Gölpazarı'nda Doğa
Gölpazarı'nda toprağa gömülen tohumların arasında bir tek insanoğlunun hasadı ne vakte olacak bilinmez. Gayrısı hep baharda baş verir.
Gölpazarı'nda doğanın da, tarihi gibi öyle her bakana ilk bakışta kendini gösterme huyu yoktur. Biraz halini bilmek, ona göre bakmak gerek. Gölpazarı'nda, beğenmeyen oğluna almasın/kızını vermesin diye bir laf vardır. Biraz da o güvenle, Gölpazarı kendisine bakma zahmetini göstermeyene güzelliğini gösterip beğendirmeye çalışmaz. İnsan öyle umursamadan bakarsa, "ne olacak işte, dağlar tepeler dereler" görür. Oysa yakına gelince iş değişir...
Hiç umulmadık yerde hiç umulmadık bir çiçek baş vermiştir. Sıradan bir yolda ilerlerken yanıbaşınızda, bir japon filminden kaçmışa benzeyen bembeyaz çicekleriyle metrelerce devam eden kiraz bahçeleri kendini gösterir. Ya da insan, çiçeklerini sözleşmiş gibi aynı rüzgara döken şeftali ağaçlarının yanından geçerken, dönümlerce bahçeye serilen pembe halıya yakından bakmak ister.
"Bilmem hangi ilaç firması, zambak çiçeğinin özünü kullanırmış, bizim bahçeye eksek ya..."
Toprağa güven tam olunca, diksem olur mu olmaz mı, burada yetişir mi yetişmez mi soruları yok. Hiç akla gelmiyor çünkü cevabı belli.
Getirilen tohum toprağa ekilir, en başta söylenen kural işler...Bahar geldiğinde o yıl her yer bembeyaz zambaklar içinde. Çünkü firma özünü alıp çiçeği bırakıyor...
Bu hikayeler artar azalmaz...Arapderesi'nin bağları, Sakarya başındaki bahçeler, düzde ayrı dağ köylerinde ayrı meyve bahçeleri ve bilincinde olsun olmasın, toprağını kökü diye seven köyler...
Gölpazarını ev yapanlar
Dostları ilə paylaş: |