Ce ilk düzenli Rus donanması oluşturulmuştur



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə6/25
tarix17.11.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#83006
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

Azerbaycan ikiye bölündükten sonra Kuzey Azerbaycan devamlı şekilde yer-

li halkın Ruslar'la mücadelesine sahne oldu. 1830, 1840 ve 1850'li yıllarda Çar­lık Rusyası Azerbaycan'da sömürgecilik amacı taşıyan sosyal ve kültürel müda­halelerde bulundu. 1917 Rus İhtilâli'ne kadar süren dönemde sosyal hayat de­vamlı buhranlar içinde kaldı. İhtilâlin getirmiş olduğu olumsuz politik hava, Azerbaycan ve Kafkasya'da Sovyet aleyh­tarı bir hareketin doğmasına sebep ol­du. Karşı harekete katılan Ermeni ve Gürcüler'le oluşturulan Seym meclisin­de Azerbaycan Müsavat Partisi içinde Müslüman grubu teşekkül etti. Bakü'-deki yerli bolşevik ve Ermenilerin yar­dımıyla Sovyetlerin şehrin egemenliğini ellerine almaları sonucu Seym meclisi dağıldı (Mart 1918). Bundan sonra Müs­lüman grubu Mehmed Emin Resulzâde başkanlığında Azerbaycan Millî Şûrası ismini aldı ve 28 Mayıs 1918'de Azerbay­can Demokratik Cumhuriyeti ilân edil­di. Böylece tarihte ilk defa Azerbaycan adıyla bir Türk devleti kurulmuş oldu. Feth Ali Han başkanlığında kurulan ilk hükümet Osmanlı Devleti ile Batum'da bir antlaşma yaptı (4 Haziran 1918). Bu antlaşmanın 4. maddesi gereği, Azerbay­can Demokratik Cumhuriyeti'nin iç ve dış asayiş ve emniyetini düzenlemek ve ko­rumak amacıyla Osmanlı kuvvetleri böl­geye geldi. Nuri Paşa kumandasındaki Kafkasya İslâm Ordusu Ruslar'ın elindeki Baku'yu ele geçirdi (15 Eylül 1918]. Ancak Mondros Mütarekesi'nden sonra (Ekim 1918] Osmanlı kuvvetlerinin Bakü'den çe­kilmesi üzerine şehri İngiliz kuvvetleri işgal etti (Kasım 1919). Şehrin yer altı ve petrol kaynakları İngilizler tarafından kullanıldı. Bu sırada müttefikler yeni cumhuriyeti resmen tanıyarak ilişkile­rini bu düzeyde sürdürdüler. 27 Nisan 1920'de Azerbaycan'ı işgal eden Kızıl Or­du parlamento ve hükümeti feshederek Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne son verdi ve 28 Nisan'da Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. İki yıl sonra (12 Mart 1922) Transkafkasya Sovyet Federal Sosyalist Cumhuriyeti'nin bir üyesi olan Azerbaycan, daha sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğini oluşturan on beş cumhuriyetten biri ha­line geldi (5 Aralık 1936).

1985'ten sonra Sovyetler Birliği'nde uygulamaya konulan yeniden yapılanma ve açıklık politikalarına bağlı olarak Azer­baycan'da otoriter sisteme muhalif kit­leler Halk Cephesi safında toplandılar. Ermenistan Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasında son yıllarda ortaya çıkan Dağ-

lık Karabağ Özerk Böigesi'yle ilgili prob­lem Ermenistan'dan çıkarılan 200.000 Azerî'nin durumuyla birleşince iki cum­huriyet arasında havanın gerginleşme­sine yol açtı. Halk Cephesi taraftarları­nın her geçen gün çoğalması ve yapıla­cak seçimlerde çoğunluğu alma ihtima­linin belirmesi üzerine Moskova yöneti­mi, Bakü'de Ermeniler'e yönelik saldı­rıları ve iki cumhuriyet arasındaki ger­ginliği gerekçe göstererek, Ocak 1990'-da ağır silâhlarla Bakü'ye kanlı bir mü­dahalede bulundu. Azerî halkı, bundan önce Bakü'de Ermeniler'e yönelik sal­dırıların birçok sivilin öldürüldüğü bu müdahale için bir tertip ve müdahale­nin asıl gayesinin de Azerbaycan'da git­tikçe güçlenen halk muhalefetini sindir­mek ve diğer müslüman cumhuriyetle­re de gözdağı vermek olduğunu belirte­rek Moskova yönetimini protesto etti. Bu olaylardan sonra Azerbaycan'da bir taraftan demokrasiye yönelme gözlenir­ken diğer taraftan da milliyetçi politi­kalar takip edildiği görülmektedir. 1990 Eylül, Kasım ve Aralık aylarında yapılan seçimlerde Halk Cephesi ile diğer mu­halif grupların oluşturduğu Demokratik Blok, 360 üyeli meclise kırka yakın tem­silci göndermeyi başardı. Aralık başında yayımlanan Azerbaycan devlet başkanlı­ğı kararnamesiyle de "Sovyet Sosyalist" ifadesi çıkarılmak suretiyle cumhuriye­tin adı Azerbaycan Cumhuriyeti haline

getirildi ve Azerbaycan Demokratik Cum-huriyeti'nin (1918-1920) bayrağı da res­mî bayrak olarak kabul edildi.

III. KÜLTÜR ve SANAT

İslâm öncesinde Azerbaycan, temelde birbiriyle aynı olan Mazdeizm, Zerdüştî-lik ve Maniheizm gibi çeşitli dinlerin et­kisi altında kalmıştır. İslâm'ın bölgeye girişiyle tarih, coğrafya ilimleri ve diğer ilimler önemli ölçüde gelişti. Azerbay­can kültürü Arapça'ya yapılan tercüme­ler aracılığıyla Yunan felsefesi ve filozof­larını tanıdı. X. yüzyılda İhvân-ı Safâ'nın üyeleri arasında bazı Azerbaycanlılar da bulunuyordu. Mahmûd-ı Şebüsterî gibi büyük bir sûff, Nizâmî-i Gencevî ve Hâ-kânî gibi şairler, ünlü matematik ve ast­ronomi âlimi Nasîrüddîn-i Tüsî ve Câ-micu't-tevârih sahibi Tebrizli tarihçi Re-şldüddin Fazlullah hep bu bölgede yetiş­mişlerdir. XIV ve XV. yüzyıllarda Azer­baycan'da dinî ve felsefî bir akım olan Hurufîlik yaygınlık kazandı. Seyyid Nesî-mî bu akımın en önemli temsilcisi idi. XV. yüzyılda Bakülü coğrafyacı Abdür-reşid ile Ahlâk-ı Celâli sahibi filozof ve tarihçi Celâleddin ed-Devvânî yine burada yaşamıştır. Feth Ali Kaçar ise fi­lolojik mahiyetteki Behcetü'I-luğât'lyla tanınmıştır,

XIX. yüzyılda sosyal ve kültürel düşün­cede yeni bir safha açıldı. Bu devirde M. Kâzım Bey Azerbaycan tarihi hakkında geniş çalışmalar yapan ilk tarihçidir. Aze­rî dilinde ilk gazete olan Ekinci (1875-1877), Hasan Zerdâbî tarafından çıkarıl­mıştır. Aynca Ziyd, Ziyâ-ı Kafkas (1879-Keşkül (1891-1893), Şark-ı Rus

(1903-1905) bu devirde neşredilen diğer

Azerî gazeteleridir.

Azerbaycan'da XX. yüzyıl başlarında gerçekleşen Sovyet ihtilâlinin etkisi po­litik, sosyal ve edebî düşünce alanındaki eserlerde de görülür. Ahmed Agayef (Ah­met Ağaoğlu) ile Hüseyinzâde Ali'nin birlik­te çıkardıkları Hayan 1904), Ahmed Aga­yef'in tek başına çıkardığı îrşad (1905) ve Terakki, Mehmed Emin Resulzade'-nin çıkardığı Açıksöz (1915-1918) devrin Önde gelen gazeteleri idi. Ayrıca Hüse­yinzâde Ali'nin edebî muhtevalı Füyü-zât'\ (1906-1907) ile Celil Mehmed Kulı-zâde'nin çıkardığı mizah dergisi Molla Nasreddin (1906-1920) belli başlı dergi­ler arasında sayılabilir.

Bu dönemde Sovyet hükümeti Âzerî-ler ile Türk dünyası arasındaki geniş kül­tür ve düşünce bağlarını koparmak gaye­siyle alfabe değişikliğine gitmiştir. Böy­lece yüzyıllar boyunca meydana gelen bir kültür birikiminin bulunduğu Arap harfli Azerî alfabesinin yerine Latin al­fabesi kullanılmaya başlandı (1929). Es­ki harflerin kullanılmaması için sert ted­birler alan hükümet 1939'da Latin harf­li alfabeyi de kaldırarak Rus alfabesinin kullanılmasını mecbur tuttu.

Azerbaycan sanat ve mimarisinin g'e-lişmesi bölgenin politik ve askerî tari­hiyle çok yakından ilgilidir. Ayrıca Azer­baycan'ın çok eski zamanlardan beri ba­tı ile doğuyu birbirine bağlayan ticaret yolları üzerinde bulunuşu bölgenin mi­mari yapısını etkilemiştir. Özellikle kom­şu ülkelerdeki mimari ve sanat çalış­maları ile oluşan karşılıklı bağlar bura-

321


da değerli yapıların ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

İslâm Öncesi mimari yapılara daha çok bölgede hâkim Urartular, Medler ve Pers-ler'in mimari özellikleri yansımıştır. VII. yüzyılda müslümanların bölgeyi fethet-meleriyle bu alanda yeni bir döneme gi­rilmiş, cami, medrese ve minare gibi İs-lâmî mimari eserler inşa edilmiştir. IX ve XI. yüzyıllarda Araplar'ın bölgedeki nüfu­zu zayıflamaya başlayınca küçük beylik­ler ortaya çıktı. Bu beyliklerde mahallî sanat ve mimari ekoller hâkim oldu. Ba-kü'de Mescid-i Muhammedi'nin Sınık Kale (10781 denilen taş minaresi bu dö­nemin en önemli mimari eserlerindendir.

XI!. yüzyıldan itibaren kurulan atabeg-liklerden İldenizliler (1146-1225), Zengî-ler (1127-1227) ve Salgurlular (1148-1286) kümbet, kule ve kaleler inşa ederek böl­genin mimari açıdan gelişmesine katkı­da bulundular. Nahcıvan'da 1162 tarihli Yûsuf b. Kuseyr Kümbeti, yine aynı yer­de 1168 tarihli Mümine Hatun Türbesi, Merâga'daki Kümbed-i Kımız (I I47) dö­nemin göze çarpan mimari yapılarıdır. Ayrıca Apşeron yarımadasındaki kule ve kale (1232), Berde'de 1322 tarihli küm­bet, Nahcıvan'da Ulucami, Dağıstan'da Cuma Camii (1368), Apşeron Mardak-yan'da Tûbeşah Mescidi (1482) ve Saray Camii (1441) diğer önemli mimari yapı­lardır. Bu devrede Anadolu Selçukluları ile Azerbaycan Atabegleri arasında mi-

mari eserlerdeki karşılıklı etkilenme dik­kati çeker.

XIV ve XVI. yüzyıllar arasında gelişen olaylara bağlı olarak bölgenin sanat ha­yatında yeni bir dönem açıldı. Safevîler'in bölgeyi ele geçirmesiyle Tebriz bir kül­tür ve sanat merkezi haline geldi. Ba-kü'deki Şirvanşahlar Sarayı ve Tebriz'de­ki Mavicami (1465) devrin mimari özellik­lerine sahip iki yapısıdır. XV ve XVI. yüz­yıllarda tezhip, minyatür ve hat sanatla­rı dalında Tebriz ekolü en önemli karak­teristik özelliklere sahipti. Bu sahada çalışma yapan en önemli şahsiyetler Sey-yid Ahmed ve Sultan Muhammed'dir. Halk sanatları dalında ise halıcılık, na­kış, işleme, pirinçten mamul alet ve si­lâh yapımı oldukça gelişmişti.

XVII. yüzyılda komşu ülkeler arasında bir çatışma alanı haline gelen Azerbay­can'da mimari gelişme sekteye uğradı ise de yer yer mahallî ekollere bağlı ola­rak çalışmalar devam etti. XIX. yüzyıl­dan itibaren ikiye ayrılan Azerbaycan'ın kuzeyinde Rus, güneyinde İran mimari ve sanatının etkisi görülmeye başladı.

Bugün Bakü'deki Azerbaycan Sanat Müzesi'nde çeşitli sahaiara ait 7000'den fazla sanat eseri sergilenmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

W. Barthold. Mesto prlkaspiyskih oblastey v istorii musulmanskogo mira, Baku 1925; V. N. Leviatov, Oçerki po istorii Azerbaycana u XVII! d., Baku 1948; 1. P. Petruşevskiy, Oçerki po istorii feodalnıh otnoşeniy u Azerbaycane i Armenii ü XVI- naçaie X!X 0. o., Leningrad 1949; A. Bakihanov, Güiistân-i irem, Baku 1951; A.

A. Alizade, Sosiaino-ekonomiçeskaya i poiiti-çeskaya istoriya Azerbaycana u XII!-XİV u. u., Baku 1956; Azerbaycartın Rusiya ile Birleşti­rilmesi oe Onun Müterekki, İktisadi ue Medeni Neticeleri (XIXXX. Asrın Evvelleri), Baku 1956; İstoriya Azerbaycana, Baku 1958-60, I-II; M. H. Şerifii, IX. Asrın İkinci Yarısı-XI. Asırlarda Azer­baycan Feodal Devletleri, Baku 1978; Sara

B. Aşurbeyli, Gosudarstoo Şiruanşahou, Baku Î983; Ziya Musa Buniyatov, Azerbaycan Ata­beyleri Deuleli (1136-1225), Baku 1985; a.mlf., Azerbaycan: V1I-IX. Asırlarda, Baku 1989; TA, 413-414; Zeki Velidİ Togan. "Azerbaycan", İA, II, 91-118; V. Minorsky, "Adharbaydjân", El2 fîng.), I, 188-191; a.mlf., "Azerbaycan", UDMİ, 1, 37-41; W, Kleiss, "Azerbaijan (Archeologyl", Elr., III. 215-221; V. Scİıippmann, "Azerbaijan (Pre-islamic History)", Elr., 111, 221-224.

İSİİ Ziya Musa Buniyatov IV. MÛSİKİ.

Türk mûsikisi gelişmesini, başlangıç­tan XVI. yüzyıla kadar farklı coğrafî saha ve kültür bölgelerinde hemen hemen ay­nı Özellik ve yapıda sürdürmüştür. Bun­da Safiyyüddin el-Urmevî ve Abdülkâ-

dir-i Merâgî gibi büyük mûsiki dehala­rının çok önemli tesirleri olmuştur. An­cak XV. yüzyıldan sonra bilhassa Osman­lı sahasında ortaya çıkan temayüller da­ha esaslı bir farklılaşmanın temellerini atmış ve özellikle XVI. yüzyıldan sonra Orta Asya kökünden belirgin bir biçim­de ayrılmıştır. Bunun sonucu olarak Os­manlı ülkesi dışında kalan Türk muhit-lerindeki mûsiki faaliyeti gelişmesini Os­manlı dünyasındaki çalışmalardan fark­lı yönde sürdürmüştür. Azerî mûsikisi de Türk mûsikisindeki bu farklılaşma­nın belirgin özelliklerini taşıyan kollar­dan biridir.

Azerbaycan mûsikisi tarih, teknik ve icra bakımından' üç bölümde incelene­bilir.

A) Klasik Mûsiki. "Meclisî" de denilen Azerbaycan klasik mûsikisinin doğusun­da ve batısındaki diğer Türk kavimleri­nin mûsikilerine göre farklı bir tarz ve üslûbu vardır. Bunlar arasında en önem­lisi makam geçkilerinin (modülasyon) zen­ginliğidir. Azerbaycan mûsiki literatü­ründe makam kelimesinin aynı zaman­da "perde" (lad) mânasında da kullanıl­dığını ayrıca belirtmek gerekir.

Gelişmiş, çeşit ve sayı itibariyle de ol­dukça fazla bir makam sistemine sahip olan Azerbaycan mûsikisinde rast, çar­gâh, segah, şûr, bayatî-şîraz, şûşter ve hümâyun esas makamlardır. Bu makam­lardan her biri de ayrı ayrı şubelerden meydana gelmiştir. Azerbaycan mûsiki­sinde kullanılan makamların çoğu "pîş-derâmed" (bir makama ritmik giriş), "reng", "tasnif" (tesnîf) adlan verilen makam

kompozisyon türleri olarak ele alınabilir. Kompozisyonlar için makam örneği ola­rak hiçbir etkisi olmasa da bir ana ma­kamın gelişmesinde yorumlanan yaklaşık 100 civarında "şube" ve "gûşe" vardır.

Azerbaycan mûsikisinde makamlar "reng" (bir nevi ara nağme) bakımından çok zengindir. Buna örnek olarak Rauf Yekta Bey'in mukayeseli bir şekilde an­lattığı bir saz takımının bayatî-şîraz ma­kamındaki icrası gösterilebilir. Önce mâ-ye-i bayatî-şîraz denilen bir terennüm ile fasla girilir. Bu kısım yegâh perdesi üzerinde, Türk mûsikisindeki ferahfeza makamını andıran bir taksimden iba­rettir. Sonra dügâha geçilerek Türk mû­sikisinde, ırak üzerinde segah denile­bilecek aşiran adı verilen tarza atlanır. Aşiranin ardından neva nağmesine geç­mek suretiyle asıl bayatî-şîraza intikal sağlanmış olur. Bu makam da Türk mû­sikisindeki garfb hicazdır. Bundan son­ra usullü parçalar başlar. Önce reng ça­lınır ve ardından bir "tasnif" okunur. Ba-yatî-şîrazdan sonra Türk mûsikisinde­ki hüseynînin karşılığı olan bayatî-kürd, gerdaniye üzerinde özel bir tavra sahip olan katar ve daha sonra da muhayyer üzerinde uzzâl makamlarına geçilir. Bu geçişlerin her birinden birer reng ve tas­nifin terennümü şarttır. Sonunda yine mâye-i bayat! - şîraza dönülerek karar verilir.

Bugün Türk mûsikisinde kullanılan ba­zı makamlarla aynı adı taşıyan ve Azer­baycan mûsikisinde kullanılan makam­lar arasında değişiklikler, bazan büyük farklar vardır. Meselâ Azerbaycan'ın se­gah ve çargâh makamları Türk mûsi­kisindeki segah ve çargâhtan farklı di­zilerdir. Ayrıca sadece Azerbaycan mû­sikisine mahsus birçok makam vardır. Bunlardan yetim segahı, orta segah, or­ta mahur, mirza hüseyin segahı, kere-mî azerbaycan şikestesi, karabağ şikes­tesi, şirvan şikestesi, bayatî-kürd sade­ce birkaçıdır.

Azerbaycan klasik mûsikisinde aynı kökten gelen makam, tasnif ve rengle-rin bir arada icra edilmesine "destgâh" adı verilir. Çeşitli destgâhlar arasında bir örnek olarak çargâh destgâhı ele alındığında XIX. yüzyılda buna dahil olan makamlar şunlardı: Çargâh, segah, zâ-bil, yedihisar, muhalif, mağlûb, mansû-riyye, zemin-hârâ, mâverâünnehir, hi­caz, şehnaz, azerbaycan, aşiran, zeng-şütürî (veya şûşterî) ve kerkûkî. Zamanı­mızda ise bu destgâhın icrasında ber-

dâşt, mâye-i çargâh, bestenigâr, hisar, muhalif, mağlûb, mansûriyye ile yetini-lîr. Bu destgâhların icrası sırasında ses­lerin perdeler arasındaki yüksekliği, tas­nif ve renglerin okunacağı yerlerin ta­yini, icracının bu konudaki maharetine bağlıdır. Taksim tarzına fazla önem ve­rilen Azerbaycan mûsikisinde eserler çok defa hareketli ve ritmiktir.

Klasik icra tarzında saz takımları biri okuyucu (hanende), ikisi çalıcı (sazende), biri de "nagarazen" (koltuk davulu çalan; olmak üzere en az dört kişiliktir. Bun­lardan okuyucular aynı zamanda "gaval" denen bir nevi iri ve zilsiz def çalarlar. Nagarazen sadece usul vurur, sazende­lerin ise biri tar diğeri "kamança" (Türk mûsikisinde kullanılan kemençeden farklı, rebaba benzeyen bir saz) çalar.

Azerbaycan mûsikisinin en önemli özel­liklerinden biri de hanendelerin pek tiz seslerle söylemeyi tercih etmeleridir.

B) Halk Mûsikisi. "Çöl mûsikisi" veya "âşık mûsikisi" de denilen Azerbaycan halk mûsikisinde kahramanlık ve yurt sevgisini terennüm eden eserler Ön sı­rayı alır.

Azerbaycan halk mûsikisi de klasik mûsikideki makamlar üzerine kurulmuş­tur. Bu makamlar arasında en çok kul­lanılanlar ise şûr ve segahtır. Türk ede­biyatında olduğu gibi âşık şiirinin yanı sıra âşık mûsikisi de gelişmiştir. Âşık unvanının ilk defa XlV-XV. yüzyıllarda ortaya çıktığı ve bu unvanı ilk kullana­nın da Tufarganlı Abbas olduğu rivayeti genellikle kabul edilmektedir. Halk mû­sikisinde topluluklarda dolaşarak menkı­beler söyleyen, yeni olaylar üzerine bes-

teler yapan ve halk tarafından rağbet gören bu ozanların yeri büyüktür. Ozan­lar hem hanende hem sazende hem şair hem halk oyunlarını oynayan, bütün bu kabiliyetleri şahsında toplayan kişiler olarak halktan daima büyük saygı gör­müşlerdir. Halk arasında en fazla rağbet bulan, âşıkların kucaklamalarıdır. Bu ko-çaklamatarda daha çok lirik, epik ve di­daktik konular işlenmiştir. Âşık ezgile­rinin bazıları adlarını şiir metninin ve bestesinin ton yüksekliğinden alır: baş muhammes, orta muhammes, ayak di­vanı vb. gibi. Bazıları da destanî kişile­rin (Köroğlu, Keremî gibi), eski etnik top­lulukların (Kürdî, Avşarî, Şahsevenî gibi) ve­ya mahallî coğrafî adların (Böğce Gülü, Nahcıvanî, Karabağ kaytarması gibi) adıyla anılırlar. Halk mûsikisinde üslûp oynak, akıcı ve ritmik olup icra sırasında lirik bir eda ile söyleyişe önem verilir.

Azerbaycan oyun havalarında tama­mıyla farklı birtakım özellikler mevcut­tur. Buniar arasında en önemlisi, oyun havalarının hemen hepsinde aynı zaman­da şarkı söylenmesi, yani oyun havaları­nın sözlü olmasıdır. Oyun havalarının bir diğer özelliği de yaşa ve cinse göre de-ğişmesidir. Gençlerin ve yaşlıların oyna­yacağı oyun havaları bellidir. Hiçbirinin oyunları diğerleri tarafından oynanamaz. Ayrıca türkü ve oyun havalarının -maya nevinden "şikeste" tabir edilenler müs­tesna- herhangi bir yerin, yörenin ma­hallî karakterini taşımaması da bir di­ğer özelliktir. Bundan dolayı her türkü ve oyun havası Azerbaycan'a has bir karakter taşır ve ülkenin her yöresinde aynı tarz ve üslûpla söylenir ve oynanır. Çok hareketli olan Azerbaycan oyun ha­valarında oyuncular Özellikle ayak hare­ketlerine büyük bir dikkat gösterirler. Görüldüğü gibi Azerbaycan halk türkü­leriyle oyun havaları arasında birbirle­rini tamamiayıcı özelliği yönünden sıkı bir bağlılık dikkati çekmektedir.

Halk mûsikisinin ilmî şekilde ele alı­narak üzerinde bu yolda çalışmalar ya­pılmaya başlanması XX. yüzyılın başları­na rastlar. 1928'de Üzeyir Bey Hacıbey-li'nin (ö. I948) teşebbüsüyle Bakü'de top­lanan I. Azerbaycan Âşıkları Kongresi bu çalışmalara öncü olmuştur.

C) Modern Mûsiki. XX. yüzyılın başları­na doğru Azerbaycan mûsikisinde, mûsi­kinin bünyesini bozmayacak şekilde ha­fif bir polifoni ve Batılı bazı enstrüman­ların da iştirak ettirildiği bir orkestras-yonun benimsenmesiyle yeni bir hareket

323

ve akım başladı. Form itibariyle Batılı, ancak stil itibariyle tamamen millî bir mûsiki geliştirildi. Bu yeni akımın kuru­cusu da Üzeyir Bey Hacıbeyli'dir.



Makam mûsikisinden fazla uzaklaş­madan sade fakat çok sesli bir dil geliş­tiren Hacıbeyli, 1908'de Fuzûlî'nin Ley­lâ ve Mecnûn adlı eserini sahneye uy­gun hale getirip besteleyerek Azerbay­can operasının temelini atmış oldu. Genç yaşta yaptığı bu çalışmanın başarı ka­zanması Üzeyir Bey'i yeni eserler beste­lemeye yöneltti. Daha sonra bestelediği "Şah Abbas ve Hurşîd-Bânû", "Kerem ile Aslı" gibi operalar, "Ferhad ile Şîrin" [1912), "Arşın Mal Alan" (1913) gibi ope­retlerle ünü kısa zamanda Azerbaycan'ı aşarak Türkistan, İdil-Ural dolayları ve Osmanlı Devleti'ne ulaştı.

Üzeyir Bey'in açtığı bu çığır Müslüm Magomay'ın "Şah İsmail" operasıyla (1919) ilerlemeye devam etti. Bu arada Üzeyir Bey'in ağabeyi Zülfikar Hacıbeyli "Âşık Garip" operasını besteledi (1916). Daha sonra Üzeyir Bey'in bestelediği "Kö-roğlu" operası (1936], opera tekniğinin zirvesindeki bir hamle olarak kendini gösterdi. Azerbaycan klasik mûsikisiyle halk mûsikisi uyumunun ustaca sağlan­dığı ve KÖroğlu'nun şahsında Azerî Türk-leri'nin bütün meziyetleri ve bu arada istiklâl özlemlerinin çok İyi aksettirildiği bu eser, Azerbaycan mûsiki sanatının son devirdeki şaheseri olarak nitelen­dirilmektedir. Üzeyir Bey Hacıbeyli yu­karıda zikredilen opera ve operetlerin­den başka Azerbaycan mûsikisine bir­çok değerli eser -bunlar arasında özel­likle 1920'de bestelediği Azerbaycan mil­lî marşı önemlidir- kazandırmıştır.

Üzeyir Bey'in açtığı ve Magomay'ın de­vam ettirdiği bu çığırda birçok kabiliyet yetişmiştir.

1918'de Millî Azerbaycan hükümeti­nin kuruluşundan sonra Üzeyir Bey'in teşebbüsü ile Azerbaycan mûsiki okulu, 1927'de Bakü'de Türk mûsikisi öğreti­mi yapan, kendi adını taşıyan ve rektör­lüğünü de onun yaptığı Azerbaycan Dev­let Konservatuarı kuruldu. Bunu Azer­baycan Devlet Korosu takip etti. 194S'te de Üzeyir Bey Hacıbeyli'nin adını taşıyan Azerbaycan İlimler Akademisi'ne bağlı Azerbaycan Kültür ve Folklorunu Araş­tırma Enstitüsü kuruldu.

Bütün bu kuruluşlar ve bilhassa Ba-kü'deki konservatuar Azerbaycan mû­siki hayatında çok büyük rol oynamış, konservatuarda Sovyetler Birliği çapında büyük kompozitörler yetişmiştir. Azer-

324


baycan mûsiki kültürüne yüzlerce sanat eseri vermiş bestekârlar arasında Hacı­beyli ailesinde Üzeyir Bey'den başka Züi-fikar, Niyazi, Cengiz, Ceyhun ve Sultan Hacıbeyli, Müslüm Magomay, Âsef Zey-nallı, Efrasiyab Bedelbeyli, Said Rüşte-moğlu, Şefîka Ahundzâde. Fikret Emi-roğlu. Kara Karayev (Karazâde), Niyazi Tagizâde en meşhurlarıdır.

Azerbaycan mûsikisinde ölçü, ezgi ve metin kadar önemlidir. Hafif (yungül) me­lodiler daha çok 6/8'lik, ağır melodiler 3/4'lük usullerle ölçülmüşlerdir. 2/4'lük melodiler ise pek azdır. Ağır ve yüngül olmak üzere iki tempo kullanılır. Türk mûsikisindeki sofyan, düyek vb. ayrı ay­rı adlar taşıyan usuller ve ayrıca birleşik usuller yoktur. Tecnîs, âşık hüseyin, pa­şa göçtü gibi ezgilerde ise ölçü değiş­kendir.

Azerbaycan mûsikisinde bilhassa na­zariyat sahasındaki çalışmalar XX. yüz­yılın başlarından itibaren neşredilmeye başlanmıştır. Bunlar arasında, bu konu­da ilk eser kabul edilen Nevvâb Mîr Muh­sin b. Hacı Seyyid Ahmed Karabâğî'nin (ö. 1918] Vuzûhul-erkâm der îlm-i Mû­sikî (Baku 19İ3] adlı eseriyle Üzeyir Bey Hacıbeyli'nin Azerbaycan Halk Musi­kisinin Esasları (Baku 1945, 1957) ve Ef-rasiyab Bedelbeyli'nin İzahlı-Monogra-fik Azerbaycan Musiki Lügati (Baku 1969) en önemlilerinden bazılarıdır (Âzerî-ce neşredilen Bedelbeyli'nin bu eseri Mu-siki Mecmuası'nın 265-269, 271-275, 277, 279-281. sayılarında Altan Araslı tarafın­dan Latin harfleriyle tefrika edilmiştir).

Kafkas bölgesinde mûsikinin geniş re­vaç bulduğu yer Tiflis İse de Azerbay­can'ın Karabağ bölgesi ve bilhassa Şuşa şehri mûsiki faaliyetinin merkezi olmuş­tur. Azerbaycan mûsikisinin belli başlı simalarından çoğu Karabağ'da yetişmiş­tir. XX. yüzyılın başından itibaren ise Ba­ku aktif bir mûsiki merkezi haline gel­miştir. Seyyid Ahmed Karabâğî, meşhur hanendelerden Hacı Hüsi, Deli İsi, Çete­ne Mehmed, Karyağdıoğlu Cabbar, Ma-lıbeyli Şükür, Ulusan nevesi Şükür, Ye-zellek nevesi Kerim, Keçecioğlu Meh­med, Meşedi Mehmed Ferzelioğlu, Sey­yid Şuşalı, İslâm Şuşalı. Musa Susalı, Han Şuşalı, Adıgüzeloğlu Zülfü, Büyük Kur­ban, Şekeroğlu Kerim vb. Şuşa'da yetiş­miş sanatkârlardandır. Ayrıca Azerbay­can mûsikisinin ünlü icracıları arasında, yukarıda zikredilenlerin dışında, tarzen Kâmil Ahmetov, Râmiz Kuliyev, Mirza Mansur, Paşa Eliyev, Mehmethan Baki-hanov, Esadoğlu Mirza Sâdık, Rızaoğlu Mirza Ferec, Meşedi Cemil Emiroğlu,

Kurban Primli, Şirin Ahundov, hanende­lerden Mirza Hüseyin, Bülbül, Şevket Elekberoğlu, Talat Kasımoğlu, Aii Ceva-doğlu, Malıbeyli Hamid, Reşit Behbutoğ-lu sayılabilir.

Azerbaycan mûsikisi zengin bir enst­rüman topluluğuna sahiptir. En çok .kul­lanılan çalgılar tar, kamança, nagara ve zurnadır. Azerbaycan mûsikisinde çeşit­li devirlerde kullanılmış başlıca enstrü­manlar şunlardır: a) Telli çalgılar: Tar, saz, kamança, rebap (rübab), berbat, se-tar; tenbur, çeng, rûd. b) Nefesli çalgı­lar: Zurna, ney, tütek, mey, balaman (balaban), yassı balaman, tulum, nefir, şeypûr. c) Vurmalı çalgılar: Gaval, naga­ra, goşa nagara,. tebıl, sine (zinc). Son za­manlarda garmon (akordeon) ve klarne­tin de enstrümanlar arasına girdiği gö­rülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Rauf Yekta, "Kafkasya'da Mûsikî", Şehbâl, sy. 59, İstanbul 1912, s. 210-211; Kösemihalzâ-de Mahmut Ragıp, "Azerbaycan'ın Son Musi­ki Hareketleri", AYB, sy. 2 (1932), s. 92-96; a.mlf.. "Azerbaycan Musikisi I", a. e., sy. 8-9 (1932), s. 254-264; a.mlf., "Azerbaycan Musi­kisi İP, a.e., sy. 10 (1932], s. 317-325; a.mlf., "Azerbaycan-Musiki", İTA, I, 764-766; Baba-zâde Sadık, "Azerbaycan San'at Hayatı", AYB, sy. 4-5 (1932), s. 198; Aziz Özer, "Türkiye'de Azerî Türkü ve Oyun Havalan", a.e., sy. 37 (19341, s. 28-31; Mustafa Hakkı Türkekul. "Azerbaycan Musikisi", Azerbaycan, sy. 7, An­kara 1952, s. 4-6; sy. 8 (1952}, s. 13-14; sy. 9 (1952), s. 10-13; a.mlf., "Azerbaycan Musiki­sinin Beşiği Karabağ", a.e., sy. 13 [1953], s. 8-11; a.mlf., "Azerbaycan İstiklâli ve Musi­kisi", a.e, sy. 14(1953), s. 9-11; Cengiz Gökgöl, "Azerbaycan Musikisine Toplu Bir Bakış", MM, sy. 161 (1961), s. 132-133, 156; Ejder Kur­tulan, "Azerbaycan Musikisi I -II", a.e., sy. 179-180-181 (1963), s. 22-23; sy. 182-183 (1963), s. 46-47, 56; Altan Araslı, "Azerbaycan Musi­kisi I-IV", a-e., sy. 259 (1970), s. 14-16; sy. 260 (1970), s. 22-24, 30; sy. 261-262 (1970), s. 22-24; sy. 265 (1970), s. 13-14; Efrasiyap Bedel­beyli, "Azerbaycan Halk Müziği", /, uluslar­arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1977, 111, 163-168; M. Kemal Özergin, "Geç Or­taçağ Klâsik Musikisinde Ezgi Dizileri", Mız­rap, sy. 18, İstanbul 1984, s. 4-6, 33-34; Nejat Birdoğan, "Azerbaycan Âşık Sanatı", TF, sy. 70 (1985), s. 3-8; Fİridun Şuşunîski, "Meşedi Cemil Emirov" (Aktaran: Cumhur Turan), a.e., s. 19-24; Ali Özdemir, "Tar'm Tarihsel Gelişi­mi", STAD, sy. 8, s. 39-42; TA, IV, 429-430; J. During, "Music of Azerbaijan", Elr., III, 255-257, r-ı


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin