83-ÜSTADIN SERZENİŞİ
Miftah-ul Keramet isimli kitabın yazarı, meşhur fakih Seyit Cevat Amuli, akşam yemeği yiyordu. O esnada kapı çaldı. Kapıyı açınca, üstadı Seyit Mehdi Behrul Ulum’un gönderdiği adamla karşılaştı. adam ona:
-Değerli üstat, sizi hemen şimdi çağırıyor, dedi. Akşam yemeğini siz gitmeyene kadar yemeyeceğini söyledi.
Seyit Cevat, geç kalmamak için, yemeğini bırakıp, Seyit Behrul Ulum’un evine gitmek üzere aceleyle evden çıktı. Üstat, Seyit Cevad’ı karşısında görünce, görülmemiş bir öfkeyle şöyle dedi:
-Seyit Cevat, Allah’tan korkmuyor musun? Allah’tan utanmıyor musun?
Seyit Cevat, üstadını sinirlendirecek ne yaptığını düşünerek, hayretler içinde kalmıştı. Üstadını sinirlendirecek ne yaptığını bir türlü anlayamamıştı. Bu yüzden üstadına :
-Değerli üstat, acaba bu talebenizin hatasının ne olduğunu söyler misiniz? Diye sordu.
-Senin komşun, yedi gündür buğday ve pirinç bulamadığı için, bakkaldan veresiye olarak hurma alıyor. Bu günde hurma almak için bakkala gittiğinde bakkalcı, veresiyesinin çokluğunu bahane ederek, onu mahcup bir şekilde eli boş evine geri göndermiş. Bu akşam ailesiyle beraber yiyecek bir şey bulamamışlar.
-Ant olsun Allah’a, benim olaydan haberim yok. Haberim olsaydı onlara yardım ederdim.
-Zaten benim kızgınlığımın asıl nedeni, senin komşundan bihaber olmandır. Yedi gündür onlar bu şekilde yaşıyor ve sen nasıl oluyor da bunu anlayamadın? Zaten haberin olduğu halde yardım etmemiş olsaydın, Müslüman değil de Yahudi olurdun.
-Ne yapmamı buyuruyorsunuz?
-Hizmetçimle şu yemeği alıp o komşunun evine gidin. Hizmetçim kapıdan dönecek. Sen kapıyı çal ve bu akşamki yemeği onlarla yemek istediğini söyle. Bu parayı da al, onların hasırlarının altına bırak. Sonra da komşuluk hakkında kusur ettiğin için, onlardan özür dile. Sonra yemek tepsisini orada bırak ve geri dön. Ben burada oturacağım. Sen o müminlerin durumları hakkında bana bilgi getirmeyene kadar akşam yemeğini yemeyeceğim.
Hizmetçi, içinde çeşitli yemekler olan büyük siniyi aldı ve Seyit Cevat ile birlikte yola koyuldular. Hizmetçi kapıdan geri döndü ama Seyit Cevat izin alarak içeri girdi. Ev sahibi, Seyit Cevat’ın özürlerini dinledikten sonra, Seyit Cevad’ı sofraya davet etti ve yemekten bir lokma aldı. O yemeğin lezzetinden, Arap olan Seyit Cevat’ın evinde pişmediğini anlamıştı. Hemen sofradan kalkıp şöyle dedi:
-Bu yemek Arap yemeği değil. Dolayısıyla sizin evden de gelmemiş. Yemeğin nereden geldiğini söylemezseniz, sofraya oturmayacağım.
Adam doğru tahmin etmişti. Yemek Behrul Ulum’un evinde hazırlanmıştı. Onlar, İran’ın Burucerd kentinden idiler. Yemek yemesi için Seyit Cevat adama ne kadar ısrar ettiyse de, adam kabul etmedi ve:
-Yemeğin nereden geldiğini söylemezsen yemem, dedi.
Seyit Cevat, çaresiz, olayı baştan sona anlatmak zorunda kaldı. Adam, anlatılanları şaşkın bir şekilde dinledi ve şöyle dedi:
-Ben bu sırrımı hiç kimseye söylemedim. En yakın komşularımdan bile sakladım. Seyit’in nereden haberi olduğunu bilmiyorum.93
84-İFTARLIK
Enes B.Malik, uzun yıllar Allah Resulü’nün evinde hizmetçiydi. Allah Resulü’nün son gününe kadar bu iftiharı taşıdı. O, Allah Resulü’nün davranışlarına aşinaydı. Resulü Ekrem’in, yemek ve giyim konusunda ne kadar sade bir yaşantısı olduğunu çok iyi biliyordu. oruçlu olduğu günlerde, sahur ve iftarlığı, sadece biraz süt veya şerbetle ayrana doğranmış ekmek idi. Bazen iftar ve sahur için ayrı ayrı bu sade yiyecekler hazırlanırdı. Bazen de sadece bir defa yemek yer, ertesi gün de o şekilde oruç tutardı.
Enes B. Malik, bir akşam Resulü Ekrem’in iftar etmesi için biraz süt hazırlamıştı. Ama o akşam Resulü Ekrem, iftara gelmedi. Gecenin bir yarısı olduğu halde hala gelmemişti. Enes, Resulü Ekrem’in ashabın davetine icabet ettiğine emin olduğu için hazırladığı iftarlığı kendisi yedi. Çok geçmeden Resulü Ekrem geldi. Enes, Resulü Ekrem’in yanında bulunan birine :
-Resulü Ekrem bu akşam nerede iftar etti, diye sordu.
Adam:
-Daha iftar etmedi, dedi. Bazı sıkıntılar vardı o yüzden gecikti.
Enes, yaptığından çok pişman olmuş ve utanmıştı. Çünkü hazırlayacak bir şey kalmamıştı. Resulü Ekrem’in kendisinden yemek istemesini ve kendisinin de ondan özür dileyeceği anı bekliyordu. Ama Resulü Ekrem, durumu fark etmişti. Yemekten hiç bahsetmeden, aç bir şekilde uyudu.
Daha sonra Enes, o olayla ilgili şöyle demişti:
-Allah Resulü, hayatta olduğu sürece, o günkü olayı asla dile getirip, yüzüme vurmadı.94
85-KUMAŞÇI ÇIRAĞI
Kumaşçı çırağı, kendisini bekleyen tuzaktan habersizdi. Alış veriş bahanesiyle, dükkana sık sık gelen o güzel kadının, kendisine aşık olduğunu ve kalbinin aşk ateşiyle yanıp tutuştuğunu bilmiyordu.
O kadın, bir gün mağazaya gelerek çok miktarda kumaş ayırttı. Sonra yanında para olmadığını ve hepsini taşıyamayacağını bahane ederek, çırağı kastedip şöyle dedi:
-Kumaşları şu gence vererek evime yollayın. Parasını ona veririm.
Kadın önceden planını kurmuştu. Evde birkaç hizmetçiden başka kimse yoktu. Gençliğinin ilk yıllarını yaşayan, yakışıklı bir genç olan Muhammed B.Sirin, kumaşları yüklenerek kadınla birlikte yola koyuldu. Kadın, eve girer girmez kapıyı arkadan kapattı. İbni Sirin’i bir odaya yönlendirip, parayı almak için kendisini beklemesini istedi. İbni Sirin, kendisine gösterilen odada uzun bir süre beklemesine rağmen kadın bir türlü gelmiyordu. Nihayet kadın süslenmiş bir şekilde işve yaparak içeri girdi. İbni Sirin, tuzağa düştüğünü geç de olsa anlamıştı. Ona nasihat ederek ve ona yalvararak, onu bu işten vazgeçireceğini düşünüyordu. Denizi balçıkla sıvayamayacağını anlamıştı. Kadın ateşli bir şekilde aşkını ona anlatmaya başlamıştı.
-Ben aslında kumaşların alıcısı değildim. Senin alıcındım.
İbni Sirin, ona nasihat ederek, Allah’tan ve kıyametten bahsediyordu. Ama kadın hiç mi hiç oralı değildi. Yalvardı, yakardı ama boşuna…
Kadın ısrarla:
-Çaresi yok, diyordu. İstediğimi yapmalısın.
İbni Sirin’in, isteğini ısrarla reddettiğini gören kadın, onu tehdit ederek şöyle dedi:
-Eğer aşkıma saygı göstermez ve istediğimi yapmazsan, bağır çığır ederim. O zaman başına neler geleceğini biliyorsun.
Duyduğu sözler karşısında İbni Sirin’in tüyleri diken diken olmuştu. Bir taraftan imanı ve takvası ona, günaha düşmemesini emrediyordu. Diğer taraftan haysiyet ve şerefi tehlikedeydi. Teslim olmaktan başka bir çare bulamıyordu. Aniden aklına bir fikir geldi. kurtulmak için bir yol daha vardı. Öyle bir şey yapmalıydı ki kadının kendisi onu reddetmeliydi. “Takvamı kirletmek istemiyorsam, biraz bedenimi kirletmeliyim” diye düşündü. Tuvalet ihtiyacı bahanesiyle odadan çıktı. Tekrar geri geldiğinde, üstüne başına tuvalet pisliği bulaşmıştı. Kadın, İbni Sirin’i o şekilde görünce, iğrenerek yüzünü çevirdi ve onu hemen evinden attı.95
Dostları ilə paylaş: |