Dünyada ve Türkiye’de Kadın Hakları İÇİndekiler



Yüklə 141,96 Kb.
səhifə6/7
tarix25.11.2017
ölçüsü141,96 Kb.
#32878
1   2   3   4   5   6   7

KADIN VE YOKSULLUK


Bilindiği üzere 21. Yüzyılın başlarında dünyamızda insanlığın karşılaştığı sorunlar geçen yüzyıl ile kıyaslandığında hala ciddiyetini korumaktadır. Bu sorunlardan belki de en önemlisi dünyada gelir farklılıklarının hızla artmasıdır.Bu çerçevede bakıldığında kadın yoksulluğunun çok ciddi düzeylerde olduğu görülecektir.29 Bugün Dünyadaki pek çok ülke yoksulluk sorunuyla baş edebilmek için mücadele etmektedir.
Yapılan tüm çalışmalar göstermektedir ki; yoksulluğun ağır bedelini en çok kadınlar ve çocuklar ödemektedir.

Geçtiğimiz on yılda yoksulluk içinde yaşayan kadın sayısı, özellikle kalkınmakta olan ülkelerdeki yoksul erkeklere göre büyük oranda artmıştır.

Kadınların yoksullaşması son yıllarda politik, ekonomik ve sosyal değişim sürecinin uzun vadeli bir sonucu olarak geçiş süreci içindeki ülkelerde en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir.

Etkin bir biçimde işsizliği azaltmak için benimsenmiş hükümet politikalarının yanı sıra, iyi düzenlenmiş ve sistematik biçimde uygulanan sosyal güvenlik programları yoksulluk düzeyini azaltmayı hedeflemektedir.

Bilindiği üzere; kadın nüfusun eğitim seviyesinin yükseltilmesi, kadının çalışma yaşamı, sağlık, sosyal güvenlik ve diğer temel gelişmişlik ölçüsü olan imkanlara daha kolay ulaşmasına neden olacaktır.

20. Yüzyılın son çeyreğinde, kadınlara ilişkin her tartışmada doğrudan veya dolaylı biçimde, onların dünya üzerindeki kaynaklardan ne kadar az yararlandığı gündeme getirilmiş olsa da, yoksulluğun kadının konumunu derinden etkileyen bir sorun olduğu vurgusu 90’lı yıllarda yapılmaya başlanmıştır. Yoksulluk hem 1995’de Kopenhag’da yapılan Dünya Kalkınma Zirvesi’nin, hem de yine aynı sene Pekin’de toplanan 4. Dünya Kadın Konferansı’nın ana temalarından biri olmuştur. Birleşmiş Milletlerin bu iki zirvesinde kadınlar, yoksulluğun yapısal sorunlarına dikkat çekerek özellikle, uluslararası finans kuruluşlarının politikalarını ve piyasa temelli ekonomilerin barındırdıkları sorunları da içeren bir makro ekonomik çerçeveyi sorgulamışlardır.

Kopenhag'da zirvenin üç temel konusundan biri olan yoksulluk, mutlaka giderilmesi gereken ve bu yönde hükümetlerin katılımlarını gerektiren bir sorun olarak belirlenmiştir. Zirvenin sonuç bildirgesinde kadınların yoksullukla erkeklerden daha çok karşılaştıklarına işaret edilse de, yoksulluğu toplumsal cinsiyet bağlamında ölçme ve hesaplama gereğine vurgu yapılmamıştır. Yoksulluğun kadınlar için gerçekten önemli bir sorun olduğunun kabulü, 4. Dünya Kadın Konferansı'nın bir sonucudur. "Yoksulluğun Kadınlaşması" ifadesi Pekin Eylem Planı'nda yer almıştır ve hükümetler bu konferansta son on yılda kadın yoksulluğunun, erkeklerinkiyle kıyaslanamayacak kadar hızlı arttığını kabul ederek geleceğe yönelik stratejik amaçlar belirlemişlerdir. Bunlar arasında, yoksulluk içinde yaşayan kadınların gereksinimlerini dikkate alacak makro ekonomik politikaların benimsenmesi ve kadınların eşit haklara ve ekonomik kaynaklara erişimini güvence altına almak için yasaların gözden geçirilmesi en önemli amaçlar olmuştur.

Kadın ve yoksulluk ilişkisini kurarken makro ekonomik politikaların öncelikle sorgulanması boşuna değildir. 1980'lerde pek çok ülkede yaşanılan ekonomik krizin ve bu krizden çıkmak için benimsenen yapısal uyum politikalarının önemli toplumsal sonuçları olmuştur. Bunlar, gelir eşitsizliklerinin artması, yoksulluğun daha da yaygınlaşarak birçok toplumsal kesimin temel sorunu haline gelmesi, toplumsal refah politikalarından verilen ödünlerden dolayı sağlık, sosyal güvenlik, eğitim gibi alanlardaki kamu desteklerinin kısıtlanması ve bu hizmetlere ulaşamayan grupların büyümesidir. Çalışma koşulları bozulmuş, enformel sektör büyümüş, istihdam olanakları daralırken kamu kuruluşlarındaki özelleştirmeler işsizliği arttırmıştır. Bu olumsuz gelişmeler sırasında kadınların en fazla zarar gören kesimlerden olduğu araştırmacılar tarafından saptanmış, bu durum Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlarca da kabul edilmiştir.30

Gelişmekte olan ülkelerde her yıl 500 bin anne ölürken doğumların sadece yüzde 53'üne sağlık personeli yardımcı olmaktadır. Ve yine bu ülkelerde her yıl 52.4 milyon kadın sağlık hizmetlerine ulaşamamakta ve doğum yapan kadınların yüzde 30'u, yani 38 milyon kadın hiçbir doğum öncesi bakım hizmeti alamamaktadır.31

Dünya ölçeğinde 1,5 milyardan fazla yoksulun yüzde 70'ini kadınlar oluşturmaktadır.32


İSTİHDAM VE SOSYAL GÜVENLİK


1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 23. Maddesinin 2.fıkrasına ve 25. Maddesinin ilk fıkrasına göre; kadın olsun erkek olsun her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.33 Çalışan her kimsenin de kendisine ve ailesine insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse sosyal korunma vasıtalarıyla tanınan adil ve elverişli bir ücreti elde etmeye hakkı vardır. Her şahsın gerek kendisi, gerekse ailesi için yiyecek, giyecek, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere, sağlığını ve refahını temin edecek uygun bir yaşam düzeyine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık hallerinde veya geçim olanaklarından iradesi dışında yoksun bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır. 34

Dünya geneline baktığımızda son zamanlarda özellikle bazı ülkelerde kadın istihdamında önemli artışlar kaydedilmiş, kadınlara aile ve iş yaşamını uyumlaştırabilmeleri için çeşitli olanaklar sunulmuş, çocuk bakımı olanakları artırılmış olmasına rağmen, makro-ekonomik politikalarda toplumsal cinsiyet bakış açısı eksikliği giderilememiş, eşit değerdeki işe eşit ücret hedefine ulaşılamamış, işe alma ve yükselmede kadının hamileliği vb. faktörler ayrımcı uygulamalara dayanak teşkil etmeye devam etmiş, kadınların işyerinde cinsel taciz nesnesi olarak görülmesi sıklıkla karşılaşılan bir durum olmaktan çıkarılamamıştır. Dahası, kadınların miras ve mülkiyet hakkı bir çok ülkede ulusal yasalarda yer almamaktadır. Kadınların makro-ekonomik politikaların belirlenmesinde söz sahibi olamamaları bir sorun alanı olarak kalmış, sosyal güvenlikten yoksun kadınların sosyal güvenlik kapsamına alınması ve aile sorumluluklarının devlet ve erkeklerle paylaşımında önemli bir gelişme kaydedilememiştir.35 Kadının sosyal rolleri sonucunda ürettiği ücretsiz emeğinin ücretlendirilmesi de henüz başarılamamış hedefler arasında yer almıştır.36

Bu konudaki çeşitli istatistikler ise şöyledir:

2000 yılında çalışan kadınların sayısının erkeklerin oranına ulaştığı tahmin edilmektedir. 1980 yılında sanayileşmiş ülkelerde kadın nüfusunun yüzde 53'ü çalışırken, 1990 yılında bu oran yüzde 60'a çıkmıştır.

Her kıtada kadınlar erkeklerden daha az kazanmaktadır. Tarım dışı işlerde kadınlar dünya ölçeğinde erkek işçilerin ücretinin ancak yüzde 75'i kadar kazanmaktadır.

Bangladeş'te kadınlar, erkeklerin kazandığının yüzde 42'si, Suriye'de ise yüzde 60'ı ve Şili'de yüzde 61'i kadar ücret almaktadır.

Kadınların yaptığı çoğu işler, örneğin çocuk ve bakıma muhtaç aile fertlerine bakım ve mutfak işleri, ücretsizdir. Kadınlar yaptıkları işlerin yüzde 66'sını ücret almadan gerçekleştirmektedir.

Kadınlar ücretli işlerin en alt seviyelerinde çalışmaktadırlar. Japonya'da kadın işçilerin yüzde 37'si düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalırken, erkek işçilerin sadece yüzde 6'sı bu tür işlerde çalışmaktadır.

Kadınlar dünya ölçeğinde yönetim düzeyindeki pozisyonların sadece yüzde 14'üne ve yüksek düzeyde yönetici kadroların ancak yüzde 6'sına sahip olabilmişlerdir.


Yüklə 141,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin