Menzil i nehr i kenâr ı Kokol: Bu mahalde cümle ordu yı İslâm gûnâ-gûn meyve i âbdâr ile ganîmet oldu, zîrâ bu zemînin cümle dağları ve yakın ü ı[ra]ğları bâğlardır. Andan yine 3 sâ‘atde def‘â,
Kenâr ı nehr i Kokol: Andan yine kenâr ı nehr i Kokol: Bu mahalde Seykel vilâyetine elçilik ile giden Budinli Ömer Ağa ve Varatlı Panço Hüseyin Ağa ve Façatlı Ali Ağa Seykel'den gelüp, "Kâfir(in) itâ‘at etmeyüp nâmeyi pâre pâre edüp biz gücile halâs oldu[k]. Ve Kuta nâm Seykel boğazında bir dağdan bir dağa üç kat tabur ı azîm eyleyüp içine yigirmi bin tüfeng-endâz kâfirler diksek" [deyü] elçiler haberin getirüp müşâvere i azîm olup kral ve cemî‘i serhad a‘yânları Seykel vilâyetlerin harâb u yebâb etmeğe netîce i kelâm verdiler.
Sene 1072 Safer'inin yigirminci gün Erdel'den Seykel vilâyetine gitdiğimiz konakları beyân eder
Evvelâ Bism-i İlâh ile nehr i Kokol kenârından asker i İslâm ile Seykel seferine azîmet olundukda cânib i şarka 2 sâ‘atde,
Evsâf ı kal‘a i Udvarhel
Lisân ı Macar'da ( ) ( ) demekdir. Bânîsi Hel Ban Yoram'dır. Süleymân asrında Seykel kâfiri elinden Koca Betlen Gabor feth edüp Saz Macarı'na hibe eyledi. Hâlâ Erdel kralları hükmündedir, ammâ Saz Macarı elindedir. Cümle üç bin aded cünûd ı cünübü cümle Saz kâfirleridir. Lâkin mukaddemâ asker i İslâm Tise kenârına giderken Tatar askeri tâ bu mahalle gelince çapul civerüp ne Saz kavmi ve ne Laz ve ne çok ve ne az bilüp bu kal‘a varoşu keferelerin cümle evli evlerinde bulup bir cân halâs olmadan cümlesin esîr edüp ba‘dehu on bin Tatar on bin ok ucuna kibrît ve çıra bağlayup enderûn ı kal‘aya okları şast ber-kabza endâht edince cümle tahta örtülü evler üzre kibrît ve çıra düşünce derûn ı kal‘ada ve varoşunda olan evler tutuşup kal‘adan dahi cümle küffâr hemân veled i pelîdlerin ellerine ve kucaklarına alup taşra çıkınca el kaldıranları dest i Tatar'da kılıçdan geçüp bakıyyetü's-seyfleri Tatar ı adüv-şikâ[r] destinde esîr i pây-beste ve dil-haste olmuşlardır. Anıniçün bu kal‘aya geldiğimizde berbâd bulduk.
Ancak etrâf ı şehirde bâğ u bâğçesi kalup cümle firâr eden küffârları kral yenilendiğin istimâ‘ edüp kal‘a içi ve taşra varoşun amâr etmeğe başlamışlar. [20a]
Andan bu kal‘a i Udvarhel altında asker i İslâm'ın cümle iş erleri ve umûr-dîde âkıbet-endîş serverleri serdâr ı mu‘azzam otağına cem‘ olup müşâvere i azîm edüp ale'l-ittifâk,
"Sultânım siz bu Seykel diyârına (diyârına) gidemezsiz, zîrâ bu kadar cebehâne ve bu kadar bin arabalar ve develer ve katâr ve matâr ve mehâr ağırlıkları vardır. Hemân salt [u] sebükbâr asker gerekdir, zîrâ Seykel memleketinin cânib i erba‘ası sarp sengistân ve çengelistân dağlardır. Hemân bu asker i İslâm içinden yigirmi bin güzîde hayyâl atlı pür-silâh yiğit ve on bin aded tüfeng-endâz piyâde ve bahâdır şehbâz u şehnâz yiğitlere Budin vezîri İsmâ‘îl Paşa'yı Budin eyâleti askeriyle serdâr edelim ve Cerrâh Kâsım Paşa'yı çarkacı ve Yentür Hasan Paşa'yı dündâr ve Melek Ahmed Paşa Kethudâsı Yûsuf Ağa'yı yigirmi bayrağile karavul ta‘yîn edelim. Ve on oda kapukulu yeniçerileri ve bir oda topçu ve bir oda çeteci ve on pâre şâhî darbuzen toplar ve mükemmel cebehâneleri ile ta‘yîn edelim. Ve Yalı Tatarından on bin koşkol atlı sadaklı ve savatlı batır yiğitler ta‘yîn edelim" deyüp müşâvereyi bir yere koyup du‘â ve senâ olup müşâvere olduğu üzre her ocağa tenbîh ü te’kîd olunup ertesi ale's-sabâh Cerrâh Kâsım Paşa çarkacı gidüp İsmâ‘îl Paşa'nın dahi kös i rıhletlerine turralar urulup nefîrler çalındıkda hakîr Melek Ahmed Paşa'nın dest i şerîfin bûs edüp du‘â yı hayr ile Yûsuf Kethudâ ile beş gulâmım ve bir sebükbâr seyishânemiz ile Seykel seferine azîmet etdik.
Müşâvere mahallinden kalkup cânib i şarka 7 sâ‘at gidüp,
Menzil i karye i Vanç
Seykel yaylağı dibinde bâğlı ve bâğçeli köy idi, âteşe uruldu, ammâ Seykel yaylasından akan uyûnlar üzre bu köy etrâfında gûnâ-gûn musanna‘ Macar şeytanatlı un değirmenleri var idi kim görmeğe muhtâc idi. Ve niçe yüz aded ibret-nümâ tahta biçecek değirmenler var kim gûnâ-gûn tahta biçilir. Ve bu dağlarda fısdık lezzetinde üç köşeli bir gûne lezîz meyve biter, böğrülce kadar ancak vardır, evc i semâya ser çekmiş dıraht ı müntehâlarda biter aceb lezîz ve yağlı meyvedir. Bu mahalde cemî‘i asker i İslâm'a,
"Sabâh ceng i sultânî ve neberd i hâkânîdir gâfil mebâş. Atlarınız bir e[y]ü saklan ve silâhlarınız yoklan ve gâfil yatman" deyü çavuşlar tenbîh edüp nâdîler feryâd edüp her cânibe karavullar ta‘yîn olunup bizler dahi Melek Paşa askeriyle dağlar içre atlarımız ellerimizde sabâha dek bîdâr ve bîzâr karavul bekledik, ammâ Hazret i Hallâku ale'l-ıtlâk cellet hikmetehu'nun kârhâne i sun‘unda muktezâ yı hikmet i ezeliyye ve meşiyyet ve kudret i lem-yezeliyyesi üzre eşref i mahlûk olan şecâ‘at ve mehâbet sâhibi benî Âdemdir. Andan âfât ı mühlike ve âhât ı muzırra indifâ‘ı ve envâ‘ ı menâfi‘ i eşyânın intifâ‘ı olmağın benî Âdemden sonra eşref i mahlûk es-sâfinâtü'l-ciyâd misilli küheylân atlardır kim bu karavul beklediğimiz şeb i târda bî-tâb u bî-mecâl ve zerre mikdârı askerimizde dermân muhâl olup subh ı kâzibde niçe yüz askerlerimiz nefîr i hâb çalarlarken ellerimizde licâmları olan küheylân atlarımızın niçe yüzü horuldayup hırıldayup burunları kırıldayup ürküşmeye başladıklarında cümle karavulumuz yiğitleri atlar cünbüşünden yine tirkeşüp,
"Âya bu ne ola" deyü cümle hâzır-bâş oldular ve cümle atlar bir yerden süheyl i azîm urdular, niçeleri pây-bend ve kösdeklerin kırdılar. Bi'z-zarûrî cümle guzât bilâ-rikâb atlarına süvâr olup âmâde durdular, ammâ bizden ileri ince karavullarımızın bu atlar hareketlerinden haberleri olmayup hâb-âlûd gâfil yatırlarmış. Derhâl anlara birkaç yiğit gönderdik. Niçesi karavul bekler, niçesi Ashâb ı Kehf vâkı‘asın gözler. Hele bunlar cümle hâbdan bîdâr olup pür-silâh esb i tâzîlerine bilâ-rikâb süvâr olup tarfetü'l-ayn içre yanımıza geldiler, ammâ henüz atlarımız deşmeden kendülerin pâre pâre ediyorlar. Anı gördük bir ânda dağlar içre küffâr ı bed-girdâr ı murdâr Macar ı füccârın erganon ve torompete ve luturyanî borularının ve nâkûs ı kebirgeleri ve tabıllarının sadâları istimâ‘ olunup vakt i fiâfi‘î ki oldu, haçlı peykerleri ayân u beyân olunca anlar dahi bizleri görüp at başın çeküp durdular, ammâ bizim atlar kudurdular.
Hemân serdârımız Melek Paşa kethudâsı [e]ydir: "Bir[e] gâzîler atlarda bir isdekli hayr alâmet var. fiu kâfire bir kerre dokunalım, yâ taht ola yâ baht" dedikde [20b] cümle Melekli guzâtımız "N'ola Bismillâh" deyüp cümlemiz bir uğurdan kemân (...)dan nâvük i tîrkeş çıkar gibi çıkup küffâr üzre at saldık. Esb i sabâ-sür‘atlerimizin pâylarından kalkan gubâr ı siyâh ve âvâze i sipâh evce peyveste olup gubâr âfitâb ı âlem-tâbın gözün bürüdü kaldı, türâb ı aftâbı jeng i küdûret kapladı, rûz ı rûşen i pür-nûr leyle i deycûra döndü ve gülbâng ı Muhammedîmiz sadâsı âsumâna hâle bağladı ve cünd i cünüb i küffâr ı siyâh-baht cüyûş ı İslâm ı sepîd-baht ile, "Yâ taht ola yâ baht veya taht" deyüp anlar dahi "Yajuj, Yajuj, Marya Kot" deyüp üzerimize at saldılar. Atlı asker temevvüc ı bahr i ummân-vâr birbirlerimize uruşup dokuşup sûre i Fâtır'da:
1
mâ-sadakı üzre bir savaş ı perhâş olup niçe atlarımız küffâr atlarının burnun ve kulakların kavrayup her biri birer ejder i heft-sere dönmüşlerdi.
Hamd i Hudâ bir sâ‘at i nücûmîde asâkir i muvahhidînimiz üzre zulmet gidüp nesîm i zafer İslâm üzre esüp küffâr ı hâksâr münhezim olup seg ber sahrâ bakıyyetü's-süyûflarının karârları firâra mübeddel olup cümle bin altmış kelle ve üç yüz aded müsellah kâfirleri esîr edüp sadlek şükr i Hudâ küheylân atlarımızın gıjgırup fışırdadıklarından cümlemiz hâzır-bâş olup askerimiz mansûr u muzaffer oldu. Bu hakîr ol cengden berü bildim, ki benî Âdemden sonra eşref i mahlûk küheylân atlardır. Sad şükr i Hudâ cemî‘i zamânda küheylân atlar beslemeden hâlî olmamışızdır.
Ba‘dehu bu karavulumuz cenginden mansûr [u] muzaffer ordu yı İslâm gelirken beş bin asker imdâda gelüp,
"Bire âdemler nice oldu, bire şükür elhamdülillâh şükür sağlığa" deyerek ordu yı İslâmda doğru Melek Paşa'ya anlar dahi serdâra gelüp Melek Paşa efendimiz serdâr ı mu‘azzamdan bir semmûr kürk ve Yûsuf Kethudâmız bir zer-ender-zer hil‘at i fâhire geyerken serdâr eydir:
"Yûsuf Kethudâ, yüzün ak olsun, ammâ bize niçün haber etmedin."
"Efendim küffâr ale'l-gafle şeb-hûn etdi ve biz de küffârı göze salındırmadık. Hamd i Hudâ devletinde mansûr u muzaffer olduk" dedikde gayri bölükbaşılara da hil‘atler ihsân olunup hakîre bir esîr verdiler ve cümle esîrleri kırdılar ve cümle kelleleri zemînde galtân etdiler. Cümle asker bunu fâl edinüp,
"İnşâallâh bu uğurdur, Melek Ahmed Paşa karavulunda böyle oldu, tabur dahi böyle feth olur" deyü herkesin efvâhında söylenirdi.
Ertesi gün ale's-sabâh cümle asker bir yerden kalkup ve bir sâ‘at gidüp,
Menzil i Kutuh boğazı, ya‘nî tabur ı azîm Seykel boğazı
Cümle guzât ı müslimîn bu meydân ı ma‘rekeye gelüp hayme vü hargâhsız ve bâr [u] büngâhsız konup herkesin dizginleri ellerinde olup ceng [ü] cidâle ve harb ü kıtâle âmâde oldular.
Sitâyiş i tabur ı Seykel: Bu tabur mahalli Seykel vilâyeti hudûdunda Kutuh boğazı nâm bir cengelistân ve ormanistân yerde bir dar boğazın yemîn u yesârı evc i âsumâna münkalib olmuş dağlar üzre semâya ser çekmiş dıraht ı müntehâlar ile bezenmiş kûh ı bâlâlardır kim görenin aklı perîşân olur. Ve küffâr ı dûzah-karâr Macar ı füccâr kendü hânları ve ehl [ü] iyâlleri vilâyetlerin halâs içün bu Seykel boğazının deresi içre tâ bir dağdan bir dağa varınca minâre kaddi kalyon direklerin ve gayri niçe kerre yüz bin gûnâ-gûn ahşâbâtların kırup bu dereye döküp kat-ender-kat bir tabur ı azîm kırıntılık etmiş ve içine yigirmi bin tüfeng-endâz küffâr ile girmiş ve on bin atlı küffâr ile cenge âmâde durmuş.
Ve bu tabur üzre yedi sıra altmış yetmiş pâre şâhî toplar komuş ve bu taburdan hâric bizden tarafa nîm sâ‘at yer dere ve depelere ve dağlara ve bâğlara ol kadar dıraht ı serâmedleri kırup bu derece içine döküp eyle domuz damalar(?) ve hûk i beyâbân bâmları ve gûnâ-gûn kemîngâhları kefereler ile pür eyleyüp bir paçarızlıklar ve gûnâ-gûn hiyel ve şeytanatlar edüp dağı taşı kırıntı edüp kırıntı altından gerüdeki taburlarına gidecek yollar etmiş, taburlarına varmak değil bu kırıntıdan girmek muhâl-ender-muhâl benî Âdem değil gayri zî-rûh kısmı dahi bu kırıntılardan geçmek muhâl.
Âhir i kâr asker i İslâm bunu müşâhede etdikde aslâ bir re’y i hüsn i tedbîr ile bir çâre edemeyeceklerini bilüp cümle guzât bir yere gelüp müşâvere etdiler.
Netîce i kelâmları âhir Tatar askerin üç sâ‘at sol cânibden dağlara gönderdiler ve Eğre eyâleti atlıların sağ tarafdan gönderdiler. Anlar ol taraflarda dağlardan girmede [21a], ammâ beri tarafda serdârımız İsmâ‘îl Paşa cümle piyâde kapukulu yeniçerilerin ve Eğre ve Budin yeniçerileri ve cebecilerin bir yere cem‘ edüp bir kol etdi ve gayri vüzerâ ve mîr i mîrânların sekbân ve sarıca yiğitlerine Melek Ahmed Paşa kethudâsın serdâr edüp bir kol dahi ileri atlanup kendüsü ve gayri mîr i mîrânlar ile atlı ve yayan kalb i askerde cem‘ olup cümle guzât bir ağızdan ve bir uğurdan derûn ı dilden ve cân [u] gönülden Allâh Allâh sadâsına rehâ buldurup cümle göz karardup hücûm ı mehcûm ile küffâr üzre yedi yerden yürüyüşler edüp iki tarafdan ol kadar top ve tüfengler atılup İslâm askeri âteş i Nemrûd içinde kalup kırıntılık içinden kâfirleri sehel sürüp yerlerine cünûd ı müslimîn girüp çet-a-çet köpek cengine başlayup bizim toplar içre neft ve katrân ve paçavralar koyup tabura yedi sekiz kerre topları atdıklarında câ-be-câ taburun dıraht ı müntehâları şiddet i rûzgâr ı zor-kârdan tutuşmağa başladı ve küffâr ile guzât ı [muvah]hidîn kırıntılar içinde savaş ı perhâş eder[ek] yaka yakaya gelmeğe başladı.
Ve küffâr âteşi söndürmeğe iktidârları kalmayup karârları firâra mübeddel olup cümle büyük tabura girüp kamandılar ve ceng-âşûba başlayup henüz taburda kapanlar bi-emrillâhi Ta‘âlâ taşra kırıntıların âteşleri büyük taburun çam ağaçlarına yapışup tabur dahi yer yer yanmağa başladı. Ve derûn ı taburdan küffâr bu hâli görüp şaşdı, ammâ var kuvveti bâzûya getirüp tarafeynden ceng i azîm olunup toplarımız küffâra göz açdırmaz oldu.
Andan cümle guzât bî-bâk ü bî-pervâ taburun şarampav diplerine varup tabura bin yerden mütecâviz yerlerden âteş urmağa başladılar. Ve asâkir i deryâ-misâl mûr mâra üşür gibi tabura üşüp yer yer tabur üzre sarmaşup tırmaşup taburun niçe yerlerin mülk edüp tabur üzre küffâra kurşumu bârân ı la‘net gibi yağdırdılar, ammâ bu mahalde çok fetâlarımız şehd i şehâdet câmın nûş etdiler.
İsmâ‘îl Paşa ve Cerrâh Kâsım Paşa ve Yentür Hasan Paşa bu mahalde,
"Bire koma gâzîler Kerbelâ günüdür, fursat ve nusret inşâallâh bizimdir" deyü ceyş i müslimîni cenge tergîb edüp kelle ve diri getirenlere ve yahşı iş gören iş erleri ve serverlerine bezl i ihsân ı firâvân ederdi.
Bu minvâl üzre bu tabur ı azîmde kâmil üç sâ‘at ceng [ü] savaş ı perhâş ve bu kadar küffâr esîr ve baş alındıkda taburun iç yüzünde maşrık tarafında dağlar içre bir sadâ yı Allâh Allâh ile gülbâng ı Muhammedî istimâ‘ olunup küffâr ı hâksâr bu sadâ yı Allâh Allâh'ı işidüp gerüye dönüp bakdı kim kendülerinin Seykel vilâyetleri içinden berü yeşil alav alav sancağ u bayraklı İslâm askeri ve bir tarafdan Tatar ı sabâ-reftâr ı adû-şikâr askeri Allâh Allâh deyüp berk ı hâtif gibi gelerek hemân küffâr gördü kim tabur üzre Osmânlı da çıkmış ve cânib i erba‘asından hücûm ı bî-hadd [ü] bî-pâyânı görüp karâr edecek yerlerinde karârları kalmayup karârları firâra mübeddel olup cümle küffâr taburların bırağup hûk ı beyâbânî-misâl kendüleri dağlara düşdü. Ve niçe bini akılları gidüp şaşdı. Ve esîr i giriftâr ı bend i hicrân oldu.
Hamd i Hudâ cümle küffârı kıra kıra sene 1072 mâh ı Safer'inin yigirmi sekizinci gün Cum‘ada tabur ı Seykel feth oldu ve Serdâr Ali Paşa'ya müjdeci gitdi.
Hamd i Hudâ bu cengde küffâra eyle bir sâtûr ı Muhammedî uruldu kim kimse urmuş değildir. Meğer Hazret i fieyh Kassâb ı Cömerd böyle kan dökmüş ola. Tâ şol mertebe oldu kim bu tabur mahallinde olan dıraht ı müntehâların sâyelerinde cesed i küffâr lâşe i murdâr ile zeyn olup şecer i Vakvâk dibi gibi küffâr leşi zeyn olmuşdu. ( ) ( ) ( )
Sergüzeşt [ü] serencâm ı udhıke i garîbe ve gazâ yı yâve i acîbe
Bu hakîr i pür-taksîrin serencâmıdır kim eğer terk i edeb ise de ma‘zûr buyurulup dâmen i afv ile setr oluna.
Bu cengden sonra ber-mûceb i tekâzâ âlem ağyârdan hâlî deyü bir mahfî köşede bend i şalvara rehâ buldurup dâmen der-miyân ve ceyb hemyân edüp başlı başıma edebde yesteh i bârânzede ederken mâ-fevkimde ağaçlık içinden bir catırdı ve bizim(?) gibi bir patırdı kopdu.
"Âyâ bu da ne ola?" derken hemân başım ucundaki bir alçacık kayadan bir kâfir kendüyi cân havliyle üstüme atup hakîr larkıdak necâsetim üzre otura vardım. Atım dahi elimden ürküp alarka durdu.
Bu kerre aklım başımdan gidüp küffâr ile alt üste gelüp çakşır ve don ve uçkur pây-bend gibi ayağıma dolaşup üstüm başım bok olup boklu şehîd ola yazdım.
Hamd i Hudâ aklım başıma gelüp kefere ile küştegîr Mahmûd Pîr i yâr ı velî gibi güleşirken [21b] himmet i merdân kefere elime gele düşdü.
Hemân hakîr dal-hançer olup keferenin bir hançer i zü'l-fecâm gerdenine ve sîne i pür-kînesinde memesine birkaç kerre hançer urup hamd i Hudâ keferenin kellesin keserken üstüm necâset ile mülemma‘ iken bu kerre kızıl kana müstağrak oldum.
Bi'z-zarûrî kendümü bokluca gâzî görüp güldüm ve üstümün başımın necâsetin hançerimle sildim ve andan uçkurumu bağladım.
Anı gördüm başım ucunda kaya üstünden bir yayan yiğit soluyarak eydir:
"Benim bürâderim ol kesdiğin kâfiri biz dağlarda kovalarken cân havliyle kendüyi atup kellesin sen kesdin, ammâ kellesi benimdir" dedikde hakîrin dahi uçkuru elimde iken
"Ala şu kelleyi" deyüp bizim bile doğdu küçük bürâderim gösterdikde,
"Bire edebsiz âdem" deyü herîf ü zarîf kelleden nâ-ümîd olup gitdikde hemân küffârın ol necâsetli gümüş düğmeli dolamasın ve çakşırın çıkarırken kemerinde yüz beş Ungurus altunu ve bir yüzük ve kırk talar guruş bulundu.
Bu esbâbları heybeme koyup derhâl Hamîs nâm atıma süvâr olup kelleyi İsmâ‘îl Paşa önüne bırağup,
"Hemîşe dîn düşmanlarının kelle i bî-devletleri böyle galtân olsun" deyüp dest bûs edüp huzûrunda durdum.
Yanımda duran halk necâset râyihasından kaçdılar.
İsmâ‘îl Paşa eydir: "Evliyâm ne aceb bok kokarsın" dedikde,
"Hiç sorma sultânım başıma gelen ahvâli" deyü sergüzeşt [ü] serencâmım bir bir nakl etdim.
Cümle ağavât ol fütûhât şâdumânında hakîre güle güle bî-hûş oldular.
İsmâ‘îl Paşa dahi vâfir hazz edüp hakîre elli altun ve başıma bir gümüş çeleng ihsân eyleyüp şâdumân içre handân oldum.
Bu mahalde İsmâ‘îl Paşa otağı önüne Seykel kâfirinden iki bin yedi yüz kelle ve bin kırk aded üsârâlar gelüp cümle üsâr[â]ları sâhiblerine ihsân edüp her bir guzâta hadlerine göre in‘âmlar olundu.
Andan feth olunan taburda yollar açup cümle guzât ile Seykel diyârına azîmet olundu.
Evsâf ı vilâyet i meygel, ya‘nî kal‘a i üstüvâr ı Seykel
Dörd bölük Erdel diyârının bir bölüğü bu vilâyet i Seykel'dir. Bu feth olunan taburdan cümle asker i İslâm içeri girüp elleri kan ve kılıçları uryân ve sîneleri biryân ve ciğerleri giryân ve vücûdları sûzân ve lisânlarında Hazret i Kur’ân tilâvet ederek cânib i şarka ( ) sâ‘atlik menzili iki sâ‘atde ılgar ile varup tâ Seykel sahrâsına at bırağup gitdiklerinde cümle Seykel küffârları,
"Türk Seykel taburun alamaz" mülâhazasıyla cemî‘i küffâr evli evlerinde ayş [ü] işretde iken kimi esîr i bend-i zincîr ve niçe bini tu‘me i şemşîr ve niçe bini firâr ı der-deyr(?) edem der iken anlar dahi dendân ı tîğdan sîr olup evlâd [u] iyâllerinden muğân cüvânân bintân [u] nisvânları İslâm ile şeref-yâb olup bu sahrâ yı behişt-âbâd içinde olan kurâların cümle alan u tâlân ve keferelerin esîr [u] nâlân edüp ıhrâk bi'n-nâr olup eyle berbâd oldu kim,
"Âyâ bu zemînde âbâdândan bir eser i binâ var mı idi?" denirdi.
Hulâsa i kelâm bu sahrâda guzât ı müslimîn kâmil yedi sâ‘at i nücûmî kılıç urup zemîn i sahrâ yı Seykel hûn ı insân ı ahmer-gûn ile nakş ı bûkalemûn olup cesed i küffâr ı hâksâr ile zeyn oldu.
Tâ ahşama karîb meks olundu ve kol kol tınâb tınâba çet-a-çet kurulup cümle mîr i mîrânlara fermânlar olup kat-ender-kat her tarafa karavullar ta‘yîn olundu.
Evsâf ı kal‘a i Pitiştvar
Lisân ı Seykel Macarınca ( ) ( ) demekdir, ammâ bânîsi ma‘lûmum değildir. Bu kal‘a dahi Erdel krallarınındır, ammâ kefereleri harba ucuyla krallara tâbi‘lerdir, zîrâ sarp cengelistân başka vilâyetdir.
Ve yeni kraldan ve serdârdan nâmeler gidüp aslâ itâ‘at etmediler, ammâ bu kal‘a Seykel sahrâsının kıble tarafı nihâyetinde havâlesiz bir kal‘a i sengîn bünyâd bir kal‘a i bâlâ idi ve şekl i muhammes ve beş sedd i metîn tabyalı ve iki hadîd kapulu sedd i metîn taş kal‘a idi.
Ol gece bu kal‘aya ve taşra varoşuna asâkir i İslâm hücûm edüp sarıldılar. Kal‘a dahi âteş-endâz olup azîm vezni üzre bî-hisâb toplar atup âteş i Nemrûd içinde kaldı. Hemân ol şeb guzât ı muvahhidîn şeb-revânî esbâbların geyüp ol leyle i muzlimde varoş ı azîmine göz açdırmayup top ı kûp ile döğmeden ve kal‘ası berbâd olmadan der-ceng i evvel Allâh Allâh deyüp varoşu feth edüp tâ sabâha dek cümle mâl ı ganâ’imlerin taşıyup guzât ı müslimîn bay oldular, ammâ cümle kefereleri mâlların bırağup kal‘aya girdiklerinden bu varoşda ancak amel mânde Nûhî kefereler ve fertûte pîrezenler kalmış. Anlara şikence edüp söyletdiklerinde bu varoşun zîr i zemînlerinde [22a] ol kadar mâl ı firâvân çıkdı kim hisâb ı kitâbın Cenâb ı Bârî bilir.
Ba‘dehu bu varoş ı ma‘mûreye âteş edüp poyraz rûzgârı rîh ı akîm gibi esüp bu şehr i ma‘mûre eyle yandı kim cemî‘i alevleri kal‘aya girüp derûn ı kal‘ada olan niçe bin menhûshânelerin tahta örtülü dam u bâmları tutuşup vakt i seher kim oldu o rûz ı rûşende derûn ı hisârda olan cümle Macar ı füccâr götürmede yeğni ve bahâda ağır zî-kıymet metâ‘ların ehl [ü] iyâl evlâdlarıyla,
"El-amân ey asker i Âl i Osmân" deyü feryâd [u] enîn ederek kal‘adan taşra çıkınca bir cân ı insân ve bir kelb-i cî‘ân bile halâs olmayup ve seyf i müczem urulmadan cümle esîr i bend-i zincîr oldular. Ve kapudanı ve iki yüz irşek papasları ve birovları ile cümle sağîr ü kebîr dörd bin küffâr esîr olup cümle ellerinde olan zî-kıymet metâ‘ları ganîmet oldu.
Hemân cümle asker i İslâm kal‘anın ıhrâk olmuş yerlerine girüp ve kimin söyündürüp ol kadar mâl ı hazâ’in ve cebehâneler ve kiliselerden cevâhirli haçlar aldılar kim hadd [ü] hasrı yok idi.
Ba‘dehu yanmayan yerlerin de âteşe urup cebehânesi ve toplar yanup belki üç yüz pâre toplar kendi kendilerinden atıldı ve kal‘ası ve şehri berbâd oldu. Guzât ı nusret-me’ser şâdumân mesrûr [u] handân oldu.
Andan nefîr i rıhletler çalınup nîm sâ‘at gidüp nâhiye i Çik karyesinde meks olunup cânib i erba‘aya karavullar konulup ol gece anda mihmân olundu. Ve cânib i erba‘ada olan kurâ vü kasabât ı ma‘mûrelere çeteye gitdiler, sâlimîn ü gânimîn gelüp vâsıl oldular.
Ba‘dehu ale's-sabâh müşâvere olup nâdîler nidâ etdiler kim "Bu menzilde üç gün üç gece oturakdır. Herkes cânib i etrâfa kol kol olup basîret üzre cümle çeteciler gitsün, ammâ be-şart-ı ân(?) dördüncü günü bu kurâda bulunmak şartdır" dediklerinde hakîr i pür-taksîr ol gün Melek Ahmed Paşalıdan elli pür-silâh yiğit ve iki yüz elli âdem Tımışvarlı ve Eğreli Kanije gâzîlerinden çatal atlı yiğitler ve beş yüz Tatar gâzîlerinden cümlemiz sekiz yüz yiğitler çatal atlı olup Tevekkülen-alallâh deyüp Seykel sahrâsından cânib i şimâle bir gün bir gece seğirdüp Seykel diyârı hudûdundan çıkup,
Evsâf ı vilâyet i âbâdân Leh
Vakt i fiâfi‘îde nehr i azîm Turla kenârında bir sevâd ı mu‘azzam nümâyân olup subh ı kâzibde,
Evsâf ı şehr i Lapoviçse
Lisân ı Lehce ( ) ( ) demekdir. Kal‘ası yok, ammâ bir şehr i âbâd idi kim ta‘bîr ü tavsîfden müberrâ idi. Hemân der-ceng i evvel bu şehir içine Tatar koyulup girdiklerinde dahi cümle küffâr menhûshânelerinde mest [ü] medhûş ve mahmûr ve evkâ[r] hâb-âlûd olup yatırlarken ba‘zı evlere âteşler urup sadâ yı Allâh'ı yâd edüp bâng ı Muhammedî çekerek feryâd edüp enderûn i şehre aç kurd gibi girüp ibtidâ arısın söndürüp sonra balın yeyelim deyüp ibtidâ bir hayli küffâra kılıç urup niçe bini hâb ı râhatından bîdâr olup uryân ü biryân ve giryân dağlara firâr etmede.
Bizler beri tarafda murâd [u] merâmımız üzre güzîde pençe i âfitâb gulâm ı mehtâblar ve perî-peyker ve melek-manzar kızlar alup hisâb etdik, âdem başına dörder ve beşer esîr düşdü, ammâ bindirecek atlarımız yok. Hemân şehir içre yayılup ol kadar at bulduk kim beş ol kadar esîrlerimiz olsa kifâyet [eder].
Ve hakîr yedi yiğit ile bir sarâya girdim ve kapuların berk etdim. Yukaru şâhnişînlerine vardık, dahi henüz câme i hâblarında hâb ı nâz içre nâzenîn gılmân [u] bintânlardan nûr-ender-nûr sîm-endâm duhter [u] gılmânların esbâbların hüddâmları gibi geydirüp kuşadup analarıyla bile dest-ber-kafâ on ikisini dahi kayd-ı bend edüp mâl ı ganâ’imin almağa şaşup hayretde kaldık.
Hemân kapuyu açup gayri refîklerimize haber etdik. Anlar dahi mâl ı ganâ’im almadan muğtenim olup bay olmuşlar, zîrâ cümle sekiz yüz yiğit böyle şehr i mu‘azzamda ne alup ne götürseler gerek.
Bu sarâyda birkaç kefere bir odadan çıkup el kaldırdılar, amân u zamân vermeyüp yedisinin dahi boyunların urduk. Aslâ kimesne hâciz i hasım ve mâni‘ i kavî olmayup bî-bâk u bî-pervâ sarâyın içinde olan zî-kıymet eşyâlardan yigirmi aded gümüş sahanlar ve sîm bardaklar ve yedi aded gümüş kadehler ve üç altun kadeh ve elli aded yaylar ve yigirmi aded çarhlı murassa‘-misâl kol tüfengleri ve on aded gümüşlü kılıçlar ve üç aded gümüşlü haçlar ve bir gümüş Meryem Ana ve kucağında altundan bilâ-teşbîh Hazret i Îsâ ve elleri cümle cevâhirli cibisden(?) inşâ olunmuş sûretler idi ve yedi aded semmûr kürk ve bu kadar atlas ve dîbâ ve şîb ve zerbâf ve kâmhâ ve hârâ ve dârâyî ve katîfe ve çukaları cümle yedi kişi bu kadar eşyâları cem‘ edüp,
"Âyâ selâmete bu kadar eşyâlar çıkaranlar mıyız? Yohsa [22b] salt başımızla halâs olanlar mıyız" deyü endîşe i fikr i fâsid ederken aramızda birimiz bir esîrin parmağın çakmaklı tüfeng taşı yerine koyup kısdırdıkda,
"Tîz mâl götür" dedikde bir kapunun eşiği dibinde yedi kîse dökme riyâl guruş bulduk.
Cânib i erba‘ayı dahi ararken serhadli refîklerimiz "Gidelim hay" deyü feryâ[d] vây çağrışmağa başladıklarında "Bire refîklerimiz gidiyor" deyü şikâr a[r]amadan fâriğ olup derhâl sarâyın âhûruna girüp yigirmi re’s at ve altı atlı bir münakkaş hınto araba çıkarup cümle üsârâları atlara ve cümle mâl ı ganâ’imleri arabaya tahmîl edüp andan cümle şehri âteşe urup ıhrâk bi'n-nâr edüp şehirden taşra cümlemiz bir yere cem‘ olup mukaddemâ sekiz yüz yiğit iken ancak üç yiğit şehîd olup bu kadar üsârâlar ve bu kadar atlar ve bu kadar arabalar ile bir azîm asker olup yola revâne olduk.
Bu ıhrâk etdiğimiz şehr i Lapoviçse'den kal‘a i Kamaniçse'ye beş merhale kurbund[a] idi ve şehr i İlvov cânib i şimâle altı konak karîb idi.
Andan hemân Allâh'a tevekkül olup bu kadar mâl [u] menâl ile "Kuskuna kuvvet ve kamçıya bereket" deyüp gece ve gündüz yürüyüp ( ),
Dostları ilə paylaş: |