Nergök Gediği: Bir sarp beldir. Andan karye i Nergök; üç yüz hâneli ve bir deyrli Ermenî köyüdür. Harâcı Van kulu aklâmıdır kim defterdâr tarafından zabt olunur. Andan yine cânib i şarka 3 sâ‘[atde] kûh ı Verek'de,
Menzil i Veng i Verek: Bu diyâr Ermenîstân olmağile cemî‘i kenîselerine veng derler. Ammâ bu veng i Verek, Verek dağının ta zirve i a‘lâsının sehel alçağında bir hıyâbân ı gülistân [u] dırahtistân ı azîm kıbâb ı kârgîrler ile mebnî kal‘a-misâl demir kapulu bir veng i pür-âvengdir kim bir deyr i kadîme müşâbeheti yokdur. Üç yüzden mütecâviz ruhbân [u] kıssîs ve bıtrîk [ü] papas Ermenîleri vardır kim her biri birer şuğle me’mûrdur. Ol gice beş yüz nefer askere i‘zâz u ikrâm etdiler kim ta‘bîr olunur değildir. Zîrâ cemî‘i millet i Mesîhiyye beyninde Kudüs'deki Kamâme'den sonra bu veng i Verek'e i‘tibâr edüp nezerât getirirler. Ve refîkimiz olan ağalara ve hakîre birer vaşak postu hedâyâ verüp, mısra‘
Mâl ı kâfir hest ber-mü'min helâl1
deyüp hedâyâların alup andan ale's-seher yüz bin renc [ü] anâ ile Verek dağı şeceristânın aşup 5 sâ‘atde,
Karye i Hündüsten: Van nevâhîlerinden üç yüz hâneli ve bâğlı u bâğçeli Ermenî köyüdür. Harâcı Van kulu aklâmıdır. Kimse vaz‘ ı yed edemez, defterdâr tarafından zabt olunur. Andan 5 sâ‘{atde,
Van} kulu çayırı: Tırfil i giyâhâtlı çemenzâr yerdir. Andan,
Süleymân Beğ çayırı: Bir yonca ayrıklı vâdîdir. Bu kurâları geçüp,
Sitâyiş i kal‘a i Hoşâb: Vech i tesmiyyesi oldur kim kal‘anın kayası dibinden nehr i Hoşâb cereyân [286a] etdiğinden Hoş-âb derler, ammâ ism i kadîmi Erçek i Bâlâ'dır. Âl i Abbâsiyân'dan Hakkarî binâsıdır. Sene 800 târîhinde Mahmûdî destine girüp hâlâ Mahmûdî beğlerinin taht-gâhıdır.
Ba‘dehû Süleymân ı zamân nâm bir azîmü'ş-şân bir hân bu kal‘ayı tevsî‘ edüp cânib i şarkîsinde sehel havâlesi olmağile ol havâleye hâ’il Süleymân Beğ bir kal‘a i Süleymânî inşâ etmiş kim her taşı fil i Menkûsî cüssesindedirler ve her seng i hârâsının tûlu yigirmi ayak uzunluğun dîvâra koyup uçlarını rûy ı dîvâra komuş ve darabât ı kûp ı top te’sîr etmesin içün kal‘a dîvârın kaplıbağa arkası gibi şak yapmış. Ne kadar top ursalar aslâ gülle te’sîr etmeyüp kayar. Hattâ sene 1060 târîhinde Şemsî Paşa oğlu {Mehemmed Emîn Paşa} yigirmi gün bu kal‘ayı döğüp bir taşı koparamayup hâ’ib ü hâsir rücû‘ eder ve rüsvâ-yı âm olup gider. Ve cümle kal‘aların kapuları ağaç üzre hadîd kaplu kapulardır kim âteş eylesen ağacı yanup demirleri dökülür ammâ bu kal‘a i Hoşâb kapusunun her kanadı üçer yüz kantar polâd ı Nahşevânî'dir. Aslâ ağacı yokdur ve üstâd ı bennâ bu kapuyu iki kal‘a mâbeynine pinhân etmişdir kim aslâ görünmez. Gûyâ kal‘a i Bâbü'l-ebvâb'dır. Bu kal‘a içre hâkim Mahmûdî İbrâhîm Beğ'den gayrı kimesne olmazdır. Gâyet küçük kal‘adır. Dâ’iren-mâdâr cirmi bin iki yüz adımdır. İçinde bir zâviyesi ve beğe mahsûs bir hammâmcığızı vardır. Gılâl anbârları ve zîr i zemînleri ve müstevfâ cebehânesi ve on pâre şâhî topları vardır. Suyu bârân ı rahmetden cem‘ {olur su sahrınçları vardır}. Ve kal‘anın bir kayası fil hortumu gibi taşra uzanmış bir kayadır. Merhûm Süleymân Beğ ol kayalar üzre Süleymânî san‘atlar ile demir çarhlar eyleyüp yüz kulaç demir zencîrler ile aşağıda cereyân eden nehr i Hoşâb'dan san‘at ı dollâb ile su çekdikleri Aşağı Rabât halkı çârsûdan seyr ederler, garîb temâşâgâh ı kal‘a i seyrângâhdır.
Bitlîs hânı cenginde hâkimi İbrâhîm Beğ ile cengde bulunduğumuzdan kal‘ada hakîre ve refîklerimize ziyâfet edüp {bu kal‘a i Hoşâb'ı} bir hoş temâşâ etdik. Cânib i erba‘ası çâh ı gayyâdan nişân verir. Aslâ handakı yokdur ve ancak şimâle nâzır bir kapusu vardır, ammâ kapusunun iç yüzünde derk i esfelden nişân verir bir handakı var, üzre, top tahtalarından cisrdir.
Bu handak içi leb-ber-leb sarnıç ı âb ı hayât sudur. Ve bu kal‘aya kavm i Ekrâd Hoş-âv derler. Suya dahi âv derler, ammâ Vanlılar bu kal‘aya Hoşaf derler. Netîce i kelâm {kal‘a} dibinden cereyân eden nehr i Hoşâb olmağile ol isimile müsemmâ bir kal‘a i zîbâdır kim dâ’iren-mâdâr şekl i muhammesdir. Ve cümle ebrâcları gûyâ kulle i Kahkahâ'dır.
Sitâyiş i Aşağı Rabât: Bu diyârda varoşa rabât derler. Bu dahi bir dere içre cânib i erba‘ası havâleli ve garb tarafı nehr i Hoşâb'dır, alçak dîvârlı ve kırk kulle ve iki kapulu ve handaksız dört bin adım cirmli bir kal‘adır. İçinde cümle sekiz yüz kadar hâk i pâk ile mestûr bir rabât ı ma‘mûrdur. Bir câmi‘i ve hânı ve bir kesîf hammâmı ve bir kaç dükkâncıkları vardır. Gayri ibret-nümâ âsâr ı binâsı kal‘asından gayrı yokdur.
Ahvâl i gâzîyân ı Mahmûdî: Sene 955 târîhinde Sultân Süleymân'a itâ‘at edüp Tebrîz ve Nahşevân ve Revân seferlerinde hizmet i vâfireleri sebkat etmeğile ülkeleri kendülere ber-vech i te’bîd yurdluk ve ocaklık deyü hükûmet verilmişdir. Hâlâ Van eyâletinde tabl [u] alem sâhibi ocak beğidir. Hâlâ hâkimü'l-vakti İbrâhîm Beğ'dir. Ülkesi tahrîr olunup kânûn ı Süleymân {Hân} üzre timâr u ze‘âmetleri vardır. Beğinin hâssı kendi diyârının ebvâb ı mahsûlâtıdır. Ol takrîb ile Van vâlîsiyle sefer eşerler, ammâ alâybeği, çeribaşı ve dizdârı ve kethudâyeri ve serdârı yokdur. Ammâ Âsitâne tarafından yüz elli akçe kadısı vardır. Ve bu kavm i Mahmûdî cümle sekiz bin asker olur. Ammâ kerrât ile Acem şâhına karşu komuşlardır. Gâyet şecî‘ ve yarar ve bahâdır şehbâz gâzîlerdir. Cümle al ve yeşil ve sarı ve kırmızı boyalı sakallı âdemlerdir kim cümle dîndâr ve ehl i sünnet ve'l-cemâ‘at Şâfi‘îyyü'l-mezheb mü’min ü muvahhid âdemlerdir. Mâbeynlerinde bir âdemin kizbi zâhir olsa, "Sen kezzâbsın!" deyü ol âdemi nefy i beled, azl i ebed ederler. Evlâd [ü] ıyâlin dahi redd ederler.
Manzara i nehr i Hoşâb: Bu nehr i zülâl diyâr ı Hakkarî'nin Çölümerik kûhlarından ve Hasanî yaylalarından cem‘ olup bu kal‘a i Hoşâb altından nehr i Hoşâb [286b] cânib i garba cereyân ederek Van sahrâsı içre Erdemit bâğlarından güzer edüp Hakkarî'nin Vastân kal‘ası dibinde Van deryâsına mahlût olur. Bu kal‘ada bir gice mihmân olup hândan gûnâ-gûn tuhaf hedâyâlar alup ale's-seher 5 sâ‘atde,
Menzil i karye i Davdan: Mahmûdî hükmünde yüz hâneli ve bir câmi‘li Kürd köyüdür. Bir çemenzâr fezâda haymelerimizle meks edüp ol gice ahâlî i kurâ cümle askere kuzu ve karaca ve sığın ve yaban koyunları getirüp ziyâfet etdiler, ammâ süd ve darı ve tereyağıyla bir ta‘âm getirdiler. Meğer "Pohın" derlermiş, ol pohından cümlemiz yedik, ammâ lezîz pohın imiş. Gerçekden safâ etdik. Meğer bu diyârda pohın mu‘teber ta‘âm imiş. Anınçün her müsâfire ikrâm içün pohın yedirirlermiş. Ammâ ba‘zı Kürd veled i zinâları, "Pohın yer misiz?" deyü pohından sormağa başladıklarından bizim asker dahi bed ismi var deyü pohından yemez oldular. Ammâ hakkâ ki lezîz ta‘âm idi. Andan yine cânib i şimâle meyyâlce,
Evsâf ı kal‘a i Ereçek
Sene ( ) târîhinde Âl i Abbâsiyân'ın kadre ermişlerinden bir kimesne "Er gerçek"den galat Erçek derlermiş. Kadr mâlıyla binâ olunmuş bir yalçın püşte başında şekl i murabba‘ bir küçük kal‘adır, ammâ zirve i a‘lâya kad-keşân olmağile çıkup temâşâ etmedim. Hâlâ Mahmûdî hükmündedir ve mâ-tekaddem taht ı Mahmûdî bu kal‘a imiş. Şimdi ol kadar imâr değildir, ammâ yine Van eyâletinde sancak beği hükmündedir. İki bin askere mâlikdir. Mahmûdî atlarının güzîdesi bu Erçek'de olur. Hükûmetinde timâr u ze‘âmet tahrîr olmayup ebvâb ı mahsûlâtı beğine hâs kayd olunmuşdur. Beği kal‘ada olur Aşağı Rabâtı bir dere küncinde beş yüz hâneli câ-be-câ bâğ u bâğçeli ve kavak ağaçlı rabâtdır. Bir câmi‘i ve bir hânı ve bir kesîf hammâmı ve on mikdârı dükkânı var ammâ buhayre i Erçek kal‘anın kurbünde bir halîc i sağîresi var, on vukiyye gelir yahşı alabalığı olur kim Kürdistân'da Ereçek balığı meşhûrdur. Bu semek i mümessekden sayyâdlar sayd edüp a‘yân [u] kibâra hedâyâ götürürler. Aslâ balık râyihası yokdur. Bu halîcin kenârında Fâtih i Revân Sultân Murâd Hân meks edüp mâhîlerinden tenâvül edüp "Hakkâ ki mâ’ide i Erçek idiği gerçek imiş." demişdir. Ve bu buhayrenin yine cânib i garbîsinde bir yol vardır. Ol râh ı câdde ile Van'a beş sâ‘atde varır tarîk ı seheldir. Murâd Hân Van'a ol râhdan revâne olmuşdur. Bu Ereçek beğinin ziyâfetin tenâvül edüp ve hedâyâsın ve kulağuzların alup andan yolumuza hilâfcadır ammâ "Da‘vete icâbet" deyü cânib i şimâle meyyâlce dağlar ve dereler aşup kâmil sekiz sâ‘at gidüp,
Evsâf ı kal‘a i Abagay
Vech i tesmiyye Abakay'dan galat Abagay derler. Kay, pâdişâha derler. Mısır pâdişâhlarından Kaytabay ve Kayabay ve Kayağay misilli isimler vardır. Bu kal‘ayı da Âl i Abbâsiyân'dan Abakay nâmında bir pâdişâh binâ etmeğile kal‘a i Abakay'dan galat Abagay derler. Van'a on sâ‘at karîb garb cânibine doğru yolu vardır. Kal‘ası şekl i muhammes yalçın kaya üzre Şeddâdî binâ bir kal‘a i zîbâdır. Hâlâ bu dahi Mahmûdî hükmündedir. Andan şarka 7 sâ‘[atde],
....................(4 satır boş)....................
Andan cânib i şarka 7 sâ‘atde,
Evsâf ı Karahisâr ı Van ı Kürdistân
Kavm i Ekrâd bu kal‘aya Karaca kal‘a derler. Zîrâ ekseriyyâ seng i siyâh ile Âl i Abbâsiyân'dan Gıyâseddîn ibn el-Muktedir Billah binâ etmiş kal‘a i köhne-âbâddır. Devlet i Âl i Osmân'da altıncı Karahisâr ı Ekrâd budur. İbtidâ Afyonkarahisâr ve Şebin Karahisâr ve Develi Karahisâr ve Antalya Karahisâr ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) altıncı bu Ekrâd Karahisârı'dır. Ammâ bu dahi anlardan kalmaz. Evc i âsumâne ser çekmiş bir kûh ı bî-mânend üzre bir hisâr ı ser-bülenddir, ammâ küçükdür. Cânib i erba‘ası çâh ı sakar olduğundan ne kadar adımdır, bilmem, ammâ şekl i murabba‘dan tûlânîce vâkı‘ olmuşdur. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ).[287a] Hâlâ Mahmûdî beğlerinden Evliyâ Beğ adaşımız hükmünde yurdluk ve ocaklık olmak üzre tabl [u] alem sâhibi bir mankâle mîr i muhteremdir kim cemî‘i Kürdistân ümerâların ihsânıyla bend etmişdir. Dörd bin aded güzîde pâk müsellah asker i Ekrâda mâlikdir. Cemî‘i Mahmûdî beğlerinin âb ı rûyıdır. Gerçi bir lahm u şahm sâhibi görinür ammâ gâyet çâpük ü zinde ve server i hünerverlik üzerinde mevcûd bir mîr i Mahmûdî'dir. Bitlîs hânıyla bu Evliyâ Beğ diyâr ı Kürdistân'ı Hâtem i Taylık'da aralamışlardır kim ni‘metleri mebzûldür. Hattâ cümle refîklerimizle aşağı hıyâbânında bir ziyâfet i azîm etmişdir kim cümle ni‘met i nefîselerinin sükkeri Şâm'ın nebât ı Hamevîsinden idi. Ba‘de't-ta‘âm parmağındaki Ferîd hattıyla damlalı zümürrüd üzre yazılmış bir hâtem idi kim Hâtem i Tay bile eyle bir hâteme mâlik olmamış idi. "Evliyâm görem gözüm mührünü" dedi. "Görün hânım" deyü eline {mührümü} verdikde kırâat etdi Sec‘:
Mühr ez re'îs i etkıyâ vü enbiyâ
Dâred ümmîd-i şefâ‘at Evliyâ1
deyüp okudukda aklı gidüp "Evliyâ'm elbette birini bana cabalarsan." dedi. Hakîr eyitdim: "Hânım, bu sec‘ bana sa‘ddır, gayriye nahsdır" dedim. Hemân bi'l-bedâhe buyurdular kim, "Evliyâ ve enbiyâ nahs olmaz. Sen dahi vü men dahi hâssu'l-hâs Evliyâyız ve bizler sa‘d ı ekber halk olunmuşuz. Elbette bu mühre baş urdum." deyü ibrâm ı tâm ile ricâ etdiğin bildikde hakîr hemân "Safâ nazar hânım, mübârek bâd." dedim. Cihân anın olup "Tiz Evliyâ Çelebi karındaşımıza beş yüz gûsfend i Mahmûdî verin." dedi. Ve bir semmûr pâçesi kürk ve bir murassa‘ şeyhânî kılıç ve bir Mahmûdî at ihsân etdi ve Murtazâ Paşa ağasına ve bizim Paşa ağasına birer at ihsân edüp vedâ‘ etdik. Andan yarar kulağızlar alup cânib i şark ı şimâle meyyâl 5 sâ‘atde gidüp,
Menzil i karye i Pasik Ağa: Yine Mahmûdî Evliyâ Beğ'in yüz hâneli köyüdür. Bir câmi‘i ve câ-be-câ bâğları vardır. Andan yine şarka 3 sâ‘atde sarp sengistân içre gidüp,
Menzil i Mellahan: Evc i semâya ser çekmiş kayalar mâbeyninde bir vâsi‘ dere içre bin hâneli bâğlı u bâğçeli Ekrâd Müselmanlardır kim cümle Şâfi‘îyyü'l-mezheb kimesnelerdir. Ekseriyyâ Mahmûdî'nin güzîde askeri bundadır ve cümle Evliyâ Beğ'e tâbi‘lerdir. Hatta Evliyâ Beğ bu kende bir ayn ı zülâlin başında İremezâtdan nişân verir bir bâğ ı İrem inşâ etmiş kim gûyâ Konya'nın bâğ ı Merâm'ıdır. Kethudâsı gelüp bu bâğçede bir ziyâfet etmişdir kim ta‘bîr olunmaz. Bunda dahi yine Evliyâ Beğ tarafından kaplan postları pîşkeş hedâyâlar alup beş yüz aded koyunlar ile cümlesin Van'a fürûht etmeğe gönderdim. Andan üç sâ‘atde,
Evsâf ı kal‘a i Pinyanişî, ya‘nî hisâr üstüvâr-ı Hasanî;
Sene ( ) târîhinde Âzerbaycân pâdişâhlarından Sultân Uzun Hasan binâ etdiğiyçün Hasanî kal‘a derler. Hükm i Âl i Osmân'da cümle ( ) aded Hasan isimli kal‘a vardır. Biri Hasan Badrak'dır kim harâbdır. Biri Hasan-ı Mansûr'dur ammâ Hasîn i mansûr'dan galat Hasan Mansûr derler. Biri de Hasan Keyfâ'dır. Biri de Erzurûm kurbünde Hasan kal‘asıdır. Biri de Şâm Trabulus'da Hasan-âbâd'dır. Biri de ( ) ( ) ( ). Biri de bu Hasanî kal‘asıdır. Evc i âsumâne ser çekmiş kaya üzre vâki‘ olmuş yed i Kudret ile kal‘a halk olunmuş bir vâcibü's-seyr kal‘adır kim aslâ benî Âdem kârıyla bir kârgîr binâ dîvârı yokdur. Hemân bi-emrillah burc burc beden beden kayalardır. Aslâ amelî kâr-ı insân yokdur. İllâ niçe yüz aded mi‘mârları var. Hakkâ ki Âd kavminden kalmış kâr ı benî Âdem gâr ı yetîmânlardır, ammâ kal‘ası küçükdür. İçinde on kadar hânesi var, suları sarnıçdır ve zahîresi kehflerinde gâyet çokdur. Lâkin zâlim kal‘anın havâlesi vardır, ammâ zerre denlü bu kal‘aya bir zevâl yokdur. Zîrâ eser i binâdan bir âsârın yerinde yeller eser. Hattâ sene 1033 târîhinde Kel Rüstem Hân bu kal‘ayı kâmil sekiz ay muhâsara edüp kal‘a-kûp toplar ile döğüp bir çâre edemeyüp hâ’ib ü hâsir İrân-zemînde nîrân ı ka‘ra gider. Cânib i cenûba bir kapusu var, ana da nerdübân ile çıkılır. Nerdübânı ipler ile kal‘aya çeküp aslâ bir tarafdan urûcu mümkin değildir. Âdemden gayrı bu kal‘aya bir hayvân urûc idemez. Meğer murgân ı hoş-elhânlar pervâz urup meks ideler. İçinde bir câmi‘i ve anbârları ve su sarnıçları vardır. Bu kal‘aya hâ’il olan dağlarda kaplan u vaşak ve kebş i yabânî hisâbın Hudâ bilir. Hattâ Kürd ârifleri ol dağlarda kepânlar edüp kayaları [287b] kazmışlar. Yabân koyunları geçdiği zamân ol kepâna düşünce kepân kapanup içine ne düşmüş ise alup koyunun yerler, kaplan u vaşağın öldürüp postun alırlar. Cümle halkı böyle gûsfend i yabânîyle geçinirler. Ve bu dağlarda olan kaplan Sikifle dağlarında ve Karataşlık'da olmazdır, at kadar kaplanı olur. Bu kal‘adan aşağı Berdük deresi kenarında altı yüz aded tahtânî Ekrâd hâneleri vardır. Ammâ etrâfında rabâtı yokdur, sâfî handakdır. Bağçeleri yokdur ammâ bâğları gâyet çokdur. Hatta Berdük nehri kenârında olan çemenzâristân içre niçe bin serâmed ve kadd i kâmet kavak ağaçları var kim her biri ayyûka ser çekmişdir.
Hikmet i garâ’ib temâşâ: Bu kavm sıbyânının cür’etine hayrânım ki kaçan bu diyârın cümle eşcârâtına su yürümeğe başladıkda bu şehir sıbyânları bir yere cem‘ olup her kavak ağacına sağîr ü kebîr yetmişer ve seksener ve yüzer mikdârı gulâmlar bu kavaklara tırmaşup çıkdıkça tâ zirve i a‘lâlarına vardıklarında kavak ağacının tahammülü olmayup bâr ı sakîlden hemân ağaçlar Birecik yayı gibi eğilüp ser-nigûn olurken cümle ciğer-kûşeler kavak ağacının dallarına yarasa kuşu gibi sarılup kavak ağacının evc i âsumâna çıkmış ucu oğlanların ağırlığından tâ yere düşüp yatar. Bu kerre nâresîde tıflânlar birer birer dallardan kendülerin yere atarlar. Bu kerre kavak ağacının yükü hafîf olup ağaç üzre ancak kırk elli oğlan kalır, ammâ zehredâr olanları tâ ağacın doruğunda kalır. Bu kerre ağaç deprenüp kalkmak ister, ammâ dahi üzerinde gulâmlar çokdur.
Hemân bir uğra ağaçdan aşağı on aded oğlan kendüyi atınca, hemân fakîr kavak, bâr ı sakîlden halâs olup bir kerre kırk elli aded uşak ile {kavak} gürleyüp yerden kalkup tâ öbür tarafda yere eğilüp bir derîce kadar fakîr kavak kâh sağa ve kâh sola yatup kalkup sallana sallana ber karâr olur. Ammâ bu mahalde ağaç iki tarafa hırâmânî hırâmânî bu kadar gulâmlar üzerinde iken sallandıkça tıflân ı ebcedhânların savt ı hazînleri ile bu gûne hânendelikleri vardır. Güft i sıbyân ı hânendegân ağaç sağ tarafa salınırken cümle bir ağızdan "Halli sun, halli sun" deyü feryâd edüp şaka ederler. Kaçan kim ağaç sol tarafa eğilir "Verre run, verre run" deyü âğâz ederler. Ta ki ağac ı fakîr yine ber-karâr durur.
Bu kerre demin ağaca bile çıkup ağacı aşağı eğdirüp aşağı yere inenler yine ağaca ankebût gibi tırmaşup yine ağaç bâr ı sakîlden zemîne eğilüp yatar. Bu kerre demin ağaç üzre kalup salınanların cümlesi aşağı atılup demin aşağı inenler bu kerre ağaç üzre kalup ol kadar "Halli sun" çağırırlar kim sadâları eflâke çıkar. Eğer bir hoş salınmasalar aşağıdakiler ağaçdakilere "Hey batabnî batabnî; hey kösnî dümbelenî" deyüp el urup birbirine bu gûne şakalar ederler. Ammâ garâbet bundadır kim bir diyârın kavak ağaçları iki tarafına böyle eğilmek ihtimâli yokdur.
Beher yevm cümle sıbyân ba‘de'l-asr hocalarından âzâd olunca böyle ağaçlar üzre oynarlar, aceb temâşâgâhdır. Ammâ gâyet necîb ü reşîd gulâmları var. Bir sengistân u cezîre zemîn olmağile pederleri bu serhadde gulâmlarına imhâl vermişler. Zîrâ bu şehirde ancak bir câmi‘ ve bir mescid ve müsâfirîn içün bir hân vardır. Gayri eser i binâdan bir hammâm ve bir çârsû-yı bâzâr aslâ yokdur. Ammâ yaylalarında koyunları çokdur. Lâkin şehr i Haleb'den İpşir Paşa tahrîkiyle Kızılbaş bu kavmin kırk bin aded koyunların alup sürdü ve ol koyun mâddesiyçün tahsîle me’mûr olduğumuz Pinyanişî kavmi bunlardır kim anınçün bu kavm bize ikrâm edüp mezkûr ağaçlar sâyesinde meks edüp zevk [u] safâlar etdik. Âb [u] hevâsı gâyet latîfdir.
Ahvâl i kavm i Pinyaniş: Sene 955 târîhinde Sultân Süleymân'a itâ‘at edüp yine kendi vilâyetlerinin ebvâb ı mahsûlâtlarıyla ocak beği olmuşlardır. Hâk i pâklerinde timâr ve ze‘âmet yokdur. Tabl [u] alem sâhibi mîr i mükerremdir. Cümle altı bin âdeme mâlikdir ve yine bunlar da Mahmûdî add olunur, ammâ elkâblarında "Ümerâ-yı Pinyaniş" deyü tahrîr olunur. Aklı gözünde, sâdıklık özünde; şemşîr belinde, hançer elinde âteş-pâre âdemlerdir ve gâyet ankâlardır ve hîle vü hud‘adan berîlerdir. Bunlardan bizimle Van'dan gelen yüz nefer âdemleri kalup on nefer âdemleriyle {aşağıdaki Berdük bu Hasanî kal‘asına muttasıl bir dere aşrı yazıla, gaflet olunmaya} cânib i Acem'e revâne olup cânib i şarka ( ) sâ‘atde,
Menzil i Rûbâcık Sultân: Murâd Hân Revân'a avdet etdikde bu mahalde meks edüp hâlâ otağı yerinde bir soffa var. [288a] Bu mahal yine Pinyaniş hudûdunda Âl i Osmân hâkidir. {Hikmet i Hudâ} ammâ bu Rûbâcık'da bir çâh ı mâ vardır kim suyu Kuds i şerîfin âb ı Selvânından lezzet verir. Her kim o sudan kırk gün nûş etse bi-emrillah şecî‘ ü tüvânâ fetâ olur. Anınçün ekseriyyâ Mahmûdî kavmi bahâdırlardır. Ammâ bu Rûbâcık'ın yolları dahi sengistân u çengelistân yerleri vardır ve yalçın kayalarında keçi ve koyun ı beyâbâni vardır. Ve kaplan, vaşak ve zerdevâsı bî-hisâbdır. Ammâ köyü ol kadar imâr değildir. Üç yüz hâneli ve bir câmi‘li Ekrâd ı Pinyanişî köyüdür. Her hafta etrâfında olan kurâların halkı cem‘ olup azîm bâzâr durur. Andan şarka 6 sâ‘{atde},
Evsâf ı kal‘a i Kotur: Vech i tesmiyyesi lisân ı Moğol'da "kotur" sarplığa ve mu‘ânid olan âdeme derler. Kavm i Moğol, Cengiziyândan İslâm ile müşerref olan Muhammed Şâm ı Gazan hazretleri ki Tebrîz kurbünde medfûndur. Anın zamân ı hilâfetinde Kotur nâmında bir mu‘ânid vezîri var idi. Muhammed Şâm ı Gazan ol vezîre eydür: "Ey Kotur, şu kotur u potur sengistânda bir kal‘a binâ eyle." dedikde Kotur vezîr "El-emrü emrüküm." deyüp bu çengelistânda sene 693 târîhinde bu kal‘a i Kotur'u Kotur Hân binâ etdiğinden kal‘a i Kotur derler. Ammâ hakkâ ki kotur yerde vâki‘ olmuşdur.
Bir Kotur kal‘ası dahi Bosna eyâletinde Hersek sancağında Novi kal‘ası körfezi nihâyetinde böyle bir sarp kayalar üzre vâki‘ olmuş kotur kal‘ası vardır. Ammâ hâlâ Venedik kâfiri hükmünde bir sa‘b u metîn kal‘a i hısn ı hasîndir.
Ammâ bu kal‘a i Kotur Acem hükmündedir. Sene 992 târîhinde Ferhâd Paşa feth edüp dest i Âl i Osmân'da idi. Ba‘dehû sene 993 târîhinde Cığaloğlu, Serâv altında münhezim olup cümle cebehâne ve bârhâne ve sâ’ir kârhâneleri bırağup firâr etdikde Acem fürce bulup bu Kotur kal‘asına istîlâ eder ve ta‘mîr ü termîm edüp metânet üzre istihkâm eder. Hatta sene 1045 târîhinde Fâtih i Van Sultân Murâd Hân ba‘de'l-feth i Revân bu Kotur deresinde meks etdikde asâkir i İslâm'ın bu kal‘aya şergîl olanlarına ol kadar top urur kim yanına bir âdem uğramaz.
Murâd Hân eydür: "Bu top sadâsı nedir?" derler, "Pâdişâhım evvel bizim idi, şimdi Acem'in destinde Kotur kal‘ası askere top atar." derler. Murâd Hân aleyhi'r-rahmeti ve'l-gufrân, der-ân Nogay eline süvâr olup bu kal‘a-i serbülendi temâşâ edüp "Hak belâ versin, ne turfe sa‘b-hisâr imiş. Şimdi bunu muhâsara etsek vakt i şitâ garîbdir. Belki muhâsarası gün-be-gün müştedd ola. Buna mübâşeret etmeden, etmemesi makbûldür. Olmaya, illâ hayr." deyü serâperdesine gelüp sene 1048 târîhinde Bağdâd'ı feth edüp akd i sulh mahallinde Murâd Hân Kara Mustafâ Paşa'ya der kim: "Mustafâ. Bu sulhda Acem, Revân kal‘ası kurbünde Mekü kal‘asın münhedim etsin ve Van eyâletinde Kotur kal‘asın münhedim etsinler." der.
Hakîkatü'l-hâl nutk ı dürer-bârları üzre kal‘a i Mekü ve kal‘a i Kotur'u münhedim etmeyüp içinden cümle askerlerin çıkarup kal‘a i Kotur'u hâli üzre bırağırlar. Hikmet i Hudâ Sultân Murâd Hân ba‘de'l-feth i Bağdâd İslâmbol'da merhûm olup beri tarafda Kızılbaş fürce bulup cülûs ı İbrâhîm Hân'da nakz ı ahd edüp kal‘a i Mekü ve bu kal‘a i Kotur'a asker koyup eyle mükellef ü müzeyyen ve kavî eylemişdir kim gûyâ bir beyâz dürr i gevherdir. Hâlâ eyâlet i Van'da Pinyanişî beğiyle müşâdırlar. Zamân ı kadîmde Kotur sancak beğimizin tahtı idi. Kal‘ası Acem destindedir ammâ yine cümle Kotur nevâhîleri dest i Âl i Osmân'dadır. Kotur beği vardır. Hatta bizimle Bitlîs Hânı cenginde bile idiler.
Eşkâl i ahvâl i kal‘a i Kotur
Bir derenin cânib i cenûbîsi nihâyetinde evc i âsumâna ser çekmiş şekl i murabba‘dan tûlânî bir kaya üzre Şeddâdî binâ bir kal‘a i ra‘nâdır kim gûyâ kal‘a i Âdilcevâz'dır. Ammâ ne kadar hatve idiği ma‘lûmum değildir, lâkin küçükdür. Hâlâ Acem'in intihâ-yı serhaddi olmağile mültefit bir kal‘a i müzeyyendir. Hâlâ derûn ı kal‘ada üç bin aded güzîde Mâzenderânî tüfeng-endâz dizçöken nökeri vardır. Biz anda bir gice aşağı bâğçelerde mihmân iken kal‘anın cemî‘i ebrâcların ve dendân ı bedenlerin meş‘aller ile çerâğân edüp didebânları tâ vakt i sehere dek, "Hudâ hûb" deyü feryâd ederlerdi. Hakkâ ki kal‘a beklemek Acem'e kalmışdır. Kal‘a binâ etmek Fireng i bed-renge kalmışdır. Kal‘anın dizçöken ağası ve eşik ağası aşağıda haymelerimize nüzûl edüp hayli i‘zâz u ikrâmlar edüp mihmândârlık ile ziyâfet i azîm etdiler.
Ale's-seher bunlar bize elli mikdârı dizçöken vesîle verüp Muhammedî deresi nâm mahalli geçüp Şâh Gediği nâm mahalle varıldığı bir alçak kûhdur kim ibtidâ hudûd ı Acem'dir. Ammâ kal‘a i [288b] Kotur Osmânlı'da iken Acem teğallüben zabt eylemişdir. Ammâ hakikatine nazar oluna. Bu kârhâne i dünyânın kârı böyledir kim bu cihân kimesneye bâkî olmayup benî Âdeme eğlence olmak içün kâh dest i Acem'e girer, nice yıl mutasarrıf olurlar. Kâhîce yine Osmânlı eline girer. Beyt,
Böyledir böyledir bu kâr ı cihân
Eylenme bu kelâma lâğ yamân
mazmûnu üzre bu cihân içre cemî‘i pâdişâhların mâbeynlerinde olan hudûd kal‘aları alma verme dünyâsı içre kâh alınır ve kâh verilir.
Netîce i kelâm mezkûr Şâh gediğin, sene 1065 Zilka‘desi'nde aşup Acem ülkesine kadem basdık. Andan 3 sâ‘atde,
Evsâf ı kal‘a i Alî Bak, ya‘nî kal‘a i Albak
Sebeb i tesmiyyesi oldur kim sene 694 târîhinde Mehemmed Şâm ı Gazan asrında şâhbender i Tebrîz olan Alî Bâkî bu kal‘ayı binâ edüp Alî Bâkî'den galat kavm i Moğol ve kavm i Ekrâd Albak derler. Niçe mülûka intikâl etmiş bir gurâbhâne i harâbdır kim kal‘ası âlî bakdır. Hâlâ Van [u] Azerbaycân ve Rûmiyye [vü] Ucân şehirlerinin tâ vasatında bir zeyl i kûhda şekl i murabba‘ bir küçük kal‘acıkdır. İçinde yasavul ağası ve dizçöken ağası vardır ve şâh destinden dolu nûş etmiş dizçöken tülüngîleri vardır. Ve şâh elinden câm ile çakır çekmişler ve şarâb ı nâb içmişler nöker i Mâzenderânîler var kim tüfeng i pür-reng ile pire[y]i ururlar. Bâğı ve bâğçesi çokdur. Hatta fâtih i Revân Gâzî Murâd Hân feth i Revân'dan avdet etdikde bu Albak eline konup şehri tehî bulduklarında harâb u yebâb etmeyüp ubûr eder. Hâlâ otağı yerinde bir mesîregâh çemenzâr yerde soffaları vardır. Ol mahall i mübârekde her hafta ahâlî i kend cem‘ olup bâzâr ı âlî olur. Kal‘adan taşra câmi‘i ve hânı ve hammâmı ve kifâyet mikdârı dükkânı vardır.
Dostları ilə paylaş: |