El-esmâul-hüSNÂ



Yüklə 2,56 Mb.
səhifə35/81
tarix03.01.2019
ölçüsü2,56 Mb.
#89394
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   81

34. EL-GAFUR

Bütün günahları bağışlayan, 913 mağfireti çok. 914

"Allah'tan başka günahları kim bağışlayabi­lir."915

Sözlükte, gizlemek, kirden pastan korumak için bir şeyin üstünü örtmek manasına gelen gafur, keyfiyyet yönünden bağışı bol olan, en büyük günah­ları bağışlayan demektir. Bunun türevlerinden olan "gaffar" kemiyyet yönüyle affı bol, pek çok günahı ba­ğışlayan demektir.

Her türlü noksanlıklardan münezzeh olan Rabbim, mağfireti ve günahları örtmesi çok olandır. Allah Tealâ:

"Ben bütün günahları bağışlayan ve çok acıyanım916 buyurmaktadır.

Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)'den gelen bir rivayette Ebu Bekir (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'e:

“Bana bir dua öğret de onunla namazımda dua edeyim, dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) de:

"Ey Allah'ım! Ben nefsime pek çok zulmettim. Senden başka günahları bağışlayan kimse yoktur.Tarafı ilahinden bir mağfiretle beni bağışla, bana acı, şüphesiz ki sen bütün günahları bağışlayan, pek çok merhamet sahibisin de" buyurdu.

Buhari'de zikredilen bu duadan başka Resulul­lah (s.a.v.) seyyidü'l-istiğfar olarak bilinen duayı irad buyurmuştur:

"Ey Allah'ım, sen benim Rabbimsin, senden baş­ka ilah yoktur. Sen beni yarattın. Ben senin kulunum. Ben sana verdiğim ahid ve vaadime gücümün yettiği kadar sadık kalacağım. Yaptığım kötü eylemlerden sana sığınırım. Bana verdiğin nimetlerden ötürü ve gü­nahlarımdan sana sığınırım. Beni bağışla! Şüphesiz ki senden başka günahları bağışlayacak kimse yoktur."

Kur'ân-ı Kerim'de, Allah'ın "Gafur" sıfatı 91 defa zikredilmiş; iki ayette tek başına geçmektedir. Bunlar: "Ve hüve'l gafuru'r-rahîm","ve hüve rahimü'l-gafûr", "ve hüve'-gafûr'ul-Halim", "ve hüve halimu'n-gafûr", "ve hüve1-azizul-gafur", "ve hüve'l-gafûru'l-vedûd", "ve hüve'l-gafuru ş-şekûr" şeklinde geçmektedir. 917

Allahu teâlâ'nın mağfireti çoktur. Mağfiret, Allah'ın yarlığamasıdır. İsm-i şerifteki çokluk ma'nâsı i'tibâriyle bir ku­lun kusuru ne kadar büyük ve çok da olsa yine saklar. Meydana koyup ta sahibini rezil ve rüsvây etmez demek olur. Bu ma'nâ (Ğaffâr) ism-i şerifinde daha geniştir. Aynı maddeden bir de Ğâfîr ism-i şerîfi vardır ve bu üç isim arasında ma'nâca şöyle bir fark da beyan edilmiştir, Ğâfîr, umumiyet i'tibâriyle kötü ve yüz kızartıcı sözleri ve işleri örten demektir. Bu sayede in­sanlar biribirini seviyor, emniyet ve i’timad ediyor. Öyle ya, benim gizli kabahatlarım, iğrenç düşüncelerim aşikâr olsa, Cenâb-ı Hak onları örtmeyip de, meydana koysa, herkes ben­den selâmı-kelâmı keser ve kaçardı. Senin de öyle., bütün in­sanların da böyle.. Şu halde Ğâfîr isminin hükmü olmasaydı "İnsan topluluğu" diye ortada bir cemiyet bulunmazdı.

Ğafûr ism-i şerifinde çirkinliklerimizi meleküt âlemin­den de saklamak vardır.

Melekût âlemi: Ruhanîler, melekler ve diğer göze görün­meyen nûrânî ve ecsam-ı lâtife sınıfı demektir. Melekût, nâsut'un zıddıdır. Nâsut, maddî cisim taşıyan insanlık ve dün­ya âlemidir. Dünyâ âleminde herkes birbirine saygı gösteri­yorsa, bu hal Allahu teâlâ kusurlarımızı sakladığı içindir. Fa­kat nâsut âleminin göremediğini melekût âlemi görür. Me­lekût âlemine sefer ettiğimizde, onlardan da aynı hürmet ve riâyeti görmek için, kusur ve kabahatlerimizin onların naza­rında da kapalı kalması lâzımdır, işte melekût sakinlerine kar­şı da kusurlarımızı örtmesi i'tibâriyle Allahu teâlâ "Ğafûr"dur. Sonra, insan gizli kalmış kabahat ve kusurların­dan dolayı başkalarına karşı hicap duymazsa da kendi nefsine karşı mahcuptur. Herkes kendi iç âleminde, vicdanında yaptığı kötülüklerden müteessir ve müteezzîdir. insanı bu ezadan kurtarmak için, kabahatlarını kendi nazarından da örtmek, yâni kabahat sahibine kabahatlârını bütün bütün unutturmak lûtfu vardır, işte bu i'tibârla da Ğaffâr'dır. Allah'ım ne büyüksün, ne kerîmsin!

Sevgili okuyucu: İçimizi gıcıklayan nefsânî ve şeytanî arzuların bir düziye tehacümü, bir taraftan hevesâtımız karşısında zaafımız, diğer taraftan çok defa ayağımızı kay­dırır, bizi günahkâr eder. Bu yüzden Allah'ın mağfiretine ih­tiyâcımız hiç kesilmez. Allah'ın mağfireti ise boldur. Hiçbir isteyici bundan boş dönmez. Yalnız mühim olan cihet Yaptı­ğımız kötü işlerden dolayı yürekten bir nedamet acısı duymak ve bu acının tazyiki iledir ki, "Yâ Rab! Mağfiretini dile­rim.." diyebilmektir. 918

35. EŞ-ŞÂKİR, EŞ-ŞEKÛR

Az îyîliğe çok mükâfat veren,919 kendi rızâsı için yapılan iyi işleri daha ziyadesiyle karşılayan. 920

"Muhakkak ki O (Allah) çok çok bağışlayan, çok karşılık verendir." 921

Şekûr, yapılan ihsanı açığa vurma manasına ge­lir vee sadece Cenab-ı Hakk'a mahsustur. O, çokça sena edilmeye layıktır. Öyle ki Sübhan Tealâ, az bir taata pek çok dereceler lütfeder. Cenab-ı Hak Tealâ, sayılı günlerde yapılan amele ahirette sınırsız nimet­ler verir.

Kur'ân-ı Kerim'de eş-Şekûr dört defa geçmektedir.

1. "Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphe­siz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir." 922

2. "(Cennette şöyle) derler: Bizden tasayı gide­ren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok ba­ğışlayan, çok nimet verendir." 923

3. "Kim bir iyilik işlerse onun sevabını faz­lasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir."924

4. "Allah çok mükâfat verendir, ceza vermek­te acele etmeyendir." 925

Şükür; iyiliği iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Alla­hu teâlâ'ya karşı kulun yapması gereken bir vazifedir. Çünkü Allah onu yaratmış ve sayısız ni'metlerine müstağrak kılmış­tır ve bu ni'metlere karşı kullarını şükran veya küfran yollarından herhangi birini seçmek üzere serbest bırakmıştır.

Kul şükrederse Allah onun şükrünü karşılıksız bırakmaz. Kul serbestliğini şükür yolunda kullanır; elindeki ni'metleri Allah'ın razı olacağı bir surette sarfederse, Allah onun da şük­rünü karşılıksız bırakmaz, iyiliği daha geniş iyiliklerle karşı­layarak ni'metini arttırır, iyiliklerin çoğalmasına meydan ve­rir, çünkü Allahu teâlâ Şekûr'dur. Ni'met, esasen kendisinin olduğu halde, şükreden kullarına mahz-ı lûtfundan, ni'metlerini arttırarak şükür muamelesi yapar. 926

Şükran Yolunu Tutanların Alâmetleri Ve Akıbetleri:

Kendilerine gelmiş olan ni'metleri, sebeplerden, vasıta­lardan değil, ancak Allah'tan olduğunu i'tiraf ederler. Çünkü onlar hediyeyi getiren uşaklara değil, gönderen efendiye bakar­lar. Gönüllerinden inanmışlardır ki, ni'meti yaratan, kısmet eden, gönderen, onunla meşgul olacak kuvvetleri, sebepleri veren, tertip eden ancak Allah'tır. O halde teşekkür edilmeye lâyık olan O'dur.

Şükran yolunu tutanlar, vücutlarının her uzvunu ne iş için yaratılmışsa ancak o işlerde çalıştırırlar. Meselâ, neslin tesel­sül ve devamı için ihsan edilmiş bir uzvu, neslin kuruması için kullanmadıkları gibi, hakikatlerin keşfi ile Allah bilgisi kazanmak için bahşedilmiş akıl ve zekâ nurunu, mefsedetler tervici ve hakların iptali için kullanmazlar. Allah'ın verdiği her ni'metin kıymetini bilir ve o ni'metten kendi heveslerine göre değil, Allah'ın irâdesine ve rızâsına göre faydalanırlar. Allahu teâlâ Şekûr olduğu için, verdiği ni'meti kötüye kullan­mayan bu sadakatli kullarını sever. Sevdiği için onlara yardım eder. işlerinde muvaffak kılar, ni'metlerini de arttırır. Çünkü, şükrü yerine getirilen ni'metleri arttıracağına dâir Allah'ın kat'î va'di vardır.

Bunlar da gelmiş olan ni'metleri örterler. O ni'metlere dâir ağızlarından bir kelime olsun işitilmez. Halleriyle, tavırlarıyle güya kendilerine böyle bir ni'met verilmemiş gibi davra­nırlar. Hak yoluna bir para sarfetmezler, fakat şeytan yoluna hiç gözünü kırpmadan binlerce lira dökerler... Böylelerine “Kâfir-i ni'met” denir ki, nankör demektir. Allah verdiği ni'metlere karşı bu suretle nankörlük edenleri sevmez. Sev­mediği için onları himaye etmez. Kendi nefisleriyle, arzularıyle başbaşa bırakıverir. Onlar da hevâ ve heveslerine kapılır. Bütün ni'metleri o uğurda çürütürler. Zarardan zarara, felâket­ten felâkete uğrarlar. Eğer bu zarar ve felâketlerden de akıllanmazlarsa kapıldıkları bu hevâ ve heves cereyanları onları niha­yet ebedi helak ve hüsrana sürükler ve bitirir. Böyle bir akı­betten Allah'a sığnırız. 927



Kula Gereken Şey:

Sıhhatini korumak, mevkiini kuvvetlendirmek için, Alla­hu teâlâ'ya şükretmesini bilmek ve elinden geldiği kadar bunu yerine getirmektir. Sermâyesinin tükenmemesini, bilâkis ço­ğalmasını isteyen ticarethane sahipleriyle, müessesesinin yıkılmamasını, bilâkis uzun ömürlü olmasını isteyen fabrika­törlerin dikkat nazarlarını çekerim. Bu işin hakikî sigortası budur. 928




Yüklə 2,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   81




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin