mizde vefat etmiş, dir. • _
Şark dillerini bildiği için hükümet işlerine alınmış, Osmanlı Bankası muhasebecisi siken 1887 de Maliye muhasebat müfettişi ve daha sonra da eshamı umumiye emini olmuştur. 1876 da Şûrayı .Devlet; âzası, 1877 de Ticaret Nazırı tâyin edilmiş ve ilâve suretiyle Nafıa Nazırı vekili olmuştur. 1878 de Nafıa Nazırlığına, oıibeş gün 'sonra Islahatı Maliye Reisliğine, 1879 da ise müessisi bulunduğu Divanı Muhasebat Reisliğine getirilmiştir, l Ocak 1881 :de,: Server Paşa ve Münir Beyle büiikde, malî meselelerin halli için ecnebi delegelerle yapılacak istişare ve müzakerelere iştirak eden komisyona âza olmuşdur.
Bizde, ilk Belediye teşkilâtının kurulmasında hizmeti görülmüş olanlardan biri de Ohannes Çamiç Efendidir.
Mensup olduğu Katolik cemaatına ait vazifelerde tie bulunmuştur. Ezcümle Katolik Patriği Kardinal Hasunyan'a karşı" açılan mücadelede", 1870 sıralarinda teşekkül eden 13 kişilik muhalefet meclisine iştirak etmiştir.
Kevork PAMUKCİYAN
CAMİÇOĞLU (Ali) — Ali Ağa diye ta-nılır; bu, İstanbul Ansiklopedisine .görgüye dayanan hâtıralar tevdî etmiş rind meşreb bir halk şâiri, kahveci; 1882de Arabkirde doğmuşdur, babası memleketinin eşrafından Hacı Mehmed Saleri Bey malmüdürlüklerin-de bulunmuş aydın bir kimse idi; Ali Ağa ilk ve rüşdiye tahsilini memleketinde yapmış, rüşdiyeden mezun. oldukdan sonra 1905 de ticâcaret mafeadı ile îstanbula gelmiş; Bahriye Nezâreti ekmek müteahhidi olan yakın akrabasından bir zâtın yanında çalışarak bir kaç sene Tersane Fırınında tezgâh-darlık yapmışdır ki, 31 Mart vak'asında Ali Kabulî Beyin hazin macerasının ilk safhasını gözü -ile görenlerden biri olmuşdur (B.: Aü Kabulî Bey). Birinci Gihan Harbinde asker olarak 1914 de Erzurum Seyyar Jandarma Aalayında bulundut 1915 de İstanbula gelerek askerî vazifesini Göztepe Fırınında tamamladı; 1918 de terhis edilince Göztepe-de kalıp yerleşdi ve bir manav dükkânı açdı,
otuz yıl manavlık yapdı, 1944 .de bu.iş ken
disine ağır geldiği için yine Göztepe çarşısın
da kahveciliğe. başladı; yirmi yıidanberi de
kahvecilikle meşguldür. Sohbet ve meclis
adamı olup türlü. kahır ve mihnet altında
ezilmiş pirlik çağını asîl bir metanet ile ge
çirmektedir (1983). -•..-..•..--..•
ÇAMİÇYAN (Kegam) — Geçen asrın i-kinci yarısında Kadıköyünde Küşdilinde hem sanatındaki hüneri, hem de aşırı derecede güzelliği ile meşhur bir berber kalfası idi, ustası Kel Haçik adında sözü dinlenir, mûsikiden hakkiyle anlar, gaayet edeb, terbiyeli bir adamdı; bir Ermeni mektebinde iyi bir ilk tahsil görmüş Olan önce çırağı, sonra kalfası Kegam'ı da gittiği kibar meclislgrıne, e-debî mahfillere götürür, .gencino görgüsünün artmasına yardım ederdi. ,\ ; a. 'v^
Kegam Çamiçyan Vanlr^ idî^i sîma;sMda bir şarklı güzelliği vardı ki, İstanbul Ermenileri, arasında emsaline rastlanmaz; 1888 de on dokuz yirmi yaşlarında bulunan: gene Berber bir gün ortalıkdan kayboldu. Kel Haçîğin Yeldeğirmenindeki evinde yalar; kalkardı, bir akşam dükkânı kapadikdan sonra Haçik Usta ile beraber çarşıya uğramışları alınan şeyleri kalfası ile eve gönderen Haçik Karakâzan adındaki meşhur meyhaneye uğramış, geç vakit eve döndüğünde kalfanın gelmediğini öğrenmiş, merak edip karakola; haber .vermiş, ertesi sabah da görülmeyince büsbütün telâşa düşülmüş; mazbut gene Olduğu için kayboluşu büsbütüii esrar perdesine bürün-.müş; bir hafta kadar sonra Kadıköy .Vapur iskelesinin altında tamamen üryan olarak cesedi bulunmuş; jücûdunda üç dört bıçak yarası, öldürülmeden önce hayli dövüldüğünü gösteren çürüMer, bereler görülmüş. :. Tabib muayenesinde: başka bir yerde Öldürüldük-:den sonra soyulan cesedinin bir kayığa -.Donulup denize atıldığı kanaati hasıl olmuş;" uzun boylu, güçlü kuvvetli gene olduğu İçin. kaa-tilleri ile hayli boğuşduğu anlaşılmış'. Şübhe üzerine tevkif edilen bâzı adamlar'olmuş ise de kaatil olduklarına delil bulunamamış.
Kegam'ın birkaç defa Kuşdili Çayırına Arabası ile .gelen genç ve zengin, ve evli bir Ermeni kadını ile görüşdüğü anlaşılmış; delikanlının bu hanımın kocası tarafından namus tntikaamı yolunda bir takım serserilere
çamîçyan
— 3706
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3707
ÇAMLIBEL (Faruk Nâfis)
öidürtdüğü şübhesi hâsü olmuş, fakat o da isbat edilememiş.
Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzi çok yakından tanıdığı bu ermeni berber güzelini medih yollu bir manzume yazmışdır:
Kuşdilinde Çamiçyanı gördün mü fhmal etme Berberin gün dönümü.
Kuşdilinde Kel Kaçıkla kalfası Melek sima siler gözlerden pası
Ermeni hüsnünün timsâli şehbaz Medhinde ne yazsam ne söylesem az
Cezb ider cilvesi şive reftân Üftâdesi şahin turna katan
| lilli**-if r/.
Kegam Çamiçyan (Resim ; Sabiha Bozcalı)
Nice bey paşayla avamı nasdan Nice sulehfidan nice hann&sdan
Bir saksı fesleğen kâkülle fesi Çileden çıkarmış kâfir herkesi
Süzülür kırıtır fettan ü mekkâr Şimşir ııâlln ile nümayişi var
Topuk vurur levendfine ol dilkeş Mazurdur güzeller olacak serkeş
Destinde ustura, kayışı belde Kuttâütterlkdir sanki cebelde
Mikrâsında ne sihirdir ol şak şak Bülbül Öter sanur dükkânda uşşak
Kîse akçe nedir can alsa ne gam Kaçikiıı kalfası sol Vanlı Kegam
Âşık Râzi cinâyetden sonra da Kegam Çamiçyan için şu tarih manzumesini yazmışdır:
Vurulmuş kahbece Berber Çamiçyan inanmadı kimse kara habere
Bulunmuş cesedi denizde üryan Serapa vücûdu yarayla bere
Bilinmedi kimdir civana kıyan Nedendi husûmet öyle dilbere
Kaydettim vak'ayi ideyim beyan «Vah vah Kalfa Kegam» târih berbere
Berber Kegam Çamiçyan'm Âşık Râzi'ye verdiği bir resmi Râzi merhumun metrûkati kalemiyesi arasında
bulunmıışdur.
Resmin arkasında ermeni harfleri ile Türkçe şu ithaf satırları yazılın jşd ir:
«Râzi Efendi Ağabeyime
Bunu yazmışdır muhalif bir rüzgâr
Kendi gitmiş ise resmi kalmışdır yadigâr»
îşlek bir yazıdır; bahtsız delikanlı hiç mekteb görmediğine göre başkasına yazdırmış olacakdır.
Vâsıf HtÇ
ÇAMİÇYAN (Mikayel) — Venedik Mıhitarist rahiplerinden ünlü bir tarihçi ve dilci; 14 Aralık 1738 de İstanbul'da doğmuş ve 18 Kasım 1823 de İstanbul'da vefat etmiştir. Apra-ham Çamiçyan adlı usta bir kuyumcunun oğludur.
Önce kendisi d» Mikayel Çelebi Düz-yan'ıa yanında kuyumculuk öğrenmiştir. Müteakiben biraderi Agop Vartabet (1724 -1805) gibi rulıartî hayata intisap etmek istediğinden 1760 da Venediğe gitmiştir. Burada Karabet Vartabet Mardirosyan'ın talebesi olmuştur. 2 Mart 1762 de, Tarikat başkan Istepannos Başpiskopos Melkonyan'dan rahip takdis edilmiştir. Müteakiben Şarka gönderilerek, Halep, Basra ve şair şehirlerde katoiiklik propagandası yapmıştır. 1775 de Roma'ya davet edilmiştir. Bilâhare Almanya'ya ve Avusturya'ya seyahat etmiş ve bir müddet Transil-vanya'da kalmıştır. 1790 da Transilvanya'da Elizabetpol Manastırına gönderilmiştir. 1792 de Venediğe avdet etmiştir. Bundan sonra İstanbul'a dönerek vefatına kadar orada yaşamıştır. 1820 sıralarında Ermenilerin Gregor-yan ve Katolik cemaatları arasında cereyan eden dinî mücadelede Katoliklerin mutediller zümresinin başında bulunmuştur.
Birçok dinî eserleri meyanında, 1779, 1801 ve 1831 yıllarında Venedik'de üç defa basılan eski ermenicenin bir grameri de mevcuttur. Fakat Çamiçyan'm adını e^edîleştiren «Ermeni Tarihi» olmuştur ki üç muazzam cild hâlinde 1784 -1786 yılları arasında keza Ve-İedik'de tabedilmiştir. Eserde, İstanbul'un umumî tarihini alâkadar eden bahisler de mevcuttur. Meselâ üçüncü cildde, 14 Temmuz 1660 da vuku bulan İstanbul'un en büyük yangını hakkında geniş tafsilâta rastlamakta-
•t~l[5.
Çamiçyan Tarilıi, müderris ve edip O-hannes Avtalyan (1793 -1860) tarafından muhtasar olarak İngilizceye çevrilip iki cild halinde 1827 de Kalküta'da basılmıştır. İslâm Ansiklopedisine göre, eser Hrant Der - An-dreasyan tarafından türkçeye de tercüme e-dilmiş olmasına rağmen henüz gayn matbu-dur. Hiç değilse, İstanbul ve Osmanlı tarihine ait kısımların kitap halinde neşredilmesi şayanı temennidir.
Kevork PAMUKClYAN
ÇAMLI (İbrahim) — Gazeteci, 1919 da İstanbul'da doğdu; Nihad Bey ile Şehnaz Ha-hanımın oğludur. Işık Lisesinde (1930) ve Robert Kollejde (1933 -1938) okudu; yüksek tahsilini Belçikada Anvers'de İnstitut Supe-rieur de Commerce (Yüksek Ticâret Enstitüsünde) de yapdı (diploma 18.40); 1943 • 1949
arasında Londrada münteşir News Cronicle ile Ar ab Haberler Ajansının Türkiye ve Bulgaristan muhabirliğinde bulundu, 1955 • 1956 da Yapı ve Kredi Bankası umumî kâtibi oldu; 1956 ile 1962 arasında da bu Bankaya bağlı bir tesis olan Hayat Mecmuasının yazı işleri müdürlüğünü yapdı. Gazeteciler Sendikası üyesidir. Tenis ve yüzme sporlarını sever; Anadolunun prehistorik devirleri, Hittit, Grek, Hellenistik, Roma devirleri seramikleri ile tergüvit heykelcikleri kolleksiyonu meraklısıdır. İngilizce, fransızca, almanca bilir. Bayan Yvette Matalone ile evlidir.
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
ÇAMLIBEL (Faruk Nafiz) — Çağdaş büyük şâir, edib, muallim; 18 mayıs 1898 de İstanbulda doğdu, babası orman nezâreti baş-kâtiblerinden Süleyman Nafiz Beydir. İlk öğretimini Bakırköy Rüşdiyesinde, orta öğretimini Hadikai Meşveret İdadisinde gördü. Tıb Fakültesine kaydoldu, edebiyat ile beraber yürütmek istiyordu, fakat Tıbbiyeyi bitirmesine iki yıl kala, şairliği doktorluğa tercih etti, Tıbbiyeyi terketti.
Faruk Nafiz Çamhbel (Resim : Sabiha Bozcalı)
Şiire, neslinin bütün gençleri gibi aruz-îa başladı, fakat Servetifünun ve Fecri Atî ediblerinin türkcesiyle değil; otuzbeş yıl ön-
ÇAMLIBEIi (FâruK Nafiz)
3708
--İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
3709 —
ÇAMÜLICA
ce bile onun kalemi bugünün türkcesi ile konuşuyordu, Yahya Kemale ittihaf ettiği «'Suda Halkalar» ve «Şarkin Sultanları» gibi ilk şiirlerinde edebiyat ûstadlarmın takdirini ve çevrenin ilgisini kendine çekmeye muvaffak olan gene şâir ö yıllardan beri edebiyat ve şiir alanında fasılasız faaliyet göstermektedir.
İ922 de edebiyat öğretmeni olan Faruk Nafiz Kayseri, Ankara, Kabataş liseleri ile Afnavudköy Amerikan Kız Kollejinde vazife görmüş, Hayat (aynı isimle) zamanımızda çık-makda olan magazin değil) ve Türk Yurdu mecmualarında idareci olarak çalışmış, An-fcaradâ Hâkimiyeti Milliye gazetesinde fıkra yazarlığı yapmışdır. Birçok gazetelerde, edebî mecmualarda ve mizah dergilerinde sanatkâr hüviyetini göstermişdir; mizah dergilerinde «Çamdeviren» takma adı ile çok kuvvetli mizahî şiirleri vardır.
Gene yaşda şiire başlayışı ile Orhan Seyfi - Yusuf Ziya nesline katıldı, böylece Ziya Gökalp'in ortaya attığı Türkçülük cereyanı ile beliren hececi şâirler arasında ö-zel yerini aldı.
Faruk Nafiz, gençlik yıllarında hece veznini ahenkle kullanmadaki büyük başarısı ile asıl benliğini buldu. «Han Duvarları» adlı şiiri halâ kendi nevinde eşsiz eserlerdendir. Çamlıbel, kendi neslinin en çok eser vermiş şâiridir. Yalnız hece ile değil, aruz ile de türkcenih en güzel öj-neklerini koymuş sa-natkârlarımızdandır. Nitekim Yahya Kemal, yıllarca önce, kendisine sâdece «Şâir» diye hitab ettiği Faruk Nafizin şiirleri için:
Bir iübbüdür cihanda elezzi lezâizin Her mısraı güzidesi Faruk Nafizin
diyerek takdirlerini gene şâirden esirgeme-mişdi.
Faruk Nafizin sanatındaki büyük başarılarından biri gerek aruzu, gerekse hece veznini kullanmadaki ustalığıdır.
Sanatının ilk yıllarında Yahya Kemalin Parnasiyen ve Sembolist telâkkilerinin tesiri altında kaldı. Böylece, daha ilk şiirlerinden itibaren, gerek şekil mükemmelliği, gerekse ahenk, his ve mânâ derinlikleriyle sanat çevresinde dikkati çekdi. En çok okunan ve sevilen şâirlerimizden biri oldu.
Memleketçi ve millî edebiyatın şiirde olgun temsilcisi olan Faruk Nafiz, «Sanat»
adlı şiirinde realist-ve idealist olduğunu şöyle ortaya koyar; , - ,«. .- .,,.,-. . .,,.
Başka sanat bilmeyiz Önümüzde dururken .'•'• Harcanmamış bir mevzuu gibi Anadoltupuz -,. Arkadaş biz bu yolda mâniler tuttururken Sana uğurlar olsun, aynhyor yolumuz.,
Faruk Nafize kadar Anadolu, İstanbul
lu aydının gözünde bir cennet sayılırdı, «Han.
Duvarları» ile o, yurdunun gerçek tarafları
nı ortaya köydü, okuyucuya güzeli; hakiki
sîmâsı ile daha yakından, daha çok sevdirdi,
kerpiç evleriyle, sıtmalı insanlarıyla, ıssız
yolları, dağlarıyla. /
Faruk Nafizden 1916 yılında Donanma
Mecmuasında ilk defa Hakkı Tarık IIs tak
dir ile bahsetti. Cenab Şahabeddin gene şâ
iri: «Yarının en büyük şâiri» diye tanıdığını
Ruşen Eşrefe söylemişdi, Abdülhak Hâmid:
«Gene şâirler arasında ilk isim..!» dedi. Ha-
lid Ziya Uşaklıgil de ona kıymetli bir yer ver
di. Süleyman Nazif ise onu: «Irkının büyük
şâirlerinden biri ve neslinin en büyük şâiri»
diye anmışdı. ".,'•'
.Şiirlerinde lirik ve epik; bir karakter gösteren Faruk Nafiz Çamlıbel kırk yıldır aruz ve hece ile aşk, tabiat, memleket ve düşünce şiirleriyle edebiyatımızda hakkı olan yerini almış, kendinden sonraki şâir nesli üzerinde derin tesirler bıraknıışdır. 1950 de politika hayatına atıldı, Demokrat Parti adayı olarak İstanbuldan milletvekili seçildi, 27 Mayıs 1960 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde kaldı, bu tarihde siyasî hayatın kaçınılmaz cilvesi tevkif edilerek Yassı adaya gönderilenler arasında bulundu, ve afif bir vatandaş olarak beraat etti.
Eserleri: Şarkın Sultanları (1918), Dinle Neyden (1918), Canavar (manzum piyes, 1924), Akın (tarihî manzum, epik' piyes, 1931), »Özyurt (tarihî manzum epik piyes 1932), Kahraman (tarihî manzum epik piyes 1933), Bir Ömür böyle geçdi (1932), Akar su (1936), Yıldız Yağmuru (roman denemesi 1926), Heyecan ve Sükûn (1959).
Değerli şâirden seçme parçalar:
Kış Bağçeleri'nden kıt'a Dinmiş denizin şarkısı, rüzgâr uyumakda, Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı Körfez düşünür, Kanlıca mahzun uzakda Mevsim gibi sislenmiş Emirgân, Çınaraltı
Fatihe Kasîde'den beyitler Enginlere at sürdüğün akşamdı kenardan Kalyonları öyle yürüttün kayalardan; Çılgın Boğazın taşla kflidlendiği günde Zencirlere vurdun deli deryayı önünde. Açdın yeniden mucizeler devrine cedvel Sântî Muhammed misin ey Fâtihi Evvel
Gazel'den beyitler :
-Bir kaafileyiz ki şadımız yok •;
Şad. olmak için inadımız yok Seyyâresiyiz .fezayı nâzın Bir noktai istinadımız yok Dergâhı bülendi Kibriyâya Tacize değer muradımız yok
Hamdü Sena'dan mısralar Ne ki mevcud ise âlemde güzel, doğru, iyi Arayan fikri, dolan ruhu, seven Sevgiliyi Bize bahsetmiş olan Hazreti Rahmana şükür...
.-, ;-..;. ' •' -.Sofra.- .; . - " ' -••.-.- , •'.
Ufku bir fırçada Hasbağçeye döndürür bahar, Erguvan göklerin altında sular leylâki.. Mevsimin çizdiği cennetde bir ıssızlık var; Bir ben'im bağç«d, bir pîrimugan, bir sakı
Dalarım görmediğim yüzlere hayran otürüb, Uhrevî âlemi etraflına toplar bu gurub;, Nice devletlilerin ruhuna elpençe durub Nice bir hâtıradan bahsederim afakî
Can atar bağçeye mihmanlarım akşam ezanı; Gelecek sormaya nerdeyse Kerem Ashhan'ı Gelecek soframa avdetde Mohac Kahramanı; Nefhalar dinletecek mersiyesinden Bakî
Manzara'dan
Her sabah iskeleden Köprüye kalkan gemide . Seni buldukça o günlük bulurum neş'emi de
Sürecek böyle bu yol girse de yıllar araya Kanmadan zerre kadar ben saha, sen manzaraya
Han Duvarlarından
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç sakladı, Bir dakika raba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar Gözlerimin önünden geçdî kervansaraylar...
Şişesi is bağlamış bir lâmbanın ışığı Her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı, Git gide birer âyet gibi derinleşdiler, Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler, Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı; Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı. Fânî bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, Aygın baygın mâniler, açık saçık resimler.
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar! Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar! Ey garib çizgilerle dolu han duvarları, Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!
..--"•-. , Şark! . ... - .. .. . .,. •
Farkı/ok bir cenaetâbâdm .bugün bir viraneden, Şimdi medhaller karanlık, bağçeler tenhâ neden? Gizli bir bu yükselirken'son kırık peyihâneden, Geçmiş âhû gözlü sakiler bu mâtemhânederi!
Süslü yollar, tarhlar bin heykeli-fağfur ile; Açmadan bir gün nihâlistanda güller sûr ile; Elde bir sunîn kadeh, omzunda bir samur ile, Geçmiş âhû gözlü sakiler bu mâtemhâneden!
Salim Riza KIRKPINAR
ÇAMLICA — Üsküdar'ın doğusunda say
fiye ve-mesire olarak tanına gelmiş,iki tepe
nin adıdır; hemen :yanyana olan bu tepelerin
deniz yüzünden 268 metro yükseklikde bulu
nanı, «Büyük Çamlıca», 227 metro olanı da
«Küçük Çamlıca» dır; .iki tepe arasındaki
meskûn semt, mahalle de «Kısıklı», adını ta-
ş«v . . ;•-..•'-.<.. - -.-•
Târihî Bağdad kara yolunun körelmesin-den sonra (B.: Bağdad Caddesi, Yolu) İstanbuldan Anadolu içine giden kara yolu, Üsküdar içinden ve Bağlarbaşından geçdikten sonra Kısıklıya uğrar, Büyük ve Küçük Çamlı-caların arasından Bulgurlu Köyüne gelir, o-radan Dudullu ve Sarıgazi köylerine doğru u-zanır giderdi ki bir zamanlar Alemdağı Caddesi, sonra «Ankara Yolu» adını taşımış, zamanımızda da «Eski Ankara Yolu» diye anılmaktadır (B.: İstanbul - Ankara Asfaltı).
Geçen asır başlarına kadar kırlık, koruluk olan Büyük ve Küçük Çamlıcalara Osmanlı hanedan erkânının ve yüksek kibar tabakanın sayfiye olarak rağbeti ve oralarda yazlık köşkler yapdırması İkinci Sultân Mah-mud zamanında başladı; hattâ geçen asır başlarına kadar Küçük Çamlıca «Bulgurlu Dağı» adı ile amgelmişdir. (B.: Bulgurlu).
Daha evvel bazı Osmanlı hükümdarlarının zaman zaman avlandıkları ve tenezzühe çıktıkları bu semtlerde birkaç bağ köşkünden bagkâ bina da mevcut değildi.
On sekizinci asır sonlarında Üçüncü Sultan Selim ara sıra Çamlıca ve civarında u-zun gezintiler yapardı. Padişah, bir defasında Büyük Çamlıcada Melek Mehnıed paşazade Salih Beyin köşküne uğramış, ve kahvaltı ettikten sonra at ile Küçük ;Çamlıca üzerinden Merdivenköyüne inmiş, orada meşhur Bektaşi Tekkesi civarındaki çeşme sofasında namaz kılıp Miskinler önünden ve'Havuz kapısından Mehmet Paşa kasrına dönmüştü. Ü-cüncü Sultan Selimin sır kâtibi Ahmed E-
ÇAMLICA
— 3710
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3711
ÇAMLIC4
fendinin tuttuğu ruznâmede bu gezinti hicrî 1206 (1816) yılında gösteriliyor; bu değerli ruznâme Topkapu Sarayı Müzesi Kütüb-hânesi el yazmaları arasındadır.
Çanüıea'nın ilk meskûn olan yerlerinden biri, Büyük Çamlıca ile Üsküdar arasında bulunan Tophanejioğlu Çeşmesi yanında «Top-hanelioğlu kahvesi» ismiyle meşhur 800 ar-şmlık bir saha üzerindeki kahvehanedir ki Cerîdei Havadisde çıkmış bir ilândan senede 800 kuruşa kiraya verilen bu kahvenin 1841 yılında 15 bin kuruşa satılığa çıkarıldığını öğreniyoruz.
Tophânelioğlunun en meşhur bağ köşkü çeşme civarındaki Gümrükçü Osman Paşa köşküydü. Geniş arazisi ve büyük kapısiyle rahat bir sayfiye binası idi; 1816 yılında İ-kinci Sultan Mahmud'un annesi Nakşidîl valide Sultan hastalandığında tebdilhava için bu köşke getirilmişdi. Fakat fazla rahatsız bulunan Valide Sultanı Beşiktaş Sarayından Çam-hcaya nakil de yormuş, tebdilhavadan bir fayda olamıyacağı anlaşıldığından, 15 gün sonra tekrar Beşiktaş'a döndü ve orada vefat etti.
O tarihlerde Osman Paşa köşkünün civarında ve Koşuyolu üstünde bulunan Ragıp-bey Bağı da meşhurdu. 32 dönüm büyüklüğündeki bağda 300 den fazla kiraz, vişne ve sair meyva ağaçlariyle bir köşk, aynca üç oda, bir sofa bir mutfak ve tulumbah bir kuyu vardı. Bağ 1841 yılında satılığa çıkarılmıştı.
Servili Selim Paşanın ela Küçük Çamlıca-daki Nişantaşında bir bağ köşkü vardı. Yazları buraya çekilir, dinlenirdi. Uzun. bir ö-mür süren paşa, 1841 yılında ötedenberi çektiği hastalıktan kurtulamryarak 89 yasında bu köşkte vefat etti.
İkinci Sultan Mahmud da ömrünün son günlerinde annesinin son günlerini yaşadığı Çamlıcaya getirildi. Padişah Sarıkaya'da kız kardeşi Esma Saltana ait bağ köşküne 15 Haziran 1839 da gelmiş ve l Temmuz 1839 sabahına doğru bu köşkte ölmüştü.
Büyük Çamlıcada Sarıkaya mevkiinde eskiden Üçüncü Sultan Selintin başimamı Derviş Efendinin bağı vardı. Sultan Selim bu bağı satın alarak annesi Mihrişah Valide Sultan için yeni bir köşk yaptırttı. Bu köşk sonraları -Birinci Abdülhamid'in kızı ve Kaptanı
D-erya Küçük Hüseyin Paşanın zeveesi Esma Sultana geçmişti.
ikinci Sultan Mahmud Çamlıcayı sever, sık sık buraları ziyarete gider, nişan tâlimleri yapar ve ekseriya Esma Sultan kasrında istirahat ederdi. Hükümdar ayrıca Küçük Çamlıcada bir kasır yaptırmıştı. Sultan Mahmud 1812 yılında o kasnn bahçesinde bir gün yumurta hedefi üzerine tüfenk atışı yapmış, ilk atışda hedefi vurarak bir nişan taşı dikilmişti.
Muhtelif değişikliklere uğrayan bu kasır
40 sene evveline kadar mevcuttu. İki katlı
ahşap ve yayvan bir bina idi. Bugün kasrın
bahçesinde büyük fıstık ağaçlariyle arka ta
rafta tuğladan bir mahzen harabesi ve yukar
da kaydettiğimiz atışın nişan kitabesi bulun
maktadır. -
İkinci Sultan Mahmud'un Çamlıca'ya sık
ça gitmesi, Vükelânın da bu semte rağbetini
celbetmişti. '
Sultan Mahmud'un hastalığı esnasında padişahla beraber Büyük Çamlıcaya çıkan Hekimbaşı Abdülhafc ftfolla'njn da Çamlica suyu yanındaki setler üstünde ufak bir köşkü vardı.
Sonradan Sultan Mecîd tarafından satın alınan bu Hekimbaşı köşkü muhtelif tarihlerde yapılan inşaatla büyüdü. Bir zaman da bu köşkler Sultan Mahmud'un kadınlarından Tiryal Hanıma verilmiştir. Tiryal Hanım vefat edince ikinci Sultan Abdülhamid'in iradesiyle Büyük Çamlıca î köşkleri Şehzade Yusuf İzzeddin Efendiye intikal etti.
Sarıkaya'daki Esma Sultan' köşkü uzun
zamanlar muhafaza edildi. Bundan 40 sene
kadar evvel bu köşke ait mutfak bacaları ve
sair bazı kârgir kısımların harabeleri duru-
, yordu.
Bu saha son zamanlarda arsalara bölünmüş, eşhasa satılmış ve şimdi o yerde müteaddit yeni binalar yaptırılmıştır.
Ondokuzuncu asrın ikinci yarısında Çamlıca hürriyet için çalışan genç Türklerin buluştukları, toplandıkları bir yer olmuştu.
Ayetullah, Namık Kemal, Ziya, Reşad ve Nuri Beyler sık sık Mısır h Mustafa Fazıl Paşa ile Sami ve Subhi Paşaların köşklerinde toplanmışlardır.
Çamlıca yolunda Mısırlı Mustafa Fazıl
Paşanın büyük köşkü bu toplantılardan başka serveti ve debdebesiyle de meşhurdur.
Bizde ilk maskeli balo da Abdülâziz zamanında Çamlıca'daM köşkde tertip edilmiş-dir. O tarihlerde genç Türklerin hareketlerini büyük bir dikkatle takibetmiş bulunan şehzade Abdülhanüd Efendi (İkinci Abdülha-ınid) bu balo hakkında şu malûmatı vermektedir: «Baloyu amcam S\ıltan Aziz zamanında Fazıl Paşa Çamlıcadaki köşkünde yapmış ki o köşk bilâhara millet bahçesi oldu. Zenginlik insanı bazan çıldırtır. Bu baloda Namık Kemal Bey, Sami Bey gibi bazı zevat da davetli idiler. Onlar da donsuz birer entari giymişler, kırmızı kıravat takmış yalınayak, baş açık sofrada iyşü nûş etmişler. Bu rezaletler üzerine Mustafa Fazıl Paşa Paris'e 'gitti.»
Köşk Millet Bağçesinin karşısındadır; Abdülhamid naklederken yanılıyor.. İkinci Abdülhamid'in Selanik'te ve Beylerbeyi sarayında hususî hekimliğini yapan Atıf Hüseyin Bey, eski padişahın sırası düştükçe kendisine naklettiği bazı hâtıraları ve mütalâaları büyük bir sadakatle not etmiştir. Bu fıkra doktorun ruznamelerinden alınmıştır. Ruz-nâmeler Türk Tarih Kurumu yazmaları arasındadır.
Dostları ilə paylaş: |