Genç kadına sorulan tüm soruları ve onun verdiği tüm karşılıkları kelimesi kelimesine vermiyorum, sadece sözlerindeki anlamı özetleyerek belirtmeye çalışıyorum. Sorulara karşılık vermeye devam ederek:
— Kesin olarak inanıyorum ki, nasıl olsa babasından parayı alır almaz, bu üç bini göndermeye fırsat bulacaktı. Çıkarcı olmadığına ve dürüstlüğüne... para konularında... gösterdiği büyük dürüstlüğe daima inanmışımdır. Babasından üç bin ruble alacağına kesin olarak güveniyordu ve bunu birkaç kez bana söylemişti. Babası ile onun arasında bir anlaşmazlık olduğunu biliyordum. Her zaman da, evet bu güne dek her zaman, babasının hakkını yemiş olduğuna inanmı simdir. Kendisinin babasını tehdit eder şekilde konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Hiç değilse benim yanımda, hiç bir zaman hiç bir tehdit savurmamıştır. Eğer o zaman bana gelmiş olsaydı, ben hemen, bana borçlu olduğu o uğursuz üç bin ruble yüzünden duyduğu endişeyi giderirdim. Ama artık bana uğramıyordu... Ben ise... öyle bir duruma düşürülmüştüm ki... onu çağırtamazdım.
Birden sözlerine:
— Hem bu borç yüzünden ondan herhangi bir hak isteğinde bulunamazdım, diye ekledi ve sesi kararlı bir ifade ile çınladı: «Ben de bir vakitler ondan üç bin rubleden çok daha büyük bir para yardımı görmüşümdür! Üstelik o zaman bir gün olup borcumu ödeyebileceğim bir duruma geleceğimi aklımdan bile geçirmediğim halde, bu yardımı kabul ettim...»
Sesinin tonunda garip bir meydan okuyuş seziliyordu. İşte o sırada soru sorma sırası Fetyukoviç'e geldi. Fetyuko-viç, olumlu etki yapacak bir şeyle karşılaşacağını hemen hissederek, genç kadını ürkütmeden yavaşça:
— Bu dediğiniz, daha tanışıklığınızın başında oldu, değil mi? diye sordu.
Şunu parantez içinde söyleyeyim ki, kendisi Petersburg'-dan, Katerina İvanovna tarafından çağırtıldıgı halde, gene de Mitya'nın daha o kentteyken genç kadına verdiği beş bin344
KARAMAZOV KARDEŞLER
ruble ile o «yerlere kadar eğiliş» olayı konusunda hiç bir şey bilmiyordu. Katerina İvanovna, ona bunu söylememiş, olayı kendisinden gizlemişti. Şaşılacak bir şey daha vardı. Kesin olarak denilebilirdi ki, Katerina İvanovna'nın kendisi de son dakikaya kadar bu olayı mahkemede anlatıp anlatmayacağını bilemiyor, bu konuda kendisine ilham gelmesini bekliyordu.
Hayır, o dakikaları hiç bir zaman unutamam! Genç kadın anlatmaya başlamıştı. Herşeyi anlattı. Mitya'nın Alyoşa'ya anlattığı tüm olayı «o yerlere eğilişsin nedenlerini, babasının durumunu, kendisinin Mitya'nın evine gidişini, herşeyi olduğu gibi açıkladı. Hem de bunları söylerken, Mitya'nın, kızkardeşi vasıtasıyla «parayı almak için Katerina İvanovna'-yı gönderin» diye bir teklif yapmış olduğu konusunda bir tek söz bile söylemedi. Yüksek bir cömertlik göstererek, bunu sakladı ve hiç bir etki altında kalmadan, kendiliğinden, yapmış olduğu bu fedakârlıkla, birşeyler olacağını umut ederek... ondan para istemek üzere, genç subayın evine koştuğunu açıkça söylemekten utanç duymadı.
Bu insanı sarsan bir şeydi. Onu dinlerken bütün vücudum buz gibi olmuştu. Tiril tiril titriyordum. Koca salon, her sözünü can kulağı ile dinleyerek, bir ölüm sessizliğine gömülmüştü. Bu, benzeri olmayan bir şeydi; Katerina İvanovna gibi otoriter, herkese yukardan bakan, gururlu bir genç kızın böylesine açıktan açığa itiraflarda bulunarak ifade vermesi, böyle bir fedakârlıkta bulunması, kendini böylesine lekelemesi olacak şey değildi. Hem de bunu niçin, kimin için yapmıştı? Kendisine ihanet eden, ona en büyük hakareti yapan bir adamı kurtarmak, küçücük bir şey de olsa, onun yararına olabilecek iyi bir izlenim bırakabilmek için, hiç değilse, küçük bir hareketle kurtuluşuna yardım edebilmek için! Gerçekten de elinde kalan son beş bin rubleyi, sahip olduğu tüm serveti veren ve hiç bir günahı olmayan bir genç kızın karşısında saygı ile eğilen bir subayın hayali oldukça cana yakın ve çekici göründü. Ama... nedense yüreğimde oir sızı duydum! Sonradan bu işin iftiralara yol açacağını (ki gerçekten sonra böyle oldu!) seziyordum.
Sonradan tüm kentte pis pis gülerek hikâyenin belki de noktası noktasına doğru olmadığını, özellikle subayın «güya sadece saygı ile eğilerek» genç kızın yanından ayrılmasına izin
KARAMAZOV KARDEŞLER
345
m belirten bölümün gerçeğe aykırı olduğunu söyleyenler oldu. Bu bölümde bası şeylerin «atlandığını» ima ediyorlardı.
Bizim bayanlar arasınla, en saygı değer olanları bile:
— Hem ona, diyelim ki atlanmadı, diyelim ki, herşey gerçekten anlatıldığı gibi oldu, gene de bir genç kızın babasını kurtarmak için de olsa, böyle davranması yakışık alır bir şey mi orası belli değil, diyorlardı.
Hem Katerina İvanovna gibi zeki ve hastalık derecesinde keskin görüşlü titiz bir kadın nasıl olup da önceden böyle söylentilerin çıkacağını tahmin etmemişti? Muhakkak tahmin etmiştir. Öyleyken, herşeyi söylemeye karar vermişti. Tabiî, hikâyenin gerçeğe uygun olup olmadığı konusunda, tüm o kuşkular ancak sonradan ortaya çıktı. İlk anda ise herkes, ama herkes çok sarsılmıştı. Mahkeme üyelerine gelince, onlar Katerina İvanovna'yı nerdeyse utanç dolu, kutsal bir heyecan içinde susarak dinliyorlardı. Savcı bu konuda, kendisine bir tek soru olsun sormayı gereksiz saydı. Fetyukoviç genç kadının karşısında yerlere kadar eğildi. Evet, nerdeyse zafere ulaşmış gibi bir tavrı vardı. Bu ifade ile birçok şeyler kazanılmıştı. İçinden gelen soylu bir davranışla, elinde kalan son beş bin rubleyi veren bir adam, sonra aynı adamın gece vakti, üç bin ruble çalmak için babasını öldürmesi... Bunlar birbirleri il; bağdaşmayan şeylerdi. Petyuko-viç hiç değilse şimdi hırsızlık suçlamasını uzaklaştırabilirdi. «Dava> birden yepyeni bir ışık altında görünüyordu. Mitya'-nızı yararına bir hava esmişti. Kendisi ise... söylendiğine göre, Katerina İvanovna ifaie verirken, bir iki kez yerinden fırlayacak olmuş, sonra tekrar oturduğu bankın üzerine düşmüş, iki eliyle yüzünü örtmüştü. Ama genç kadın sözünü bitirince birden kolların ona doğru uzatarak hıçkıra hıç-kıra ağlamaklı bir sesle:
— Katya, beni neden mahvettin? diye bağırdı.
Sonra, bütün salonu çınlatırcasına hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ama hemen sonra kendini toparladı ve gene:
— Şimdi artık kurtulanam! diye bağırdı.
Sonra, oturduğu yerde donmuş gibi, dişlerini sıkmış, kollarını da göğsünün üzerinle haç şeklinde kavuşturmuş olarak hareketsiz kaldı. Katerina İvanovna salonda kalmış ve kendisine gösterilen iskemleye oturmuştu. Yüzü sararmıştı,
346
KARAMAZOV KARDESLeR
gözlerini yere indirmiş olarak oturuyordu. Yakınında bulunanlar, genç kadının uzun bir süre sıtmaya tutulmuş gibi titrediğini anlattılar. Sorguya çekilmek üzere Gruşenka içeriye girdi.
Şimdi, birden meydana gelen ve belki de gerçekten Mit-ya'yı mahvetmiş olan felâketi anlatmanın sırası geliyor. Çünkü, şuna inanıyorum ki (herkes ve tüm hukukçular sonradan öyle olduğunu söylemişlerdir) eğer bu olay meydana gelmeseydi, sanığa hiç değilse hafifletici bir neden tanıyacaklardı. Ama bunları sonra anlatacağım. Daha önce biraz Gruşenka'dan söz edelim.
O da salona tepeden tırnağa siyahlar içinde, üzerinde o harikulade güzel siyah şalı ile gelmişti. Bazen tombul kadınların yaptığı gibi, hafifçe salınarak, kayar gibi, sessiz adımlarla parmaklığa yaklaştı, Gözlerini başkana dikmişti, ne sağa ne sola bakıyordu. Bana kalırsa, o anda çok güzeldi ve sonradan bayanların ileri sürdüğü gibi solgun değildi. Yine ileri sürdüklerine göre, yüzünde dikkatini bir noktaya topladığını belli eden kızgın bir anlam varmış. Ama ben öyle sanıyorum ki, sadece sinirliydi ve bizim skandallara susamış halkın, hakaret dolu, meraklı bakışlarını üzerinde ağır bir yük gibi hissediyordu. Gururlu, hakarete boyun eğmeyecek bir karakteri vardı. Böyle bir karakterde olanlar, herhangi bir kişiden hakaret göreceklerini hisseder etmez, hemen karşılığını vermek için şiddetli bir istek duyarak öfke ile alevlenirler. Ayrıca, Gruşenka'nın tabiî bir çekingenliği: aynı zamanda öyle bir çekingenlik duyduğu için de, içten gelen bir utancı vardı. Bu bakımdan sözlerinin bazen öfkeli, bazen hakaret dolu ve kaba olmasına, bazen de hele kendisini suçladığı, kendisini sorumlu olarak gördüğünü belirttiği sıralarda birden sesinde bir içtenlik duyulmasına şaşmamak gerekir. Bazen de sanki kendisini bir uçuruma atıyormuş gibi «ne olursa olsun artık herşeyi söyleyeceğim» der gibi konuşuyordu...
Fiyodor Pavloviç ile olan ahbaplığı konusunda sert bir tavırla:
— Hepsi boş! Bana tutulduysa kabahat bende mi? dedi-Bir an sonra da:
— Tüm suç bende! Ben hem onunla, hem de öteki ile hem ihtiyarla, hem de bununla alay ettim, ikisini de bu du-
KARAMAZOV KARDEŞLER
347
rurna dek sürükledim. Herşey benim yüzümden oldu, diye ekledi-
Bir ara Samsonov'a değindiler. Gruşenka hemen küstah bir meydan okuyuşla:
— Ondan kime ne? dedi. O benim velinimetimdi. Akrabalarım beni evden kapı dışarı ettikleri vakit, yalınayak do-laştığnı sıralarda beni yanma almıştı.
Bu arada başkan oldukça nazik bir tavırla, Gruşenka'-ya. gereksiz ayrıntılara girişmeden doğrudan doğruya sorulara karşılık vermesi gerektiğini hatırlattı. Gruşenka kızardı, gözleri kıvılcımlar saçtı.
Paraların bulunduğu paketi kendi gözü ile görmemişti, yalnız Fiyodor Pavloviç'in elinde içinde üç bin ruble bulunan bir paket olduğunu «katilden» işitmişti.
— Yalnız, tüm bunlar saçmaydı, ben bunlara gülüyordum \e ne olursa olsun dünyada oraya gitmezdim!
Savcı:
— Demin «katil» derken kimi kasdettiniz? diye sordu.
— Uşağı, başka kimi olacak? Efendisini öldüren, dün de kendiri aşan Snıerdyakov'u kastettim.
Tabiî, ona hemen bu kadar kesin bir suçlama için elinde ne gibi deliller bulunduğunu sordular. Ama onun da hiç bir delili Dîmadığı meydana çıktı.
— Dimitriy Fiyodoroviç'in kendisi bana öyle demişti, onun sözüne inanın! dedi.
Gıuşenka, bunu söyledikten sonra, duyduğu nefretten te-Peden tırnağa titrer gibi sözlerine şunları ekledi:
— Onu mahveden, aramızdan geçen kara kedidir. Herşey onun yüzünden oldu. Ben bunu 'bilirim, diye ekledi ve sesi öfke ile çınladı.
Kendisine gene kimi ima ettiğini sordular.
— Küçük hanımı, işte bu Katerina İvanovna'yı. O zamanlar beni evine çağırdı, çikolatalar ikram etti, beni elde etmek istedi, onda bir parçacık olsun utanma diye bir şey yoktur, işte bu kadar...
Bu sırada başkan artık sert bir tavırla, kullandığı söz-daha ölçülü olmasını rica ederek sözünü kesti. Ama ç kadının yüreği bir kez alev almıştı. Artık kendini bile atmaya hazırdı... Savcı:
— Mokroye'de tevkif sırasında herkes sizin koşarak öbür
34a
KARAMAZOV KARDEŞLER
odadan çıktığınızı görmüş ve «bütün suç bende, Sibirya'ya ikimiz birlikte gideceğiz!» diye bağırdığınızı işitmiş. Demek daha o anda onun baba katili olduğuna kesin olarak inanmıştınız, diye hatırlattı. Gruşenka:
— Ben o zamanki duygularımı hatırlamıyorum! diye kar şılık verdi. Herkes o zaman «babasını öldürdü!» diye bağı-rıp duruyordu. Ben de suçlu olduğumu, onun benim yüzümden katil olduğunu hissettim. Ama suçlu olmadığını söylediği vakit, ona hemen inandım, şimdi de inanıyorum, her zaman da inanacağım. O yalan söyleyecek adam değildir.
Soru sorma sırası Fetyukoviç'e gelmişti. Bu arada hatırlıyorum ki. Fetyukoviç Gruşenka'ya Rakitin'i ve o yirmi beş ruble konusunu sorarak: «Bunları ona Aleksey Fiyodoroviç Karamazov'u size getirmesi için vermişsiniz dedi.
Gruşenka hakaret dolu, öfkeli bir gülüşle:
— Parayı almasında şaşılacak ne var? dedi. Zaten benden para sızdırmak için hep gelirdi, dedi. Bazen bir ayda otuz ruble aldığı olurdu. Daha çok eğlence için isterdi: Ben yardım etmezsem, içki içecek para bulamazdı.
Fetyukoviç başkanın şiddetle oturduğu yerde kımıldadığını farketmesine rağmen, hemen bunun üzerinde durdu.
— Bay Rakitin'e bu kadar cömertçe davranmanızın nedenini açıklar mısınız? dedi.
— Nasıl cömert davranmam. O benim teyzemin çocuğudur. Benim annemle onun annesi özbeöz kardeştiler. Yalnız kendisi, bunu burada hiç kimseye söylememem için yalvarıp dururdu. Benimle akraba olduğu için çok utanıyormuş.
Bu yeni açıklama, herkes için beklenmedik bir şey oldu Tüm kentte, şimdiye dek bunu hiç kimse bilmiyordu. Hatta manastırda bile bunu bilen yoktu. Mitya'nın da bundan haberi yoktu. Anlattıklarına göre, Rakitin, utancından oturduğu iskemlede kıpkırmızı kesilmişti. Gruşenka ise, daha mahke me salonuna girmeden önce, her nasılsa onun Mitya'nın za rarına ifade verdiğini işitmiş, bu yüzden de müthiş öfkelen misti. Böylece Bay Rakitin'in daha önceki bütün sözleri-sözlerindeki kibarlık, kölelik ile, Rusya'daki sosyal sizlik konusunda yaptığı bütün çıkışlar, hepsi bu sefer herkesin gözünde alçalmış, sıfıra inmiş oldu. Fetku memnundu: Şans gene imdada yetişmişti. Zaten Gruşenka y
KARAMAZOV KARDEŞLER
349
pek uzun süre sorguya çekmediler, hem kendisi de tabiî, yeni bir şey söyleyecek durumda değildi. Dinleyiciler arasında oldukça nahoş bir izlenim yaratmıştı. Genç kadın, ifadesini verdikten sonra, mahkeme salonunda Katerina İva-novna'dan epey uzakta bir yere oturduğu vakit, hakaret dolu yüzlerce bakış ona doğru çevrilmişti. Onu sorguya çektikleri tüm süre içinde, Mitya hep susmuş, sanki taşlaşmış gibi hareketsiz, gözlerini yere dikmiş olarak oturmuştu. Tanık İvan Fiyodoroviç içeri girdi.
BİRDEN GELİP ÇATAN FELÂKET
Şunu belirteyim ki, îvan'ı daha Alyoşa'dan önce çağırmışlardı. Ama mübaşir, o vakit başkana tanığın birden rahatsızlanmasından mı, yoksa herhangi bir kriz geçirmesinden mi nedir, hemen mahkemeye çıkamayacağını, ancak durumu düzelir düzelmez, istendiği anda ifade vermeye hazır olduğunu bildirmişti. Ama, her nasılsa, bunu hiç kimse işit-memişti. Olup bitenleri sonradan öğrendiler.
İvan'ın gelişi ilk anda hemen hemen farkedilmedi: En önemli tanıklar, özellikle rakip olan iki kadın, artık sorguya çekilmişlerdi; dinleyicilerin merak duygusu şimdilik tatmin edilmişti. Hatta birçoklarında yorgunluk belirtileri bile hissediliyordu. Daha birkaç tanığın dinlenmesi gerekiyordu. Ama bunlar da, herhalde artık açıklanmış olanlardan fazla ve özel bir şey açıklayamazlardı. Zaman geçiyordu.
İvan Fiyodoroviç yargı makamına hayret edilecek bir şekilde ağır ağır yürüyerek, hiç kimseye bakmadan, hatta ba-Şim eğmiş olarak ve sanki somurtarak bir şeyler düşünüyormuş gibi yaklaşmıştı. Tepeden tırnağa kusursuz giyinmişti, ama yüzü hiç değilse bende, hasta olduğu izlenimi yarattı: Bu yüzde, sanki toprağa bulanmış ölüm döşeğinde olan bir insanın yüzünü andıran bir hava vardı. Gözleri bulanıktı; on-terı kaldırdı, ağır ağır salonda dolaştırdı. Alyoşa birden, oturduğu iskemleden fırlayacak oldu ve «ah!» diye inledi. Bunu hatırlıyorum. Ama bunu da pek az kimse farketmişti.350
KARAMAZOV KARDEŞLER
KARAMAZOV KARDEŞLER
351
Başkan, ona yeminsiz bir tanık olduğunu, isterse ifade vermekte ya da susmakta serbest olduğunu, ama ifade verecekse tabiî söyleyeceklerinin doğru olması gerektiğini ve buna benzer şeyleri söyleyerek söze başlayacak oldu. İvan Fjyo-doroviç, onu dinliyor, yüzüne bulanık gözlerle bakıyordu. Ama birden yüzünde yavaş yavaş bir gülümseyiş yayılmaya başladı. Ona hayretle bakan başkan sözünü bitirir bitirmez. İvan birden gülmeye başladı. Yüksek sesle:
— Eh, başka? diye sordu.
Salonda herşey sessizliğe gömüldü. Herkes sanki bir şeyler seziyordu. Başkan endişeye kapıldı. Gözleriyle mübaşiri arıyarak:
— Siz... belki de daha tamamen iyi olmadınız! dedi. İvan Fiyodoroviç birden çok sakin ve saygılı bir tavırla:
— Üzülmeyin efendim, sağlık durumum yeteri kadar iyidir, hatta size bazı meraklı şeyler anlatabilirim, dedi.
— Özel bir şey mi bildirmek niyetindesiniz?
Başkan bunu hep aynı güvensiz bir tavırla söylemişti. İvan Fiyodoroviç, gözlerini yere indirdi, birkaç saniye sustu, sonra basını kaldırarak kekeler gibi:
— Hayır... öyle bir niyetim yok. Özel olarak bildireceğim bir şey yok, dedi.
Kendisini sorguya çekmeye başladılar. İvan Fiyodoroviç büsbütün isteksiz bir tavırla, mahsus kestirip atıyormuş gibi. hatta gittikçe artan garip bir tiksinti ile karşılık veriyordu. Bununla birlikte söyledikleri oldukça anlaşılabiliyordu. Birçok şeylere, «bilmiyorum» diye karşılık verdi. Dimitriy Fiyodoroviç ile babası arasındaki hesaplardan haberi yoktu. BU konuda, «bununla hiç ilgili değildim» dedi. Babasını öldüreceği tehdidini, sanığın kendisinden işitmişti. Paketteki paraları ise, Smerdyakov'dan duymuştu...
Birden yorgun bir tavırla sözünü keserek:
— Hep aynı şeyler! dedi. Yargıçlar heyetine özel bir şey bildiremeyeceğim için üzgünüm!
Başkan:
— Görüyorum ki, rahatsızsınız, ve duygularınızı anlıyo rum... diye söze başlayacak oldu.
Çevresine, savcıya, savunma avukatına doğru döndü ve eğer gerekli bulurlarsa onları soru sormaya davet etti. o o sırada İvan Fiyodoroviç, bitkin bir sesle:
— Gitmeme izin verir misiniz, efendim? Kendimi çok rahatsız hissediyorum, diye rica etti.
Sonra, izin verilmesini beklemeden, birden kendisi arkasını döndü, salondan çıkmaya hazırlandı. Ama dört adım kadar uzaklaştıktan sonra birden iyice düşünmüş ve hemen kararını d'eğiştirmiş gibi, hafifçe gülerek gene eski yerine döndü.
— Ben tıpkı o köylü kızı gibiyim sayın başkanım, dedi. Biliyorsunuz, ne derler, kız: «Gönlüm varsa giderim,, gönlüm yoksa... gitmem» diyormuş ya. Hani peşinden gelinlikle mi duvakla mı ne koşuyorlarmış, kızı giydirip nikâha götürmek için... O da: «Gönlüm varsa giderim... Gönlüm yoksa gitmem> diyormuş... Bu hikâyeyi bizim kabilelerden birinde anlatırlar...
Başkan:
— Ne demek istiyorsunuz? diye sordu.
İvan Fiyodoroviç birden bir deste para çıkardı.
— İşte, dedi. Para burda... şu pakette olan para var ya, (başı ile suç delillerinin bulunduğu masayı işaret etti.) hani uğrunda babamı öldürdükleri para... İşte burada! Nereye koyayım? Bay mübaşir, şunları verir misiniz?
Mübaşir tüm desteyi alıp başkana verdi. Başkan hayretle:
— Bu paralar elinize nasıl geçti... eğer bunlar o paralarsa? diye sordu.
— Smerdyakov verdi bana bunları! Katilin kendisi verdi. Oün akşam... kendisini asmadan önce ona uğramıştım. Babamı Mitya ağabeyim değil, o öldürdü. Smerdyakov öldürdü... nasıl öldüreceğini de ben öğrettim... babamın ölmesini istemeyen var mıydı ki?
Başkan elinde olmayarak:
— Sizin aklınız başınızda mı, değil mi? diye sordu.
-— İşin önemli yönü de bu ya, aklım başımda... Hem be-nimkisi alçakça bir akıl, tıpkı sizin aklınız gibi, bütün bu... iratsız heriflerin aklı gibi!
Birden dinleyicilere doğru dönmüştü. Müthiş bir nefret ve öfkeyle dişlerini gıcırdatarak:
— Babam öldürüldü diye, korkuyorlarmış gibi numara Diyorlar. Birbirlerine karşı rol yapıyorlar. Yalancılar! Hep-352
KARAMAZOV KARDEŞLER
si babamın ölmesini isliyorlardı. İtler birbirlerini yerler... Ortada bir babanın katli olmasa, hepsi darılır, öfke ile dağılırlardı... Eğlence istiyorlar! «Ekmek ve eğlence!> başka bir şey düşünmezler. Hoş, ben de onlardan pek iyi değilim ya! Birden elleri ile başım kavradı:
— Sizde su var mı, Tanrı aşkına bana içecek su verin! Mübaşir hemen ona yaklaştı. Alyoşa birden ayağa fırladı ve:
— O hastadır, ona inanmayın, şu anda beyin humması
geçiriyor! diye bağırdı.
Katerina İvanovna oturduğu iskemleden ayağa fırlamış, dehşet içinde hiç kımıldamadan ivan Fiyodoro'içe bakıyordu. Mitya da kalkmış, dudaklarında yüzünü buluşturan acayip bir gülümseyişle bir tek sözünü kaçırmadan ağabeyini dinliyordu. İvan, tekrar:
— Üzülmeyin, deli değilim! Sadece katilin! diye söze başladı.
Sonra nedense birden:
— Katilden güzel bir konuşma beklenmez ki... diye ekledi ve dudaklarını bükerek güldü.
Savcı belli bir şaşkınlık içinde başkana doğn eğildi. Yargıçlar heyeti üyeleri endişe ile aralarında fısıldaşıyorlardı. Fetyukoviç kulaklarını dikmiş, söylenenleri dikkatle dinliyordu. Salondakiler bir ölüm sessizliği içinde bekliyorlardı Başkan birden aklı başına gelmiş gibi:
— Tanık, sözleriniz anlaşılmıyor. Burada öyle konuşamazsınız! Mümkünse sakinlesiniz, ondan sonra anlatınız eğer gerçekten anlatacak şeyiniz varsa. Eğer sayıklamıyorsanız... Bu açıklamanın doğruluğunu neyle ispat edebilirsiniz?
— işin kötüsü de bu ya, hiç bir tanık gösteremem. Smerd-yakov köpeği size öbür dünyadan... paket içinde ifadesini gönderemez. Siz de hep paket beklersiniz. Bir tane var ya yeter! Gösterebileceğim hiç bir tanık yok... Yahız birini gösterebilirim...
Bunu düşünceli bir tavırla, hafifçe gülerek söylemişti-
— Kimdir tanığınız?
— Benim tanığım kuyrukludur, sayın baskın! Onu tan'
KARAMAZOV KARDEŞLER
353
göstermem usul bakımından uygun düşmez! Le duble n'erâ-te point!(*)
Birden gülmekten vazgeçerek, su- söyler gibi;
— Siz ona bakmayın, adi, basit bir şeytandır, diye ekledi. Herhalde buralarda bir yerde, işte suç unsuru delillerin bulunduğu masanın altındadır. Oradan başka nerede oturabilir? Bakın, beni dinleyin: Ben ona, «Susmak istemiyorum* dedim, o ise bana, jeolojik düzenin alt üst olmasından söz etti... saçmalık! Haydi, canavarı serbest bırakmanıza... O Tan-rıya övgü söylemeye başlamış. Kendini rahat hissediyor da ondan! Onun ilâhî okuması sarhoş bir serseminin avazı çıktığı kadar «Vanka Piter'e gidince» şarkısını söylemesi gibi bir şey olur. Oysa ben iki saniyelik mutluluk için katrilyon kere katrilyon kilometreyi feda ederdim. siz banim nasıl adam olduğumu bilmezsiniz! Ah herşey sizde ne kadar saçma oluyor! Haydi onun yerine beni yakalasanıza! Buraya bir şey için geldim, değil mi ya... Neden, neden herşey, ne varsa herşey bu kadar saçma oluyor?
Bunu söyledikten sonra, derin düşünceler içindeymiş gibi, ağır ağır gözlerini salonda gezdirmeye bağladı. Artık herkes heyecana kapitalisti. Alyoşa, oturduğu yerden fırlayarak ona doğru atılacak oldu. Ama mübaşir daha çevk davranarak İvan Fiyodoroviç'i kolundan yakalamıştı. ivar, mübaşirin yüzüne dik dik bakarak:
— Bu da ne? diye bağırdı ve onu birden omuzlarından yakalayarak, müthiş bir öfkeyle yere yıktı.
Ama nöbetçiler yetişmiş, onu yakalamışlardı, işte o za-'man avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Sonra onu götürürlerken de hep çığlıklar ata ata, anlaşılmaz bir şeyler bağırdı durdu.
Ortalık karıştı. Herşeyi düzenli olarak hatırtamıyorum, kendim de heyecana kapılmıştım ve artık olanları izleyemi-yordum. Yalnız, şunu biliyorum ki, herkes artık sakinleştikten ve olup bitenleri anladıktan sonra, mübaşir gene de azar-kndı. Oysa kendisi, tanığın tüm süre içinde sağlık bakımından iyi olduğunu, doktorun bir saat kadar önce; hafif bir Baygınlık geçirdiği sırada, onu muayene etmiş olduğunu, salona girmeden önce düzgün konuştuğunu, bu bakmadan böy-
(') Şeytan mevcut değildir, anlamında.354
KARAMAZOV KARDEŞLER
le bir şeyin olacağını tahmin etmenin imkânsız olduğunu, ifade vermek için ille kendisinin ısrar etmiş olduğunu ayrıntılarıyla anlatmıştı.
Ortalık hiç değilse biraz yatışmadan ve herkes kendine gelmeden önce, bu sahnenin hemen arkasından bir başka sahne oldu, Katerina İvanovna sinir krizi geçirdi. Tiz sesle batırıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyor, ama gitmek istemiyor, kendini oradan oraya atıyor, onu götürmemeleri için yalvarı-yordu, sonunda da birden başkana şöyle bağırdı:
— Bir açıklamada daha bulunmalıyım... Hemen... Hemen! İşte kâğıt, mektup... alın, okuyun, çabuk çabuk! Bu mektubu o canavar yazdı. İşte bu canavar! İşte bu yazdı!
Mitya'yı işaret ediyordu:
— Babasını o öldürdü. Şimdi göreceksiniz. Bana baba-mnı nasıl öldürmüş olduğunu yazmış! Öbürü ise hasta... hasta, beyin hummasına tutulmuş! Üç gündür farkettim humma geçirdiğini!
Kendinden geçmiş bir durumda işte böyle bağırıyordu. Mübaşir başkana uzattığı kâğıdı aldı. Katerina İvanovna ise kendini iskemlenin üzerine atıp, yüzünü elleri ile kapadı ve Balondan sesini işitirler diye, korkudan en küçük bir inilti duyurmamaya çalışarak, titreye titreye, sessiz sessiz, sarsılarak hıçtara hıçkıra ağlamaya başladı. Vermiş olduğu kâğıt, Mitya'-mn «Başkent» meyhanesinde yazdığı ve İvan Fiyodoroviç'ta «matematik bir önemi olan belge» dediği mektuptu. Ne yazık ki bu mektubu gerçekten matematik bir delil olarak saydılar. Bu mektup olmasaydı, belki de Mitya mahvolmayacaktı ya da hiç değilse mahvoluşu o kadar feci olmayacaktı. Tekrar ediyorum, tüm ayrıntıları izlemek zordu. Şimdi bile tüm bunlar bana, öyle bir karışıklık içinde görünüyor ki... Herhalde başkan, yeni vesikayı hemen orada mahkeme üyelerine, savcıya, savunma avukatına ve jüri üyelerine göstermişti. Ben yalnız, tanık kadını nasıl sorguya çektiklerini hatırlıyorum. Başkanın kendisine doğru dönerek yumuşak bir tavırla, «sakinleştiniz mi?'' sorusu üzerine, Katerina İvanovna birden: