Kadınlara yönelik şiddete Uluslararası hukukun yaklaşımı
Uluslararası hukuk kavramlarında cinsiyet ayrımı olmadığı düşünülse de bunun sebebi aslında uluslararası hukukun “kadınların” sorunlarına ilgisiz oluşudur. Ancak bu yaklaşım kadın hakları hareketlerinin ivme kazanmasına paralel olarak, özellikle insan hakları hukuku alanında değişmeye başlamıştır. Dolayısıyla kadınlara yönelik şiddet konusuna doğrudan eğilen uluslararası belgelerin kabul edilmesinin yanı sıra, doğrudan bu soruna değinmeyen çeşitli insan hakları sözleşmelerinin içerdikleri ayrımcılık yasaklarının, korumakta oldukları haklara bu bakış açısıyla uygulanması yoluyla kadınlara yönelik şiddeti de kapsayacak şekilde okunabilmesi mümkün olmuştur.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (1948)
10 Aralık 1948’de yayımlanan Bildirinin önsözünde insan haklarına, insanlık şeref ve haysiyetine karşı olan saygı teyit edilerek, büyük küçük bütün ülkelerde kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu vurgulanmıştır.24
Beyannamenin 3. maddesi “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği her ferdin hakkıdır” ve 5. maddesi “Hiç kimse işkenceye, zalimce, insanlık dışı, aşağılayıcı ceza ve muameleye tabi tutulamaz” hükümlerini içermektedir.Bu iki madde ile ayrımcılık yapma yasağını içeren 2. maddesi beraber yorumlandığında, bir kadının hayatına, özgürlüğüne veya kişi güvenliğine tehdit oluşturan veya işkence, zalimce, insanlık dışı, aşağılayıcı muamele teşkil eden her türlü şiddet olayının Beyannameye, dolayısıyla da devletin uluslararası yükümlülüğüne aykırı olacağı görülür.
Medeni ve Siyasi Haklara Dair Uluslararası Sözleşme (1966)
Tarafları açısından hukuken bağlayıcı yükümlülükler içeren bir uluslar arası andlaşma niteliğindeki bu Sözleşmenin yaşam hakkını içeren 6. maddesi; işkence, zalimce, insanlık dışı, aşağılayıcı muamele yasağını içeren 7. maddesi ve özgürlük ve kişi güvenliğini içeren 9. maddesi ile 2. maddesindeki ayrımcılık yapma yasağı ve 26. maddesindeki kanun önünde eşitlik hakkının beraber yorumlanması; kadınlara yönelik şiddeti bu sözleşmenin yükümlülükleri çerçevesinde değerlendirmemizi sağlayacaktır.
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Dair Uluslararası Sözleşme (1966)
Bu sözleşmenin 3. maddesi bu sözleşmede yer alan haklardan kadın ve erkeğin eşit biçimde yararlanmasını teminat altına alır. Kadınlara yönelik şiddet ise, bu sözleşmenin kapsadığı birçok haktan yararlanmayı engelleyen bir durum yaratır. Bu yorum tarzını örneklendirmek gerekirse ; kadınların, 7. maddede belirtilen “herkesin işyerinde adil ve elverişli şartlardan yararlanma hakkı”nı kullanabilmeleri için, işyerinde taciz veya şiddete maruz kalmamaları gerekir.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(1979)
BM Genel Kurulu’nca 1967’de kabul edilen Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Bildirgesi’nin ardından 1979’da Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kabul edilmiş, Sözleşme 1981’de de yürürlüğe girmiştir.Ancak CEDAW, taraf devletlere kadın ticaretini ve fahişeliğin sömürülmesini önleyici tedbirler alınması yükümlülüğünü getiren 6. maddesi dışında, kadınlara yönelik şiddeti açıkça düzenlemez. Bununla beraber; ayrımcılık tanımını içeren 1. maddenin ve çeşitli ayrımcılık biçimlerini yasaklayan maddelerin amaca yönelik yorumu, kadınlara yönelik şiddeti Sözleşmenin kapsamına sokmuştur.
CEDAW’ın 17. maddesi uyarınca “Sözleşmenin uygulamasındaki gelişmeleri gözden geçirmek” amacıyla kurulmuş olan ve üyelerinden bağımsız olarak çalışan Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi de çeşitli genel tavsiye kararlarında kadınlara yönelik şiddeti ele almıştır. Ayrıca Sözleşmenin 18. maddesine göre, Sözleşmeye taraf devletler kendileri bakımından Sözleşmenin yürürlüğe girişini izleyen ilk yıl içinde, daha sonrada dört yılda bir sözleşme hükümlerine işlerlik kazandırmak amacıyla, yasal, yargısal, idari veya diğer konularda aldıkları tedbiri gösteren raporu, BM Genel Sekreterliği aracılığı ile Komiteye sunmak zorundadır.25
Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge (1993)
Münhasıran kadınlara yönelik şiddet ile ilgili ilk uluslararası belge olma özelliğini taşıyan Bildirge, BM Genel Kurulu’nda oylama yapılmaksızın kabul edilmiştir. Bildirge şeklen hukuki bağlayıcılığa sahip olmamasına rağmen kadınlara yönelik şiddetin önlenmesinde temel olduğu tüm devletlerce kabul edilen normları içerir.26
Çeşitli ülkelerde kadın sağlığının, sadece doğurgan yaştaki kadınlara hizmet vermenin ötesinde, kadınların tüm yaşam döngüsünü içerecek bir şekilde programlara yerleştirilmesi bir başarı olarak yorumlanmıştır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında anne ölümleri açısından izlenen büyük fark ise kadın sağlığının önünde bir engel olarak tanımlanmıştır. Özellikle daha fazla kaynak ayrılması ve üzerinde önemle durulması gereken alanlar olarak HIV/AIDS dahil olmak üzere cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar; malarya, tüberküloz ve ishalli hastalıklar gibi hastalıklar vurgulanmıştır. Ergenlik çağındaki kızların cinsel ve üreme sağlığı ile ilgili bilgilere, eğitime ve hizmetlere ulaşamaması da halen kadın sağlığının önünde bir engel olarak tanımlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Kadının Gelişmesi Bölümünün kadın sağlığı konusunda almış olduğu kararlar ise şöyledir;
Geçmişten beri sorun olan malarya ve tüberküloz gibi enfeksiyonların yanında HIV/AIDS gibi kadın sağlığı üzerinde orantısız olarak daha olumsuz etkiler yapan hastalıklarla başa çıkabilmek için gerekli önlemlerin alınması;
Anne ve bebek ölümlerinin azaltılması; temel obstetrik bakımın güvenli ve kaliteli bir şekilde herkese ulaştırılması; güvenli annelik programlarının geliştirilmesi; göğüs, rahim ağzı ve yumurtalık kanserlerinin ve osteporoz ile HIV/AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi, anısının onması ve tedavisine öncelik verilmesi;
Kaliteli aile planlaması ve doğum kontrol hizmetlerinin sunulması ve karşılanamayan gereksinimlerin giderilmesi;Hükümetlerin, bütün kadınların yaşam döngüleri boyunca kapsayıcı, yüksek kaliteli ve güçleri ve olanaklarının yetebileceği sağlık bakımına, bilgisine, eğitim ve hizmetlerine ulaşmalarını sağlayacak sağlık politika ve programlarını ayrıca yasaları geliştirmesi ve uygulaması;
Sağlık personelinin toplumsal cinsiyet rollerine hassas olarak eğitilmesi, yani kadınların ihtiyaçlarına, önceliklerine saygı gösterilmesi, gizliliklerinin korunması, mahremiyetlerine özen gösterilmesi konularında sağlık sisteminin her alanında ve düzeyinde çalışan kişilerin bilinçlendirilmesi ve duyarlık kazandırılması;
Bunların yanında sağlık hizmetleri sunumunda ve bilgi aktarımında kadınların özel ihtiyaçlarının göz önüne alınarak düzenlemelerin yapılması ve bilimsel araştırmalarda kadınlara öncelik verilmesi de vurgulanan noktalar olmuştur. Ayrıca sağlık bakım sistemlerinin sağlığı korumaya değil de hastalıkları tedavi etmeye odaklanmış olmalarının, sağlık bakımından bütüncül bir yaklaşımı engellediği, bunun da özellikle kadınların kaliteli hizmet almaları yönünde bir engel oluşturduğu belirtilmiştir. Büyüme çağındaki kızlara uygun yeterli hizmet sunulması ise kabul edilen bir diğer nokta olmuştur.27
Kadınların, sağlıklarının bütün yönlerini, özellikle doğurganlıklarını kontrol etme haklarının açıkça tanınması ve onaylanması kadınların güçlendirilmesinin diğer bir temelidir.28
Dostları ilə paylaş: |