Zevk vermiyor dostsuz yaşam!
Unutulmaz eski dostlar
Dostsuz dünya bana pek dar,
Hayatta bir burukluk var
Zevk vermiyor dostsuz yaşam!
Dost yüzüne kaldım hasret
Bilmem nasıl etsem gayret,
Hiçbir şeyde yok bereket
Zevk vermiyor dostsuz yaşam!
Eski dostlar bir sır kaldı
Aramızda sınır kaldı,
Yaşantımız kısır kaldı
Zevk vermiyor dostsuz yaşam!84
Sanatçı Zahit Güney ise Çözüm adlı şiirinde şöyle tavsiyelerde bulunuyor göçmenlere:
Doğduğun topraklardan ayrılmak zor
Evin barkın, hep gözler önünde...
Cetlerinin mezarları, içinde büyüyen kor
Alın terinin meyveleri kıpır kıpır önünde.
Tedirginsin şimdi, ama benliğini aldın
Açıl da açıl özgürlük denizinde
Maviliklerde raks ediyor gerçek adın
Korkma, kırılmaz artık ne kolun
ne kanadın.
Önce ev mi Hayır. Sonraya bırak
Çalış, çabala, kazan.
Topraktan döşek, bulutlardan yorgan
yap kendine iyi bak,
Türk’üm de, bazan.85
Göç denen bu felâketin sonu gelmeyecek mi? Bu soruya Ümit Özdağ’ın bir yazısında şu cevabı buluyoruz:
“Balkanlar’da 1990’ların fırtınalı yıllarından sonra şimdi nispeten bir sükûnet vardır, ancak Balkanlar aynı zamanda her zaman patlamaya hazır bir barut fıçısıdır. Belki de Balkan halklarının hep güçlerinin yetmiyeceği hedeflerinin olması Balkanlar’ı tehlikeli bir alan hâline getirmektedir. Bu, 20. yüzyılda olabildiğince hırpalanan Balkan Türklüğünün 21. yüzyılda da aradığı ve arzu ettiği huzura eremeyeceğini göstermektedir.”86
Bulgaristan Türkler’inin geleceği hakkında ise tarihçi Cengiz Hakov, vurgulayarak şunu belirtiyor:
“…altını kalın bir şekilde çizmemiz gereken bir şey vardır ki o da Bulgar devletinin 1878 yılında yeniden kurulmasından bugüne kadar bütün Bulgar hükümetlerinin en büyük Türk-Müslüman azınlığını, gelecekte Bulgar devleti için potansiyel bir tehlike olarak görmektedir. Bu hipotetik tehlikeyi yok etmek için zaman zaman göç ve asimile etme deneyleri uygulanmışsa da beklenen neticeler alınamamıştır. Bu da Bulgaristan Türkleri’nin ve diğer Müslümanların göçmenlik kaderlerinin devam edeceğini göstermektedir.”87
Makedonyalı yazar Fahri Kaya’nın da bir yazısından şu satırları okuyalım:
″Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları %15’den çoğu Balkanlar’dan gelme ya da Rumeli kökenlidir. Bunların Balkanlar’da birçok akraba, yakınları var, çoğunun ataları Balkanlar’da yatıyor. Bu yüzden Balkanlar gerçeği, buradaki Türkler ve bunların kültür hayatı karşısında Türkiye Cumhuriyeti lakayt davranamaz. Balkanlar’daki Türkler’in kültürünü yaşatmak için yardımda bulunmak, Türkiye için bir Allah rızası değil, bir borçtur.″
Fahri Kaya yazısını şöyle bitiriyor:
″Tebliğimi, Osmanlı Meclis-i Mebusan Reisinin 1914 yılında Rumeli’nin elden gitmesiyle ilgili hüznü belirten sözleriyle bitiriyorum: ″Bu yüce kürsüden milletime tavsiye ediyorum. Hürriyet ve meşrutiyet meşalesi nurunun beşiği olan Manastır, Selânik, Kosova’yı, İşkodra’yı, bütün güzel Rumeli’yi unutmamasını tavsiye ederim. Muharrirlerimizden, şairlerimizden, muallimlerimizden, bütün fikir adamlarımızdan hududun öteki tarafında kurtulacak kardeşler bulunduğunu bugünkü ve yarınki nesiller önünde, dersleriyle yazılarıyla, şiirleriyle, bütün manevî nüfuzlarıyla daima canlandırmalarını rica ederim.″ Ancak bu suretle felâketlerimizi, yenilgilerimizi hazırlayan hataların tekrarından geleceğimizi koruyabiliriz diyorum.″88
Balkan tarihi uzmanı Kr. Mançev de Balkanlar hakkında şöyle yazıyor:
"Balkan halkları, son ikiyüz yıldır aralarında pek çok anlaşmazlıklar ve savaşlar gördüler ve Avrupa’nın "barut fıçısı" ününü kazandılar. XX. yüzyılın Yugoslav savaşları Balkan Yarımadası’nın bugün de hâlâ "barut fıçısı" üzerinde durduğunu açıkça göstermektedir. Tarih, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de durmadan siyasallaştırılmakta, bu veya başka bir menfaat için suiistimal edilmekte, toplum ise hâlâ eski komplekslerden, nefretlerden ve batıl itikatlardan kurtulamamaktadır. Siyasî parti ve liderlerin, hükümet ve rejimlerin, bazen de tüm halkların son yüzyılda ve bundan çok daha önceleri herhangi bir değeri, anlamı olmuş kavram ve kategorilere davranışlarını ispatladıklarına tanık olmaktayız. Balkanlar’ın tarihi (Avrupa ve dünya tarihi de) büyük devlet şovenizminin, ırkçılığın ve hegemonizmin teori ve pratik olarak, genellikle birilerinin başkalarına uyguladıkları millî egemenliğinin kaybedilmiş bir oyun olduğuna dair yeterince kesin deliller vermiştir. Etnik bakımdan "arı", aynı böyle millî bakımdan homojen devletlerin varlığı mümkün değildir-içine kapanmış ve birbirine karşı ürpermiş olanlar, tarihin "onayını" alamazlar ve başkalarına da bir ideal, ülkü olamazlar. Dolayısıyla, kişi kendisini nasıl hissederse, kendisini nasıl belirlerse öyle kabul edilmesi gerekir; devlet idaresi ve siyaset, bilim, kültür, sanat ve toplumun öteki güçleri geçmişten miras kalmış millî stereotipleri, mit ve batıl itikatları güçlendirmek değil, bunların aşılması ve tamamen ortadan kaldırması için yeni bir hızla çalışmaya başlamalıdır. "Biz veya onlar (ötekiler)" prensibine dayalı siyasetin hiç şansı yoktur, ölüme mahkûmdur. Tarih, sadece "Biz ve onlar" prensibine göre yürütülen siyasete, yani çeşitli millî ve dinî toplulukların aralarında her yönlü iç entegrasyon politikasına yeşil ışık vermektedir. Keşke Balkanlar’daki yönetenler de yönetilenler de en nihayet bunu anlamış olsalar."89
* * *
Günümüze kadar devam etmekte olan Balkan acıları, ardı arkası kesilmeyen göç dalgaları, Türkiye ve Balkan Türkleri edebiyatlarında derin yankılar bulmuştur. Zorunlu göçler oldukça, edebiyatımızda göç konulu eserler de, gözyaşı dolu şiirler, hikâyeler de yazılacaktır.
Dostları ilə paylaş: |