Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə26/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   74

Hikmet: Ba‘de'l-ceng bu üç şehzâde paşa huzûruna geldiklerinde bunları yine bûs edüp Ziyâeddîn Beğ'i sağ tarafında ve Bedri'yi dahi aşağı ve Nûruddehr'i dahi aşağı ve andan aşağı yetmiş aded mîr i aşâ’ir i Rujikiyân'ı oturdup sol tarafında Bitlîs'in şeyhülislâmı ve monlâsı ve cemî‘i ulemâ vü sulehâsın yerli yerlerine oturdup bunlara bî-hadd ü bî-nihâye rûy ı dil gösterüp i‘zâz [u] ikrâmlar eyledi.

Hemân ol demde Monlâ Muhammed Buhtî ey­dür: "Ey vezîr i dilîr! Bilirsin kim bir küme halk neye gelmişsüz? Cümle a‘yân [u] kibârımız sözleri dükeli mendedir ve cümleler hâzırlardır. Hamısı ricâ ederler kim bu Ziyâeddîn Beğ'i va‘de i sâbıka i kerîmen üzre bize hâkim i hân idesüz deyü cümle ayağa düşüp ricâya gelmişıh." dediler.

Paşa-yı zûfünûn eydür: "Cümlenizin ricâları cânım ve başım üzre ammâ bu beği size hân eder­sem mu‘în u zahîr olur musuz" dedikde, cümle bây u gedâ ve pîr u cüvân ve ulemâ-yı meşâyihân ı a‘yân kasem Billah u Tallah edüp "Cümlemiz bu Ziyâeddîn'in dini uğuruna ve bir ser i mûyuna bîd-i ser tıraş etdirüp cânlarımız râhına fedâ ederiz. Zîrâ elli senedir kim koca hânın derdin çeküp niçe kerre şehrimiz böyle âlân u tâlân ve halkımız zulmünden nâlân olmuşdur. Anınçün bu Ziyâeddîn'in yoluna hâk i râh oluruz. Ammâ ey vezîr senden ricâ-yı evvelimiz oldur kim çünki böyle bir iş olup bu kadar cân telef oldu. Elbette ve elbette cidd ü ih­timâm ı tâm ile sa‘y i belîğ edüp Abdâl Hân'ı ele getiresiz. Bu evlâdları dahi andan bîzârlardır. Bizler dahi cümlemiz gam-hârlarız" deyü tazallum etdik­lerinde, hemân paşa-yı pür-tedbîr Ercîş ve Âdilcevâz ve Muş beğlerini Hân'ın ardı sıra aramağa me’mûr edüp,

"Ya hânın başı, yahod başlarınız gider. Hânın ya ölüsü veya dirisi veya kellesinin derisi matlûbum­dur. Tîz ele getirmek gereksüz, kim sizlere dahi âlî sancaklar ve hâslar ihsân ederim. Zîrâ ol hân ı dâll netekim hayâtdadır, şehr i Bitlîs içre fitne ve fesâd eksik değildir ve cümle mahlûk ı Hudâ andan emîn değillerdir." deyüp mezkûr sancakların askerlerin Hân ardı sıra gönderüp anlar gitmede. Yine Paşa eyitdi:

"Ey ahâlî i vilâyet, gerçi Ziyâeddîn'i hân eylen deyü ricâ eylediniz ammâ kaçan hânın bu Van kuluna iki yüz kise deyni vardır ve kırk bin koyun Malazgird Beği Mehemmed Beğ'e vereceği vardır. Bu ricâ etdiğiniz beğiniz ya bu mâlları vermeğe zâmin olur mu ve siz de cümleniz zımân olup tah­sîlde himmet ederseniz, cümle sizin ihtiyârlarınızın ihtiyârlarıyla ricâ eylediğiniz beğe hil‘at i fâhire giydirüp sa‘âdetlü pâdişâha dahi telhîs ideyim ve illâ böyle kabûl etmezseniz Süleymân {Hân} as­rında Ulama Paşa'ya eyâlet i Bitlîs verildiği gibi Âl i Osmân'ın bir kuluna Hükûmet i Bitlîs'i verüp pâdişâha telhîs ederim" dedikde, cümle ulemâ vü a‘yân eyitdiler:

"N'ola sultânım kaçan hânın cümle borçların verelim. Hemân şehrimizi Âl i Osmân mîr i mîrânlığı etme." dediler. "Sultânım, şimdi hân firâr idince derûn ı kal‘ada bu kadar mâl u menâl ve bu kadar çilhâne ve cebehâne i pür-mâl Evliyâ Efen­di'nin mühriyle memhûrludur ve hân bâğında kezâ­lik duhme i Efrâsiyâb'dan ve kenz i Kârûn'dan nişân verir gencîne i bî-hisâblar var kim hadd [ü] hasrın Perverdigâr ı âlem bilir. Hâlâ anlar dahi ka­pucular kethudâsı hâtemiyle mühürlü olup üç bin aded âdem dahi beklemeğe me’mûrlardır. Ol mâl ı bî-kıyâsı adâletiniz ile ordu-yı İslâm'da fürûht ol­unup sâhib i düyûnlara edâ olunsun" dediklerinde bu niyyete el-Fâtiha denilüp Ziyâeddîn Beğ hân olup bir semmûr kürk al çuka kaplı ve üzerine bir zer-ender-zer hil‘at i fâhire ve başına bir ablak şâhî sancılup der-akab otak önünde on pâre toplar endâht olup kapucular kethudâsı {hânın} vâlidesine müjdeye gidüp on kise aldı.

Andan paşa Ziyâeddîn Hân'ın koltuğuna girüp paşa kendinin zerdûz iskemlesi üzre [274b] cülûs etdirüp ibtidâ {Paşa} kendüsü "Allah mübârek ey­leye hanım" deyü bir Fâtiha i seb‘u'l-mesânî tilâvet edüp kendüsü bir gayrı iskemleye oturup "Gelin hânınızdan bî‘at eylenüz" buyurduklarında ibtidâ bürâderi Bedir, andan öbür birâderi Nûruddehr bî‘at ederken gözleri pür-nem olduğun hakîr görüp nakş aldım. Bildim ki derûnunda bir ukde vardır. İnşâallah mahalliyle bu ukde i mâde tahrîr olunur.

Andan Ziyâeddîn'in ana baba bir bürâder i as­garı Şerefeddîn bî‘at eyledi.

Andan Şemseddîn Beğ, andan İsmâ‘îl Beğ, an­dan Hasan Beğ ve Hüseyin Beğ bürâderleri bî‘at etdiler.

Andan şeyhülislâmları ve nakîbü'l-eşrâfları ve şehir mollası ve sâ’ir ulemâ ve sulehâ ve ba‘dehû cümle ümerâlar bî‘at eyleyüp Paşa'dan yetmiş aded hil‘at i fâhire giydirilüp Haydar Ağa nâmında yüz seksen sene mu‘ammer olmuş bir umûr-dîde ihtiyârı yine cümle aşâ’ir [ü] kabâ’ilin re’y i ahseni ile hâna kethudâ edüp paşa ana dahi bir semmûr kürk giydirüp "Göreyim seni! Benim çerâğ ı efrûhte oğlum, hânım, cânıma istikâmet üzre niçe hizmet edersin!" deyü tenbîh u te’kîdler etdi.

Ve cümle aşâ’ir beğlerine ve cemî‘i ulemâ­la­rına ale's-sabâh yine dîvâna gelmeleriyçün fermân olunup cümle ahâlî i Bitlîs hânların alup alây ı azîm ile cümle ümerâ vü asâkir i Van dokuzar kat mehterhâne ile hânı sarâyına götürürken kal‘a i Bitlîs'den bir yaylım tüfeng ü toplar atılup herkes mesrûr [u] handân olup Ziyâeddîn Hân'ı hânesine koyup fermân ı Paşa ile dellâllar "Şehir içre emn i emân ı Osmâniyân hândır; üç gün üç gice sürûr [u] şâdumândır", deyü münâdîler nidâ edince azamet i Hudâ ân ı sâ‘atde şehr i Bitlîs'i eyle bezediler kim gûyâ arûsek i nigârhâne i Çîn oldu ve her tarafda gûnâ-gûn bey‘ [u] şirâlar oldu. Zîrâ, hakkâ ki şîre i engür mahalli idi. Hakîr şehr i Bitlîs'de ne mertebe dîbâ ve şîb u zerbâf ı kâmyâb makûlesi eşyâlar olduğun ol do­nanmada müşâhade etdim.

Ve ertesi gün yine dîvân ı pâdişâhî olup şehr i Bitlîs'in cümle mîr i livâları ve cümle ocak ağaları ve a‘yân [u] eşrâf [ve] ulemâ vü sulehâ ve sâ’ir ihtiyârları gelüp otakda kat-ender-kat olup yerli yerlerinde karâr etdiler. Ve cümle a‘yân u kibâr ı Van dahi gelüp herkes merkezinde karâr-dâde oldular.

Ba‘dehû paşa-yı müdebbir fermânıyla Yûsuf Kethudâ ve yetmiş aded ağa-yı sâhib re’y ve şehir kadısı ve hakîr kal‘aya gidüp cemî‘i eşyâları hakîrin mühriyle bulup harârlarıyla cümle bârları yetmiş aded katıra tahmîl edüp otakda dağlar gibi yığıldı.

Andan yine kethudâ ile şehir mollası ve şehir müftîsi ve gayrı ağavâtlar ile hân bâğına varılup hânın cümle hücrelerin kapucular kethudâsı müh­riyle bulup cümle hazîne ve çilhâne ve cebe­hâneyi Ziyâeddîn Hân ma‘rifetiyle yüz elli katıra tahmîl edüp mismâr makûlesinden bir dane i hardal kal­ma­yup cümle otağa getirüp püşte püşte kûhlar gibi yığılup cemî‘i asâkir i İslâma ve cemî‘i ümerâlara haber olunup Rahova sahrâsı âdem deryâsı olup mezâd oldu.

Firâr eden Abdâl Hân'ın defter i hazâ’in i mev­fû­resi ve emti‘a i gayrı mahsûresidir kim hakîrin defteriyle merkûmdur.

Evvelâ biri levha i âcdan ve biri levha i aba­nos­dan ve biri levha i servden ve biri levha i Sin­di­yan­dan ve biri levha i yeni dünyâdan ve biri levha i pala­santadan ve biri şîr i mâhîden ve biri dendân ı mâ­hîden ve biri sâfî kehribâdan ve biri kırmızı mer­cân­dan ve biri sâfî ödden tertîb olunmuş on bir aded zî-kıymet zarflı musanna‘ çâr-kûşe sandûkalar ve bir mücevher i sâfî-i Seylânlı pîştahta ve biri sâfî­ce murassa‘ pîştahta ve biri sadefkârî ibret-nümûn pîştahta ve iki aded pîştahta i peşinkârî kim cümle halk bu pîştahtayı gördükde merdüm i dîdeleri hîrelendi. Ve cümle huzzâr ı meclisin huzûrlarında bu sandûk ve pîştahtaların on dördünün mühürlerin bozup açdıkda her birinin içinde onar kıt‘a kütüb i nefîse ve mu‘tebereler var kim her biri birer hattât ı selefin ketebeleriyle mülûk içün tahrîr olunmuş âyetün min-Allah Kelâmullah'lardır.

Ve ol kadar zî-kıymet cevâhir makûlesi rîğdân u gülâbdân ve buhûrdân ve pîrûze surhdân ve mu­sanna‘ ve murassa‘ mikrâs ı lâlar ve bî-hisâb mu­rakka‘âtlar ve Şâhnâme ve Gülistân ve Şerefnâme ve murassa‘ devâtlar ile [275a] bu sanadîklar mey­dân ı muhabbete gelince Ziyâeddîn Hân'ın dîdeleri pür-nem olup niçe kitâblar anın hattıyla ve kendi imzâsıyla memhûrlu mecmû‘aları meydâna çıkdıkda {hân'n} çeşm i gazâlları dolukdu.

Paşa-yı ârif eyitdi. "Oğul, ne hoş! Bukâ-âlûd oldun. Senin dîdelerinden nem kapdım. Yohsa bu pîştahtalar senin midir?" dedikde hân ı cedîd eyitdi: "Belî! Cümle benimdir, babamın değildir. Zîrâ ek­seriyyâ kitâblar kendi hattımlandır. Ketebeleri ve imzâ ve mühürleri şâhid i âdildir" dedikde paşa adâlet ve ayn ı inâyet eyleyüp ol dörd aded sandûka ve pîştahtaları âb ı rûları ve miftâhlarıyla Ziyâeddîn Hân'a hibe eyleyüp cümle huzzâr ı meclis paşaya hayr du‘â etdiler. (   ) (   ) (   ).

Firâr eden hânın hazâ’ininden çıkan girân-bahâların nefîselerinden paşa huzûrunda, alâ mele’i'n-nâs fürûht olunan eşyâlardır ki zikr olunur

Evvelâ on yedi mücelled ve mükellef mülûk içün tahrîr olunmuş mücevher cildli hatt ı Ya‘kûb ı Musta‘sımî ve hatt ı Ahmed el-Karahisârî ve hatt ı eş-Şeyh Bâyezîd i Velî ve nısf ı Kelâm ı izzet-i bî-cild-i İbnü'ş-Şeyh Dede Mehemmed ve bir kıt‘a Kelâm ı izzet-i hatt ı Abdullah Kırımî ve hatt ı İskenderî Hasan Çelebi ve hatt ı Hâlid Efendi ve hatt ı Demirci Kulu ve hatt ı Hasan Çelebi min telâmîz i Karahisârî ve hatt ı Bekrî ve'l-hâsıl on yedi kıt‘a mesâhif i şerîfler kim her biri mezkûr hattât­ların hatlarıyla birer mülûk içün tahrîr olunmuş Kelâm ı izzetler idi.

Ve cümle bin üç yüz aded mücelled kütüb i nefîse ve tefâsîr i latîfeler kim her biri âharlı Hıtâî ve Dımışkî varak ı semerkandîler ve âbâdî kâğızlar üzre tahrîr olunmuş hüsn i hat Kelâm ı izzetler ve kü­tüb i mu‘tebereler ve tevârîh i kesîreler dahi cüm­le yedi yüz mücelled envâ‘ından kitâb ı müstetâblar idi ve yetmiş aded mücelled tefâsîr i şerîfelerden evvelâ Tefsîr i Cerîr i Taberî ve Tefsîr i Deylemî ve Tefsîr i Feyzullah ı Hindî-i bî-nukat tefsîrdir kim Kur’ân ı azîmden gayrı hâldâr hurûfu yokdur. Cümle bî-nukât hurûflar ile te’lîf olun­muşdur. Ve Tefsîr i Ebü'l-Leys i Semerkandî ve Tefsîr i Şeyh ve Tefsîr i Bağavî ve Tefsîr i Kadı ve Tefsîr i Ebussu‘ûd ı Süleymânî. Böyle yetmiş aded tefâ­sîr­lerdir kim her biri bin şeyhülislâmda bulun­maz zî-kıymet tefsîr i şerîfler idi.

Ve bin üç yüz aded kütüb i ehâdîs i Nebeviyye ve gayrı Kudûrî ve Mültekâ ve Keşşâf ve Kûhistânî ve Monlâ Câmî ve manzûm ilm i tecvîde müte‘allık Şâtıbî ve manzûm Cezerî ve Lûgat i Kâmûs ve Lûgat i Ahterî ve Lûgat i Şem‘î ve Lûgat i İbn Melek ve kitâb ı Cânberî ve bunun emsâli bin üç yüz mücelled kitâb ı mu‘tebereler idi.

Andan yigirmi cild hatt ı ta‘lîk ile Şâhnâme i Firdevsî i Tûsî ve bin cild hatt ı gûnâ-gûn ile Ham­se i Nizâmîler ve Dîvân ı Hâfız ve Örfî ve Gülistân ve Bustân ve Ni‘metullah ve Dîvân ı Monlâ Câmî ve Tezkiretü'ş-şu‘arâ-yı Hasan Çelebi ve Tez­kire i Latîfî ve Dîvân ı Sâ’ib ve Dîvân ı Bâkî ve Dîvân ı Nef‘î ve Sihâm ı Kazâ-yı Nef‘î ve Dîvân ı Nisârî ve Dîvân ı Enverî ve Dîvân ı Hâkânî, bunun emsâli bin cild hamseler kim her biri münakkaş u müzehheb ve nefîs ü mülûkî müdevven i fâhire kitâblar idi.

Ve iki yüz altmış kıt‘a mücelled mecmû‘a i ibret-nümâ murakka‘âtlar kim her bir sahîfesinde olan kıt‘alar yüzer guruş değer. Selef hattâtlarının gûnâ-gûn hatt ı pesendîdeleridir kim gûyâ hatt ı Hazret i Osmân'dır.

Evvelâ ilm i nesh i kadîmde hatt ı Kûfî ve hatt ı Kûfî i Mağribî.

Ve hatt ı Kûfî i Hafsî ve ilm i neshde vâzı‘u'l-asl Yâkût ı Abbâsî i Musta‘sımî'dir kim Âl i Abbâsiyân'dan el-Melik Musta‘sım Billah asrında Yâkût hatt ı neshi hatt ı Kûfî i Hafsî'den istihrâc et­mişdir. Ve bir murakka‘ mecmû‘a i mücelled dahi cümle altı yüz varak idi.

Cümle kıt‘aları Sultân Bâyezîd i Velî asrındaki Şeyh hazretlerinin hatları idi.

Ve sülüsde Ahmed Karahisârî zamân ı Süleymân Hânî'dedir.

Ve hatt ı Bekrî ve hatt ı Abdullah Kırımî ve hatt ı İskenderî Hasan Çelebi ve Karahisârî Hasan Çelebisi ve Hâlid Efendi ve üstâdımız Ağa kapusu Mektebi hocası Hüseyin Efendi ve Yûsuf Efendi ve Kara Alî Çelebi ve Mustafâ Çelebi ve Dervîş Alî ve Suyolcuzâde Çelebi ve Hükmîzâde ve Teknecizâde.

Bu mezkûr hattâtların cümlesi ilm i nesihde ve ilm i hatt ı sülüs i Halebî'de ferîd i asr kimesne­lerdir kim hânın fürûht olunan cümle murak­ka‘âtları içinde bu üstâd ı kâmillerin beşer onar kıt‘a dürr i meknûnları var idi.

Ve ilm i dîvânîde Âşık Paşa ve Yıldırım Hân Sâdık Çelebi ve Tâcizâde ve Cenderecizâde ve Ok­çu­zâde ve İslâmbol'da Unkapanı'nda [275b] Gülâ­bî­zâde Ahmed Çelebi hatları var idi.

Ve hatt ı reyhânîde Şeyh İshak Fakîh i Kütahiyyevî kim hâlâ derûn ı Kütahiyye'de sakmağı ya‘nî İshak Fakîh nâm câmi‘i vardır kim ibtidâ hatt ı reyhânîye Rûm'da iştihâr veren anlardır.

Ve hatt ı rik‘ada Demirci kuludur.

Ve hatt-ı kırmada Enverî'dir.

{Der-beyân ı tahkîk i hatt ı siyâkat}

Ve hatt ı siyâkat kavm i kadîm olan Mısır diyârında Kabâbıta kavminden âşikâre olmuşdur kim ibtidâ benî Âdem'den eline kalem alup yazı yazan Hazret i Cibril i Emîn'in ta‘lîmiyle Hazret i İdrîs yazmışdır kim cemî‘i hattâtların pîri ve derzî­lerin pîri Hazret i İdrîs'dir kim setr i avret içün hırkayı anlar diküp hayyâtlara {ve hattâtlara} pîr olmuşdur. Ammâ Hazret i İdrîs'in ibtidâ hattı be-kavl i Târîh i Kıbtî hatt ı siyâkatdir. Hatta bu hakîr Mısır'dan Sudan diyârın seyâhat ederken Fonçta vilâyetinde Rümeyleti'l-himâl nâm bir sevâd ı azîm harâbistânında sâbite duran Atmeydânı'ndaki gibi amûdlarda tahrîr olunan hatlar cümle Hazret i İdrîs hatlarıdırlar kim cümle hatt ı siyâkatdir.

Andan sonra Bağdâd ı behişt-âbâd kurbündeki Kûfe şehrinde bir hatt ı garîb ü acîb te’lîf olup hatt ı Kûfî dediler. Sonra nezâket ziyâde olarak ilâ hâze'l-ân on iki gûne hatt ı Kûfî vardır. Ammâ cümleden latîf hatt-ı Kûfî-i Hazret i Osmân'ındır ve Kûfî i Hafsî'dir ve hatt ı Kûfî-i Mağribî'dir ve hatt ı Kûfî i Fesî'dir ve hatt ı Kûfî i Merankûşî'dir ve hatt ı Kûfî i Tilemsânî'dir ve hatt ı Kûfî i Sünnârî'dir ve hatt ı Kûfî i Habeşî'dir kim her biri ibret-nümâ hatt ı âyetün min âyâtillah hatlardır kim diyâr ı şehr i Mısr ı atîkde câmi‘ i Amr ibnü'l-Âs'da ve câmi‘ i Menil'de ve câmi‘ i Berkok'da ve Câmi‘ i Sitti Ne­fîs'de ve câmi‘ i Aybegi't-Türkman'da ve Câ­mi‘ i Ferec'de ve Câmi‘ i Taylun'da ve Câmi‘ i Tâhir Baybars'da ve İçkal‘a Yeniçeri Odaları yanın­daki Tavâşî {Süleymân Paşa} Câmi‘i'nde ve bu zikr olu­nan câmi‘lerde Hudâ âlimdir {gûnâ-gûn} Kûfî hat­lar var kim hakkâ ki cennet i me’vâ hatlarıdır kim manzûru olan seyyâh cânlara hafî ve nihân değildir. Ammâ Mağrib-zemîn câmi‘lerinde aslâ bir gayrı hat yokdur. Cümle on iki gûne hatt ı Kûfî­ler­dir kim ancak bi-emrillahi Ta‘âlâ her kankı hat olursa elif ve lâm harfleri birdir. Ammâ gayrı yigirmi yedi aded harflerinin tarz [u] tavırları ve eşkâlleri cümle birbirlerine muhâlif tahrîr olunmuş­dur kim karîne ile dahi tilâvet olunmaz birer gûne hatt ı kadîmlerdir kim erbâbı olan bilir. Ammâ Mağrib-zemînde şehr i Kurtuba ve şehr i Tilim­sân'da ve şehr i Tanca'da olan hatt ı Kûfîler bir diyâr­da yokdur, ammâ eğer bu hakîr i pür-taksîr bu kadar kesret i seyâhatde manzûrumuz olan Kûfî hatları tahrîr eylesek sadedden çıkarız, ancak mezkûr hatt ı Kûfîlerden bir kıt‘a teberrüken bu mahalle resm olundu.1

Ezîn-cânib merkûm Bitlîs hânının kitâb ı mu­rakka‘âtları sadedine rücû‘ idelim. Bu zikr olunan on iki gûne Kûfî hatlar dahi murakka‘âtları içinde mastûr idi.

Ve hatt ı ta‘lîkde vâzı‘u'l-asl Emîr Alî Tebrîzî ve İmâdu'l-Hüseynî ve Muhammed Rızâ et-Tebrîzî ve Kutbeddîn Muhammed ve Kutbeddîn i Yezdî ve Şâh Mahmûd ve Hasan Şâmlu ve Muizzeddîn Muhammed el-Hüseynî ve Ahmed el-Hasanî min telâmîzi İmâdu'l-Hüseynî ve hatt ı Şeref Hân min ecdâd ı hân ı âlîşân-ı münhezim Abdâl Hân ve hatt ı Şâh ı şâhân ve hatt ı Büreyde i Fahrî el-Bursevî, bu Fahrî'nin dahi oymalı hatları bu günde ne görül­müş­dür ve ne görülecekdir kim Cenâb ı Rabbü'l-izzet buna bir kuvvet i basar vermiş kim gûyâ çeşmi şeb-çerâğ imiş. Hatta bir Kelâm ı izzet ve bir kitâb ı Gülistân ve bir kitâb ı Bustân'ı oyma etmiş kim hakkâ ki sihr i i‘câz mertebesi idi.

Ve bâlâda tahrîr olunan talîk hattâtlarının hat­larıyla murakka‘ât hatları çıkdı kim her biri birer genc i Efrâsiyâb değerdi. Hamd i Hudâ bu abd i kemter-i dîrîne birkaç kıt‘asına mâlik olduk. Bu mezkûr meşhûr ı âfâk hattâtların hüsn i hatlarıyla âyetün min âyâtillah hatlar fürûht olundu kim her bir kıt‘anın bir noktası bahâsı değil idi. (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ve Hânın kendi mühriyle yedi aded sandûkalarında çıkan kitâb ı nefîseleri ve kütüb i mu‘tebereleri ve mu‘temed tevârîleri beyân u ayân eder

Evvelâ Fütûhât ı Mekke min te’lîfi eş-Şeyh Muhyiddînü'l-Arabî.

Ve Fusûs ı Muhyiddînü'l-Arabî.

Ve Şerh i Fusûs min te’lîfi Sarı Abdullah Efendi bâ hatt-ı o.

Ve Fütûhât ı Mekkiyye te'lîf i Mevlânâ Kutbeddîn i Hanefî.

Ve Târîh i Fethnâme i Mısır be-dest i Selîm Hân, te’lîf-i Kâtib Yûsuf Cân min sâlik i Selîm Hân.

Ve Kitâb ı Milel-i Nahl, te’lîf-i Nûh Efendi.

Ve Menâkıb ı eş-Şeyh Hazret i Ebû İshak Kâzvinî te’lîf-i Şevkî Efendi.

Ve Kitâb ı Sa‘âdetnâme an müellefâtı merhûm Câmî i Re(vâ)mî.

Ve Kitâb ı Âşık Paşa.

Ve Kitâb ı [276a] Menâsik i Hacc ı Sinân Efendi.

Ve Kitâb ı Menâkıb ı Evliyâullah min te'lîfâtı eş-Şeyh Dede Maksûd ı Ahlatî.

Ve Tevârîh i Hıtat ı Mıkrısî.

Ve Târîh i Sâlih Efendi.

Ve Târîh i Câmi‘u'l-hikâyât.

Ve Târîh i Mîrhând.

Ve Lûgat i Lâmi‘î.

Ve Kitâb ı manzûm Şurûtu's-salât min te'lîfâtı eş-Şeyh Şemseddîn i Fenârî.

Ve Kitâb ı manzûm Pendnâme i Şeyh Attâr Tercümesi min te’lîfi Bâyezîd Hân huddâmı Emîr Çelebi.

Ve Kitâb ı Harîdetü'l-acâ‘ib.

Ve Târîh i Mir’ât ı Kâ’inât.

Ve Tevârîh i Taberî.

Ve Kânûnnâme i Lütfî Paşa.

Ve Târîh i Gazavât ı Sultân Murâd ı Râbi‘.

Ve Târîh i Peçevî.

Ve Risâle i Akâ’id i Kemâl Paşazâde be-şerh i Kuysunîzâde.

Ve Kitâb ı Mir’ât ı Külliyât tercüme i Gınâyî-i Tarabefzûnî.

Ve Kitâb ı Takvîmü'l-Büldân te'lîfât ı Âşık Çelebi i Tarabefzûnî.

Ve Kitâb ı Sohbetü'l-ebkâr der-cevâb ı Sübhatü'l-ebrâr te’lîfât ı Atâyî Çelebi.

Ve Kitâb ı Zeyl i Şakâyık li-Nev‘îzâde Atâyî Çelebi.

Ve Tevarih i Sükkerî Fâtih i Mısır Selîm Hân'ın cemî‘i gazavâtın târîh etmişdir

VeTârîh i Mısır li-Şihâbî Çelebi.

Ve Târîh i Şeyh Suyûtî, ismuhu Kitâbu Hüsni'l-Muhâsara, hubût ı Âdem'den tâ hilâfet i Hazret i Ömer'de Amr İbnü'l-Âs hazretleri Mısır'ı feth etdüği seneye dek tahrîr etmiş bir târîh i mu‘teberdir. Bu kitâbı Şihâbî Çelebi manzûm selîs tercüme etmişdir kim vâcibü'l-kırâ’atdır ve mezkûr Şihâbî Çelebi târîh sâhibi Sükkerîzâde'dir kim yegâne i asrdır.

Ve Kitâb ı Fütûhât ı Mısr li-İbn Abdülhalîm.

Ve Fezâ’ilü'l-Mısr li-Ebî Amr el-Kindî.

Ve Kitâb ı İbn Zevlak.

Ve Kitâb ı Hallikân.

Ve Kitâbü'l-Hututi'l-Kazâ‘î.

Ve Kitâb ı İbnü'l-Yesr.

Ve Kitâb ı İkâzü'l-mütefazzıl.

Ve Kitâb ı İkazu'l-mütegâfil be-Tâceddîn Muhammed b. Abdullah.

Ve Kitâbü'l-mesâlik li-İbn Fazlullah.

Ve Kitâb ı Muhtasar eş-Şeyh Nasreddîn i Kirmânî.

Ve Kitâb ı Menâhicü'z-fikr.

Ve Kitâb ı Menâhicü's-sabr;.

Ve Kitâb ı Avân ı ünvâni's-Siyer.

Ve Kitâb ı Siyer i Nebî-i Nûh Efendi.

Ve Kitâb ı Siger i Nebî i Veysî Efendi.

Ve Kitâb ı Vâkı‘anâme i Veysî Efendi.

Ve Kitâb ı Avânu's-sevâb li-müctehid İbn Abdülmelik i Hemedânî.

Ve Kitâb ı Târîhu's-sahâbe.

Ve Târîh i Tecrid fi's-sahabe ez-Zehebî.

Ve Târîhu'l-ahbâbe fi Ma‘âritefi's-sahâbe.

Ve Kitâb ı Ricâlü'l-kütübi'l-aşaret li-Hüseynî.

Ve Kitâb ı Tabakâtu'l-huffâz ez-Zehebî.

Ve Kitâb ı Tabakâtü'ş-Şâfi‘î li-İbni's-Sebkî.

Ve Kitâb ı Tabakâtu'l-Malikiyye li-İbn Ferhûn.

Ve Kitâb ı Tabakât ı Şa‘râvî.

Ve Kitâb ı Tabakât ı Mizân ı Şa‘râvî.

Ve Kitâb ı Tabakâtu'l-Hanefiyye li-İbn Dokmak.

Ve Kitâb ı Mir’âtü'z-zem’ân li-Sebt İbnü'l-Cevzî.

Ve Kitâb ı Bidâye ve'n-Nihâye li-İbn Kesîr.

Ve Kitâbü'l-imdâdü'l-Gumr veİsnâdü'l-emr li-İbn Hacer.

Ve Kitâb ı Tâli‘u's-Sa‘îd.

Ve Kitâb ı Târîhu's-sahîfe li-Kemâli'l-İzafevî.

Ve Kitâb ı Sekirdân li-İbn Hacle.

Ve Kitâb ı Sec‘ ve'l-hezîl fî Evsâfi'n-Nil.

Ve Târîh i Abbâs ve Kitâb-ı Samârü'l-evrâd li-İbn Hacce.

Ve Kitâb ı Kadıhân ve Kitâb ı Bezzâziyye.

Ve Kitâb ı Tatarhâniyye.

Ve Kitâb ı Keşşâf.

Ve Kitâb ı Sünen i Dâvûd.

Ve Kitâb ı Dede Cöngi.

Ve Kitâb ı Akâ‘id i Birgili.

Ve Kitâb ı Muhammediyye.

Ve Kitâb ı Câmi‘u'l-kebîr.

Ve Kitâb ı Câmi‘u's-sağîr.

Ve Kitâb ı Envârü'l-âşıkîn.

Ve Kitâb ı Tuhfetü'l-ebrâr.

Ve Kitâb ı Demine ve Kelile.

Ve hânın kendi te’lîfâtlarından Fârisî ve Arabî ve Türkî yetmiş altı pâre mücelled te’lîfâtları. Ve yüz beş pâre risâle i gûnâ-gûn te’lîfâtları çıkdı. Ammâ ekseriyyâ lisân ı Fârisî'de fasîh ve zarîf ol­mağile te’lîfâtlarının çoğu lisân ı Fârisî idi.

Ve iki yüz cild kefere hattı basmasıyla Kitâb ı Atlas ve Minor ve Coğraf ve Papa Munta nâm kitâblar ve hey’et ü hikmet kitâblarının envâ‘ı basa(?) kefere hattı kitâblar çıkdı kim mısra‘:



Görenin aklı gider özğe temâşâdır bu

dediği mısra‘ üzre hey’et i yeni dünya ve bu eski dünyâ eşkâlleri ve niçe gûne eşkâl i dünyâ harîtaları ve cemî‘i nebâtât [ü] giyâhâtların hukemâlara lâzım basma tasvîr ahşâbları ve niçe bin gûne benî Âdem'in cümle eşkâlleri uzuvların teşrîh üzre tasvîr edüp basma etmişler kim her tasvîri zî-rûh sanırsın. Hakkâ ki siyâh basma kalem i Fireng i pür-renge kalmışdır. Ve iki yüz cild ibret-nümâ Acem u Fireng kalemleriyle tahrîr olunmuş ibret-nümâ-yı nakş ı bukalemûn musavver mecmû‘alar var idi kim her biri birer sihr i helâl mertebesi idi.

Evvelâ kalem i Fireng-i Mânî'ce siyâh kalem ile iki aded Hind karakası ve bir Kalipot kalyonu ile temevvüc i deryâda iki geminin birbiriyle ceng [ü] cidâllerin tasvîr etmiş kim gûyâ henüz harb [ü] kıtâl ederlerdi ve kalem i Acem Mânî elvân kalemde hakkâ kim sihr i mübîn kalemi vardır.

Ve Şâh Kulu ve Velîcân ve Şemsî Hân ve Mâlik ve Erjeng ve Ağa Rızâ ve Muhammed Rızâ ve kalem i Behzâd hakkâ ki sihr i füsûn-ı işve-gûne kalemi târdır ve murdâr elin eşkâlât ı hayâlâtda pe­sendîde kalemi vardır. Hatta bir esb i câdû ve pîl i câdû tasvîr [276b] etmişdir kim sihr i füsûndur.

Ve kalem i Perîzâd, hakkâ ki perî-peykerler ve melek-manzarlar bâzımda perîzâddır.

Ve kalem i Hacı Murâd ve Ağa Cân ve Takiyyüddîn i Belhî bunların cümle tasvîrleri sihr-âsâr hayâl-pesend kalemlerdir.

Ve kalemkâr Rıdvân Beğ'in siyâh basma kalemi dahi Mısır şehrinde ferîd i asr idi.

El-hâsıl niçe bin meşhûr ı âfâk üstâd ı kâmil­lerin vâcibü's-seyr sihr-âsâr kalemleri mezâd ı sultânîde gezerken Ekrâd ı gûnâ-gûn ve haşerât ı Camapur ı bî-fünûn ve niçe bin Etrâk i nâpâk mezkûr murakka‘ât u tasâvîrâtlar elden ele gezüp mezkûr haşerâtlar her varağı karışdırarak ba‘zı evrâkları perîşân u pejmürde ederek dest i dellâlda haymeden haymeye gezüp her kıt‘ası onarı onar olarak bey‘ i bî-bahâ bir nihâne(?) olunurdu. Hatta,



{Ve mine'l-acâ‘ib da‘vâ-yı udhike i garîbe}: Bir mürâ’î muta‘assıbîn ü sabî-perest ya‘nî mah­bûb-dostların Kadızâdeli fırkasından geçinen bir nâmerd i zemmâm ü nemmâm ve fassâl u deccâl u ribâ-hor u cüvân-dost ve cüvân-merg afacan u mezmûm cehele i cihân olan bir hümel ü mühmel ü müsta‘mel ve mânend-i nuhtâ-güm(?) tâ’ife i münkerînden iken tama‘ ı hâma düşüp bir sihr-âsâr Şâhnâme'yi mezâd ı sultânîde bey‘ i men-yezîd edüp bin altı yüz guruşa {Şâhnâme} alup üzerine yazılmışken {herîf i zarîf} haymesine varup "Tasvîr harâmdır." deyüp cümle sahâyiflerde olan tasvîrât­ları temâşâ ederken ba‘zı tasvîr i sihr-âsârların göz­lerin çıkarır şeklinde ol sûretlerin nergis gözlerin Etrâk bıçağıyla hakk ederken her varağı delik delik delmiş ve ba‘zı tasvîrleri bıçağıyla boğazladım zu‘mıyla boğazlarından çizmiş ve ba‘zı mahbûb u mahbûbe tasvîrâtların ol musanna‘ çehrelerin ve cümle libâsların ağzındaki mekrûh balgamı ve tükrüğüyle telvîs edüp böyle zî-kıymet kitâbın her varakın üstâd bir ayda hâsıl etmemişken bir ânda ağzı salyârıyla mülevves eder.

Ertesi dellâliye akçesin taleb etmeğe vardıkda "Ben nideyim suratlı papas kitabın, surat harâmdır", deyü almayup, "Cümle suratların bozdum"" deyü Şâhnâme i şâhânşâhı dellâlın üstüne atar.

Dellâl kitâbı açar, bakar, görürse kim bir sûret kalmamış. "Deyyâr bre ümmet-i Muhammed! Bu Şâhnâme'yi görün, bu zâlim neylemiş!" deyü feryâd eder.

Herîf i zarîf eydür: "Ey bürâderim {hoş etdim}. Tire şehrinde şeyhimin dediği gibi nehy i münker eyleyüp hemân bir sûret alıkoydum. O da benim Tire şehrinde bir sevgili oğlanım var idi, anın sûre­tine benzediğiyçün bozmadım." dedikde hemân dellâl ı bî-mecâl gördü kim ceng [ü] cidâl etmeğ ile olmaz. Hemân paşaya gelüp herîf i mezbûrdan şikâyet edüp "Dâd u feryâd ey vezîr i dilîr!" {dedi}.

Der-beyân ı şikâyet i da‘vâ-yı acîbe

Dellâl eydür: "Sultânım, şu Şâhnâme'yi Hakkarî Beği kethudâsı Çölümerik kal‘alı Hân Murâd Beğ bin dörd yüz guruşa mezâd ı sultânîde alup kabz etmişken bir Tireli Hacı Mustafâ bin altı yüz guruşa alup kabz edüp üç gice kitâb kendüde yatup meğer herîf Kadızâdeli imiş. Tasvîr harâmdır deyü cümle sûretlerin gözlerin delüp ve bıçağıyla boğazladım deyüp her tasvîrleri pâbuç süngeri ile {silüp} bu Şâhnâme-i zî-kıymetin elli meclis tasvîrlerin telvîs edüp kitâbı bî-kıymet etdiğinden mâ‘adâ benim bu kadar dellâliyeme gadr etdi." deyü Şâhnâme'yi paşa­nın huzûruna bıkağup, paşa Şâhnâme'yi gör­dük­de bir nâ[ğ]me "âh" edüp erbâb ı dîvâna gösterdi.

Cümle huzzâr ı meclis herîf i mezbûra Fir‘avn u Yezîd ve Hâmân u Mervân ve Kârûn u Ebû Cehil ve Ebû Leheb u Bel‘am ibn Bâ‘ûr'un la‘netin üze­rine okudular.

Dellâl yine eydür: "Sultânım, amân benim del­lâllığıma gadr olmasın" dedikde paşa-yı zûrkâr ey­dür: "Bre dellâl ı fâriğ bâl i tâlib i vebâl! Senin del­lâllığına gadr etmemiş, mâl ı pâdişâhîye gadr etmiş. Tiz ol Tireli Hacı'yı getirsinler." dedikde herîf i zarîf i sâhib telvîsi keşân-ber-keşân sürüyerek sille ve sadme ve püşt ü pâ urup fakîri kirşend u kettân gibi döğerek paşanın huzûruna getirüp "Bre âdem niçün bu kitâbı böyle etdin?" deyince,

Herîf eyitdi: "O kitâb mıdır, papas yazısıdır. Nehy i münker edüp eyi edüp bozdum." dedikde,

Paşa eydür: "Sen nehy i münker etmeğe me’mûr değilsin, ammâ ben icrâ-yı hükûmet ede­yim ki mezâd ı sultânîde iki bin guruşa çıkmış kitâbı boz­mağı ben sana göstereyim. Al aşağı şunu" dedik­de bir kapukulu yeniçeri "bism" dedikde herîfe cellâd ı merihler emân vermeyüp yetmiş çaprâst deyenek urup bin altı yüz guruşu andan kadı i Bitlîs hükm edüp mîrî içün tahsîl olunup dellâla on guruş verdiler ve pejmürde olan Şâhnâme'yi herîf i mücrimin eline verdiler ve or­dudan taşra sürdüler.

Fakîr herîf, "Tasvîr harâmdır" diyen şeyhimize "Allah belâ versin", deyü şeyhine [277a] beddu‘â ederek Diyârbekir'e gitdi. Ve cümle ordu halkı aleyhi mâyestahıkka deyü herîfi maymûna döndür­dü­ler. Ardı sıra seng-sâr edüp Diyârbekir'e gön­der­diler. Bir garîb temâşâ idi.

Hulâsa i kelâm hânın bu kadar mâl u menâlinde böyle zî-kıymet eşyâlar bulundu ve bir mecmû‘a i acîb dahi üç yüz seksen varak idi. Her sahîfesinde selef mühürgânlarının pesend i zemîn ü zamân ve ta‘lîk u nesih u rık‘a seci‘ i manzûmları var idi kim benî Âdemin çeşmi hîrelenirdi.

Evvelâ mühürgân ı Nakşî ve mühürken i Selâmî ve Şehlâ Beğ ve Cân Beğ ve Memi ve Sehî ve Cem Beğ ve Çemenî Beğ ve Ahmed Beğ ve Mahmûd Çelebi ve Ferîd Çelebi ve Sırrî Çelebi ve bizzât {fürûht olunan} mâl [u] menâl sâhibi mühürken-i hân kârı ve niçe bin gûnâ-gûn basma mühürler var kim bir sahîfede olan mühür basması bir sahîfede yok idi. Ammâ bu murakka‘ dahi çiftçi eline düşmüş bâza dönmüşdü. Âhir yüz guruşa dîvân efendimiz Gınâyîzâde Alî Efendi almışdı.

Ve üç yüz seksen aded mücevher ve musanna‘ gılâflı şemşîr i âteş-tâblar kim her biri Şeyhânî ve Ma‘arrâvî ve sunkurî ve esedî ve Cıskâvî ve Dâvûdî ve hadîd i Hindî ve Kûmî ve Sıfahânî ve Şâmî ve Mısrî ve atîk İslâmbolî ve Firengî ve Almanî ve Selânikî ve kalara demirlerinden zikr olunan diyâr­ların hadîd mücevherlerinden mezkûr üstâd işleri mücevher gılâflar ile üç yüz seksen aded kılıç ve gaddâreler çıkdı kim,



Seyfün min süyûfillahi meslûluh

ebyâtı üzre gûnâ-gûn seyf i müczemler bey‘ olundu kim her bir kılıcın hâsiyyeti bâzû-yı kuvvet ile gerden i düşmene ma‘lûm idi.

Ammâ hamd i Hudâ bu cengde hazîn[e]de der-beste bulunup meydâna çıkmayup ve illâ şimdi mezâd ı sultânîde meydâne merdâne kılıcı çıkdı.

Ve üç sandûka hemân gılâflı ve uryân altı bin aded Kürdistân yâdigârı hançer i zülficâmlar çıkdı. Her biri birer tarz ı âhar kimi Buhtî ve kimi Cıskavî ve tarz ı Mahmûdî ve tarz ı Zerikî ve tarz ı Sağmanî hançerler çıkdı.

Ve iki bin aded Haleb ve Ayntâb ve Mısrî kalkanları ve Dağıstân ve Kürdistân ve Diyârbekir'in polad siperleri çıkdı kim her biri birer baş kurtarır.

Ve kâmil bin yedi yüz aded Bağdâdî ve Basravî ve Lahsavî ve Ummânî ve Kurnâvî kargı sırık mız­rak­lar ve Mısır'ın Gavrî tarzı serâpâ Dımışkî po­lad ı Nahşevânî cıdâlar ve Rûm haşeblerinden gûnâ-gûn zenler ve Kastamonu'nun çentme mızrakları ve sağrı sargılı gümüş telli cümle bin yedi yüz mızrak idi.

Ve iki yüz aded kâr ı kadîm musanna‘ ve mü­nakkaş kemânlar çıkdı kim her biri amel i Usta Pervâne ve amel i Sultân Bâyezîd i Velî ve amel i Bursalı ve amel i Hacı Receb ve amel i Gelibolulu Hayırlıoğlu ve amel i Galatalı Mehemmed ve amel i Mısırlı Yûsuf ve Takî Cân ı Tebrîzî ve Hân Kulı Şîrâzî ve Piyâle i Şîrâzî ve Yâr Velî i Şîrâzî ve Usta Ömer i Rûmî ve Usta Kurd ı Mısrî ve Mirzâ Cân ı Belhî misilli üstâd ı kâmillerin yayları bey‘ olundu.

Ve niçe yüz bin aded hadeng ü tîr ve sihem ü nâvek ve ok ve paşak u pojaklar kim her biri Mısır hadengi ve İslâmbol ve Gelibolu ve Bursa ve Babadağı okları kim peykânları Nahşevân ve Kırım paşakları idi. Ve her birinin yelekleri perr i tâvûs­dan ve cenâh ı hümâdan ve cenâh ı gücüğen ve murg ı kuğudan ve tayr ı miskî kartaldan ve kamış okların yünleri murg ı kebûter i zeyrekden ve hezârpâre kalem ok yelekleri ve şahin cığasından ve zağanos yeleği okların her biri kalemden ve kamış­dan ve kargıdan ve peleng nâm çamdan ve hezâr­pâre okların her birinin gezlerinden dem­renine varınca içerisi boş olup paşakları müzehheb ü mutallâ, demrenleri Kılmağî ve Nogayî ve Kabartayî ve Evengî ve Horasânî ve Acemânî ve Moğolî ve Boğolî ve Kırımî ve Osmânî tarzı demrenli oklar idi kim her birinin peykânları zehr ile sıvarılmış hadenglerdir ve nice kerre yüz bin deste deste pota ve hekkî ve azmâyiş ve peşrev ve yeleksiz gez u zizan (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) misilli musanna‘ okların hisâbın Hudâ bilir kim anların demrenleri merîhden âb u tâb almış peykânlı nâveklerdir kim her biri pür hışımlı düşmana değer sihâm ı kazâ pu­jenmiş kadalardır kim her biri bî-bahâ bir bahâne ile bey‘ olundu, hayfâ ve dirîğ.

Ve kâmil bin aded tüfeng i îcâd ı Fireng i pür-reng-i bed-ceng tüfeng i cevherdâr ı murassa‘lardı kim her biri birer diyâr üstâdlarının kârhâneleri kârı olup gûyâ kâr ı Dâvûd'dur kim her tarafdan hedâyâ gelmişdir. Evvelâ diyâr ı Mâzenderân'dan kâr ı Karçığa-yı Haddâdî [277b] ve kâr ı Satî i Belhî ve kâr ı Lâçin i Yetîm-şâh ı Isfahânî ve Muzaffer Bay ı Horasânî ve kâr ı Sevindik Hân ı Belhî ve kâr ı Usta Oruç ı Mısrî ve amel i Uzun Ömer i İslâmbolî ve Usta Memi ve Usta Küçük Ömer ve Usta Uzun Mehemmed ve amel i Kara Mehemmed ketebeli, bunlar cümle İslâmbol üstâdlarının tüfengleri cümle murassa‘ ve mücevher idi. Ve amel i el-Hac Şaşı Mustafâ, içi ve dışı burmalı bir gûne tüfeng yapar kim {diyâr-ı} Hersek'de, Taşlıca'da ve Bâzârcık'da ve İslâmbol'da dahi nazîri yokdur. Nigebolu şehrinde sâkin olup cevâhirsiz cevherdâr tüfenglerin kâmil beş yüz guruşdan bir nakra eksiğe vermek ihtimâli yokdur, ammâ yılda iki tüfeng ancak hâsıl eder. Ve amel i Usta Receb Kırımî, Bağçesarây'da Mehem­med Giray Hân kârhânesinde işler. Bu dahi bî-bedel üstâd ı küldür.

Bu mezkûr üstâdların tüfenglerinden mâ‘adâ bin aded tüfenglerdir kim bunlardan gayrı odun yığını gibi yığılmış tüfengler var idi. Ve kâmil üç yüz aded kaplan ve arslan ve bebr postları var idi.

Ve yetmiş aded mücevher topuz ve iki yüz aded sîm i hâlis topuz ve bin aded hadîd topuz ve iki yüz hadîd i Ferhadî ve yetmiş aded mücevher topuz ve iki yüz hadîd mücevher bozdoğan topuzlar.

Ve üç yüz aded zemberek yaylar ve seksen aded gümüş zeyn i musanna‘lar ve bin aded sırma mebrûm katîfe ve çuka eğerler ve iki yüz aded şukka-bend i Şâmî ve .flukka-bend i Mardinî; ve seksen aded elvân çukadan zîl-pûş ı zerdûz ve iki yüz aded sırmalı dikdik i Şâmî ve Mardinî ve Bağdâdî ve iki yüz aded sırma mebrûm abâyîler ve yüz aded hânın kendi işi sarı ve beyâz sırma ile bükme hotaslar kim her biri birer kise guruşa bey‘ olundu. Zîrâ hânın kendi icâd ı cedîdi idi kim her biri sihr-âsârlardır.

Ve altı yüz çift müzehheb hadîd üzengi çıkdı ve seksen çift sîm i hâlis rikâb ı gûnâ-gûn çıkdı ve bin kıt‘a dîbâ vü zîbâ vü şîb ü zerbâf u dârâyî ve kemhâ vü sereng ü atlas ve ala yorganlar çıkdı. Ve iki bin aded pembeli ve tehî yasdıklar kim her biri katîfe ve çârkâb ı Acemî ve Firengî ve Şâmî ve Mardinî ve Bursavî zer-dûz muhaddevlerde bâliş i girde-bâlîn yasdıklar var idi.

Ve iki yüz aded harîr i Acem haliçeleri kim her birinin ketebeleriyle nakş ı bukalemun ı ibret-nümûn haliçelerdir ve yetmiş aded münakkaş Isfahânî keçeler kim her biri kırkar zirâ‘ tavîl döşemeler idi.

Ve yüz elli aded Fireng kilimleri ve Urbân cacimleri ve Bâybûrd zilileri ve Uşşâk haliçeleri ve Mısır seccâdeleri ve Mısır'da Mahalle i Kebîr'in otak perdeleri var idi.

Ve cümle yetmiş aded çerge ve üç otak ı nüh-tâk ı ibret-nümûn ve altı yüz nâmûsiyyeli hayme ve üç yüz çerge i münakkaş ve altı yüz hayme vü hargâh ve üç yüz tengtir hurde çadır bey‘ olunup vakt i gurûb karîb olmağile dîvân dağılup ol gice yeni Hân tanafından bin nefer âdem ve paşa tarafın­dan üç bin aded pür-silâh asker otağı muhâfaza edüp fürûht olunmayan eşyâları muhafazaya me’mûr oldular. Ertesi ale's-sabâh,

Hânın zî-kıymet eşyâların beyân eder

Evvelâ otakda yine ale's-seher âdem deryâsı cem‘ olup meydân ı muhabbete kâmil iki yüz aded mâl-â-mâl ayaklı ve ayaksız deve sandûkaları çıkdı. Ekseriyyâ levha i servden idi ve dahi çoğu Haleb şehrinin sepet sandûkları idi. Ammâ niçesi hân müh­riyle ve niçesi hânın A‘lâ Hanım sultân müh­riyle niçesi cevârîler mühriyle cümle mukaffel ve memhûrlu sandûkçalardır. Yine ke'l-evvel Van monlâsı ve Bitlîs kadısı ve a‘yân ı Bitlîs huzûrunda bir sanduğu küşâde edüp gûnâ-gûn zî-kıymet havâyic ü dîbâ ve şîb ü zerbâf ve harîr i zer-dûz hil‘atler ve çerkâb haftanlar ve sâhib i kârhâne içün mülûkâne eşyâlar var idi kim her kim gördü ise çeşm i ibretleri hîrelendi ve niçe âdemler sad-lek tahsîn edüp dem-beste kaldılar.

Ve bir sandûka sırmalı ve ak kenarlı nisvâna müte‘allık kamîs ü serâvîller ve münakkaş makrameler ve çârşefler {çıkdı}.

Paşa eyitdi: "Bu avretlere mahsûsdur, Merdâne şey değildir, şöyle dursun." dedi. Ve bir sandûk dahi açdılar ammâ dörd kişi meydâna güc ile ge­tirdiler, anı gördüler kim sâfî avret haftânları. Cümle dal dal sırma ve cevâhir ve lü’lü i dürr i yetîm ile işlenmiş çârkâb hil‘atler kim cümle düğmeleri fındık kadar incü-yi dühlek i Habeş idi. Niçe bin düğmeleri cümle zümürrüd i İsvânî idi. Paşa âlem i hayretde kaldı. [278a]

Ve bir sandûkda dahi niçe aded altun ve gümüş bilezik ve halhal u tavk u sorguç ve istefan u kenkere ve tac ve arakiyye ve mengûş i lü’lü ve gûnâ-gûn askılar ve gerden kıskılar ve tâc ı âvîzeleri ve gûnâ-gûn mücevher heykeller ve bazûbend i mufattallar ve kâmil doksan aded cevâhirli murassa‘ kuşaklar çıkdı kim her biri birer Rûm harâcı değer. Ammâ cümle zenâne kemerleri kim asla biri birine benzemez. Her biri birer tarz ı tuhaf ve mücevher kemerler idi. Paşa-yı âdil bunu dahi pinhân edin, dedi. Andan sonra bir sandûka i azîm dahi ge­tirdiler. İçinde niçe bin münakkaş destmâl pîşkîrler ve destehânlar ve destâr örtüleri ve perde i zen­bûrîler içre,


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin