Dış lastik bak lastik


dikit (jeolojide) bak. sarkıt ve dikit dikit



Yüklə 2,3 Mb.
səhifə120/324
tarix03.01.2022
ölçüsü2,3 Mb.
#48986
1   ...   116   117   118   119   120   121   122   123   ...   324
dikit (jeolojide) bak. sarkıt ve dikit

dikit, kaolinit grubundan kil minerali. Ayrıca bak. kaolinit.

dikizcilik, röntgencilik olarak da bilinir, soyunan ya da cinsel etkinlikte bulunan kişileri gizlice gözetleyerek uyarılmayı ya da doyuma ulaşmayı amaçlayan cinsel sapma. Cinselliğin çeşitli biçimlerde sergilenmesi, insanda ve hayvanların çoğunda cinsel uyarının ve birleşmenin olağan yönlerinden biridir; ama bu davranış, cinsel uyarılmanın ve doyuma ulaşmanın tek yolu olduğunda bir cinsel sapma sayılır. Özellikle erkekler arasında oldukça yaygın olan dikizcilikte, yakalanma tehlikesi uyarılmayı hızlandıran ayrı bir heyecan öğesidir.

dikkat, düşünce, algılama ve kavrama gibi zihinsel yetileri, başka uyaranları dışlayarak yalnızca belirli uyaranlar üzerinde yoğunlaştırma gücü. Günlük yaşamın uyanık olarak geçen bölümünde, kişinin dikkati, başka bir deyişle o anda ve orada olup bitenleri algılayıp kavrama gücü sürekli değildir; dalgınlık ve düş kurma anları kişiyi zaman zaman o anki yaşantısından koparır. Dikkatin, çevredeki onca uyaran arasından yalnızca küçük bir uyaran kümesine odaklanmak gibi seçicilik özelliği vardır ve hangi uyarana odaklanacağı, bir ölçüde güdülenmeyle belirlenir. Örneğin savaş sırasında ya da kahramanlık anlarında kişi vücudundaki şiddetli bir ağrıyı fark etmeyebilir. İlk kavramlar. Dikkat, beden-zihin tartışmasına oldukça yatkın bir konu olmasına karşın, felsefeciler tarafından pek işlenmemiş, daha çok psikologların ilgisini çekmiştir. Nitekim, bir çağlayanın yanında uzun süre duran kişinin bir süre I sonra suyun

145 dikkat

düşüş sesini duymaması örneğinden yola çıkarak, dikkat edilmediğinde olayların zihinde temsil edilemeyeceğini öne süren Gottfried Wilhelm Leibniz'den sonra Im- manuel Kant'ın da ele aldığı dikkat konusunu yoğun biçimde işleyen 19. yüzyıl psikolojisinin öncülerinden Wilhelm Wundt'tur. Dikkatin beynin ön loplarının işlevi olduğunu varsayan Wundt, geniş dikkat alanı olarak tanımladığı Blickfeld ve sınırlı dikkat odağı olarak tanımladığı Blickpunkt kavramlarını geliştirmiş ve sınırlı dikkat odağının altı kadar birim kapsayabileceğini öne sürmüştür. William James de benzer bir yaklaşımla dikkati, zihnin belirli uyaranları daha açık seçik algılamaya yönelik etkin bir seçimi olarak ele almıştır. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında geliştirilen öbür dikkat kuramları davranışlar üzerinde yoğunlaşmıştır. İvan Petro- viç Pavlov, ünlü deneyinde, bir zil sesinden sonra yemeklerini verip koşullandırdığı köpeklerin, bir süre sonra yalnızca zil sesini duydukları anda bile tükürük salgıladıklarını kanıtlamıştı. Bu olay, köpeklerin koşullu uyaran olan zil sesine "dikkat ettiklerini" ve bu" sesle yiyecek arasında bağlantı kurmayı öğrendiklerini gösterir. Pavlov'un çalışmalarından sonra, davranışçılığın ilkelerini belirleyen John Broadus Watson istenç, özgür irade ve bilinçlilik gibi kavramlarla birlikte dikkat kavramını da sistemi dışında tutmaya özen göstermiştir. Davranışçı kuram, "içsel" zihinsel süreçlere karşı çıkmakta, temel olarak duyusal uyaranlara verilen davranış tepkileri üzerinde durmaktadır. Bu açıdan, davranışçı kuramda dikkat, bilincin odaklanışı gibi terimler yerine, dar sınırlarla belirli uyaranlara tepki biçiminde ele alınmıştır. Dikkatin odağı olmak için yarışan birçok uyaran söz konusu olduğunda bu açıklama yetersiz kaldığı için, zamanla araştırmacılar daha kapsamlı kuramlar geliştirmeye yönelmişlerdir. Bugünkü kavramlar. Bugünkü görüşlere göre, dikkatin temelinde bir dizi "dikkat öncesi süreç" yatar; başka bir deyişle, önceden odaklanmamış olan zihinsel yetiler gereğinde bir noktada odaklanabilir. Örneğin, örgü örmeyi yeni öğrenen kişi başlangıçta yaptığı her işleme dikkat etmek zorundadır; ama zamanla becerisi geliştiğinde, örgü örerken dikkatini kolayca bir başka konuya, televizyona ya da bir konuşmaya verebilir. Yalnızca motif değiştirmek ya da ilmek kaçırmak gibi özel durumlarda kişinin dikkati yeniden yaptığı işe yönelir. Bu örnek, herhangi bir etkinlikte beceri kazanıldıktan sonra, o etkinliğin dikkat öncesi bir süreç biçiminde yürütülebileceğini gösterir.

Dikkat öncesinden dikkat eşiğine geçişte çok değişik etkenler rol oynayabilir: Doğuştan gelen ya da sonradan kazanılan eğilim ve dürtüler; ilgi ve önyargılar; bir uyaranın bilinen uyaranlardan ayrıksılığı, önemi ve karmaşıklığı; kişinin toplumsal konumu, geçmiş deneyimleri ve bilinçdışı etkenler gibi.

Dikkatin bir konuya yöneltilmesine eşlik eden başlıca fizyolojik değişiklikler kalp atışlarının hızlanması, soluğun kesilmesi ve kas gerginliğinin artmasıdır. Ama, bu olayın en belirgin göstergesi genellikle beyinde izlenir. Herhangi bir duyu organından gelen uyarılar, değişik sinir yolları aracılığıyla beyin kabuğunun belirli bölgelerine iletilir; kafa derisine yerleştirilen alıcı elektrotlar yardımıyla, bu zayıf elektrik uyarımları kaydedilebilir (bak. elektroensefalografi). Deneyler, bir kişiye, hemen ardından ikinci bir sinyalin geleceğini işaret eden bir ön dikkat eksikliği sendromu 146

sinyal verildiğinde, elektroensefalografi (EEG) kayıtlarında beyin kabuğunun voltajında ikinci sinyalden önce hafif bir azalma olduğunu göstermiştir. Geçici eksi dalgala- nım (GED) denen bu voltaj değişikliği, dikkatin en belirgin fizyolojik göstergesi olarak kabul edilir. Kişi, yeni verilere dayanarak bir karar vermek durumundayken dikkatini belirli uyaranlar üzerinde yoğunlaştırdığında GED doruğa ulaşır; buna karşılık dikkati bir yığın değişik uyarana dağılmışken en düşük düzeye iner. Bu olgudan yola çıkarak, GED'in işlevinin, beyni duyu organlarından gelecek uyarılara karşı daha duyarlı kılmak olduğu sonucuna varılmıştır. GED'in nasıl oluştuğu ve beynin duyarlılığını nasıl artırdığı, son derece karmaşık biyokimyasal tepkimeleri içeren konulardır. Bu nedenle, alınan ilaçların, oksijen azlığının ve benzeri etkenlerin vücutta yarattığı değişiklikler, çoğu kez dikkat mekanizmasını olumsuz yönde etkiler. Örneğin çay, kahve ve kolalı içecekler, bileşimlerindeki uyarıcı maddelerle uyanıklığı artırırken dikkatin dağılmasını da kolaylaştırır. Az miktarda alınan alkol bunaltıyı azaltarak dikkati artırır gibi görünse de, daha yüksek dozlarda alındığında duyular ve hareketlerdeki seçiciliği köreltir. Bilgisayarların geliştirilmesi, kuramcıları, bu makinelerin bilgiyi işleme yöntemleri ile dikkat arasında bağıntı kurmaya yöneltmiştir. Bilişim kuramı adıyla bilinen bu yaklaşım, sinir sisteminin beyne gelen bilgi akışını seçici olarak işleyen mekanizmaları üzerinde durur. Bu konudaki görüşlerden biri, kişinin belirli bir anda yalnızca tek bir kaynaktan gelen verileri işleyebileceğini kabul eden "tek kanal modeli"dir. Öbür uyaranlar bir süzgeçte takılır ya da geciktirilir ve aralıklı olarak işlenir. "Sınırlı işleyim modeli" ise, algıların uyarımına hiçbir kısıtlama getirilmeden işlendiği merkezî bir denetlemeyi öngörür. "Seçici çıktı" modeli, algıların tümüyle işlenip değerlendirildikten sonra seçim yapıldığını varsayar. Bu konudaki kuramsal çelişkilere karşın, sinir sisteminin değişik biçimlerde çalıştığına ilişkin deneysel kanıtlar vardır. Beynin bazı bölgeleri her çeşit duyusal uyarana, bazıları ise yalnızca özgül uyaranlara duyarlıdır. Bu açıdan, beynin değişik bölgelerinde değişik seçicilik ölçütlerinin ve değişik işleyiş biçimlerinin söz konusu olduğu söylenebilir. Dikkatin az da olsa istemli bir denetime bağlı olması, bu modelin karmaşıklığını daha da artırmaktadır. Ayrıca bak. biyolojik geribesleme; güdülenim; öğrenme.

dikkat eksikliği sendromu, aşiri hare

ketlilik sendromu ya da hiperaktivite sendromu olarak da bilinir, çocuklarda, hareketsiz ve rahat duramamak, dikkatini bir konu üzerinde uzunca bir süre yoğunlaştıra- mamak gibi belirtilerle ortaya çıkan öğrenme ya da davranış bozukluğu. Bu tür çocuklar zekâca geri değildir, hatta zekâları ortalamanın üstünde olabilir. Ne var ki sürekli olarak ailesinin ve öğretmenlerinin beklentilerine karşılık verememek, zamanla çocukta ruhsal çöküntü yaratabilir. Nedeni tam olarak bilinmeyen ve bir zamanlar sinir sistemi bozukluklarına bağlanan bu davranış bozukluğunun, kalıtsal ve çevresel etkenlerin bileşiminden kaynaklandığı sanılmaktadır. Yaşı ilerledikçe çocuğun dikkatini yoğunlaştırma yetisi artmakla birlikte, en küçük bir uyaranda dikkatin dağılması ve zihin dağınıklığı kalıcı olabilir.


Yüklə 2,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   116   117   118   119   120   121   122   123   ...   324




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin