38. EL-HAFÎZ
Koruyup gözeten, dengede tutan, 954 yapılan işleri bütün tafsilâtiyle tutan, her şeyi, belli vaktine kadar âfât ve belâdan saklıyan. 955
"Şüphesiz Rabbim her şeyi gözetendir."956
Lügatta; "hafz" kökünden koruma ve unutmamak demek olan "el-Hafız" eşyayı zeval bulmaktan tutan, saklayıp koruyan demektir.
Bütün noksanlıklardan münezzeh her şeyi koruyan, gözeten "hafiz" bir şeyi yok olmaktan korumak manasına "hıfz" kökünden gelmektedir. Sübhan Tealâ yeryüzünde ve gökyüzündeki her şeyi koruyup, kalmasını murad ettiği kadar baki bırakıp, zevale erdirmeyen ve bozmayandır.
Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
"Onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez." 957
"Ve (göküyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk" 958
Buradaki "hıfz" gerçek manada korumak manasına gelmektedir. Allah, kullarını helak edecek şeylerden korur, şerrin altetmesinden korur.
Allah (c.c), "Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır."959 Buyurmaktadır ki burada onun emriyle koruyucular var demektir.
Allah (c.c), mahlukâtı amelleri ve sözleri üzere korur, kalplerindeki niyetleri bilir. Ondan hiçbir şey gaib olmaz, hiçbir gizli şey ona gizli kalmaz.
Yüce Allah, dostlarını koruyup, onları günah bataklığına düşmelerinden muhafaza buyurur. Şeytanın tuzaklarından, onun şerrinden; fitnesinden salim olmaları için onları muhafaza eder.
"El-Hafîz" ism-i şerifi Kur'an-ı Kerim'de üç kere geçmektedir.
1 "Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetendir.”960
2. "Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır." 961
3 "Allah'tan başka dostlar edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin." 962
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Doğrusu benim Rabbim her şeyi koruyup gözetendir." 963
"el-Hafîz"in iki anlamı vardır:
Birincisi; kullarının yaptığı hayır ve şer, itaat ve isyan her şeyi eksiksiz ve yanlışsız kaydedip hesaba çekmek üzere saklayan ve muhafaza edendir. O'nun ilmi, kullarının gizli ve açık bütün amellerini kuşatır. Bunları Levh-i Mahfuz'da yazmıştır. Kullarının yaptıklarını kaydetmek üzere Kirâmen Kâtibin isimli melekleri görevlendirmiştir. "Onlar sizin bütün yaptıklarınızı bilirler." O'nun muhafaza etmesinden çıkartılan bu anlam Allah'ın açık ve gizli, kulların bütün ahvalini bilmesini, Levh-i Mahfuz'da ve meleklerin elindeki sahifelerde bunların yazılmasını, miktarlarını, eksiğini yükseğini, ceza ve mükafatlarını bilmesini sonra lütuf ve adaletiyle onlara gerekli karşılığı vermesini kapsar.
"el-Hafîz"ın ikinci anlamı Allah Teâlâ'nın kullarını hoşlanmadıkları her şeye karşı korumasıdır. O'nun yaratıklarını koruması da iki türlüdür: Genel koruma, özel koruma.
Genel Koruma; Allah Teâlâ'nın yaratıklarını, güçlerinin yeteceği ve niyetlerine aldıkları şeyleri onlara kolaylaştırmak suretiyle koruyup gözetmesidir. Onlar O'nun hidayetine ve kendi maslahatlarına uygun şeylere Allah'ın irşadı ve şu ayet-i kerimede işaret ettiği genel hidayeti sayesinde ulaşırlar:
"Bizim Rabbimiz herşeye hilkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra onu hidayet edendir." 964
Yani herbir yaratığı kendisi için takdir edilen ve hükmedilen yemek, içmek ve nikahlanmak gibi aslî ihtiyaçlarına ve pek çok zararlı ve hoşa gitmeyen şeyleri onlardan uzaklaştırmak gibi bunları elde etmenin sebepleri konusunda çalışmaya yönlendirir. Bu tür koruyup gözetmenin içine iyi insanlar da girer kötü insanlar da girer. Hatta hayvanlar ve diğer varlıklar da bu korunmanın kapsamı içindedir. O, gökleri ve yreri yok olmaktan koruyandır. Yaratıklarını nimetleriyle koruyup gözetir, insanlara, koruyucu melekler görevlendirmiştir. Onları Allah'ın emrinden korurlar. Yani onları kendilerine zarar verecek her şeye karşı savunurlar. Allah'ın koruması olmasaydı yanıbaşlarında cerayan eden bu felaketler onlara da zarar verebilirdi.
İkincisi; O'nun kendi dostlarını özel olarak korumasıdır. Yukarıda zikredilenlerden başka Allah Teâlâ, dostlarını, onların imanlarına zarar verecek, kesin inançlarını sarsacak şüphe fitne ve şehvetlerden korur. Bu tür şeylerden onları uzak tutar ve onları selamete çıkarır. Allah Teâlâ onları-insan ve cin düşmanlarına karşı da korur. Onlara yardım eder ve düşmanlarının tuzaklarına karşı onları savunur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Allah şüphesiz inananları savunur."965
Bu, dinlerinde ve dünyalarında onlara zarar verecek her şeyin defi hususunda geneldir. Kulun imanına karşılık Allah'ın lütfuyla onu korumasıdır. Bir hadis-i şerifte:
"Allah'ı gözet ki, Allah da seni koruyup gözetsin."966
Yani emirlerine sarılmak, yasaklarından kaçınmak, koyduğu sınırları çiğnememek suretiyle Allah'ı gözet ki Allah da senin canını, malını, dinini, çoluğunu çocuğunu ve lütfundan sana verdiği herşeyini koruyup gözetsin967
Allahu teâlâ, insanlar tarafından yapılan hiçbir şeyi kaçırmaz. iyiden, kötüden, insanların yaptıkları bütün işleri, konuştukları bütün sözleri, kafalarındaki bütün niyetleri ve düşünceleri bir bir bilir, hiçbirini unutmaz, hiçbirinde yanılmaz başkalarına karıştırmaz. O'nun için, yapılan kötülüklerın hiçbir zerresi kaybolmaz, yapan cezasını bulur. 968
Allahu Teala Kâînatı Muhafaza Buyurmaktadır
Gökleri, yeri ve kamu yaratılmışları, ta'yin edilen ömürlerini tamamlayıncaya kadar, her türlü âfât ve belâdan muhafaza buyurmaktadır. Bu sâyededir ki fezâlar içinde ölçüye sığmaz bir hızla uçuşan sayısız ecrâm," birbiriyle çarpışmadan, herbiri Kendi hududu içinde yüzmektedir. Allahu teâlâ, her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu da El-Hafîz ism-i şerefinin tecelliyâtındandır. Bir hayvan kimyevi tahlil raporuna muhtâc olmadan, kendine muzır olan otları bilir ve yemez.
İnsanlara da mızır olan şeyleri haram kılmıştır. Meselâ, halâl, zülâl bir yemek ekşir veya bozulursa, bir ekmek yanar-haram olur. Çünkü onlar artık gıda maddesi olmaktan çıkmış, uzviyeti zehirliyen muzır şeyler haline gelmiştir. Allah, insanların maddi varlıklarını zehirleyen bu kabil şeyleri, fuhşu, alkolü ve benzerlerini haram kıldığı gibi, ma'nevî varlıklarını zehirleyen dalâleti, sapıklığı, cahilliği ve benzerini de haram kılmıştır. 969
Haram, Helâl Sınırlarını Gözetmeyenler:
İnsanları maddî' ma'nevî zararlardan; zulmetlerden muhâfaza için; akıl, fikir, basîret vermesi, peygamberler göndermesi, kitaplar indirmesi, helâli, haramı bildirmesi hep bu ism-i şerifin hükmü olarak şükrü ödenmez ni'metlerdir. Hem Allah ister ki, insanlar bu ni'metlerden faydalansınlar. Nankörlük etmesinler. Onun için Allah, bunlardan faydalanmak isteyenlerin hafizıdır. Onları günahlara dalmaktan, sapıklara uymaktan, her türlü kötünün kötülüğünden muhafaza buyurur. Fakat, ni'metlere karşı körlükte isrâr ile inkâr ve şirk bataklarına sapan nankörler, kendi arzuları ile Allahu teâlâ'nın hıfz ve himayesinden yüz çevirmişler demektir. Onun için onlar hakkında El-Hafîz ismiyle muamele buyurmaz. Er-Rakîb ismi ile muamele buyurur. Onların gözlerini ve kalplerini çevirir, körlük ve dalâlet yaratır. Karanlıklara bırakır ve bir daha onları nûra çıkaracak bir dost ve muhafız da bulunmaz. Bu nasipsizler Allah'ın verdiği imkânlardan faydalanmağı arzu etmediklerinden mes'uliyet kendilerine aittir. 970
Kula Gereken Şey:
Allah'ın ihsan ettiği muhafaza vâsıtalarını iyi kullanmak, yaptığı iyiliklerin veya kötülüklerin bir zerresinin bile kâybolmıyacağına ve günün birinde önüne çıkacağına inanarak, iyilikleri çoğaltıp, kötülüklerden sakınmaktır. 971
Dostları ilə paylaş: |