DevriMİn toplumsal-ekonomiK İLİŞKİleriNİn hukuki kuruluşu ve yönetsel omurgasi


DEVRİM PERSONELİ ve MESLEK ALANLARININ DÜZENLENMESİ



Yüklə 405,16 Kb.
səhifə13/19
tarix29.07.2018
ölçüsü405,16 Kb.
#62100
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   19

DEVRİM PERSONELİ ve MESLEK ALANLARININ DÜZENLENMESİ


Toplumsal ve ekonomik alanda hayata geçirilen devrimlerin uygulanabilmesi, ilgili yapı kadar uzman personelin yetiştirilmesini de gerektirmektedir. Bir yandan mevzuatı uygulamaya koyacak hakim, savcı ve avukatlar, bir yandan da idari memurların mesleğe giriş, mesleki formasyon ve nitelikleri ayrı kanunlarla belirlenmektedir.

Adli Personel: Hakim - Savcı ve Avukatların Tayini ve Terfii

Hakimler ve Savcılar ve “İntihap ve Tefrik Encümeni”


3 Mart 1926 tarihinde kabul edilen 766 sayılı “Hâkimler Kanunu”, Kanun Gerekçesi’nde belirtildiği gibi Fransa adli teşkilatı örnek alınarak hazırlanmıştır.141 Kanun ile hakimlerin tayini, terfi, tahvil ve işten el çektirilmesi süreçleri yargı bağımsızlığını sağlayacak ve Cumhuriyetin adli teşkilatını kuracak şekilde düzenlenmektedir.

Hakim ve savcıların tayini, terfi ve tahvili yüksek hakimler ve savcılar ile yürütme temsilcilerinden oluşan yapıya devredilmektedir: Tayinler için İntihap Encümeni, terfi için Tefrik Encümeni.



İntihap Encümeni, hakim ve savcıların tayini ile görevlidir ama tahvil (yer değiştirme), takdir ve inzibata dair de yetki sahibidir (md. 17 ve md. 20-23). Encümen, Yargıtay (Temyiz Mahkemesi) daire başkanlarından biri başkanlığında, Bakanlık Müsteşarı, üç Yargıtay üyesi, Personel, Ceza ve Hukuk işleri müdürleri ile teftiş heyeti başkanından oluşmaktadır. Adalet Bakanı Encümen’in doğal başkanıdır (md.8).142 Kanun’da 8. madde ile Encümen başkanlığına Yargıtay Başkanı’nın, Encümen üyeliğine de üç Yargıtay üyesinin getirilmesi düşünülmüşse de, Yargıtay’ın Eskişehir’de bulunmasından dolayı bu gerçekleştirilememiş ve Bakanlık Müsteşarı Encümen başkanlığına getirilmiştir (geçici md.37). Yargıtay’ın Eskişehir’den Ankara’ya taşınması 1935 yılını bulacak, bu tarihe kadar Encümen, Müsteşar başkanlığında Teftiş Heyeti Başkanı ile Personel, Ceza ve Hukuk İşleri Müdürlerinden oluşacaktır. Yargıtay, 10 Haziran 1935 tarih ve 2769 sayılı Kanun ile Ankara'ya taşınacaktır.

İntihap Encümeni üyelerinin seçim süreçlerine bakıldığında, üyelerin hemen hepsinin doğrudan Adalet Bakanı tarafından atandığı görülür. Yargıtay üyeleri, üyelik şartlarını taşıyanlar143 arasından Adalet Bakanı tarafından seçilmektedir.144 Bakanlık müsteşarı, Personel, Ceza ve Hukuk Müdürleri ve Teftiş Heyeti de doğrudan Adalet Bakanı tarafından seçilmektedir (md.12). Ayrıca, Adalet Bakanı’na İntihap Encümeni kararlarını reddetme yetkisi de verilmektedir (md.8): “İntihap kararları esbabı mucibe beyaniyle vekil tarafından reddolunabilir.”

Hakim ve savcıların atama ve terfilerinin yürütmenin yetki alanı dışına çıkarılması ve hakim - savcıların yine yüksek hakim - savcılar tarafından seçilmesi benimsenmiş olmakla birlikte, Bakanlığın Encümen üyelerini atama yetkisi ile hissedilen etkisi çelişkili bir durum yaratmaktadır.

Konya mebusu Mustafa Fevzi Bey, gerekçe ile düzenlemenin çeliştiğine dikkat çekmiştir: “…Adliyenin hükkâmın istiklâlinin, tesiratı hariciyeden müteessir olmamasını bikayeten bu kanun teklif ediliyor. Fakat maalesef sekizinci madde bu kanunun bütün ruhunu imha etmiştir. Burada İntihap Encümeni, Adliye Vekilinin intihap ettiği Hukuk ve Ceza müdürleri ile, müsteşar ve müfettişlerden ve bir de yine Adliye Vekâletinin tavassudiyle intihap edilecek Mahkemei Temyiz azasından mürekkeptir. Rica ederim beyefendiler! Adliye Vekili tarafından bizzat intihap olunan bir memurun, Adliye Vekili bir karara itiraz ettiği vakit, ona mukavemet etmesi imkânı var mıdır? Yoktur. Mukavemet ettiği gün memuriyetinden münazildir.”145

Eleştiriler çerçevesinde, Adalet Bakanı tarafından reddedilen kararlarda, İntihap Encümeni’nin kararda ısrar edebilme yetkisine sahip olması ya da Bakanlığın onay makamı olarak kurgulanmaması talep edilmektedir.

Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey ise hükümetin yargının işleyişinden sorumlu olması gerektiğini ve bu doğrultuda yetkinin doğrudan bakanlığa verilmesinde bir sakınca olmadığını savunmaktadır: “Binaenaleyh Adliye Vekiline kanunla muayyen salâhiyatı veriniz ve ondan sonra kendisini mesul ediniz… Adliye Vekilinin tasdik hakkını kaldırmak Adliye Vekilinin mesuliyetini de kaldırmaktır. Çünkü mesuliyetler salâhiyetlere göredir. Salâhiyeti olmayan bir vekilin mesuliyeti de yoktur.”146



Tefrik Encümeni ise Yargıtay Genel Kurulu’ndan üç kişi, Teftiş Heyeti Başkanı ile Personel İşleri Müdürü’nden oluşmaktadır (md. 10). Tefrik Encümeni, terfi işlemleri ile görevlidir ve terfilerde kıdem ve ehliyete göre karar verilmektedir. Encümen, kıdem defterini tutmak ve terfi levhasını hazırlamakla görevlidir: “Tefrik Encümenince bu defterler ve lüzumunda sicil kayıtları esas tutularak hakimlerin derece ve sınıf itibarile liyakat ve ihtisaslaşma ve kıdemlerine göre terfi defteri yapılarak ilan olunur. Kıdemde müsavat halinde ehliyet tercihe sebep olur. Bu defterler haricinde terfi icrası caiz değildir. Ancak terfi hakkından mahkum kaldıklarından bahisle vekalete müracaatta bulunanların istidaları, tedkik için encümene verilerek, yapılacak tedkikat neticesinde haklı görülürse defter düzeltilir” (md.10).

10. maddede de belirtildiği gibi kıdem ve ehliyet esasına göre hazırlanan terfi levhası (terfi defteri), atama listesidir. Bu atama listesine göre terfiler gerçekleştirilmektedir. Terfi sisteminde kıdem ve ehliyet esas ilkedir. Hakimler sınıflara ayrılır, sınıflar da kendi içlerinde derecelere. Kıdem ilkesi gereğince, bir derecede üç yıl hizmet eden hakim ve savcı bir üst dereceye yükseltilir. Ehliyet ise sınavlar aracılığı ile ölçülmektedir. Örneğin, Adliye Meslek Mektebinden çıkıp da ikinci dereceye terfi eden müstantık (sorgu hakimi), öncelikle Hukuk Mektebi ya da Fakültesi’nde ilgili derslerin sınavlarına girmek zorundadır (md.35).

Kanun doğrultusunda ilk terfi levhaları 4 Eylül’de açıklanmıştır. Buna göre, 65 hakim ikinci, 352 hakim üçüncü, 101 hakim dördüncü, 72 hakim beşinci, 18 hakim altıncı derece ve 21 hakim de altıncı dereceden ikinci sınıfa terfi etmiştir.147 5 Eylül’de de şöyle bir haber yer almıştır: “Adliye Vekaleti tespit ettiği terfii levhaları ile hakimlerimizin istikbalini sıkı bir intizama ve şimdiye kadar görülmemiş olan ciddi bir usul altına almış bulunuyor.”148

Hakim ve savcıların tahkikatı yöntemi de aynı kanunla düzenlenmiştir (md. 25-32).


Avukatlar ve İdareciler: İdare ve Hukuk Disiplinlerinin Ayrımı


Avukatlık mesleği, 3 Nisan 1340 (1924) tarihli 460 sayılı Muhamat Kanunu ile düzenlenmiştir. Ne var ki yürürlüğe girdiği günden itibaren birçok eleştiriye konu olmuştur. Bu doğrultuda, 708 sayılı “Muhamat Kanunun Bazı Mevadını Muaddil Kanun” ile eleştirilen noktalarda değişikliğe gidilmektedir.

Kanun görüşmelerinde en dikkat çekici tartışma, mektebi mülkiye mezunlarına da avukat olma hakkı verilmesidir.

460 sayılı Kanun’da avukat olabilmek için hukuk mektebi ya da fakültesi mezunu olmak (yabancı ülkelerden alınan diplomalarda denklik kabul edilmektedir) şartı aranmaktadır (md. 2). Ne var ki, 708 sayılı Kanun ile Mülkiye Mektebi ile Hukuk Mektebi arasında farklı olan derslerden sınavlara girerek, mülkiye mezunlarının da avukatlık yapabilmesinin önü açılmaktadır. Düzenleme uzun tartışmalara konu olmuştur.

Adliye Encümeni adına konuşan Ahmet Saki Bey (Antalya), idarecilik ile avukatlığın iki farklı meslek olduğunu ve Mektebi Mülkiye ile Hukuk Mektebinin iki farklı uzmanlık alanına uzman yetiştirdiğini savunmaktadır: “Mektebi mülkiye malûmu âlileri olduğu üzere münhasır bir meslek temini için ve o mesleğe lâzım gelen rüsuh ve malûmatı vermek için teşekkül etmiş bir mekteptir. O mektepten mezun olan zevat doğrudan doğruya umuru dahiliyede istihdaf ediliyor... Ortada bir ihtisas ve mesleki mülkiye mektebi vardır, diğer tarafta yine bir ihtisas ve mesleki hukuk fakültesi vardır.”149

Tekirdağ mebusu Faik Bey ise Mektebi Mülkiye ile Hukuk Mektebi dersleri arasında hiçbir fark bulunmadığını iddia eder: “Esasen ikisi de hukuk tahsil ederler, başka bir şey değil. Yalnız mektebi mülkiye hukuku ammeye daha fazla itina eder, onu daha fazla okur. Mektebi hukukda ise hukuku hususiyeye daha fazla itina olunur. Onu daha fazla okur. Farkları budur. Fakat asılları birdir.”150

Sonuç olarak, Kanun ile mülkiye mezunlarının da avukat olabilmesi hakkı kabul edilmiştir. Söz konusu tartışma, yönetim disiplininin dönemdeki içeriği ve yönetim biliminin hukuk ağırlıklı karakterini açıkça ortaya koymaktadır.

İtirazlara neden olan bir diğer konu ise staj zorunluluğudur. 460 sayılı Kanun’da avukat olabilmek için üç yıllık staj zorunluluğu getirilmiştir (md.2). 708 sayılı Kanun ile bu süre iki yıla çekilmektedir (md.2). Ne var ki, muhalefet temsilcisi Feridun Fikri (Dersim mebusu) süre indirimini yeterli bulmamakta; yüksekokullarda çoğunlukla fakir çocukların zor şartlarla okuduklarını, bu nedenle staj süresince maddi olanaklardan mahrum bırakılmalarının kabul edilemez olduğunu belirterek staj zorunluluğuna itiraz etmektedir.151

Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey ise yüksekokullarda Cumhuriyetin okuttuğu gençlerin memleketlerine karşı görevlerini staj ile yerine getireceğini belirtmektedir: 152

“Memleketin genç hâkime ifa ettiği büyüklüğe mukabil, genç Türk hâkiminin de bu memlekete karşı vazifesi vardır. İcab ederse memleketin en ücra köşelerinde bile memleket için çalışacaklardır. Şahsi hürriyeti anarşi derecesine kadar götürmek, memleketin baisi felâketi olur. Şahsi hürriyetlerin yanında tesanüdü içtimai (karşılıklı yardımlaşma) vardır…. En büyük hürriyet memleketin tesanüdü ve memleketin, Türklüğün büyük menfaatleridir. Ferdi hürriyet, büyük ve umumi hürriyetin yanında daima fedakârlık yapmak mecburiyetindedir. Medenî bir halde yaşamak istiyen milletler, bunu kabul etmek zaruretindedirler. Efendiler! Hürriyeti, imha için bir silâh olarak istimal ettirmeyiz.”

Kanun’da değişiklik yapmanın genel gerekçelerinden bir diğeri de diğer uzmanlık alanlarında olduğu gibi avukatlık mesleğinde Anadolu’da yetkin avukat sayısının az olmasıdır. Bu sorunu hafifletmek üzere alınan iki tedbir göze çarpmaktadır.

İlki, beş yıl hakimlik sınıfında hizmet veren, Hukuk Fakültesinden sınavsız ruhsatnameye sahip olup beş yıl avukat vekilliği yapmış olanlara avukatlık, on yıl ruhsatnamesiz dava vekilliği yapmış olanlara da avukatlık unvanına sahip olma hakkı sağlanmasıdır (md.5).

İkincisi ise, baro kurulması için aranan on avukatın bulunma şartının (460 sayılı Kanun md. 3), yediye düşürülerek daha çok yerde baro kurulmasına olanak sağlanmasıdır. Adalet Bakanlığı, çoğu yerde yedi kişi bulunduğu halde baro kurulamamasına dair şikayetlere işaret etmiştir.153

Meslek üyelerinin azlığı yanında mesleğin suistimal edilmesine dair tedbir alınması girişimi de dikkat çekicidir. Kanun Tasarısında, hakimlikten istifa edenlerin aynı ilde ya da bölgede bir yıl boyunca avukat ya da avukat vekili olarak çalışmalarını yasaklayan düzenleme bulunmaktadır:154 Hakimler, atandıkları yerlerde belli bir süre nüfuz kazanmakta, daha sonraki atama döneminde ise atandıkları yere gitmemekte, edindikleri nüfuzu kullanarak bulundukları yerde kalarak avukatlık yapmakta ve memuriyetle kazandıkları nüfuzu özel çıkarları için kullanmaktadırlar. Söz konusu suistimalin önlenmesi için hazırlanan taslak, istifanın çeşitli sebepleri olabileceği ve farklı nedenlerle gelen istifalar sonucunda hakimlerin işsiz kalmalarının söz konusu olabileceği gerekçeleriyle kabul edilmemiştir.155

Kanun muhalefetin sözcüsü Feridun Fikri tarafından, avukatlık mesleğini geliştirmek yerine, avukatları memur haline getiren zihniyeti taşıdığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Feridun Fikri’ye göre, 708 sayılı Kanun ile savcılara avukatlar hakkında “mücazatı ihtibahiye” tertip edilmesi yetkisi verilmesi (md.4), iki karşıt güçten birine üstünlük sağlamakta, avukatları savcıların karşısında memur konumuna itmektedir.156 Mücazatı ihtibahiye, tahriren ihtar (yazılı ihtar), huzuru mecliste tevbih (azarlama), bir aydan bir yıla kadar avukatlıktan men ve kayıt sildirme gibi cezaları içermektedir (md.4). Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey ise savcıların bu yetkiye zaten sahip olduğunu, 708 sayılı Kanun ile savcılık ile Baro arasında söz konusu işlemlere ilişkin işleyişin süre kısıtı getirilmek suretiyle düzenlenmesinden ibaret olduğunu belirtmektedir. Buna göre, Baro, savcının mücazatı ihtibahiye tertibi talebine onbeş gün içerisinde yanıt vermek zorundadır. Aksi takdirde savcı, sulh ceza mahkemelerine başvurabilecektir (md.4).



Yüklə 405,16 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin