41. EL-CELÎL
Azamet, 1005 celâlet ve ululuk sahibi. 1006
"Celâl ve ikram sahibi Rabbinin adı çok yücedir." '1007
Bütün celâl sıfatlarıyla muttasıf olan Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, azamet ve ikram sahibidir. Kudreti celil olan Allah ariflerin kalplerindedir.
Celil, uzun ömürlü olmak, büyüklük ve azamet sahibi anlamlarına gelen "celâl" mastarından gelmekte olup, "şanı yüce izzet ve azamet sahibi" manasına gelen bu kelimeden türemiştir. Allah, hiçbir kayıt ve kıyas söz konusu edilmeden mutlak azamet sahibi mertebesi en yüce olan zattır ve O, emir ve nehye tek müstehak olandır. Yaratan (c.c.)'ün, yarattığı kimselere emretmesi en geçerli haktır. Ve daima ona itaat gereklidir. O'nun dışında büyük her şey küçüktür. Her yüce ve yüksek sayılan onun yanında bir hiçtir.
Lügatta, "Celâlullah" onun azameti demektir. Bundan dolayı bir şey olduğunda "senin büyüklüğünden dolayı yaptım" yani senin yüzünden yaptım demektir.
"Celle", "kadri kıymeti büyük, azameti şanı, yüce ve ulu olan" demektir. O, mertebesi yüce olandır.
Bundan dolayıdır ki "Celil" ismi şerifinin sadece Allah hakkında kullanıldığını görüyoruz.
Cenab-ı Hakk'ı bu isimle de çağırmak caizdir. 1008
Evet, celâlet ve ululuk Allah'a mahsustur. O'nun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür, fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim i’tibâriyle veya yaşlılık i'tibâriyle değildir. Allah'ın varlığı büyüktür. Zamanlarla ölçülmez; mekânlara sığmaz, bununla beraber her yerde, her noktada hâzır ve nazır. Allah'ın ilmi büyüktür. O'nun bilmediği, bilmeyeceği birşey yoktur. Nasıl olsun ki, her şeyi yaratan O'dur. Kudreti büyüktür; her şeyi ve her zerreyi kudretiyle kuşatmıştır. Rahmet ve keremi büyüktür. Afv ve gufranı büyüktür. O, unutmayan Âlim, yorulmayan Kâdir'dir. Hazîneleri tükenmeyen Zengin, emir ve fermanı her yerde yürüyen Hükümdar'dır, ortağı olmayan Mâlik, veziri bulunmayan Melik'tir. Soruyoruz:
“Hürmet ve ta'zîm kimlere karşı yapılır?”
“Büyüklere karşı.”
“Büyüklüğün alâmeti nedir, ne ile ölçülür?”
“İlim, kudret, bütün kâinatı kaplayan merhamet gibi sıfatlarla ölçülür. Bunlardan yalnız bir sıfatın bulunması bile kâfidir büyüklük için. Allahu teâlâ bildiğimiz, bilmediğimiz, bütün büyüklük sıfatlarının sahibidir. Mahlûkatta gördüğümüz bütün büyüklük sıfatları da O'nun bir emânetidir. Dilediğine verir, dilediğinden alır. O halde sevilecek, emir ve fermanı her şeyin, her hatır ve nüfuzun, her arzu ve hevesin üstünde tutulacak tek varlık sahibi de ancak Allahu teâlâ'dır. 1009
Kula Yaraşan Şey:
Böyle bir celâlet ve ululuk sahibine intisap şerefiyle büyük kazançlar elde edeceğini düşünerek emirlerini yerine getirmek, büyük kayıplara uğrayacağını düşünerek de rızâsına muhalif şeylerden sakınmaktır. Meselâ, terfî ve tecziyemiz, ticâret hayâtımız ve kredimiz, emrinde bulunan bir şahsa karşı hislerimiz, muamelelerimiz nasıldır? Onun hoşlanmadığı bir işi yapabilir miyiz? Memnun kalmıyacağı bir sözü söyliyebilir miyiz? Yâhud onun sevmediği insanlarla dostluk samimiyeti içinde yaşıyabilir miyiz? İşte bu maddî bir temsildir. Bir insan muhakkak surette bilirse ki, her hayrın, her kemâlin sahibi ancak Allah'tır; her ümidin, her emelin tahakkuku ancak O'nun irâdesine bağlıdır; yaşaması, ölmesi, kazanması, kaybetmesi, velhâsıl her işi yalnız O'nun bir tek emri altındadır; artık o insanın ruhu, fikri, kalbi, cismi tamamen O'nunla, O'nun sevgisiyle, O'nun korkusuyla dolmuş olur. Yalnız O'nu sever, yalnız O'ndan korkar. Gerçi O'ndan başka, O'nun sevdiklerini, O'nun yolunu göstermek üzere gönderdiklerini, O'nu sevenleri, O'nun sev dediklerini de sever, fakat bütün bu sevgiler onlar için değil, hep Allah için, Allah yolunda ve Allah rızâsı uğrundadır. Onun için, yine bütün sevgiler Allah'a râcîdir. 1010
42. EL-KERÎM
Fazilet türlerinin hepsine sahip,1011 Keremi bol. 1012
Allah hakimlerin hakimi, her şeyden müstağni, fazilet türlerinin hepsine en çok layık, dilediğine, dilediği kadar; dilediği şekilde, hiçbir sorguya tabi tutulmaksızın, istenildiği zaman bol bol ihsanda bulunur.
Nitekim Resulullah (s.a.v.):
"Allah ismi aziz (yegane galib); güzel ahlakı seven, kerim (fazilet türlerinin hepsine sahip), beyinsizlere ise buğz edendir" buyurmuştur.
Karşılık beklemeksizin bol bol veren, atiyye ve ihsanda bulunan demektir, demişlerdir. Hak Tealâ'dan bize hayırlı lütufta bulunmasını niyaz ediyoruz. Şüphesiz ki O'nun her şeye gücü yeter. Bu kelime Allah ona ikram etti. Ona lütufta bulundu, ona takva ile ihsanda bulundu. Onu günahlardan koruma lütfunda bulundu şeklinde kullanılır.
Dilciler; "Kerim", "krm" kökünden gelip şeylerden münezzehtir. O ikramın en yücesidir, gibi cümleler de kullanılır.
Kerim aynı zamanda cömert manasında da kullanılır. Ve "O kavminin en comertidir" denilir. Bir hadiste:
"Size bir kavmin cömerti gelirse ona ikramda bulunun" buyurulmuştur.
Bir müslüman bu sıfatla güzelleşir ve sehavetle vasıflanır.
Resulullah (s.a.v.):
"Üzüm ağacı hakkında "el-Kermü" tabirini kullanmayın, şüphesiz ki "kerm" (cömert), müslüman bir kimsedir" buyurmuştur.
Yine Peygamberimiz (s.a.v.):
"Sehavet sahibi cömert bir kimse Allah'a, insanlara ve cennete daha yakın, cehennemden ise uzaktır. Cimri ise Allah'tan da insanlardan da cennetten de uzak; cehenneme daha yakındır" buyurmuştur.
Her şeyden müstağni, fazilet türlerinin hepsine sahip olan Allah:
"Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on misli vardır" 1013 buyuruyor.
"Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır." 1014
İşte bunlar dünya hayatındaki iyiliklere karşılık ecirlerdir. Fakat Allah'ın lütuf kapısı açıktır. Allah için İhlâs ile yapılan amele Allah katında kat be kat ecir vardır.
"Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın ilmi geniştir." 1015
Bu ziyade, büyük ecir bazen sınırsız olabilir.
"Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir."1016
"Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza, görür. Kim de kadın veya erkek, mü'min olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir." 1017
Bu ne güzel hesap! Bu ne büyük ecir! Bu mükâfatlar ancak cömert ve fazilet sahibi Allah tarafından verilebilir.
Bilakis Kerimu'l-avf olan Cenab-ı Hak'tan bundan daha fazlasını umuyor, bu güzel vaadler karşısında Allah'a ziyadesiyle hamdediyoruz. Cenab-ı Hak vadediyor:
"Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." 1018
Nebi (s.a.v.) Allah'ın afv ve keremine dair bundan daha fazlasını haber vermiştir. Peygamber (sav):
"Şüphesiz ben cennet halkının sonunun cennete girmek olduğunu, cehennem halkının sonunun ise cehennemden çıkmak olduğunu biliyorum. Bir adam getirilir ve O'nun küçük günahlarından vazgeçin, büyük günahlarını ise kaldırın" denilir. Bunun üzerine onun küçük günahlarından vazgeçilir ve:
“Şu gün şöyle şöyle bir fiil işledin. Veyahut şu şu gün şöyle şöyle bir amel işledin mi?” diye sorulur. O da:
“Evet,” der. Günahının inkar edilmesine güç yetiremez, O büyük günahlarının affedilmesini ister. Bunun üzerine
“Senin her kötülüğünün karşılığında iyiliğin var,” denilir. Bunun üzerine kul,
“Rabbim ben burada gördüklerimi şurada işledim" der." Ravi diyor ki; ,
"Andolsun ki Resulullah'ı, bu esnada gülerken gördüm. Öyle ki onun azı dişleri göründü."
Allah hakkında kullanılan ululuk ve mutlak kerim anlamındaki "kerim" lafzı Kur'ân-ı Kerim'de iki yerde geçmektedir.
"... Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük yapana gelince; o bilsin ki, Rabbimin hiç bir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir." 1019
"Ey insan, ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?" 1020
Resulullah (s.a.v.) ayette geçen "insanı aldatan şeyin" onun bilgisizliği olduğunu açıklamıştır. Doğrusu insanı aldatan şey "insanın kendi ahmaklığı ve şeytanın aldatmasıdır", denilmiştir. Bunun için "kovulmuş şeytanın şerrinden her şeyi bilen ve işiten Allah'a sığmıyoruz" deriz.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kerimlerin en kerimi, avfı bol Ekremü'l-Ekremin'dir. 1021
Allahu teâlâ bâzı kulları hakkında keremiyle, bâzı kulları hakkında da intikâmiyle muamele buyurur, emir ve irâde O'nundur, O'na hesap soracak, niçin böyle ettin diyecek bir kudret yoktur. Allahu teâlâ Kerîm'dir, muktedirken affeder, va'd edince sözünü yerine getirir. Allah, iyilik edenlere mükâfat va'd etmiş ve bu va'd, kullar için bir hüccet olmuştur. Allah'ın bu va'dini yerine getirecek iyiler, behemehal mükâfatını bulacaklardır. Bir de tehdit ma'nâsına (vaîd) vardır. Allah, kullarının kötülük yapıp da mücâzât görmelerine razı olmadığı için, kendilerini azâb ile tehdit etmiştir. Vaîd budur. Bu vaîd hükmünce, günah yüküyle huzuruna gelen kulların hepsi de azâb ile mahkûm olmak îcâb ederken, O dilediğini adliyle muaheze eder, dilediğini keremiyle afveder. Demek ki, bâzı kulları hakkında vaîdini infaz etmemesi de O'nun lûtf ve keremidir.
Yine O'nun lûtf ve keremidir ki, bâzı kullarına umduğundan ziyâde ihsan eder. Çok meşakkatli olmayan bâzı ibâdetlere, yine o cinsten kat kat meşakkatli olanların sevabından daha çok bir sevab tahsis buyurur. Nitekim bâzı zamanlarda, bâzı mekânlarda yapılan bir ibâdete diğerlerinden fazla sevap tahsis edilmiştir. Meselâ, mübarek gecelerde ve Harem-i Şerif gibi mübarek yerlerde yapılan ibâdetler imtiyazlıdır.
Kendine sığınan düşkünleri, kimsesizleri reddetmez. Huzuruna çıkmak için vâsıtalar aranmasına da müsâade etmez. Yarın, hesab ve muhakeme gününde, bâzı kullarını inceden inceye hesaba çektiği halde, bâzılarını da hafifçe geçiverir. Bütün bu saydıklarımız, mahzâ Allah'ın keremi eseridir. Bu gibi tahsisat da
(Yef alü'llâhü mâ yeşâ'ü ve yakümü mâyürîd) hükümlerindendir; başka sebeb de aranmaz. Bunların hepsinde, ancak Allahu teâlâ'nın kendi bildiği hikmetleri vardır. 1022
Allahu Teâlâ'nın Kerim İsminden Nûr Ve Feyz Alan Bahtiyar Kullar:
Ferde veya cemiyete karşı, iyi bir iş yapamadıkları gün ferah olmazlar. Burada şu noktayı nazar-ı dikkate arzetmek isteriz: Bilindiği gibi, iyilik yapanlar çok taciz edilir, katlanmak büyüklüktür. Meyvesiz ağaca kimse taş atmaz, meyvalı ağaca atarlar, yâni zahmet verirler, iş bitiren, iyilik seven rahatsız edilir. Çünkü uzaktan, yakından dilek sahipleri etrafına üşüşür. Bilinmelidir ki, bu, Allah'ın büyük bir iltifatıdır, teşekkür etmek lâzımdır. Çünkü Allah, kulunu bu hizmetine kabul etmekle, onun şerefini arttırmıştır. Acizlik getirmemeli. Bir de kat'iyyen gurura sapmaman, bu tehlikelidir. Düşünmelidir ki, Allahu teâlâ bu şerefi hiç vermeseydi veya vermişken geri alsaydı, kul bu imkânları nereden bulacaktı?
Allah'ın lûtf ve keremine karşı, kişinin ümitsizliğe kapılması da tehlikelidir. Bunun için bir adam ne kadar kötü, ne kadar günahkâr olursa olsun Allah'ın afv ve kereminden ümitsizliğe düşmesi doğru değildir -küfür üzerinde ölmedikçe- çünkü ümitsizlik ancak leîm olanlara karşı duyulur ve meselâ, bu adam leîmdir, bundan asla hayır gelmez denir. Allahu teâlâ ise kerîmlerin ekremi, leîmlerin düşmanı, rahimlerin erhamıdır. 1023
Dostları ilə paylaş: |