Ce ilk düzenli Rus donanması oluşturulmuştur



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə9/25
tarix17.11.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#83006
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   25

Hıristiyanlık'taki azîz inancı İslâmiyet'­teki velî anlayışına yakındır. "Dost ve yardımcı" mânasına gelen velî Kur'an'da Allah'a ve Resûlü'ne nisbet edilmiştir (bk. el-Mâide 5/55). Ayrıca takva sahibi mü­minlerin Allah'ın velîleri (evliyâullah) ol­dukları ifade edilmiş ve gerek dünyada gerekse âhirette korku ve üzüntüye düş­meyecekleri zikredilmiştir (bk. Yûnus 10/ 62-64). Müslüman âlimlerin büyük ço­ğunluğuna göre Allah nezdinde velî mer­tebesine ulaşanların insanlar tarafından tesbit edilmesi mümkün değildir. Bun­dan dolayı Müslümanlıkta velî unvanını verecek herhangi bir makam yoktur ve hürmetle anılan kişilerin gerçek dinî mertebesini bilmek mümkün değildir. Ancak din uğrunda verdikleri hizmetler ve bıraktıkları tesirler sebebiyle hakla­rında müslümanlar tarafından hüsnü-zan beslenmiş ve velî olarak anılmışlar­dır. Esasen İslâmiyet'te Allah'tan baş­ka bir kimseye ibadet etmek, hatta ona ibadeti andıran aşırı tazim ve hürmet göstermek caiz olmadığından, velîle­re gösterilmesi gereken tazimle ilgili herhangi bir esas da tesbit edilmemiş­tir.

BİBLİYOGRAFYA:

A. Schimmel, Dinler Tarihine Giriş, Ankara 1955, s. 221-222; Code de Droit Canoniçue (trc. jean Passicos v.dğr.l, Paris 1984, s. 304-310; A. Michel. "Saintete", DTC, XIV, 842-870; P. SejOLjme. "Saints (culte des)", a.e., XIV, 870-978; Pike E. Royston - Serge Hutin, DR, s. 277; G. W. H. Lampe, "Saint", IDB, IV, 164-165; H. Gross - J. Grotz, "Saintete", EF, IV, 157-165; B. KÖtting, "Saints (culte des]", a.e., IV, 165-175; "Saint", EBr., XIX, 886-888; Thurston H., "Saints and Martyrs", ERE, XI, 51 -59.

lifti Ömer Faruk Harman

1

AZİZ AHMED



(1913-1978) Pakistanlı tarihçi ve romancı.

11 Kasım 1913'te Haydarâbâd'da doğ­du. İlk öğrenimini burada tamamladı, 1934'te Osmaniye Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden, 1938'de de Londra Üni-versitesi'nin İngiliz Edebiyatı Bölümü'n-den mezun oldu. Doktorasını da 1972 yı­lında bu üniversitede tamamladı. 1938'-de Osmaniye Üniversitesi'nde İngiliz dili öğretim görevlisi olarak başladığı eği­tim hizmetine on yıldan fazla bir süre devam etti. 1947'de Haydarâbâd'ın ba­ğımsız prenslik statüsünü kaybederek Hint egemenliği altına girmesi üzerine 1949'da Pakistan'a gitti ve orada Pakis­tan tarih ve kültürünün yurt dışında ta­nıtılması işini yürütmek üzere yayıncılık yaptı ve bir süre de Pakistan radyosun­da çalıştı.

Urduca kaleme aldığı en tanınmış ro­manları arasında Havas (1934), Gurîz (1945), Âg (1947), Eysî Bülendî Eysî Pes-tî(1948; bu eser Ralph Russell tarafından The Shore and the Ware adıyla İngilizce'ye tercüme edilmiştir, London 1971) ve Şeb­nem (1950) sayılabilir. Bu romanların sağ­ladığı şöhret sayesinde 1957'de Urdu di­li ve Hint Müslümanlığı hakkında ders vermek üzere Londra Üniversitesi'nde School of Oriental and African Studies'e davet edildi. Burada beş yıl çalıştıktan sonra 1962'de ölümüne kadar çalışaca­ğı Toronto Üniversitesi İslâm Araştırma­ları Kürsüsü'ne geçti.

Aziz Ahmed'in en önemli tarihî çalış­ması olan Islamic Culture in the îndian Environment'i (Oxford 1964), Islamic Mo-dernism in İndia (Oxford 1967) ve An înteîlectual History of islam İn India (Edinburg 1969) adlı eserler takip etti. İs­lâm tarihiyle ilgili diğer çalışmaları ise şunlardır: Müslim Selî-Statement in İn-

dia and Pakistan: 1857-1968 (G. E. von Grıınebaum ile birlikte, Wiesbaden 1970); Religion and Society in Pakistan (Con-tributions to Asian Studies'in II. cildi ola­rak, Leiden 1971); History of Islamic Si-cily (Edinburg 1975). Bu eser Emîn Tev-fik et-Tîbî tarafından Tânhu'ş-Şıkilliy-yeti'l-îslâmiyye adıyla Arapça'ya tercü­me edilmiştir (Trablus 1399/1980). Ya­zarın kitap halindeki bu çalışmalarından başka çeşitli ilmî dergilerde yayımlanan altmıştan fazla makalesi ve elli civarın­da tenkidi de bulunmaktadır.

Aziz Ahmed Batılı ilmî ölçülerle tarihî tenkit mantığını kullanarak Hint-İslâm medeniyetini ve onun İslâm düşüncesi­ne katkısını tenkitçi bir gözle inceleme­ye çalışan müslüman âlimlerden biridir. 0, Güney Asya İslâm hayat ve kültürü­nü inceleyen XX. yüzyıl tarihçileri arasın­da kendisine seçkin bir yer kazandıran dikkat ve ehliyetiyle ve daha çok bir ta­rihçi gözüyle başlangıcından günümüze kadar Hint - Pakistan bölgesinde İslâm medeniyetinin karşı karşıya kaldığı me­seleleri gözden geçirmiştir.

Aziz Ahmed İslâmî anlayışı itibariyle bir reformcudur. Bu hususta bir yandan şair İkbal'den, öte yandan da Batılı or­yantalistlerin İslâm üzerine yaptıkları in­celemelerden etkilenmiştir. İslâm toplu­munun değişmesi ve ilerlemesiyle ilgili düşünceleri, tarihî araştırmalarında ol­duğu kadar Gurîz ve Eysî Bülendî Ey-sî Pesti gibi romanlarında da yoğun bir şekilde yer almaktadır.

Romanları kendi ülkesindeki çeşitli çev­relerde oldukça sert eleştirilere uğramış­tır. Bunun sebeplerinden biri, onu ve çev­resini yakından tanıyanların romanların-daki kahramanlarda kimliklerini kolay­ca tesbit edebilecekleri kadın ve erkek birtakım kişilerin özel hayatlarını tasvir eden üstü kapalı müstehcen ifadelere yer vermesi olduğu kadar, sol fikirlere olan meylidir. İkbal hakkında yazdığı Iq-bâl Ek Nei Teşkil (Haydarâbâd 1947) ad­lı eserinde de İkbal'in düşüncesinde sos­yalist unsurlar bulmaya çalışmıştır. Ayrı­ca Batılı yahudi ve hıristîyan oryantalist­lerle kurduğu yakın münasebetler dü­şünce ve eserlerinde silinmez bir iz bı­rakmıştır. Birçok modernist gibi o da kendince yorumladığı bir tür serbest ic-tihad metodunun kullanılması suretiyle İslâm'da reforma gidilmesi taraftarıdır. Zira ona göre İslâm bu şekilde kendisi­ni modern dünyaya adapte etme imkâ­nına kavuşacaktır. Aziz Ahmed, İslâmî reformasyonun, Batı'nın da bu konuda

muhtemel fiilî yardımını umarak kendi içinden kaynaklanacağını iddia etmek­tedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ralph Russell, "Aziz Ahmad, South Asia, is­lam and Urdu" (nşr. Milton Israel — N. K. Wag-le|, Isiamic Society and Cuiture: Essays in Ho-nour of Professor Aziz Ahmad, Manohar-Delhi 1983, s. 59-68; a.e, "Preface", "Introduction", "Aziz Ahmad: Puplications in Western Lan-guage", s. 375-383; A. S. Bazmee Ansari. "Obi-hıary, Professor Aziz Ahmad", Hl, H/2 (1979), s. 117. r—I

m M. Manazır Ahsan

AZİZ ALİ EFENDİ

(ö. 1213/1798)

Devlet adamı, şair ve mutasavvıf.

Girit deftardarı Tahmisçi Mehmed Efendi'nin oğludur. Girifin Kandiye kasa­basında doğdu. Öldüğü zaman kırk do­kuz yaşında olduğu bilindiğinden, muh­temelen 1749 veya 1750 yılında doğduğu söylenebilir. Babasından kalan külliyet­li miktardaki nakit ve emlâki sefahat âlemlerinde bitirdikten sonra İstanbul'a gitti. Bir müddet sonra Hassa silâhşoru oldu. Devlet kademesinde yüksek dere­celi memuriyetlerden olan hâcegân-ı Dî-vân-ı Hümâyun arasına katıldı. İntisap ettiği Giritli Yûsuf Ağa'nın delaletiyle Sa­kız mutasarrıflığında vergi muhassılliğı yaptı. O yıllarda "Dağlı eşkıyası" elinden kurtarılmış olan Belgrad'da iki yıl süre ile emlâk satış memuriyetinde bulundu. 1796'da ilk daimî elçi sıfatı ve fevkalâ-

de murahhas orta elçi unvanıyla Prusya hükümeti nezdine gönderildi. Bu görev­le 4 Haziran 1797 tarihinden ölümüne kadar Berlin'de, Padişah III. Selim adına Osmanlı Devleti'ni temsil etti. 19 Cemâ-ziyelevvel 1213'te (29 Ekim 1798) Berlin'­de öldü ve orada defnedildi. Kabri daha sonra ilk defnedildiği yerden alınarak 1866 yılında kurulan ve bilâhare Berlin Türk Şehitliği adını alan mezarlığa nak­ledildi.

Eserlerinden edinilen intihalara göre, sefahatle geçen gençlik yıllarından son­ra bir şeyhin delaletiyle ıslâh-ı nefs eden Aziz Ali Efendi'nin memuriyet hayatın­da devlete sadakat ve hizmetle şöhret yaptığı nakledilmektedir. Osmanlı Mü­ellifleri ve Sicill-i Osmâni'öe, hemen hemen ortak bir ifade ile, "âlim, hakîm ve siyâsî" bir zat olduğu kaydedilmiş­tir. Hayatı hakkında çok sınırlı bilgi bu­lunan Aziz Efendi, manzum ve mensur eserlerinde zaman zaman hayat hikâye­si ve mizacı hakkında da birtakım ipuç­ları verir. Bunlardan onun Hurufîliğe meyyal, gizli ilimlere merakiı, Alevî-Bek-taşîmeşrep ve rind tabiatlı bir mistik ol­duğu intibaı edinilmektedir. Nitekim Vâ-ridât adlı kitabında, hangi tarikattan ol­duğunu belirtmediği Abanalı Kerim İb­rahim Efendi adında bir şeyhe intisabı olduğundan bahsetmektedir.

Şiirlerinde Aziz mahlasını kullanan Aziz Efendi'nin Farsça'yı çok iyi bildiği ve hafızasında Farsça 40.000 beyit bu­lunduğu nakledilmektedir. Bu rivayetin doğruluğu hakkında kesin bir bilgi yok­sa da küçük divanındaki Türkçe şiirlerle beraber Farsça olanlarının da bu dilin inceliklerine ve zevkine varmış birinin kaleminden çıktığı anlaşılmaktadır.

Eserleri. 1. Muhayyelât Eser çok şöh­ret yapmış ve zamanında aranıp okun-



333

muştur. Muhayyeîât-ı Aziz Efendi adıy­la 1268-1290 (1852-1873) yılları arasın­da beş defa basılması bu ilgiyi gösterir. Bu yüzden müellif diğer eserlerinden, hatta elçiliğinden çok Muhayyelât sa­hibi Aziz Efendi olarak tanınmıştır. Mu­hayyelât, yazarın "Hayâl" adını verdiği üç büyük hikâyeden meydana gelir. 1. Hayâi'de Asıl ve Nesil adlı iki şehzadenin olağan üstü mahlûklar arasında başla­rından geçen olaylar, 2. Hayâi'de Lebib adlı bir bezirganın oğlu olan Cevad'ın hi­kâyesi anlatılır. 3. Hayâl ise daha çok Şeyh İzzeddin adlı büyük bir mutasavvı­fın çevresinde geçer. Hikâyeler değişik zaman ve mekânlarda geçmekle beraber büyük ölçüde XVIII. yüzyıl İstanbul'un­dan ve saray hayatından izler taşımak­tadır. Eser Mu/ıayyeidt-; Aziz Efendi adıyla Ahmet Kabaklı tarafından sade­leştirilerek yeni harflerle de yayımlan­mıştır (İstanbul 1973). Ayrıca 2. Hayâl, İngiliz müsteşriki E. J. W. Gibb tarafın­dan İngilizce'ye çevrilmiştir (1884). İlk de­fa müellifin ölümünden elli dört yıl sonra basılabilen Muhayyelât'm baş tarafına İlâve edilen notta, Aziz Efendi'nin tasav­vuf! ve hikemî ilimlerde mahir ve her fende zor sorular sormaya, ikna edici cevaplar vermeye muktedir olduğu be­lirtilmiş; büyük Avrupa filozoflarından birkaçının kâinatın ve seyyarelerin dev­ri, elemanların seleksiyonu gibi konular­da sordukları sorulara verdiği hikmetli cevaplan ihtiva eden bir risalesinin ol­duğu kaydedilmişse de böyle bir eseri bulunamamıştır. Ancak Prusya Devlet Kitaplığı Türkçe Yazmaları arasında bu­lunan bir mektup külliyatı, bu sual ve cevapların filozoflarla değil, bir ara Prus-

ya'nın İstanbul elçiliği görevinde bulun­muş olan şarkiyatçı Friedrich von Diez'le mektuplaşmalar olduğunu, Aziz Ali Efen­di'nin devrin pozitif ve felsefî bilgilerin­den pek de haberdar olmadığını ortaya koymuştur. Aziz Efendi Doğu dilleri dı­şında Rumca ve biraz da Almanca öğ­renmiştir. Son yıllarda Berlin'de Prusya Devlet Kütüphanesi Şark Yazmaları Bö-lümü'nde, Aziz Efendi'ye ait Risâle-i Gi-rîdî adını taşıyan on beş varaklık bir yaz­ma bulunmuştur. Okunamayacak kadar yıpranmış olan bu yazmanın padişaha takdim edilen bir muhtıra olduğu tah­min edilmiştir. 2. Vâridût. Tasavvufla il­gili ve Varidat-1 İlâhiyye adıyla da anı­lan bu eser değişik tecellîler altında söy­lenen ve anlaşılmaz gibi görünen bazı tasavvuff söz ve kavramların mahiyetini "Varide" başlıklı küçük bölümlerde izah etmektedir. Yazma bir nüshası Marma­ra Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüp-hanesi'ndedir (Üsküdarlı, nr. 169). H. Ah-med Schmiede eseri Almanca'ya tercü­me ederek nesretmiştir: Ali Aziz Efendi aus Kreto Intuitionen des Herzens (İs­tanbul 1990). 3. Divan. Çoğu tasavvuf­la ilgili şiirlerinden meydana gelen kü­çük bir yazma divandır. Şimdi Süleymani-ye Kütüphanesi'nde bulunan (Haşim Pa­şa, nr. 6/5) ve Şeyhülislam Ahmed Muh­tar Molla Bey'in oğlu Ali Haydar eliyle 13O2'de rik'a hattıyla istinsah edilmiş bir nüshasında bir tevhid, bir na't ve otuz bir gazel mevcuttur. Yazmanın deva­mında "Varidat" m bir nüshası da yer al­maktadır. Ayrıca 1873'te Sandık dergi­sinde neşredilen (nr. 2, 3] "Gülşen-i Sıh­hat" adlı uzun bir manzumesi vardır (ba­zı mektupları, makale ve yazıları için bk. Schmiede, s. 13).

Ayrıca H. Ahmed Schmiede Berlin'e gelirken uğradığı Breslau şehrinde F. G. Enler tarafından bakır üzerine kazıma tekniğiyle çizilmiş ve sonradan renklen­dirilmiş bir resmini bularak nesretmiş­tir.

BİBLİYOGRAFYA:

SİCill-i Osmânî, III, 468; Osmanlı Müellifle­ri, I, 104; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, 23-24; Ergun, Türk Şairleri, II, 620-622; M. Ni­hat Ozon, Türkçede Roman, İstanbul 1936, s. 92-96; Ercüment Kuran, Avrupa'da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ue ilk Elçilerin Sii/a^î Faaliyetleri 1793-182], Ankara 1968, s. 41-42; a.mlf., "Osmanlı Daimî Elçisi Ali Aziz Efendi'nin Alman Şarkiyatçısı Friedrich von Diez üe Berlin'de İlmî ve Felsefî Muhabe-râtj 1797", TTK Belleten, XXVII/105 (1963), s. 45-53; Özeğe. Kadüog, III, 1199; Eyüp Sağe-sen, "Aziz Ali Etendi. Divançesi" (mezuniyet tezi, 19721, İÜ Ed.Fak., Türkiyat Araştırma Mer­kezi, nr. 1409; Ahmed Schmiede, Osmanlı ue Prusya Kaynaklarına Göre Giritli Ali Aziz Efen­di'nin Berlin Sefareti, İstanbul 1990; a.mlf., "Ali Aziz Efendi", Türk Edebiyatı Dergisi, nr. 153, İstanbul 1986, s. 57 vd.; nr. 154, s. 64 vd.; A. Tietze, "'Azız Eıendi's Muhayyelât", Oriens, I, Leiden 1948, s. 248-329; a.mlf., "'Ali cAzîz, Giridlî", El2 (ing.), I, 391 ; Hayâl Zülfi-kar, "Giridli Ali Aziz Efendi'nin Türk Yeni­leşme Tarihi İçindeki Yeri", TKA, XXII/l-2 (1984(, s. 110-121; Saim Sakaoğlu. "Muhay-yelat-ı Aziz Efendi", Türk Edebiyatı Dergi­si, nr. 27 (1977), s. 31 vd.; M. Cavid Baysun -Ahmed Hamdı Tanpınar. "Aziz Efendi", İA, II, 154-156; Ahmet Kabaklı. "Aziz Ali Efendi", TDEA, I, 264-266; a.mlf., "Muhayyelât", a.e., VI, 424-426. r~\

ttl M. Orhan Okay

AZİZ DEDE

(ö. 1905) Neyzen ve bestekâr.

İstanbul'da Üsküdar Doğancılar'da doğ­du. Ailesi ve ilk öğrenimi hakkında her­hangi bir bilgi yoktur. Küçük yaşta git­tiği Mısır'da Kahire Mevlevîhânesi'ne de­vam etmeye başladı. Burada Sivaslı tak­ma adı ile bilinen bir şeyhten ney ve mû­siki dersleri aldı. Daha sonra Maliye Ne-zâreti'nde görevli olan babasının tayini dolayısıyla Gelibolu'ya gitti. Oradaki rüş-diye öğreniminin ardından Ağazâde Mev-levîhânesi'nde şeyh vekili Ali Dede'nin meşihatı zamanında çile*ye girdi. İyi bir tarikat bilgisi ve terbiyesi yanında mû­sikide de kendisini yetiştirdi. Hüsâmed-din Dede'nin şeyhliği sırasında çilesini tamamlayarak "dede" oldu. Bir müddet sonra şeyh Mehmed Atâullah Efendi'nin daveti üzerine Galata Mevlevlhânesi ney-zenbaşılığı görevi ile İstanbul'a geldi. Son­raları Üsküdar ve Bahariye mevlevîhâ-

neleri neyzenbaşılığı da kendisine veril­di. Bu arada Prens Abdülhalim Paşa'dan yakın ilgi ve himaye gördü. Üç mevlevî-hânedeki vazifesini ölümüne kadar sür­düren Aziz Dede, hayatının son yılların­da zamanını Üsküdar Ahmediye semtin­de açtığı bir attar dükkânında geçirmiş­tir. 30 Zilhicce 1322 (7 Mart 1905) günü yetmiş yaşlarında vefat etti ve Üsküdar Mevlevîhânesi bahçesine gömüldü. Ve­fatı üzerine çıkan bir gazete haberinde Aziz Dede'nin aynı zamanda Yenikapı ve Kasımpaşa mevlevîhâneleri neyzenbaşı-lığına da devam ettiği bildirilmektedir.

Gelibolu'daki öğrenimi sırasında mek­teple fazla ilgilenmeyip sürekli mevle-vîhânedeki dedeleri dinlemek suretiyle neye karşı ilgisi gittikçe artan Aziz Dede İstanbul'a gelince bilhassa neyzen Üs­küdarlı Salim Bey'den istifade etmiştir. Adı ve şöhreti giderek yayılmaya baş­lamış ve bir müddet sonra da devrin önemli neyzenleri arasında yer almayı başarmıştır. Bu arada birçok talebe ye-

tiştirmiş, ayrıca besteleriyle de haklı bir şöhret kazanmıştır. Eserlerinden ancak bir peşrev ve dört saz semaisi -Öztuna'-ya göre altı saz semaisi- günümüze ula­şabilmiştir. Bunlardan uşşak saz sema­isi çok rağbet görmüştür. Yetiştirdiği talebeler arasında ise neyzen Mehmed Emin Yazıcı (ö. 1945) ile Ziya Santur (ö. 1952) en tanınmışlarıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

"İrtihâl", Sabah, nr. 5529, İstanbul 1 Muhar­rem 1323/8 Mart 1905; Hüseyin Vassâf. Sefi­ne, V, 233; Ergun, Antoloji, II, 505-507, 668, 669; Ezgi. Türk Musikisi, V, 460-461; İbnüle-min, Hoş Sadâ, s. 93-96; Kip. TSM Saz Eserle­ri, s. 20, 58, 65, 72, 73; Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikisi Tarihi, [Ankara] 1986, i, 274-275; Vecdi Seyhun, "Azîz Dede", TMD, 111/32 (1950), s. 2-3, 21; Hayri YenigOn, "XIX. Asrın Bestekâr Neyzenleri", İleri Musiki Mecmuası, sy. 236, İstanbul 1968, s. 5-6; Öztuna, TMA, I, 90; R. Ekrem Koçu. "Aziz Dede Efendi (Ney­zen)", isLA, III, 1702-1705. ı—ı

İH Nuri Özcan

AZİZ EFENDİ (bk. BEKKİNE, Abdülaziz).

AZİZ EFENDİ, Hekimbaşı

(bk. ABDÜLAZİZ EFENDİ, Hekimbaşı).

L J


AZİZ EFENDİ, Medenî

(1842-1895]

Türk mûsikisi besteci ve icracısı.

L J


Medine'de doğdu. Bu sebeple Medenî lakabı ile şöhret bulmuştur. Abdullah Cafer adlı bir imamın oğludur. Dokuz yaşlarında babasıyla birlikte İstanbul'a geldi, Feriye Sarayı'nda Sultan Abdülme-cid'in kızı Fatma Sultan'ın himayesine girdi. Burada baş haremağası Anber Ağa tarafından evlât edinilen Aziz Efendi onun terbiyesi altında yetişti. On bir yaş­larında babası ile Şam'a gittiği, iki yıl sonra babasının orada ölümü üzerine tekrar İstanbul'a geldiği de söylenmek­tedir. Bu arada hıfzını tamamlayarak mûsiki öğrenimine ve daha sonra meş­kine başladı. 1859'da Fatma Sultan'ın ko­cası Müşir Nuri Paşa'nın konağına imam tayin edildi.

Tabii bir ses güzelliğine de sahip bu­lunan Aziz Efendi, Padişah Abdülaziz'in tesadüfen kendisini dinleyip dikkatini çekmesi üzerine yirmi yaşlarında iken "ikinci hünkâr imamı" göreviyle saraya alındı. Fakat altı ay sonra kendi arzusuy­la bu görevden ayrıldı. 1863'te evlendi,

bu arada tütün gümrüğünde çalışma­ya, bazı yalı ve konaklarda mûsiki ders­leri vermeye başladı. Bir müddet sonra Şeyhülislâm Hayrullah Efendi'nin dela­letiyle "Mahreç Mevleviyeti" pâyesiyle il­miye sınıfına geçti. Kısa bir süre sonra tekrar gümrükteki görevine döndü. "Mı­sır Mevleviyeti" pâyesiyle ikinci defa il­miye sınıfına geçmesi Sultan II. Abdül-hamid'in şeyhülislâmlarından Mehmed Cemâleddin Efendi zamanına rastlamak­tadır. 1876'da OrtakÖy'deki evinin yan­ması üzerine Beşiktaş'a, iki yıl sonra da Bebek'e taşındı.

Aziz Efendi memuriyet hayatının ikin­ci yarısını maarif alanında geçirmiştir. İlk görevi 1881'de gündüzlü Kız Sanayi Mektebi müdürlüğüdür. İki yıl sonra ay­nı okulun yatılı kısmı müdüriüğü de ona verildi. Münif Paşa'nın Maarif nazırlığı zamanında Dilsizler ve Âmâlar Mektebi mûsiki muallimliğine (1889], daha sonra kız rüşdiyeleri müfettişliğine tayin edil­di. Hayatının son yıllarında 3 ve 4. dere­ceden Osmânî nişanlan ile taltif edilen Aziz Efendi'ye ayrıca sırasıyla Sela­nik (1886) ve Edirne (1894] Mevleviyeti payeleri de verildi. 189S'te Bebek'teki evinde vefat etti, Eyüp'te Çürüklük Me-zarlığı'na gömüldü.

Aldığı görevlerle ilmiye sınıfının ileri gelenleri arasında yer aldığı anlaşılan Aziz Efendi asıl şöhretini mûsiki saha­sında yapmış, bu alanda hocalığı, bes­teciliği ve icracılığı ile zamanın önemli musikişinasları arasında yer almıştır. Mû­sikide ilk hocası ünlü devlet adamı, hat­tat ve bestekâr Kazasker Mustafa İzzet Efendi olmuş, bestekâr Suyolcu Latif Ağa'dan da ayrıca faydalanmıştır. Bildi­ğini öğretmek hususundaki gayret ve ti­tizliği mûsiki çevrelerince daima takdirle anılmıştır. Yetiştirdiği talebeler arasın­da Âma Nâzım, Leylâ Hanım (Leylâ Saz; ve Suphi Ezgi en meşhurlarıdır. Bestele­diği dinî ve din dışı eserlerle bestekâr-lıktaki kudretini ortaya koyan Aziz Efen­di'nin kâr, beste, semai ve İlâhi formla-

335
rında eserleri olduğu söylenmekteyse de zamanımıza bunlardan ancak bir beste ile kırk üç şarkısı ulaşabilmiştir. Hanen­deliğinin yanı sıra ayrıca ud, tanbur, lav­ta ve piyano çaldığı da bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ezgi. Türk Musikisi, I, 3-6; II, 111; V, 434-435; Ergun, Antoloji, II, 402; İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 88-92; Leylâ Saz, Haremin İçyüzü, İs­tanbul 1974, s. 86-87; Kip. TSM Sözlü Eserler, s. 19, 27, 31, 55, 78, 81, 85, 91, 95, 98, 103, 108, 115, 118, 125, 154, 165, 191, 206, 255, 256, 276; Ahmed Midhat Efendi, "Üstâd Aziz Efendi", SF, 111/252 (1311], s. 274-275; Ruşen Ferit Kam, "Medenî Aziz Efendi", Radyo Mec­muası, 11/16, Ankara 1943, s, 5; Z. L. "Medenî Aziz Efendi", TMD, 11/14 (1948), s. 7; İsmail Fennî Ertuğrul, "İsmail Fennî", İslâm-Türk An­siklopedisi Mecmuası, II, nr. 83, s. 14-15; R. Ekrem Koçu, "Aziz Efendi (Medenî]", İstA, III, 1710-1713; Öztuna, TMA, 1,90-91.

Kİ Nuri Özcan

AZİZ EFENDİ, Rifâî

(1872-1934)

Meşhur Türk hattatı.

L ' J

Trabzon'un Maçka kazasında doğdu. Babası Rize eşrafından Molla Mehmed Abdülhamid Efendi, annesi Esma Ha-nım'dır. Ailesi 93 Harbi sırasında İstan­bul'a gitti. Babası önce Akpınar, daha sonra Kâğıthane köyü camiinde imam­lık yaptı.



Aziz Efendi ilk tahsilini Eyüp'te Şah Sultan İbtidâî Mektebi'nde tamamladı. Sıbyan mektebi sıralarında güzel yazıya

olan merak ve kabiliyeti dolayısıyla Fili­beli Arif Efendi'den sülüs ve nesih yazı­larını öğrenmeye başladı. Yazıdaki başa­rısı ile kısa zamanda hocasının sevgi ve takdirini kazandı. Yazı tahsilini tamam­layıncaya kadar Nuruosmaniye'deki hat mektebine devam etti. 1896'da hocası Arif Efendi ile Reîsülhattâtîn Muhsin-zâde Abdullah Hamdi Bey'den sülüs ve nesih yazılarında icazet aidi; daha ön­ce Karinâbâdlı Hasan Hüsnü Efendi'den ta'lik yazısını meşkederek 1894'te on­dan da icazet almıştı. Zamanın celî üs­tadı Sami Efendi'nin Horhor'daki evinde yapılan sanat sohbetlerine devam ede­rek celî-sülüs, celî-ta'lik yazılarının ince­liklerini öğrendi. Kabiliyetinin yanında di­siplinli bir hat Öğrenimi de gören Aziz Efendi, Şevki Efendi yolunda yazıya ken­dine has bir şive katarak sanat saha­sında şahsiyetini ortaya koydu. Emsali arasında "serîülkalem" namıyla şöhret buldu. Divanî, reyhânî, muhakkak, tev­kiî, ta'lik, rikâ' ve rik'a yazılarını bütün incelikleriyle bilir ve yazardı. Revnakoğ-lu, "Aziz Efendi rik'a yazar gibi süratle sülüs, nesih ve ta'lik yazardı. İstanbul'da en çok yazısı görülen bir zattı" diyor. Bil­hassa celî-sülüs yazıların istif ve terki­binde son derece mahir olup çok güzel tuğra resmederdi. Eserlerine önceleri Abdülaziz Eyyübî ve Aziz, daha sonra ise Şeyh Mehmed Abdülaziz er-Rifâî şeklin­de imza koydu.

İlk memuriyete 1896'da Meclis-i İdâ-re-i Emvâl-i Eytâm Kitâbeti'nde başla­dı. 1903'te görevi Mektûbî-i Meşîhat-i Ulyâ Kalemi Ketebesi'ne nakledildi. Bu arada Şehrî Ahmed Efendi'nin dersle­rine devam ederek ilmiye icazetnamesi aldı (1904], ayrıca Özbekler Tekkesi Şey­hi Edhem Efendi'den ebru sanatını öğ­rendi. Bir müddet sonra yazısının güzel­liği ve ahlâkî olgunluğu sebebiyle Ma'rû-zât-ı Mühimme Kitâbeti'ne terfi etti ve kendisine gümüş liyakat madalyasıyla dördüncü dereceden Mecîdî nişanı veril-

di. Bu görevinin yanında Medresetü'l-kudâfta ve Mahmudiye Rüşdiyesi'nde yazı hocalığı yaptı, meşihat dairesi me­murlarına da ta'.lik dersi verdi. Bu sıra­da Ümmü Kenan Dergâhı Şeyhi Kenan Rifâî'ye intisap ederek 1910 yılında on­dan hilâfet* aldı.

1920'de Mısır Meliki i. Fuad kendi adı­na bir Kur'ân-ı Kerîm yazdırmak iste­yince ehil bir hattat seçmek üzere Mısır nakîbüleşrafı Muhammed Ali Biblâvî'yi hat üstatlarının merkezi İstanbul'a gön­derdi. Biblâvî önce Medresetü'l-hattâ-tîn'de Türk hattatiarıyla tanıştı ve yazı­larını inceledi. Tavsiye üzerine Bâb-ı Me-şîhafta Aziz Efendi'yi de ziyaret ederek eserlerini gördü. Bu inceleme ve araş­tırmaları sonunda Aziz Efendi'nin ara­dığı evsafta muktedir bir hattat oldu­ğuna karar verdi. Aziz Efendi 1922 yılın­da, Mısır hükümetinin isteği, Mısır ve İs­tanbul İngiliz işgal kuvvetleri yüksek ko­miserliğinin aracılığı ile resmen Mısır'a davet edildi. Görevli bulunduğu Meşihat dairesinin 14 Muharrem 1341 (6 Eylül 1922) tarih ve 107 sayılı yazısı ile beş ay izinle Kahire'ye gitti. "Melik Fuad nüsha­sı" olarak bilinen Mushaf-ı şerifi bura­da Ezher ulemâsının kontrolüyle resm-i Osmânî üzere altı ayda yazdı. Bunun tez-
hibi de kendisinden istenince izni beş ay daha uzatıldı.

Aziz Efendi'nin İslâm yazılarındaki üs­tünlüğünü ve kudretini gören Melik 1. Fuad, ülkesinde yok olmaya yüz tutmuş olan hat sanatını canlandırmak için on­dan Kahire de bir hat mektebi açmasını istedi. Aziz Efendi melikin bu teklifini kabul etti ve ailesini de yanına alarak Kahire'ye yerleşti.

1922 yılı sonlarında Kahire'de Medre-setü tahsîni'l-hutûti'l-melikiyye adıyla bir mektep kurularak Halilağa Medre-sesi'ne bağlanmıştı. Bu mektebin büyük bir ilgi görmesi üzerine melik ikinci bir hat medresesi açılmasını emretti. Bu­nun üzerine Aziz Efendi 1923 yılı başla­rında Şeyh Salih Erkek Medresesi'nde yeni bir hat mektebi kurdu, her iki mek­tebin hem müdürlüğünü hem de hat ho­calığını yaptı. Önce Melik I. Fuad'ın hu­susi evkaf divanına bağlanan, daha son­ra Eğitim Bakanlığı'na devredilen bu hat medreselerinin kurulması Mısır kültür ve sanatı bakımından oldukça önemli, hatta tarihî bir hadisedir.


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin