Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 6,32 Mb.
səhifə6/72
tarix27.07.2018
ölçüsü6,32 Mb.
#60056
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   72

Deyr i muğân ı Kaşa Ban: Ol mecma‘ ı sürûş olan ol kenîse i dilâvîzin urûşu ve furûşu ve ol asrın üstâdân ı hüner-furûşu bu deyre yüz sandûka zer i hâlis sarf edüp niçe bin elvân sanâyi‘ i ibret-nümâ­lar icrâ edüp bu deyr i ma‘bedgâh ı Mesîhiyye eyle letâfet ve zerâfetler etmiş kim atlas ı felekte eyle bir kârgerlik Menûçehr'den berü bir mi‘mâr ı selef et­me­miş­dir.

"Bu ma‘bedhâne i kadîmin harc ı masârı­fı­na zer i hâlis kısmından beş bin kîse sarf olun­muş­dur" deyü gorof kapusunda Macarca yazıl­mış­dır.

An­dan mâ‘adâ bu deyrin enderûn [u] bîrû­nunda envâ‘ ı fusûs ı mukavvem mahkûk ı gûnâ-gûn ruhâm ı ibret nümûn ma‘kûk ile ma‘kûd olunmuşdur. Ve cümle maksûrelerinin dîvârları mî­nâkârî-misâl nakş ı nigâr ile muhallâ ve mutallâ zü­câclar ile muhallâ kılınmışdır.

Her kubbe i nîlgûnunda ve cümle rûy ı dîvârı taklarında umk ı mencûklar ve beyâz ve siyâh ve ahmer-gûn ve gayrî gûnâ-gûn ahcârât ı zî-kıymetler ile Hind sadefkârîsi gibi cümle dîvârı müzeyyen olmuş bir deyr i musanna‘dır kim ayne'l-har ve ay­ne'l-hirr ve akîk-i Yemenî ve zeberced ve seylân [14a] misillü hurde taşlar ile ârâste olmuş mecma‘ ı kıssîs i palâs-pûşândır.

Ba‘zı ebvâblarının halka ve çârçiveleri sîm-âb ı hâlisden ve niçe bin zer i hâlisden mücevher ka­nâdîller ve âvîzeler ile eyle zeyn olunmuşdur kim gûyâ Kuds i fierîf'de küffârın kenîse i Kımâmesidir kim arûs ı cihân sâkin i külbe i deyr i muğân ı râ­hibân ı kıssîsândır.

Ve dahi bu deyrde tencîl i vâ‘ızân ı ladikası içün mihrâb ı mün‘akisinin cânib i şarkîsinde mü­zehheb ve mufazzaz bir kürsî vaz‘ edüp hâlâ za­mânımız üstâdları ana bir tîşe ve bir mıtraka urmağa kâdir değillerdir.

Ve bu kürsî mukâbilinde bir erganon ı Dâvûdî kürsîsi var, binâyı Betlen Gabor kral inşâ etdirmiş­dir. Bu dahi sihr i i‘câz mertebesi müzeyyen ve sihr âsâr mehâmildir kim cümle papas ve kıssîs ve bıtrîk ve ladika ve kalayoros irşekleri bu cây ı ma‘hûde üzre savt ı bülend ile rehâvî makâmında ağâzeler edüp âyet i İncîl'i müselsel âvâz ı hazîn ile tilâvet edüp erganon ı Dâvûd Nebî'ye rehâ bul­durup bir ferdaş u zemzeme etdiklerinde âdemin vücû­duna bir dehşet hâsıl olup vücûd ı âdemde olan her ser i mûy haberdâr olup âdemin tüğleri ülperir. Hulâsa ümmî ve mu‘tekid âdem dinlese i‘tikâdına halel gelir, ammâ ârifân ı sâdıkân isti‘mâ etse acâ’ib musanna‘ saz ı erganondur deyüp mu­kayyed ol­maz.

Ve yine bu deyrin mihrâb ı münharifi yesârında sîm ü zer ile müzeyyen minber-misâl bir kürsî i ib­ret-nümâ yı vâcibü's-seyr binâ etmişler kim nişî­men i batârıka olmak üzre hakkâk ı üstâdân ı selef yekpâre moran ve billûr ile inşâ olunup her cânib i erba‘ası Leh diyârının Daniska iskelesinden gelmiş kehribâr ı hâlis i asfar ile bezenilmiş maksûre i ib­ret-nümûn­dur. Ve her şebekesi gûyâ Fahrî i Bursavî oymasıdır kim bizzât Fahrî ana mânend hayâlî kâ­ğıdda mikrâsla eyle oyma oymağa kâdir değildir.

Ve bir temâşâ dahi mihrâb ı mün­ha­ri­fi­nin ya­nında cümle mencûkları cevâhir ile musanna‘ ve murassa‘ bir çelipay, ya‘nî İncîl kitâbı konacak bir sepâ-yı simîn inşâ etmişler kim on iki pâyeli bir kürsî-i minâ-fâm idi ve her pâyesi zeylinde pala­santa Hazret i Îsâ'nın on iki havâriyyûnlarının he­yâkil [ü] timsâlleri var gûyâ her biri âdâb üzre ka­râr-dâde tasvîrâtları ceseden binâ etmişler kim gûyâ her biri zî-rûhdur.

Bu kürsî i çelipa üzre bu kadar kütüb i mu‘te­bereler ve bu kadar cevâhir zarflı İncîller yığı­lup bu kitâbların arasında zer-ender-zere müstağrak olmuş Hazret i Meryem'in timsâli ve der-âğûşunda pala­san­ta Hazret i Îsâ'nın ma‘sûmluğu timsâli vücû­den binâ olunup gûyâ vâlidesi kucağında vâlidesi sü­düy­le gıdâlanup hande-künân cümle âdemlere nige­rân eder bir sûretdir kim gûyâ zî-rûh rû[h]ul­lâh­dır. Ve herkese nazar etdikde eğer vâlidesi Meryem timsâli ve eğer Îsâ Nebî timsâli bir gûne nazar eder kim her gören onları hay zann ederler.

Meğer bu sûretlerin başları içre sâ‘at çarhı gibi çarhlar olup gözleri sâ‘at rakkâsı gibi deverân ve seyerân edüp elleri ve kolları dahi hareket eder sihr i mübîn mertebesi sûretler idi.

Ve nâhunlarında birer Rûm harâcı değer el­mas(ın)dan tırnakları var ve gerdenlerinde cemî‘i kâfi­ristân ve hıristiyan kralları ve karıları(nın) bun­lara he­dâyâ gönderüp Îsâ ve Meryem ana boğazla­rına ge­çirmişler, dürr i yetîm incü tesbîhler ve he­yâkil ve tılsımlar ve (ve) niçe bin zî-kıymet eşyâlar ile bu iki sûret ol kadar müzeyyen idi kim el-hâsıl her biri onar Mısır hazînesi değer mücevherâtlara müstağrak ol­muş sûretlerdir kim her biri birer mü­lûk hedâyâla­rıyla arûsek gibi bezenmiş timsâller idi.

Ve bunların cânib i erba‘asında olan rûy ı dî­vârda zerbaft ve dîbâ ve şîb ve atlas perde i zerrînler asılup her biri birer kral ı dâl hedâyâlarıdır. Bunlar dahi bir harâc ı Deylem değer ibret-nümûn serâ­perdelerdir. Kûşe kûşe mücevher masnû‘ [u] mü­zey­yen micmere i ûd u amber-sûzlar var kim şeb [ü] rûz ol micmerelerden âteş i sûzân eksik olma­yup ûd [u] anber râyihası cümle mu‘tekif i deyrin demâğların mu‘attar eder.

Üç bin aded papas ve ruhbân ve muğpîçe mu­ğân huddâmları var. Her biri bu deyre âyin i Îsâ etmeğe gelenlere ûd [u] amber yakup ve gülâb ı ıtr ı şâhî verüp edâ yı hidmet ederler.

Ekâlîm i seb‘ada olan bilâd ı Nasârâdan elvân elvân on iki bin aded kanâdîl i sîm ü zerrîn ve gayri âvîze i gûnâ-gûn musanna‘lar maslûbdur.

Ve mezkûr çalipalarının on iki pâyesi dibinde duran on iki havâriyyûn sûretleri önünde birer şem‘dân ı zer [ü] mücevher var kim [14b] "Her biri ikişer kantar gelir" deyü nakl etdiler ve sahîhdir, zîrâ her biri birer âdem kaddi kadar vardır. Ve her birinde her şeb şem‘ i kâfûrîler ıhrâk olunup cümle kanâdîller ile çerâğân olup şeb i zulumânîleri rûz ı rûşen olur.

Ve bu deyr i kebîrin cânib i erba‘a­sın­da olan harem i vâsi‘in ferşi hacer i aynü's-semek ve fîrûze ve yeşim ve yerekan ve harakan ve akîk i Yemenî ve ruhâm ı gûnâ-gûn ile mefrûşdur kim gûyâ nakş ı bûkalemûn ı Mânî ve Bihzâd'dır.

Bu haremde müte‘addid fıskıyye ve şazrevân ve selsebîller cereyân etmede.

Bu harem içre ecnâs ı eşcârât ı müsmirâtlar ile eyle tezyîn olmuşdur kim Sübhanü'l-Hâllâkü'l-bâkî, hattâ bir dıraht ı engür var niçe bin seyyâhân ı berr ü bi­hârân bu deyre gelüp mihmân oldukda felâhat­nâme i bâğbân kavilleri üzre bu üzüm ağacına niçe bin aşlamalar eyleyüp niçe bin elvân salkım engür i âbdârlar hâsıl olur. Ammâ hikmet i sun‘ i garîbe vü acîbe oldur kim bir salkım tutsa(?) da yigirmi iki envâ‘ rengâreng dânedâr yeşil ve kırmızı ve sarı ve beyâz ve siyâh dâneler olduğundan mâ‘adâ yine bir salkımda bar­mak üzümü ve tilki kuyruğu ve hore ve misket ve ham ve keşmekeş ve düzenli(?) ve zeynî ve razakı ve beğlerce ve hüsâmî ve kudsî dâneleri bir salkımda olur hikmet i Sannâ‘ ı lem-yezeldir.

Bu harem bâğı etrâfında üç yüz aded zerkârî hücreler var kim her birinde akl ı Arasto bıtrîk ve ir­şekler ve papaslar var. Niçe yüzü haftada bir filcan süd ve bir hurma ve bir bâdem ile iftâr edüp riyâzât [u] mücâhede ile kadîd-i mahz olup Van diyârında Ahlad şehri kadîdine dönmüşler kim her biri birer gûne ilm i felsefiyâta mukayyed olup ders i Arasto olmuşlardır.

Ve matbah ı ibret-nümâsı gûyâ matbah ı Keykâvûs'dur kim bu deyr içre olan papasların ve cümle âyende vü revendelerin gûnâ-gûn ni‘met i nefîseleri cümle evkâf ı Hazret i Îsâ'dandır kim dil­lerde dâstân ı dostândır.

Sitâyiş-i dâr ı şifâ yı şehr i Kaşa: Cemî‘i derdlilere devâ etmek [içün] bir bîmârhânesi var kim bî-rûh gelse mu‘cize i zû-emîn ile zî-rûh gider, zîrâ bu deyr i dilâvîzde tekmîl i fünûn etmiş Eflâtûn ve Bokrât ve Sokrât ve Feylekos ve Feylesof ve Fisagores i Tevhîdî-misâl bî-tevhîd hukemâ yı bî-mezhebler andadır.

Hattâ bir gün yine bu deyri seyr [ü] temâşâ ederken bir keferenin sütûn ı bekâsı mütezelzil olup inhizâma müteveccih oldukda girîbân ı ömrün dest i ecel çâk ber-hâk etmiş. Ol kâfir i nâçârın lâşe i murdârın âyîn i Mesîh üzre dörd beş bin alemlerle niçe yüz papas ve bıtrîkler buhurdânların yakup İncîl âyetleri okuyarak bu deyrin mihrâb ı münharifi önüne mezkûr kefere lâşesin lahd etdiler. Andan cümle akrabâları feryâd edüp gitdiler.



Temâşâ yı diğer: Ertesi gün bu şehirde âyîn i bâtılları üzre mevlûd ı Îsâ aleyhi's-selâm günleri imiş. Macar müverrihleri kavilleri üzre,

"Hazret i Îsâ mevlûdundan Hazret i Muham­med'e gelince altı yüz yıldır. İskender i Zülkar­neyn vefâtından Hazret i Muhammed vilâde­tine gelince sene 882 yıldır" deyü yazmışlar.

Hakkâ ki be-dürüstî eyledir kim yazmışlar ve sikkeyi mermerde kazmışlar, ammâ mezkûr mev­lûd ı Îsâ Nebî günleri bu şehr i Kaşa içre üç gün üç gece on kerre yüz bin küffâr cem‘ olup mezkûr Kaşa Ban manastırında ve Kaşa sahrâsında kara na­hir gibi kara şapkalı ve kara roklalı sâhibü'z-zünnâr kefere i dûzah-karârın cem‘iyyet i kübrâların ol gün seyr [ü] temâşâ edüp "Sübhanü'l-Hallakü'l-bâkî" deyüp mest [ü] medhûş oldum.

Hâtıra bu hutûr etdi kim Hâlık ı kevneyn ne Mâlikü'l-mülk Rabbi'l-âlemîndir kim edîm i arzını milel i gûnâ-gûn ile zeyn edüp bu kadar kerre yüz bin küffârları da perveriş eyleyüp anlara da tâc [u] taht ve raht u baht verüp anları bize ve bizleri anlara esîr eder deyü âlem i hayretde kaldım.

Ba‘dehu bu cem‘iyyet i kübrâ ile cümle küffâr kal‘adan taşra bizim Hüseyin Paşa meks etdiği sahrâ yı lâlezâra çıkup papasları mev­lûd ı Îsâ nasî­hatlerin bir kürsî üzre tilâvet etdikde cümle küffâr başların açup evzâ‘ ı garîbeler ve etvâr ı acîbeler ile du‘â vü senâlarının netîceleri bu kim ilâhî:

"Ey Marya Kot, ya‘nî ey vâlide Meryem ve ey Kot azîm Allâh Osmânlı askeri Tise {nehri} kenâ­rına ve bu Kaşa'mız {şehri} altına geldiler. Osmânlı'dan ve Tatar as­kerinden sana sığınırız" deyü rûy [15a] mâlîde edüp tazarru‘ ve nâlişler eder­lerdi.

Andan büyük manastıra gidüp imâretinde ta‘âm yerlerdi. Ve gayri fukarâlara dahi it‘âm ı âm ve ilbâs ı erâmîl ü eytâm ederlerdi.

Temâşâ yı tasannu‘ ibn i âdem: Bu kenîse i sürûşun kurbunda çâr-kûşe bir yekpâre mermer üzre (üzre) tuç;dan bir siyâh fîl-i Mengerusî bün­yâd olunmuş. Kulakları ve başı ve hortumu hare­ketde olup gözleri sâ‘at rakkâsı gibi deverân et­mede. Kaçan kim vakt i zuhur oldukda bir kerre fîl hare­kete gelüp gıjgırup bir savt ı mühlik ile bir sayha i ra‘d-vâr urup hortumu ile göğsüne on iki kerre urup sîne i pür-kînesine üstâd ı kâmil nâkûs­vâr hâl­den etmiş. Fîl i mezkûr hortumuyla kendü göğsüne darb urdukda sadâsı eflâke çıkup cümle şehir hal­kına andan ma‘lûm olur kim fîl sâ‘ati on iki kerre çalup vakt i zuhur oldu derler. Ba‘dehu cümle ke­fere ol vakitde ta‘âm yerler. Gayri ma­halde man­camerd yemek ihtimâlleri yok bir alay perhîz ile geçinir ta’ife i riyâzet-keşân keşîşân ı palâs-pûşân­dır.

Temâşâ yı ibret-nümâ-yı üstâd-ı nakkâşân: Bu deyr i musanna‘ın papaslarıyla hüsn i ülfet edüp niçe kerre girüp bu deyri seyr [ü] temâşâ edüp bir kerresinde im‘ân ı nazar ile deyrin cümle der [ü] dîvârlarına nazar etdim. Niçe bin sûretlerden mâ‘âdâ bu deyrin sağ tarafında bir küşâde dîvârın yüzüne elli adım tûlu bir cennet tasvîri yazmışlar kim âdem gördükde teslîm i rûh edüp Sûre i Fecr'de 1 âyetin tilâvet edüp dâhil i cinân olacağı gelir.

Ve ana karşılık karşu cânibde bir muzlim rûy ı dîvârın elli adım yerinde bir cehennem tasvîri tahrîr etmiş kim sırâtı gören sûre i Fâtiha'da 2 âyetin okur.

Ve mîzân ı terâzû tasvîrin gören sûre i (   ) 3 âyetin tilâvet eder.

Ve derkü'l-esfel derelerinin tasvîrâtların gören sûre i (   ) 4 âyetin kı­râ’at eder.

Ve çâh ı gayyâ tasavvurun gördükde sûre i Veyl'de 5 âyetin okur.

Netice i kelâm bu cennet ve cehnnem ve mîzân ve sırât tasvîrlerin üstâd ı nakkâş eyle tahrîr ve tasav­vur etmiş kim gûyâ sihr i i‘câz Fireng-pesend nakş ı Fireng-i Mânî etmişler. Eğer nakkâşân ı Acem ve Rûm'dan Erjeng ve Bihzâd ve fiâhkulu ve Ağa Rızâ ve Murdâr âleng(?) nâm nakkâşân ı be­nâm cümle bir yere gelüp böyle Fireng pesende Firdevs ve Adn i berîn ve huld-i irem ve ılliyyîn ile bir dâr ı cahîm ve sa‘îr ve sakar ve gayyâ ve derk i esfel veyl ve tamu tasvîrlerin yazmağa kâdir değil­lerdir.

Zîrâ üstâd ı nakkâş ı Fireng i Mânî Erjeng, Sannâ‘ ı Lem-yezelin celâl tarafın yazup halkı kor­kutmak içün eyle bir dâr ı dûzah ve nîrân tasvîri yazmış kim ol cehennem dereleri içre ibâdullâhın neft ve katrân ve âteş i sûzân içinde kebâb ı pur-putur ve kokoç olup zebânîler urarak develer ger­dânı gibi yılanlar ve çıyanlar ve akrebler sokarak her âdemin azâb ı elimi tasvîrlerin görenler hemân terk i dünyâ edüp her şeyden tâ’ib ü tâhir olup yemeden ve içmeden el çekeceği gelüp âdeme bir dehşet ü vahşet hâsıl olur.

Hulâsa i kelâm bu deyr i bed-nâmın bu mer­tebe ta‘rîf ü tavsîfinde fâ’idesi ve beyânında â’idesi yokdur. Ve i‘tibârı olmayan nesnelerin medhi tatvî­linde melâlet vardır, ammâ bu kadar yıldır seyâha­timiz içre böyle bir âsâr ı acîbe ve binâ yı ibret-nümâ yı garîbe görmediğimiz­den bu müsevvedât ı küstâhânemiz içre bu kadarca tahrîr ile iktifâ olundu.

Ez-în-cânib yine sa[de]de rücû‘ edelim. Bu şehr i Kaşa altına Serdâr Hüseyin Paşa efendimiz ile (   ) asker varup Helil Gabor'u krallığa taleb etdi­ğimizde kal‘a i Kaşa hâkimi haber gönderüp,

"Sizde tâ‘ûn vardır ve bizim birkaç gün Îsâ Nebî mevlûdü vardır, birkaç gün sabr edin" deyü haber göndermişler idi.

Meğer anlar avk [u] te’hîr etmelerinin sebebi mü­şâvere turvinleri edüp sözü bir yere koyup ve mev­lûd i Îsâ bahânesiyle bize deryâ-misâl küffâr aske­rin göstermek murâd [u] merâmları imiş. Cüst(?) ile eyleyüp beşinci gün bizim askerden on âdem ile "Nâmeleri getirin" deyü on aded başları deve­kuşu yünlü ve siyâh şapkalı Nemse nemeşleri gelüp bizden Mustafâ odabaşıyla on bir âdem hakîr ile on ikinci âdem olup yine kal‘a i Kaşa deyüp mektûb ve nâme i serdâr ile Kaşa'ya girüp aslâ gözlerimiz bağlamayup mukaddemâ her bâr temâşâ edüp bu hakîrin bildiği yollardan doğru kapudan ı bî-îmân sarâyına varup birer iskemlede karâr-dâde olduğu­muzda kapudan içerden taşra dîvânhâneye gelüp tahtında karâr etdikde eline Erdel dojları ve birov­ların mektûbların ve bizim serdârımız nâmelerin ve­rüp ân ı vâhidde tercüme edüp kırâ’at etdiklerinde me’âl i kelâmları mefhûmu olup,

Kapudan ı âkıl eydir: "İşte bu oturan âdem kralzâde Helil Gabor'dur, ammâ çâsârımızdan havf edüp [15b] bu âdemi size kral etmeğe veremeziz, zîrâ hâlâ kralımız Nemse çârsâr inpiratoru çerâğı Kemen Yanoş kraldır. Bir âdil âdem olup re‘âyâ pâyimâl olmasın içün sizin askere karşu komayup Orta Macar vilâyetine askeriyle çıkup gitd[i]" de­yince hemân içimizden,

Budinli Ömer Ağa eydir; "Kemen Yanoş nice bize karşu durabilir. Biz anları Seydî Ahmed Paşa ile kıra kıra biz anlarda katana ve yunak mı koduk? Eğer Kemen Yanoş'un kuvveti olsa bizi bu Erdel di­yârına kor mu idi? Ve iki kerre yüz bin esîr aldı­rup bu kadar eli vilâyeti harâb ü yebâb etdirir miydi?" deyü yumuşakvârî yararca şâfî cevâblar verdikde kâfirler bir cevâb demeyüp bizim serdâ­rımıza bir nâme yazup,

"Helil Gabor'u veremeziz. Eğer Nemse çâ­sârımızdan haber gönderseniz n'ola, baş üstüne ve­relim" deyüp nâme tahrîr olunup cümlemize birer çuka ve birer top katîfe ve birer gümüş kadeh ve bi­rer sâ‘at ve yüzer altun verüp avdet edüp yine kral­sız serdârımız Hüseyin Paşa'ya Korlad kenîsesi sah­râsında gelüp cümle asâkir i İslâma vusûl bulup Hüseyin Paşa'ya ahvâl i mâcerâyı bir bir takrîr edüp,

Ömer Ağa eydir: "Bana kal‘ada bir kapdan dedi kim Helil Gabor bunda yokdur, İsfaç pâdi­şâhına gitdi. Size Helil Gabor'dur deyü gayri kral­zâde gösterdiler, ammâ Helil Gabor bunda olsa çâ­sârdan korkmadan size Helil Gabor'u krallığa verir­lerdi" deyü Ömer Ağa bir kâfirden istimâ‘ etdiği üzre Hüseyin Paşa'ya böyle nakl etdikde hemân Hüseyin Paşa yine Kaşa kal‘asına tekrâr bizi gönde­rüp gayri kralzâde taleb etdikde hemân mezkûr Korlad Kaşa Ban kenîsesinin baş papası eydir:

"Olmaz âdemler Kemen Yanoş kralımızdan hoşnûduz ve size bir âdem vermeğe kraldan havf ederiz. Varın Erdel'de dahi kralzâdeler çokdur. Anlardan birin bulun!" deyü cevâb ı nâ-savâb verüp yine Kaşa varoşun seyr [ü] temâşâ ederek taşra çı­kup Hüseyin Paşamıza gelüp yine ahvâl i pür-melâli nakl etdiği­mizde gazab-âlûd olup nefîr i rıhletler çalınup andan gayri yollar ile cânib i kıbleye,



Nehr i Tise kenârına giderken seyr etdiğimiz kılâ‘ ı metîneleri beyân eder

Evvelâ şehr i Kaşa i bâğ ı İremden bir mesâfe i ba‘ide cânib i garba giderken bir alay gâziyân ı mücâhidâ[n] bir yere cem‘ olup "Allâhu Ekber 1" deyüp ta‘accüb-künân söy­leşirler. Hakîr dahi at depüp ileri vardım.



Der-beyân ı ibret-nümâ yı hikmet i Hudâ: Anı gördüm bir çâh ı mâ yi acîbe kenârında gâzîler kuyudan su çeküp demir üzre dökerler. Der-ân hemân ol demir bakır olur. Hakîrin dahi gu­lâmlarının heybelerinde birer kem at na‘lları var idi. Mezkûr kuyu suyundan at na‘lları üstlerine dö­künce bi-emr i Hayy ı Kadîr at na‘lları kıpkırmızı nühâs ı hâs oldu. Hattâ bu na‘lları düstûr ı müker­remimiz Ali Paşa'ya getirüp seyr etdikte âlem i hay­retde kaldı. Aceb temâşâ­gâh kuyudur. Suyu bir âdemin eline dokunsa kap­kara yakar. Ve benî Âdemin saçına sakalına bu su do­kunsa ol âde­min geysû yı rîş i şevâribleri dökülüp seksen yaşında âdem mahbûb ı cüvân olur. Anıniçün Kaşa şehrinin Macar karıları bu sudan ferc i kabîhaları etrâfına tü­râb ile çamurlu suyu sürüp cümle kılları dökülüp pâk ve berrâk küsâm ı fi‘l i kâm olur. Zenâne tâ’i­fesine hırızmadan a‘lâ bir sudur.

.................. (11 satır boş)....................[16a]

Andan (   ) sâ‘atde nehr i Tise kenâ­rın­da Kaşa kal‘asın binâ eden Menûçehr oğlu Kaşa Banî ve mezkûr Korladik manastırın binâ eden Korladik ikisi bir kubbe i âlî i bâğ ı İrem içinde yatdığı me­şâdın temâşâ etdik.

Ve sâhil i Tise'de Kaşa beğinin kırdığı dîvlerin kelle ve üstühânların dahi seyr [ü] temâşâ etdik kim hammâm kubbesi kadar kelleler ve haşeb kadar in­cik üstühânları idi.

Bu mahalde atlarımıza cümle yem kesdirüp ale's-sabâh Hudâ'ya sığınup potlar ve sallar ve tu­lumlarla tekrâr nehr i Tise'yi yüz bin renc [ü] anâ ile ubûr edüp ancak iki âdem gark ı âb şehîd olup on at gâ’ib oldu. Ol gün sırsıklam ordu yı serdâra dâhil olup kral ver­me­dik­lerin seraskere cümle ah­vâli bir bir takrîr edüp Kaşa kapudanı mektûbun ve­rüp kırâ’at olundu, ammâ çi fâ’ide. Arada bir kral edecek bir ağaçdan bir kefere i pelîd i anîd yok. Cümle a‘yân ı devlet ve erkân ı şeytanet (?) bir yere cem‘ olup müşâvere edüp âhirü'l-emr bu Tise ke­nârından gerü dönmeğe azîmet olundu.

Sene 1072 Muharrem'inin gurresinde Tise nehri kenârından Seykel diyârına gitdiğimizi bildirir

Evvelâ Bism-i İlâh ile nehr i Tise kenârından asâ­kir i deryâ-misâl ile cânib i kıbleye gerü dönüp sah­râ yı lâlezâr ı çemenzârlar ubûr ederek 13 sâ‘atde,



Menzil i kenâr ı nehr i Matar: Andan kalkup,

Kal‘a i Tirepiş: Mukaddemâ Tise'ye giderken evsâfı tahrîr olunmuş idi. Bu kal‘ayı geçüp andan 8 sâ‘at gidüp,

Menzil i Akkilise: Bu mahalde hakîr maşrık cânibine on altı kişi ile çeteye gidüp ol gün dağlar­dan yigirmi aded güzîde esîrler çıkardık. Andan,

Menzil i kal‘a i Aranoş Megeş: Mukâbele­sin­den meks olunup tekrâr asker i İslâm bu kal‘a al­tına varup hayli ganîmet aldılar ve kal‘a askere yine acâ’ib toplar atdılar. Mukaddemâ bu kal‘a tavsîf olunmuşdu. Andan kalkup yine cânib i kıbleye,

Kal‘a i Nagbanya: Kurbunda Banya Ejder nehri kenârında meks olunup mukaddemâ bu kal‘a musanna‘ olup tavsîf olunmuş idi, ammâ ber-muk­tezâ yı devlet, bu kal‘a kapudanı ve birov ve şagları hedâyâlarıyla serdâra kırk nefer kefere vü fecereler geldikde kulavuz tarîkiyle cümlesin kayd-ı bend edüp muhzır Mustafâ Ağa'ya teslîm olunup bu ma­halden dahi kalkup,

Menzil i kal‘a i Köyvar: Altında meks olunup bu mahalde Melek Ahmed Paşa efendimizin sekbân ve sarıcalarıyla yeniçeri ocağı kavmi gazâ mâlıyçün vâfir ceng edüp mâbeynde âmedânî birkaç âdem telef olup ol ân sulh u salâh olundu. Andan yine semt i kıbleye

Menzil i kenâr-ı nehr i fiamos: Andan 5 sâ‘atde,

Menzil i Redey İşvan: Kurb ı nehr i kenâr ı fiamos'da bir sarây ı behişt-misâl iken benî Âdem gözü görse görenler dem-beste ve hayrân olurdu. Gerçi içinde âdemleri yok idi, ammâ zîr i zemînle­rinde bî-hisâb mâl u menâl bulunup ol nâzenîn mu­sanna‘ sarây ı ekâsire-misâl bir ayda ıhrâk bi'n-nâr olundu. Ve bâğ u bâğçesinde olan gûnâ-gûn müs­mirât ı âbdârları tenâvül olunup Âl i Osmân; aske­rin doyladı.

Ba‘dehu gaddâr asâkir i bî-şümâr bu bâğa mûr [u] mâr-misâl üşüp cemî‘i nâzenîn dırahtlarına eyle tîr i Müslimî urdular kim ân ı vâhidde ol bâğ ı Merâ­mı harâb u yebâb etdiler. Andan 4 sâ‘atde yine,



Menzil i kenâr ı nehr i fiamos: Bu nehrin karşu cânibinde sarp dağlarda ba‘zı esîrler görünüp derhâl birkaç bin asker dağların ardların alup cümle esîrleri koyun sürüsü gibi sürüp ordu yı İslâma ge­tirüp fürûht etdiler. Andan kalkup 9 sâ‘atde,

Menzil i şehr i Dij: Mukaddemâ berbâd olun­duğu tahrîr olun­muş­du.

Bu mahalde kal‘a i Varat'ımız cânibinden hün­kâr hasekisi hatt ı şerîf ile gelüp bir alay ı azîm ile hasekiyi Serdâr Ali Paşa serâperdesinde meks etdi­rüp dîvân ı pâdişâhî olup hatt ı şerîf kırâ’at olun­dukda me’âl i kelâmı oldur kim,

"Hatt ı şerîfim vusûl buldukda Erdel (Erdel) memleketine asker i deryâ-misâlim çekesin. Tâ Leh memleketlerine varınca kasd edesin ve ol diyârlara asker i Tatar ı adû-şikâr ile dâr ı diyâr ı küffârı ha­râb u yebâb ve hânelerin türâb edesin. Ve cümle puthânelerin tâlân u vîrân edüp cihânda âbâdân ol­mamış gibi bî-nâm u bî-nişân edüp âb ı tîğ-gûn ile ol vilâyetleri çirk i şirkden yuyup pâk edesin. Ve cümle dalâlet-âyîn kefereleri esîr edüp âdete muhâ­lefet edenlerin hırmen i hayâtların rîh i akîme verüp müşrikînden bir ferd komayup kırasın. Ve elbette bir kral nasb edüp iki bin kîse Erdel hazînesin tahsîl edesin. Ve Kemen Yanoş kefere krallık iddi‘âsında olduğıyçün hakkından gelesin alâmet i şerîfeme i‘timâd kılasın" deyü, fermân ı şehriyârî serdâr ı mu‘azzama vâsıl olunca cümle asâkir i bî-şümâr ve sipâh i enbûh ı bisyâr ile [16b] bu sahrâ yı şehr i Dij'de üç gün ikâmet olunup azîm meşveretler oldu.

Hikmet i Hudâ mukaddemâ bâlâda Nagbanya Ejder kal‘asının kapudanları ve birovları kulağuzluk içün alıkonmuş idi. Anların kefâletiyle bir niçe kâ­firler amân ile gelüp serdâra buluşdular. Meğer bunlar kralzâdeler imiş.

Sene 1072 Muharrem'inin ikinci Cum‘a gün Betlen Gabor ki Sultân Süleymân bunu Budin'de yakasından geçirüp üç yaşında veled i ma‘nevî edüp Budin krallığın bu Betlen Gabor gu­lâma verüp anası Alina Budin'e melike olup bu Betlen Gabor evlâd­larında[n] Apopi Mihal nâm bî-nâm bir kefere i pelîdi gelüp iki bin kîse mâl ı pâdişâhî tahsîl etmeğe der-uhde eyleyüp ve Kemen Yanoş'u her kanda bulursa hakkından gelmeğe ahd [ü] mî­sâk eyledi, ammâ Serdâr Ali Paşa bu kâfiri beğen­meyüp tabî‘ati Helil Gabor tarafında olup,

"Bu kral olamaz" deyü iğmâz ı ayn edince he­mân Melek Ahmed Paşa efendimiz,

"Vallâhi bu ey kral ı müstakîm olur, zîrâ Süleymân Hân'ın bunlara nazarı ta‘alluk etmişdir" deyüp hemân dîvân ı pâdişâhîde muhzır ağanın ba­şından Melek Paşa kuka süpürgesin alup kral ola­cağın başına kukayı Bism i İlâh ile geçirüp kralın elinden Melek yapışup zor-a-zor serdârın elin öpdü­rüp kralı bir iskemle üstüne Melek oturdup bir Fâtiha tilâvet edüp Apopi Mihal müstakil kral nasb olunup ibtidâ çavuşbaşı ve sâ’ir dîvân çavuşları krala mübârek-bâd iltiyâmları edüp andan kral iskemle­den kalkup cümle vüzerâ ve mîr i mîrânların dest­lerin bûs edüp ba‘dehu cümle mevcûd olan kapu­danlar kraldan el öpüp bî‘at etdiler.

"Kral nasb olundu, şimden gerü çete (çete) ve potura memnû‘dur. Esîr ve mâl ı ganâ’im getiren­lerin başı ganem başı gibi kesilüp teninden cüdâ olur" deyü dellâllar nidâ eyledi, ammâ mukaddemâ Seykel vi­lâyetine elçilerimiz gidüp itâ‘at etmedi­lerdi. Ve yeni kral dahi anların üzerine sefere git­meği serdâr ı zafer-şi‘âra ilkâ edüp Seykel ceng[in]e tergîb edüp cümle asker,

"Habbe kalmadı. Bari Seykel seferine gidelim gö­relim felek ne gösterir" deyü herkes âmâde oldu­lar. Ve maşrık cânibine, sol cânibe sapup Seykel vi­lâ­yeti üzre tevekkülen-alallâh deyüp revâne olundu.

Bu mahalde hünkâr hasekisine kırk kîse ve iki yüz esîr ve semmûr kürkler ihsân olunup kral dahi beş kîse verüp iki bin kadar kefere askeri koşup ve Hüseyin Paşa dahi Tımışvar askeriyle hasekiyi Varat cânibine götürdüler.

Bu mahalde dahi asker i İslâm kalkup (   ) sâ‘atde cânib i şarka gâyet ma‘mûr u âbâdân asker ayağı basmamış yerleri seyr [ü] temâşâ ederek,


Yüklə 6,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin