Yazılanlar gelir başa
Ah, sen ağlama ben ağlayayım,
Ah, yüreyime dert bağlayayım.
Türkiye'ye göç edenler Bulgaristan'daki yakınlarına yanıyorlardı. Bulgaristan'da kalan anaların da ayrılık türküleri söyleyerek Türkiye'deki kızları, oğulları, torunları için yürekleri yana yana ömürleri tükenmiştir. Bursa'ya göç etmiş Nefise Memoğlu-İdrisoğlu şöyle anlatıyordu:
"Kız kardeşim 1946 yılında ailesiyle Türkiye'ye göç etti. Anam, ömrünün sonuna kadar ayrılık türküleri söyledi:
Bir giderim beş ardıma bakarım
Ah bakarım da aman aman
Kanlı yaşlar dökerim
(H)em (h)asretlik (h)em gurbetlik çekerim
Bazen de türkülerde değişiklik yaparak gönlüne göre söylüyordu onları:
İlkyaz eyyamında gördüm düşümü
Geldi felek aldı benim eşimi (yavrum, veya Eminem diyordu anam)
Ko sağ olsun yılda göreyim yüzünü
Ah ko sağ olsun ayda işideyim sesini
Sonraki yıllarda ağabeyimin oğlu da düştü gurbet yollarına. Rabiye yengem de ayrılık türkülerini, gurbet türkülerini hem söylerdi, hem ağlardı:
Anam desem anam yok
Bubam desem bubam yok
Gurbet elde (h)asta düştüm aman
Bir yudum su veren yok.121
Daha sonraki yıllarda da göç dalgalarıyla gelenlerden Türkiye koşullarına uyum sürecini en sancılı geçirenler, kuşkusuz yine yaşlılar olmuştur. Çocukluk yıllarını, gençliklerini Balkan köylerinde geçirmişler, göç edince de İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirlere düşerek büyük psikolojik sarsıntılar yaşamışlardır. Apartman dairelerinde, dört duvar arasına kapanmış bu kader kurbanları Mehmet amcaların, Ahmet dedelerin aklı memleketlerindeki evlerinde, evlerinin önünde alın teriyle yetiştirdikleri asmalarda, kendi elleriyle diktikleri meyve ağaçlarındadır. Aşye teyzeler, Fatma nineler de evleri önünde yaptıkları ve rengârenk çiçeklerle doldurdukları cennet bahçelerini unutamıyorlar. Buralarda hâlâ yalnız hissediyorlar kendilerini. Yalnızlık, geçmişe özlem anlamına gelmektedir, hiçbir zaman tekrarlanmayacak çocukluk, gençlik yıllarına bir nostalji demektir yaşlı göçmenlerin dilince. Bununla birlikte fakat yaşamış oldukları acı gerçekleri de dillerinden düşürmüyorlar. Mehmet amcalar, Ahmet dedeler: "Türkiye’miz hudut kapılarını açmasaydı, bizleri bağrına basmasaydı büyük felâket yaşanabilirdi. Çünkü Bulgaristan'ın dört bucağında dozerlerle toplu mezarlar kazılmıştı, Kıbrıs Türküne işlenen barbarlığın Bulgaristan'da da yaşanmasına dünya kamuoyu tanık olacaktı. Yüz binlerce Bulgaristan Türkü’nü bağrına basan Türk Devleti aynı dönemde sayıları iki misli daha çok olan Iraklı Peşmergeler’e de hudut kapılarını açtı..." diyerek içleri ferahlıyor, Türkiye'nin izlediği insanî politikadan gurur duyuyorlar.
Ankara'nın Pursaklar göçmen mahallesinden Şükrüye teyze, "N’apalım..., hicret bize Hazreti Peygamber’imizden (s.a.v.) kalmıştır" diyerek, apartman önünde hem ilkbahar çiçekleri (çiçek tohumları da Bulgaristan’daki çiçek bahçesinden getirilmiştir) ekiyor, hem de şöyle diziyor dizeleri bir gurbet türküsünden:
Aranım yok soranım yok
Hiç kalbimde ferahım yok
Bir yudum su verenim yok
Kalmışım gurbet ellerde.
Memleketten haber gelmez
Akar gözüm yaşı dinmez
Kimseler hâlimi bilmez
Kalmışım gurbet ellerde.
Yalnızlık,1989 BÜYÜK GÖÇÜ’NDE Bulgaristan'dan gelen yaşlılarda çarpıcı bir biçimde izlenmektedir. Şair Lâtif Ali Yıldırım, Yaşlı Göçmenler adını verdiği şiirinde şöyle diyor:
"Utanç trenleri"’nin getirdiği
Yaşlı göçmenleri gördüm
Avcılar Parkı'nda dün.
Avuçlarının içinde
Tutarak yalnızlıklarını
Banklarda oturuyorlardı...
Saçları biraz daha pamuklaşmış
Biraz daha çökmüş omuzları
Besbelli ki
Çoktan yitirmişti eski gücünü
Bükülmez bilekleri...
Pehlivan yapılı bedenleri
Avcılar Parkı'ndaydı belki ama
Ufuk çizgisinin ötesinde
Kim bilir nerelerde
Çarpıyordu yürekleri...
Harcını terleriyle kardıkları
Duvarını elleriyle ördükleri
Kâh hayaller kurdukları
Kâh rüyalar gördükleri
Kimi zaman güldükleri
Anılarla dolup taşan
O sevimli
o sımsıcak
Evleri şimdi onlardan
O kadar uzaaak...
Ve onlara o kadar yakındı ki
Cami avlusundaki Musalla taşı sanki...
Uzansalar
Erivereceklerdi.
Ve avuçlarının içinde
Sımsıkı tuttukları
Yalnızlıklarını
O taşın üstüne
Serivereceklerdi...
.......................................
Neylesin,
Yazanlar böyle yazmış
Yazgısını göçmenlerin.
Bedenleri başka yerdedir
Bir başka yerde çarpar
yürekleri...
Hele hele düşleri...
Yönünü ve yerini
Saptamaya çalışmayın.
Kim bilir hangi sularda
Çekiyorlardır
kürekleri…122
Göç kervanlarına katılmayan, evini barkını terk etmeyen sanatçı Osman Aziz, Rodoplar’a şöyle sesleniyor:
Dostları ilə paylaş: |