El-Mîzân Tefsiri Allâme Muhammed Hüseyin tabatabai Cilt-1



Yüklə 6,68 Mb.
səhifə5/48
tarix04.01.2019
ölçüsü6,68 Mb.
#90080
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   48

Bakara Sûresi / 6-7 .......................................................


 

6- Hiç kuşkusuz, şu kâfirleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar

için birdir; onlar inanmazlar.

 

7- Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde



de perde vardır ve onlar için büyük bir azap vardır.

 

AYETLERİN AÇIKLAMASI


 

"Hiç kuşkusuz, şu kâfirleri..." Bunlar, inkârlarını sürdüren ve gerçeği

kabul etmeme duygusu karakteristik bir özellik olarak kalplerine

yerleşmiş bulunan kimselerdir. Uyarmakla uyarmamanın, onlar

açısından fark etmediği şeklindeki nitelendirilişleri bunu gösteriyor.

Bu ifadeyle Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinin ve Mekke

kentinin koda-manlarının kastedilmiş olması uzak bir ihtimal değildir.

Çünkü bunlar, inatçılıklarını sürdürmüş ve dinin mesajı karşısındaki

katı tutumlarından vazgeçmemişlerdi. Bedir Savaşında

ve başka yerlerde Allah onları helâk edene kadar da inanmamaya

devam etmişlerdi. "Onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için

birdir; onlar inanmazlar." ifadesinin bütün kâfirler hakkında söz

konusu olamayacağı da, bu ihtimali pekiştirmektedir. Aksi takdirde

hidayet kapısının kapalı olduğunu söylememiz gerekir. Oysa

Kur'ân açıkça bunun aksini ifade ediyor.

 

Ayrıca bu tür ifadeler, Mekke inişli Yâsîn suresi ile Medine döneminin



ilk başlarında inen Bakara suresinde yer alır. Bu ayet inerken

de henüz Bedir Savaşı meydana gelmemişti. Dolayısıyla,

gerek bu ifadede ve gerekse başka yerlerde geçen "kâfirler" sözüyle,

Peygamberimizin gönderilişinin ilk dönemlerinde Kur'ân'a

muhatap olan Mekke kodamanlarının kastedilmiş olması güçlü

 

Bakara Sûresi / 6-7 ....................................................... 107

 

bir ihtimaldir. Ancak bunun aksini gösteren bir karine olduğu yerlerde



durum değişir. Benzeri bir durum da "iman edenler" ifadesi

için geçerlidir. Aksine bir karine yok-sa, genelde bu ifade ilk Müslümanlara

yönelik olarak kullanılmıştır. Onlar, bir onurlandırma

olarak böyle bir hitaba özgü kılınmışlardır.

 

"Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de



perde vardır..." İfadenin akışı içinde meydana gelen değişiklik (yüce

Allah'ın kalpleri mühürlemeyi kendisine, gözlerin önündeki perdeyi

de onlara izafe etmesi) gösteriyor ki, onların gerçeği görmelerine

engel olan, biri kendilerinden, diğeri de kâfirlikleri ve fasıklıklarından

dolayı yüce Allah'tan, iki perde vardır. Onların tüm

amelleri, bu iki perde arasında meydana geliyor. "Allah... örnek



vermekten çekinmez..." [Bakara, 26] ifadesini ele alırken konuya ilişkin

bazı açıklamalarda bulunacağız.

 

Şunu da hatırlatalım ki, tıpkı iman gibi, küfür de güçlü veya



zayıf olmaya elverişli bir niteliktir. Onun da, tıpkı iman gibi, değişik

sonuç-lar doğuran farklı dereceleri, mertebeleri vardır.

 

AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI



 

el-Kâfi'de, Zübeyrî'den şöyle rivayet edilir: "İmam Sadık'tan

(a.s), Allah'ın kitabında kaç çeşit küfürden söz edildiğini sordum,

şöyle cevap verdi:

"Allah'ın kitabında beş çeşit küfürden söz edilir: [1 ve 2] İnkâr

anlamında küfür ki bunun iki çeşidi vardır. [3] Allah'ın emirlerini

terk etme anlamında küfür. [4] Uzaklığı bildirme, ilişkiyi kesme,

tanımama anlamında küfür. [5] Nimete karşı nankörlük etme anlamında

küfür."

"İnkâr anlamındaki küfür, Rablık makamını inkâr etmektir.

'Rab yoktur, cennet ve cehennem yoktur.' diyenlerin sözü gibi. Bu,

zındıklar zümresine mensup iki grubun sözüdür. Bunlara dehrîler

de denir. 'Bizi yok eden ancak zaman (dehr)dır.' [Câsiye, 24] dedikleri

için bu adı almışlardır. Bu anlayış, düşünme ve araştırmaya

gerek duymadan, bu böyledir, böyle olur, diyerek kendini rahatlamaya

çalışan bir zihniyetin ürünüdür. Nitekim yüce Allah onlar

hakkında, 'Onlar sadece zannediyorlar.' [Câsiye, 24] buyuruyor. Yani,

herhâlde böyledir diyerek kendilerini avutuyorlar. Yine buyuru-

 

108 ........................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

 

yor ki: 'Hiç kuşkusuz, kâfirleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar



için birdir; onlar inanmazlar.' Yani, Allah'ın birliğini kabul etmezler.

İşte küfrün bir çeşidi budur."

"Küfrün ikinci çeşidi ise, bilerek inkâr etmektir. Bununla kastettiğimiz,

kişinin gerçek olduğunu kesin olarak bildiği hâlde bir

şeyi inkâr etmesidir. Yüce Allah onlar hakkında şöyle buyuruyor:

'Onların doğru olduğunu kesin bildikleri hâlde, haksızca ve böbürlenerek

onları inkâr ettiler.' [Neml, 14] Bir diğer ayette de şöyle buyuruyor:

'Daha önce kâfirlere karşı zafer umurlarken, o bildikleri,

tanıdıkları şey kendilerine gelince, onu inkâr ettiler. Artık Allah'ın

lâneti, inkârcıların üzerine olsun!' [Bakara, 89] İşte küfrün iki çeşidinin

açıklaması budur."

"Küfrün üçüncü çeşidi ise, nimete karşı nankörlüktür. Yüce Allah

bu durumu Hz. Süleyman'ın diliyle şöyle ifade etmektedir: 'Bu,



Rabbi-min lütfundandır; şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük

mü edeceğim diye beni sınamak istiyor. Şükreden, kendisi için

şükretmiş olur; nan-körlük eden de, bilsin ki, Rabbim müstağnidir,

çok kerem sahibidir.' [Neml, 40] Bir diğer ayette de şöyle buyuruyor:

'Andolsun, eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi arttırırım

ve eğer nankörlük ederseniz, azabım pek çetindir.' [İbrâhîm,

7] Başka bir ayette de şöyle buyuruyor: 'Öyleyse beni anın ki, ben



de sizi anayım; bana şükredin, nankörlük etmeyin.' [Bakara, 152]"

"Küfrün dördüncü çeşidi de, yüce Allah'ın emirlerini terk etmektir.

Bu hususta yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Birbirinizin kanını

dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız,

diye sizden kesin söz almıştık. Sonra siz de bunu ikrar etmiş, siz

de buna tanık olmuştunuz. Ama siz yine birbirinizi öldürüyorsunuz,

sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz, onlara karşı

günah ve düşmanlık yapmakta birleşiyorsunuz, onları çıkarmak

size yasaklanmış iken esir olarak geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz.

Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr

mı ediyorsunuz?' (Bakara, 84)"

"Burada yüce Allah, emirlerini terk ettikleri için onları küfürle

nitelendiriyor, bir yönden de onları imana nispet ediyor. Fakat bu

imanlarını kabul etmediğini, bunun kendi katında onlara bir yarar

sağlamayacağını da şöyle vurguluyor: "Sizden bunu yapanın ceza-

 

Bakara Sûresi / 6-7 ....................................................... 109

 

sı, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet

gününde de azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızı

bilmez değildir.' [Bakara, 85]"

"Küfrün beşinci çeşidi ise, uzaklığı olmadığını bildirme, tanımama

anlamındaki küfürdür. Bunun örneği de yüce Allah'ın Hz.

İbrahim'in (a s.) diliyle aktardığı şu ifadelerdir: 'Sizi tanımıyoruz.



Siz, bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli

bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.'1 Burada Hz. İbrahim, biz

sizden uzağız, aramızda ilişki kalmadı, demek istiyor."

"Bir diğer ayette de şöyle buyuruluyor (şeytan, kıyamet günü

insanlar arasındaki dostlarıyla bir ilişkisinin olmadığını dile getiriyor):



'Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da tanımamıştım

zaten.'2 Bir diğer ayette de şöyle buyuruluyor: Siz, dünya hayatında

aranızdaki sevgi uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz.

Daha sonra kıyamet gününde birbirinizi tanımaz ve birbirinizi

lânetlersiniz. Varacağınız yer ateştir ve hiçbir yardımcınız

yoktur."3 [Usûl-i Kâfi, c.2, s.389, h: 1]

Ben derim ki: Bu hadis, daha önce de söylediğimiz gibi, küfrün

güçlülük ve zayıflık gösterilebilecek bir nitelik olduğunu açıklayıcı

mahiyettedir.

-------

1- Mümtahine, 4



2- İbrâhîm, 22

3- Ankebût, 25

 

110 ........................................ El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

 


Yüklə 6,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin