Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


{Âk›bet i kâr sebeb i inhizâm › Kad›zâde ‹brâhîm Pafla}



Yüklə 6,32 Mb.
səhifə36/72
tarix27.07.2018
ölçüsü6,32 Mb.
#60056
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   72

{Âk›bet i kâr sebeb i inhizâm › Kad›zâde ‹brâhîm Pafla}

Ammâ cümle gâzîlerimiz bütün gece uykusuz ve ac u zâc ve bir nân-pâreye muhtâc bî-tâb u bî-mecâl flems i hâr dahi cümlemize harâret verüp [103b] bu sahrâ y› ma‘rekede bir katre âb › nâbdan nâm [u] niflân yok. Cümle atlar›m›zda hod evlâ bi't-tarîk tâb [u] tüvân yok ve bir cânibden bizlere gelir imdâd yok. Küffâr ise k›rmak ile tükenmeyüp gâyet çok. Küffâr › hâksâr ise bize göz açd›rmayup toplar ile bizi k›rmadan amân vermeyüp zarabât › topdan yanlar›na varamaz olduk.

Hemân Pafla y› gayyûr "Bir dahi gâzîler flu kâ­fire hov edelim" derken kuflluk vakti ki oldu. Me€er Sührâb Mehemmed Pafla ordusunun ard›ndaki ba­y›rlar ard›nda geceden kemîngâhlarda âmâde olmufl dinç-â-dinç kâmil on bin güzîde Macar katanas› ve Kurs kâfiri güzîdesi ensemizden bir kerre Macar li­sân› üzre "Honlakati befltelen kurafiye" deyüp haçl› alemlerin kald›rup torompete ve Efrâsiyâb borular›n ve Menûçehr köslerin ve nâkûs ve erganonlar›n ça­larak ve haçl› peykerlerin açarak üzerimize mûr mâ­ra yürür gibi kâfirler yürüyüp gelir. ‹ki bölü€ü atl› ve bir bölü€ü yayan, bunlar›n dahi alt› pâre top­lar› var, ard›m›zdan toplar›n› ata ata gelüp top gülleleri bizi târumâr etme€e bafllayup dinç-â-dinç kâfir bizi ortaya ald›.

Evvelki kâfirin e€er yayanlar› ve atl›lar› tâze cân buldu ve anlar da at arabalar›yla toplar›n çekerek geldi. ‹mdi ne çâre geceden bî-tâb u bî-mecâl üç sâ‘atdir kim germâ-germ savafl › perhâfl, deryâ-misâl küffâr›yla bir pafla sekiz kerre hov edüp bu kadar kelle ve esîr alup ceng i azîm eder. Sekiz aded hamlede sekiz âdem gelüp imdâd etmediler.

Bir yan›ndan açl›k ve bir yan›ndan fliddet i hâr ve bir yan›ndan kesret i küffâr, tâ vakt i fiâfi‘îden evvel alt› bin yi€id otuz yedi bin kâfirle bir neberd i azîm olmufldur kim ta‘bîri mümkün de€ildir.

Âhir i kâr askerimizin eflbehlerinden her biri birer kal‘a de€er nâdirü'l-akrân mehâbet ve salâ­betde sâhib-k›rân mertebesinde yetmifl iki aded güzîde yi€itlerimiz hâk i mezellete düflüp sâ’ir karakullukçu ve gayri levendât gâzîlerinden üç yüz aded yi€itlerimiz dahi flehîd olup yüz on yi€itle­ri­miz dahi mecrûh olunca bu ceng [ü] cidâl ve harb [ü] kıtâlde befl bin aded küffâr› dendân › tî€dan ge­çir­dik. Ve demet demet küffâr›n lâfle i murdârlar›n Ci€erdelen sahrâs›nda ci€erlerin delüp b›rakd›k.

Pafla y› âdil cümle gâzîleri bafl›na cem‘ edüp müflâvere etdik, "Sultân›m, Sadr›a‘zamdan imdâd isteyelim" dediklerinde hemân,

Pafla y› garîb {eydir}: "Esta€firullâh bu sahrâda ölürüm. Ben vezîria‘zamdan imdâd istemek ihtimâ­lim yokdur" deyüp gözlerinden kanl› yafl geldi.

Hemân "Gâzîler gelin Allâh aflk›na flu kâfire bir dahice be-dürüstî dokuflal›m, yâ taht ola yâ baht" deyüp cümle guzât bir yere geldik, ammâ küffâr dahi cümle bir yere gelüp yedi kol oldu. Fargaçi Kral ortada Nemse atl›s› sa€›nda ve Macar atl›s› he­nüz gelmifl dinç kâfirler; solunda, cümle yayanlar› top­lar›n önlerine alup torompete­lerin çalup ayak ayak gelmede.

Hemân cümle gâzîlerimiz bir a€›zdan tekbîr i Muhammedî getirüp, aç kurd koyuna ve koyun tuza se€irdir gibi derûn › kâfire girirken toplara {küffâr} âtefl etdikde bir kerre yan verüp toplar›n gülleleri hebâya gidüp sa€ tarafda duran {mukad­de­mâ} s›nd›rd›€›m›z Nemse atl›lar›na girdik, hamd i Hudâ niçe yüz kâfirlerin ömürlerine girdik.

Ammâ küffâr › hâksâr bu kerre bizi ortaya alup ard›m›zdan Nemse atl›s›, flimâlimizden Çeh ve Leh ve ‹sfaç ve Nemse piyâdesi, önümüzden Fargaçi ke­fe­resi ve solumuzdan Macar › füccâr ka­tanas› cümle küffâr bizi ortaya alup yaka yakaya keflâkefl ceng [ü] cidâl ederken ne çâre nâçâr Âdem o€lanlar› atdan cândan ayr›ld›klar›ndan mâ‘adâ at­larda ve ken­dülerinde dermân yok ve bu kadar im­dâd› gel­mifl kâfire bizim gibi yorgun ve durgun ve arg›n ve darg›n asker yer götürmez küffâra cevâb ve­re­me­ye­ce€imiz "K›r›m kad›s› bile bilir" deyüp herkes gö­nül­lü gönülsüz cenge bî-çeng âheng etdiklerin küf­fâr › hâksâr › dûzah-karâr görüp dahi ziyâde flîrîn­leyüp bî-bâk ü bî-pervâ üzerimize hücûm eder­ken ibtidâ mehterhâne tâ’ifemiz cenge girmeyüp yan verdiler.

Ve a€avâtlar da küme küme olup batiyyü'l-ha­rekelik edince hemân küffâr toplar›n çeküp cümle bir yerden h›nzîr gibi sürüp sâ‘ika-vâr gürleyüp gelince herkes cân bâzâr›na düflüp firâren an tevâlîyi'l-kesürât ve'l-fecürât deyüp bi'z-zarûrî gerü Tuna kenâr›nda olan ordumuza firâr ederken cümle piyâde garîb sekbânlar›m›z b›ra€up kaçarken "Bire gidi avretler bizi yayan b›ra€up kanda kaçars›z" dediklerinde hemân Pafla üç yüz kadar âdem ile kalup el-hükmülillâh deyüp hakîr dahi Pafla ile kal­d›m.

Kâfirler bizi gördüler kim bunlar bir alay ya­yan âdemlerdir. "Her kaçan olsa bunlar bu sahrâda bizimdir" deyü küffâr › hâksâr deyyâr bize bakma­yup Firârî tahallus eden askerlerimiz kovarak ölü­leri [104a] dirilerine binerek gitdiler, ammâ küf­fâ­r›n yayanlar› kalup bu kerre birkaç top ile bizim ya­yan­lar› dö€me€e satafld›lar.

Hemân fakîr yayanlar›m›z cümle yedi kat olup arka arkaya verüp kâfirin piyâdesiyle kur­flumlafl­ma€a bafllad›lar. Biz dahi cümle dörd yüz kadar atl› ancak kald›k.

Piyâdelerimizden yine hayli âdem flehâdet fler­betin nûfl edince hemân cümle bâkî kalan piyâdele­rimiz etek der-miyân edüp ceyrân gibi sekerek ve kufl gibi uçarak kaçmada, biz dahi anlar›n akîbince pafla ile at bafl› berâber kaçarken ordumuza karîb geldikde piyâdelerimizi b›ra€up "Kuskuna kuvvet kamç›ya bereket" deyüp k›ç toplar›n atarak ba‘z› tarlalarda sûret dârûlar› suratlar›m›za urarak ve pi­yâdeler kaçd›€›m›za "Bizi b›rakman" deyü cümlesi hayk›rarak, bizler ise cân havliyle hayme vü hargâh­lar›m›za cân atup kaçarak, küffâr › hâksâr dahi akî­bimizce bizi kovarak tâ çad›rlar›m›z içre kâfirin yü€rük atl›s› girüp niçe çad›rlar›n t›nâblar›n kesüp niçe karakullukçu fakîrlerin kellelerin kesüp ordu­muzu zabt eder fleklinde oldular, ammâ dahi gerü gerideki askerinin gelmelerine muntaz›rlar idi ve yine durmayup çad›rlar içinde ceng eder­lerdi.

Çünki hakîr bu hâl i ahvâl i pür-melâli gör­düm, hemân çad›r›ma gelmeyüp yan›mda ne hid­met­­kâr ve ne refîk i ber-karâr var, cümle cân bâzâ­r›na düflmüfl bir alay inhizâmdan firâr etmifl âdemler ile Tuna kenâr›na gelüp hemân atdan enüp at›n zîr i zeber tengin berk edüp at›m›n yelesini halka gibi dü­€ümleyüp yine at›ma süvâr olup Tatar ile sular› y›l­d›rd›€›m›z gibi nehr i azîm Tuna'y› y›l­d›r­ma­€a hâz›r-bâfl oldum, ammâ henüz gerüden küffâr›n dahi bü­yük alaylar› gelmedi.

"Görelim ahvâl i pür-melâl neye müncer olur" deyü Tuna kenâr›nda niçe bin âdem irkilüp cem‘ olmada idik, ammâ hikmet i Hudâ y› Bârî yârî k›lup biz gerüde küffâr › hâksâr ile germâ-germ ceng [ü] savafl › perhâflda iken nehr i Tuna üzre cisr i azîm cümle tetimmât›yla tamâm olmufl ve niçe be€ler­be­€iler beri tarafa geçmifl ve henüz cisir üzre âdem deryâs› gürûh gürûh akup fermân › vezîr ile beri bizim cânibe geçmede.

Me€er biz dahi meydân › ma‘rekeden kaça kaça Tuna kenâr›nda karâr etdikde gördük, Yûsuf Pafla ve Kaplan Pafla ve dahi K›bleli Pafla kollar›na gelmifliz. Anlar› gördükde cân›m›z yerine gelüp sehel tâze cân bulup anlar bize niçe gûne tesellî i hât›r verirlerdi.



Der-tahkîk i netîce i âk›bet i kâr › gazâ y› ekber sahrâ y› Ci€erdelen

"‹zâ erâdellâhu fley’en heyye’e esbâbehû"1 maz­­mûnu üzre kaçan kim Cenâb › Kibriyâ bir kulu­nun iflini âsân etmek murâd edinse ibtidâ an›n esbâ­b›n› halk eder. Çünkim Gâzî ‹brâhîm Pafla yaln›z bafl›yla alt› bin aded yi€itleriyle germâ-germ befl sâ‘at › nü­cûmî otuz yedi bin kâfirle ceng i azîmler edüp nîm sâ‘at yerde Âl i Osmân askerinden bir imdâd gel­medi€inden âhirü'l-emr münhezimen firâr edüp Tuna kenâr›na gelüp cümlemiz nehr i Tuna'ya urup gark › âb olma€› irtikâb edüp hemân kendümüzü Tuna'ya uracak mahalde küffâr › hâksâr›n gerüden cümle küme askeri yedi koldan alaylar›n dizüp haçl› bayraklar›n açarak erganon ve torompete ve luturyanî borular›n çalarak sâf sâf olup ordu y› ‹slâma yak›n geldikde cümle küffâr bir kerreden at b›ra€up "Yajuj ve Yajuj" deyü y›ld›r›m gibi flak›yup gelirlerken Cenâb › Kibriyâ'n›n ihsân› olup Âl i Osmân'› mansûr u muzaffer etmek murâd edinüp esbâb›n› bu yüz­den halk etdi kim mukaddemâ beri tarafa geçen Serdâr Ali Pafla'n›n ve Gürcî Mehemmed Pafla'n›n ve sâ’ir vüzerâ ve vükelâlar›n cümle katâr kat›rlar›n› zîller ve ardalalar› ve çanlar› ve ç›nk›raklar›yla dona­dup cümle katâr› çay›ra ç›karm›fllar.

Ve cümle Âl i Osmân develeri ki her biri ucbe hey’et havudlar› ve hatablar› ve zîlpûfl ve sa€r›pûfl ve bin-burc ardala çanlar›yla sahrâ y› Ci€erdelen'de bu kadar bin katâr kat›r ve develer bu kadar bin sârbân ve harben­deleriyle çemenzâr [u] lâle-izârda serserî otlayup gezerken hemân küffâr y›ld›r›m gibi se€irdüp top ve tüfengler atup gelirken hemân küf­fâr›n top güllesin yemifl ve niçe bin kurflum zahm›n görmüfl ve kâfirin sadâs›n iflitmifl bu kadar bin mahlûk › Hudâ at ve kat›r ve acûbe-hey’et develer gerdânlar›n kec edüp esirerek bu sahrâ içre pâre­kende ve perîflân olup kâfirin askeri içine develer yürüyüfl ederler.

Bu kerre Cenâb › Allâh'›n ihsân›n› gör. Hemân ki küffâr›n alt›ndaki atlar› müddet i ömürlerinde [104b] çanl› ve ç›nk›rakl› katâr kat›r develer görmüfl de€iller ve kâfirler dahi hem-çünân bu makûle hay­vânât görmüfl de€iller, hemân kâfirin alt›ndaki atlar y›ld›r›m gibi flak›­yup gelirken hemân develeri görüp kâfirin cümle atlar› durunca üzerinde olan Halpuz kâfirler atdan tepeleri üzre y›k›lup ve niçe bin kâfirler atlar›ndan tekerlenüp ve niçe bin küffâr›n atlar› deve ve katâr­lardan ürküp f›rradak gerüye dönüp ürken atlar› kank›s›, ve niçe bin kâfir atlar› dümmin hotas-vâr edüp sahrâda gezen kayk›s› ve bu fezâda at›ndan ayr›lup demir katlavîleriyle sahrâda at›n dutma€a piyâde gezen kâfirlerin kank›s›, ve niçe bininin bafl› kay›s› olup develer dahi top ve tüfeng ve m›zrak zahm›ndan sahrâda gezen kank›s› ve cümle develer zahm horde olup her bir flütür ej­der i heft-ser i dîv i nerre i g›rrendeye dönüp tâvûsî ve arvana ve bu€ur ve mâya ve beserek {nâm} tü€lü de­veler cümlesi küffâr üzre se€irdüp vard›kça küffâr atlar› kaçup küffâr içre bir g›rîv [ü] feryâd [ü] vâveylâ vü vâ­veledâ kopup gûyâ cemelullâh› ricâ­lü'l-gayb gördü­ler.

Bu kerre küffâr art›k beri ordumuza do€ru gelme€e iktidârlar› olmayup,

"Âyâ ne iflleyüp ne re’y [ü] tedbîr ile bu Türk'ü k›rup cisir bafl›n alup beri cânibe Türk'ü geçirme­sek" deyü müflâvereye dururken hemân bizim ‹brâ­hîm Pafla fakîr yine at üzre cümle askeriyle âmâde iken an› gördük, asâkir i ‹slâm içinden bir ün ve bir g›rîv ü feryâd kopup,

"Bire ümmet i Muhammed kâfir bozuldu, ne durursuz" deyü Cenâb › Hak taraf›ndan gûyâ bir sadâ ç›k›nca el-azametullâh ve'l-heybetülillâh evvelâ yine bizim ‹brâhîm Pafla tâze cân bulup der-ceng i evvel yine bizim asker küffâr üzre at salup sâ’ir asâkir i ‹slâm azamet i Hudâ âdem deryâs› gibi cûfl u hurûfla {gelüp} Tuna üzre olan cisirden dahi âdem deryâs› beri bizim taraf›m›za akup bir alay eli kan ve k›l›çlar› kan ve sîneleri uryân ve ci€erleri pür­yân bir alay gâziyân mücâhidân›n dillerinde Haz­ret i Kur’ân cümlesinin k›l›çlar› uryân sadâ y› Allâh Allâh'a rehâ buldurup sadâ y› gülbâng › Mu­ham­­medî'den ve atlar ve cümle hayvânâtlar sü­hey­linden eflâk i tâs › nûlgûn kubbesi ç›n ç›n z›n z›n ötüp sadâ verirdi.

Hemân deryâ-misâl asâkir i ‹slâm gürûh › en­bûh gibi gürleyüp küffâr üzre se€irdüp an› gördük, bizim köprü bafl›nda olan asker ile kâfir leflkerinin mâbeynlerinde niçe bin deve ve katârlar sedd i se­dîd olup durur.

Hemân cümle gâziyân › sâhib i îmân bu deve­leri geçüp Kad›zâde ‹brâhîm Pafla yine çet-a-çet cengde iken cümle gâzîler sahrâda atdan düflüp pi­yâde kalm›fl kâfirleri k›ra k›ra ‹brâhîm Pafla imdâ­d›na yetifldiler. Fakîr ‹brâhîm Pafla'n›n mürde cis­mine tâze cân gelüp eline yine D›m›flkî topuzcu€›n alup,

"Koman gâzîler fursat ganîmet ve nusret bi­zimdir" deyü cenge âheng etdiler.

Küffâr bu kâr [u] evgâr› görüp Türk askeri he­nüz bofland›, hemân cemî‘i bâr [u] büngâh› ve hayme vü hargâh› ve cebehânesi ve toplar› ve h›nto arabalar›n b›ra€up anlar dahi bizim gibi kaçma€a yüz dutup bunlar›n ard›nca âdem bahri temevvüc ve talattum ederek kova kova ve k›ra k›ra mukaddemâ ale's-seher ceng etdi€imiz mahalle vard›kda gördük, bizim b›rakd›€›m›z piyâdelerimizi küffâr piyâdesi yine ortaya alm›fl, k›rmak sadedinde iken piyâde küffâr bizim asâkir i ‹slâm'›n geldi€in ve kendi cü­nûd › cünüblerinin cân havliyle firâr etdiklerin gö­rünce hemân anlar dahi yayanlar›m›z› b›ra€up bir kerre yan verüp firâren an tevâlîyi'l-kesürât de­yüp da€lara ve bâ€lara yüz tutup firâr edüp piyâdeleri­mi­ze Hazret i H›z›r gibi yetiflüp halâs etdik.

Bizim piyâdelerimiz de hayât-› câvidân bulup anlar dahi küffâr› kovma€a bafllad›lar. Sa€ taraf›­m›zdan dahi Sührâb Mehemmed Pafla Mar‘afl as­keriyle imdâd yetiflüp fi'l-hâl iki bin mikdâr› küf­fâr › bed-girdâr › murdâr› ve âlât › silâha müsta€rak zereh-pûfl, âlât › harbî berdûfl, küffâr huyûfl ve mest [ü] medhûfl mel‘ûnlar dendân › tî€a ber-gerdân verüp yerleri dâr › nîrân olup niçesini Sührâb Me­hem­med Pafla'n›n karakullukçu hüddâmlar› se­yis­hâ­neler üzre esbân gulâm › kâfirleri k›ra k›ra bî-dermân kald›lar.

Ve bu mahalde niçe bin küffâr› flirp-kelle ve paf-gevde etdiler. Ve niçe bin gâzîler firâr eden küffârlar›n ardlar› s›ra gitdiler, ammâ bu fezâdaki ma‘rekede on binden ziyâde {küffâr} birbirlerine onar onar ba€l› olan Macar ve Çeh ve Leh ve ‹sfaç ve Korol ve Tot kâfirlerinin piyâdelerinden bu sah­râda biri cân kurtarmayup asâkir i ‹slâm'›n acemi gulâmlar› bu piyâde kâfirleri eni konu Kassâb › Cömerd [105a] köçekleri gibi kâfirleri bafldan ve koldan ve butdan budayup k›rarlard›.

Ve niçe bin küffârlar› dahi k›ra k›ra bu Murâd­ova­­s›'nda murâd›na ergirirlerdi, lâkin Vezîria‘zam küf­fâr›n kesret ü vefretinden havf edüp Karaman Vezî­ri Çavuflzâde Mehemmed Pafla'y› ve Seydî Ahmed Paflazâde Mehemmed Pafla'y› ve Kanbur Mustafâ Pafla'y› ve Ohri ve Elbasan ve ‹skenderiyye be€lerin ve on oda yeniçeri ile sam­soncubafl›y› beri ceng taraf›na köprüden geçirüp Süleymân Hân ta­burunda Kad›zâde ‹brâhîm Pafla ordusu içre konup pür-silâh meterislerde âmâde durdular. Bu kerre hayr-hâh › devlet olanlar Sadr›a‘zama derler kim,

"Sultân›m karflu tarafa eyi asâkir i ‹slâm'›n yarar ve nâmdâr ve güzîdelerin karflu tarafa geçirdiniz. Beri bizim taraf›m›zda ve sanca€ › Resûlullâh di­binde ve sizin hidmet i flerîfinizde cüyûfl › müslimîn az kald› ve hâlâ cisirden âdem deryâs› karflu tarafa akup gitmededirler. ‹htimâldir mel‘ûn küffâr bir hîle ile karflu tarafda böyle bir asker gösterüp ve bir ma‘rekegîrlik edüp ba‘dehu firâr edüp karflu aske­rimizi kemîngâhlara çeke. Karflu tarafda flimden gerü küffâr› kovmas›nlar, zîrâ düflman› çok kov­dukça düflman yarar olur. Ve ihtimâldir bu asker i ‹slâm karflu tarafa sökün edince ihtimâldir bu taraf bofl kalaca€›n düflman bilüp bu taraf› Zirino€lu ve Begano€lu ve Nadajo€lu ve niçe banlar ve niçe her­sek ve segler bu tarafa gelüp bir rahne vereler.

"Hemân tedbîr oldur kim karfluya geçen asker flimden gerü yetiflir. Hemân sultân›m ocak a€alar› köprü bafl›n zabt u rabt edüp öte tarafdan beriye bafl ve dil ile ve sâ’ir hidmet ile geçenleri beri geçirsin­ler, ammâ Allâhümme âfinâ karflu tarafda yine bir inhizâm olursa firâr eden askeri geçirmesinler ve cümlesin vursunlar ve el kald›ranlar› k›rs›nlar" de­dik­lerinde hemân

Sadr›a‘zam Köpürlüzâde Fâz›l Ahmed Pafla eydir: "Vallâhi Hac›zâde aceb ihtimâlcisin. ‘fiu flöy­le olunca, flöyle böyle olur’ dedin, ammâ yine akla mü­lâyim âk›bet-endîfl müflâvereleridir" dedikde he­mân

Kazanc›zâde Çelebi "Belî efendim, hemân cisir bafl›n zabt etsinler. ‹nflâallâh karflu tarafda asâkir i ‹slâm mansûr [u] muzafferdir" dedi€inde hemân ye­niçeri oca€›nda Muhz›rbafl› Abdi A€a'y› cümle odas› neferâtlar›yla cisir bafl›na ta‘yîn olunup Sadr›a‘zam taraf›ndan bir piyâde âdem bile karflu taraf›m›za geçme€e kâdir de€iller idi

Ammâ hamd i Hudâ beri bizim taraf›m›zdaki sahrâ y› Ci€erdelen ve deflt i Murâd mâl-â-mâl âdem deryâs› gibi temevvüc edüp hâmûn › Ci€er­de­len tâ Lara bay›rlar›na ve Lak da€lar› bâ€la­r›na va­r›nca leb-ber-leb benî Âdem olup gûyâ mey­dân › Arafât olup cümle cündullâh ile bu tîh i çe­menzâr temevvüc {edüp} Bahr i Ummân-vâr çal­kand›. Ve her koldan alaylar sâf sâf ba€land›.Ve cümle küffâr bu hâli görüp Ci€erdelen vâdîsinde ci€erleri d‭lan­d›. Ve tarfetü'l-ayn içre üç bin aded küffâr›n dest [ü] pâlar› ba€land›. Ve bizim Kad›zâde ‹brâhîm Pafla­l›n›n pür-hûn olmufl yürek­leri ya€land›. Ve hamd i Hudâ mecrûh olan yi€itle­rimizin zahmlar› sa€land›.

Andan cümle küffâr sahrâ ortas›nda cem‘ olup "Yine bir arbedecik edem" deyü Fargaçi Kral › dâl i bed-fi‘âl var kuvvetin bâzû y› bî-kuvvetine getirüp bir hayli âtefl-feflânl›k edem zann etdi. Gördü kim asker i bî-flümâr bir ân karâr etme­yüp eyle gelir kim bu geliflden kendülere halâs yokdur. Hemân bir kerre flapkalar›n bafllar›ndan ç›­karup,

"Bire meded sana s›€›nd›k yâ Îsâ tut bizi" deyü bafl açup ricâ eylediler.

Hazret i Îsâ dahi ricâlar›n kabûl edüp ve ricâ­lü'l-gayb dahi imdâd edüp cümle kâfirleri ricâlar› üzre tutup asâkir i ‹slâma kelle ve paçalar›n ve niçe kapudanlar ve goroflar ve banlar ve herseklerin as­kere teslîm etdiler.

Azametullâh bu ânda cümle cünûd › müslimîn ü mü’minîn elleri ve kollar› ve cümle esvâblar› la‘l-gûn kan revân olup her bir gâziyân › dilâverân serbâzânlar Kassâb › Cömerd köçeklerine döndüler, ammâ küffâr k›rmadan dahi bî-tâb u bî-mecâl kald›­lar. Ammâ henüz bizim yayan gâzîlerimiz yayan küf­fâr­lar› k›rmadan intikâm ald›lar. Ve ol kadar mâl › ga­nâ’imle mu€tenem oldular ve cümlesi hamd ü senâ edüp tâze cân buldular. Ammâ mün­he­zim olan küf­fâr› dinç atl› olan gâzîlerimiz kova k›ra Uyvar'a ka­rîb tâ Patka gölü bata€› ve hanâzîr ve Mujik yata€› nâm mahalle dek yüz dutup firâr etdiler.

Bu mahalde dahi niçe yüz kâfirleri birer gûne yüzden dutdular ve niçesini bu batakda h›nzîr gibi depelediler ve üç binini kayd-› bend ile Sadr›a‘zama götürdüler. [105b] Hemân ol ân Sadr›a‘zam amân u zamân verme­yüp otak önünde ifllerin cellâdlar bitirdiler.

Ve den­dân › tî€dan halâs olanlar› tâ kal‘a i Uyvar kapu­suna dek kovdular ve kovduklar›na yet­diler. Tâ Uyvar'›n handak› kenâr›nda niçe yüz kâfir­leri gözetdiler ve fi'l-hâl niçesin kelle paça etdiler.

Ammâ asâkir i ‹slâm kol kol birer cânibe mâl › ga­nâ’ime pârekende ve perîflân ol›cak Fargaçi nâm kral›n cümle mâl › hazâ’ini ve cümle cebehânesi ve bârhânesi ve toplar› Lak da€› dibinde kalup me€er mel‘ûn Fargaçi la‘în alt› bin kadar güzîde atl› ve yayanlar ile mahall i inhizâmda sarp da€lara girüp kemîn­gâhlarda pinhân olmufl.

Çünki asâkir i ‹slâmdan meydân › ma‘rekeyi hâlî görüp "Mâl cândand›r" deyüp hemân alt› bin kadar güzîde kâfir ile da€dan tomuz topu olup ç›­kup hazîne zabt›na me’mûr olanlarla cenge âheng etdiklerinde asâkir i ‹slâm'›n geride kalanlar› bu hâli görüp,

"Bire da€dan kâfir ç›kd›" deyüp on bin kadar guzât › müslimîn bu Nemse kâfiriyle germâ-germ yine savafla bafllarlar.

Ammâ Fargaç-i la‘în kuvvetiyle bu kadar "Benem, di€er nîst!" diyen kâfirler birbirlerine pi­yâdeleri zincîrler ile tirkeflmifller ve yek-dil [ü] yek-cihet olu[p] berkeflmifller. Ve cümlesi âhen-pûfl ol­mufllar ve her biri murg › semender-vâr âtefl i Nemrûd içinde kalm›fllar, zîrâ her bir kâfirin elinde ve yeninde ve kolunda ve yakas›nda ve belinde be­fler ve onar aded çarhl› küçücük tüfengleri var idi.

Ve bu mel‘ûnlar mukaddemâ bizi bozanlar idi. Bizim dahi bu mel‘ûnlara d†› derûnlar›m›z var idi. "Bu mel‘ûn­lardan d†› derûnumuz def‘ içün vü­cûdlar›n sahîfe i rûzgârdan kald›ral›m" deyü bir iki kerre hücûmlar edüp kâfiri hazîneleri yan›ndan ay›­rup yine bir yan›na askerimizle yan verdik.

Tâ ki cevânib i erba‘aya giden asâkir i bî-pâ­yân gelüp cem‘ olup tekrâr kâfire yedi koldan hü­cûmlar edüp bizim ‹brâhîm Pafla piyâdeleri dahi kâfir piyâdeleri az kalma€ile anlara sataflup birbir­lerine ba€l› küffâra bizim yayalar k›rkar ve ellifler dirhem dalyan uzun tüfengler ile küffâra kurflumu bârân › la‘net gibi ya€d›r›rlard›. Ammâ ne tüfeng, her biri birer muflkat-misâl tüfeng i pür-rengler, avuç saçmas›yla atd›klar› zamân küffâr› demet demet hâke yeksân edüp ba€l› olan kâfirler birbirinin lâfle i murdârlar›n sürümeden ceng etme€e bafllar› kaygulu olup sa€ kalanlar hemân gûl-beyâbânîler gibi Lara da€lar›na ve Lak bâ€lar›na yüz dutup gi­derlerdi. Ve sahrâda kalan cengâver kâfirleri tüfeng ile helâk ederlerdi.

Ammâ bu Fargaçi küffâr› cümle yedi alay idi. Belki dahi ziyâde küffâr › hâksâr idi. Hattâ bunlar› k›ra k›ra bin mikdâr› küffâr kal›nca hemân bir u€urdan "Allâh Allâh" deyüp üzerlerine at koyup dal t› uryân âtefl-tâb olunca bu kâfirleri demet demet ve ceste ceste edüp hâke sald›k.

Ve bak›yyetü's-süyûflar›n beste beste der-zin­cîr i esîr edüp cümle mâl › hazâ’inin ganâ’im­leriyle guzât › müslimîn nehb ü gâret edüp illâ Fargaçi la‘înin hazînesi arabalar›n yine mukaddemâ zabt eden yeniçeri çorbac›lar›na teslîm etdik, ammâ bu h›nto arabalar›n atlar›na piyâde kâfirler binüp firâr etdiklerinden bu arabalar bu vâdîlerde kalm›fl idi.

Ba‘dehu cemî‘i kâfirlerin kelle paçalar›n cemî‘i gâziyân › Âl i Osmân m›zraklar üzre ârâyifl i sinân edüp Sadr›a‘zam huzûruna hazîne arabalar›yla ve Macar toplar›yla götürmede, ammâ kâfir Fargaçi la‘în a€ y›rtup peflkin atlam›fl la‘în ü bî-dîn ol­ma€ile kaçamak yollar›n bilüp da€lar ve ormanlara h›nzîr gibi girüp k›rk elli mikdâr kâfir ile tâ kal‘a i Uyvar'a cân atup güc ile cân › habîsin kurtarup {halâs oldukda} yatmadan ve durup oturmadan,

"Kan› flu biz Türk'den kaçup gelenler ve mürted olup dîn i Îsâ'ya girenler" dedikde fi'l-hâ[l] Fargaçi önüne âfl›k› olan Türk kâfirin ve ma‘flûk› olan Macar hîzin getirüp,

Fa[r]gaçi eydir: "Bire çufudlar, siz bana dediniz ki ‘Türk bu kal‘ay› alma€a beri tarafa on bin âdemle geçdi ve köprüyü yapamayup Tuna tafld› ve Türk flafld›. Hemân Türk'ü var›n k›r›n, köprü bafllar›n al›n Uyvar'›n kal‘as›n kurtar›n’ dediniz. Size alda­nup yigirmi otuz bin H›ristiyan askerimden ve bu kadar cebehâne ve hazînemden ay›rup Uyvar kal‘as›n askersiz kodurdunuz. Tîz flunlar› kaz›€a {urun}" deyüp iki aded mel‘ûn mürtedleri dahi kal‘a handak› kenâr›nda [106a] kaz›€a urdukla­r›n Fargaçi kapudan› akîbince tâ Uyvar'a var›nca ko­vanlar nakl etdiler.

Ba‘dehu Fargaçi la‘înin ganâ’imin Sadr›­a‘za­ma götürürken mukaddemâ ale's-sabâh meydân › ma‘rekemize u€rad›kda vakt i seherde Üstürgon kal‘as›ndan küffâr›n yayas› içre dörd aded bal­ye­mez gülleleri kâfirlerin kellelerine urdu idi. Küf­fâr›n yedi€i bal› balyemez gülleleri kâfirlere semm i helâhil eyleyüp a€›zlar›ndan ve burunlar›n­dan ç›ka­rup iki bin kadar küffâr› pâre pâre ve rîze (ve) rîze edüp herse i insân olup küffâr›n cesed i mur­dârlar› çet-a-çet hâk-âlûd olup yat›rlard›.

Ve cümle küffâr›n cemî‘i atlar› ve k›l›çlar› ve meç­leri ve fliflleri ve har­ba­lar› ve demir geyim kat­la­vî­leri ve garabine çarhl› tüfengleri ve bellerinde ke­mer­leri ve üzerle­rinde Ala­man ayusu derisinden ok geçmez ve k›l›ç kes­mez gü­deriden z›rh yerine ge­yim­leri ve cümle esvâb u es­kâlleri ve torompete bo­ru­lar› ve dankiyo­lar› ve nâ­kûs ve erganonlar› ve niçe billûr câml› h›nto araba­lar› ve niçe bin gûne mâl › hazâ’in ve gayri elvân ganâ’imleri cümle guzât › müslimîne nasîb oldu.

Ve bu sahrâ y› Ci€erdelen cesed i benî Âdem ile dâ’iren-mâdâr befl sâ‘atlik yer lâfle i murdâr ile zeyn olup cümle küffâr hâs u beyâz billûr-vâr kûn-bürehne yüzü koy› puflt-penâh›-misâl yat›rlard›.

Bi-fazlillâhi Ta‘âlâ ale's-seher münhezim oldu­€umuz yerde yine Fargaçi kapudan› k›rup intikâ­m›m›z› ald›k. Hamd i Hudâ hâzâ min fazli Rabbî.

Ba‘dehu cümle cebehâne ve toplar ve gayri ga­nâ’im ve hazîne ve h›nto arabalar ile bir mükellef alay tertîb edüp huzûr › serdâra giderken Sadr›­a‘zam­dan haber gelüp,

"Benim kar›ndafl›m, cümle flikâr›n mu‘temedün aleyh âdemlerinle dursun. Sen cümle askerinle firâr eden küffâr › nâ-bekâr akîbince kova gidüp sâ’ir vüzerâlar›n flikârlar›yla ordu y› ‹slâma alay ile gele­sin" deyü fermân gelince hemân fakîr ‹brâhîm Pafla n'eylesin, yâ biz n'eyleyelim, "El-emrü emrüküm" deyüp cümle ganâ’imi Kethudâ Ahmed A€a'ya teslîm edüp yine kâfir kovma€a gitdik.

Ammâ atlar aç ve bizler aç. Hele bir orman içine girüp cümle atlar› çay›ra salup etrâf›m›za kara­vullar koyup sehelce istirâhat etdikde Hudâ mu‘în ü zahîri ola, fiâmîzâde Re’îs Efendi'den on dâne mu­harrâ piflmifl beslenmifl koyunlar ve befl bin ekmek ve bin aded at yemi gelüp cümle ni‘metullâh› mah­lû­­kullâhlara bezl edüp cümle guzât›n cânlar› yerine gelüp kâmil bir sâ‘at bu mahalde ârâm edüp andan yine esb i sabâ-peymâlar›m›za "Niyyetü'l-gazâ" deyü süvâr olup "Azm i râh › cânib i küffâr" deyü giderken ibtidâ Serasker Ali Pafla'ya Bosna as­keriyle râst geldik ve Kaplan Pafla ve Yûsuf Pafla ve Çavufl­zâde Mehemmed Pafla ve Budin vezîri Siyâvufl Pafla kar›ndafl› Hüseyin Pafla ve Sührâb Mehemmed Pafla ve Kanbur Mustafâ Pafla ve Defterdâr Hüseyin Pafla ve S›ska Ken‘ân Pafla ve H›s›m Mehemmed Pafla ve Gürcî Koca Mehemmed Kethudâ Pafla ve Seydîzâde Mehemmed Pafla ve Cân Arslan Pafla ve Çatrapatra Ali Pafla ve Konakç› Kara Ali Pafla ve K›bleli Pafla ve Kaplan Pafla ve Kurd Pafla ve niçe bunun emsâlleri vüzerâ ve mîr i mî­rânlar ve niçe yüz ümerâ­lar cümle asâkir i ‹slâmlar›yla kuflluk vaktinden tâ Uyvar'a var›nca da€lara ve tafllara ve bâ€lara ve or­manistân u çen­gelistân mahûf yollara ve bellere girüp tâ vakt i asra dek ge­züp elli altm›fl bin asâkir i ‹slâm da€­larda tafllarda av arar gibi arayup tâ vakt i asra dak sâlimîn ü gâni­mîn her cânibe at sald›lar, ammâ k›z›l kan içinde kald›lar ve bin yedi yüz aded kelle dahi ald›lar.

Ve mansûr u muzaffer bir alay › azîm ile küffâ­r›n haçl› peykerlerin h›nto billûr câml› arabalar üzre f›land›ra ve bayraklar› ser-nigûn edüp bu kadar bin kelleleri ârâyifl i nîze edüp ve bu kadar toplar› ve bu kadar cebehâneleri ve bu kadar bin esîrleri der-zin­cîr keflân-ber-keflân geçüp tab›llar› ve erganon ve to­rompete ve luturyan borular›n çalarak cümle muh­teflem kapudanlar› a€laflarak bir mehâbet ve salâbetli alay › azîm ile Sadr›a‘zam›n serâperdesine var›lm›fl­d›r kim diller ile ta‘bîr ve kalemlerle tahrîr olun­maz.


Yüklə 6,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin