Doğada sistem gerçekliĞİ ve biLGİ İŞlem süreci


“MERKEZÇEKİM KUVVETİ”-“MERKEZKAÇ KUVVETİ”



Yüklə 1,11 Mb.
səhifə17/38
tarix08.01.2019
ölçüsü1,11 Mb.
#93289
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   38

“MERKEZÇEKİM KUVVETİ”-“MERKEZKAÇ KUVVETİ”..

Fizik kitaplarında “düzgün dairesel hareket” olarak tanımlanan mekanik hareketlerle-sistemlerle- doğal sistemler-yörünge hareketleri- arasındaki farkı kavramadan, “merkezkaç kuvveti”, ya da, “merkezçekim kuvveti” denilen kavramları da anlayamayız. Her şeyi, dünyanın dönüşünü, atomun içindeki elektron ve protonun hareketlerini dönen taş örneğindeki gibi mekanik bir “kuvvet” anlayışına bağlı olarak açıklamaya kalkınca bütün kavramlar birbirine karışmakta, her şey çorbaya dönmektedir!...


Doğal sistemlerde “kuvvet” kavramı...
Doğal sistemlerde “kuvvet” kavramını kullandığınız zaman, işin içinde mutlaka, dışardan gelen ve mevcut sistemi etkileyerek onun içinde bulunduğu denge-atalet- durumunu bozan bir dış faktör var demektir. Sistemin içindeki unsurların özgürlüğü-ataleti bu dış faktör tarafından etkileniyor demektir. Bu yüzden de sistem, çevreden gelen bu kuvvete karşı koyabilmek, bozulan dengeyi tekrar kurabilmek için, eldeki bilgiyle onu değerlendirerek işler, ona karşı bir reaksiyon oluşturmaya çalışır. Sistem atalet halindeyken, yani dış kuvvetin etkisi sistemin içinde bulunduğu denge durumunu bozacak eşiğin altındayken (dış kuvvet hiçbir zaman sıfır olamaz) sistem elemanları gerçek bir kuvvet tarafından zorla bir arada tutulmazlar. “Gönüllü bir birlik” vardır arada. Bu durumda, ancak dışardan gelerek sistemin etkilenme eşiğini aşan bir kuvvet durum değişikliğine yol açabilir.
Bir örnek olarak, belirli bir kuantum seviyesinde denge halinde bulunan bir atomu (gene bir hidrojen atomunu) ele alalım. Atom bu durumdayken elektronla proton arasında objektif bir realite olarak elektriksel bir kuvvetin, bir “merkezçekim kuvveti” nin bulunup bulunmadığını öğrenmek istiyoruz. Bunun için, gene düşünsel bir deney olarak, daha önce uzay gemisini bir iple yere bağlayarak aradaki gravitasyonal ilişkiyi ortadan kaldırdığımız gibi, elektronla protonu da (aradaki elektriksel-magnetik ilişkiyi kaldırarak) gene bir iple birbirlerine bağlayalım! Nasıl demeyin! Bu bir düşünsel deneydir. Önemli olan prensip, işin pratikte uygulanabilirliği değil. Eğer, “düzgün doğrusal bir şekilde” gitmek isteyen elektronu, protonun çekimi yörüngede tutuyorsa, bunun, taş örneğinde olduğu gibi aynı şekilde iple de gerçekleşmesi gerekirdi. Çünkü, eğer böyle bir çekim varsa, bu tıpkı arada sanki bir ip varmış gibi etkide bulunacaktı!
Böyle bir deney yapılsaydı ne olurdu biliyor musunuz? İpe bağlı uzay gemisi örneğinde olduğu gibi, burada da, elektron yörüngesinden saparak bir süre deli tavuk gibi oraya buraya gider, sonra da protona doğru yönelerek, pat diye onun üstüne düşerdi!...

K=ma ‘nın GERÇEKLİĞİ

Konuyu biraz daha açmak için, önce şu meşhur ne anlama geliyor onu görelim: Buradaki “K” bir “dış kuvvettir”, “m” kütleyi, “a” ise ivmeyi ifade ediyor. Eğer mekanik bir sistem söz konusuysa, örneğin “düzgün dairesel” bir hareketse söz konusu olan, olay açıktır! “K”, dönmekte olan taşın üzerindeki kuvveti, “m” taşın bu kuvvete karşı olan “atalet direncini”, “a” da taşın merkezi kuvvete tabi olan ivmesini ifade edecektir. Ama, bir hidrojen atomu söz konusu olduğu zaman hiçte bu kadar basit değildir olay! Bu durumda, sistem belirli bir kuantum seviyesinde iken sistemin iki elementi arasındaki ilişkiyi mekanik bir şekilde (esasa ilişkin olarak) az önce olduğu gibi ’ya göre yorumlayamazsınız artık! Neden mi:


Kuantum fiziğinde “K” ile ifade edeceğimiz bir dış kuvvet bir hidrojen atomunu etkilediği zaman elektron hemen ivmelenir ve örneğin n=1 kuantum seviyesindeyse, diyelim ki, n=2 ye çıkar. Bu arada, dışardan gelen fotonun (E=hv) enerjisinden dolayı elektronun enerjisi de (hv) kadar artmış olacaktır. Bu durumda “m” de iki quantum seviyesi arasındaki geçiş süresi boyunca, elektronun, dış kuvvetin etkisi altındayken sahip olduğu kütlesi oluyor. “a” ise, zaten aradaki geçiş hareketinin ivmesidir. Elektronun n=1 seviyesindeykenki kütlesine (ölçme-etkileşme öncesinde bu potansiyel bir gerçekliktir) “m1” dersek, ‘daki (m) , olacaktır. Dikkat edilirse hemen “m2”, yani n=2’deki kütle bile demedik! Çünkü, n=2’ye çıkıldığı an gene K=0 ve a=0 olur! Yani “K” kuvveti sadece aradaki geçiş sürecine ilişkin bir gerçekliktir. Belirli bir kuantum seviyesindeki değerlere ise potansiyel gerçeklikler diyoruz. Bunların objektif gerçeklikler-ölçü değerleri- olarak ortaya çıkmaları ancak sistemin bir dış kuvvet tarafından etkilenerek bir durumdan bir başka duruma geçmesi esnasında anlam kazanır.
, belirli bir kuantum seviyesinde denge halinde bulunan bir atomda hiç bir şekilde gerçek bir kuvveti temsil etmez. Çünkü, belirli bir kuantum seviyesinde iken atomun içinde gerçek anlamda bir kuvvet yoktur! Bu durumdaki “kuvvet”, potansiyel bir kuvvettir. Buradaki “m” atalet kütlesi de, bu potansiyel kuvvete karşı olan gene potansiyel bir atalet direncidir. “a” da tabi, bu potansiyel kuvvete bağlı, potansiyel-sanal bir ivmeden başka birşey değildir! Sanal bir kuvvet, sanal bir ivme! İşte Einstein’ın, “hayalet” diyeceksiniz ama bir türlü diliniz varmıyor” dediği gerçek budur!
Heisenberg İlkelerine göre (, buradaki “E” enerjiyi, “t” zamanı “h” da Planck sabitesini temsil ediyor) belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektronun enerjisini ancak ile ifade edilen sınırlar içinde ifade edebiliyoruz. Yani elektronun belirli bir “t” anında (bu, =0 demektir!) belirli bir “E” enerjisine (bu da =0 anlamına gelir) sahip olduğunu söyleyemeyiz. Aynı şey, E=mc2 den yola çıkarak kütle için de geçerlidir. Bütün bu değerlerin hepsi elektonun potansiyel varlığını ifade eden dalga fonksiyonunun içindeki değerlerdir. Yani öyle, her an belirli bir enerjiye, kütleye, hıza ve de pozisyona sahip objektif mutlak bir gerçeklik olarak (kendinde şey) bir elektron yoktur ortada. Objektif gerçeklik etkileşme anında-etkileşmeye göre yaratılır. Nasıl bir fotonla etkiliyorsanız (etkileşmede kullanılan fotonun frekansı ne ise) ona göre farklı bir elektron elde edersiniz...
Çok mu tuhaf geldi! Peki, söyler misiniz bana, “dünyanın kütlesi” deyince ne anlıyorsunuz bundan? Bir dış kuvvete karşı dünyanın atalet direncini mi? Hiç sordunuz mu kendi kendinize, hangi dış kuvvete karşı diye! Böyle bir dış kuvvet yok ki ortada! O zaman, olmayan bir dış kuvvete karşı objektif bir dirençten de bahsedilebilir mi? Yani bu da (dünyanın kütlesi de) gene potansiyel bir gerçekliktir. İşin kaynağı ise onun-dünyanın-Güneş’e doğru olan atalet-düşme hareketidir!72

Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin