50. EŞ-ŞEHÎD
Her şeyi gözlemîş olarak bilen,1111 her zamanda ve her yerde hâzır ve nazır. 1112
"De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter." 1113
Şehit, "bir olayın meydana gelişi esnasında olaya tanık olan", şahit ise bunun daha abartılı şeklidir. Şehid, Allah'ın bir sıfatı olarak, "Cenab-ı Hakk'ın her şeyi gözetleyip hiçbir şeyin ondan gizli kalmaması" demektir.
Eşyanın zahirini bilen ve ona şahit olan Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Sübhan Tealâ, eşyanın gizliliklerini de en ayrıntısını da bilir ve onlardan haberdardır. Şehit şahitliğin mübalağasını ifade eder. Şehadet, bir şeyin huzurunda bulunarak onu bilmenin adıdır.
Cenab-ı Hak, insanı nimetine şahit olarak mükerrem kılmıştır. İnsan, Allah'ın ayetlerinden kalpleri dolduran şehadeti görür. Ve Allah'tan başka mabud olmadığına, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet eder. Allah (c.c):
"De ki: Hangi şey şehadetçe en büyüktür? Allah şahittir. Bu Kur'ân bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile birlikte başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: Ben buna şahitlik etmem. O ancak bir tek Allah'tır. Ben sizin ortak koştuklarınızdan kesinlikle uzağım"1114 buyurmuştur.
Eş-Şehit ismi şerifi Kur'ân-ı Kerim'de 19 defa geçmektedir. Bunlar: "Vallahu şehidun ala ma ta'melûn" (Allah her yaptıklarınıza şahitdir), "Allahu ala külli şeyin şehid" (Allah her şeye şahittir), "Sümme'l-lahu şehidûn ala ma yefalûn" (Sonra Allah yaptıklarınıza şahittir), "Ve ennellahe ala külli şey'in şehid" (Şüphesiz Allah her şeye şahittir), "Ve kefa billahi şehiden (Allah şahit olarak yeter)" şeklindedir. 1115
Yani her şeye muttali olan demektir.
O, alçak ve yüksek bütün sesleri işitir. Büyük ve küçük bütün varlıkları görür. O'nun ilmi herşeyi kuşatır. O, kullarının bütün yaptıklarına şahittir. Onların amelleriyle lehlerine ve aleyhlerine şahitlik edecektir. 1116
Şeyh Abdurrahman es-Sa'dî şöyle der:
er-Rakîb ve eş-Şehîd eş anlamlıdırlar. Her ikisi de Allah'ın işitmesinin bütün işitilecek şeyleri; görmesinin bütün görülecek şeyleri; ilminin de gizli ve açık bütün bilinecek şeyleri kapsadığına delâlet eder. O, gönüllerden geçenleri ve gözleri hareket ettiren şeyleri görür ve gözetir. Organlarla yapılan açıktaki fiilleri görüp gözetmesi ise bundan daha tabiidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir."1117
"Şüphesiz Allah her şeye şahiddir.1118
Bu sebeple murakabe kalbî amellerin en büyüğü olmuştur. Murakabe, Allah'a er-Rakîb ve eş-Şehîd isimleriyle ibadet edip dua etmektir. Kul, gizli ve açık bütün hareketlerinin Allah'ın ilmi tarafından kuşatıldığını ve her türlü davranışında bu ilmi hazır olduğunu bildiği vakit, bu ona, her türlü fikre ve aklına gelip de Allah'ın hoşuna gitmeyen düşüncelere karşı bir iç murakebe yapmasını gerektirir. Dış dünyasını Allah'ı gazaplandıracak her türlü söz ve davranıştan muhafaza eder. İhsan makamında kulluk etmeye başlar ve Allah'ı sanki görüyormuş gibi ibadet eder. Her ne kadar o Allah'ı göremese de, Allah onu görmektedir. 1119
Allah Teâlâ bütün gizlilikleri ve incelikleri görüp gözettiğine, bütün sırları ve niyetleri bildiğine göre, görünen ve açıkta olan şeyleri görüp gözetmesi çok daha kolaydır. Bunlar organlarla işlenen fiillerdir. 1120
Şehîd, şahidin mübâlâğasıdır. Şâhid, bir hâdise vukua gelirken, orada hazır olup, hâdisenin vukuunu gözleriyle gören kimseye denir. Fakat hâdise yerine uzak olanlar, gözleriyle göremiyeceklerinden, başka vâsıta ile hâdiseyi öğrenseler bile, onlara şâhid denmez.
Allahu teâlâ işte bu suretle, kullarının görmedikçe bilemiyecekleri bütün hâdiseleri bilir, onun için her şeye karşı Allah hem şâhiddir, hem şehîddir. Allah her yerde hazır ve nazırdır demek, her şeye ve her zerreye yakınlığı birdir demektir. Yakın olduğu için, yapılan her işi görmekte ve söylenen her sözü işitmektedir.
O zâten mutlak surette her şeyi biliyor. Bu yönden O'nun adı Alîm'dir. Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden, O'nun adı Habîr'dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de adı Şehîd'dir. Şu halde başkalarının yanında yapmaktan çekindiğimiz kötü işleri, tek başına kaldığımız vakit yapacak olursak, her zamanda ve her yerde hâzır ve nazır olan Allahu teâlâ'ya ehemmiyet vermemiş oluruz. Allah'ın her yerde bulunduğuna ve her işi gördüğüne inanmış olanlar ne temiz, ne dürüst insanlardır. Çünkü onlar kimsenin yanında kötülük yapamadığı gibi, tek başına kaldığı ve hiç kimsenin görmediği, duymadığı yerde dahi bir kötülük yapamaz. Hattâ kötülük yapmayı içinden dahi geçiremez. Çünkü Allah Alîm'dir. Habîr'dir, içimizi de dışımızı da aynı suretle görür ve bilir.
İbn-i Mes'ûd radiya'llâhu anh, bâzı arkadaşlariyle Medîne civarında bir mesireye çıkmışlardı. Oralarda koyun gütmekte olan bir çoban gördüler, çobanı yemeğe da'vet ettiler. Fakat çoban oruçlu olduğunu söyliyerek özür diledi. Kırlarda yaşayan genç bir çobanın ramazandan başka günlerde böyle oruçlu bulunması dikkat nazarlarını çektiğinden, yarı lâtîfe yan da imtihan kasdiyle, kendilerine bir koyun satmasını ve koyunun yarı etini de kendisine hediye olarak bırakacaklarını söylediler. Çoban:
"Koyunlar benim değildir ve benim koyun satmağa salâhiyetim ve me'zûniyetim yoktur." dedi. Bunun üzerine asıl imtihan noktasına basarak:
"A canım! Koyunların sahibine bu hayvan telef oldu deyiverirsin.” deyince çoban yüksek sesle:
“Eyna'llah”; demiş ve geçip gitmiştir. (Eyna'llah: Allah nerededir? demektir).
Sonra İbn-i Mes'ud bu koyunları sahibinden satın alarak hepsini de çobana bağışlamıştır. Bu suretle çoban kazandığı imtihanın semerisini daha dünyâda iken tatmağa başlamıştır İbn-ı Mes'ûd arasıra Medine'de bu çobana rastlayınca ona:
“Eyna'llah?” diye takılır, lâtife edermiş, işte Müslümanlık... işte Müslümanlar. 1121
Kula Gereken Şey:
Çoban kıssasını örnek tutarsak, meselâ, bir hâkim, herhangi bir te'sir altında hak ve adaletin hilâfına bir hüküm vereceği sırada, yâhud bir san'atkâr aldığı bir işi yaparken, iş verenin farkına varmıyacağı surette, o iş için daha kolay, daha ucuz bir hîle yolu bulabilir. İş verenin zararına olan bu hileyi kullanacağı zaman, Allah'tan korkarak veya utanarak bundan vazgeçmesi ne büyüklüktür!..
Bir doktor, bir me'mur, bir tüccar, hâsılı her meslekten her insanın, kanunların mes'ul etmiyeceği ve fakat Allah'ın razı olmıyacağı fırsatlardan, Allah için (başka değil) nefsini çekmesi ne dürüstlük, ne temizliktir. Allahu teâlâ ancak böyle kullarının kefili, vekili ve yardımcısıdır. 1122
Dostları ilə paylaş: |