alıyoruz: «Telif eserleri ve tercümeleri ile tanınmış fikir adamlarımızdan. Mehmed Şükrü Bey ile Behiye Hanımın oğlu olııb 1879 da İstanbul'da doğdu; Harbiyeden erkânıharb yüzbaşılığı ile çıkdıkdan ve askerî vazifelerde, ataşe-militerliklerde bulun-dukdan sonra kurmay albay iken emekliye ayrılmış, Büyük Millet Meclisinin üçüncü devresi içinde bir a-ra seçimde Bolu Millet Vekilliğine seçil-

mişdir; {ve uzun zaman Millet Meclisinde kal-tmşdır). Türk Tarih Kurumu Reisliğinde bu-lunrnuşdur. Kitap şeklinde neşredilmiş eserleri şunlardır: Jüpiter; Yeni Ruh; İstanbul'un Fethi; Aysel yahud Bataklı Damın Kızı (Sel-ma Lagrelâf'den adapte; Muhsin Ertuğrul tarafından filme çekildi); Kan = Canca (Schli-şffen'den tercüme); Pichte'nin Alman Mille-

tine Hitabeleri (Bir kısmı); Çiçero'nun Nutukları; İfigenie Tanris'te (Goethe'den); Hay-dudlar (Schiller'den); Alman ruh tarihine dâir tedkikler (Dilthey'den); Şairler ve Kahramanlar (Gundolf dan); Napoleon Bonaparte (Gun-dolf dan); Nietsche (Stephan Zweig'den); Sa-lome (Oscar Wilde'dan)» (î. Alâeddin Gövsa, Türk Meşhurları).

Hasan Cemil ÇambePin son yılları hakkında bilgi edinilemedi.

ÇAMFISTIĞI SOKAĞI — Emirgânda'dır; 1934 Belediye Şehir Rehberinde {pafta 22) isimsiz bir yol yerinde Tan Sokağı ile Sezâi-bey Sokağı arasında gösterilmişdir; Zarif Sokağı ile kavuşağı vardır, Şirin Sokağı ile de dört yol ağzı yaparak kesişir; bir araba geçebilecek genişlikde, paket taşı döşeli bir yol olup Şirin Sokağına bir meyil ile inerek kavuşur; Şirin Sokağı dört yol ağzında serapa mermer kaplı kitâbesiz bir çeşme vardır (1963).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇÂHlÇ AĞA (Bitlisli Ali) — İstanbul'da 1883 den 1959 yılına kadar fasılalarla yetmiş altı sene kahvecilik yapmış bu İstanbul Ansiklopedisinin baştâcı dostlarından ve kalem arkadaşlarından asırdîde büyük halk şâiri; on yedinci asırda Bitlis'de hanlık yapmış kadim bir hanedanın cemal âşıkı rind evlâdı, basit bir kahveci hüviyeti altında zengin kültür sahibi; kendi kalemi ile tesbit edilmiş hal ter-cemesi şudur:

«Müdevvini Reşad Ekrem Bey oğlumu


zun bu fakir ve hakir, günâhları boyundan aş
kın Çamiç'e muhabbet ve îtimadları üzerine
işbu İstanbul Ansiklopedisine karınca kara
rınca hizmetimiz olmuşdur; ömrümüz vefa et
tikçe ve gözümüz görüp elimiz kalem tutduk-
ca bundan böyle de «Baki kalan şu kubbede
bir hoş şada imiş» diyerek Cenabı Zülçelâlin
lütuf ve ihsan buyurdukları ömrümüz boyun
ca İstanbul şehri ahvâlinden bildiklerimizi
yazmak nasib olur. '.':

«Galata'da kahve ocağını tuttuğum han 1959 senesinde istimlâk edilip işsiz kaldığımda çırağım Tophaneli Bilâl ile iki sene kadar Zeyrek semtinde hemşehrimiz Hacı Ziyâed-din Ağanın hanesinde misafir olarak .kaldım, münâsib eski bir hân köşesinde bir kahve o-cağı aradım bulamadım. 1961 senesinde yü-

nahlarım ile anılır isem işte orada anılacağım dedim. Hayâtımın asıl mânâsı büyük şâirimiz Bakî'nm şu beytindedir:

Can îâ'lin eyler arzu yâr içmek ister kaanınıı

Yâ Rab ne vadidir bu kini can teşne canan teşnedir

«Yukarda beyan ettiğim veçhile Bitlisliyim. Pederim Bihzad Mustafa Ağadan yadigâr mushafı şerifin cild kapağı içinde onun hattı desti ile tarihi tevellüdüm 15 receb 1281 (milâdî takvim ile 20 Temmuz 1864) olarak .kaydedilmişdir. Nüfus'cüzdanımdaki tevellüd târihim ise 1297 (1880) olup .yanlışdir, ztrâ pederimin 1298 tarihli ve bana hitaben Bitlis-den gönderilmiş bir mektub vardır ki ben ö tarihde îstanbulda Tersanede Havuz Mandacıları bölüğünde nefer idim, öriyedi yaşlarında bir gene irisi idim, îstânbula ilk gelişimdir. Memleketde kıtlık olmuş, benden, üç dört yaş kadar büyük olan dayım Nezir Ağa İle beraber İstanbula gelmiş, elimizdeki bir tavsiye mektubu ile akrabamızdan Tersanede Manda Ağası Dilâver Ağaya gitmiştik (B.: Malıda Ağası), o da Nezir ile beni kendi bölüğüne asker yazmışdı; peder merhum o mektubunda bana: «îstanbulda tulumbacılık gaayet revaedadır, sen tulumbacı olnia, !olur

isen hakkımı helâl et-

mem» diye nasihat, et-mişdir.

«Ana tarafından şerecemiz gaayet mazbut olub o tarafdan ulu ceddim, Bitlis Hanı meşhur Abdal Handır (Abdal Hanın Van Valisi'Melek Ahmed Paşa tarafından, han-.lıkdan düşürülmesi tarihi 1654 -1655 a-rasındadır); Abaza Melek Ahmed Paşa denilen gaddar vezirin hanedanımız servetine göz koyarak Bitlis Hanı Abdal Han devlete âsî oldu bühtanı ile derya misâli asker: ile gelip hazînemizi nası| yağmaladığı Evliya Çelebj .Ta-riîimin (Seyahatname,

ÇAMÎÇ AĞA (Ali)

S702 —


İStÂNîBUL

ÂNSİKLOPEBÎSİ

CÂMI


sinin) dördüncü cildinde mufassalan hikâye e-dilmişdir.

Şeceremiz mazbut kadim hanedan Ulu ceddim olmuş koca Abdal Han Âlim ü şâir hem hezarfen kişi Vefatında aşmış yaşı yetmişi Zlyâüddin Beydir ekber evlâdı Anın oğlunun da Haydar Bey adı ZiyâUddin olmuş hüsn ile mümtaz Haydar Bey etindiler serveti şehbaz Haydar Beyin oğlu dokuz neferdir O beylerden ceddim Kara Câferdir

«Akreb etmez akrabanın akrabaya ettiğin demişler, bu dokuz kardeş hanlık dâvasında bir birin yemişlerdir. Kara Cafer Beyi bir gece Han Bağı denilen bağçesinde işret meclisi kurub köçek oynatır iken iki küçük kardeşleri Sefâüddin ve Seyfeddin tarafından basılıp îdam olunmuşdur. Kara Câferin oğlu Saçlı Muzaffer, Bey de bir kaç sene sonra amıcaları Sefâüddin ile Seyfüddini basıp îdam etmişdir. Saçlı Muzaffer Beyin oğlu Hacı Mustafa farîzai haccı edadan sonra han-lık dâvasından geçip nakşî tarîkinde derviş olmuşdup. Onun iki oğlu olup biri Şeyh Hasan ve biri Haydar Beydir. Haydar Bey saraç olmuşdur, işte bu "Saraç Haydar Beyin kızı Satı validem merhemedir ki zevci yine saraç esnafından Bihzad Mustafa Ağadır. Bihzad Mustafa Ağanın pederi Koca Diyab Ağa için dağ adamı şakî idi derlerdi; öyle ki bir Van paşasının kervanını vurup o kervandan çıkardığı paşanın kızı Sâfinaz Hanım nâmında perîpeyker İstanbullu bir kızı helâlinden sineye çekip işte Bihzad Mustafa Ağa, yâni pederim o İstanbullu hanımın oğludur.

«Bu fakir onaltı onyedi yaşlarıma kadar âvâre dolaşdım, babamın sanatı olan saraçlığa heves etmedim, maarife hevesim vardı, fakat mektebe de gitmedim, hoca görmeden kendi aşkım, şevkimle okudum. Başımda kavak yelleri eserdi, zannım gençliği şekâvet-de geçmiş dedem Diyab Ağanın havasında idim, atlanıp kırlarda dolaşırdım. Pederim Bihzad Ağanın şairliği vardı, ben de bir dil-rübâ çehre gördüğümde kendimi hüzün ve melale kaptırır, kırlarda o güzelin hayâli ile dolaşır, ona hitaben şiirler söyleyip gizli gizli ağlardım. Bunun âşıklık .hâli, cezbesi olduğunu sonra öğrendim, ve o âşıklık ile başıma ömrüm boyunca nice dertler ördüm. Memleketde kıtlık oldu, dayım îstanbula niyet ettiğinde ben de peşine takıldım, ve yu-

karıda arz ettiğim gibi, Tersanede Mandacılar Bölüğünde asker olduk. İki sene kadar tersane forması giydim, on dokuz yirmi yaş: larmda idim elimden bir kaza çıkdı, Tersane Sibyan Taburundan bıçkın meşreb bir çocuğu sekri hâl ile cerh ettim, üç sene pranga bend yattm, zindandan çıkdığımda dayımın delâleti ile Uzun Çarşıda Silâhdar Hanında kahve ocağını tuttum, işte bu suretle kahveciliğe başladığım tarih hicrî 1301 senesi-dir (1883-1884); o tarihden 1959 senesfie kadar tam yetmiş beş sene İstanbul şehrinde kahvecilik yapdım; hanlarda kahve ofcâklan tutup işlettim, mesirelerde kır kahveleri kürdüm, arada bir kaç sefer sılaya gittim, seyahat özleyip Anadoluda, Kümelinde dolaşdım, hiç evlenmedim, yanımda dâima bir hoş çehre çırağım oldu, İstanbul şehrinden ayrılıp ve gezip tozup döndüğümde yine bir hakve-hâne işlettim:

Bitlisden kopmuşum Camie unvanım Güzeller medhiyle doldu dîvânım Şunun kası dedik bunun gözleri Şoi dilberin dahi şirin sözleri Çekip âguuşuma bile şûhi şeni Sefine! aşka açdun yelkeni Eyyamım geçmedi bir gül goncesiz Gönül oğruları çakırpençesiz Kimi gümüş topuk kimi altınbaş Kimi sırma perçem kimi sarmurkaş Benli gamzeîisi kudret sürmeli Koruyup besledim ben bir güzeli Yıllar yılı boyu konakda yolda Dâima şahinim bulundu kolda Kahvemi içdim hep taze elinden Sazıma tel cekdiin zülüf telinden İffetli ismete çalmadım kara Olmadım mülevves pis.— Yok alış verişim fisk ile serde Hesaba hazırım Rûzi Mahşerde Tamâşâyi hüsün ruha gıdadır Medhü senalarım nafcşi Hüdâdır.

«Yetmişbeş senelik kahveciliğimde hizmetimde bulunmuş nevcivan çıraklarım otuz nefer gençlerdir; çırak tutar iken dâima taşradan gelmiş garib ve bîkes aradım, onları şehir eşkiyâsı hayta ve hezele güruhu pençesine düşmekden koruyup kanadım altına aldım. Mücerred olduğum için yetmişbeş yıl han odalarında, yazın kır kahvesi kurduğumda çardaklarda yattım, o sâdık çocuklar yatağımı serdilr, yemeğimi pişirdiler, çamaşırımı yıkadılar, himayem hakkını kat kat ödediler; hizmetleri sırası ile isimleri şunlardır:

Bursalı Dilâver, Bulgaryalı İbrahim,

Tekirdağlı ibrahim, Rizeli Laz Mustafa, Gü-mülcineii İsmail, Debreli Arnavud Sinan, S'usurluklu Mehmed, Vanlı Hasan, Merdiven-köylü Tevfik, Kazdağlı Ahmed, Nevrekoplu Mustafa, Sivaslı Ali, Bodrumlu Ali, Kandı-ralı Bekir, Hayrabolulu Yahya, Kocamusta-fapaşaiı Seyfullah, Hopalı Harun, Viranşe-hirii Zfülfikar, Kartallı Ömer, Almanyalı Hans .(Hidâyet), Matlı Arnavud Mehmed, İ-nebolulu Mustafa, Paşamandıralı Mahmud, Şileli Mehmed, Acem Firuz, İvrindili Ya-kub, Ilgazlı Arif, Edirneli Yusuf, Tavşancıl-lı Cemil, Tophaneli Bilâl.

Tahmisi derfinumda kavurdum taze Ciğerim dânesin bir kahvefttrûşi nâze

diyerek bu otuz nefer çıraklarımın ahvâlini ve şeklü şemâlini manzum bir risalede beyan eyledim (B.: Kahve). Bu otuz gencden yalnız ikist*adam olmadı, Debreli Sinan üe Hopalı Harun haytalığa heves ettiler. Alman çırağımın macerası da şudur: Avusturya sancağı çeker Lloyd Vapur Kumpanyasının vapurlarından Triyeste isimli vapurda tayfa yamağı imiş, aslında ise gemiye îstanbula firar kasdı üe binmiş, o zaman Galatada Topçular Caddesinde Uzun Kahve denilir bir kahvehanem vardı, gece geç vakit kapamak üzereydik ki on altı yaşlarında uzun boylu mürahik bir oğlan olan Hans geldi, iki ellerime yapışıp öpmeğe ve ağlamaya başladı, almanca söylediklerinden bir şey anlamadım ama, o gece peykede yatırdım, ertesi sabah çırağım Kartallı Ömeri yaranımdan olub Fındıklıda o-tuKur ve Almanyada tahsil etmiş Binbaşı Refik Beye yolladım, Refik Bey geldi, oğlanın derdini öğrendik, Hans dini mübini islâmı kabul aşkında olduğunu beyân eyledi, A-vusturya Sefarethanesinin adamları, bizim mbtiye Galatayı didik didik ederek aradılar, Hansı bulamadılar, bir ay sakladım, çocuğu sünnet ettirdim, bir sene bana çıraklık yap-dı, türkçe öğrendi, sonra Tersanede Haddehaneye kaydettirdim. Bu vak'a meşrutiyetin ilânından iki üç sene kadar evveldir. Çıraklarımın içinde hiç unutamıyacağım înebolu-lu Mustafadır, 1313 de (1895-1896) Nurios-.mânryede Sofcular Hanında kahve ocağı işlettiğim zaman çırağım idi, ondan gördüğüm sadâkat ve hizmeti otuz nefer çıraklarımın birinden görmedim, hâlen hizmetimde olan Bilâl müstesna. Bir cuma günü mez-

kûr handaki odamızda oturur idik, Mustafa hastaca idi, meğer ince hastalıkmış, yatağa düşdü ve tez veremi olup uçdu gitti. Odamıza p'zamanın meşhur fotoğrafçılarından *Se-bah ve Joaillier'in adamları geldiler, beraberce resmimizi çekdiler, ne maksadla-resim almışlardır* bilemem, fakat çocuk pek az sonra yatağa düşdü, ve bir daha kalkmadı:

Felek zâlim Felek feryâd elinden Korur iken onu seher yelinden Mustafaıru tutup zülüf telinden Kıyamadan nasıl çaldın toprağa

i «Kabri Savaklar Çeşmesi civarında Hi-rami Ahmed Paşa Camii ardındadır, kabri kitabesi sudur:

Âh minelmevt

Beni kıl mağfiret ey Rabbi Yezdan Be hakkı arşı âzam nûri Kur'an Gelip kabrim ziyaret iden ihvan ideler ruhime bir Fatiha ihsan Nuriosmâniyjede Sofcular Ham kahvecisi Bitlisi Mi Çanriç Ağanın sevgili çırağı olup henüz ondokuz yaşında bir taze civan mehlikaa iken ecel şerbetini nüş eyliyen ÎBebolıüu bîkes Mustafa Ağanı», "ruh! için elfatihâ, sene 13İ5 (Î897-Î898).

'«Ömrümüz boyunca şâir gördüklerimizi, bildiklerimizi İstanbul Ansiklopedisine yazdık yazdık verdik, bundan sonra da- yazmak nasib olsun. İşle elendim bu tercemei hal-evrakını yazar iken Bilâl ile beraber yol hazırlığına başladık, niyetimiz tekrar İstan-bula düşmekdir.

Karacaahmedin servistânmdan Aldım tstanbulun güze! kokusun Dileğim her sabah gelip bir dilber Bu Aşık Aliye Kur'an okusun Olmasa kabrimde bir taş da ne gam Toprağım çiğneyüp ayağın koşun

«Çamiç'in ne mânâ olduğu da sorul-
muşdur, zan ederim lugatlarda vardır, bu
kelime dilimize ermeniceden geçmiş olup ku
ru üzüm manasınadır. Soyumuzda ilk defa
Çanjiç lâkabını taşıyan pederim Bihzad. Mus
tafa Ağa merhumdur. Bu fakir türkçe ve
kürdceden başka arabca, f arşça, ermenice
rumea bilirim.» v

ÇAMlÇ (Hakta) — Bu ansiklopedinin ya-zı ailesinden seçkin halk şâiri Bitlisli Ali Camisi Ağanın dayısının torunu bir serseri olup 1943 -1945 arasında 17 -18 yaşlarında ikçn AlI.Çamiş Ağa tarafından şu manzume ile hicvedilmişdir:

ÇAMİÇ (Hakkı)

3704 -—


İSTANBUL

ANSÎKLOPEBlSl

—__8705,

ÇAMÎÇYAN (Kegam)




Üstünde ne hoca, ne usta hakkı Yüz .karamız oldu dayımın Hakta

Henüz onbeşinde belinde kama Akran emsalinde yok iken çakı

;*. * ' .. • .

Kaldırım deper de yalın ayakla -

Her akşam devirir bir şişe rakı

Perçemli zülüflü fiyaka caka Abdest namaz bilmez unutmuş Hakkı

Boynunda bıçkınlık nişani mendil Uygunsuzlar ile hep intibakı

Namlı- gangsterdir bir gün soyarsa Hiç şaşmam koskosa şu Deniz Bankı



Ali Çamiç Ağa yeğeni Hakkı için şuhları söylemişdir: «Çocuğun serseri oluşunda benim de me's'üliyetim yârdır' B abasını küçük yaşda kaybetti/ köyde âvâre kaldı; ele avuca sığmayınca İstanbul'a yanıma gönderdiler; yetim diye fazla şiddet gösteremedim,, o zamanlar Tophanede kahvem vardı, o serseriler muhitinde 'büsbütün • •'-'•' âzdı, Öyle mezellet çirkefine düşdü ki na-"sihat kulaklarına siv-•risinek vızıltısı geldi. Yanımdan kaçtı, hicvettiğim gibi yüz karamız oldu (B.: boyuna mendil bağlama), altın adını bakır yap-dı, öyle hallerini duydum ki gozünıe görünecek yüzü kalmadı, 1945 de ortadan kayboldu, bir cinayete kurban gittiğini zan ettim, çok üzüldüm; fakat kayboluşundan iki ay sonra Cebelüt-târık'dan mektubunu alarak, İstanbul'dan bir Panama şilebine ateşçilikle girdiğini ve Amerika'ya gittiğini öğrendim. Şairlik bizim ailede irsi idi. Hakkı'nm dedesi benim dayım Abdal A-ğa: dîvan sahibi şâir Hakkı idi. Meğer serseri oğ- (Resim : Subiha Bozcaii)

lana da o cevher irsen geçmiş, Hakkı bana o mektubunu manzum yazıp göndermişdir. Gemide -diğer tayfalarla beraber çekilmiş bir de resim yollamışdır. Şilepde adının değiştirildiğini ve Kolboy (Coal Boy?) olduğunu yazmış-dır. Aradan on yedi sene geçdi (1945-1962) hiç haber alamadım, öldü mü, kald mı bilemem; bildiğim ğaayetle zekî bir gencin Tophanede itler, Uygunsuzlar batağına düşerek heder olup gittiğidir..». ' - - -

Hakkı Çamiç'iri Öebelüttârık'dan yolladı
ğı manzum mektub şudur; Ali Çamiç Ağa'nın
bu manzume üzerinde bazı tashihler ve hat
tâ ilâveler yapdığını. tahmin ediyoruz, ilâve
olduğunudan kesin şübhe ettiğimiz yerlere
birer (*) koyduk:'' ": :.'

,. Koca Ağam sâna selâm ederim ''••'.-•

Başından def oldum işte giderim - '

Geminin kıçında bayrak Panama Veda îdemedim yazık anama

Bir gönce gül îdim misâli melek * . Şeytan pençesine düşürdü .felek K?

Gangster olacak bu oğlan derdin Boş yere nice bin nasihat verdin

İstanbul'da yalın ayak derbeder * Gençlik güzelliği eyledim heder *

Kahvehane hamam meyhanelerde -f Yattım kuru tahta taşlarda yerde * '

Rezil sarhoş çamur bilmedim kadrim # Mezarında azah çekdi pederim.-..*'

Cümlenize oldum bir yüz karası * Tophanenin it kopuk maskarası *

Namus lekesini gurbetle toprak Temizler der idtmfırsat.-bularak.'

Bıçak dayanınca gayri kemiye (kemiğe) Ateşçilik ile girdim gemiye

Yarın Atlaritiğe açılırız biz Hakkı için artık öldü deyiniz

Alnımın yazısı nedir bilemem Bildiğim gayri ben geri dönemem

\, ı:Şimdide» değişdi Hakkı'nın adı • y Kolboy- diyorlar gemi «f râdı

" KocŞ Ağam sana resmim yolladım . - fetkarsıii ue s&astı anarsan adım

ÇAMİÇ (Ghaııneş Efeadi) -- Ermeni- Ka


tolik mezhebine mensup meşhur -bir maliye
ci ve devlet adamıdır. Hıristiyanlardan nazır
olarak heyeti vükelâya' (kabineye) giren sima
lardan biridir. 17 Ekim 1884 tarihinde şehri

Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin