BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BİRİNCİ DÜNYA KADIN
Birleşmiş Milletler tarafından 1975 yılında, Mexico City’de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiş,6 bunu takiben Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1975-1985 yılları arasındaki dönem Kadın On Yılı olarak ilan edilmiştir. “Eşitlik, Kalkınma ve Barış” hedeflerine ulaşmayı amaçlayan Kadın On Yılının ana teması “İstihdam, Sağlık ve Eğitim” olarak belirlenmiştir. Meksika Konferansı ve Kadın On Yılı bağlamında yapılan uluslararası ve ulusal çalışmalar sonucunda 127 ülkede eşitlik mekanizmaları kurulmuş Birleşmiş Milletler bünyesinde de Kadının İlerlemesi için Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (INSTRAW) BM Kadın İçin Kalkınma Fonu (UNIFEM) oluşturulmuştur. Kadın konusunda da yaklaşım değişikliği yine bu çalışmalar sonucunda gerçekleşmiş, kadın artık destek ve yardımın nesnesi değil, kalkınmanın temel ve eşit öznesi olarak algılanmaya başlamıştır.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKİNCİ DÜNYA KADIN KONFERANSI
On yıllık dönemin ilk yarısındaki gelişmeleri gözden geçirmek için 1980 yılında Kopenhag’da İkinci Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiştir. Burada kadınların durumunun iyileştirilmesi için alınacak önlemleri belirleyen “Hareket Planı” kabul edilmiştir.
İkinci Dünya Kadın Konferansının ardından 1979 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)7 Genel Kurul tarafından kabul edilmiş ve 1980 yılında üye ülkelerin imzasına açılmıştır. CEDAW Sözleşmesi, BM sisteminde Çocuk Hakları Sözleşmesinden sonra en geniş katılımlı sözleşme olma özelliğini taşımaktadır ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yaklaşık 165 ülke tarafından imzalanmıştır.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜÇÜNCÜ DÜNYA KADIN KONFERANSI
15-26 Temmuz 1985 tarihlerinde Nairobi’de Kadın İçin Eşitlik, Kalkınma ve Barış konularında Birleşmiş Milletler Kadın On Yılının Başarılarının Gözden Geçirilmesi ve Değerlendirilmesi konusunda Üçüncü Dünya Konferansı gerçekleştirilmiş ve 157 ülkenin resmen temsil edildiği, pek çok hükümetler arası organizasyon ve kuruluşun katıldığı Konferansta “Kadının İlerlemesi İçin Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri” kabul edilmiştir. Üçüncü Dünya Kadın Konferansı kararları bağlamında alınacak önlemler üç kategoride toplanmıştır; kurucu ve yasal adımlar, sosyal katılımda eşitlik, siyasi katılım ve karar almada eşitlik.
1993 yılında ise Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konferansında benimsenen, kadın haklarının evrensel insan haklarının ayrılamaz,bölünemez, devredilemez bir parçası olduğunun resmi kabulü Nairobi sonrasındaki dönemin en önemli gelişmelerinden biri olmuştur.
KONFERANSI
4-15 Eylül 1995 tarihlerinde Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nin kararıyla Pekin’de bir “taahhütler konferansı” olarak planlanan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı gerçekleştirilmiştir. 189 ülke temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen Konferansın sonucunda Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu isimli iki belge kabul edilmiştir. Pekin Deklarasyonu, hükümetleri kadının güçlenmesi ve ilerlemesi, kadın-erkek eşitliğinin geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet perspektifinin ana politika ve programlara yerleştirilmesi konularında yükümlü kılmakta ve Eylem Platformunun hayata geçirilmesini öngörmektedir. Eylem Platformu ise, kadının güçlendirilmesinin gündemi olarak tanımlanmaktadır. Eylem Platformu kadının özel ve kamusal alana tam ve eşit katılımı önündeki engellerin kadınların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi karar alma pozisyonlarında ve mekanizmalarında yer almaları yoluyla ortadan kaldırılabileceğini ifade etmektedir.
Eylem Platformunun uygulanması ve izlenmesinde temel görev hükümetlere verilmiştir ve Platform uyarınca bu görev Birleşmiş Milletler kuruluşları, bölgesel ve uluslararası kuruluşlar, gönüllü kuruluşlar ile sivil toplumun tüm katılımcılarının işbirliği ile yerine getirilecektir.
KADINLARIN SİYASAL HAKLARINA İLİŞKİN SÖZLEŞME (1953)
BM Yasasında sözü edilen erkeklerin ve kadınların hak eşitliği ilkesini uygulanmasını sağlamayı amaçlayan, herkesin doğrudan doğruya ya da serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile, kendi ülkesinin kamu işlerinin yönetimine katılmak ve ülkesinin kamu hizmetlerine, eşit koşullarda girmek hakkını kabul eden ve BM Yasasına ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi hükümlerine uygun olarak, siyasal haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma konusunda erkeklere ile kadınlara eşitlik sağlanması yolunda madde hükümleri içeren bu anlaşma ile siyasal alanda kadın ile erkek eşitliği sağlanmaya çalışılmıştır. 8
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)
Kadının insan haklarını anlamakta ve irdelemekte sadece yasal boyut değil, kadın bakış açısı da önemlidir. BM kapsamında 6 temel insan hakları sözleşmesi vardır, bu sözleşmeler insan haklarının evrenselliğini sağlamaktadır. Bu sözleşmeleri sayacak olursak; Irk Ayrımcılığına Karşı Sözleşme , Uluslararası Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, CEDAW Sözleşmesi, İşkence ve Her Türlü Kötü Muameleye Karşı Sözleşme ve Çocuk Hakları Sözleşmesi. CEDAW bu sözleşmeler içinde en fazla tarafı olan ikinci sözleşmedir. Sözleşme kadına “birey” olarak bakmaktadır. Cedaw’ın en önemli unsuru; kadınlara karşı ayrımcılığa bir tanım getirmesidir: “Eğer herhangi bir yasa ya da uygulama kadınları sadece kadın oldukları için insan haklarını ihlal ediyorsa bu bir ayrımcılıktır ve ortadan kaldırılması gerekir.” Sözleşmenin önemli bir amacı da kadına karşı ayrımcılığın her alanda -kamusal ve özel- önlenmesi gerektiğidir. Sözleşmenin 2 ile 16. maddeleri arasında taraf devletlerin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri sıralanmıştır. Bu maddelere göre, taraf devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı kınar ve tüm uygun yollarla bu ayrımcılığın kaldırılması yolunda bir politika izlemeyi kabul eder. Bu amaçla, taraf devletler, başta eğer anayasalarında henüz yer almıyorsa kadın ve erkek eşitliği ilkesine anayasalarında yer verilmesi olmak üzere her türlü yasal, yargısal, idari ve diğer tedbirleri almak zorundadır (m.2 ). Ayrıca devletler, toplumlarında varolan iki cinsten birinin üstünlük yada aşağılığı düşüncesine dair önyargıları, gelenek veya diğer uygulamaları ortadan kaldırmaya yönelik gerekli tüm önlemleri almak yükümlülüğündedir.9 1 Mart 1980'de imzaya açılan Sözleşmeyi, 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girene kadar 86 ülke imzalamıştır. Sözleşmeyi onaylayan ilk yirmi ülke Barbados, Belarus, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Çin, Küba, Dominik, El Salvador, Guyana, Haiti, Meksika, Mongolia, Filipinler, Norveç, Polonya, Portekiz, , St. Vincent + the Grenadies, İsveç, Ukrayna ve Uruguay'dır.10 1 Mayıs 1999 tarihi itibariyle Birleşmiş Milletlere üye devletlerden aralarında Afganistan, ABD, Sudan, Suudi Arabistan, Katar, İran olmak üzere 23'ü Sözleşmeyi henüz onaylamamıştır. İnsan hakları konusunda dünya lideri olarak hareket eden Amerika Birleşik Devletleri'nin Sözleşmeyi onaylamamış olması özellikle hukukçu kadınlarca yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. ABD yetkililerince Sözleşmenin onaylanmamasına gerekçe olarak Sözleşme ile ülke yasalarının bağdaştırılması konusunda yeterli bir hukuki inceleme yapılmamış olması gösterilmektedir. ABD 1995 yılında Pekin'de toplanan 4. Dünya Kadın Konferansında Pekin Deklarasyonu'nu imzalayarak Sözleşmeyi onaylayacağını taahhüt etmiştir.11
Kadına Yönelik BM Sözleşmelerinin içerik olarak oldukça iddialı olmalarına karşın denetim yetersiz olduğu için kadınlara yönelik en kapsamlı Sözleşmelerden biri olan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(1979) hukukçular arasında ikinci sınıf insan hakları metni olarak nitelendirilmektedir.12
Uluslararası sözleşmelere göre haklar evrenseldir, devredilemez, bölünemez, dolayısıyla kadının insan hakları da evrenseldir, kültürel kurallarla yaklaşılmamalıdır. Örneğin Hollanda’da eşlerini namus adına öldüren erkekler yargılanırken “bu bizim kültürümüzde vardır” diyerek savunma yapmakta Hollanda yargıçları da bunu bir haklı neden sayarak hüküm verebilmektedir. Bugün, giderek daha fazla sayıda kadın sosyo-ekonomik statü bakımından hem toplum içinde, hem de özel hayatlarında özgür iradesini kullanabilme bakımından annelerinden daha iyi konuma sahiptirler.Bölgeler ve ülkeler arasında eşitlik bakımından oldukça önemli farklar bulunmakla birlikte, süregelmekte olan cinsiyet dengesizliğini tanımlayan bir takım ortak unsurlar da bulunmaktadır: Bunlar, öncelikle, ailevi sorumlulukların paylaşılmasında ve toplumsal ekonomik konumlardaki eşitsizlik ve eşdeğerdeki işe eşit olmayan ücret, ikinci olarak kadınlara karşı giderek artan şiddet ve son olarak da karar verme süreçlerinin büyük bir kısmının tamamen erkeklerin elinde olmasının devam etmesi olarak sayabilir.
Dahası, kadınların başarılarının daha belirgin olduğu ülkelerde ve hukuki araçlar ile eşitliğin desteklendiği devletlerde bile insanların eşit olduğu savları ile kadın ve erkeğin doğuştan eşitsizliklerinin “defacto” çelişkisi yaşanmaya devam etmektedir. Teori ile pratik arasındaki bu farklılık göz önüne alındığında, eşitliği soyut kavramının ötesinde düşünmek gerekmektedir.
Buna ek olarak, birçok ülkede, kadınlar aile düzeni içinde ikinci sınıf addedildikleri veya kişisel durumları itibariyle varlıkları zarar gördüğü halde, kadınların lehine hukuksal ayrıcalıklar verilmemektedir.
Dostları ilə paylaş: |