51. EL-HAKK
Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyeti gerçek olan,1123 varlığı hiç değişmeden duran. 1124
"Allah'ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır." 1125
Allah'ın varlığı en açık bir gerçektir. Allah, her türlü noksanlıklardan münezzeh, fiilen var ve uluhiyeti ve mevcudiyeti gerçektir. O, haktır, hak ondan südûr etmiş, bütün hak kendisine racidir. Allah Tealâ'nın bütün sıfatları fiilen var ve mevcudiyeti gerçektir. Adalet hak, doğruluk haktır manasına kullanılmıştır. Bunun için "adaleti gerçekleştirdi" manasında, "Allah hakkı gerçekleştirdi" denilir. Yani hakkı ortaya çıkardı, onu ispat etti, hak onun sözleriyle gerçekleşti demektir.
Resulullah (s.a.v.);
"Şair Lebid'in söylediği sözlerin en doğrusu "Dikkat edin Allah'tan başka her şey batıldır." buyurmuştur.
Peygamber (s.a.v.) gece teheccüd namazı kıldığı zaman şöyle dua ederdi:
"Ey Allah'ım! Bütün hamd Sanadır, Sen göğün, yerin ve içindekilerin sahibisin. Her türlü hamd Sana aittir. Sen haksın (fiilen var ve mevcudiyeti hak olansın). Senin sözün hak, senin vaadin hak, sana kavuşma hak, cennet hak, cehennem hak kıyamet saati haktır. Ey Allah'ım! Sana sığındım. Senin için kafirlere düşmanlık yaptım. Senin hükmüne razı oldum. Geçmiş ve gelecekteki gizli, açık yaptığım günahları bağışla! Sen benim ilahımsın. Sen'den başka mabud yoktur."
El-Hakk, Kur'ân-ı Kerim'de 6 yerde geçmektedir: En'âm: 6/62; Yûnus: 10/32; Hac: 22/6; Mü'minun: 23/116; Nür: 24/25'de geçmektedir.
Hakk münferid olarak Kur'an-ı Kerim’de, yüzlerce defa zikredilmiş ki bu sayı, 227'dir.
"İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl (sapıklığa) döndürülüyorsunuz?" 1126
Yüce Allah bizi hakka ulaştırsın. Allah'tan bizi hakka ulaştırmasını ve kendi rızasına erdirmesini niyaz ediyoruz.1127
Allah (c.c.) zâtında ve sıfatlarında haktır/gerçektir.
O, Vâcibü'l-vücuddur/varlığı zorunlu olandır. Sıfatları mükemmeldir. O'nun varlığı, zâtının gereklerindendir.
O olmadan hiç bir şey olamaz.
O, yücelik, güzellik ve mükemmellik sıfatlarıyla mevsuf/nitelenmiş olarak ezelî ve ebedîdir.
O, ihsan ve iyilikle maruf olarak ezelî ve ebedîdir.
O'nun sözü haktır, fiili haktır, O'nunla karşılaşmak da haktır. O'nun peygamberleri haktır, kitapları haktır, dini haktır. Kendisine ortak koşmaksızın sadece O'na kulluk etmek, o da haktır. Her şey O'na nisbet edilir. O, haktır/gerçektir.1128
"Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O'nun dışındaki taptıkları ise bâtılın ta kendisidir. Gerçek şu ki Allah, evet O, uludur, büyüktür."1129
"De ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." 1130
"İşte O, sizin hak/gerçek Rabbimiz olan" Allah'tır. Artık haktan ayrıldıktan sonra sapıklıktan başka ne kalır?"1131
"De ki: Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti. Zâten bâtıl yok olmaya mahkûmdur." 1132
"O gün Allah onlara hak ettikleri cezalarını tam olarak verecek ve onlar Allah'ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır." 1133
O'nun sıfatları haktır, fiilleri haktır, O'na kulluk haktır, va'di haktır, tehdidi haktır, hesabı haktır, Adildir, hesabında haksızlık yoktur. 1134
Hak, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yâni varlığı dâima mütehakkıktır; dâima sabittir. Allahu teâlâ'nın zâtı, yokluğu kabul etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabul etmez. Hakîkaten var olan yalnız Allah'tır ve hiç değişmiyerek hakîkaten sabit olan da O'dur. Çünkü O, varlığında zâtından başkasına muhtaç değildir. Kâinat dediğimiz başka varlıklar ise, Allahın yaratmasiyle var olmuşlardır. Onların içinde varlığı, Allah'a muvazi - yâni ezelî ve kadîm - hiçbir mevcut yoktur. Meselâ, ben, sen ve bütün insanlar, birer birer nasıl sonradan, Allah'ın yaratmasiyle meydana gelmişsek, yekûnumuz da öyledir. Bütün hayvanât, bütün nebatat da böyledir. Alelumum madenler de, diğer uzvî olmayan varlıklar da öyle... Üzerinde barındığımız arz küresi ve kardeşleri olan öteki seyyareler ve peykleri ve bütün bunların merkezi bulunan güneş de böyledir. Aralarında büyüklük küçüklük ve ömürlerinde uzunluk ve kısalık gibi farklar varsa da, hepsi de sonradan yaratılmış ve her birinin ömrü bir başlangıç ve bir son ile çevrilmiştir. Zamanın ancak bir parçasını işgal ederler. Sonra bütün kâinat ve onun her zerresi, ömürleri boyunca bir hâl üzere sabit değildir. Dâima halden hâle, tavırdan tavıra değişir dururlar. Hayâtın değişikliğini aya benzetmişler: Ay, başında, görülür görülmez incecik bir hilâlken, gün gün büyür, bedir hâline gelir; sonra bu hâlde de kalmaz, kemâli bulan, zevale döner. Tamamlığı eksiklik ta'kib eder. Gittikçe küçülmeğe başlar. Nihayet tamâmiyle perdenin arkasına çekilir. Bütün bütün gözden kaybolur.
İşte bütün kâinatı kaplayan ezelî nizam budur. Allah'tan başka her şey değişir, yıkılır; tekrar yapılır; bâki, ancak Hak'tır; 1135
Hak İtikat, Hak Söz:
İsbâtı lâzım, inkârı mümkün olmıyan her şey haktır; bu i'tibarla dürüst i'tikatlara, Hak uğrunda söylenmiş dürüst sözlere, hak söz, hak i'tikat denir; çünkü bu i'tikatlar ve bu sözler de sabittir. Allah onları yaşatır; sahiplerini de mükâfatlandırır. 1136
Kula Gereken Şey:
Ancak Hak'ka tapmalı, ancak O'na dayanıp güvenmeli; başkaları yıkılır. Aramalı, hak i'tikadı buluncaya kadar çalışmalı; elden gelirse hak için hak sözü söylemekten veya yazmaktan çekinmemeli; çünkü sabit tutamak sâdece bunlardır. Bunları tutmağa muvaffak olanlar, yıkılmayan bir akarın iradından veya kurumayan bir bahçenin hâsılatından faydalanıp duranlara benzerler. Bâtılları Allah tervîc etmez. Onun için bâtıl peşinde koşanlar ümitleriyle beraber yıkılır gider; işte insanın uğrayacağı en hazin bir akıbet. 1137
Dostları ilə paylaş: |