SUNUŞ
Açıklamalı Ceza Muhakemesi Kanunu , yeni yasalarla ilgili “tanıtım semineri” notları ile , sayın Prof.Dr.Bahri Öztürk’ün hazırladığı açıklamalar ve Yasa’ nın madde gerekçelerinden yararlanılarak bilgisayar ortamında kolayca kullanılabilecek, maddeler altına açıklama , örnekler ve içtihat yazarak geliştirebilecek , her madde üzerine 1412 Sayılı CMUK ‘nun ilgili madde numarası yazılarak , uygulamacılara diğer kaynaklardan ve içtihatlardan yararlanma kolaylığı sağlanan bir elektronik belge olarak hazırlanarak meslektaşlarımızın yararlanabilmesi için Adalet Bakanlığı’nın web sitesine konulmuştur.
Çok kısa bir süre içinde ve kullanıcıların istedikleri gibi geliştirebilecekleri bir şekilde hazırlandığı için , herhangi bir iddiası olmayan bu çalışmanın ,meslektaşlarımın ve Yalova Baro Başkanlığı’ nın isteği üzerine , sadece uygulamacılara katkı sağlanması amacı ile , hiçbir maddi karşılık talep edilmeksizin kitap haline getirilmesine karar verilmiş , iletişim kuramadığımız sayın Prof.Dr.Bahri Öztürk’ün onayı alınamadığı için elektronik belge içinde yer alan Muhakeme Hukukunun Temel İlkeleri kitaba dahil edilmemiştir.
Yirmibeş yılı aşkın bir süre , adaletin hava ve su kadar yaşamsal olduğuna ,adalet hizmetinin etkin ve eksiksiz sunulması , kaynağı evrensel ve Anayasal normlar olan kanunlar ve vicdani kanaat dışında , hiçbir şeyden etkilenmemesi gerektiği düşünce ve inancı ile , bu mesleğin içinde olan bir kişi olarak toplumda yargıya duyulan güvenin azalmasında en önemli etkenlerden birisinin yargılama sürecindeki tıkanmaya bağlı , şekilsel adalet anlayışı olduğu düşüncesindeyiz.
İstatistiksel veriler , ülkemizde yaşayan insanların yüzde ellisinin davalı veya davacı sıfatıyla yargı organı ile temas ettiğini ortaya koymaktadır.Bir de tanık ve diğer ilgilileri eklediğimizde bu tespitin abartılı olmadığı ortaya çıkmaktadır.Çok fazla ayrıntıya girmeden sadece tanık , şikayetçi veya başka bir sıfatla mahkeme tarafından ifadesine başvurulmak için çağrılanların istisnalar ayrık olmak üzere , genellikle aynı saatte (09 05 gibi) hazır bulunmaları istenerek saatlerce adliye koridorlarında bekletilip , duruşmaya alındıklarında “eski ifadesinin doğru olup olmadığı” sorularak , “doğrudur dediği” zapta geçirilmesi şeklinde, bir dakika bile sürmeyen işlem sonrası salondan çıkarılmalarının ve yıllarca süren yargılama süreci sonunda verilen kararların, adalet duygularını nasıl etkileyeceğini düşünmek yeterlidir.
Bu durumun sorumlularının asla yargı görevlileri olmadığını belirtmek bile gereksizdir.Konu ile ilgili söylenecek çok söz olmasına karşılık , çözüm getirecek nitelikte olmamaları ve umutsuzluk çağrıştırmaları nedeniyle burada yazılması herhangi bir fayda sağlamayacaktır.
Halbuki , yeni ceza yasalarının bizi umutlandırdığını , ülkelerin tarihlerinde çok sık yaşanmayan böyle bir olaya tanık olmanın heyecanı ve böyle bir değişim sürecinde sorumluluk almanın gururu ile , yapılan yeni düzenlemeleri yeterli bulmayarak bir kısmına bizim de katıldığımız eleştirilere rağmen , çağdaş bir hukuk devletine yaraşan , insan haklarına dayalı 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hayata geçirilmesini çok önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz.
Basının , yasaların kanunlaştığı tarihten atı ay sonra yoğun bir eleştiri kampanyası başlatmasına , büyük il kolluk teşkilatlarının en yetkili isimlerinin “bu yasaların kendilerini görev yapamaz duruma getirdiği” şeklindeki açıklamalarına karşılık , bizim olumlu bulmamız , farklı şeyler görmemizden kaynaklanmaktadır.
Yalova İli kolluk amir ve memurları ile yaptığımız toplantıda da anlattığımız örneklerdeki gibi , olaylara farklı açılardan bakıldığında birbirine zıt şeyler dahi görülebilmektedir.
İki yıl kadar önce , bir yurt dışı seyahatimiz sırasında Hollanda’da Amsterdam Emniyet Müdür Yardımcısı olan Sayın Başoğlu , suçlarla mücadele konusundaki çalışmalarını anlatırken ,“bir süre önce Amsterdam’ ın elit mahallelerinde geceleyin hırsızlık olaylarının aniden artması üzerine , mahalle temsilcilerinin toplanarak geceleri nöbet tutmaya karar verdiklerini söyleyince, hırsızları yakalayıp polise teslim edeceklerini düşündüğümü , ancak konuşmasının sonunda mahalle sakinlerinin hırsızlarla temas kurduklarında bu kişilerin göçmen ailelere mensup gençler olduğu ,her aileden ancak bir- iki kişinin çalışabildiği için geçim sıkıntısı çekmeleri nedeniyle , gençlerin hırsızlık yaptığı anlaşılarak , mahalle temsilcilerinin öncülüğünde sivil toplum örgütlerinin bu kişilere iş olanağı sağlaması ile sorunu çözdüklerini açıkladığında”, düşüncemden utanmıştım..
Amsterdam’ da yaşayanlar , hırsızlık olaylarının arkasındaki “insanı” görerek , paylaştıkları bu dünyada hayatlarını insan onuruna uygun bir şekilde sürdürebilmeleri için onlara olanak sağlama eğilimindeydi..
Türkiye’ de ise, son günlerde üç tabancası olduğunu açıklayan bir bayan vekilimiz ; hırsız öldürmenin bir hukuka uygunluk nedeni sayılması için , “evine giren hırsızı öldürene ceza verilmemesi” konusunda kanun teklifi vermiş , yeni yasalarla “haber verme hakkı” sınırlandığı için tepki gösteren basın , kişilerin “yaşama hakkının” sınırlandırılması ile ilgili bu konuda sessiz kalmıştır.
Bundan bizim , hırsızlık olaylarının arkasında “suçluyu” gördüğümüz ve , aynı dünyayı paylaşma arzumuz olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Utanmanın çok ötesinde , umutsuzluk yaratacak bu tablo gerçeği yansıtmamaktadır.. Farklı açılardan bakabildiğimizde olguların farklı yönlerini görebileceğimizi göz önünde tutarak , iyiyi , doğruyu , gerçeği bulabilmenin yollarını aramamız gerekmektedir.
Bu nedenle ,5271 Sayılı Kanun’un ; Ceza Muhakemesi Hukukunun temel amacı olan , "insan hakları ihlallerine yol açmadan maddi gerçeğe ulaşmak" için, Cumhuriyet savcısının gözetiminde delilden sanığa gidebilen bir sistem kurarak , “hukuk devleti ilkesinin” gereği ceza muhakemesi işlemlerinin irade serbestisini engelleyen veya savunmayı kısıtlayan yollara sapılmaksızın, önceden kanunla öngörülmüş bulunan esaslar çerçevesinde soruşturma ve yargılama yapılması ; “oranlılık ilkesi” gereği elde edilmesi umulan yarar ile müdahale edilen hak ve özgürlük arasındaki ölçünün gözetilmesi , “vasıtasızlık ilkesi” gereği tüm kovuşturma işlemlerinin yargılamayı yapan hakim huzurunda yerine getirilmesi gibi , birçok evrensel ve Anayasal norm içerip , ülkemizde “adil yargılama ilkesinin” gerçekleştirilmesini amaçladığını görüyoruz.. Ve , ceza muhakemesinde şeklî gerçekle yetinilmeyip işin esasının araştırılarak , hiç bir duraksamaya yer vermeden maddî gerçeğin ortaya çıkarılması gerektiğini , birtakım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılmasının mümkün olmadığını , kuşkunun olduğu yerde mahkûmiyet kararı verilmemesi gerektiğini biliyoruz…
Çok önemsediğimiz bu yasaların öngördüğü sistemin , hakim ,Cumhuriyet savcısı ve mahkeme sayıları artırılmadan , adli kolluk takviye edilip , gerekli donanım sağlanmadan , işleyebilmesinin olanaksızlığı konusunda kuşku bulunmadığını da biliyoruz.
Sayın Prof. Dr. Bahri Öztürk’ün dediği gibi , “Bir kanun, ne kadar mükemmel olursa olsun , bir hukuk yaratmaya muktedir olamaz”.Etkin ve eksiksiz bir soruşturma süreci ile , yargılamanın kesintisiz tek oturumda tamamlanması esasına dayanan bu ideal sistemin aksamadan işlemesi için , öncelikle gerekli alt yapıyı sağlamakla yükümlü olan siyasi otorite olmak üzere , ülkemizde yaşayan herkes , tüm kamu görevlileri ile , özellikle yargılama ve soruşturma makamları ve kolluk görevlilerinin , bu yasayı ve değişimi kabullenip , sorumluluklarını eksiksiz olarak yerine getirmesi gerekmektedir.
Her şeye rağmen ,Yeni Türk Ceza Kanunu’nun “yargı görevlisi” olarak tanımladığı avukatları ayırmaksızın , tüm meslektaşlarımın ve kolluk görevlilerinin üzerine düşeni yapacakları düşüncesiyle , yeni yasaların hepimiz için hayırlı olması dileklerimle , bu kitabın çalışmalarınıza katkı sağlayacağını ümit eder , saygılar sunarım. Mart / 2005 -YALOVA
Hamdi Ünal KARABEYOĞLU
Yalova Cumhuriyet başsavcısı
|